Çin “En Kalabalık Ülke” Tahtını Hindistan’a Kaptırdı

Çin ile Hindistan arasındaki nüfus yarışı kazanan Hindistan oldu. Hindistan nüfus bakımından dünyanın en kalabalık ülkesi durumuna geldi. 2100 yılı nüfus tahminlerine göre ise Hindistan hala bir milyardan fazla nüfusa sahip olacak, Çin ise 730 milyon nüfusla Nijerya’nın 750 milyon nüfusuna karşılık üçüncü sıraya gerileyecek.

Gazete Oksijen’de yer alan habere göre, Hindistan şu anda nüfus bakımından dünyanın en büyük ülkesi ya da en azından bu yıl öyle olacak. Bu değişimin gerçekleşmesi uzun zaman almış olsa da, Çin’in nüfusu tahminlerden önce azalmaya başladığı için herkesin beklediğinden daha erken gerçekleşti.

Hindistan bölünmeden önce Çin ile birlikte tarih boyunca nüfus tacı için yarıştı. Hindistan’ın 1947’de bölünmesi, Çin’i sayı oyununda kalıcı olarak öne geçirmiş gibi gözüktü. Ancak Hindistan’ın yeni konumu muhtemelen yüzyılın ortalarına ve sonrasına kadar sürecek. The Lancet’in 2100 yılı nüfus tahminlerine göre Hindistan hala bir milyardan fazla nüfusa sahip olacak, Çin ise 730 milyon nüfusla Nijerya’nın 750 milyon nüfusuna karşılık üçüncü sıraya gerileyecek.

Çin demografisi değişecek

Dahası, demografik ağırlık Doğu ve Kuzeydoğu Asya’dan güneye kayacak. Bir BM raporu, 1980 yılında Asyalıların yüzde 42’sinin Doğu Asya’da yaşadığına işaret ediyor. Bu oran 2050 yılında üçte birin altına düşecek. Gerçekten de o tarihe kadar Asyalıların neredeyse yarısı Güney ve Güneybatı Asyalı olacak. Dolayısıyla bugünden 2050’ye kadar Güney Asya’nın, hızla artan çalışma çağındaki nüfusla desteklenen kıskanılacak bir demografik kazanımdan yararlanması bekleniyor. Güney Kore gibi eski Asya Kaplanları ( Asia Tigers: Tayvan, Singapur, Hong Kong ve Güney Kore) zengin ülke statüsüne geçmek için aynı anı çok etkili bir şekilde kullandı.

Ancak Güney Asya ülkelerinin, nüfuslarını bu göreve hazırlamadıkları için bu demografik fırsattan tam olarak yararlanamayacakları uzun zamandır biliniyor. İşgücünün sağlık ve eğitim göstergeleri çok düşük. Eğer dünya, Kaplanlar’ın ortaya çıktığı döneme kıyasla ticarete daha az açıksa, Güney Asya hükümetlerinin birçoğu da ticareti, yatırımı ve işçi refahını desteklemedikleri için kendi paylarına düşen suçu kabul etmeli. Bu anı heba etme olasılığı yeterince kötü. Daha da kötüsü, toplumlar yaşlanmaya başladığında ne olacağını şimdiden düşünmeyerek hatayı daha da derinleştirmek olacak. Bu ihtimal gülünç derecede uzak bir gelecekte yatıyor gibi görünebilir. Örneğin Avrupa’dan Güney veya Güneybatı Asya’ya gelen biri için, etrafının gençlerle çevrili olduğu duygusu çok baskındır. Çin’deki 38 ya da Almanya’daki 47 yaş ortalamasına kıyasla Hindistan’ın yaş ortalaması hala 28 civarında.

Ancak, Çin’de görüldüğü gibi, bu rakamlar beklenenden daha hızlı değişebilir. Başlangıçta Birleşmiş Milletler de Pekin de Çin’in nüfusunun 2030’lara kadar azalmaya başlamasını beklemiyordu. Bu geçen yıl ve belki de daha önce herkesi şaşırtma eğilimindedir.

Hindistan’ın doğum oranı düşüşte

Hindistan’da bu dönüşün birkaç yıl önce öngörülenden daha erken gerçekleşeceğine dair işaretler var. Ülkenin toplam doğurganlık oranı şu anda genel olarak ikame seviyesinin altına düşmüş durumda. Üstelik bu rakam bölgeler arasındaki büyük farklılıkları gizliyor. Nüfus artışı birkaç kuzey ve orta eyalette yoğunlaşırken, özellikle doğu ve güneydeki diğer birçok eyalette doğurganlık oranları daha çok Japonya veya Rusya’nınkine benziyor.

Göç nadiren tercih ediliyor

Bir ülke içinde böylesine dengesiz demografik eğilimler görülmemiş bir şey değil. Ne yazık ki Hindistan’ın durumunda, normalde dengeleyici bir faktör olarak işlev görecek olan bölgeler arası göç, başka yerlerdeki kadar kolay değil. Hindistan çok heterojen bir yapıya sahip. Etnik ve alt-ulusal politikalar, Çin’de olduğu gibi iç göçün bir hak olmasına rağmen nadiren bir tercih olduğu anlamına geliyor.

Askeri ve emeklilik maaşları felakete sürükleyebilir

Genişleyen çalışma çağındaki nüfus için tasarlanan haklar ve devlet hizmetleri, beklenenden daha fazla emeklisi olan ülkeler için karşılanamaz hale gelebilir. Amerika Birleşik Devletleri, Sosyal Güvenlik ve Medicare’in finansmanı konusunda haklı olarak sürekli endişe duyuyor. Hindistan’ın askeri ve emeklilik maaşları, demografik yapısı biraz değiştiğinde ülkeyi mali felakete sürüklemeye yetecektir. Eyalet hükümetleri için emekli maaşlarının ödenmesi halihazırda vergi gelirlerinin neredeyse yüzde 30’unu alıyor.

Son yirmi yılda mali açıdan daha sorumlu hak sahipliği programlarına geçiş için girişimlerde bulunuldu. Ancak tüm bunlar emekli askerlerden ya da kamu çalışanlarından oy almak isteyen politikacılar tarafından geri alınmaya devam ediyor.

Hindistan, Çin’in hatalarını yapmamalı

Hintli yetkililer gelecek hafta yeni bütçeyi sunmaya hazırlanırken, ülkenin dünyanın en büyüğü olma statüsü akıllarında olmalı. Daha az vergi ödeyen bir Hindistan için hazırlık yapılması gerekiyor. Güney Asya, büyüyen bir işgücüne sahip olduğu yıllar için hazırlık yapmamış olabilir. İşgücünün azalacağı tehlikeli yıllar söz konusu olduğunda bu hatayı tekrarlamamalı.

Paylaşın

Çin’de 1961’den Bu Yana Bir İlk: Nüfus, 800 Bin Kişi Azaldı

Çin’in nüfusu 2021’de 1 milyar 412 milyon 600 bin iken, 2022’de 1 milyar 411 milyon 800 bin olarak belirlendi. Ülkede 2022’de 9,56 milyon bebek dünyaya gelirken, doğum sayısı önceki yıla göre yüzde 9,8 azaldı. Ölüm oranı binde 7,37 olurken nüfus artış hızı eksi yüzde 0,6’ya düştü.

Çin nüfusunun azalma eğilime girmesiyle, Hindistan’ın “dünyanın en büyük nüfusa sahip ülkesi” olarak Çin’i geride bırakacağı tahmin ediliyor.

Ulusal İstatistik Bürosunun (UİB) verilerine göre, Çin ana karasının nüfusu 2021’de 1 milyar 412 milyon 600 bin iken, 2022’de 1 milyar 411 milyon 800 bin olarak belirlendi.

