CHP, Erdoğan’ı Nasıl Ağırlayacak?

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel’in yerel seçimlerin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la yaptığı görüşme “normalleşme-yumuşama” tartışmalarını beraberinde getirdi.

İki taraftan gelen olumlu açıklamalar devam ederken şimdi gözler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapacağı iade-i ziyarete çevrildi. Cumhurbaşkanlığından CHP’ye henüz bir randevu talebi gitmedi ama ziyaretin bir sürpriz olmazsa haziran ayının ilk yarısında gerçekleşmesi bekleniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 18 yıl sonra gerçekleşecek CHP ziyaretinde nasıl ağırlanacağı da merak konusu.

Gazete Duvar’ın edindiği bilgiye göre; Erdoğan, CHP Genel Başkanı Özel’in makam odasında misafir edilecek. Önceki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ardından aynı şekilde kullanılan makam odasındaki oturma düzeninde Erdoğan’ın ziyareti için değişiklik düşünülmüyor.

CHP Genel Başkanının makam odasında diğer siyasi parti genel başkanları nasıl ağırlanıyorsa Cumhurbaşkanı Erdoğan da öyle ağırlanacak. İki lider aynı hizada bulunan tekli koltuklara oturacak. Ziyarete eşlik edenler olursa onlar da tekli koltukların iki yanındaki kanepelerde yerlerini alacak. Böylece AK Parti Genel Merkezi’ndeki görüşmede tartışma yaratan ‘boş koltuk’ görüntüsüne izin verilmeyecek.

Öte yandan Seferberlik ve Savaş Hali Tüzüğü, yönetmelik olarak güncellendi. Bu güncellemeye muhalefetten tepkiler geldi.

CHP Samsun Milletvekili Murat Çan, Meclis’te yaptığı konuşmada seferberlik ilanı gerekçeleri arasına toplumsal olayların eklendiğini belirterek “İktidarın hoşuna gitmeyen herhangi bir etkinlik ayaklanma olarak değerlendirilerek seferberlik ilanına gerekçe olacaktır” dedi.

Yasa dışı göç dalgası, sığınmacılar sorunu ya da ekonomik kriz nedeniyle ortaya çıkabilecek tepkilerin bu yönetmeliğe dayanılarak seferberlik ilanına gerekçe yapılabileceğini söyleyen Çan, “Yetki kimde? Bir parti liderinde. Bu yönetmelik esnetilen ve genişletilen içeriğiyle bir siyasi parti genel başkanına verilen yetkilerle açıkça yeni bir sıkıyönetim kanunudur” dedi.

Ayrıca AK Parti’nin Meclis’e sunmaya hazırlandığı 9. Yargı Paketi içinde yer alması beklenen “Etki Ajanlığı” suçu tartışma yarattı. Muhalefet bu düzenlemeyle iktidarı eleştiren herkesin “ajan” ilan edilip tutuklanabileceği uyarısı yapıyor.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel de partisinin grup toplantısında söz konusu suç tipinin Rusya, Gürcistan, Kırgızistan, Sırbistan gibi otoriter ülkelerde örnekleri olduğunu anlattı, “Otoriter liderler, popülist liderler birbirlerinden öğrenirler. Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Busunuz. Cumhur ittifakı bu yasayı geri çekmezseniz, işte sizin karneniz de ekibiniz de budur” dedi.

AK Parti’nin taslak düzenlemeyi yeniden değerlendirdiği biliniyor. Parti içinde bazı milletvekilleri de bu tür düzenlemelerde Türkiye’nin batıya bakması gerektiğini belirterek, “Örnek alacaksak Avrupa Birliği ülkelerini örnek almalı, oradaki yasaları incelemeliyiz” diyor.

Paylaşın

Erdoğan, Özel’i Ne Zaman Ziyaret Edecek? Tarih Belli Oldu İddiası

AK Parti kulislerinde, Erdoğan’ın en kısa zamanda Özgür Özel’i ziyaret edeceği, ziyaretin haziran ayı ortalarında gerçekleşebileceği, Kurban Bayramı’nda da CHP ile AK Parti arasında “nezaket ziyaretlerinin yapılacağı” konuşuluyor.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la 2 Mayıs’ta görüştü. Görüşmesinin ardından Erdoğan’ın Özel’i ne zaman ziyaret edeceği merak konusu oldu. AK Parti kulislerinde Erdoğan’ın Özel’i haziran ayı ortasında ziyaret edeceğini belirtildiği öne sürüldü.

Cumhuriyet’te yer alan Selda Güneysu haberine göre AK Parti Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan bir kez daha “normalleşme” adımının geldiği kaydedildi. Toplantıda Erdoğan’ın, MKYK üyelerine, 2 Mayıs’ta CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile AK Parti Genel Merkezi’nde yaptığı görüşmeyi anlattığı ve “Biz her zaman muhalefetle görüşmeye, temasta kalmaya hazırdık ama önceki yönetim buna çok imkân vermedi. CHP, Kemal Kılıçdaroğlu döneminde Yenikapı ruhuna iki, üç hafta dayanabildi” dediği kaydedildi.

AK Parti kulislerinde, Erdoğan’ın da en kısa zamanda CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i ziyaret edeceği konuşuluyor. Ziyaretin haziran ayı ortalarında gerçekleşebileceği, Kurban Bayramı’nda da CHP ile AK Parti arasında “nezaket ziyaretlerinin yapılacağına” işaret ediliyor.

Paylaşın

Özgür Özel İle Mustafa Destici Görüştü: Türkiye Normalleşemez

BBP Lideri Mustafa Destici ile görüşme sonrası açıklamalarda bulunan CHP Lideri Özgür Özel, 31 Mart yerel seçimlerinin ardından cumhurbaşkanı ve siyasi parti liderleriyle görüşmelerin yarattığı siyasette “normalleşme” iklimi için eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayetini hatırlatarak şu ifadeleri kullandı:

Haber Merkezi / “Ankara’nın ortasında iki kız babası bir siyasetçi bir ülkü ocaklarının da önceki genel başkanlarından birisi bir siyasi cinayete kurban gidecek, onu uyuşturucu torbacıları öldürecek, kamu görevlileri kaçmalarına yardım edecek ve o kan yerde kalacak. Neden? Bir partideki birilerinin yapmış olduğu temaslar ortaya çıkmasın parti zarar görmesin! O kan orada durdukça Türkiye’de siyaset normalleşemez! Cumhur İttifakı’nın bu yüksen kurtulması lazım.”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici ile CHP Genel Merkezi’ndeki makamında bir araya geldi. CHP lideri Özel’e CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ile Genel Başkan Yardımcıları İlhan Uzel ve Sevgi Kılıç eşlik etti. Özel ve Destici görüşmenin ardından açıklamalarda bulundu.

Özel konuşmasında şunları söyledi: “31 Mart seçimlerinden sonra Türkiye siyasetinde çeşitli şekillerde nitelendirilen bir normalleşme süreci yaşanıyor. Ama bizim bugünkü görüşmemiz bir normalleşme sürecine işaret etmiyor. Çünkü biz zaten Meclis’te görev yaptığı sırada da Sayın Destici ile iki siyasi partinin yürütmesi gereken hem nezaket kuralları, hem protokol kuralları çerçevesinde hep birlikte olmuş ve temaslarımızı sürdürmüş iki partiydik. Bayramlaşmalarda heyetlerinin birbirini ziyaret ettiği, bayramlarda Genel Başkanlarının birbirini aradığı bir siyasi parti olarak bugünkü ziyareti bir hayırlı olsun ziyareti olarak son derece önemli buluyoruz.

Gündemimizde pek çok konu vardı ama Türkiye’de, Avrupa ve Dünya’nın çok gerisinde bir Siyasi Partiler Kanunu ile karşı karşıyayız. Siyasetin finansmanının şeffaf olması, denetim altında olması, bazı siyasi partilere Hazine ve seçim yardımı yapılıyorken sadece beş partiye bugünkü uygulama ile yapılabiliyor. Bazı siyasi partilerin bundan mahrum olmasının kabul edilemez olduğu noktasında bir kez daha karşılıklı fikir birliği içinde olduğumuzu gördük. 2018 seçimlerinden hemen önce ben CHP’nin heyet başkanı olarak ziyaret etmiştim genel merkezlerini. Orada Hazine yardımının hiç değilse yüzde 1’in üzerinde oy almış bütün partilerin almasını savunmuştuk.

Öyle bir taslağımız vardı. Ama gelen baskın seçim bu tartışmaları olanaklı kılmadı ve ardından da bambaşka bir gündeme savruldu Türkiye. Bugün yine bir kez daha ifade etmek isterim ki fikirlerin tümünün kolayca ifade edilebilmesi, toplum tarafından duyulmasının sağlanması ancak ve ancak siyasi parti kurulmasının kolaylaştırılması, siyasi parti faaliyetlerinin devlet tarafından desteklenmesi ve özellikle belli bir mali gücün altındaki siyasi partilerin bugünkünün aksine pozitif ayrımcılıkla seslerini duyurmaları, örgütlenmelerini sağlamaları noktasında mutlaka gerekli düzenlemelerin yapılması gerekiyor.

Biz Sayın Destici’yle, BBP ile ayrı ittifaklardayız. Ayrı siyasi yelpazenin farklı kanatlarındayız. Bu konudaki müşterek duygumuzu her ikimiz ifade ettik. Bundan sonraki süreçte bir düzenleme yapılması noktasında biz buna son seçimlerin en çok oy almış birinci partisi olma sıfatıyla da AKP’nin 22 yıllık pratiğinden farklı olarak gönülden destek vereceğimizi ve oy vereceğimizi ifade etmek istiyorum. Bir kez daha kendisine nazik ziyaretleri için teşekkür ediyorum.

İçeride tekrar ettiğim bir tebriği burada ifade etmem gerekir. BBP başta Sivas il belediyesi olmak üzere bu dönemde çok sayıda ilçe ve belde belediyesini kazandılar. Neredeyse iki katına çıkardılar. Onu seçim akşamı özellikle Sivas’ın BBP tarafından alınmasına ben ‘BBP amiral gemisini, sancak gemisini kazandı’ diye ifade etmiştim. Ben de kendilerini tebrik ediyor. Belediye başkanlarına ve belediye meclis üyelerine başarılı çalışmalar diliyorum.”

Özel, gazetecilerin soruları üzerine, “Yarın Saadet Partisi’ni ziyaret edeceğim. Önümüzdeki hafta yine önce Meclis’te grubu bulunan siyasi partiler, milletvekili bulunan siyasi partiler ve mümkün olan, siyasette aktif olarak bir sıklet merkezini temsil eden tüm siyasi partilerin liderleri ile görüşmek istiyorum” dedi. Özel, sokak hayvanları ile ilgili düzenleme hazırlığına ilişkin soruya, şu yanıtı verdi:

“Ülkemizde sahipsiz sokak hayvanları sorunu olduğu bir gerçektir. Bu konuda 31 Mart tarihinden sonra hem yerel yönetimlerimize ışık tutmak, hem yapılacak olası çalışmalara yasal zemin hazırlamak üzere Türkiye Veteriner Hekimler Birliği ile bir araya geldiğimiz toplantıda kendilerine bu soruna hem insan sağılığını ve güvenliğini önceleyen, hem de hayvan haklarına saygılı doğru bir çözümün önerilmesiyle ilgili taleplerimizi iletmiştik. Kendileri de bu konuda kendilerinden görüş alınmasının mesleklerine verilen değer açısından ve konunun gerçek uzmanlarına danışılması açısından bu yaklaşımımızı kıymetlendirdikleri ifade etmişlerdi.

Kendilerinin hazırlık süreci tamamlandıktan sonra böyle bir görüşmeyi yapmayı ümit ediyorduk. Son günlerde bizim de basından takip edebildiğimiz kadarıyla bu konuda bir hareketlenme var. Bir hazırlık var. Sayın Genel Başkan’ın ifade ettiği gibi bir taslak görmüş değiliz henüz. Taslak üzerinden elbette hep birlikte çalışacağız. Ancak TBMM insan kaynağı ile verilen emek ile harcanan en kıymetlisi zaman, Meclis imkânları ile Ocak 2020’de tüm grubu bulunan siyasi partilerin katılımıyla bir Meclis Araştırma Komisyonu kurdu. Bu komisyon hayvan haklarının korunmasına yönelik olarak raporunu verdi. Bu raporda bu soruna da etraflıca yer verildi.

Bu rapor hazırlanırken uzmanlar, akademisyenler dinlendi. Bu konuda uzun bir çalışma sonucunda çok iyi bir rapor ortaya çıktı. Bu raporda uyutma meselesi hasta ve tedavi edilemez hayvanlar ve kontrolü mümkün olmayan bir takım hayvanlarla sınırlı, sokak hayvanlarının çoğalmasını engelleme ile ilgili bir uyutma tedbiri kesinlikle burada yok. Ama burada soruna bir müdahale var. Diyor ki rapor: Bir hayvan hakları fonu kurulmalıdır. Bu hayvan hakları fonunun gelirleri belediyelerin aldıkları emlak, çevre, temizlik vergilerinden aktarılacak paylar. At yarışından, Milli Piyango gibi şans oyunlarından aktarılacak paylar ve idari cezalardan aktarılacak paylarla bağışlardan oluşmalıdır.

Bu fon barınakların yapılması, kısırlaştırmaların yapılması ile ilgili harcamaları bu fondan karşılanabilir ve yeterli kaynak sağlanır. Bunu tüm siyasi partiler böyle söyledi. Meclis bunu bu şekliyle karara bağladı. Şimdi bugün tasarruf tedbirleri söz konusu olunca ‘Efendim biz parayı seçim ekonomisine harcadık, bu köpekleri uyutalım’ derseniz, bunun tutar bir tarafı yok. O yüzden bu fon kurulmalıdır. Başta kısırlaştırma olmak üzere barınaklar için bu paralar olmalıdır. Uyutma, hastalar, tedavi edilemeyen hayvanlar, saldırganlığı önlemeyen hayvanlar üzerinde son tedbir olarak zaten bilim insanları tarafından da ifade edilmektedir.

Bizim yaklaşımımız Meclis’in kendi raporuna sahip çıkması ve bu fonun mutlaka kurulması yönündedir. Bu fonun önemli gelir kalemlerinden bir tanesi de bağışlardır. Türkiye’de bu sorun iki başlıdır. Bir yandan biraz önce Sayın Genel Başkan’ın da ifade ettiği gibi okula giden çocuklar, sabah erken vakitte ibadete giden yaşlılar, aracı olmayan toplu taşımaya erken vakitte ulaşmaya çalışan, belli bir gelirden yoksunlar açısından bir güvenlik sorunudur.

Bu sorun görülmezse ve meseleye bu sorun görülmeden bakılırsa çözüm olmaz. Diğer yandan da bu hayvanların yaşam hakkı vardır. Hayvan hakları vardır. Hayvan severlerin hassasiyeti vardır. O yüzden kurulacak böyle bir fona çok ciddi bağış ve katkıların yapılabileceği, bu konuda hiçbir sıkıntının olmayacağı da aşikârdır. Ama tasarruf tedbirleri konusunda binlerce, on binlerce, yüz binlerce candan tasarruf edemezsiniz. Bu konuda çok istikrarlı, dengeli ve bilimsel işler yapmak gerekiyor. Koronavirüs meselesi kısırlaştırma konusunda engel olmuş ve inanılmaz derecede bir popülasyon artışı olmuştur.

Burada etkin kısırlaştırma ve biraz önce Sayın Genel Başkan’ın da ifade ettiği, Sivas Belediyesi’nin bir önceki yerel iktidarları döneminde bin tane sokak hayvanının tamamen kısırlaştırıldığı, barınağa alındığı örnek gibi yapıldığında çok kısa sürede bu sorunda hızlı bir düşüş yaşanacaktır. Biz bu meselenin maalesef bir sınıfsal sorun haline dönüşüp, yoksulların tehdit altında olduğu, zenginlerin de hayvan haklarını savunduğu bir ikilemden çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. Böyle bir ikileme düşürülmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Sorun Türkiye’nin sorunudur. Hep beraber çözeceğiz.

Özel, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki’nin belediyelerdeki personel alımı konusundaki açıklamalarına ilişkin soruya, “Dört başı mamur bir özeleştiri olmuş. CHP bu kadar belediyeyi aldı da kimden aldı. Bunları DSP’den almadı. BBP’den almadı. Tamamına yakınını AKP’den, bir kısmını da MHP’den aldık bu belediyelerin. Seçim zamanında dünya kadar eleman alıyorlar dediği kendi seçim kaybetmiş belediye başkanlarına ilişkin eleştiridir. Partisine dair bir özeleştiridir. Gelmiş belediye başkanımız, görev yapacak. Ama bir bakıyor. Seçimi kaybetme telaşıyla, belki kaybedeceğini bilerek ya da kazanabilmek umuduyla AKP’li belediye başkanı son iki ayda 600-700 kişi almış.

