Türkiye İle Suriye Arasındaki Süreç Nereye Evrilir?

Türkiye’nin diplomatik ilişkiler kesilmeden önceki son Şam Büyükelçisi olan Ömer Önhon, önümüzdeki dönemde normalleşme yolunda sürecin derinleşmesi için iki tarafın da karşılıklı olarak atması gereken adımlar olduğunu söyledi.

Önhon, Suriye ile normalleşme sürecinin nereye evrilebileceğiyle ilgili bundan sonra beklenenin görüşmelerin siyasi zemine taşınması olacağı görüşünde:

“Bu işler hep aşama aşama gider. İstihbarat başkanları muhtemelen daha ziyade güvenlik alanında neler yapılabileceği konusunu görüşüyorlardır. Bir de görüşmelerin siyasi zemine taşınmasını ele alıyorlardır. Siyasi zemin nedir? Siyasi zeminde, üst düzey devlet görevlilerinin; dışişleri bakan yardımcıları olabilir, dışişleri bakanlarının kendileri olabilir, bir araya gelip konuşması beklenir.

“Mesela Çavuşoğlu bundan bir sene kadar evvel ne dedi? Belgrad’da koridorda Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad’la tesadüfen karşılaştığını söyledi. Belki son Birleşmiş Milletler toplantılarında da birbirlerine tesadüf ederler olmaz mı? Eğer orası olmazsa, ondan sonraki ilk uluslararası ortamda, onun marjında belki bir araya gelebilirler. Bunlar belli olmaz. Bunlar, olayların, aralarında yapılan görüşmelerin hangi düzeye geldiği ile siyaseten ne kadar kabul edilebilir olduğuyla bağlantılı şeyler.”

Türkiye ile Suriye arasında, ilişkilerin normalleşmesine yönelik bir süreç yürütüldüğü iddiaları son yıllarda sık sık kamuoyunun gündeme geliyor. Geçtiğimiz hafta yaşanan gelişmeler ise ‘sürece’ dair tartışmaları derinleştirdi.

Reuters haber ajansı yayımladığı bir haberinde, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan ve Suriyeli mevkidaşı Ali Memlük’ün son dönemde Şam’da görüşmeler yaptığını bildirdi.

Türkiye’de habere resmi kaynaklardan bir yalanlama gelmedi.

Hürriyet gazetesi ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Semerkant zirvesinde yaptığı bir konuşmada, “Keşke Esed Özbekistan’a gelseydi, görüşürdüm” dediğini yazdı.

Bu gelişmeleri BBC Türkçe’ye yorumlayan, Türkiye’nin diplomatik ilişkiler kesilmeden önceki son Şam Büyükelçisi olan Ömer Önhon, sürecin belirli bir olgunluğa eriştiğinin görüldüğünü belirtiyor.

“Büyükelçinin Gözünden Suriye” adlı bir kitabı da bulunan Önhon, şimdi beklenenin görüşmelerin siyasi zemine taşınması olduğunu söylüyor.

Süreç ne durumda?

Önhon, Reuters’ın haberine yalanlama gelmemesi nedeniyle bu haberin doğru olarak kabul edilebileceği kanısında.

Buradan hareketle Önhon, ortadaki sürecin belli bir olgunluğa eriştiği yorumunu yapıyor:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ağustos ayında Soçi’den dönerken yaptığı açıklamalar ve arkasından da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamaları, Suriye ile Türkiye arasında bir süreç başlatıldığını açıkça ortaya koyuyordu. Konu, kamuoyunun gündemine o şekilde getirildi. Cumhurbaşkanı o açıklamayı yaptığına göre görüşmeler daha o zamandan belli bir olgunluğa erişmişti. Sonra iktidar konuyu gündeme getirdikten sonra baktı ki çok tepki de olmadı.

“Süreç belli bir olgunluğa erişmiş olmalı ki istihbarat başkanları düzeyinde,  üstelik de Şam’da görüşüldüğü açıklandı. Bir de bizim istihbarat başkanımızın Türkiye’deki konumunu göz önünde bulundurduğunuz zaman bunun önemini gayet iyi anlamak mümkün.”

Önhon, “Ortada ciddi bir süreç var ama kolay bir süreç mi? Öyle olmasına imkan yok çünkü ortada o kadar ciddi sorunlar var ki. Bunlar kolay kolay çözülebilecek meseleler değil. Dolayısıyla gayet engebeli bir yolda ilerliyor ama süreç devam ediyor” diyor.