Ülke nüfusu, 1960’ların başında Komünist yönetimin tarımda kolektifleştirme hamlesine giriştiği dönemde yaşanan kuraklık ve kıtlık yıllarından bu yana ilk kez azaldı. O dönemde 30 milyon kişinin yaşamını yitirmesi 1960 ve 1961 yıllarında ülke nüfusunun azalmasına yol açmıştı.

Doğum oranı 2022’de binde 6,77’ye gerileyerek ulusal kayıtların tutulmaya başlandığı 1949 yılından bu yana en düşük seviye olarak kayıtlara geçti. Ülkede 2022’de 9,56 milyon bebek dünyaya gelirken, doğum sayısı önceki yıla göre yüzde 9,8 azaldı.

Ölüm oranı binde 7,37 olurken nüfus artış hızı eksi yüzde 0,6’ya düştü.

Uzmanlar, son yıllarda ekonomik büyümenin yavaşlamasının, çocuk yetiştirme ve yaşam maliyetlerinin artmasının ve son 3 yılda Covid-19 salgını nedeniyle uygulanan katı kontrol tedbirlerinin nüfusta azalmayı tetiklediği değerlendirmesini yapıyor.

2016’dan beri nüfus artışı hızının azaldığı Çin’de hükümet, 1980’lerden itibaren uygulanan “tek çocuk” politikasını terk ederek önce 2016 yılında çocuk sahibi olma sınırını 2’ye çıkarmış, ardından 2021’de ailelerin 3 çocuk sahibi olmasına izin veren yasa değişikliğini kabul etmişti.

Hindistan nüfusunun bu yıl Çin’i geride bırakacağı tahmin ediliyor

Çin nüfusunun azalma eğilime girmesiyle, Hindistan’ın “dünyanın en büyük nüfusa sahip ülkesi” olarak Çin’i geride bırakacağı tahmin ediliyor.

Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesinin yayımladığı “Dünya Nüfus Beklentileri 2022” raporunda, Çin nüfusunun 2023’ün başından itibaren “mutlak azalma sürecine” gireceği, Hindistan nüfusunun ise artışını sürdürerek dünyanın en kalabalık ülkesi olarak Çin’i geride bırakacağı öngörüsüne yer verilmişti.

Raporda Çin nüfusunun 2050’de 1 milyar 317 milyona, yüzyıl sonunda ise 766 milyona kadar gerileyeceğinin tahmin edildiği belirtilmişti.

Nüfus artış hızının eksiye düşmesinin, yaşlanan nüfusla birlikte gelecekte Çin’in iş gücü potansiyelinde azalmaya yol açacağı, bunun ekonomiye etkilerinin hissedileceği öngörülüyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Dünya Nüfusu Sekiz Milyara Ulaştı; Nüfusun Artması İklim Krizini Derinleştirir Mi?

Nüfus artışı ve iklim krizi arasındaki ilişkiyi değerlendiren akademisyen Mine Yıldırım, “Güncel tartışmalara baktığımızda, iklim kriziyle nüfus artışı arasında dolaylı bir ilişki olduğunu ancak direkt bir ilişki kurmanın zor olduğunu düşünüyorum” derken, iktisatçı Levent Dölek ise iklim krizi ve nüfus artışı arasında bir sebep-sonuç ilişkisi kurmanın gerçekçi olmadığını söylüyor.

Yıldırım, nüfus artışı ile iklim krizinin derinleşmesi arasında ilişkiyi kurarken dikkatli olunması gerektiğini vurgularken, Dölek, “Nüfus artışı iklim krizini etkiliyor ancak yüksek nüfus, iklim krizinin derinleşmesine sebep olan karbon emisyonlarının artışında merkezi olmayan bir konuma sahip” ifadelerini kullanıyor.

Birleşmiş Milletler’in 15 Kasım’da dünya nüfusunun sekiz milyara ulaştığını açıklamasından sonra, nüfus artışının yaşadığımız iklim krizini daha da derinleştireceğine dair tartışmalar da başladı. Çünkü sıcaklıkların artmasında en büyük pay sahibi, insan kaynakları karbon emisyonları.

Çeşitli konular için sayaçlar ve gerçek zamanlı istatistikler sağlayan worldometer sitesindeki verilere göre, en çok karbon emisyonuna sebep olan ilk beş ülke Çin, ABD, Hindistan, Rusya ve Japonya.

Ancak toplam rakamlar ülkelerin nüfuslarına göre oranlandığında ortaya daha farklı bir tablo çıkıyor. Buna göre kişi başı karbon emisyonlarında en yüksek oran 37.29 tonla Katar’ın olurken onu Karadağ, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman ve Kanada gibi ülkeler izliyor.

Kadir Has Üniversitesi’nden iklim krizi üzerine çalışmalar yürüten akademisyen Mine Yıldırım ve Yalova Üniversitesi İktisat ve İdari Bölümler Fakültesi İktisat Bölümü’nden iktisatçı akademisyen Levent Dölek, nüfus ve iklim krizi arasındaki ilişkiyi bianet’ten Ozan Polat’a anlattı.

“Nüfusun büyümesinin de etkisi var”

İklim krizi, iklim adaleti, hayvan hakları, yaban hayatı, kentsel dayanıklılık, politik ekoloji gibi konularda çalışmalar yürüten akademisyen Mine Yıldırım, nüfus artışı ve iklim krizi arasındaki ilişkiyi şöyle değerlendiriyor:

“Güncel tartışmalara baktığımızda, iklim kriziyle nüfus artışı arasında dolaylı bir ilişki olduğunu ancak direkt bir ilişki kurmanın zor olduğunu düşünüyorum. Fakat iklim krizinin geldiği noktada 1.5 derecelik devrilme noktası dediğimiz ya da geri dönüşü olmayan nokta olarak kabul edilen 1.5 derecelik ortalama sıcaklık artışında, nüfusun büyümesinin de etkisi var.”

Ancak, Yıldırım’a göre nüfus artışı faktörü, iklim krizini bugünkü durumuna getiren sebepler sıralandığında gerilerde kalıyor.

Yıldırım, nüfus artışı ile iklim krizinin derinleşmesi arasında ilişkiyi kurarken dikkatli olunması gerektiğini vurgulayarak şöyle devam ediyor:

“Nüfus artışı tüketimi, enerji ve gıda ihtiyacını da artıracağı için iklim krizinin tetikleyicileri arasında olsa da nüfus siyasetiyle, iklim krizi siyaseti arasında paralel ilişkiler kurarken çok dikkatli olmamız gerekiyor. Çünkü iklim kriziyle mücadelede nüfus artışının kontrolü söz konusu olduğunda, her ülkenin beklentileri açısından, aslında ideolojik amaçların maskelendiği, egemen olanların elinde bir araç olması muhtemel bir şeyden bahsediyor olabiliriz.”

Etik-politik duruş olarak çocuk yapmamak

Dünya genelinde yaşlanan ve kırılganlaşan bir nüfus da bulunduğu için nüfus artışında da eşitsiz bir gelişimin olduğunu ifade eden Yıldırım’a göre “bir etik-politik duruş olarak çocuk yapmayı tercih etmemek” önemli.

İnsanlığın her şeyde küçülmeye gitmesinin gerektiğini vurgulayan Yıldırım’a göre çocuk yapmamak başka bağlamlarda da tartışılmalı:

“İklim kriziyle mücadele söz konusu olduğunda her anlamda küçülmeye gitmenin hem bir ekonomik kategori olarak hem bir tüketim kategorisi olarak hem de enerji dönüşümünden doğayla ilişkilenmemize, hayvanlarla ilişkilenmemize, gıdayı üretme şeklimize kadar her başlıkta önemli, etik-politik olarak radikal ve gerekli bir duruş olduğunu düşünüyorum. Çocuk sahibi olmamak da bu noktada yalnızca iklim felaketlerini düşünüp ‘Dünya yok olacak diye çocuk sahibi olmanın ne manası var’ düşüncesiyle değil, dünyada yeterince aç, yardıma muhtaç çocuk var, onlar için ne yapabiliriz diye düşünerek tartışılmalı.”