Bunları işten çıkarsanız ki mecburen işten çıkarılıyor. Son dönemde yapılan bu yığma alımlar. Bu bazen CHP tarafından aday gösterilmeyip başka aday tercih edilen, o günkü CHP’li sonradan başka partiden ya da bağımsız aday olmuş birkaç arkadaşımız da yaptı. Onlar da çıkarılıyor. Onlar belki CHP’ye yakın isimler almışlar ama bu yığma. 600-800 kişiye maaş ödemeye kalktığınızda Özhaseki’nin dediği gibi ‘Belediyenin bütçesi buna müsait değil’ diyor. Bu kişilerin tamamına yakınını AKP’li belediye başkanları aldı. Şimdi devlet bu yükü niye çeksin, CHP’li belediye bu yükü çekerken niye hizmet edemesin? Ben Sayın Özhaseki’ye soruyorum. Belediye başkanlarımızın ifadeleri şu, hiç olmazsa beş tane, 10 tane elim ayağım olacak, hizmeti birlikte yapacağım elemana ihtiyacım var diyor.

Seninki 600 tane doldurmuş, bırak 10 tane de yeni eleman alalım diyor. Tasarruf tedbirleri var. Öyle olmasın, böyle olmasın. Hem ekmekle oynanmasın, hem CHP’li belediye eleman alamasın. Nasıl kendi icraatını yapacak? Bu milli iradeye topyekûn bir saygısızlık. Kendisini şu anlamda tebrik ediyorum. AKP belediyeciliğinin son günlerini çok iyi özetlemiş. Kaybedeceğini anlayınca yüzlerce elemanı doldur. Ne kadar varsa doldur. Seçimi kaybedince de CHP’nin kucağına bunu bırak. Bugün Türkiye gazetesinin manşetine baktım. Devlet bu yükü niye çeksin? Niye yaptınız bunu?” yanıtını verdi.

“Türkiye normalleşemez”

Özel, MHP Genel Başkan Yardımcıları İzzet Ulvi Yönter ve Semih Yalçın’ın açıklamalarına ilişkin olarak şunları kaydetti: “Cumhur İttifakı’nın iki bileşeni Rabia’da birleşmişlerdi, hep dört yapıyordu. Bir kere de biz Rabia yaptık. Arkadaşların baya canları sıkılmış görünüyor. Oradaki tespitim şu olacak. Oradaki sorduğum sorular ve söylediklerim üzerine tespitim şu. Memnun olduğum husus şudur ki ben isim vermedim. Ama beyefendiler konuyu kendi üzerlerine almışlar.

Memnun olduğum konu şudur ki o iki kişiyi koskoca MHP camiasında, sadece o ikisi savundu. Kendilerini savundular. Bize hakaret etmeyi tercih ettiler. Bir üçüncü isim çıkıp da ne onları savunmaya kalktı. Ne de başka bir şey söyledi. Mesele bu kadar hassas. Mesele bu kadar ciddi ve mesele bu kadar gerçek zaten. Ben bunun üstüne daha fazla ne söyleyeyim? Cümle âlemin bildiğini sadece ima ettik. İki tane hakaret dolu tweet. İki tane benim o bana söylüyor diyen kişi. Üçüncü bir kişi yok ki bunları savunsun ve arkalarında dursun. Vicdanlar yaralıdır.

Normalleşme sorunuza da cevabım şu. Ankara’nın ortasında iki kız babası bir siyasetçi, bir Ülkü Ocakları’nın da önceki Genel Başkanlarından birisi, bir siyasi cinayete kurban gidecek, onu uyuşturucu torbacıları öldürecek, kamu görevlileri kaçmalarına yardım edecek. Cenaze ve kan yerde kalacak. Neden? Bir partideki birilerinin yapmış olduğu temaslar, görüşmeler, iletişim ortaya çıkmasın. Parti zarar görmesin. İttifakımız zarar görmesin. O cenaze, o kan orada durdukça Türkiye’de siyaset normalleşemez. İlk önce MHP’nin, ucu kime gidiyorsa gitsin deyip bu yükten kurtulması, sonra Cumhur İttifakı’nın bu yükten kurtulması, Türkiye siyasetinin bu yükten kurtulması lazım. Normalleşme diyorsanız, normal siyasi partiler bir cinayet işlendiğinde ona karşı bir sis indirmeye çalışmazlar. Biz inen sisin farkındayız. O sis kalkmadan Türkiye normalleşemez.”

“Sokak hayvanlarını uyutmayı kapsayan tasarıyı destekleyeceğiz”

Destici ise konuşmasında şunları kaydetti: “Bir hayırlı olsun ziyaretinde bulunduk. Aslında daha önce planlamıştık ama araya seçim girdi. Girdikleri ilk seçimde de başarıyla çıktılar. Başarılarından dolayı kendilerini tebrik ediyorum. BBP olarak biz de belediye sayısını yüzde yüzün üzerinde artırarak çıktık. Büyükşehirlerin neredeyse yarısına yakını CHP’de geri kalanı da Cumhur İttifakımızda. Biz hem AKP‘nin olduğu hem de CHP’nin olduğu yerlerde uyum içerisinde çalışma yürütüyoruz.

Farklı bir ittifakı içerisindeyiz tabi bu hassasiyeti de gözeterek siyasetimize devam ediyoruz. Neticede Türkiye partisiyiz. Önceliğimiz milletimizin birliği refahı huzuru. Bunun için elbette birlik olmaya ve birlikte hareket etme zorunluluğu olan noktalarda millete ve devlete karşı olan bir borcumuz var. Bugün de görüşmemizde yeni anayasayı konuşma fırsatı bulduk. Türkiye’nin darbe anayasasından kurtulması gerektiğine inanıyoruz. Konuşmalarımızda şunu gördük ki CHP de Türkiye’nin yeni, demokratik ve sivil bir anayasaya ihtiyacı olduğu konusunda hem fikiriz.

Ben Kemal Beye ifade ettiklerimi Özgür Beye de ifade ettim. Herkes teklifini kamuoyu önünde paylaşsın ben uzlaşamayacağımız noktaları bir kenara bırakarak en azından azami müştereklerimizde buluşarak bir anayasa yapma konusunda gayret göstermemiz gerektiğini söyledim. Bizim için kırmızı çizgi terör ve şiddettir. Terör örgütleriyle arasına mesafe koyduğu sürece her siyasi parti her sivil toplum örgütü hatta her fert kendi fikrini özgürce söyleyebilir, inancını yaşayabilir. Kırmızı çizgimiz terör ve şiddettir. Bunda da aynı fikirde olduğumuzu gördük. Bu görüşme çok faydalı oldu.”

Destici, sokak köpeklerinin uyutulması hazırlığına ilişkin şu açıklamayı yaptı: “Neticede biz BBP olarak bize teslime dilen belediyelerde bir ay içinde bu çalışmaları başlatacağımızı ve sokaklarımızı hastalıklı ve saldırgan sokak köpeklerinden temizleyeceğimizi ifade ettiler. Belediyelerimiz bu çalışmalarını tamamladılar. Şu anda köpekler toplanıyor. Tedavi görecekler tedavi görecekleri yerlere, barınak imkanı olanlar barınaklara, hastalıklı ve terbiye edilemeyecek şekilde saldırgan olanların da uyutulması konusunda biz çalışmalarımızı yürütüyoruz. Bu konuda devletimizin yasa hazırlığı içinde olduğunu duymaktan da büyük bir memnuniyet duyduk. Bu yasa teklifini de desteklediğimizi ifade ediyorum. Şu ana kadar bildiğimiz haliyle bizim seçim öncesi söylediğimiz her şeyin o yasa içerisinde birebir olduğunu görüyoruz.”

Paylaşın

Özgür Özel: İktidar 31 Mart’tan Mesaj Almamış

Partisinin grup toplantısında konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “Hükümet sürekli kendi ekonomik tahminleri tutturamadığını itiraf edip, revize etmekle meşgul. Enflasyon hedefi yüzde 33’tü şimdi yüzde 38 olarak revize ettiler” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Kamuda tasarruf adı altında memurun servisiyle uğraşıyorlar, öğretmen ataması yapmamayı marifet sayıyorlar… Enflasyonu düşüreceğiz diye asgari ücrete zam yapmayanlar, emekliyi 10 bin liraya muhtaç bırakanlar köprülere, yollara yüzde 181 zam yapıyorlar. Sonra da enflasyonla mücadeleden bahsediyorlar. İktidar 31 Mart’tan mesaj almamış. Sarı kart gördü hala faul yapıyor.”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin kendisine yönelttiği sorulara karşılık veren Özgür Özel, “Bahçeli bana 4 tane soru sormuş okumaya utanırım. Sorular CHP gibi ‘Türkiye İttifakı’ diyen bir partinin genel başkanına sorulacak soru değil. Bu soruların kime sorulacağını biliyorum da o seviyeye inmek istemiyorum. Bu soruları kimin sorduğunu biliyorum” dedi.

Bahçeli, Kobani Davası ile ilgili Özel’e yönelik şu ifadeleri kullanmıştı: “CHP yönetiminin 6-8 Ekim olaylarıyla ilgili mahkeme kararına siyasi demesi, haksızlık ve hukuksuzluk vurgusu yapması, normalleşme ve yumuşama ortamına aykırı görmesi rezaletin ta kendisidir. Terör örgütü PKK, 1978 yılında, Diyarbakır Lice ilçesi Ziyaret Köyünde Marksist-Leninist ideolojiyi referans alarak kurulmuştu.

Bölücü örgüt 1984 yılından itibaren Eruh-Şemdinli saldırılarıyla birlikte yoğun şiddet eylemlerine yönelmişti. Nisan 2002’de KADEK, Kasım 2003’de KONGRA-GEL, Mayıs 2007’den itibaren de KCK şeklinde yapılanan bölücü terör ihanetinin nihai hedefi de bağımsız Kürdistan’dır.

Türkiye’yi, Cumhurbaşkanımızın değil de başkalarının yönettiğini iddia eden Özgür Bey ve yönetimine soruyorum, mertçe cevap vermelerini bekliyorum:

1- İmralı canisinin ve cezaevindeki terör mahkumlarının affını istiyor musunuz? 2- Vatan topraklarının bir bölümünde bağımsız Kürdistan’ın kurulmasından yana mısınız? Beraber DEM’lendiklerinize söz verdiniz mi? 3- Hangi dış mihrakların nam ve hesabına siyasi çalışma yürütüyor, Türkiye’nin geleceğini kimlerle konuşuyor, kimin folluğunda yatıyorsunuz? 4- 37 kişinin katiline verilen cezalar hukuksuz ise, size göre hukuk nedir? Adalet nedir? Devlet nedir? Siyasi onur ve millet sevdası sizin meşrebinizde ne manaya gelmektedir?”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Özel’in konuşmasından öne çıkan satırbaşları şöyle:

“Son haftalarda hakkını teslim etmek lazım sayın Ali Yerlikaya belli sayıda Cumartesi Annesi’nin Galatasaray Meydanı’na ulaşmasına izin veriyor ama etraflarına utanç bariyerleri çekiliyor. Bu hafta 1000’inci hafta. Sayın Ali Yerlikaya’dan talepleri vardı. Sayın Bakan randevu vereceğini söyledi. Ve bu hafta Cumartesi Anneleri’nin 1000’inci haftasında Türkiye’yi utandıracak değil, hep birlikte normalleşmenin, hak aramanın aslında Anayasal bir hakkın kullanımına şahitlik etmek istiyoruz.

CHP yöneticileri her hafta olduğu gibi yine orada olacağız. 12 Eylül darbe döneminde yaşayan kayıpların anaları var orada… 80’lerin, 90’ların karanlık dönemlerinde yaşanan kayıpların anneleri var orada. Bu hak aramaya kapıları kapıyorsanız o bütün hukuksuzluklara sahip çıkıyorsunuz demektir. Buradan çağrımız, Cumartesi Anneleri’nin etrafındaki utanç bariyerlerini kaldırın.

Ülkemizin siyasetini ve yargısını uzun süredir işgal eden bir siyasi davanın karar duruşması vardı. 10 kişiye yakın bir milletvekili heyetimiz Kobani davasının karar duruşmasını takip ettiler. HDP’nin eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da yargılandığı davada hukuki değil, siyasi kararların verildiğine hep birlikte şahitlik ettik.

O olaylarda hayatını kaybeden 16 yaşındaki evladımız Yasin Börü’nün öldürülmesinden sorumlu tutuluyorlardı. Yargılama yapıldı, bitti. Ne Demirtaş ne de bir başkası Yasin Börü’nün ölümüyle bağlantılı bulunmadı. Hiç birisi o süreçle ilgili ceza almadılar. Attıkları tweetlerden, Attıkları tweetlerden, başka zamanlarda kullandıkları ifadelerden ceza aldılar.

Sayın Demirtaş, Yüksekdağ ve bazılarına çok ağır cezalar verdiler. Bu cezalar aslında Erdoğan’ın siyasi adreslemesiyle uyumlu. Erdoğan’ın ‘yatsın’ dediklerini yatıran, ceza veren ama cezaları konuşmalardan veren yani istinaf, Yargıtay olmadı AYM’nin bal gibi bozacağı bir kararı mahkeme heyeti verdi. Sorumluluğu siyasilerin sırtına bıraktı.

Bugün Sayın Bahçeli, bana 4 tane anormal soru sormuş. 4 tane soruyu okumaya utanırım. Sorular CHP’nin genel başkanına sorulacak sorular değil. Ben bu soruların kime sorulacağını biliyorum da ben bu seviyeye inmek istemiyorum. Sayın Bahçeli, dönmüş prompterdan okumuş. Ben o promptera kimin yazdığını biliyorum. Şu meşhur ikili var ya. Gerçek MH’Plilerin tüylerini diken diken eden ikili.

Gece bir elinde bardak, bir elinde tweetler atan, ‘Meclis’in uzman çavuşuyum’ diyen var ya… O ikisi 4 tane soru yazmış promptera. Ben o 4 soruyu okumam da size bu soruları yazan kişiler önce bu 4 soruyu cevaplasın.

1- Bu 2 kişinin isimleri Sinan Ateş iddianamesinden nasıl ve kimler tarafından ayıklanmıştır? 2- Ülkü Ocakları Başkanlığı yapmış birinin ölümünden sonra kimse tweet atmayacak, taziye bildirmeyecek diyen hangi ikisidir? 3- Tetikçiyi kaçıran aracın fotoğrafları ortaya çıkıp, bu aracın trafikte ceza yemeyecek statüye kavuşturulmasını hangi ikisi sağlamıştır? 4- Sinan Ateş davasının üzerine sis çöktürürken bu ikisinin bu sisteki payı nedir?

Bu 4 soruyu cevaplayın, benim 4 soruya bakarız. Koskoca parti 2 meczuba teslim edildi. Yazıklar olsun.

Şimdi 9. Yargı Paketi geliyor. İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkarken yaptıklarını savunmaya başladılar. Şimdi o kanunun en önemli maddelerinden birisi eşine, kadına şiddet uygulayanların uzaklaştırılması, zorlama hapsine itiraz yolunu açıyorlar. 6284’ün içini boşaltacak diye kadın örgütleri uyarıyordu, şimdi tazyik hapsini kaldırmaya yönelik itiraz mekanizmasını getirmeye.

İkinci husus AYM’nin bir kararı var. Kadın isterse kızlık soyadını kullanabilir. Onu düzenleyeceklerine onu yasaklayan kanun maddesi getirmişler. AYM’nin 153’üncü maddesinin arkasından dolanıyorlar. CHP olarak kadının ister evlilik sonrası eşinin soyadını, ister önceki soyadını, ister ikisini birden kullanmasını savunuyoruz. Bu mücadelenin arkasında olacağız.

Ata Emre Akman, motokuryelik yapıyor. Önüne bir araç geçiyor ve 23 yerinden bıçaklanarak hayatını kaybediyor. Babası Albay Erol Akman’ı aradım. ‘Benim evladım gitti. Lütfen bu konuda bütün siyasetçiler bir şey yapın, ben yandım, başka babalar yanmasın’ diyor. Kurye Hakları Derneği’nin sesine bir kulak vermemiz lazım. Diyorlar ki; mesleki yeterlilik belgesi aranmadığı için motorun üzerine çıkan herkes kurye… Bu konuda mutlaka tedbirler alınmalıdır diyorlar. Her gün trafikte yanımızdan geçen, sipariş verdiğimizde geciktiğinde yüzümüzü asmaya kalktığımız o insanlar aslında hayata pamuk ipliğinde bağlılar.

Hükümet sürekli kendi ekonomik tahminleri tutturamadığını itiraf edip, revize etmekle meşgul. Enflasyon hedefi yüzde 33’tü şimdi yüzde 38 olarak revize ettiler. Kamuda tasarruf adı altında memurun servisiyle uğraşıyorlar, öğretmen ataması yapmamayı marifet sayıyorlar.

Enflasyonu düşüreceğiz diye asgari ücrete zam yapmayanlar, emekliyi 10 bin liraya muhtaç bırakanlar köprülere, yollara yüzde 181 zam yapıyorlar. Sonra da enflasyonla mücadeleden bahsediyorlar. İktidar 31 Mart’tan mesaj almamış. Sarı kart gördü hala faul yapıyor.

