‘Aşırı Aktif Mesane Sendromu’ hakkında bilmek istediğiniz her şey!

Kadın ve erkeklerde aynı oranda görülen ve toplumda sıkça karşılaşılan Aşırı Aktif Mesane Sendromu, ani bir idrara çıkma dürtüsüne neden olan durumdur. Bu durum, bazı kişilerin sosyal aktivitelerini sınırlandırmalarına neden olabilir ve bu da yaşam kalitenizi etkileyebilir. 

Aniden gelen idrar yapma isteği (sıkışma)sık idrara gitme (günde 8’den fazla), gece 1 kereden daha fazla idrar çıkma ve bazı hastalarda kimi zaman veya her zaman sıkışma hissiyle birlikte idrar kaçırma ile seyredebilen bir rahatsızlıktır.

Nedenleri;

Aşırı aktif mesanenin kesin nedeni bilinmemektedir. 

  • Çok fazla sıvı tüketmek
  • İdrar üretimini artıran ilaçlar almak
  • İdrar yolu enfeksiyonları
  • Kafein, alkol veya diğer mesane tahriş edici maddelerin tüketimi
  • Mesanenin tamamen boşaltılamaması
  • Mesane taşları gibi mesane anormallikleri

Belirtileri;

  • Acil ve kontrol edilemeyen bir idrara çıkma ihtiyacı
  • Sık ve istemsiz idrar kaybı
  • Sık sık idrara çıkma (24 saatlik bir süre içinde sekiz kereden fazla)
  • Gecede birden fazla idrar için uyanmak

Aşırı aktif mesanenin belirtileri değişebilir. Kişiden kişiye de farklı olabilirler ve bu da sorunun bir doktor yardımı olmadan tanımlanmasını zorlaştırabilir.

Erkeklerde aşırı aktif mesane;

Erkeklerde birçok aşırı aktif mesane vakası prostatın büyümesinin sonucudur. Bez şiştikçe idrar akışını engelleyebilir ve idrar kaçırmayı daha yaygın hale getirebilir. Büyümüş prostat yaşlı erkeklerde daha yaygındır, bu nedenle aşırı aktif mesane yaşlı erkeklerde de daha yaygındır.

Kadınlarda aşırı aktif mesane;

Aşırı aktif mesane menopozdan sonra kadınlarda daha yaygın hale geliyor. Bu östrojen eksikliğinin bir sonucu olabilir. Ancak aşırı aktif mesane her yaşta ortaya çıkabilir. Kadınlarda aşırı aktif mesane ilaç, ameliyat ve bazı fiziksel egzersizlerle tedavi edilebilir.

Çocuklarda aşırı aktif mesane;

Çocuklar büyüdükçe daha az yaygın hale gelir. Yaşla birlikte çocuklar mesanelerini doğru şekilde kontrol etmeyi ve idrara çıkmaları gerektiğine dair sinyalleri fark etmeyi öğrenirler. Aşırı aktif mesane semptomları düzelmiyor gibi görünüyorsa veya kötüleşiyorsa, çocuğunuzun doktoruyla konuşun.

Teşhisi;

Aşırı aktif mesaneyi teşhis etmek için kullanılan testler şunları içerir:

  • İdrar örneği (İdrar tahlili); İdrarın bir örneği alınır ve ardından kan dahil herhangi bir anormallik açısından test edilir. Bir idrar tahlili idrar yolu enfeksiyonu veya diğer idrar yolu sorunları tespit yardımcı olabilir
  • Fiziksel inceleme
  • Mesane taraması; Bu test, idrar yaptıktan sonra mesanede kalan idrar miktarını ölçmek için bir ultrason kullanır
  • Ürodinamik test; Bu test çeşitleri, mesanenin idrarı tutma ve saklama yeteneğini değerlendirebilir
  • Sistoskopi; Bir sistoskopi belirtiler mesane taşları veya tümörler gibi mesane içindeki herhangi anormallikleri, kaynaklanıp kaynaklanmadığını doktorunuz belirlenmesine yardımcı olur. Biyopsi de alınabilir.

Doktor, aşırı aktif mesane teşhisini ekarte etmeye veya doğrulamaya yardımcı olmak için ek testler kullanabilir.