Normalleşmenin önündeki engeller neler?

Peki Önhon’a göre normalleşmenin önündeki en büyük engeller neler?

Önhon, ortada çok sorun olduğunu belirtmekle birlikte bunların en önemlilerini dört başlıkta topluyor:

“Birincisi, Türkiye’nin muhalefete verdiği destek. Muhalif örgütlerin siyasi olarak faaliyet gösterdikleri yer, Türkiye. Bunlar ne olacak?

“İkincisi, güvenliğimiz nedeniyle Suriye toprakları içerisinde askerlerimiz bulunuyor. Yabancı bir ülkenin topraklarında konuşlu bu askerlerimiz ne olacak? Suriye’nin bu konuda tabii ciddi itirazları var.

“Üçüncüsü YPG meselesi var. Bunlar önümüzdeki dönemde ne olacak?

“Türkiye’deki sığınmacıların geri dönmesi gündemin başlıca maddelerinden biri. İç siyasetteki temel gündem maddelerinden biri. Ama geri dönüşler o kadar kolay bir iş değil. Bu insanlar on bir yıldır memleketlerinden uzakta. Bunlar ne olacak?”

Konuların zorluğuna rağmen bir yerden başlanması gerektiğini belirten Önhon, o başlangıcın yapıldığı kanısında.

“Suriye ile normalleşme diğer süreçlerden farklı”

Ankara’nın, son dönemde, arasında sorun bulunan bazı ülkelerle ilişkileri normalleştirmeye çalıştığı görülüyor.

“Birçok ülkeyle ilişkiler bozuldu, bugün iktidar, bunun sürdürülebilir bir yol olmadığını idrak etmiş olmalı ki aramızın bozuk olduğu ülkelerde ara düzeltme hamlelerini başlattı. Önce Mısır, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ile hamleler başlatıldı” diyen Önkol, Suriye ile ilişkilerin düzeltilmesinin ise çok daha özel yanları olacağı kanısında:

“Suriye ile ilişkilerin Türkiye’yi doğrudan etkileyen iki boyutu var. Bunlardan bir tanesi güvenlik meselesi. Yani YPG, PKK vs. İkincisi de sığınmacılar meselesi. Bizim ne Mısır’la, ne İsrail’le, ne Birleşik Arap Emirlikleri ile böyle meselelerimiz var. Suriye’yle olan bu güvenlik ve sığınmacılar meseleleri, insanların oy verme yönelimleri üzerinde etkili olabilecek konular. Dolayısıyla bu kadar kritik bir seçim öncesinde güvenlik ve sığınmacılar konusunda bir şey yapabilmek veya bir şey yapabilecek gibi görünmek hükümet açısından çok önemli.”

Atılması gereken adımlar neler?

Önhon, önümüzdeki dönemde normalleşme yolunda sürecin derinleşmesi için iki tarafın da karşılıklı olarak atması gereken adımlar olduğunu söylüyor.

Eski büyükelçi bazı örnekler veriyor:

“İki tarafın atması gereken adımlar birbirine bağlı. Mesela Suriyeliler “Türk askeri topraklarımızdan çekilmeli” diyorlar. Zaten bizim taraf bunu açık açık söyledi, bizim orada kalıcı olma gibi bir niyetimiz yok. Bizim askerlerimiz şu anda oradaki güvenlik boşluğundan doğan tehditlere karşı Suriye’de bulunuyorlar. Bu güvenlik boşluğu doldurulduğu ve tehditler ortadan kalktığı zaman çekileceğiz diyorlar. Türkiye oradan tabii ki çekilecektir ama eğer bizim boşalttığımız yerler yine ya YPG ya IŞİD tarafından doldurulup bizim topraklarımıza tehdit teşkil edecekse böyle bir adımı atmak için erken demek değil midir?

“Öbür taraftan sığınmacılar konusu… Biz sığınmacıların artık ülkelerine geri dönmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Savaş sona erdi, kalıcı barış ve istikrar da sağlanması için çabalanıyor ama geri dönmeleri için oradaki şartların uygun olması lazım. Burada da tabii Türkiye’nin beklentisi Esad’ın o şartları oluşturması ve dönecek olan sığınmacıların böyle bir tehdit, bir tehlike görmeden oraya gidebilmeleri. Yoksa tehlike görürlerse zaten gitmezler. Bir de gidip de tehlike görürlerse hemen geri dönerler.”