Paylaşın

Özgür Özel: Yeni Bir Anayasa Konuşmak Zaman Kaybı Olur

CHP Lideri Özgür Özel, “Mevcut Anayasa’ya uymayanlarla Anayasa yapılmaz. Erdoğan’ın gündeminde Anayasa var. Benim gündemimde ise Anayasa’ya harfiyen uyulması var. İstanbul Sözleşmesi’ni hukuksuzca feshedenlerle yeni bir anayasa konuşmak zaman kaybı olur” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka ile birlikte Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun (EŞİK) temsilcileriyle görüştü.

EŞİK Platformu’nun temsilcileri Hülya Gülbahar, Serap Dalkılıç, Özlem Günel Tekşen, Teşrife Boysan, Ayşe Aydan Barut, Özgül Kaptan ve Meral Güler toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları alanlarında güçlü adımlar atılması talepleriyle CHP Genel Merkezi’nde CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka’yı ve Kadın Kolları Genel Sekreteri Mehtap Yücel’i ziyaret etti.

Birgün’ün aktardığına göre; Aylin Nazlıaka, EŞİK Platformu’nun temsilcilerine eşitlik mücadelesinde birlikte hareket edeceklerini söyledi.

Daha sonra Nazlıaka, heyeti CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile buluşturdu. Heyet, Özel’e “9. Yargı Paketi içerisinde yer alan ‘etki ajanlığı’, evli kadınların kendi soyadlarını kullanma hakkı, 6284 sayılı şiddeti önleme yasasının tek yaptırımı olan zorlama hapsinin işlevsizleştirilmesi ve iktidarın yeniden gündeme getirdiği yeni Anayasa yapılması” konularındaki görüşlerini sundu.

Ayrıca 15 Mayıs’ta Resmî Gazete’de yayımlanan “Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi” için tüm illerde kurulacak yeni kurullarla ilgili genelgenin sakıncalarına değinildi.

Heyet adına ilk sözü alan avukat Hülya Gülbahar, 9. Yargı Paketi içerisinde yer alan ‘etki ajanlığı’ ve evli kadınların kendi soyadlarını kullanma hakkına değindi. Gülbahar, etki ajanlığının ilk etapta gazetecilere yönelik kullanılacağı algısı yaratılsa da Türkiye’de yaşayan herkes için büyük bir tehdit oluşturduğuna dikkati çekti. Kadın Sivil Toplum Kuruluşları dahil tüm toplumsal örgütlerin varlığına, STK yöneticilerinin ve aktivistlerin hukuki güvenliğine dair tehdit oluşturduğunu vurguladı.

Ayrıca 9. Yargı Paketi’nde kadının kendi soyadını kullanma hakkının ihlal edileceğine de değinen Gülbahar, şunları söyledi: “İktidar, ailenin reisi erkektir bakış açısı ile hareket ediyor. Evlenen kadının eşinin soyadını almasını şart koşuyor. Bu zihniyet soyun erkekten devam ettiği anlayışını hâkim kılmak istiyor. Bu paketteki yanlış düzenlemelere karşı mücadelede sizin desteğinizi talep ediyoruz.”

“Hedeflerinde Medeni Kanun var”

CHP Lideri Özel, “Evli kadının soyadı konusunda size tam destek vereceğiz. İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırırken 6284’e sığındılar şimdi onu da değiştirmeye çalışıyorlar. Sırada boşanan kadının nafaka hakkı var. Esas hedeflerinde ise Medeni Kanun var” dedi.

Eşitlik konusunda partinin çok ciddi bir adım attığına değinen Özel, “Gölge kabinenin yarısını kadınlar oluşturuyor, yerel yönetimlerde kadın sayısını artırdık. Önümüzdeki dönemde kadın temsil oranını daha da artırmayı hedefliyoruz” dedi. Özel, 9. Yargı Paketi’nde yer alan etki ajanlığı konusuna da değindi: “Bu düzenlemeyle propaganda yapmayı dahi suç haline getiriyorlar. Bu kabul edilemez.” dedi.

Eşik Platformu’nun “Anayasa konusunda müzakere dahi yapılmamalıdır” talebini de dinleyen Özel, “Bu bakış açısını çok önemsiyorum. Mevcut Anayasa’ya uymayanlarla Anayasa yapılmaz. Erdoğan’ın gündeminde Anayasa var. Benim gündemimde ise Anayasa’ya harfiyen uyulması var. İstanbul Sözleşmesi’ni hukuksuzca feshedenlerle yeni bir anayasa konuşmak zaman kaybı olur.” dedi.

Görüşmede Yargı Paketi’ndeki 6284 sayılı şiddet yasasının tek yaptırımı olan zorlama hapsinin itiraza açık hale getirilmesinin yasanın işlevini ortadan kaldıracağı sonucu dile getirildi. Paketteki mükerrer suçlulara getirilen ceza indirimlerinin cezasızlık politikalarının devamı anlamına geleceği vurgulandı.

Görüşmenin sonunda, EŞİK Platformu 9. Yargı Paketi, Anayasa tartışmaları, mor, yeşil kamucu ekonomi ve yerel yönetimlerde eşitlik konusunda görüşlerini içeren bir dosya sundu.

Paylaşın

Özel’den Yeni Anayasa Açıklaması: Zaman İsrafı

CHP Lideri Özgür Özel, yeni anayasa tartışmalarına ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Anayasalar her doğan için yapılır. Bizimki Erdoğan için yapıldığı için bu hale geldi” dedi ve ekledi:

“Eski anayasaya tam uyum birinci olmazsa olmaz bakış açımız… İkincisi yeni bir anayasa yapılacak dahi olsa mevcut anayasaya uymamanın üst düzeyde denetimi, müeyyideli yaptırımlarının olması lazım… Çok kötü bir pratikten geliyoruz. Türkiye çok şey kaybetti bu yüzden.”

Özgür Özel, “Anayasaya bu kadar çok anayasa ihlali yapılırken yeni bir anayasanın, bırakın oturup tartışmayı, usul tartışmasını dahi zaman israfı olarak görürüz” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Birleşik Krallık merkezli haber ajansı Reuters’a açıklamalarda bulundu. Özel, yeni anayasa çalışmalarına oturmak için öncelikle mevcut anayasaya uyulması gerektiğini belirterek yeni anayasa konusunda şu anda “masadan çok uzak” bir noktada olduklarını söyledi.

Özgür Özel, hükümetin yeni Anayasa çalışmaları konusunda, “Bir anayasa tartışmasının usulüne, yani şekline bile girmek için önce bana bunu teklif edenlerin mevcut anayasaya harfiyen uyuyor olması lazım” dedi.

Anayasanın toplumsal mutabakat istediğini söyleyen Özel, kendisine oy verenlerin “neden gittin o masaya” diye kendisine soracağını belirterek, “Toplumsal mutabakat yaratmanız lazım. (Onlar) Mevcut anayasaya uydukça biz o masaya yaklaşırız, mevcut anayasayı çiğnedikçe biz o masadan uzaklaşırız. Şimdi çok uzak bir noktadayız” diye konuştu.

Özel, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, Türkiye’deki Anayasa Mahkemesi kararları, Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi kavgasında yürütmenin taraf olması ve uygulanmayan onlarca hak ihlali kararı olduğuna vurgu yaparak, “Artık hukuk devletinden çıkıldığı görüntüsünü gösteren, kuvvetler ayrılığından ziyade, kuvvetler birliği görüntüleri var” dedi.

“Anayasalar ‘her doğan’ için yapılır. Bizimki Erdoğan için yapıldığı için bu hale geldi” diyen Özel şunları söyledi: Eski anayasaya tam uyum birinci olmazsa olmaz bakış açımız… İkincisi yeni bir anayasa yapılacak dahi olsa mevcut anayasaya uymamanın üst düzeyde denetimi, müeyyideli yaptırımlarının olması lazım… Çok kötü bir pratikten geliyoruz. Türkiye çok şey kaybetti bu yüzden.

Özel, “Anayasaya bu kadar çok anayasa ihlali yapılırken yeni bir anayasanın, bırakın oturup tartışmayı, usul tartışmasını dahi zaman israfı olarak görürüz” dedi.

Özel, cumhurbaşkanlığı adaylığının 2028 yılında nasıl belirleneceği sorusuna ise, “Partideki hiçbir organ dışlanmadan yine kamuoyu araştırmalarından bilimsel çalışmalardan yaralanarak seçimi en garanti kazanacağımız Cumhuriyet Halk Partili bir kimse partimizin adayı olacak. Tek başına seçimi birinci turda kazanamayacak durumdaysak o durumda elbette ittifak arayışları da olabilir. Geçmişte yapılan hataları tekrarlamayacağız” diye yanıtladı.

Önemli hatalardan birinin seçim bittiğinin ertesi günü ittifak adayı konuşmak olduğunu söyleyen Özel, “Cumhuriyet Halk Partisi aday konuşmayı da ittifak konuşmayı da seçim yaklaşırken yapacak” dedi.

Yerel seçimlerde CHP’nin başarısına atıfta bulunan Özel, “31 Mart seçim zaferini getiren tek bir şey değildi… Yani ne genel başkan performansıydı tek başına, ne adayların performansıydı, ne vaatlerimizdi, ne çok başarılı bulunan kampanyamızdı. Ne ekonomik şartlardı, hepsi birdendi. Ve biz bunların hepsini çok doğru yönettik” diye konuştu.

“İsrail’in yaptıkları örtülemez”

Özel, İsrail-Hamas arasında yaşanan savaş ile ilgili olarak Hamas’ın yaptıklarının “terör eylemi” olduğunu ve sivillere karşı böyle bir şey yapılmasının son derece kabul edilemez ve uluslararası camia tarafından en sert şekilde kınanması gerektiğini belirterek, “Ama bunu araçsallaştırarak (İsrail’in) 35 binden fazla kişiyi 15 binden fazla çocuğu katletmesinin savunulabilecek hiçbir tarafı yok ve iki tarafın yaptıkları birbirine denk değil” dedi.

“Bir tarafta terör eylemlerine girişen bir grup varken diğer tarafta uluslararası hukuka saygılı olması gereken bir devlet var. Burada İsrail’in kusurunun Hamas’ın yaptıklarıyla örtülebilecek tarafı kalmadı” diyen Özel, Filistin halkını güçsüz bırakacak yorumlar konusunda endişe ettiğini bu nedenle Hamas’ın kabul edilmeyen “terör” eylemleri karşısında İsrail’i haklı çıkaracak söylemlere dikkat ettiğini belirtti.

Türkiye’nin İsrail’e ticaret yasağı getirmesi konusunda da Özel, “Estiği kadar yağmıyorlar. Ticaret meselesini de son derece iç siyaset üzerinden okuyarak yaptılar. Yoksa çok istemsizdiler bu konuda. Bence 35 bin kişinin katledildiği bir yerde alınması gereken bu karar çok geç alındı” dedi ve şöyle devam etti:

Ben İsrail’le Türkiye ilişkilerinin kötüleşmesini hiçbir zaman savunmam, savunmadım ama bu kadar büyük bir katliama dur demek için bütün İsrail’in düşmanlarının değil, dostlarının İsrail’e karşı sert tutum takılması gerekiyor.

Paylaşın

Özel’den ‘Kobani Davası’ Açıklaması: Kabul Edilir Tarafı Yok

Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçi hakkında açılan Kobani Davası’nda verilen ağır cezalara tepki gösteren CHP Lideri Özgür Özel, “Verilen cezaların bazıları istenene göre çok düşük ama burada Yüksekdağ ve Demirtaş’a verilen cezaların kabul edilir tarafı yok” dedi ve ekledi:

“Bazı beraat kararları önemli ama geriye dönüp baktığınızda Yasin Börü suçundan beraat ettiler. Bu dava siyaseten ne kadar çok kullanıldı. Bugün geldiğimiz noktada mahkeme Yasin Börü’nün ölümünden sorumlu olmadıklarını söyledi. Bir partinin genel başkanı olmasan beraat edenleri ve ağır ceza alanları hangi kategoride değerlendirmek gerektiği üzerine farklı beyin jimnastiği yapabilirim ama kim ne derse desin bu davada bir hukuk yok. Yargılama süreci hukuki değil.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Sözcü TV’de katıldığı canlı yayında gazetecilerin gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Özel, şunları söyledi:

“İlk günden beri takındığım tutumu değiştirecek değilim. Dava, siyasi dava. Olay olduktan 5 yıl sonra açıldıysa dava, iddianamesi de doğrudan bir partinin genel başkanı tarafından yıllarca yazıldıysa, sonra da dava açıldıysa bu dava siyasi davadır. Uzamasıyla, zamanlamasıyla, karar duruşmasının seçimden sonraya bırakılmasıyla falan her yönüyle siyasetten kullanılmaya elverişli bir dava.

“Burada Selahattin Demirtaş’a ve Fiden Yüksekdağ’a verilen cezalar, görevlerinin başındayken bir partinin eş genel başkanlarıyken alınıp da suçlandıkları şey ve bu cezalara baktığınızda kabul edilebilir bir tarafı yok. Davayı bir hukuki dava olarak değerlendirmek yerine, tabi bir partinin genel başkanı olmasam her beraat edenleri, yaptığı yeterli görülüp bırakılanları ve ağır cezalar alanları hangi kategorilerde değerlendirmek gerektiği üzerine farklı beyin jimnastiği yapabilirim ama kim ne derse desin bu davada bir hukuk yok. Yargılama süreci hukuki değil.

Ayhan Bora Kaplan meselesini konuşacaksak işin şu tarafını kısaca hatırlamak gerekiyor. Ayhan Bora Kaplan, ailesinden birisiyle birlikte Kızılay’ın ortasında korsan CD satışı yapan biridir. Gelirler kendisinden haraç isterler. Bu haracı vermeyi reddeder. Abisini tartaklarlar. Bu da tartaklayanı ayağından vurarak hapse düşer, belirli bir süre. İçeride uyuşturucu mafyasıyla tanışır. Çıkar ve Ankara’da torbacılıkla başlayan, sonra belirli torbacıların amirliği falan… Uyuşturucu ticaretine yön veren birisidir.

Ucu başka yerlere dokunduğu için bazı suçların çok üzerinde durulmuyor herhalde. Ayhan Bora Kaplan dosyası enine boyuna tartışıldığında burada tabi ki tehdit, adam kaçırma, şantaj bir sürü şey… Ayrıca devlete emanet yurtlardaki 18 yaşına yaklaşan devletin korumasındaki kimsesiz genç kızların, iş bulma, çalıştırılma vaadiyle ilk önce garsonluk, ardından ‘daha iyi para lokantada var’, içkili lokanta derken felaket bir şeyin içine sokuldu. Bütün bu rezilliklerin içinde hepsi birden var. Benim yanımdan giden biri bununla buluştu.

15 Temmuz gecesi, Bekir Bozdağ TBMM’de kürsüde konuştu. O sırada bizim yanılmıyorsam Levent Gök konuştu. Süleyman Soylu da orada oturuyor. ‘Süleyman Bey konuşsun’ dedim. O zaman Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı kendisi. İçişleri Bakanı değil. Kalktı geldi kürsüye ve Meclis Başkanına dedi ki ‘Zamanım geldi. Arkadaşlarla TRT’nin önünde buluşacağım gençlerle’ dedi. Bu lafı dün gibi biliyorum, oradaki herkes de hatırlıyordur.

O an için önemli değildi. Sonradan Soylu’nun TRT’nin önüne gittiği… Sonra sonra kayıp silahlar konusunda TRT’nin önünde buluştuğu birtakım sivil kişilere silah dağıttığı. Bu tartışmalar yapıldı. O kişilerin Ayhan Bora Kaplan’ın ekibi olduğu ortaya çıktı.

Ayhan Bora Kaplan, korsan CD, torbacı, uyuşturucu, gasp falan… Süleyman Soylu ile TRT’nin önünde randevulaşma. Sonrasında da Süleyman Soylu İçişleri Bakanı oluyor belli bir süre sonra. Ardından da Süleyman Soylu’nun o çok tartışmalı süreci… Ayhan Bora Kaplan’ın himaye edildiğine ilişkin iddialar çok ciddi. Bu süreçte herkes birbirini suçlarken, aslında gizli özne diyebileceklerden bir tanesi de Süleyman Soylu. O yüzden eğer bu soruşturma gerçekten dört başı mahmur yürüyecekse Soylu hakkında bir fezleke hazırlanacak, gelecek oy birliğiyle karma komisyondan geçecek, dokunulmazlığı kaldırılacak ve yargı önünde bildiklerini, sorulan soruları cevaplayacak ki bu olay gerçekten çözülebilsin.

Süleyman Soylu hakkında bir soruşturma komisyonu kurulmasını önermezseniz, Meclis’te oluşturulacak bir komisyon savcı sıfatıyla gerekeni yapmaz ve Süleyman Soylu’yu Yüce Divan’ın önüne çıkarmazsanız bu olayın zaten en önemli kısımlarından bir tanesinin üstü kapalı kalır.