Yıldırım, bunun bir dayatmaya da dönüşmemesi gerektiğini vurguluyor:

“Ancak bu etik-politik karar bir tavır olarak sahiplenildiğinde, belki bu şekilde teşvik edildiğinde anlamlı. Bunun bir nüfus politikası olarak devlet tarafından zorunlu hale getirilmesi sorunu yalnızca kötüleştirebilecek, yalnızca nüfusun yaşlanması ve yaşlanan nüfusun da dünyanın her yerinde bakım emeğini büyütmesiyle sonuçlanacak bir şey olur. Ayrıca insan bedenine müdahale anlamına da geleceği için savunulamaz.”

En çok emisyon kimde?

İktisatçı Levent Dölek ise iklim krizi ve nüfus artışı arasında bir sebep-sonuç ilişkisi kurmanın gerçekçi olmadığını söylüyor. Dünya üzerindeki kaynaklar, kaynakların bölüşümü, gelir eşitsizliği üzerine çalışmalar yapan Dölek’e göre nüfus artışı iklim krizini etkiliyor ancak yüksek nüfus, iklim krizinin derinleşmesine sebep olan karbon emisyonlarının artışında merkezi olmayan bir konuma sahip:

“Acaba kişi başına düşen karbon emisyonunun en fazla olduğu ülkeler nüfus yoğunluğu en yüksek olan ülkeler mi diye baktığınızda listenin üst sıralarında Katar, Kuveyt, Suudi Arabistan gibi düşük nüfuslu ama petrol üreticisi, fosil yakıt üreticisi ülkeleri görürsünüz.”

“Yoksulluk nüfusu arttırıcı bir şey”

Dölek, konunun özünün görülmediğini düşünüyor: “ABD, Kanada, Avrupa Birliği’ni es geçip kamerayı Çin’e çevirip suç atmak ya da Afrika’da nüfusun neredeyse yarısı elektrikten mahrumken fosil yakıtlarla ilgili yatırım yapılmasın diye bu ülkelere kredi vermemek, yine meselenin özünü görmezden gelmekle ilgili.”

“Kapitalist ekonomi varken”

İklim krizini derinleştiren asıl faktörün kapitalizmin kendisi olduğunu söyleyen Dölek, kapitalist ekonomi temel alındığı müddetçe krize çözüm üretilemeyeceğini belirtiyor:

“İklim krizi sistemsel bir kriz olduğu için çözümün de devrimci olması gerektiği sonucuna varıyoruz. Çünkü mevcut hiçbir öneri krizi çözmüyor, krizin derinleşmesine neden oluyor. Ukrayna Savaşı’nı ele alalım. Fosil yakıtlar olmasın, yenilenebilir enerjiler, güneş enerjisi ve benzer konuları konuşuyorduk. Bir baktık, gazı kestiler. Bütün Avrupa ülkeleri kömüre dönmeye başladı. Hiç kimse de savaşmasak mı acaba demedi. Çünkü dünya onlara göre bir şirket. Bir şirket 100 sene sonrayı düşünecekse 100 sene sonraki kârını da düşürür. İnsanları düşünmez. Dolayısıyla da mesele sistem meselesidir.”

Ortada “açık bir kriz”in var olduğunu belirten Dölek, “Burada bir kriz var. Bunun sorumlusu kimdir dediğimiz zaman popülasyoncular için olağan şüpheliler olarak, Çin ve Hindistan geliyor. Çin sanayisinin gelişmiş olduğunu söyleyebiliriz fakat Hindistan BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın yayımladığı en çok sanayi ürünü imalâtı yapan ülkeler listesinde bile o nüfusla sıralamada ilk beşe giremiyor. Toplam rakamlarda bile aşağıya düşüyorlar” diyerek şöyle devam ediyor:

“Ama bir de şöyle bakalım. Tarihsel olarak 1850’lerden bugüne 23 tane emperyalist ülke dünyanın geri kalanından daha fazla karbon emisyonuna sebep olmuş zaten. Bunların başında da ABD geliyor. ABD dünyayı mahvederek şu anda dünyanın en büyük ekonomik gücü olmuş durumda. Dolayısıyla bedeli de onun ödemesi gerekiyor. Kalkınmaya çalışan ülkelere dokunmayan ve emperyalistler devletlere bedel ödeten bir yapının da olması lazım.”

Paylaşın

Türkiye Yaşlanıyor: Yaşlı Nüfus Oranı Dünya Ortalamasını Geçti

Türkiye’de yaşlı nüfusun son beş yılda yüzde 24 arttığını ifade eden CHP İzmir Milletvekili Özcan Purçu, 2021 yılı itibari ile Türkiye yaşlı nüfus oranının dünya ortalamasını geçtiğini söyledi.

CHP’li Purçu, “Ağır hayat koşulları ve yaşlılara uygun olmayan şehirlerden dolayı yaşlılar evlerinden çıkamıyorlar. Bu yüzden hem aktif bir hayattan uzak kalıyorlar hem de psikolojik sorunlar yaşıyorlar” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Milletvekili Özcan Purçu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) verdiği araştırma önerisi ile Türkiye’de 65 yaş sınırının kritik sınır olarak kabul edildiğini belirterek, 65 yaşından sonra kişilerde psikolojik ve fiziksel gerilemelerin meydana geldiğini söyledi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) istatistiklerine bakıldığında Türkiye’de yaşlı nüfusun son beş yılda yüzde 24 arttığını ifade eden Purçu, 2021 yılı itibari ile Türkiye yaşlı nüfus oranının dünya ortalamasını geçtiğini söyledi.

Purçu konuya ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:

  • TÜİK rakamlarında açıklandığı üzere; Türkiye’de 65 yaş üstü nüfus, 2016’dan 2021’e 1,5 milyon kişi artarak 8 milyonu aşmıştır.
  • 65 yaş üstü nüfusun yaklaşık yüzde 65’ini 65-74 yaş grubu, yüzde 27’sini 75-84 yaş grubu ve yüzde 8’ini 85 ve daha üzeri yaş grubu oluşturmaktadır.
  • Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, ‘2030’da Türkiye’de yaşlı nüfus oranının yüzde 12,9’a çıkacağı öngörülüyor’ diyerek Türkiye’de yaşlanma gerçeğini kabul etmiştir.

2022 Eylül itibari ile açlık sınırının 7 bin 500 TL, yoksulluk sınırının ise 23 bin 600 TL olduğunu ifade eden Özcan Purçu, buna karşılık yaşlı nüfusunun büyük bir kesiminin 3 bin 500 TL gibi asgari ücretin altında bir maaş aldığını, temmuz ayında yapılan 1684 TL zammın ise yüzde 130’luk enflasyon karşısında eridiğini söyledi.

Purçu, bu koşullarda yaşlılara neredeyse “Ne halin varsa gör” dendiğini belirtti.

Yaşlıların barınma sorunu

Barınma sorunu yaşayan yaşlılara da değinen Purçu, şöyle dedi:

“Barınma sorunları ya da hayat sorunları nedeni ile huzurevine yerleşmek isteyen yaşlılar ise ne kamuya ne özele yerleşebiliyor.

“Kamu huzurevlerinin yetersiz kapasitesi ve çok uzun bekletme sürelerinden dolayı yaşlılar yerleşemiyorlar. Halihazırda 452 huzurevinde kalan 14 bin 535 yaşlı var. Buralara yerleşmek isteyenlerin aylarca, hatta yıllarca sıra bekledikleri bilinmektedir.

