Bursa: Irgandı Köprüsü

Irgandı Köprüsü; Bursa’nın Osmangazi İlçesi, Atatürk Caddesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Osmanlıların tek arasta köprüsü olan bu taş köprünün, II. Murad zamanında, 1442 yılında, Irgandı Ali oğlu tüccar Hoca Muslihuddin tarafından, Hacı İvaz Paşa’nın vakfiyesinde şahit gösterdiği Abdullah oğlu Timurtaş’a yaptırıldığı sanılmaktadır.

Celali ayaklanmalarının ardından, 1640 yılında Bursa’ya gelen Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde, köprünün üzerinde 200 dükkanın bulunduğu belirtilmekteyse de gerçekte köprü üstünde her iki tarafta 16 adet olmak üzere 32 dükkanın yapılmış olduğu, bunlardan kuzeydoğu ucundakilerden birinin mescide ayrıldığı, köprüyü taşıyan tek kemerin iki yanında ahır ve depoların bulunduğu bilinmektedir.

Özgün duvarları kagir olarak yapılan Irgandı Köprüsü’nün dükkanlarının çatılarındaki ahşap konstrüksiyon, lök ile sıvanmış ve üstüne kurşun kaplanmıştır ancak daha sonra 17’nci yüzyılda kurşunların düşmesinden sonra çatıya kiremit döşenmiştir.

Çeşitli kaynaklar, köprü çarşısının iki ucunun büyük demir kapılarla geceleri kapandığı belirtmektedir. 18’nci yüzyıldaki bir sel baskınında kısmen yıkılmış,1855 depreminde ise hasar görmüştür.1855’de yıkılan köprü üzerindeki çarşı, 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında her biri konutu çağrıştıran irili ufaklı ahşap dükkanların yan yana dizildiği üstü açık bir çarşı haline gelmiştir.

Kurtuluş Savaşı sırasında, 1922’de, işgal kuvvetleri Bursa’yı terk ederken dinamitlenerek yıkılan Irgandı köprüsü, 1949’da dükkansız bir şekilde betonarme olarak onarılmıştır. Köprünün restorasyonu konusundaki girişimler 1988 yılında başlamış ve köprünün rekontsrüksiyonu, ikinci restitüsyon aşamasına uygun olarak 2004 yılında tamamlanmıştır.

Paylaşın

Bursa: Şehzade Mustafa Türbesi

Şehzade Mustafa Türbesi; Bursa’nın Osmangazi İlçesi, Muradiye Mahallesi, 2. Murad Caddesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Türbe II. Selim tarafından yaptırılmıştır. Türbe kapısının üzerindeki mermerde yer alan 0,15 x 0,30 metre boyutlarındaki iki satırlık kitabeden; Kanuni Sultan Süleyman’ın Konya Ovası’nda boğdurduğu oğlu Şehzade Mustafa için yaptırıldığı öğrenilmiştir.

Taş ve tuğla malzemenin bir arada kullanıldığı sekizgen gövdeli yapı, sekizgen kasnağa oturan, dıştan kurşunla kaplı bir kubbe ile örtülüdür.

Giriş kapısı mermer sövelidir. İçeride beden duvarları 3 metre yükseklikte, beyaz zemin üzerine karanfil ve zambak motifleri ile bezenmiş XVI. yüzyülın en nefis dört köşe çinileri ile kaplıdır. Bu kaplama yüzey kıvrık dallardan oluşmuş bir şeritle çevrilmiştir. Tabanı kare tuğlalarla döşelidir.

Paylaşın

Bursa: İnkaya Çınarı

İnkaya Çınarı; Bursa’nın Osmangazi İlçesi, İnkaya Mahallesi, Çekirge yolu üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Adını Osmanlı Devleti’nin ilk köylerinden biri olan İnkaya Köyü’nden almıştır. 600 yıllık tarihi çınar muhteşem görünümü ile dünyaca ünlüdür. Çapı 3, yüksekliği ise 35 m. olan bu anıt ağaç, 13 ana kola sahiptir.

Dalların kalınlığı 3-4 metreyi bulan çınar, 9,2 metrelik çevresiyle Türkiye’nin en yaşlı ağaçlarından biridir. İnkaya Çınarı, Bursa’ya yolu düşen yerli ve yabancı turistlerin uğramadan geçmediği önemli bir semboldür.

Paylaşın

Bursa: Ulu Camii

Ulu Camii; Bursa’nın Osmangazi İlçesi, Atatürk Caddesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Ulu Cami, Orhan Gazi Parkı’nın bulunduğu geniş bir alana, Yıldırım Bayezid zamanında, 1396-1400 yılları arasında yapılmıştır. Osmanlı camileri arasında çok kubbeli anıtsal yapıların ilkidir. Ulu Cami’nin on iki büyük dört köşeli paye üzerine oturan 20 kubbesi bulunmaktadır.

Yıldırım Bayezid’in 1396 Niğbolu zaferinden sonra Ulu Cami inşaatına başlanmıştır. Caminin inşaatı bittikten sonra ilk namazı  aralarında Yıldırım Bayezid, Molla Fenari, Emir Sultan’ın  da olduğu cemaate Somuncu Baba kıldırmıştır. Ulu Cami’nin ilk imamı, Mevlid’in yazarı Süleyman Çelebidir.

Caminin içinde kubbenin altında yer alan şadırvanın on altı köşeli havuzu ve üç çanaklı fıskiyesi vardır. Mimber kapısı üzerindeki kitabe, caminin bitiş tarihini 802 (1399-1400) yılları olarak göstermektedir. İki minaresi olan caminin batıdaki minaresi Yıldırım Beyazid zamanında, doğudaki minaresi ise Çelebi Sultan Mehmed tarafından yaptırılmıştır.