Bugünün tartışması şu: Bir partinin genel başkanı sayın Bahçeli, ülkenin İçişleri Bakanı birer tweet atıyorlar. Biri tweet atıyor, biri cevap veriyor. Muğlak muğlak tweetler. Tweetlerde hem çok şey söyleniyor, hem hiçbir şey söylenmiyor. Devamında da ‘FETÖvari yöntemler’ falan diye bitiriyor. Geçmişte Süleyman Soylu’nun en iyi ilişki içinde olduğu kişi, hatta derlerdi ki bir ara ‘Soylu AK Parti’nin değil MHP’nin bakanı’ diye Ankara’da konuşuluyordu.

Son günlerde ortaya çıkan bir şey. Nedir? İddianame yazılmış, Sinan Ateş iddianamesi. İddianamede olaya karışan aracın her şeyin plakası var ama bir tane araca siyah Audi diyorlar. Bir tek onun plakası yer almamış. Sonra o siyah Audi’nin hangi Audi olduğuna ilişkin bir fotoğraf ortaya çıktı. Ne bunun ortaya çıkmasını bir gazetecilik başarısı olarak gören var. Konunun iki tarafı da, bir taraf işin ucun kendisine geldiğini düşünerek süreci enfekte etmek için bunu servis ettiğini ve Ali Yerlikaya’nın üstüne yıktığını iddia ediyorlar. Öbür taraf da diyor ki ‘Ali Yerlikaya MHP-AKP ilişkisini dinamitlemek ve Soylu’yu işin içine katmak için bunu yaptı’ diyorlar. Bu bir suç. Suç olan ne? Fotoğrafın gizli kalmasını beklemek suç.

İddianamede o arabanın plakasının yazılmaması kabul edilemez. Kim kullanıyormuş arabayı? Kim kullanıyorsa kullansın. Ülkü Ocakları başkanının kullandığı araç olursa iddianameye yazılamıyor. Bu süreç öyle kolay sindirilecek süreç değil. O aracın plakasının iddianamede olmaması başlı başına bir yargılama konusudur. İddianameyi hazırlayanlar için, onlara bu telkinleri yapanlar için…

‘Normalleşme’ diyorum, diyorlar ki ‘yumuşama’. Türkiye’nin normalleşmeye ihtiyacı var. Ne muhalefeti yumuşak yapmaktır, o yüzden yumuşama lafına… 2024 yılında anayasası olan, seçimler yapılan, yeminle göreve başlayan milletvekillerinin, cumhurbaşkanının, bakanların olduğu bir yerde… Burası muz cumhuriyeti değilse ve kuruluşunun 100’üncü yılını geçen sene kutladığımız bu cumhuriyette eğer insanlar suçu işleyenin siyasi aidiyetine, ittifak ortaklarına göre değerlendiriliyorsa…

CHP Genel Merkezi’ne bir iade-i ziyaret yapılacak. Devamında ifadelerim oldu. Sorun alanları… Örneğin emekliye zam yapılacaksa hep birlikte oy verelim, yapılmayacaksa… Emekli mitingi yapıyoruz. Öğretmen ataması… 68 bin öğretmenler istiyordu. Dedim ki ‘Kadro boşluğu 94 bin. 20 bin de emekli var. 124 bin. 120 bin öğretmen atanırsa desteklerim. Atanmazsa muhalefetimi yaparım’. Yarın temmuz ayında asgari ücrete zam gelecek. Asgari ücret alan için çok düşük, veren için çok yüksek. Büyük bir açmaz içindeyiz. Buna devletin bir çözüm bulup asgari ücreti artırması, esnafa, KOBİ’ye, küçük üreticiye, para kazanmayana da yük olmaktan çıkarması lazım. Bunu birlikte çalışalım. ‘Yok, kemer sıkıyoruz, veremeyiz’. Verginin yüzde 11’ini gerçek kazananlardan alacaksın, kemeri asgari ücretliye sıktıracaksın. Buna miting de yaparım, yürüyüş de eylem de yaparım.

“Uyulmayacak anayasa niye yapalım?”

Anayasa tartışmasının içine girmek için ön şartım şu. Mevcut anayasaya tam uyum. Ve diyorum ki yeni bir elbise isteniyorsa, öncekini ne yaptın diye bakarlar. Önceki neden olmadı diye bakarlar. Yenisini giyecek misin diye bakarlar. Uyulmayacak anayasa niye yapalım? Anayasaya uyum konusunda bir güvence meselesini ayrıca tartışalım. O teknik bir mesele. Ne Sayın Erdoğan ile, ne Sayın Bahçeli ile yaptığımız görüşmelerde, bırakın anayasa ile ilgili usule bile ‘şöyle olabilir, böyle olabilir’… Sadece anayasaya uyum. Anayasaya uyum dediğinizde AİHM kararları var, AYM kararları var, AYM’nin bağlayıcılığını kabul etmemek, hatta mahkemenin kapatılmasına yönelik çağrılar var.

Bu şartlar altında bir anayasa masasına oturmak nasıl mümkün olabilir? İşin bu tarafını söylüyorum. Bir de şunu söyledim. Sayın Kurtulmuş’a da söyledim. Bir masa kuruldu. Ben de Özgür Özel olarak kalktım geldim oturdum. Son seçimde 17 milyon 500 bin kişiyiz sadece sandıkta buluştuklarımız. 17 milyon 499 bini ayakta kalır. O masaya Özgür Özel 17.5 milyon kişiyi ikna etmeden oturamaz. Özgür Özel’in öyle bir lüksü yok.

Eğer Sayın Erdoğan gelip ‘böyle bir işin içine girdik, sorumlusu kimse ortaya çıksın, siyasi bir destek verin’ derse destek vermeye hazırım. Sayın Bahçeli derse ki ‘Böyle bir işin içindeyiz. Bu işten hep beraber sıyrılmamız lazım’. Kendisine de en net desteği vermeye razıyım. Sayın Ali Yerlikaya da gelip bir sunum yaparsa ve haklıyı haksızı ayırmaya katkı sağlayacak bir kamuoyu desteği isterse orada da destek veririm. Doğruya, iyiye doğru atılacak her adımda muhalefet olarak her türlü desteği veririz. Hep böyle yaptık geçmişte de. Gelsinler Meclis’te bir komisyon kuralım. Onların kendi pozisyonları gereği yapamadıklarını hep birlikte yapalım. Herkes birbirine operasyon çekiyor. Bir hukuka dönüş operasyonun Meclis eliyle yapılması lazım. Başka türlü olmayacak bu iş.

“Suriye ile diyaloğu savunuyoruz”

Birkaç haber sitesi, belirli bir partiye müzahir siteler bütün bir açıklamadan ‘Özgür Özel Arapça tabelaları kaldırmayın dedi’ diye verdiler. Twitter dünyası da şöyle bir dünya: Onu doğru kabul edip öbürü bir şey yazıyor. Öbürü onu okuyor, yazıyor falan… Bir zaman sonra algı ile olgu yer değiştiriyor.

Şöyle bir matematiksel katkı yapayım. Türkiye’de yaşayan Türklerin doğum hızı 1.45’e düştü. Bu, Suriyeliler için 5.65. Bu 20 yıl sonra 25 milyon Suriyeli demek. Bu gerçekten bir ülkenin şehirlerin demografisi açısından çok büyük risk. Tedbir almak lazım.

Gelelim meselenin özüne dair ne dediğime. Değişen hiçbir görüşüm yok. Suriye ile diyaloğu savunuyoruz. Esad ile esas meşru muhataplarının görüşmesi lazım. Suriyeli sığınmacıya karşı olsam ne olacak, karşı olmasam ne olacak. Sığınmacı yaratan politikalara ve politikacılara karşıyım.

Bu konudaki leyhte aleyhte bütün beyanlarımı büyük bir özgüvenle tekrar ederim. Benim dediğim şu: ‘Arkadaşlar, televizyonlarda Arapça tabelaları yırtan belediye başkanı görüntüsü bizim açımızdan doğru bir görüntü değil. Arapça tabelaları savunmuyorum. Ne İstiklal Caddesi’ndeki o Arapça tabelalar hoşuma gidiyor, ne herhangi bir yerde hoşuma gidiyor. Ama İngilizce, Fransızca tabelalar da hoşuma gitmiyor. Bununla ilgili bir yasal düzenleme var. ‘Tabelalar Türkçe olacak, yabancı dilde bir tabela varsa ana tabelanın yüzde 25’ini geçemez.’ Bu olsa büyük oranda bir regülasyon gelir.

Ayrıca Tabela Kanunu’na aykırı tabelalar rastgele asamazlar. Ama bu yolu yöntemi kanuna göre ihtarda bulun, kendisinin sökmesi lazım. Sökmüyorsa zabıta yolla, uyar. En sonunda usulüne uygun söktür ama İngilizceyi de söktür Arapçayı da. Bunu söyledim. Dedim ki ‘Burada belediye başkanı nasıl itfaiye kullanmıyorsa yangın çıktığında nasıl belediye başkanı su patladığında gidip de vanayı kapatmıyorsa onu sökmek sizin işiniz değil. Düzenlemeye uygun talimat vermek işiniz.

Sen onu sökersen ne olur dedim. Örneğin kendi Hacerler köyümde birisi yerde Arapça kağıt bulsun. Onu kağıdı alır ayağın basmayacağı bir pencere kenarına koyar. Arapça bilmiyor, belki fıkra yazıyor ama o Kuran ile özleştirmiş Arapçayı. Demiyorum ki Arapça kutsal bir dildir. Arapça Kuran-ı Kerim’in yazıldığı dildir. İnsanlar Arapçayı Kuran dili olduğu için kutsal kabul ediyor. Senin gidip de haşin bir şekilde onu yırtman partimiz adına onarılmaz yaralar açar insanlarda dedim. Nasıl şehir otobüsünü sen kullanmıyorsan o haritayı da sen oradan çıkarma dedim ve devam ettim.

Ayrıca, Arapça Türkiye’de 6 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının ana dili. Şanlıurfa’daki, Mardin’deki Hatay’daki bir miktar Batman’daki… Arapçaya yapılan hürmetsizlik Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını da incitiyor. Bir siyasetçi var, bir genel başkan. Arap kelimesini küfür gibi kullanıyor. Doğru değil. Arap kelimesini küfür gibi kullanırsan yarın da biri Türk kelimesini küfür gibi kullandığında ona karşı çıkamazsın.”

Paylaşın

Özel İle Dervişoğlu Görüştü: Muhalefete Muhalefet Etmeyeceğiz

İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu’na yaptığı ziyaret sonrası açıklamalarda bulunan CHP Lideri Özgür Özel, “Halkın yararına konularda birlikte olmaya devam edeceğiz. Muhalefete muhalefet etmeyeceğiz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Her konuda aynı fikirde olmayabilir bunu da birbirimize nezaketle ifade edebiliriz. Güçlü bir muhalefetin Türkiye’nin yarınlarını çok daha hızla güzelleştirecek günleri taşıyacağını biliyoruz, bununla ilgili de bir mutabakat içindeyiz.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’nu İYİ Parti Genel Merkezi’nde ziyaret etti. Ziyaret sonrası Özgür Özel ve Müsavat Dervişoğlu, basın mensuplarına açıklamalarda bulundular.

CHP Lideri Özgür Özel’in açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle: “31 Mart seçimi arkasından Türkiye siyasetinde memnuniyetle takip ettiğimiz ve içinde bulunduğumuz normalleşme süreci yaşanıyor. İYİ Parti ile normalleşme sürecine ihtiyacımız yok. Çok istisnai süreçler hariç zaten olması gerekeni, olması gerektiği gibi hep birlikte yaşadık. Bundan sonra da Meclis’te temsil edilen, grubu bulunan iki siyasi parti olarak ilişkilerimizi en iyi düzeyde sürdüreceğiz.

Hep bildiğimiz ve söylediğimiz bir şey var. Biz 31 Mart seçimlerinin birinci partisiyiz ama son genel seçimlerde ana muhalefet partisiyiz. Ana muhalefet partisi olmanın sorumluluğu ve Meclis’e önem veren bir siyasi parti olarak, ortak mutabakat metinlerinde, ortak görüşlerde buluştuğumuz İYİ Parti ile Meclis’in güçlendirilmesi konusundaki ortak düşüncemiz şöyle de bir karşılık bulmuş görünüyor.

Bir dönem sadece bir genel başkanın ya da iki genel başkanın milletvekili olduğu günlerden, bugün Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerden AKP ve Saadet Partisi dışında tüm partilerin genel başkanları milletvekili. Milletimiz genel başkanların milletvekili olduğu, Meclis’in güçlü olduğu, Meclis’in kendi gündemine hakim ve iradesinin güçlü olduğu günleri özlediğini gösterdi. Buna doğru parlamentonun evrilmiş olmasından büyük memnuniyet duyuyoruz. Parlamentoda gruplarımız arasındaki iyi diyalog bundan sonra sürecek.

Biz memleketin ne kadar sorunu varsa, başta 10 bin liralık emekli maaşından tutun, asgari ücrete kadar. Atanmayan öğretmenlerin sorunundan müfredat krizine kadar. Astsubayların, uzman çavuşların sorunlarından hayat pahalılığına kadar üzerinde aynı sorunları tespit ettiğimiz ve ortaklaşa çözüm önerilerimizin olduğu, halktan yana baktığımız perspektifte uzun uzun sohbet etme imkanı bulduk.

Bundan sonrası için temaslarımız sürecek. İşbirliğimiz sürecek. Temel mottomuz muhalefete muhalefet etmek değil iktidara muhalefet etmektir. Muhalefetin bir ve bütün olabildiği her yerde iktidar üzerindeki denetim gücü, yaptırım gücü çok daha yüksektir. Biz bunu geçmişteki pratiğimizde defalarca test ettik. Başardık. Gruplarımızı yönettiğimiz süreçlerde toplumun çok tepki gösterdiği kanun maddelerine ortaklaşa gösterdiğimiz direnç, birlikte belirlediğimiz strateji ve beraber hareket etmenin sonunda ve bundan sonra da milletin, halkın yararına olan her şeyde birlikte olacağız.

Her konuda aynı fikirde olmayabiliriz. Bunu birbirimize nezaketle ifade edebiliriz. Ama güçlü bir muhalefetin Türkiye’nin yarınlarını çok daha hızla güzelleştirecek günleri taşıyacağını biliyorum. Bununla ilgili bir mutabakat içindeyiz. Ben burada gördüğümüz ev sahipliğinden, dostluktan, sıcak ilgiden bir kez daha çok memnun olarak buradan ayrılıyorum.

Tabi son bir söz olarak da İYİ Parti’nin Kurucu Genel Başkanı Meral Akşener ile geçtiğimiz Pazar günü telefonda da hatırını sorup sohbet etmiştik. Onun da bir kez daha emeklerine sağlık. Karşılıklı birbirimize ve partilerimizin birbirine emeği vardır. Bir kez daha kendisini saygı ile selamlıyoruz. Bütün İYİ Partilileri, iyi insanları saygı ile selamlıyoruz. Bundan sonra birlikte güzel çalışmalar içinde olacağımıza yürekten inanıyorum Sayın Genel Başkanım.”

Dervişoğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:: Nazik ziyareti için kendisine teşekkür ediyorum. Hemen hemen Türkiye’nin bütün meselelerine değindik ve üzerinde karşılıklı görüşlerimizi de sarf ettik. Ziyadesiyle istifade ettiğimi söyleyebilirim. Siyasi partiler arasında yürütülen samimi diyaloğun ülkemizin sorunlarının çözümüne çok katkı sağlayacağı inancını taşıyorum. Bu inancı da sayın genel başkanın da taşıdığını biliyorum.

Geride bıraktığımız günlerde yapılan çalışmalarda da birbirimize karşı bir samimiyet testine ihtiyaç duymadığımızı sizlerin de bilmesini istiyorum. CHP ile İYİ Parti’nin geçmişe dönük birçok ortak çalışmalar gerçekleştirdiği kamuoyunun da malumudur. Ne zaman Türkiye’nin önemli bir problemi kamuoyunun gündemine gelse hayata baktığımız pencere genellikle CHP ile ve onun muhterem genel başkanıyla aynı pencere oluyor. Dolayısıyla duyarlılıklarımızı muhafaza edeceğiz, farklılıklarımızı muhafaza edeceğiz ve ülkemize hizmet yolculuğumuzu da diğer siyasi partilerle olduğu gibi CHP ile de sürdüreceğiz.

Özel, gazetecilerin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na Muhsin Şentürk’ün atanması ve Ankara İl Emniyet Müdürlüğü’nde yaşanan operasyonlar hakkındaki sorusuna, “AKP ve MHP arasında yaşanan meselenin kendisi neyse, bir gerilim, pazarlık mı, karşılıklı restleşme mi? Bu bir fillerin boğuşması ama altta adaletin ezilmesi, anaların ezilmesi ve evlatların ezilmesiyle sonuçlanıyor. Bugün Ayşe Ateş’in yüreğindeki yangın, Sinan Ateş’in evlatlarının, babalarını kaybettikleri sürece ilişkin adalet beklentileri birtakım kapalı kapılar ardından yapılan görüşmeler, üstü kapalı atılan tweetler, üstü kapalı yapılan beyanlarla iyice kriminal bir hikayenin sanki suyun üzerinde görünen kısmı, buzdağının küçük kısmını görüyormuşuz izlenimini her geçen gün kuvvetlendiriyor.

