Bazal Hücreli Karsinom Patofizyolojisi

Bazal hücreli karsinomlar yavaş büyüyen kanserlerdir. Genellikle yüz, kafa derisi, çene, boyun veya sırt gibi vücudun güneşe maruz kalan kısımlarında bulunan kabarık veya düz lezyonlar olarak görünürler.

Haber Merkezi / Lezyonlar açık tenli ve sarışın veya kızıl saçlı kişilerde daha yaygındır. Bu nedenle Avrupa kökenli olanlar arasında yaygındır. Ayrıca, albinizm olanlar bazal hücreli karsinom geliştirme riski altındadır (albinizm, vücutta pigment üreten melaninlerin genetik olarak yokluğu anlamına gelir). Koyu ten rengine sahip Afrika veya Güney Asya kökenli bireyler, bazal hücre kanseri de dahil olmak üzere cilt kanserine karşı oldukça dirençlidir.

Organ naklinden sonra bazal hücre kanserlerine yatkınlık artar. Bazal hücreli karsinom, muhtemelen açık havada çalıştığı ve daha fazla güneşe maruz kaldığı için erkeklerde kadınlara göre biraz daha yaygındır. Ayrıca, bazal hücreli karsinom 50 yaş üstü bireylerde daha fazla görülür.

Patoloji

Bazal hücreli karsinom oldukça lokalizedir ve genellikle yayılmaz. Bununla birlikte, bu kanser türü hala çevreleyen dokuyu istila edip yok edebileceğinden, malign bir kanser türü olarak kabul edilir.

Tek bir bazal hücreli karsinom lezyonu geliştiren bireyler, ek lezyonlar geliştirme riski altındadır. Tahminlere göre 3 yıl içinde ek lezyon geliştirme riski yüzde 44’tür.

Genetik

Bazal hücreli nevüs sendromu (BCNS) adı verilen nadir bir kalıtsal bozukluk, bazal hücreli karsinom gelişme riskini artırır. Gorlin sendromu olarak da bilinen BCNS, insan kromozomu 9q22’de bulunan genlerin mutasyonları ile ilişkilidir. 

Bir tümör baskılayıcı gen PTCH1 de tanımlanmıştır. Bu gende mutasyonlar meydana gelirse, hücre sinyal yolları hücrenin kanserli büyümesini önlemede başarısız olabilmektedir.

Bazal hücreli karsinom lokalizasyonu

Bazal hücre kanserlerin büyümeleri sınırlıdır ve çok nadiren diğer organlara yayılır. Bu nedenle, cerrahi ile dikkatli eksizyonları yüzde 100 kür oranları ile sonuçlanır. Araştırmacılara göre, bazal hücre kanserleri de genetik olarak stabildir ve bu da metastaza yol açan daha fazla DNA mutasyonunu önler.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır.

Paylaşın

Denge Bozukluğu Patofizyolojisi

Denge bozuklukları, enfeksiyon epizodları, yaralanmalar, iç kulağa veya beyne giden kan akışı sorunları olabilen çeşitli olaylardan kaynaklanır. Kulaklar, dış, orta ve iç kulak olmak üzere üç ayırt edilebilir kısma ayrılır. Dış kulak, ses dalgalarını kulak zarına getiren kepçeden oluşur.

Haber Merkezi / Orta kulak, ses dalgasını yükselterek iç kulağa iletir. İç kulakta labirent adı verilen bir organ bulunur. İç kulakta iki ana organ vardır; koklea veya kabuk şeklindeki işitme organı ve yarım daire kanalları veya denge organları.

Yarım daire kanalları, normal dengeyi korumak için kemiklerin ve eklemlerin hissinin yanı sıra gözlerle (gördükleri) koordine etmek için çalışır.

İç kulak gözlerden gelen sinyallerle koordine olduğunda buna vestibülo-oküler refleks (VOR) denir. İç kulak, vücudun konumu hakkında bir fikir vermek için bu çevresel organlardan da sinyaller alan beyne sinyaller gönderir. Bu dengenin korunmasına yardımcı olur.

Yarım daire kanalları, üç farklı dik açıyla yerleştirilmiş üç tüptür. Uçlarında bir ampul var. Bunlara üst, arka ve yatay kanallar denir. Kanallar bir noktada birleşir ve bu da kokleaya yakındır. Bunlar bir sıvı ile doldurulur. Vücut veya kafa hareket ettikçe bu sıvı da hareket eder.

Kanalların uçlarındaki ampuller, küçük kıl benzeri yapılar içerir. Başın dönmesi, jöle benzeri kupulada gömülü olan tüy hücrelerinin üst kısmının hareketine yol açan sıvının hareketine neden olur.

Otolit denilen kesecik ve kese adı verilen iki organ daha vardır. Bunlar doğrusal ivmeyi veya düz bir çizgideki hareketi algılar. Kıllar yer değiştirdiğinde sinirler aracılığıyla beyne sinyaller gönderir ve vücut kendini ona göre düzeltir veya dengeler.

Denge bozukluklarının patofizyolojisi

Akut bir denge hissi kaybı, kısmi veya tam olabilir. Viral enfeksiyonlardan veya beynin veya iç kulağın hayati yapılarının yaralanmasından kaynaklanabilir.

İyi huylu paroksismal pozisyonel vertigo (BPPV) durumunda, kalsiyum karbonat kristalleri normal konumlarından çıkar ve kafa hareket ettirildiğinde iç kulağın yarım daire kanallarından birine hareket eder. Vücut pozisyonundaki değişikliklerle birlikte hareketlerin yanlış kaydı vardır ve bu, yoğun bir vertigo epizodunu tetikleyebilir.

Merkezi sinir sistemi yaralanmalarına kafa travması veya kan dolaşımının bozulması neden olabilir. Bu baş dönmesi, vertigo ve dengesizliğe yol açar.

Yaşla birlikte, denge problemlerine yol açan denge sisteminde bir bozulma olur. Artrit ve eklem ağrısı gibi fiziksel engeller de soruna katkıda bulunur.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır.

Paylaşın