Timur istilasında tahrip edilen cami, bu yıllarda tamir edilmiş, en büyük onarımı ise 1855 depreminden sonra yapılmıştır. Yapılış tarzı açısından Osmanlı mimarisinde özgün bir yapı olan Ulu Camii, 55 x 69 metre ölçülerinde, dikdörtgen planlı bir yapıdır.

Toplam iç alanı 3.165 metrekaredir. Türkiye’deki Ulu Camilerin en büyüğüdür. On iki ayak üzerine yirmi kubbe ile üzeri örtülmüş olan caminin ortasındaki kubbenin üstü açıktır. Son yıllarda bu açıklık camla kaplanmıştır. Duvarları tümüyle düzgün kesme taş ile örülmüştür.

İmam odası bitişiği doğu kapısı tarafında yüksekçe bir yere asılan siyah örtü, Kâbe kapısının örtüsüdür. Mısır Seferi’nden sonra halife olan Yavuz Sultan Selim, Kabe’nin örtüsünü İstanbul’dan gönderilen yeni örtü ile değiştirmiştir.

Yavuz, eski örtüyü ise Bursa’ya getirtip Ulu Cami’ye hediye etmiş ve kendi elleri ile taşıyıp asmıştır. Saf altın iplik ile üzerine ayetler işlenmiş olan örtü, yüzyıllar boyu kararmadan kalmıştır, ancak caminin rutubet alması üzerine işlemeleri dökülmüş olduğundan günümüzde ayetler ancak parlak ışık altında görülebilmektedir.

14. yüzyıl izlerini taşıyan sekiz sıraya düzenlenmiş istalaktitleri, dış yan köşelerde kum saati biçimli sütunceleri ile zengin görünümlü olan mihrap 1751 yılında tamamlanmıştır. Mihrabın sol tarafında mihrabı yapan Mehmet ustanın adı yazılıdır.

Ceviz ağacından yapılmış ve siyah renge boyanmış olan minber, eşine az rastlanır bir sanat eseridir. Kapısı üzerinde bulunan 0.40 x 1 metre boyutlarındaki kitabede, Yıldırım Bayezid’in emri ile 1400 yılında tamamlandığı belirtilmektedir. Minber, Manisa da Saruhanlı İshak Bey’in 1379 tarihli Ulu Camii minberini yapan Antepli Hacı Mehmet b. Abdülaziz el Dukki’nin eseridir.

Bu bilgiyi veren yazı, minberin sağ korkuluğunda dikey olarak yazılmıştır. Kündekari sanatının etkileri görülen eser, tutkal ve çivi kullanılmadan geometrik şekilde oyularak birbirine geçme tekniği ile meydana getirilmiştir. Doğu yüzünde bazı çıkıntıları vardır ve bunların güneş sistemi ile gezegenler olduğu söylenir. Üzerindeki işlemeler ile minber, Osmanlı mimari üslubuna geçişin önemli eserleri arasındadır.

Zarif sekiz sütun üzerine oturan yüksek ve sade müezzin mahfili 1549 yılında yaptırılmıştır. Mahfilin karşısındaki ayağa yerleştirilmiş yuvarlak tek parça mermerden oyulmuş taş kürsü, 1815 yılında yaptırılmıştır. Caminin doğu, batı ve kuzey yönünde olmak üzere üç kapısı vardır.

Bu kapılardan kuzey ve batı yöndekiler yeni olup, doğudaki kapı kanatları camiyle aynı dönemde yapılmıştır. Ahşap kanatları ceviz ağacındandır. Bazı yerleri bozulmuş olmasına rağmen, günümüze kadar sağlam olarak gelebilmiştir.

Oyma ve geçmeli geometrik motiflerle süslü kanatlar, caminin minberine uygun olarak 16. yüzyılın karakteristik özelliğini taşımaktadır. Kuzey yönündeki avluya açılan taç kapısının görümünü, eserin heybetini bir kat daha artırmaktadır. Kavsarası on bir sıra düzenlenmiş istalaktitlerden oluşmakta, parlak nişinin etrafını geniş ve sade bir silme dolanmaktadır.

Caminin pencereleri biçim ve ölçü bakımından her cephede farklı olup, söveleri düz mermerlidir. Pencere alınlıklarında “nefeslik” denilen küçük açıklıkları bulunmaktadır. Güney duvarındaki bir alt sıra pencereler, sonradan kapatılmıştır. Üst sıra pencereler, alt sıra pencerelerle aynı eksen üzerinde değildir. Duvar kalınlıkları birbirinden farklıdır. Doğu 2.80 metre, batı 3.10 metre, kuzey 2.40 metre ve güney duvarı ise 2.20 metre kalınlığındadır.

Ulu Cami’nin iç duvarlarını süsleyen levhaların çoğunun altında, hattatının imzası bulunmaktadır. Büyük çoğunluğunun eksikleri Hattat Şefik Bey tarafından düzeltilmiş veya yeniden yazılmıştır. Cami içinde 13 ayrı yazı karakteri ile 41 ayrı hattat tarafından, duvara yazılmış 87 levha halinde 192 adet yazı mevcuttur. Ayrıca çok değerli saatler, şamdanlar ve Kur’an-ı Kerim’ler bulunmaktadır.

Cami avlusunda üç şadırvan bulunmaktadır. Cami içerisindeki şadırvanın, Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarında Türklerin suya olan ilgilerinden kaynaklanarak tasarlandığı tahmin edilmektedir. On altı köşeli havuz, üç çanaklı fıskiyeden sekiz kol halinde dökülen sularla dolarak musluklara dağıtılmaktadır. Mihrap ekseni ile her üç kapının ekseni şadırvanın merkezinde birleşmektedir.

 

Paylaşın