Osman Serhat Erkekli Kimdir? Hayatı, Eserleri

19 Haziran 1955 yılında Ankara’da dünyaya gelen Osman Serhat Erkekl, kimi eserlerinde Turgut Başınayayla imzasını kullandığı da görülür. Emekli askeri hakim Güngör Erkekli ve ressam Nebahat Erkekli’nin oğludur.

Haber Merkezi / Şair Mehmed Said Fenni ve şair Nurullah Can ile aynı ailedendir. 1966 yılında Gazi Süleyman Paşa İlkokulu’nu bitirdi. İlkokulu bitirdikten sonra Galatasaray Lisesi’nde bir süre okudu, 10. Sınıfta ayrıldı. Kendi deyişiyle ozanlığını yaşamaya başladı. Lisedeyken arkadaşlarıyla Karabatak dergisini (tek sayı, 1972) çıkardı. Gülgûn ile Nergis adlı eseriyle 1978 yılında Lions Edebiyat Ödülü’nü aldı.

Atatürk Sonsuzlaması adlı kitabıyla da Spor Toto teşkilatının 1981 yılında düzenlediği Atatürk Şiirleri Yarışması’nda birincilik ödülü aldı. 1976 yılında Fahişe ve Genelev Şiirleri kitabı halkın edep ve nezahetine aykırı görülerek toplatıldı. Türkiye Yazarlar Sendikası ve Edebiyatçılar Derneği üyesidir.

İlk şiiri Düşünceler, Galatasaray Lisesi dergisinin Mayıs 1970 sayısında, diğer şiir ve yazıları Yeni Ortam (1973-75), Vatan (1975), Soyut (1973-77), Yeni Dergi (1975), Yeni Ufuklar (1975-76), Varlık (1975-81), Türk Dili (1976-81), Saçak (1976-80), Türkiye Yazıları (1977-83), Yeditepe (1979), Yusufcuk (1979-80), Gösteri (1995), Milliyet Sanat (1997), Bahçe (1999), Yaşasın Edebiyat (1999) gazete ve dergilerinde yayımlandı. Şiirlerinde sohbet biçemine yaklaşan şair, sade bir dili benimsemiştir.

“Bir nisan gecesi rüyası”

Birazdan yağmur bastıracak, ıslanacak oda
Bu yağmurlar birer pamuk kadar hafiftir
Ama paslanmış ruhlara kurtuluş getirir,sellere kapılmak da

Ne oldu ne oldu, diyecekler, desinler
Bir bulut boşaldı, kayboldu, eridi ışıldayan demir
Erkeklerin ne mezarıydı gökyüzü ne yurdu

Erkekler ki öksüz çadırıdır kainâtın, bilinir
Sen, her şeyim, biricik dünyam
Anne-toprak gibi katla koy koynuna, bu göçebe bulutu

Nisan, odamdayız, ben ve rüyam
Belki içerde olmak çok güç bu gece
Çünkü her şey, her şeyimiz yıldızlarını özler bize ait karanlığın

İnsanlar, şiirsiz, aşksız, korunaklı
Birer tanrı gibi ıslanmayarak…
Bil ki her bulut bir dünya gözler

Bu yağmurlar birer pamuk kadar hafiftir
Sevgilim utanma tut şimşeği ucundan
Yıldırım seninle var çünkü bana bu gecenin kutsal aydınlığını getir

“Çiçek toprağı sevmedi”

Kim ayırıyor dünyayı “hayvan” ile “insan” diye
Ben şiir yazan bir kuşum belki de
Ve Dünya da bir şiir değil mi : Gökyüzünde uçarak

Bir deli diyor ki : Dünya olsa olsa
Tanrının mısraıdır ancak
Ve kimse yarın daha çok sevmeyecek
Devrimlerin insan ruhunu değiştirdiğine inanmıyorum

En önemli sözü günün karımdan geliyor, diyor ki
Benim için hiç şiir yazmadın
Bahçeye çıkıyorum ağaca bakıyor ve dönüyorum
Diyorum ki : Sözcüklerdir bağlayan beni geçmişe ve geleceğe
Öleceğim ve “geçmiş-gelecek” ben olacağım
Ben “ağaçlar” olacağım

Ey Tanrı, Güneşin yerini değiştirebilir
Dante’yi geri getirebilir misin
Söyle : Tanrı ne zaman işe yarar?

Deli diyor ki . Hiç hiç hiç
Her kule dökülüyor her Babil sakil
Hiçbir kibrit alevi sonsuz değildir

Şuna inanıyorum : Tanrı
Ölmüş şairlerin birbirine yapışan ruhudur ancak
Ama gönenmek istiyorum yaşarken yeniden doğarken
Hiçbir anka benzemez diyorum bir ötekine. Çünkü
Kimse ben değilim

Deli soruyor : Şair niye erken öldü
Ve yanıtlıyor kendisi :
Çünkü çiçek toprağını sevmedi

Ben de deli değil miydim yaşarken

“Eren köyünde bir anne”

Erenköyünde bir anne, maskesiz, sade…
Şiirin okşadığı kalem misali bir çocuk
Boyuna annesini, annesinin çantasını karıştırıyor
Anne uzatıp veriyor kendini, her şeyini
Gülümsüyor sade
“Gök kubbenin umursamazlığı şaşılacak şey”
Görmüyor bu insan, anneyi
Çocuk boyna karıştırıyor
İşte o olmaz, demiyor anne
Belki bir dudak boyası, çıksa, çıkmıyor.
An-ne diyor çocuk
kadın gülümsüyor sade.

Paylaşın