Tedavisi;

Aşırı aktif mesane semptomlarını yönetmenize yardımcı olacak çeşitli tedaviler mevcuttur. Bunlar;

  • Pelvik taban fizik tedavi; Pelvis kaslarında uzmanlaşmış fizyoterapistler var. Hedeflenen kas egzersizleri ve güçlendirme yoluyla, aciliyet, sıklık ve gece semptomları dahil olmak üzere çeşitli idrar sorunlarının yönetilmesine yardımcı olabilirler
  • İlaç tedavisi; Aşırı aktif mesaneyi tedavi eden ilaçlar iki etkiye odaklanır: semptomları hafifletmek ve dürtü ve idrar kaçırma olaylarını azaltmak. Bu ilaçlar arasında tolterodin (Detrol, Detrol LA), trospium (Sanctura) ve mirabegron (Myrbetriq) bulunur. İlaçlar, kuru gözler, ağız kuruluğu ve kabızlık gibi bazı yan etkilere neden olabilir.
  • Botoks; Küçük dozlarda Botoks, mesane kaslarını geçici olarak felç edebilir veya zayıflatabilir. Bu onların çok sık kasılmasını engeller ve bu da aşırı aktif mesane semptomlarını azaltabilir. Enjeksiyonun etkileri tipik olarak altı ila sekiz ay sürer, bu nedenle tekrarlanan tedavilere ihtiyacınız olabilir
  • Sinir uyarımı; Bu prosedür, uyarıları mesaneye taşıyan sinirlerin elektrik sinyalini değiştirir. Elektriksel uyarım bel veya alt bacak deri içine sokulan küçük iğne içine yerleştirilmiş küçük bir tel kullanılarak gerçekleştirilebilir
  • Ameliyat; Belirtileriniz ilaç, sinir stimülasyonu veya diğer tedavilerle iyileşmezse, doktorunuz mesanenizin kapasitesini artırmak için ameliyat önerebilir.

Beslenme;

Beselenmenin idrar sağlığı üzerinde doğrudan bir etkisi olabilir. Yiyecek ve içecekler mesaneyi zorlayarak, tahriş ve aşırı aktif mesane riskini artırabilir.

Ancak birisini etkileyen şeyler başka bir kişiyi etkilemeyebilir. Bir yiyecek günlüğü tutmak, hangi yiyeceklerin semptomları daha da kötüleştirebileceğini anlamaya yardımcı olabilir.

  • Gazlı içecekler; Kabarcıklı içecekler, aşırı aktif mesane semptomlarını şiddetlendirebilir ve mesanedeki kasları tahriş edebilir
  • Sıvı alımı; Yeterli su içmek genel sağlığık için önemlidir, ancak çok fazla su içmekte sık sık idrara çıkmayı gerektirebilir
  • Yatmadan önce içmek; Yatmadan önce iki ila üç saat içinde sıvı içilirse, gece idrara çıkmak için daha sık olabilir
  • Gluten hassasiyeti; Alerjisi olan veya glütene duyarlı kişiler (ekmek, makarna ve kraker gibi buğday bazlı yiyeceklerde bulunan bir protein) daha fazla aşırı aktif mesane semptomu yaşayabilir
  • Kafein; Bu uyarıcı, aşırı aktif mesane semptomlarını artırabilir. Kafein soda, kahve, çikolata, dondurma ve bazı reçetesiz satılan ilaçlarda bulunur
  • Tahriş edici yiyecekler; Bazı insanlar turunçgiller, domates ürünleri, baharatlı yiyecekler, yapay tatlandırıcılar, alkollü içecekler, suni tatlandırıcılar veya koruyucular gibi yiyeceklerin aşırı aktif mesane semptomlarını artırdığını görebilir

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Osteoliz nedir? Detaylar

Osteoliz, kemik dokusunun tahrip olduğu durumdur. Bu süreçte kemikler mineral kaybeder (çoğunlukla kalsiyum), yumuşar, dejenere olur ve zayıflar. Osteoliz, kemikteki osteoklast adı verilen hücrelerin aktivitelerini arttırdığında ve çevresindeki mineralleri parçaladığında meydana gelir.