Süreç nereye evrilir?

Önhon, sürecin nereye evrilebileceğiyle ilgili bundan sonra beklenenin görüşmelerin siyasi zemine taşınması olacağı görüşünde:

“Bu işler hep aşama aşama gider. İstihbarat başkanları muhtemelen daha ziyade güvenlik alanında neler yapılabileceği konusunu görüşüyorlardır. Bir de görüşmelerin siyasi zemine taşınmasını ele alıyorlardır. Siyasi zemin nedir? Siyasi zeminde, üst düzey devlet görevlilerinin; dışişleri bakan yardımcıları olabilir, dışişleri bakanlarının kendileri olabilir, bir araya gelip konuşması beklenir.

“Mesela Çavuşoğlu bundan bir sene kadar evvel ne dedi? Belgrad’da koridorda Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad’la tesadüfen karşılaştığını söyledi. Belki son Birleşmiş Milletler toplantılarında da birbirlerine tesadüf ederler olmaz mı? Eğer orası olmazsa, ondan sonraki ilk uluslararası ortamda, onun marjında belki bir araya gelebilirler. Bunlar belli olmaz. Bunlar, olayların, aralarında yapılan görüşmelerin hangi düzeye geldiği ile siyaseten ne kadar kabul edilebilir olduğuyla bağlantılı şeyler.”

Paylaşın

Türkiye-Suriye Politikasında Yeni Dönem Ne Anlama Geliyor?

2010 yılının sonlarına doğru Tunus’ta başlayan ve daha sonra kademeli olarak Orta Doğu ülkelerine sıçrayan halk ayaklanmaları bölgedeki bazı otokratik rejimlerin düşmesiyle sonuçlandı. Arap Baharı olarak adlandırılan bu ayaklanmalar Türk dış politikasında da bir kırılma noktası oldu.

Halk ayaklanmalarının Suriye’de de başlaması ve ardından Ankara’nın yaklaşımı iki ülke ilişkilerini kopardı. Suriye savaşı ile birlikte bozulan Ankara-Şam ilişkilerinde bugünlerde yeni bir diplomasi trafiği yaşanıyor.

Ankara’da düzenlenen 13. Büyükelçiler Konferansı’nda konuşan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Suriyeli muhalif gruplar ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad hükümeti arasında uzlaşma çağrısı Ankara-Şam arasında yeni bir trafiğin başlangıcı olarak algılandı.

11 yıl önce başlayan Suriye iç savaşında yaşananları o günlerde ‘vahşet’ olarak tanımlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise yakın zamanda ‘Şam’la yeni bir dönem olur mu?’ sorusuna “Devletler arasında hiçbir zaman siyasi diyalog veya diplomasi kesip atılamaz. Her zaman her an bu tür diyaloglar olur, olmalıdır.” yanıtını verdi.

Türkiye’nin son Şam Büyükelçisi Ömer Önhon, iki ülke arasında başlayan bu diyalog sürecinin önemini ve her iki ülkenin masaya hangi kartlarla oturacağını euronews’e anlattı.

Kritik bir seçim sathına giren Türkiye açısından güvenlik ve göçmen meselesinin görüşmelerin ana çerçevesini oluşturacağını ifade eden Önhon, Suriye kanadında ise topraklarındaki Türk askerlerinin varlığının önemli bir sorun olduğunu söylüyor.

Önhon, 2011 yılından bu yana devam eden Suriye krizinin hem Türkiye hem de bölgenin diğer ülkelerine olumsuz yansımaları ve maliyeti olduğunu dile getirerek başlıyor söze.

O nedenle bu krize bir çözüm bulunmasının, Suriye’de kalıcı bir barış ve istikrarın tesis edilmesinin şart olduğunu ifade ediyor.

Önhon, şimdilerde dillendirilen diyalog süreci öncesinde de özellikle 2012’den bu yana düzenlenen önemli konferanslar, Viyana açıklamaları ya da Astana süreci gibi adımlarla ortaya konulan çabalarla Suriye’deki krize çözüm olunmak istendiğini fakat bunların neticeye bağlanmadığına değiniyor.