“Özel huzurevleri ise Bakanlık kararı ile taban ve tavan fiyat uygulamasına sahipler. Taban fiyat 1390 TL, tavan fiyat ise 12 bin TL olarak belirlenmiş durumda. Dar gelirli yaşlılar bu fiyatlandırmasında ötesinde her ay depozito ödemekteler ve ayrıldıklarında da depozitolarını alamıyorlar. Gerek özel gerek kamu huzurevlerinde ise yaşlıların zaman zaman kötü muameleye maruz kaldıkları bilinmektedir. ”

Yaşlıların hayatı eve sığmıyor

Son olarak “Ağır hayat koşulları ve yaşlılara uygun olmayan şehirlerden dolayı yaşlılar evlerinden çıkamıyorlar. Bu yüzden hem aktif bir hayattan uzak kalıyorlar hem de psikolojik sorunlar yaşıyorlar,” diyen Purçu, yaşlıların mağduriyetlerine karşı TBMM’de bir komisyonun kurulmasını teklif etti.

Paylaşın

Çin’in Nüfusu 2025 Yılından İtibaren Azalmaya Başlayacak

Dünyanın en kalabalık ülkesi Çin’de nüfusun, yaşlanma ve düşük doğum oranı nedeniyle 2025’ten itibaren azalmaya başlayacağı açıklandı. Birleşmiiş Milletler tahminlerine göre, küresel nüfusun Kasım 2022’de sekiz milyara ulaşması ve Hindistan’ın 2023’te dünyanın en kalabalık ülkesi olarak Çin’i geçmesi bekleniyor.

Çinli yetkililer, 2016’da ülkenin katı “tek çocuk politikasını” gevşetmesine ve geçen yıl çiftlerin üç çocuk sahibi olmasına izin vermesine rağmen doğum oranının yine de rekor düşük seviyeye ulaştığını belirtti.

Çin Ulusal Sağlık Komisyonu (NHC), 2021 ile 2025 arasındaki döneme atıfta bulunarak “Toplam nüfusun büyüme hızı önemli ölçüde yavaşladı ve ’14. Beş Yıllık Plan’ döneminde bir negatif büyüme aşamasına girecek” dedi.

NHC’nin son raporunda, “Şu anda ülkemizin doğum desteğine yönelik politikaları mükemmel değil ve nüfus gelişimi ile insanların beklentileri arasında büyük bir boşluk var” ifadeleri kullanıldı.

Toplam doğurganlık hızının son yıllarda 1,3’ün altına düştüğü belirtilirken, 2035 civarında ülke nüfusunun yüzde 30’undan fazlasının 60 yaşın üzerinde olacağı ciddi bir yaşlanma aşamasına gireceği ifade edildi.

Ülkedeki bu duruma neden olarak ise imkanların ve zenginliğin adil dağılmamasını gören toplumun çocuk yapmak konusunda hevesli görünmemesi gösteriliyor. Düşük bebek sayısının arkasındaki diğer nedenlerin ise yüksek yaşam maliyetleri ve insanların daha küçük ailelere alışarak kültürel bir değişim geçirmesi olduğu düşünülüyor.

Yeni politikalar için çağrı yapıldı

Sağlık komisyonu, ailelerin küçülmesiyle emekli ve çocuk bakımı işlevlerinin de “zayıfladığını” kaydetti.

Çocuk yetiştirme desteğinin iyileştirilmesi ve aileler üzerindeki yüklerin azaltılmasına yardımcı olmak için yeni barınma, eğitim ve vergilendirme politikaları konusunda çağrıda bulunuldu.

Çin’in bazı bölgelerindeki yetkililer, yavaşlayan doğum oranıyla mücadele etmek amacıyla şimdiden aile dostu politikalar uygulamaya başladı.

Örneğin, Doğudaki Hangzhou eyaletinde artık üç çocuklu aileler ilk kez konut fonu kredisine başvururken azami limit olan yüzde 20 üzerinde borç alabilecekler.

Tek çocuk politikası neydi?

“Tek çocuk politikası”, 1980 yılında üst düzey lider Deng Xiaoping tarafından, kırsal kesimdeki aileler ve etnik azınlıklar için yapılan bazı istisnalar dışında, nüfus artışını engellemek ve ekonomik kalkınmayı teşvik etmek için uygulamaya sokulmuştu.

Birden fazla çocuk sahibi olan aileler vergilendiriliyor ve farklı cezalara maruz kalabiliyorlardı. Bu totaliter toplum mühendisliği yönteminin öngörülemeyen bir başka sonucu da ülkedeki kadın sayısında yaşanan düşüş oldu. Erkek çocuk isteyen aileler kız çocuklarının doğmasına engel oldu ve ciddi bir cinsiyet dengesizliği ortaya çıktı.(

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Türkiye’nin Nüfusu Belli Oldu: 84 Milyon 680 Bin Kişi

Türkiye’nin nüfusu, 2021’de bir önceki yıla göre 1 milyon 65 bin 911 kişi artarak 84 milyon 680 bin 273 kişiye ulaştı. Erkek nüfus 42 milyon 428 bin 101 kişi olurken, kadın nüfus 42 milyon 252 bin 172 kişi oldu. Toplam nüfusun yüzde 50,1’ini erkekler, yüzde 49,9’unu ise kadınlar oluşturdu.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2021 yılı adrese dayalı nüfus kayıt sistemi sonuçlarını duyurdu.

Buna göre, Türkiye’de ikamet eden nüfus, 31 Aralık 2021 tarihi itibarıyla bir önceki yıla göre 1 milyon 65 bin 911 kişi artarak 84 milyon 680 bin 273 kişiye ulaştı. Erkek nüfus 42 milyon 428 bin 101 kişi olurken, kadın nüfus 42 milyon 252 bin 172 kişi oldu. Diğer bir ifadeyle toplam nüfusun yüzde 50,1’ini erkekler, yüzde 49,9’unu ise kadınlar oluşturdu.

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre, ülkemizde ikamet eden yabancı nüfus(1) bir önceki yıla göre 458 bin 626 kişi artarak 1 milyon 792 bin 36 kişi oldu. Bu nüfusun yüzde 49,7’sini erkekler, yüzde 50,3’ünü kadınlar oluşturdu.

Nüfus artış hızı binde 12,7 oldu

Yıllık nüfus artış hızı 2020 yılında binde 5,5 iken, 2021 yılında binde 12,7 oldu. Türkiye’de 2020 yılında yüzde 93 olan il ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı, 2021 yılında yüzde 93,2 oldu. Diğer yandan belde ve köylerde yaşayanların oranı yüzde 7’den yüzde 6,8’e düştü.

İstanbul’un nüfusu 15 milyon 840 bin 900 kişi oldu

İstanbul’un nüfusu, bir önceki yıla göre 378 bin 448 kişi artarak 15 milyon 840 bin 900 kişi oldu. Türkiye nüfusunun %18,71’inin ikamet ettiği İstanbul’u, 5 milyon 747 bin 325 kişi ile Ankara, 4 milyon 425 bin 789 kişi ile İzmir, 3 milyon 147 bin 818 kişi ile Bursa ve 2 milyon 619 bin 832 kişi ile Antalya izledi.

Nüfusu en az olan il 83 bin 645 kişi ile Tunceli oldu

Tunceli, 83 bin 645 kişi ile en az nüfusa sahip olan il oldu. Tunceli’yi, 85 bin 42 kişi ile Bayburt, 94 bin 932 kişi ile Ardahan, 145 bin 826 kişi ile Kilis ve 150 bin 119 kişi ile Gümüşhane takip etti.

Nüfus piramitleri, nüfusun yaş ve cinsiyet yapısında meydana gelen değişimi gösteren grafikler olarak tanımlanmaktadır. Türkiye’nin 2007 ve 2021 yılı nüfus piramitleri karşılaştırıldığında, doğurganlık ve ölümlülük hızlarındaki azalmaya bağlı olarak, yaşlı nüfusun arttığı ve ortanca yaşın yükseldiği görülmektedir.

Türkiye nüfusunun ortanca yaşı 33,1’e yükseldi

Ortanca yaş, yeni doğan bebekten en yaşlıya kadar nüfusu oluşturan kişilerin yaşları küçükten büyüğe doğru sıralandığında ortada kalan kişinin yaşıdır. Ortanca yaş aynı zamanda nüfusun yaş yapısının yorumlanmasında kullanılan önemli göstergelerden biridir.