Farklı osteoliz türleri vardır ve her birinin osteoklast aktivitesindeki bu artışa ve bunun sonucunda ortaya çıkan demineralizasyon durumuna yol açan belirli mekanizmaları vardır.

Osteoliz türleri;

Genellikle birbiriyle ilgisi olmayan en yaygın osteoliz türleri şunlardır;

Distal klaviküler osteoliz;

Omzun üst kısmındaki akromioklaviküler eklemi (AC eklemi) etkiler. AC eklemi, kürek kemiğinin (kürek kemiği) bir parçası olan akromiyonun, distal (dış) ucunda klavikula (köprücük kemiği) ile buluştuğu yerdir. Akromioklaviküler bağ ile bağlanırlar. Bu bağ ile yapılan bağlantı, kolunuzu başınızın üzerine kaldırmanızı sağlar. Bazı insanlarda, AC eklemindeki klavikulanın distal ucu kalsiyum kaybetmeye, yumuşamaya ve aşınmaya başlayabilir.

Periprostetik osteoliz; 

Eklem replasman cerrahisinin komplikasyonları olarak ikinci bir osteoliz türü ortaya çıkabilir. Hastaların çoğu eklem protezi ameliyatından komplikasyon olmaksızın iyileşir. Ancak bazen bir eklem implantındaki polietilen veya diğer malzemeler aşınabilir. Bu olduğunda, çevredeki eklem dokusunda kalıntı birikebilir. Bu da kemiğin dejenerasyonuna neden olabilecek iltihaplanmaya neden olur.

Kalça, diz veya diğer eklem protezleri geçirmiş kişilerde, periprostetik osteolizin önemli bir işareti, eklem protezinin aseptik gevşemesidir (yani, herhangi bir enfeksiyon belirtisi olmaksızın implantın gevşemesi).

Bu durum genellikle, kapsamlı kemik kaybı olduktan sonra çok geç saatlere kadar hiçbir semptom göstermez. Bu nedenle eklem replasman hastalarının eklemlerinin periyodik takip röntgenlerini çektirmeleri gerekir. Oluştuklarında, bir eklem protezi etrafındaki osteoliz semptomları genellikle implantın buna bağlı olarak gevşemesiyle ilgilidir.

Akro-osteoliz (nadir);

Akro-osteoliz, el veya ayakların distal falankslarındaki (parmaklar veya ayak parmakları) kemiğin aşındığı ve dejenere olduğu yerdir. Osteoliz, altta yatan bir enflamatuar durumdan kaynaklanabilir. Bu, enfeksiyonları, genetik bozuklukları ve endokrin sistemle ilgili sorunları içerebilir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Cam kemik hastalığı nedir? Detaylar

Cam Kemik Hastalığı (Gevrek Kemik Hastalığı, Kırılgan Kemik Hastalığı, Osteogenesis Imperfecta),  kolayca kırılan kırılgan kemiklerle sonuçlanan bir hastalıktır. Doğumda bulunur ve genellikle ailesinde hastalık öyküsü olan çocuklarda gelişir.

Cam kemik hastalığı hafiften şiddetliye kadar değişebilir. Bebeklerde doğumdan önce veya sonra kısa bir süre ortaya çıkarsa yaşamı tehdit edebilir. Yaklaşık 200 bin kişiden birinde kırılgan kemik hastalığı gelişir. Erkek ve kadınlarda ve etnik gruplar arasında eşit olarak görülür.

Türleri;

Bu hastalık, 4 alt tür olarak sınıflandırılmıştır:

  • Tip 1; Cam Kemik Hastalığı: Kemik deformasyonlarının yanı sıra göz akı mavimsi olur. Bu hastalar genellikle kısa boylu olur.
  • Tip 2; Göz akı koyu renklidir. Doğum sırasında kaburga ve uzun kemik kırıklarının yaşanabildiği ölümcül türdür.
  • Tip 3; Kısa boy ve üçgen yüz şekline neden olmakla birlikte göz akının gri olması, skolyoz ve kemik kırılmaları ile görülür.
  • Tip 4; Göz akının gri ve belirgin boy kısalığının görüldüğü tür

Nedenleri;

COL1A1, COL1A2, CRTAP ve P3H1 genlerindeki mutasyonlar cam kemik hastalığına neden olur. COL1A1 ve COL1A2 genlerindeki mutasyonlar, tüm cam kemik hasta vakalarının yüzde 90’ından fazlasından sorumludur. Bu genler, tip I kollajeni monte etmek için kullanılan proteinlerin yapımında talimatlar sağlar. Bu tip kolajen kemik, cilt ve diğer bağ dokularında en bol bulunan proteindir. Vücuda yapı ve güç sağlar.