Önhon, diyaloğun zamanlamasıyla ilgili olarak Türkiye’de bir yıl içinde yapılacak seçimi işaret ediyor ve Türkiye açısından önemli olan güvenlik ve göçmenler konusuna dikkat çekiyor.

Bu iki meselenin seçim sathına girildiğinde oy kazandıracak veya kaybettirecek iki mesele olduğunu vurgulayan Önhon şu ifadeleri kullandı:

“Son dönemde Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarını hep beraber dinledik. Suriye’deki bir yeni bir evreye girme arzusunun aslında bir tezahürünü görüyoruz. Hani neden şimdi denirse, Türkiye açısından baktığınız zaman önümüzdeki bir sene içinde bir seçim var. Dış politikada da eleştiri konusu olan meseleler var. Son zamanlarda iktidarın aramızda gerginlik olan ülkelerle arayı düzeltme hamleleri yaptığını görüyoruz. Burada da mesele Suriye ile aranın düzeltilmesi olacak. Çünkü Suriye konusu Türk iç siyasetinin hakikaten içinde olan bir konu haline geldi. Yani Suriye kaynaklı sığınmacılar ve güvenlik konusu seçimlerde belki oy kazandırabilecek ama daha çok kaybettirebilecek konular. Bu yükü hafifletmek için hükümetin bir arayış içinde olduğunu düşünüyorum.”

Bununla birlikte Rusya’nın çözümün adresi olarak Suriye’yi göstermesinin de hükümeti bir arayışa ittiğinin altını çizen Önhon; “Bütün bunlar bir araya gelince iktidar da Suriye’de acaba bir şeyler yapmanın veya merkez yönetim ile bir şeyler yapmanın zamanı mı diye bir arayış içinde olunduğunu açıkça görüyoruz” diyor.

Büyükelçi Önhon’a göre Suriye’nin masadaki en önemli talebi Türk askerlerinin ülkeden çekilmesi

“Suriye kanadından yapılan açıklamalarda Türk askerinin ülkeden çekilmesi, onların ‘terörist’ olarak nitelendirdikleri muhalif gruplara Türkiye’nin destek vermemesi gibi bir kaç unsur sıralandı. Fakat meseleye ne taraftan baktığınıza bağlı, Türkiye tarafından bakınca bugün olayların bu noktaya gelmesinin ana sebebi Esad’ın uyguladığı politikalar. Bu ülkede istikrara yönelik bir adım atılacaksa Esad yönetiminin de farklı politikalar izlemesi beklenir taraflar şu aşamada kendi şartlarını dayatırsa bu işin sonucu iyice çıkmaza girer. Çünkü zaten çok zor bir mesele. Fakat halihazırda yapılan açıklamalar normal, burada önemli olan iki tarafın bir şekilde bölge barışı ve istikrarı açısından yararlı olacağına inandığı siyasi iradeyi ortaya koymaları.”

Bununla birlikte Önhon, Türkiye’nin Suriye topraklarında asker bulundurma sebebinin de Suriye’den kaynaklanan güvenlik sorunlarına bağlıyor ve YPG’nin güvenlik boşluğundan kaynaklı Suriye topraklarındaki mevcudiyetinin göz ardı edilmemesi gerektiğini vurguluyor.

“Türk askerinin Suriye toprakları içinde bulunmasının bir sebebi var. O da Suriye’den kaynaklanan güvenlik sorunu. Türkiye’nin YPG saldırıları var. YPG’nin oradaki mevcudiyeti var. Bu oradaki güvenlik boşluğundan kaynaklandı. Eğer yarın öbür gün merkezi hükümet, o güvenlik boşluğunu dolduracak tedbirleri alır ve Türkiye’ye yönelik oradan bir tehdit artık olmazsa, Türk askeri de orada kalmayacaktır. Türk askeri yabancı bir ülke toprağında kalmayacaktır. Çekilecektir. Ama biz niye oradayız? Oradan Türkiye’ye yönelik bir güvenlik tehdidi var ve o tehdidi sınırlarımızın ötesinde karşılamak için oradayız açıkçası.”