Yapılan atama 37 tur, Papa seçimine dönen yüksek yargı seçiminde, iki liderin görüşmesinden sonra adayın birinin çekilip, başka makamı talep etmesi, o adaya giden oyların bir yere yönlendirileceğine ilişkin inanç hakimdi. Ama bu dayatmaya ya Yargıtay’da oy kullananlar uymadılar ya adayı çekelim ama arkadaşlarımız bildiğini yapsın dedi birileri. Yargıtay seçimindeki sonuç Sayın Erdoğan’ın beklediği gibi olmadı. Bu net. Bunu hepimiz biliyoruz. Ama yaptığı atama maalesef 31 Mart’tan sonra gelişen diyalog ve 31 Mart’tan sonra gelişen normalleşme anlayışına uygun değildir” şeklinde yanıt verdi ve ekledi:

Bunu niye söylüyorum? Saygın Erdoğan ve Meclis Başkanı her fırsatta yeni bir anayasadan bahsediyorlar. Ben de diyorum ki mevcut anayasaya uyun, ondan sonra yeni anayasa isteyin. Şimdi mevcut anayasaya uymamanın başkahramanını, en çok oyu almadığı halde dün gece yarısı atıyorsunuz. Bu arkadaş anayasanın ilgili maddesi, anayasa kararları, yürütme, yasama ve yargı organları açısından bağlayıcıdır. Yayınlanır yayınlanmaz uygulanır demesine rağmen direndi ve bu kararı uygulamadı.

Anayasa ihlalinin sembol ismini Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı atıyorsanız, demek ki sizin mevcut anayasayı ihlalde ısrarınız sürüyor demektir. Israrlısınız demektir. Ondan sonra nasıl normalleşecek bu ülke? ‘Efendim, ben söyledim. Adaylıktan lehimize çekildi. Ben sözümü tutayım.’ Ama bu yüksek yargı bu tip pazarlıkların yapılacağı yer değildir. Oralardan Gezi aileleri adalet bekliyor. 28 Şubat aileleri adalet bekliyor. Sinan Ateş’in eşi ve evlatları adalet bekliyor ve siz orada ‘Sen onu çek ben bunu buraya atayım. O sözünü tutmazsa atayım ki racona ters olmasın.’

Yani bir İtalyan mafya filmi mi izliyor Türkiye? Yoksa adalet, siyaset, emniyet üçgeninde yaşanan bir şeyleri mi izliyor belli değil. O yüzden herkes aklını başına alsın. Bu ülkede bir, beraber ve huzur içinde yaşayacaksak insanların adalete güven duymaları lazım. Türkiye’de adalete güven yüzde 20’nin altına geriledi. Böyle devam ettikçe tek haneli rakamlara indirecekler adalete güveni. Bu şartlarda mahkemeye, yüksek yargıya güvenin olmadığı yerde demokrasi olmaz. Mesele fevkalade yanlıştır. Her gün taraflar taraf değiştiriyor.

Ağız değiştiriyor. Tutum değiştiriyor. Tweetler atılıyor. Böyle içinde bir sürü anlam çıkarılabilecek tehditler var. İçişleri Bakanı ile bir partinin genel başkanının tweetler üzerinden, Cumhurbaşkanına ve birbirlerine mesaj vermeleri demokrasi görüntüsü değil. Demokrasi şeffaflık rejimidir. Sayın Genel Başkanın ifadelerine katılıyorum. Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanının hızla siyasi partileri bilgilendirmesi lazım. Diğer iki liderin de emniyetin ve adaletin üzerinden ellerini çekmeleri gerekiyor.”

Özel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın muhalefete yönelik ‘nepotizm’ eleştirisiyle ilgili soruya, “Ben Sayın Erdoğan’ın partisinde yüzlerce, binlerce nepotizm vakası biliyorum. Hepiniz biliyorsunuz. Gazetelerde sayfa sayfa yer alıyor. Hatta bu öyle bir şey ki beklenti yönetimi olarak. Birisi milletvekili yapılmıyorsa kardeşi bilmem nereye bilmem ne atanıyor. Ya da en üst atamalardan büyükelçi atamalarına kadar, tüm atamalarda AKP’de bugün isteyin yarın bu saate kadar binden fazla akraba ataması görülür.

Ben bugüne kadar Sayın Erdoğan’ın bu konuda bir irade gösterdiğini, beni ona çağırmış ya, hiç görmedim. Siz gördüyseniz Erdoğan’ın talimatıyla atanan şu kardeş istifa ettirildi. Çoğunun altında kendi imzası var. Ben duyduğum her vakayı bizzat izliyorum. Takip ediyorum. Gerekirse kendim görüşüyorum ve o atamaları geri aldırtıyorum. Son örneği Yüreğir’deki atamadır. Her ne kadar liyakatli atamalar da olsa nettir. Geçtiğimiz günlerde bir televizyon Kırşehir Belediyesinde iki akraba atamasını haber yaptı. Bir ortaya çıktı ki birisi akraba değil.

Soy isim benzerliği. Bir tanesi akraba, 25 yıldır belediyede, 6 yıldır o pozisyonda müdür. Ama düzeltme haberi yapmadılar. Bu açıklamayı bile benim talebimle yapıldı ve basınla paylaştık. 8 örnekten bazıları son derece liyakatli atamalar olmasına rağmen inisiyatif aldım, engel oldum. Hadi siftahı benden, bereketi Erdoğan’dan. O da inisiyatif alsın ve AKP’deki akraba görevlendirmelerini sonlandırsın da göreyim. O yüzden ‘El aleme vereyim talkımı kendim yutarım salkımı.’ Siyasetin kaldıracağız bir iş değil” yanıtını verdi.

“Türkiye’de ilk kez yaşanmıyor”

Gazetecilerin, son günlerde Ankara Emniyetinde yaşanan Ayhan Bora Kaplan krizi ve Yargıtay seçimine ilişkin sorusuna yanıt veren Müsavat Dervişoğlu şunları kaydetti: “Dünkü grup konuşmasında bir değerlendirmede bulundum. Bu tür şeyler siyasi partilerin genel başkanları tarafından telaffuz ediliyor ama muhalefet partileri ne olup bittiğine dair sıhhat derecesi yüksek bilgiye sahip değil.

Dolayısıyla eksik bilgiyle yanlış yorum yapmamaya özen göstermem lazım. Bir de beni tanıyorsunuz önemli sorulara ayaküstü cevap vermekten azami ölçüde uzak dururum… Diğer atamayla alakalı benzer atamalar Türkiye’de ilk kez yaşanmıyor. Bu tür atamalardan olan şikayetlerimizi de sıklıkla ifade ettik ama böyle bir atama da bizim açımızdan sürpriz olma özelliği taşımıyor.”

Paylaşın

AK Parti Ve CHP ‘Siyasette Yumuşama’ Sürecinden Ne Bekliyor?

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “yumuşama”, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “normalleşme” olarak nitelendirdiği iktidar-muhalefet diyaloğu konusunda AK Parti ve CHP içinde farklı yorumlar yapılıyor.

CHP içinde ve muhalif kesimlerde, “siyasette yumuşama adımı”nı “seçimden yenilgiyle çıkan, ekonomik kriz nedeniyle sıkışan Erdoğan’ın zaman kazanma hamlesi” olarak değerlendirenler olsa da, CHP yönetiminde “temkinli iyimserlik” havasının sürdüğünü söylemek mümkün.

Örneğin bazı CHP milletvekilleri, Osman Kavala’nın yeniden yargılama talebini değerlendirecek mahkeme heyetinin değişmesini, siyasetteki normalleşme adımlarına bağlıyor. Ancak yine de “sonucu görmeden, paçaları sıvamamak” gerekir yorumları yapıldığını da belirtelim.

İktidar partisinde de siyasi kutuplaşmanın seçmeni yorduğu kabul ediliyor ve bu anlamda Erdoğan’ın verdiği “yumuşama” mesajları olumlu karşılanıyor. Bazı AK Parti kurmaylarına göreyse CHP’nin seçim başarısı ve siyaset iklimindeki yumuşamanın temelinde, CHP’deki “politika değişikliği” yatıyor:

“Aslında CHP, AK Partilileşti. CHP; seçimi CHP politikalarıyla kazanmadı, bizim tarzımızı, metodlarımızı kullanarak kazandı. Mesela Arapça tabelalarla ilgili o açıklamayı Tayyip bey yapsaydı ne olurdu, nasıl tartışmalar yaşanırdı? Baktı ki bu politikalarla seçim kazanma şansı yok, onlar da biraz daha ortaya, makule gelelim dedi.”

31 Mart yerel seçimlerinin ardından siyasi partiler, seçim sonuçlarına ilişkin analizlerine devam ediyor; seçmenin verdiği mesajlar doğrultusunda, 4 yıllık seçimsiz döneme ilişkin stratejiler belirlenmeye çalışılıyor.

Seçim sonrasında İYİ Parti lider değişimine giderken, Saadet Partisi’nde de Temel Karamollaoğlu Genel Başkanlığı bırakmaya hazırlanıyor. CHP’nin seçim öncesinde nokta koyduğu “değişim” tartışması, ilk kez ikinci parti konumuna düşen iktidar partisinin de en önemli gündem maddelerinden birisi.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberine göre; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “değişim” mesajı olumlu karşılansa da, AK Parti içinde “değişim isimlerle sınırlı kalırsa yol alamayız; politika, iş yapış biçimi değişmeli” talepleri yüksek sesle dile getiriliyor. Değişimin adresi olarak ise sonbaharda yapılması planlanan olağan kongre gösteriliyor.

Yerel seçim yenilgisinin ardından, parti içi değerlendirme toplantılarının sürdüğü AK Parti’de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir süredir parti kurullarında değişim mesajı veriyor.

Erdoğan, son olarak Salı günkü genişletilmiş il başkanları toplantısında yaptığı konuşmada da “Milletin sınıfta bıraktığını baş tacı edemeyiz” sözleriyle, parti kurullarında değişikliğe gideceğini bir kez daha vurguladı. Bu değişikliğin kabineye de uzaması sürpriz olmayacak.

Erdoğan’ın seçim sonrasına ilişkin ikinci değişim adımı ise kendisinin “siyasette yumuşama”, CHP Lideri Özgür Özel’in “normalleşme” olarak nitelendirdiği, muhalefetle diyalog kapısını açması oldu.

İktidar partisinde seçim sonuçları ve yeni dönem stratejilerine ilişkin kapsamlı değerlendirmelerin önce milletvekilleri, Haziran ayı içinde de belediye başkanlarının katılımıyla gerçekleştirilecek kampta yapılması planlanıyor.

Erdoğan’ın başkanlığında yapılacak kamp öncesindeyse Meclis grubu ile toplantı süreci başladı. AK Parti Grup Başkanı Abdullah Güler ve grup başkanvekilleri, sorumluluk alanlarındaki milletvekilleriyle gruplar halinde görüşerek, seçim yenilgisinin nedenleri, şikayetleri ve yeni döneme ilişkin önerileri alıyor.

Geçen hafta, Grup Başkanvekili Abdülhamit Gül, Grup Başkanı Güler’in de katılımıyla, sorumluluğundaki 40’ın üzerindeki milletvekiliyle bir araya geldi. Salı günüyse grup başkanvekilleri Özlem Zengin ve Leyla Şahin Usta, ayrı ayrı milletvekili gruplarıyla görüşmelerini sürdürdü. Kulislere yansıyan bilgilere göre bu toplantılarda sahadan izlenimlerini aktaran milletvekillerinin en çok ilettikleri eleştiri başlıkları şöyle oldu:

Memura zam yapılırken, emeklilere yapılmaması adaletsizlik duygusu yarattı. Büyük bölümü AK Parti seçmeni olan emekli, son ana kadar zam bekledi ama beklentisi karşılanmadı. Seçmen bize kızdı ve küstü.

İktidara geldiğimizde, sağlık en iddialı olduğumuz alandı. Şimdi en çok şikayet hastanelerden, doktor yetersizliğinden geliyor. Sağlıkta randevu sistemi düzeltilmeli, doktor açığı giderilmeli.

Sahada en çok gelen şikayetlerden birisi “kamuda mülakat”ın kaldırılması. Vatandaş, seçim beyannamesinde yer alan ve seçim öncesinde verilen mülakatın kaldırılması sözümüzü tutmamızı bekliyor.

Bir çok yerde aday tercihi nedeniyle kayıplar yaşandı. Aday belirleme süreci şeffaf, kurumsal bir çerçeveye oturtulmalı.

Başta emekliler olmak üzere bize kızan küsen seçmenin büyük bölümü yine de başka partiye yönelmemiş. Sandığa gitmeyerek, aslında bize merhamet etmiş. Bu da hâlâ seçmenin Cumhurbaşkanımız ve partimizden umudunu kesmediğini gösteriyor. Bunun telafisi için yeni dönemde sadece kişi değil, politika değişikliğine de gidilmeli.

Seçim süreci ve sonrasında sürekli milletvekilleri hedef oluyor, en kolay suçlanacak kesim oluyor. Seçim yenilgisi nedeniyle varsa bir kabahat en az kabahatli olan grup milletvekilleri. Kampanyanın parçası değiller, aday belirleme süreçlerinde yoklar. O nedenle Meclis güçlendirilmeli ve daha fonsiyonel hale getirilmeli, milletvekillerinin etkinliği artırılmalı.

Milletvekili toplantılarında dile getirilen bu şikayetlerin yanısıra, parti kulislerinde “müfredat değişikliği” ve “kayyum politikaları”na yönelik eleştirileri de duymak mümkün.

Geçmişteki seçilmiş belediye başkanları yerine kayyum atanmasının sadece bölgede değil, İstanbul, İzmir gibi büyükşehirlerde de oy kaybına neden olduğuna işaret ediliyor. Kürt nüfusun artık çok büyük bölümünün büyükşehirlerde yaşadığına dikkat çeken bir AK Parti kurmayı, şu örneği veriyor:

“Örneğin bölgedeki Kürtlerin yüzde 57’si, kimlik üzerinden tercihte bulunurken, İstanbul’da bu oran yüzde 83’e çıkıyor. O nedenle Doğu’daki kayyum, İstanbul’da, İzmir’de de bize büyük zarar verdi.”

AKP ve CHP normalleşme veya yumuşama sürecinden ne bekliyor?

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “normalleşme”, Erdoğan’ın “yumuşama” olarak nitelendirdiği iktidar-muhalefet diyaloğu konusunda AK Parti ve CHP içinde farklı yorumlar yapılıyor.

CHP içinde ve muhalif kesimlerde, “siyasette yumuşama adımı”nı “seçimden yenilgiyle çıkan, ekonomik kriz nedeniyle sıkışan Erdoğan’ın zaman kazanma hamlesi” olarak değerlendirenler olsa da, CHP yönetiminde “temkinli iyimserlik” havasının sürdüğünü söylemek mümkün. Örneğin bazı CHP milletvekilleri, Osman Kavala’nın yeniden yargılama talebini değerlendirecek mahkeme heyetinin değişmesini, siyasetteki normalleşme adımlarına bağlıyor. Ancak yine de “sonucu görmeden, paçaları sıvamamak” gerekir yorumları yapıldığını da belirtelim.

İktidar partisinde de siyasi kutuplaşmanın seçmeni yorduğu kabul ediliyor ve bu anlamda Erdoğan’ın verdiği “yumuşama” mesajları olumlu karşılanıyor. Bazı AK Parti kurmaylarına göreyse CHP’nin seçim başarısı ve siyaset iklimindeki yumuşamanın temelinde, CHP’deki “politika değişikliği” yatıyor:

“Aslında CHP, AK Partilileşti. CHP; seçimi CHP politikalarıyla kazanmadı, bizim tarzımızı, metodlarımızı kullanarak kazandı. Mesela Arapça tabelalarla ilgili o açıklamayı Tayyip bey yapsaydı ne olurdu, nasıl tartışmalar yaşanırdı? Baktı ki bu politikalarla seçim kazanma şansı yok, onlar da biraz daha ortaya, makule gelelim dedi.”

Paylaşın

Özel’den ‘Kamuda Tasarruf’ Sorusu: Beşli Çetelerle İlgili Bir Şey Gördünüz Mü?

Partisinin grup toplantısında konuşan CHP Lideri Özgür Özel, Mehmet Şimşek’in açıkladığı kamuda tasarruf programına ilişkin, “Beşli çetelerle ilgili bir şey gördünüz mü?” diye sordu.

Özgür Özel, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “İtibardan tasarruf olmaz diye Saray harcamalarını savunanlar vardı. Mehmet Şimşek 2015’te makam araçları için ‘çerez parası’ diyordu, şimdi 3 yıllık tasarruf genelgesi hazırlamış. Demek ki o zaman garibanların dostu olanlar doğru söylemiş. Koca genelgede umudumu artıran tek madde vergide adalet. Türkiye’de 100 lira vergi toplanıyor. Bunun 65’i dolaylı vergi” dedi ve ekledi:

“Yani mazot, doğalgaz, su… Bu ürünlere en zengin fabrikatör de orada çalışan işçi de aynı vergiyi ödüyor. Dolaylı verginin adaletsizliği bu. Kalan 24 ise işçinin, emekçinin, emeklinin, memurun daha maaşını çekmeden kesilen parası. 11 ise herkesin gelirinden ödediği vergi. Vergi çok kazanandan çok, az kazanandan az, hiç kazanmayandan hiç alınır.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Özel’in açıklamaları şöyle:

“İlk duruşmada dört kilometre kuyruk, kapıda 10 bin kişi vardı. Salon 400 kişiydi. Her aileden bir kişi alındı. Son duruşmada salonda 200 kişiydik. CHP kurumsal olarak hiç yalnız bırakmadı orayı. Çeşitli siyasi partiler ilk gün vardı, son gün bazıları vardı ama orada salonun 87 duruşmada yaşadığı, yavaş yavaş artan ilgisizlik.