Türkiye’de 2020 yılında 32,7 olan ortanca yaş, 2021 yılında 33,1’e yükseldi. Cinsiyete göre incelendiğinde, ortanca yaşın erkeklerde 32,1’den 32,4’e, kadınlarda ise 33,4’ten 33,8’e yükseldiği görüldü.

Ortanca yaşın illere göre dağılımına bakıldığında, Sinop’un 41,8 ile en yüksek ortanca yaş değerine sahip olduğu görüldü. Sinop’u, 41,2 ile Kastamonu, 41 ile Balıkesir ve Giresun izledi. Diğer yandan 20,6 ile Şanlıurfa en düşük ortanca yaşa sahip il oldu. Şanlıurfa’yı, 21,6 ile Şırnak ve 22,7 ile Siirt takip etti.

Kadınlarda ve erkeklerde en yüksek ortanca yaşa sahip il Sinop oldu

Ortanca yaşın illere ve cinsiyete göre dağılımı incelendiğinde, erkeklerde 40,7 ile Sinop en yüksek ortanca yaşa sahip olan il olurken, 20,1 ile Şanlıurfa en düşük ortanca yaşa sahip olan il oldu. Kadınlarda 42,9 ile Sinop yine en yüksek ortanca yaş değerine sahip olan il olurken, Şanlıurfa 21,1 ile en düşük ortanca yaş değerine sahip olan il oldu.

Çalışma çağı olarak tanımlanan 15-64 yaş grubundaki nüfusun oranı, 2007 yılında yüzde 66,5 iken 2021 yılında yüzde 67,9 oldu. Diğer yandan çocuk yaş grubu olarak tanımlanan 0-14 yaş grubundaki nüfusun oranı yüzde 26,4’ten yüzde 22,4’e gerilerken, 65 ve daha yukarı yaştaki nüfusun oranı ise yüzde 7,1’den yüzde 9,7’ye yükseldi.

Toplam yaş bağımlılık oranı azaldı

Çalışma çağındaki birey başına düşen çocuk ve yaşlı birey sayısını gösteren toplam yaş bağımlılık oranı, 2020 yılında yüzde 47,7 iken 2021 yılında yüzde 47,4’e düştü.

Ekonomik olarak aktif olan birey başına düşen çocuk sayısını ifade eden çocuk bağımlılık oranı, yüzde 33,7’den, yüzde 33’e gerilerken, çalışan birey başına düşen yaşlı birey sayısını ölçen yaşlı bağımlılık oranı ise yüzde 14,1’den yüzde 14,3’e yükseldi. Diğer bir ifadeyle, Türkiye’de 2021 yılında, çalışma çağındaki her 100 kişi, 33 çocuğa ve 14,3 yaşlıya bakmaktadır.

Nüfus yoğunluğu olarak tanımlanan “bir kilometrekareye düşen kişi sayısı”, Türkiye genelinde 2020 yılına göre 1 kişi artarak 110 kişiye yükseldi. İstanbul, kilometrekareye düşen 3 bin 49 kişi ile nüfus yoğunluğu en yüksek olan ilimiz oldu. İstanbul’dan sonra 563 kişi ile Kocaeli ve 368 kişi ile İzmir nüfus yoğunluğu en yüksek olan iller oldu.

Diğer yandan nüfus yoğunluğu en az olan il ise bir önceki yılda olduğu gibi, kilometrekareye düşen 11 kişi ile Tunceli oldu. Tunceli’yi, 20 kişi ile Ardahan ve Erzincan illeri izledi. Yüz ölçümü büyüklüğünde ilk sırada yer alan Konya’nın nüfus yoğunluğu 59, en küçük yüz ölçümüne sahip Yalova’nın nüfus yoğunluğu ise 344 olarak gerçekleşti.

Paylaşın

Kendini ‘Ateist’ Olarak Tanımlayanların Oranı Arttı

KONDA Araştırma “TR100_2022: Türkiye 100 Kişi Olsaydı” başlıklı kapsamlı raporunu yayımladı. 18 yaş üzeri nüfusun temsiliyle ortaya çıkan raporda, cinsiyet ve yaş dağılımı, eğitim seviyesi, medeni durum, etnik kimlik dağılımı, din/mezhep dağılımı, sosyal medya kullanımı gibi pek çok alt başlıkla veriler aktarıldı.

Raporda yer alan veriler, aylık sosyal ve siyasal araştırmalar dizileriyle KONDA Barometresi kapsamında 12 yıl boyunca yapılan, Türkiye nüfusunu temsil eden 125 araştırma ve 300 binin üzerindeki görüşmelere dayanıyor. Öte yandan raporda 2008, 2015 ve 2018 yıllarında beş binin üzerindeki görüşmeci ile gerçekleştirilen Hayat Tarzları verileri de yer alıyor.

Raporda, 2021 itibari ile 18 yaş üzeri nüfusu temsil eden 62 milyon 378 bin kişiyi 100 kişi kabul ediyor. Yani KONDA’nın gösterimindeki her bir figür yaklaşık 620 bin kişiye tekabül ediyor.

Gösterimde yer alan başlıklar sırasıyla şöyle: Cinsiyet dağılımı, yaş grup dağılımı, eğitim seviyesi grupları, kadınlarda eğitim seviyesi grupları, medeni durum, evlilik kararı, büyünülen kent, yaşanılan yerleşim tipi, göç durumu, hane nüfusu, oturulan ev tipi, çalışma durumu, ev-araba sahipliği, etnik kimlik dağılımı, din/mezhep dağılımı, dindarlık seviyesi, sosyal medya kullanımı, alkol-sigara kullanımı, hayat tarzı.

Cinsiyet dağılımı ile başlayan rapora göre, Türkiye nüfusunda erkek ve kadın oranı her zaman birbirine eşit: 50 erkek ve 50 kadın.

“Dini inancım yok” diyenlerde artış

Din-mezhep dağılımında her 100 kişinin 94’ü bir dini inancı olduğunu belirtiyor. Bunların 88’i Sünni Müslüman, 5’i ise Alevi Müslüman. Dikkat çeken verilerden biri ise “Dini inancı yok” seçeneğindeki artış. 2011’de dini inancı olmayanların oranı yüzde 2 iken, 2021’e gelindiğinde bu oran yüzde 6’ye yükselmiş durumda.

Türkiye toplumu geçen on seneye göre daha yaşlanmış bir görüntü ortaya koyuyor. 18-32 yaş arası nüfus oranı 2011’de yüzde 39 iken, 2021’e gelindiğinde bu oran yüzde 33’e düşmüş durumda.

Toplumun dindarlık seviyesinde özel bir değişiklik göze çarpmasa da kendini “İnançsız/ateist” olarak tanımlayanların oranında belirgin bir artış var. 2011’de yüzde 2 olan inançsız/ateist oranı, 2021’de yüzde 7’ye yükselmiş durumda.

Kadınların yüzde 56’sı kendini “ev kadını” olarak tanımlıyor. 2011’de kendini “ev kadını” olarak tanımlayanların oranı ise yüzde 68. Bir diğer dikkat çekici veri ise işçi-esnaf kadınların oranındaki artış. 2011’de kendini “işçi-esnaf” olarak tanımlayan kadınların oranı yüzde 8 iken, 2021’e geldiğimizde bu oran yüzde 16.

Her 100 yetişkinden 31’i hayat tanımını tanımlarken ‘modern’ cevabı veriyor

Her 100 yetişkinden 31’i hayat tarzını tanımlarken “modern” cevabını veriyor. Bu oran 2012 yılında yüzde 27. Kendini “dindar muhafazakâr” olarak tanımlayanların oranında ise azalma var. 2012’de yüzde 27 olan oran, 2021’de 24’e düşmüş durumda.