Ömer Önhon

YPG’nin Suriye topraklarında Arap nüfusunun çok fazla olduğu bölgelerin yüzde otuzunu elinde tuttuğunu, petrol bölgelerinde hakimiyeti olduğunu ve de önemli tahıl ambarlarının YPG kontrolünde olduğunu ifade eden Önhon, YPG’nin tüm bunların üstüne oturduğunu söylüyor:

“YPG yani PKK’nın oradaki uzantısı olarak kabul ediyoruz. YPG’nin söylemi bugün sadece Türkiye için değil aslında Suriye için de bir tehdit. Her ne kadar ülkenin toprak bütünlüğüne saygı duyuyoruz diyorlarsa da bugün bakıyorsunuz ülkenin Arap nüfusun çok fazla olduğu bölgelerin yüzde otuzunu elinde tutuyor. Bu bölgelerde Suriye halkına ait olan petrol kaynakları var. Ondan sonra tahıl ambarı bu bölgelerde. YPG bunların üstüne oturmuş vaziyette. Bu durum Suriye halkı için de son derece olumsuz bir ortama yol açmıyor mu ? Ülkeye ait servetin üstüne oturuyorlar. Sonra da Suriye’nin geleceğiyle ilgili olarak biz bugünkü yönetimden geriye gidecek hiçbir şeyi kabul etmeyiz filan gibi böyle tek taraflı birtakım açıklamalarda bulunuyorlar. Halbuki Suriye’nin geleceğini yani Suriye halkını oluşturan unsurlardan biri değil, tamamının bir araya gelip kararlaştırılması lazım. Bütün bunlar önümüzdeki dönemde ele alınıp herkesi tatmin edecek şekilde çözüme ulaştırılması gereken konular.”

Türkiye-Suriye görüşmeleri başlarsa Türkiye’deki Suriyeli göçmenlerin geri döneceğine dair oluşan beklentinin de gerçekleşmeyeceği kanaatinde Önhon.

Önhon, elverişli koşullar oluşmadan göçmenlerin Suriye’ye geri dönmeyeceğini belirtiyor:

“Bir kere bu çözümün kaynağı Türkiye’de değil, Suriye’de yani meselenin kaynağında. Şimdi orada eğer sığınmacıların dönüşü için elverişli koşullar oluşturulamazsa sığınmacıların böyle toplu halde oraya dönmesini bekleyemezsiniz. Nedir bu elverişli koşullar? Bir kere güvenlikleri garanti altında olacak, döndüklerinde başlarının üstünde bir çatı olacak, aş olacak, işi olacak, hastane olacak, sağlık ihtiyaçları karşılanacak… Bütün bunlar olmadığı takdirde neden dönsünler? Bir de Türkiye’de hakikaten gayet iyi şekilde bakılıyorlar ve bir çok avantajlara da sahipler.”

Öte yandan Önhon, Suriye’de tüm Suriyelilerin oy kullanabilecekleri bir seçimde yurt dışında Esad’a karşı olan 7 milyon Suriyelinin oy kullanmasını Esad’ın kabul etmeyeceği düşüncesinde.

“İşin öbür tarafı da yurt dışına çıkan bu insanların büyük çoğunluğu kaçmak zorunda kalanlar. Yani duygu olarak Esad’a yakın değiller. Esad’a karşı bilenmişlikleri de var, o da biliyor bu durumu. Zaten Suriye’de durum parlak değil, ekonomi kötü, bir sürü muhalif unsur hala ortada ve gayet faal. Tüm bunların üzerine Esad 7 milyon sığınmacıyı geri getirmek ister mi? Bana göre istemez. Şimdi diyoruz ki yeni anayasa için bütün Suriyelilerin oy kullanabilecekleri bir seçim yapılması gerekiyor. Çok adaylı bir seçim olması gerekiyor başkanı yeniden seçmek için…Şimdi buna bütün Suriyeliler dediğinizde yurtdışındaki 7 milyon Suriyeliyi de katmalısınız. Bu yedi milyonun büyük kısmı Esad’a karşı olan ya da haz etmeyen insanlar. O nedenle Esad, bu insanların da oy kullanacağı bir seçimin yapılması ne derece arzu eder? Bu sebeple oradaki koşullar olgunlaşmadan ve güvenlik koşullarının uygun olduğuna kanaat getirmeden giden olmaz.”

Halihazırda yavaş yavaş ilerleyen bir süreç olsa da atılan adımların ve verilen mesajların ılımlı bir etki yaratacağını düşünen Önhon, 911 kilometre ortak sınırınızın olduğu bir ülkede yaşananları artık görmemenin imkansız olduğu görüşünde.

(Kaynak: Eurnews Türkçe)

Paylaşın