Medyanın büyük oranda kayıtsızlığı. İlk günler muhalefet partisiyken orada bulunan MHP’nin milletvekillerinin, yöneticilerinin sanki sarayla ittifak yapınca sorumlular değişmiş gibi adeta kamuoyu önünde de taraf değiştirmeleri… İlgisizlikleri hiçbirimizin gözlerinden kaçmadı. Maalesef ilk günlerde müthiş bir adalet mücadelesi, kararı verecek genç, dürüst, namuslu bir hakimin, yüz binlerce sayfa dokümana hakim bir hakimin karardan önce değiştirilmesiyle, seyyar bir giyotinin adalet katletmek üzere Elbistan’dan Soma’ya sevkiyle önce birinci kademe mahkemesinde hepimizin yüreklerini sızlatan bir karar alındı. Yargıtay kararı 5 – 0 bozdu.

Dedi ki yahu ne taksiri, ne bilinçli taksiri, kanunda yazan olası kast. Burada uygulanmayacaksa nerede uygulanacak? 301 kere müebbet istemelisin deyip yolladı. Yolladım sandı yollayamadı. 5 günde gidecek karar, 5,5 ay bekledi. 5 – 0’lık heyetin, üçünü görevden aldılar ve tayin ettiler. Yerine 3 yandaş, seyyar giyotin daha getirdiler. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı karara itiraz etti. 5,5 ay sonra. 5 ay önce yollaması gereken karara. Yeni gelen üçü, üçe iki kendi dairesinin kararını bozdu. Yolladılar. Soma’daki mahkeme apar topar bu yeni üç kişilik karara uydu. Ölen işçi başına 5 gün yatanlar. Şehit başına 5 gün yatanlar çıktılar dolaştılar.

Dün de küstahlık yaptılar. Soma demeyin, geride kaldı. Biz orayı unuttuk dediler. Dün bu partinin genel başkan yardımcıları, grup başkanvekilleri, milletvekilleri, üyeleri Soma’yı unutmayan, unutamayan, yüreğinde babasının, eşinin, evladının acısını taşıyanlara sarıldılar. Dün Soma’da tarihin en büyük kalabalığı vardı. Çünkü karar değişmedi. Ama atmosfer değişti. Dün oradaki anneler, ilk kez biz adaletin bir gün geleceğine inandık dediler. Getireceğiz. Ant olsun. Buradan Türkiye işçi sınıfına bir çağrıyı daha yapmak isterim. Soma’da 301 kişi öldü. Bütün dünya duydu. Türkiye’de hayat durdu, bir ay. Soma’dan bugüne Türkiye’de 649 madenci daha öldü.

649. Yani Soma’dan bugüne iki Soma daha oldu. Ama kimsenin haberi olmadı. Burada bile söylediğimde konuklarımızdan 649’a şaşıranlar var ki haksız değiller. Soma’dan beri iki Soma oldu ve kimsenin haberi yok. Mesaj Türkiye işçi sınıfınadır. Sermaye yargıya hakim sermaye, medyaya hakim sermaye size diyor ki örgütlenin, öğüdü tersten veriyorlar. Örgütlenin diyorlar, birer birer ölürseniz biz sizi görmeyiz, duymayız. Ölecekseniz bile hep birlikte ölün ki haberimiz olsun. Haberleri olsun diyorlar. Bu mesajı alın, asla ölmek için değil yaşamak ve emeği savunmak için örgütlenin.

Bütün emekçiler hangi iş kolunda çalışırlarsa çalışsınlar. Sendikalar üye olmaya, haklarını arayacak gerçek sendikalara, ücret sendikacılarına, aidat sendikalarına değil, sarı sendikalara değil mücadele sendikalarına üye olmaya bir kez daha davet ediyoruz. Çok basit iki rakam vereceğim. Bunu hangi siyasi partiden olursa olsun, aklı ve vicdanı olan tüm vatandaşlarımıza seslenerek söylemek istiyorum. ILO, Çalışma Örgütü. Türkiye’nin de mensubu olduğu ILO. Rakamlarını açıkladı. Türkiye ölümlü işçi kazalarında dünya birincisi, rakam olarak. 100 bin nüfusa oranlı bakıldığında da dünya ikincisi. Birinci Malezya.

Her 100 bin nüfusta iş kazasında ölen işçi sayısı. Birinci Malezya, ikinci Türkiye. Üçüncü Zimbabve, dördüncü Belize. Beşinci ülkenin adını ilk kez duydum. Böyle devam ediyor. Bakın, bu ülkede yarın senin evladın. Senin komşun. Allah vermesin en sevdiklerimiz. Hayatını kaybederler. Çünkü dünyada işçi hayatının Türkiye kadar ucuz ve tehdit altında olduğu bir başka ülke yok. Zimbabve, Elitre, Belize’nin durumu Türkiye’den iyi. O yüzden bu hak yaşam hakkı. İşçi sağlığı, işyeri güvenliği. Bunlar en önemli insan haklarıdır. Buna sahip çıkmayan Allah muhafaza kendi evladına sahip çıkmıyordur. Bu konuda herkesin pür dikkat kesilmesi lazım.

Soma’dan altı ay önce Soma madenlerinde kötü kokular, duyumlar geliyor. Araştıralım deyip önerge vermiştik. 20 gün kala Meclis’te görüşebilmiştik. AKP oylarıyla reddedilmişti. Kazadan 20 gün sonra kurdular ve gittik hep beraber çalıştık. 1250 sayfalık bir rapor. Bunun 880 sayfasında, CHP, MHP, bugünkü DEM ve AKP ortaklaştı. CHP bu rapora 250 sayfa ilave karşı oy, farklı görüş ve öneri yazdı. Bu raporun ortak kısmının 90 sayfası bir daha Somalar yaşanmasın diye öneridir. Bakın 90 sayfadan bir sayfanın bir tek paragrafı şudur.

Eski imalatlar haritalara işlenmeli. Dikkatle takip edilmeli. İçine su ve gaz sensörleri konulmalıdır. Yani bir yerde madeni işletiyorlar, sonra gidiyorlar. Orada maden olduğu da unutuluyor. İçeride ne olduğunu bilmiyoruz. Oraya gaz ve su sensörü koyulmalıdır. Biz bunu yazdık. Altına dört parti imza attık. Bundan haberi olmayan olamaz. Ama birilerinin haberi yoktu. Ermenek’teki madencilerin gecenin bir yarısı kaza kaza ilerledikleri madende beş metre, dört metre, üç metre, bir metre, 20 santim sonra bir eski imalat olduğundan haberleri yoktu. İçeride su doluydu. Önerdiğimiz su sensörü yoktu. Son kazmayı vurdular. Tonlarca su doldu.

Ayşe Teyze, rahmetli babası lastik ayakkabıları ile kocası duran Ayşe Teyze, benim çocuğum yüzme bilmez, nasıl kurtaracaklar ki dedi. Kurtarma başladı deyince… Suda boğularak öldüler. Bakın 90 sayfalık önerinin bir maddesi bu. Ermenek olmayabilirdi. Bunun için buradan vicdanı, ahlakı olan herkesi bu vahşi kapitalist düzen daha çok para kazansın diye uygulanmayan bu basit tedbirlere kulak vermeye davet ediyorum. Partimiz bu konuda bir taslak hazırladı. Paydaşların, işçi sendikalarının, işçi örgütlerinin ve tüm siyasi partilerin görüşüne sunacağız. Önümüzdeki günlerde bunu tüm paydaşlarla çalışıp Meclis’e getireceğiz.

O gün bir kez daha göreceğiz. Kim emeğin yanında? Kim ölen işçini anasına taziyeye giderken samimi? Kim ölen işçinin evladına, bunlar bizlere emanet derken samimi. O gün söylemekle değil bugün yeni facialar olmasın diye bir şey yapmakla. Oy vermekle. Parmak kaldırmakla, kendi partine itiraz etmekle olur. Önümüzdeki günler bunun mücadelesini vereceğiz. Tüm kamuoyunun dikkatini buraya bekliyoruz. Soma’yı unutmadık. İliç’i de unutmadık. Soma’dan İliç’e bütün cinayetler bu vurdumduymazlığın eseridir. Unutmayacağız. Unutturmayacağız.

İki kardeşim. Ankara Üniversitesi İkinci Sınıf Eczacılık Fakültesi öğrencileri çiçek sundular. Tabi benim akışımda Soma öndeydi. Öncelikle onlara teşekkür ediyorum. Eczacılar çok kutsal bir mesleği, çok büyük zorluklarla yapıyorlar. Bundan 2 bin yol önce Ebers Papirüsü ile tıptan ayrılmış bir mesleği yapıyorlar. Gece ve gündüz çalışıyorlar. Sabahlara kadar herkes uyurken birimizin çocuğu ateşlenirse ben buradayım diyen eczacılar, meslek yapıyorlar. Odaları, birlikleri kamu yararını her şeyden çok gözetiyorlar. Çok sorunları var.

Ama dinleyin, kendi sorunlarından çok hastaların sorunlarını dile getiriyorlar. Yaşatmak için yaşamak zorunda olan bir meslek grubu. Bir yıl önce tedbir alınmazsa her iki eczaneden birini kaybederiz dedi. Eczaneler hızla iflas ediyorlar. Kapanıyorlar. Yeni mezunlar geleceklerini çok endişe ile takip ediyorlar. Bu konuda ben eczacı odasının yöneticiliğinden başlamış, her kademesinde görev yapmış, bugüne gelmesinde en büyük borcu ve vefayı eczacılara, eczacı odaları, örgütlerine borçlu olan birisi olarak bir kez daha üyesi olmaktan büyük onur duyduğum eczacılık ailesinin 14 Mayıs Eczacılık Gününü kutluyorum. Sorunlarını biliyorum. Dile getirmeye devam edeceğiz. Eczacılar ve mesleğimle gurur duyuyorum.

TÜİK verilerine göre ülkemizin sağlık harcamalarına ayırdığı para yüzde 3,7. OECD’nin en düşük rakamı. Bunun da çok çok düşük bir kısmı ilaca harcanıyor. Birileri ilaçta tasarruf yapıyoruz diyorlar. Bunun baş savunucusu bizleriz. Bilinçli ilaç tüketimi için eczacılar kadar gayret eden hiçbir meslek grubu yok doğal olarak. Ama sadece Euro 35 lira olmuşken, ilaçta 17 lira olarak kabul etmek…

Her türlü kesintiyi yapmak bakın nelere mal oluyor. Geri ödeme kapsamında yer alan ilaçlarda kısıtlamaya gidiliyor. Firmalar yeni icat edilmiş ilaçları Türkiye’ye getirmek istemiyorlar. Geri ödeme listesine girmek istemiyorlar. Burada sorunlar var. Dünya yeni ilaçlardan yararlanıyor. Biz birçoğundan yararlanamıyoruz. Hastalarımızın cebini yakan ilaç fiyat farkları var. Her geçen gün artıyor. Bakın her anne ve babanın çocuğu ateşlenir. Bugün en çok bilinen, çocukların ateşini hızla düşüren, her anne ve babanın buzdolabında tutmak istediği, serin bir yerde tutmak istediği bir ateş düşürücü şurup var. Fiyatı 130 lira. İki sene önce 35-40 liraydı. Bugün 130 lira.

Devletin buna ödediği para 55 lira. Tam neredeyse yarısını, hatta yarısından 10 lira fazlasını anne ve babalar ödüyor. 75 lirasını. 55 lirasını devlet ödüyor. Böyle bir fiyatlandırma sistemi eczacıya zarar değil. Eczacıya maalesef utanç. Doktor şurup yazmış. Çıkarıyor ve veriyor. Devlet 55 lira ödüyor, sen de 75 lira vereceksin. Bu insanlar gecenin bir yarısında bununla karşılaşıyorlar. Yarım kalan tedaviler nedeniyle yeni komplikasyonlar çıkıyor. İhtiyaç duyulan ilaçlara erişim sağlanamıyor. Yerli ve milli ilaç üretimi konusunda dilimizde tüy bittiği halde Türkiye’deki ilaç firmalarının pek çoğu yabancılara satıldı ve satılmaya devam ediyor.

Türkiye’nin yerli ilaç kullanımı 2002’ye göre kendi içinde 8,8’den 8.0’a geriliyor. Yabancı ilaç kullanımı ise 2,5 katına kadar, 2019’a kadar çıkmıştı. Ondan beri de veriler sağlıklı açıklanmıyor. Yani yerli ilaçta büyük bir gerileme, yabancı ilaçta büyük bir artış var. Bunu maskelemek için Türkiye’deki fabrikayı yabancı satın alıyor. Diyor ki olsun yerli sayılır, Türkiye’de üretiyor diyor. Bunun bir kısmı doğru ama iş sıkıştığında bir kısmı çok büyük bir tehlike içeriyor. O yüzden CHP olarak yerli ilaç sanayini desteklemek zorundayız.

Örneğin Abdi İbrahim İlaç Firması, yabancılara satılmaya direnmek bir yana yurtdışında ilaç firmaları satın alıyor. Bunu hep birlikte desteklemeliyiz. Türkiye’nin en önemli ilaç firmalarının yabancılara satılmış olmasının yarattığı mesele her şeyde beka sorunu arayanların, belediye seçimine beka sorunu olur diye bakanların, duyması, düşünmesi, tedbir alması gereken meseledir.

Bir diğer mesele SMA hastası çocuklar mesela. Hepimizin her yerde karşısında. Vicdanımızda yara. Ama esas sorun Türkiye’nin bir yetim ilaç politikası olmamasıdır. Nadir görülen hastalık, çok nadir görülen hastalıklar aslında Türkiye’de adeta şöyle düşünün, bir ovada bir sürü ev. Yağan bir yağmur var. Evlerden birine yıldırım düşüyor. Geri kalanı yansınlar bakalım. Nasılsa bize düşmedi diye bakıyor. Devletin görevi o ovaya bir paratoner yapmaktır. Ateş düştüğü yeri yakamaz. Nadir ve çok nadir görülen hastalıklar binde bir, 10 bin de bir, milyonda bir görülen hastalıklar. Buna yakalanıyorsun.

Bunun ilacı nasılsa az satılıyor diye devlet tarafından karşılanmazsa ülkeye gelmiyor. Hatta yeterince satılmayacak diye teşvik edilmezse, özel bir tedbir alınmadıysa üretilmiyor. O yüzden bu ilaçların adı yetim ilaçlardır. Türkiye’nin bir yetim ilaç politikası yoktur. O yüzden SMA hastası ana ve baba tek başınadır. Adını bilmediğiniz binlerce çok nadir görülen hastalığa evladı yakalanan anne ve baba tek başınadır. O ilaç, sürüm olmadığı için 100 milyon liradır. ABD’deki bir şirketin elindedir. Bunun için bu ülkenin bir yetim ilaç politikası olması lazım. Ben 10 yıl Plan ve Bütçe Komisyonundan AKP’nin geçirdiği sağlık bütçesine yetim ilaçla ilgili muhalefet şerhi yazdım.

Görev yaptığım 10 sene. Partim her sene yazıyor artık. Ama bu olmaz. Bir şey yapacaksınız. Bir bütçe yapacaksınız. Bu alanda kim para kazanıyorsa o kumbaraya para atacak. Eczacılardan da kesilecek, ilaç deposundan da kesilecek, ilaç firmalarından kesilecek. Özel hastanelerden kesilecek. Ayrıca o kadar da devlet koyacak. Bu ülkede kim hastalanırsa yetim ilaca ihtiyacı var. O ilacı bedava alacak. Bugün SMA hastası hastalardaki sorun şudur. Üç farklı tedavi var. Aya göre değişiyor. Hastaya göre değişiyor.

Teşhise, hastanın reaksiyonuna göre değişiyor. Ama sadece bir seçenek üzerinde duruluyor ve yetim ilaç politikası yok diye, ilaç pahalı diye, devlet de belli kademeler uyguluyor diye gerçek ile yaşanan arasında dağlar kadar fark var. Yetim ilaçlar, bir fon tarafından aileye düşmeden ödenirse bilim kurulu hastaya hangi ilacı derse, hasta onu imal edecek. Şimdi senin çocuğuna bu ilaç uygun değil dendiğinde aile buna inanmıyor. Ben de olsam inanmam. Bir bilim kurulu olmalıdır. Kasa başka bir yerde olmalıdır. Yetim ilaç politikası bambaşka bir seyirde takip edilmelidir. Bunu da büyük bir ciddiyetle herkesin bilgilerine sunuyorum.