Türkiye toplumunun genel eğitim seviyesi son on senede görünür biçimde artsa da hâlâ her 100 kişiden 7’si herhangi bir örgün eğitim almamış.

Türkiye toplumunun üçte ikisi evli veya evlenmek üzere. Bekârların oranı on yıl içinde artarak yüzde 20’den yüzde 29’a çıkmış durumda.

Toplum, küçülen birimler halinde yaşamaya başlıyor. Hane nüfusuna 2011 yılında 9 ve daha fazla kişi diyenlerin oranı yüzde 3 iken, 2021’de bu oran yüzde 1’e düşmüş durumda.

Toplumun televizyon izleme oranında ciddi bir düşüş gözlemleniyor. 2012 yılında televizyondan haber izlemediğini belirtenlerin oranı yüzde 4 iken,  2021’de yüzde 28’e dek yükselmiş.

Son on yıldır gazete okuma oranı sürekli azalıyor. Her dört yetişkinden üçü gazete okumadığını belirtiyor. 2014’te yüzde 30 olan gazete okuru oranı, 2020’de yüzde 25’e düşmüş durumda.

Hem ev hem de araba sahipliği oranı yarıdan az. Toplumun yaklaşık beşte birinin ne ev kendisinin ne de arabası var.

Kişilerin halen yaşadıkları yer, doğdukları yer ve babalarının doğum yeri kullanılarak yapılan hesaplar sonucunda edinilen bulguya göre; “toplumun yarıya yakını hayatının bir noktasında bulunduğu yerden göçmüş kişilerden oluşuyor.”

Konda, söz konusu araştırmayla ilgili şu bilgileri aktardı:

“Gösterimde yer alan oranların büyük bir kısmı o yıl gerçekleştirilen, aynı örneklem yönteminin uygulandığı on bir farklı araştırmanın toplu verileriyle hesaplandı. Bazı dağılımlar ise o sene içinde gerçekleştirilmiş tek bir araştırmanın verisine dayandığı gibi, birden fazla araştırmanın bileşik verisini de sunabiliyor. Gösterimde yer alan oranların her biri en az 2700, en fazla da 33 bin kişilik verilerden faydalanarak hesaplandı.”

Paylaşın

Türkiye’de yaşlı nüfusun en yüksek olduğu il Sinop

TÜİK’in 2020 yılı ‘İstatistiklerle Yaşlılar’ çalışmasının sonuçlarına göre, yaşlı nüfus oranının en yüksek olduğu il Sinop oldu. Sinop’u Kastamonu ile Artvin izledi. Yaşlı nüfus oranının en düşük olduğu il ise Şırnak oldu. Şırnak’ı Hakkari ile Şanlıurfa izledi.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2020 yılına ilişkin ‘İstatistiklerle Yaşlılar’ çalışmasının sonuçlarını açıkladı. TÜİK’in açıkladığı veriler şöyle;

Yaşlı nüfus olarak kabul edilen 65 ve daha yukarı yaştaki nüfus, 2015 yılında 6 milyon 495 bin 239 kişi iken son beş yılda yüzde 22,5 artarak 2020 yılında 7 milyon 953 bin 555 kişi oldu. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2015 yılında yüzde 8,2 iken, 2020 yılında yüzde 9,5’e yükseldi. Yaşlı nüfusun 2020 yılında yüzde 44,2’sini erkek nüfus, yüzde 55,8’ini kadın nüfus oluşturdu.

Nüfus projeksiyonlarına göre yaşlı nüfus oranının 2025 yılında yüzde 11,0, 2030 yılında yüzde 12,9, 2040 yılında yüzde 16,3, 2060 yılında yüzde 22,6 ve 2080 yılında yüzde 25,6 olacağı öngörüldü.

Yaşlı nüfusun yüzde 63,8’inin 65-74 yaş grubunda yer aldığı görüldü

Yaşlı nüfus yaş grubuna göre incelendiğinde, 2015 yılında yaşlı nüfusun yüzde 61,3’ünün 65-74 yaş grubunda, yüzde 30,7’sinin 75-84 yaş grubunda ve yüzde 8,0’ının 85 ve daha yukarı yaş grubunda yer aldığı görülürken, 2020 yılında yüzde 63,8’inin 65-74 yaş grubunda, yüzde 27,9’unun 75-84 yaş grubunda ve yüzde 8,4’ünün 85 ve daha yukarı yaş grubunda yer aldığı görüldü.

Türkiye nüfusunun yaş yapısı değişti

Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranının %10’u geçmesi nüfusun yaşlanmasının bir göstergesidir. Türkiye’de yaşlı nüfus, diğer yaş gruplarındaki nüfusa göre daha yüksek bir hız ile artış gösterdi.

Küresel yaşlanma süreci olarak adlandırılan “demografik dönüşüm” sürecinde olan Türkiye’de, doğurganlık ve ölümlülük hızlarındaki azalma ile birlikte sağlık alanında kaydedilen gelişmeler, yaşam standardının, refah düzeyinin ve doğuşta beklenen yaşam süresinin artması ile nüfusun yaş yapısı şekil değiştirdi. Çocuk ve gençlerin toplam nüfus içindeki oranı azalırken yaşlıların toplam nüfus içindeki oranı artış gösterdi. Türkiye, oransal olarak yaşlı nüfus yapısına sahip ülkelere göre hala genç bir nüfus yapısına sahip olsa da, yaşlı nüfus sayısal olarak oldukça fazladır.

Türkiye nüfusunun ortanca yaşı yükseldi

Ortanca yaş, yeni doğan bebekten en yaşlıya kadar nüfusu oluşturan kişilerin yaşları küçükten büyüğe doğru sıralandığında ortada kalan kişinin yaşıdır. Nüfusun yaşlanması ile ilgili bilgi veren göstergelerden biri olan ortanca yaş, 2015 yılında 31,0 iken 2020 yılında 32,7 oldu. Ortanca yaş 2020 yılında erkeklerde 32,1, kadınlarda 33,4 olarak gerçekleşti.

Nüfus projeksiyonlarına göre, ortanca yaşın 2025 yılında 34,1, 2030 yılında 35,6, 2040 yılında 38,5, 2060 yılında 42,3 ve 2080 yılında 45,0 olacağı öngörüldü.

Yaşlı bağımlılık oranı 2020 yılında yüzde 14,1 oldu

Çalışma çağındaki yüz kişiye düşen yaşlı sayısını ifade eden yaşlı bağımlılık oranı, 2015 yılında yüzde 12,2 iken bu oran 2020 yılında yüzde 14,1’e yükseldi.

Nüfus projeksiyonlarına göre, yaşlı bağımlılık oranının 2025 yılında yüzde 16,4, 2030 yılında yüzde 19,6, 2040 yılında yüzde 25,3, 2060 yılında yüzde 37,5 ve 2080 yılında yüzde 43,6 olacağı öngörüldü.

Türkiye, yaşlı nüfus oranına göre sıralamada 167 ülke arasında 66. sırada yer aldı

Nüfus tahminlerine göre 2020 yılı için dünya nüfusunun 7 milyar 693 milyon 348 bin 454 kişi, yaşlı nüfusun ise 729 milyon 887 bin 660 kişi olduğu tahmin edildi. Bu tahminlere göre dünya nüfusunun yüzde 9,5’ini yaşlı nüfus oluşturdu. En yüksek yaşlı nüfus oranına sahip ilk üç ülke sırasıyla yüzde 33,5 ile Monako, yüzde 28,5 ile Japonya ve yüzde 22,9 ile Almanya oldu. Türkiye, 167 ülke arasında 66. sırada yer aldı.

Bir birey 65 yaşına ulaştığında yaşaması beklenen ömür ortalama 18,0 yıl oldu

Hayat Tabloları, 2017-2019 sonuçlarına göre, doğuşta beklenen yaşam süresi Türkiye geneli için 78,6 yıl, erkekler için 75,9 yıl ve kadınlar için 81,3 yıl oldu. Genel olarak kadınlar erkeklerden daha uzun süre yaşamakta olup, doğuşta beklenen yaşam süresi farkı 5,4 yıl oldu.