Bundan iki gün önce her birimizin ateşini ölçmüş, tansiyonu ölçen, iğnesini yapan, bu dünyadaki en kutsal mesleklerden biri olan hemşirelerin günüydü. Sorunları boylarını aştı. Onların sorunlarını biliyoruz. Türk Hemşireler Derneğinin taleplerinin arkasındayız. Hemşirelerin de hemşireler günü ve haftasını yürekten kutluyoruz. Onlar sağlık sisteminin ayrılmaz ve en kritik mensuplarıdır. Hepsine CHP grubu olarak yürekten bir dayanışma alkışı yolluyoruz. CHP’nin bütün dostu çiftçiler, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün deyimiyle milletin efendilerinin Çiftçiler Gününü kutluyorum.

Alın terini toprağa damlatan, nasırlı elleri ile kah kızgın güneşin altında, kah dondurucu soğuğun altında çalışan. Tarlada, bahçede, serada, hayvan damında durmaksızın çalışan ancak emeğinin karşılığını alamayan çiftçilerimizin 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Gününü CHP adına yürekten kutluyoruz. Dünyanın en eski mesleklerinden biri değil en eski uğraşı. Hayatta kalmak için önce toplayıcılık, sonra avcılık, sonra tarım geldi. O günden bugüne sürüyor. O olmazsa hayat olmaz. Teknoloji her şeyi halleder, tarımı kolaylaştırır ama toprak olmadan, tohum, su olmadan, tarım olmadan hayat olmaz.

Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar hep nesilden nesile öğrenilerek geldi. Cumhuriyet yapılması gereken en doğru tespiti yaptı. Tarım potansiyelinin planlı bir şekilde geliştirilmesi için önemli hamleler yaptı. Genç Cumhuriyet ülkemizi buğdaydan un üreten, pancardan şeker üreten, pamuktan tekstil üreten fabrikalarla donatırken başta aşar vergisi olmak üzere çiftçinin üzerindeki yükleri kaldırdı. Mekanizasyonun ilk adımlarını attı. Çiftçilerin kullanımına sundu. İkinci dünya savaşı yıllarında toprak reformuyla topraksız köylüyü topraklandırma. Devlet üretme çiftlikleri ile çiftçiye bilimsel modern destekler sunma.

Köy enstitüleri üzerinden de köylüye kırsal restorasyon ve motivasyon çalışmaları inanılmaz derecede umut verici ve sonuç alıcıydı. Maalesef ikinci dünya savaşı sırasında bile bunlar yapılırken ikinci dünya savaşını takip eden dönemde gerek egemen güçlerin müdahaleleri, gerek Türkiye’yi yönetenlerin Cumhuriyetin kurucu kadrolarının yürüdüğü bu yol ve koydukları vizyondan sapmaları, bir takım oyunlara gelmeleri sonucunda bu hedefler, bu bilimsel, iyi niyetli yürüyüş maalesef sekteye uğratıldı. İçi boşaltıldı.

Bugün ağır bir tarım ve gıda kriziyle karşı karşıyayız. Nüfusu her yıl ortalama 1 milyon artan bir ülkedeyiz. 20 yıldır uygulanan politikalarla Türkiye’nin ekilen ve dikilen arazileri 3,7 milyon hektar azaldı. Kaybedildi. Bu ne demek iki tane Trakya demek. Her yıl doyurmak zorunda olduğumuz yeni 1 milyon kişimiz var ama maalesef iki Trakya’yı kaybettik AKP döneminde. Çiftçi ektikçe zarar eden, ürettikçe iflasa sürüklenen bir kısır dönüğünün içinde.

Tarım Kanununun 21’inci maddesi gayrisafi milli hasılanın yüzde 1’ini çiftçilere vermeyi kanuna bağlamışken, teşvik olarak vermeyi. Maalesef bu rakam zorla beşte biri buluyor. Bütün uyarılarımıza rağmen. Yüzde 1 değil yüzde 1’in beşte biri olan binde ikilik noktadayız. Yani geçen seneki rakama bakarsak çiftçiler kanuna göre 263 milyar destekleme primi hak etmişken, 85 milyar ödenmiş,178 milyar lira hakları duruyor. O para nereye gitti? O para kur korumalı mevduata gitti. O para nereye gitti? Plan ve Bütçe Komisyonunda son dakika önergeleri ile beşli çetenin kesinleşmiş vergi borçlarının aflarına gitti. Siyaset ki öncelik belirleme işidir.

Birilerinin önceliği beşli çeteler. Birilerinin önceliği yandaş müteahhitler. CHP’nin önceliği çiftçiler, hayvancılıkla uğraşanlar, milletin efendileri. Maalesef, SGK’nin resmi verilerine göre kayıtlı çiftçi sayımız 10 yılda yüzde 55 azaldı. Nüfus artıyor. 100 çiftçiden 55’i ya şehre iş aramaya, bulursa bir fabrikaya ama 45’i 10 yılda köyünde. 55’i ortadan kalkmış durumda. Esas beka sorunlarından bir tanesi bu. Çarpıcı bir örnek. Çarpıcı bir ifade. Türkiye yaş ortalaması düşük bir ülke olmasına rağmen çiftçilerinin yaş ortalaması 58. Artık genç çiftçi yok. Bu birkaç yıl sonra sağlığı yüzünden, yaşı yüzünden çalışamayacak ama bir sonraki kuşağı da yetiştirememiş bir tehlikeye daha dikkat çekiyor.

O yüzden bu noktada çok ciddi tedbirler alınması lazım. Türkiye, Ukrayna’dan buğday, Arjantin’den soya, ABD’den mısır, Hindistan’dan mercimek, Şili’den hayvansal ürünler ithal etmezse kendini doyuramayan bir ülke haline getirilmiş durumda. Bu ithalatların her biri de kendi yerli üreticimizi biraz daha zor durumda bırakıyor. TÜİK Nisan gıda enflasyonunu yüzde 68,5 olarak açıkladı. OECD ülkelerinde bu ortalama yüzde 5,3. Türkiye’nin içinde bulunduğu lige bakın. Türkiye gıda enflasyonunda en yüksek dördüncü sırada. Türkiye’den kötü üç ülke var. Arjantin, Lübnan ve Venezuela. Bu ülkenin nasıl yönetildiğini, nereye sürüklendiğini görün.

Biraz önce iş kazasını bahsettim. Dünya birincisi. Nüfusa göre ikinci. Bir tek Malezya’dan geride. Zimbabve’den bile ileride. Gıda enflasyonunda sadece Venezuela, Lübnan ve Arjantin’i geçmemiş. Bu durumdayız. Böyle yönetiliyor bu ülke. Bu hükümet sistemi, her şeyi ben bilirim diyen anlayış. Bakanların böyle milletvekillerinden, milletin seçip yolladığı, Meclis’in onayladığı, hesap sorduklarından değil bir kişinin dolma kaleminden çıktığında işte Türkiye’nin geldiği durum budur. Bu konuda kapsamlı bir hazırlığımız var.

Beşer yıllık dönemde dinamik tarım politikaları oluşturulmasını öneren, nüfusun ve iktisadi faaliyetlerin Anadolu’ya dengeli olarak dağıtılmasını planlayan, maliyetleri azaltan, verimlilikleri yükselten yeni tarım düzeni için üretken kamu yatırımlarını kapsayan, nitelikli tarım bütçesi öneren bir çalışmamız var. Girdi piyasalarını düzenleyecek. Rekabete aykırı tekelci yapılara dur diyecek. Fındığın tekeli var. Dünya büyüğü. Ona dur diyecek. Çaydaki tekelci yapılara dur diyecek, üzümdeki, narenciyedeki tekelci yapılara dur diyecek hazırlığımız ve önerilerimiz var.

Çıktı piyasalarını reforma edecek, kooperatifçilikle bu yapılara düzenleme ve denetim getirecek. Tarımsal üretimi planlayacak. Bir ürünün ekimini bir yıl vadeli kumar olmaktan çıkaracak, hangi ürün ekilirse, ne kadar planlanıyor, ne teşvik alınacak, ne gelir elde edilecek, devletin düzenleyeceği bir yapısal reformu bu ülkenin önüne koymaya hazırlanıyoruz, hazırlandık ve detaylarını kamuoyu ile paylaşacağız. Hayvancılık politikalarında yeni bir sayfa açacağız.

Hayvan popülasyonlarını artıracak, akılcı şekilde izleyecek, ürünlerin işlenmesini sağlayacak entegre yapıları ortaya koyarak yepyeni bir düzen getireceğiz. Tarımsal kamu yönetimini yeniden yapılandırarak kamucu bir tarım reformu yapacağız. Bağımsız, demokratik kooperatif yapılarının ayrıca üreticilerin örgütlenmelerini ve güçlenmelerini sağlayacağız. Doğa ile dost, dirençli, onarıcı tarım politikalarını hayata geçireceğiz. Bunları önümüzdeki iktidarımız için, bir büyük tarım reformu için hazırlıyoruz. Ayrıca kamuoyu ile paylaşarak, yapıcı muhalefetin en iyi örneğini sunacağız.

Bunlar yapılır mı? Vallahi genel iktidar olunca en alası, en iyisi yapılır. Ama bilmeyene söyleyeyim. Sadece CHP belediyeleri geçtiğimiz dönemde buğday tohumu, mazot, gübreyi ücretsiz verip, üretilen buğdayı satın alıp, halk ekmek üretti. CHP’ belediyeleri. Ücretsiz yem dağıttılar. Üretilen sütü satın aldılar. UHT yöntemi ile sakladılar ve çocuklarımıza ücretsiz süt dağıtıyorlar. Sebze fidesi dağıttılar. Sulama hortumu dağıttılar. Eriyik gübre ile ücretsiz olarak üreticiye verdiler. Üretilen sebzeleri satmaları için köylülere üretici Pazar yeri açtılar. Afet oldu, bağ direği dağıttılar.

Her bir belediyenin ayrı ayrı yaptığı bu muazzam projeleri önümüzdeki yıllarda iyi projeleri yaygınlaştırıp, standardize ederek CHP belediyelerinde elden geldiğince hayata geçireceğiz. Ama biraz önce saydığım 10 maddelik temel ayaklar üzerine oturan tarım reformunu Cumhuriyetin ilk yıllarında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sonrasında İsmet Paşanın önderliğinde Cumhuriyetin liyakatli kadrolarının yaptığı reformun ikinci yüzyıla yakışır reformunu yine Cumhuriyetin kurucusunun partisi CHP iktidarında hayata geçireceğiz.

İçinde bulunduğumuz hafta, aynı zamanda Engelliler Haftası. Bugün grubumuzda engelli kardeşlerimiz, büyüklerimiz, çalışanlar buraya geldiler. Sesimi duyamayanlar, engelliler için CHP onları çok seviyor. Bizim partimiz onları çok seviyor. Biz engellileri bir gün hatırlamak istemiyoruz. Onlar da bir gün hatırlanmak istemiyorlar. Biz engellileri bir dezavantajlı grup olmaktan çıkarıp, bu toplumda herkesle birlikte aynı hakları kullanabilmek için bütün engellerin önlerinden kaldırıldığı, yeni bir kamu reformu, kamusal düzenleme öneriyoruz.

Bu konularda bugün değil iki gün sonra 16 Mayıs Perşembe günü ilgili gölge kabine bakanımızın aileden sorumlu, engellilerden sorumlu bakanımızın çabalarıyla, yine kadın kollarımızın ev sahipliğinde Ankara’da bir büyük engeli buluşması düzenleyeceğiz. Engellilerin sorunlarını bir grup konuşması parantezinden çıkarıp, bu haftaya uygun olarak hep birlikte Perşembe günü bütün Türkiye’ye sesleneceğiz. Hepinizi bekliyoruz.

Dün nihayet kamuda tasarruf genelgesi yayınlandı. 8’inci büyük iki ara dönemde yapılanla birlikte 10’uncu tasarruf genelgesiydi. Bu genelgede bugüne kadarkinden bir farkı var, olumlu farkı. O da sarayın, Cumhurbaşkanlığı harcamalarının genelge dışında tutulmamış olması. Ama pratikte neler oluyor, en yakından takip edeceğiz ve paylaşacağız. Sadece Meclis dışarıda tutulmuş. Bu konuda gayet normal tutulması. Bu Meclis israf etsin demek değil yürütmenin başının Meclis’e talimat vermemesi gerekir.

Vermesi hadsizlik olur. Bu konuda Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’a çağrıda bulunuyorum. Bir, iki ipucu vermişti. Bu hafta içinde TBMM Başkanlık Divanını bütün arkadaşlarımız var, olağanüstü toplantıya çağırsın. Meclis tasarruf genelgesi dışında değildir, Meclis’e tasarruf et deme yetkisi yürütmede değildir. Kendi genelgemizi hızla hazırlamalıyız. Yürütmenin ortaya koyduğundan çok daha kapsamlı bir tasarruf genelgesi için CHP olarak bütün gruplara ve Meclis Başkanına çağrıda bulunuyoruz. Başkanlık divanı toplansın, millete kemer sık denirken milletin vekilleri tasarrufun dışında kalmasınlar.

Tabi CHP yerel yönetimler, kendi belediyeleri için bunun çok ilerisinde bir tasarruf genelgesini geçen hafta belediye başkanları ile paylaştı. Biz belediyelerin de hem bizim genelgemizin, hem de Cumhurbaşkanlığınca yayınlanan genelgenin harfiyen uymalarını bekliyoruz. Ancak buradaki hassas nokta şudur. Zaten CHP’deki altın oran yani AKP ile CHP arasındaki altın oran çarpı dörttür. CHP’li belediyeler geçmiş icraat pratiklerine bakıldığında, geçmiş hesaplarına bakıldığında, yayınladığımız faaliyet raporlarına bakıldığında, yarı fiyatına iki kat iş yaparlar. Bu şudur. Bir harcarken tasarrufluyuz. Üretirken çalışırken verimliliğimiz yüksek. Tabi bu kendiliğinden olmuyor. Nasıl oluyor?

Örneğin birisi çöp ihalesini yandaş bir AKP’li belediyeye 50 milyon liraya verirken, benim CHP’li belediye başkanım o araçları o ihaleye vermek yerine kendisi satın alıyor. İstihdam yaratıyor. O fiyatın yarısına işi bitiriyor. İki sene sonra da bütün kamyonlar, bütün araç ve gereç bize kar kalıyor. Mesela nasıl oluyor? Örnek, bir örnek Denizli Belediyesi gittim ve gözümle gördüm. Sayın Başkanım 45 aracı geri yolladım. Neymiş, daire başkanına, onun yardımcısına, yardımcısının özel kalemine makam aracı çekmişler altına. Geri yolladım. Havuza 5 araç koydum. Herkes kendi arabasıyla gelsin. Ya da toplu taşımayla gelsin. İşi icabı lazımsa mesai saatinde kullansın. Tasarruf 70 milyon lira.

CHP zaten bu konuda sıkıntıda değil ama genelgenin hem yerel yönetimler birimimizin, parti sözcümüzün dikkatini çeken hem de benim dikkatimi çeken iki hususu var. Bir tanesi şu. Diyor ki yüzde 15 yatırım harcamalarından tasarruf yapacağız. Şimdi bu CHP’nin tasarruf ettiği paralarla yarattığı bütçe ile ya da yurtdışından bulup da sizin imza atmadığınız, yurtiçinden bulup imzalamadığınız kaynaklarla yapacağımız harcamalara, yatırımlara dur deyip, CHP’li belediyeleri üretmeyen belediyeler diye göstermeye kalkarsanız, biz orada yokuz. Benim başkanlarım hiçbir bahaneye, engellemeye, hiçbir çelme çakmaya mahal vermeden, bahane üretmeden hizmet ettiler.

Etmeye çalışacaklar. Engellemeye çalışanla milletin huzurunda hesaplaşırız. Genelgenin dikkat çeken bir tarafı. 3 yıl boyunca emekli olan kadar yeni personel istihdamı. Yani atanmayan öğretmene şunu söylüyor. Bu sene 20 bin kişi emekli oldu. 20 bin. Seneye 22 bin oldu, 22 bin. Öyle beden 68 bin, 84 bin atama beklemeyin diyor. Ayrıca dünya kadar işsiz var. Onlara diyor ki kusura bakmayın, ben kamu kaynaklarını kur korumalı mevduata verdim. Beşli çeteye verdim. Yandaş müteahhitte verdim. İsrafa verdim. Sana diploma verdim ama birazcık bekleyeceksin. 3 sene kamuda alım yok. Biz buna kökten itiraz ediyoruz.

Bakın Mehmet Şimşek’in açıkladığı rakam toplamda 100 milyar lira edecek, her şey hayata dediği gibi geçerse. Tam uyulursa. Bundan önce kimse uymadı bunların genelgelerine. Başta kendileri. Merkez Bankası geçen sene 800 milyar zarar etmiş. 3 yıllık tasarrufun 8 katı. Kur korumalı mevduata 1,2 trilyon lira vermişler. Bu dediklerinin tam 12 katı. Kamu özel işbirliği ödemelerine 6 yılda 222 milyar lira vermişler. Bundan sonraki 3 yıl 674 milyar lira verecekler. Tasarrufun tam 6 katı. Bütçeden faize bu sene 1,3 trilyon ayırdılar. Tasarrufun tam 13 katı. Bakın 13, 19, 31, 39. Tam şu saydığım 4 kalem millete kemir sık, öğretmene atanma, iktisadi idari bilim fakültesi öğrencilerine, veterinere, hemşireye bekle, eczacıya bekle.