Türkiye’de 65 yaşına ulaşan bir kişinin kalan yaşam süresi ortalama 18,0 yıl oldu. Erkekler için bu sürenin 16,3 yıl, kadınlar için 19,6 yıl olduğu gözlendi. Diğer bir ifade ile 65 yaşına ulaşan kadınların erkeklerden ortalama 3,3 yıl daha fazla yaşayacağı tahmin edildi. Beklenen yaşam süresi 75 yaşında 11,0 yıl iken 85 yaşında 6,0 yıl oldu

Yaklaşık her 4 haneden birinde en az bir yaşlı fert bulunduğu görüldü

Türkiye’de 2020 yılında toplam 24 milyon 604 bin 86 haneden 5 milyon 903 bin 324’ünde yaşlı nüfus olarak tanımlanan, 65 ve daha yukarı yaşta en az bir fert bulunduğu görüldü. Diğer bir ifadeyle, hanelerin %24,0’ında en az bir yaşlı fert yaşadığı görüldü.

Türkiye’de 1 milyon 478 bin 346 yaşlının tek başına yaşadığı görüldü

En az bir yaşlı fert bulunan 5 milyon 903 bin 324 hanenin 1 milyon 478 bin 346’sını tek başına yaşayan yaşlı fertler oluşturdu. Bu hanelerin yüzde 75,3’ünü yaşlı kadınlar, yüzde 24,7’sini ise yaşlı erkekler oluşturdu.

Yaşlı nüfus oranının en yüksek olduğu il Sinop oldu

Yaşlı nüfus oranının en yüksek olduğu il, 2020 yılında yüzde 19,8 ile Sinop oldu. Bu ili yüzde 18,6 ile Kastamonu, yüzde 17,1 ile Artvin izledi. Yaşlı nüfus oranının en düşük olduğu il ise yüzde 3,4 ile Şırnak oldu. Bu ili yüzde 3,6 ile Hakkari, yüzde 4,0 ile Şanlıurfa izledi

Yaşlı nüfus oranı il düzeyinde yıllara göre incelendiğinde, toplam nüfus içinde yaşlı nüfus oranının en yüksek olduğu il sayısı 2015 yılında 6 iken, 2020 yılında 18 oldu. Nüfus projeksiyonlarına göre yaşlı nüfus oranının en yüksek olacağı il sayısının 2025 yılında 33’e çıkacağı tahmin edildi

Toplam nüfus içinde yaşlı nüfus oranının yıllara göre en düşük olduğu illerin, genç nüfus yapısına sahip olan Şanlıurfa, Şırnak ve Hakkari olduğu görüldü.

Türkiye’de 100 yaş ve üzerinde 5 bin 780 yaşlı olduğu görüldü

Yaşlı nüfusun yüzde 0,1’ini oluşturan 100 yaş ve üzerindeki yaşlı kişi sayısı, 2020 yılında 5 bin 780 oldu. Türkiye’de 100 yaş ve üzerinde en fazla yaşlıya sahip ilk üç il sırasıyla 800 kişi ile İstanbul, 267 kişi ile Ankara ve 262 kişi ile İzmir iken en az yaşlıya sahip ilk üç il ise sırasıyla 5 kişi ile Bayburt, 6 kişi ile Bartın ve 7 kişi ile Ardahan oldu.

Eğitimli yaşlı nüfus oranı arttı

Okuma yazma bilmeyen yaşlı nüfus oranı, 2015 yılında yüzde 21,9 iken 2019 yılında yüzde 16,9’a düştü. Okuma yazma bilmeyen yaşlı kadınların oranının, 2019 yılında yaşlı erkeklerin oranından 4,8 kat fazla olduğu görüldü. Okuma yazma bilmeyen yaşlı kadınların oranı yüzde 26,0 iken yaşlı erkeklerin oranı yüzde 5,4 oldu

Eğitim durumuna göre yaşlı nüfus incelendiğinde, 2015 yılında yaşlı nüfusun yüzde 43,0’ı ilkokul mezunu, yüzde 5,2’si ortaokul veya dengi okul/ilköğretim mezunu, yüzde 5,6’sı lise veya dengi okul mezunu, yüzde 5,4’ü yükseköğretim mezunu iken 2019 yılında ilkokul mezunu olanların oranı yüzde 45,5’e, ortaokul veya dengi okul/ilköğretim mezunu olanların oranı yüzde 7,3’e, lise veya dengi okul mezunu olanların oranı yüzde 7,5’e, yükseköğretim mezunu olanların oranı ise yüzde 7,0’a yükseldi.

Yaşlı nüfusun eğitim durumu cinsiyete göre incelendiğinde, cinsiyetler arasında önemli farklılıklar olduğu gözlendi. Bitirilen tüm eğitim düzeylerinde yaşlı erkek nüfus oranının yaşlı kadın nüfus oranından daha yüksek olduğu görüldü.

Eşi ölmüş yaşlı kadınların oranı, eşi ölmüş yaşlı erkeklerin oranının 4 katı oldu

Yaşlı nüfus yasal medeni duruma göre incelendiğinde, cinsiyetler arasında önemli farklılıklar olduğu görüldü. Yaşlı erkek nüfusun 2020 yılında yüzde 1,2’sinin hiç evlenmemiş, yüzde 83,8’inin resmi nikahla evli, yüzde 3,4’ünün boşanmış, yüzde 11,6’sının eşi ölmüş olduğu görülürken yaşlı kadın nüfusun yüzde 2,6’sının hiç evlenmemiş, yüzde 45,8’inin resmi nikahla evli, yüzde 3,8’inin boşanmış, yüzde 47,7’sinin ise eşi ölmüş olduğu görüldü.

Yaşlı nüfusun yoksulluk oranı yüzde 14,2 oldu

Gelir ve yaşam koşulları araştırması sonuçlarına göre, eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert medyan gelirinin %60’ına göre hesaplanan yoksulluk oranı, 2015 yılında Türkiye geneli için yüzde 21,9 iken 2019 yılında yüzde 21,3 oldu. Bu oran, yaşlı nüfus için 2015 yılında yüzde 18,3 iken 2019 yılında yüzde 14,2 oldu.

Yaşlı nüfusun yoksulluğu cinsiyete göre incelendiğinde, yoksul yaşlı erkek nüfus oranı 2015 yılında yüzde 17,8 iken 2019 yılında yüzde 12,1 oldu. Yoksul yaşlı kadın nüfus oranı ise 2015 yılında yüzde 18,6 iken 2019 yılında yüzde 15,9 oldu.

Yaşlı nüfusun işgücüne katılma oranı yüzde 12,0 oldu

İşgücü istatistiklerine göre, işgücüne katılma oranı 2015 yılında 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus için  yüzde 51,3 iken 2019 yılında yüzde 53,0’a yükseldi. Bu oran yaşlı nüfus için 2015 yılında yüzde 11,9 iken 2019 yılında yüzde 12,0 oldu. İşgücüne katılma oranı cinsiyete göre incelendiğinde, yaşlı erkek nüfusta 2019 yılında yüzde 20,1 iken yaşlı kadın nüfusta yüzde 5,6 oldu. Yaşlı nüfustaki işsizlik oranının 2015 yılında yüzde 2,5 iken 2019 yılında yüzde 3,1 olduğu görüldü

Çalışan yaşlı nüfusun yüzde 64,7’si tarım sektöründe yer aldı

İşgücü istatistiklerine göre, istihdam edilen yaşlı nüfusun sektörel dağılımı incelendiğinde, 2019 yılında yaşlı nüfusun yüzde 64,7’sinin tarım, yüzde 28,1’inin hizmetler, yüzde 5,3’ünün sanayi, yüzde 1,9’unun ise inşaat sektöründe yer aldığı görüldü.

Yaşlı nüfusun obezite oranı arttı

Türkiye sağlık araştırması sonuçlarına göre boy ve kilo değerleri kullanılarak hesaplanan vücut kitle indeksi incelendiğinde, 2010 yılında 65 ve daha yukarı yaştaki nüfusta obezite oranı yüzde 22,9 iken bu oran 2019 yılında yüzde 29,0 oldu. Yaşlı nüfusun obezite oranı cinsiyete göre incelendiğinde, yaşlı erkeklerde 2010 yılında yüzde 15,2 iken bu oran 2019 yılında yüzde 19,9, yaşlı kadınlarda 2010 yılında yüzde 30,5 iken 2019 yılında yüzde 36,2 oldu.

Diğer taraftan, 2010 yılında yaşlı nüfusta normal kilolu olanların oranı yüzde 36,6 iken bu oran 2019 yılında yüzde 30,3 oldu. Normal kilolu yaşlı nüfus oranı cinsiyete göre incelendiğinde, yaşlı erkeklerde 2010 yılında yüzde 40,2 iken bu oran 2019 yılında yüzde 34,9, yaşlı kadınlarda 2010 yılında yüzde 33,0 iken 2019 yılında yüzde 26,7 oldu.

Banyo yapma/duş almada zorluk yaşayan yaşlı nüfus oranı yüzde 22,1 oldu

Türkiye sağlık araştırması sonuçlarına göre 2014 yılında yaşlı nüfus içinde banyo yapma/duş almada zorluk yaşayanların oranı yüzde 19,1 iken bu oran 2019 yılında yüzde 22,1 oldu. Banyo yapma/duş almada zorluk yaşayan yaşlı nüfus oranı cinsiyete göre incelendiğinde, yaşlı erkeklerde 2014 yılında yüzde 11,9 iken bu oran 2019 yılında yüzde 14,5, yaşlı kadınlarda 2014 yılında yüzde 24,6 iken 2019 yılında yüzde 28,0 oldu.

Diğer taraftan, 2014 yılında yaşlı nüfus içinde yatağa girme/kalkma veya sandalyeye oturma/kalkmada zorluk yaşayanların oranı yüzde 19,0 iken bu oran 2019 yılında yüzde 20,6 oldu. Yatağa girme/kalkma veya sandalyeye oturma/kalkmada zorluk yaşayan yaşlı nüfusun oranı cinsiyete göre incelendiğinde, yaşlı erkeklerde 2014 yılında yüzde 13,2 iken bu oran 2019 yılında yüzde 14,0, yaşlı kadınlarda 2014 yılında yüzde 23,4 iken 2019 yılında yüzde 25,9 oldu.

Her gün tütün mamulü kullanan yaşlıların oranı yüzde 10,5 oldu

Türkiye sağlık araştırması sonuçlarına göre 2014 yılında yaşlı nüfus içinde her gün tütün mamulü kullananların oranı yüzde 9,3 iken bu oran 2019 yılında yüzde 10,5 oldu. Her gün tütün mamulü kullanan yaşlı nüfus oranı cinsiyete göre incelendiğinde, yaşlı erkeklerde 2014 yılında yüzde 17,6 iken bu oran 2019 yılında yüzde 17,7, yaşlı kadınlarda 2014 yılında yüzde 3,0 iken 2019 yılında yüzde 4,9 oldu.

Diğer taraftan, 2014 yılında yaşlı nüfus içinde hiç tütün mamulü kullanmamış olanların oranı yüzde 58,5 iken bu oran 2019 yılında yüzde 59,4 oldu. Hiç tütün mamulü kullanmamış yaşlı nüfusun oranı cinsiyete göre incelendiğinde, yaşlı erkeklerde 2014 yılında yüzde 23,7 iken bu oran 2019 yılında yüzde 26,6, yaşlı kadınlarda 2014 yılında yüzde 85,3 iken 2019 yılında yüzde 85,2 oldu.

Yaşlılar en fazla dolaşım sistemi hastalıklarından hayatını kaybetti

Ölüm ve ölüm nedeni istatistiklerine göre, 2019 yılında ölen yaşlıların yüzde 41,5’i dolaşım sistemi hastalıkları nedeniyle hayatını kaybetti. Bu hastalığı ikinci sırada yüzde 15,3 ile iyi huylu ve kötü huylu tümörler ile solunum sistemi hastalıkları, üçüncü sırada ise yüzde 5,3 ile sinir sistemi ve duyu organları hastalıkları takip etti.

Ölüm nedenleri cinsiyete göre incelendiğinde, cinsiyetler arası en önemli farkın iyi huylu ve kötü huylu tümörlerde olduğu görüldü. İyi ve kötü huylu tümörler nedeniyle hayatını kaybeden yaşlı erkeklerin oranı yaşlı kadınların oranının yaklaşık iki katı oldu. İyi ve kötü huylu tümörler nedeniyle hayatını kaybeden yaşlı erkeklerin oranı %20,0 iken yaşlı kadınların oranı yüzde 10,7 oldu.

Alzheimer hastalığından ölen yaşlıların oranı arttı

Ölüm ve ölüm nedeni istatistiklerine göre, Alzheimer hastalığından hayatını kaybeden yaşlıların sayısı, 2015 yılında 12 bin 59 iken 2019 yılında 13 bin 498’e yükseldi. Alzheimer hastalığından ölen yaşlıların oranı 2015 yılında yüzde 4,3 iken bu oran 2019 yılında da değişmedi.

Alzheimer hastalığından ölen yaşlıların oranı cinsiyete göre incelendiğinde, erkeklerde azalış, kadınlarda artış olduğu görüldü. Alzheimer hastalığından ölen yaşlıların oranı 2015 yılında erkeklerde yüzde 3,4, kadınlarda yüzde 5,2 iken bu oranlar 2019 yılında erkeklerde yüzde 3,2’ye düşerken, kadınlarda yüzde 5,4’e yükseldi.

Mutlu olduğunu beyan eden yaşlı bireylerin oranı yüzde 57,7 oldu

Yaşam memnuniyeti araştırması sonuçlarına göre, mutlu olduğunu beyan eden 18 ve daha yukarı yaştaki bireylerin oranı 2020 yılında yüzde 48,2 iken bu oran 65 ve daha yukarı yaştaki bireyler için yüzde 57,7 oldu. Yaşlı bireylerin genel mutluluk düzeyi cinsiyete göre incelendiğinde, 2020 yılında erkeklerin yüzde 56,1’i, kadınların ise yüzde 59,0’ı mutlu olduğunu beyan etti.

Yaşlı bireylerin mutluluk kaynağı yüzde 66,9 ile aileleri oldu

Yaşam memnuniyeti araştırması sonuçlarına göre, yaşlı bireylerin 2015 yılında en önemli mutluluk kaynağı yüzde 66,8 ile aileleri, yüzde 16,5 ile çocukları, yüzde 7,3 ile torunları, yüzde 4,7 ile eşleri, iken 2020 yılında yüzde 66,9 ile aileleri, yüzde 16,9 ile çocukları, yüzde 6,8 ile torunları ve yüzde 5,4 ile eşleri oldu.

İnternet kullanan yaşlı bireylerin oranı 5 kat arttı

Hane halkı bilişim teknolojileri kullanım araştırması sonuçlarına göre, İnternet kullanan 65-74 yaş grubundaki bireylerin oranı 2015 yılında yüzde 5,6 iken bu oran 2020 yılında yüzde 27,1’e yükseldi. İnternet kullanan yaşlı bireyler cinsiyete göre incelendiğinde, erkeklerin kadınlardan daha fazla İnternet kullandığı görüldü. İnternet kullanan yaşlı erkeklerin oranı 2020 yılında yüzde 34,9 iken yaşlı kadınların oranı yüzde 20,4 oldu.

Paylaşın