Diploma verdim ama parayı beşli çeteye verdim. Bunun 31 katını bu 4 kaleme ödüyorlar. O yüzden öyle kemeri garibana sıktırıp, beşli çetelere onunla ilgili bir şey gördünüz mü? Örneğin dolar bazında garanti verdin. Yetmez doların ABD enflasyonunu da yıllık zam diye veriyor. Yani İzmir –İstanbul Otobanı var. Bir de İzmir-Çeşme Otobanı. İzmir-Çeşme Otobanını Turgut Özal yaptırmış. Devlet parasıyla yaptırmış. Aradaki geçiş parası aynı kilometre. Bu tarafta tam 8 katı. Oraya 15 lira verirken, burada 120 lira veriyorsun. Yetmez dolar arttıkça rahmetli Özal’ınki sabit. Yılda bir kere artıyor.

Bu dolar arttıkça katlanıyor. 120 oluyor, 150. 150 oluyor 180. Bir dur diyor. Dolar farkını verdim ama sen bu parayı ABD’de tutsan. Yüzde 4 dolar enflasyon var ve onu da veriyor. Sen bir şey yapacaksan önce bu sözleşmeyi TL’ye çevir. Gel diyeceksin. Gel bakayım. Geçen sefer uyduk şeytana, bütün parayı sana verdik. Millet açlıktan kırılıyor. Artık dolar yok. Bugünkü kurdan çevirdim. ABD enflasyonunun da kaldırdım dese, demin saydım bu tasarrufun 31 katı buraya gidiyor. Oradan yüzde 3 indirse fiyatı 31’in yüzde 3’ü bir kata gelir, hiç bu tasarruf tedbirlerine gerek kalmaz.”

“İsrafa son”

Ben kamunun israfına, kamunun israfa son vermesine sonuna kadar destek veriyorum ama 10 bin lira emekli maaşı, zam yap diyoruz. Gör bak diyecek ki kamu tasarruf yapıyor, siz de katlanın. Asgari ücrete zam yap diyeceğiz, gör bak diyecek ki biz bile tasarruf yapıyoruz. O yüzden bu oyuna gelmeyeceğiz ama şunu göreceğiz itibardan tasarruf olmaz diye saray harcamalarını savunanlar milletin canı burnunda bu sefer sarayı da yazmışlar.

Mehmet Şimşek, kendisine şey deniyordu. Kamudaki taşıt alımı. Ne dedi? 2015’te çerez parası onlarla uğraşmayın dedi. Şimdi tasarruf genelgesine koymuş 3 yıllığına. Demek ki onlar değil biz haklıyız. Demek ki devleti yönetenler değil millet haklı. Demek ki godomanların dostuna karşı garibanların dostu doğruyu söylemiş. Sonuna kadar mücadeleye devam edeceğiz. Koca genelgede umudu artıran bir cümle var. Vergide adalet. Demiş ki daha doğrusu genelge ile ilgili açıklama yaparken Mehmet Şimşek demiş ki vergide adalet ve etkinlik sağlayacağız. Tam zurnanın zırt dediği yer burası arkadaşlar. Bir daha anlatıyorum. Bıkmadan anlatacağım. Herkese anlatın.

Türkiye’de 100 lira vergi hepimizden toplanıyor. Bunun 65 lirası dolaylı vergi. Yani mazottan, doğalgazdan, sudan, elektrikten, ekmekten, sütten, bulgurdan, çikolatadan, sakızdan yüzde 65. Bu nasıl bir adaletsizlik biliyor musunuz? Türkiye’nin en pahalı jeepi ile fabrikatör gidiyor mazot alıyor. Aynı vergiyi veriyor. Arkadan derme çatma bir mobiletle onun fabrikasında asgari ücretle çalışan geliyor, mazot alıyor. Aynı vergiyi veriyor. Yani dolaylı verginin adaletsizliği bu. En pahalı kotralarla gezenlerle, traktörüne mazot koyanlardan aynı vergiyi alıyorlar diyeceğim, öbür taraftan daha az bile alıyorlar.

Ama bunlar dolaylı vergi. Yüzde 65. Yüzde 65’ten geriye kalan daha yüzde 35 var ya bunun da yüzde 24’ü işçinin, emeklinin, memurun maaşını çekmeden kesilen gelir vergisi. Etti mi sana yüzde 89. Kalan yüzde 11 de bütün ihracatçıların, üreticilerin, müteahhitlerin, kur korumalı mevduata para koyan herkesin, hepsinin gelirinden ödediği vergi yüzde 11. Vergi çok kazanandan çok, az kazanandan az, hiç kazanmayandan hiç alınmaz. Bu kadar net. Çok kazanandan çok alacaksın. Az kazanandan az alacaksın. Kazanmayan garibana ilişmeyeceksin.

Bizde kazan kazanma yüzde 65 vergi veriyor. Kalan yüzde 24 de geçinemiyor maaşla ne vergisi? Ödemesi gerekenler yüzde 11. O yüzden vergide adalet diyorsun ya ilk kez dediler. DİSK miting yaptı ve destekledik. Yürüyüş yaptı ve destekledik. Her yerde söylüyoruz. Vergide adalet temel mücadelemizdir. Kısa kısa birkaç konu ile tamamlayacağım. Polis arkadaşlarımın bunu duyurun dediğini biliyorum. Gölge içişleri bakanı, gölge kabinemizden Murat Bakan’a bu konuda çok başvuru var. Sadece bu sene 2024’te 24 polis kardeşimiz intihar etti. Hayatını kaybetti. 2023’te asker, polis, korucu toplam şehit sayımız 110. 12 ayda. Burada dört ayda 24 polis intihar etti.

Rakamlar böyle giderse asker, polis, korucu ve şehit sayısına yakın sadece polis intiharlarından kaybımız olacak. Bu herkesin bir durup düşünüp ne oluyoruz demesi gereken bir konudur. İçişleri Bakanı Sayın Yerlikaya olmak üzere herkesin ne oluyoruz deyip, dönüp bakması gereken bir konudur. Kamu Denetçiliği Kurumu kendi geçen sene yazdığı raporlarında ağır çalışma şartlarından, polislerin psikolojilerinin bozukluğundan, mesleki motivasyon düşüklüğünden, hem bedenen hem de ruhsal olarak yıpranma ve tükenmişlik duygusundan, yoğun olarak yaşanan stresten dolayı riskin çok olduğunu ve çok ağır şartların mutlaka gözden geçirilmesi gerektiğini söylemiş. Kamu denetçisini ben atamıyorum. Meclis seçiyor. Kamu denetçisi eski AKP milletvekili Sayın Malkoç.

AKP grup başkanvekili, önceki dönem Adalet Bakanımızın kayınpederi. Cumhurbaşkanının çok eski bir dava ve mesai arkadaşı. O söylüyor. Ben söylemiyorum. Benim söylediğim şu. Biz şunu öneriyoruz. Polise derhal fazla mesai ücreti ödenmeye başlamalıdır. 12-24/ 12-36 sistemleri polisin hayatından tamamen çıkarılmalıdır. Meslek içi mülakatlar, meslek içi yükselmeler mülakatla yapılmamalıdır. Mülakat terk edilmelidir. Zaten polis. Hayatımız, namusumuz. Malımız, mülkümüz ona emanet. Daha ne mülakatı? Sınavı başarıyor, mülakatta alengirli soru. Her ile yüksek kapasiteli personel lojmanları konmalıdır.

Verdiğiniz maaşa bakın bir de o şehirdeki kiralara bakın. Mutlaka lojman yapılmalıdır. Taban maaş yeniden yapılandırılmalı, polis sandığına zorunlu üyelik kaldırılmalı, uzman iktisatçılarla orası yapılandırılıp iyi yönetilmelidir. Polise mutlaka sendika hakkı verilmeli. Polis intiharlarına yönelik Meclis araştırma önergelerimiz reddediliyor, mutlaka gruplar arası uzlaşma ile bu komisyon kurulmalı.

Tam teşekkülü rehabilitasyon merkezleri oluşturulmalı. Gece görevleri 8 saati aşmamalı. Sivil personelin özlük hakları düzenlenmeli. İkinci şark mutlaka kaldırılmalı. Emniyet Teşkilatı Vakfının gelirleri polislere sosyal tesis, lojman ve kreş yapılması amacıyla kullanılmalı. Özlük hakları ve çalışma koşullarını düzenleyen emniyet teşkilatı personel kanunu bir an önce çıkarılmalıdır. Biz CHP olarak polisimizin haklı taleplerine, bu 15 madde ile değiniyoruz. Arkasındayız. Çok milli olanlara, günü geldiğinde polis cenazesinde milliyetçiliği kimseye bırakmayanlara hodri meydan diyoruz. Bir tarafta bir büyük adaletsizlik bizi yakıyor.

Kepez Belediye Başkanımız bir yurttaşımızın hayatını kaybettiği teleferik kazasından sonra Sayın Mesut Kocagöz tutuklandı. Ortaya çıktı ki o görevi çoktan bırakmış. Üstüne 3 kere denetleme geçirmiş. Mesut Kocagöz’ü karalayan ifadeyi veren esas mahkeme de o karara varırsa, çıkan görüntülere göre durmuş teleferiği yeniden çalıştırmış. Mesut Kocagöz’e artık tahliye beklerken 24 gün içinde hazırlanan iddianame şu anda kabul edildi. Çok ciddi itirazlarımız var ama sağlık durumu kötüye gidiyor.

Ailesinin gözü yaşlı. Kepez oy verdiği yani arkasında onu bekliyor. Biz tensiple birlikte tahliyenin gecikmeden bu kararın verilmesini kepez için, ailesi için, Mesut Başkan için istiyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak Mesut Başkan’ın masumiyetine inanıyoruz. Tutukluluk halinin kaldırılmasını ve kendisinin eninde sonunda zaten beraat edeceğini biliyoruz. Buradan Mesut Başkan’a, CHP grubundan sevgilerimizi dayanışma duygularımızı iletiyoruz.

Bir diğer hukuksuzluk partisinin başındayken partisinin eş genel başkanıyken Sayın Demirtaş’ı Sayın Eş Genel Başkanları ve 108 siyasetçiyi aldılar, 18’ini içerde tutuyorlar. Kamuoyunun bildiği adıyla Kobane davası. Ama esasen HDP’li DEM’li siyasetçilerin siyasetten uzaklaştırılma, kayyuma bahane üretme ve kendilerine adil bir yargılama süreci yaşatılmaksızın suçlandıkları ve kamuoyunda seçimlerin manipülasyonu içinde algı yönetimine başvurulmuş bir dava. Bu dava Perşembe günü görülecek. Bir önceki davayı 4 kişilik bir heyetle takip ettik, bu davayı da güçlü bir heyetle takip edeceğiz. Bu davadan adalete uygun bir karar çıkmasını bekliyoruz.

Davaya ilişkin 159 aydının imzaladığı bildiride vurgulanan, yargının siyasi otoritenin emrinden çıkması beklentisi Türkiye’den her siyasi görüşten yurttaşımızın temennisi olarak iletildiğini biliyorum. Hukuka uyulması temennimizdir. Evrensel hukuk kurallarına uygun bir yargılama yapılmadığı ama kararın hiç olmazsa öyle kurulması, anayasa bağlayıcılığı AİHM kararlarının bağlayıcılığının göz önüne alınmasını ümit ediyoruz. Perşembe günü o davada da bu siyasi davada da adalet bekliyoruz. Kendileri sabırla burada beklediler. Biz kendilerinin taleplerini alıyoruz. Çalışmalar yapıyoruz. Sırf laf atmadıkları ve sabırla pankart kaldırdıkları için bu Yükseköğretim Kurumu’nun denklikle ilgili yapmış olduğu çalışmalara tepki gösteriyor ve kendilerine denklikte YÖK’e takılanlar diyorlar.

Söylediklerinin çok haklı yönleri var. Kabul edilmeyecek tarafları var. Ama biz kendilerine kapımızı açık tutuyoruz. Milli eğitimden sorumlu arkadaşımız dikkatle takip ediyor. Devlet verdiği sözü tutar. Bir kişi bir işe başladığında kanun kural neyse ona güvenir, devlete güvenir. Sonradan değiştirilmesini, o insanların mağdur edilmesini doğru bulmuyoruz. Denklikle ilgili ilk eleştirilerimizden sonra bir düzeltme geldi ama itirazlar var. Bu itirazların da dikkatle takip edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Son söz. Bugün 14 Mayıs. 4 gün sonra 18 Mayıs. 18 Mayıs Cumartesi günü saat 13.00’da ben, milletvekillerim ve sözümüze değer verenler İstanbul’da Saraçhane Meydanı’nda olacaklar.

Niye? Yıllar önce Ecevit’e, rahmetli Ecevit’e ‘Madem atamayacaktın, bu çocukları niye okuttun?’ diyenler, bugün 1 milyon öğretmeni atamıyorlar. Söz veriyorlar. Atamıyorlar. Yetmiyor. Atanmayan öğrenmene atanamayan öğretmen diyorlar. Yani çok istiyorum da atayamıyorum. Ya da atayacağım da sen de bir kusur var, atanamıyorsun. Bal gibi atanmayan öğretmenler var. Onlarla birlikte olacağız. Bu öğretmenlere ve tüm mezunlara her meslekten söz verdiler. Beyanname yazdılar, mülakat kalkacak diye. Şimdi kaldırmıyorlar. Bu sözü takip edenlerle, mülakat mağdurlarıyla orada olacağız. Yetmez. Sadece mülakat mağdurları değil hepimizin çocukları gelecek nesiller bundan öncekilerde olduğu gibi müfredat mağduru olacaklar.”

Bundan öncekilerde olduğu gibi müfredat mağduru olacaklar. Öyle bir müfredat yaptı ki beyzadeler. Boyacı küpü gibi yapıp çıkardılar şimdi diyor ki 10 yıldır çalışıyoruz. 7 günde görüş verin. İtiraz ettik, küstahça 10 güne çıkarmış ve öyle bir müfredat yaptılar ki bilim yok akıl yok duygu yok ve esas dayanması gereken çağdaş eğitimin en önemli nitelikleri yok.

Laik eğitimi tamamen ortadan kaldıran, bilimsel eğitimi kaldıran ve kendine göre nesil yaratma sapkınlığına devam eden ve esasen de yaptı da ne sonuç aldı? Eğitimden kadın seçmende CHP’li yüzde 15 memnun. AK Partili kadın seçmen de yüzde 19 memnun. Yani AK Parti’ye oy veriyor ama bunların verdiği eğitimden yüzde 81’i memnuniyetsiz. Aynı kafa müfredat da yapıyor. O yüzden 18 Mayıs Cumartesi. Yer Saraçhane. Saat 13.00. Atanmayan öğretmenler, mülakat mağdurları, müfredata itiraz edenler konuşacak. Onları duyacağız. Destek olacağız. Seslerine ses vereceğiz ve onlarla birlikte haykıracağız. Hepinizi 18 Mayıs Cumartesi Saraçhane’ye bekliyoruz.”

“İktidara yürüyoruz”

Son sözüm, gençlik kolları muhteşem bir üye kampanyası yaptı. Geçen Uşak’taydım. Gençlik kolları başkanı diyor ki ben kazanacağım. Ne yaptın dedim? Uşak’ta 2,5 haftada 402, 25 yaş altı üye yapmış. Bütün Türkiye’deki ilçelerimizden inanılmaz rakamlar geliyor. Üye kayıt formu yetiştiremiyoruz. 19 Mayıs günü rakamları paylaşacağız. Kampanyayı gençler için bitirecektik ama galiba durduramayacağız. Ama kadın kolları katılacak. Baba evine büyük bir yönelim var. Büyük bir keyif içindeyiz. Bu, birilerinin keyfini kaçırdı. Akılları sıra partiye operasyon çekecekler. Çelme takacaklar.

Bir takım partilerin Twitter, sosyal medyadaki troll hesaplardan, bir takım satın alınmış kalemlerden oradan buradan bir cümle bulup benim yöneticimin, milletvekilimin, genel başkan yardımcımın CHP’ye karşı linç girişimi yapmaya çalışanlar var. Hesap ne? Biz enseyi karartacağız, CHP’yi yoracaklar üzecekler. Öyle yağma yok. Nasıl geldik? Sokağı dinleyerek geldik. Sokakta ne var? Eskişehir’e Afyon’a gittim, Uşak’a gittim, Kütahya’ya gittim, Manisa’ya gittim, Soma’ya gittim. Sokakta özgüvenli siyasete çok büyük destek var. Sokakta Atatürk’ün partisine güven, inanç var. Sokağı duyduk. Duymaya devam ediyoruz. Trollere inat birilerine inat çatlasınlar, iktidara yürüyoruz. İktidara yürüyoruz. İktidara yürüyoruz. Hepinize saygılar sunuyorum.”

Paylaşın