Cam kemik hastalığına neden olan mutasyonların çoğu imperfekta tip I, COL1A1 geninde ortaya çıkar. Bu genetik değişiklikler vücutta üretilen tip I kollajen miktarını azaltır ve bu da kemiklerin kırılgan olmasına neden olur ve kolayca kırılabilir. Çoğu cam kemik hastalığı tip II, III ve IV’ten sorumlu mutasyonlar, COL1A1 veya COL1A2 geninde meydana gelir. Bu mutasyonlar tipik olarak tip I kollajen moleküllerinin yapısını değiştirir. Tip I kollajen yapısındaki bir kusur, bağ dokuları, özellikle kemiği zayıflatır, cam kemik hastalığının karakteristik özellikleri ile sonuçlanır.

Yukarıda tarif edilen genlerden birinde mutasyon tanımlanmayan cam kemik hastalığı vakalarında, hastalığın nedeni bilinmemektedir. Bu olgular cam kemik hastalığı V ve VI tiplerini içerir. Araştırmacılar, bu koşullardan sorumlu olabilecek ek genleri tanımlamaya çalışıyor.

Belirtileri;

Hastalığın belirtileri ve belirtilerin derecesi hastadan hastaya değişebilir. Hastalığın başlıca belirtileri ise şu şekildedir:

  • Kemik kırılmaları
  • Burun kanamaları
  • Hafif yaralanmalar sonrasında bile güçlükle durdurulan kanama
  • Morluklar
  • Bacaklarda çarpıklık
  • Nefes alma problemleri
  • Güçsüz ve sararmış dişler
  • Skolyoz (omurga eğriliği)
  • Boy kısalığı
  • Yorgunluk
  • Sıcağa dayanamama
  • Göz akında mavilik ya da renk değişimi
  • Gevşek eklemler
  • Zayıf kaslar

Tanısı;

Klinik muayene ile koyulabilmektedir. Ayrıca cilt biyopsisi, kanda genetik testler ve hamileliğin 14 ve 18’inci haftalarında yapılan amniosentez ile de teşhis yapılabilir. Kırıklar olduğunda tedavisi yapılır, oluşan sakatlıklar cerrahi yolla düzeltilir, kemikleri güçlendirmeye yönelik ilaç tedavisi uygulanır. Bu bireylerin günlük yaşamlarını sürdürebilmeleri konusunda fizik tedavi ve rehabilitasyona mutlaka ihtiyaç vardır. Cam kemik hastalığı tanısı almış kişilerin yakınlarına, kemiklerde kolay kırılma riski anlatılmalı, taşıma ve egzersiz yaptırma sırasında özen göstermeleri önerilmelidir. Sürekli ve düzenli fizik tedavi ve rehabilitasyon ise son derece önemlidir.

Tedavisi;

Pek çok genetik hastalıkta olduğu gibi cam kemik hastalığının da kesin bir tedavisi yoktur. İlgili gende görülen mutasyondan kaynaklanan hastalığın derecesi ve şiddeti hastadan hastaya değişebilir. Genel olarak tedavide belirtileri ve oluşabilecek komplikasyonları kontrol altında tutmak ve en aza indirmek hedeflenir. Aynı zamanda, hastaların hayat kalitesinin düşmemesi için normal yaşamlarına devam etmeleri de sağlanmaya çalışılır.

Tedavinin en önemli adımlarından biri de hastaların hayatları boyunca karşılaşacakları kemik kırıklarını en az düzeyde tutmak ve hareket kabiliyetini artırmaktır. Bu nedenle, hastaların düzenli olarak doktor kontrolüne gitmesi ve takip edilmesi büyük önem taşır. Hastalığın tedavisinde aşağıdaki yöntemler izlenebilir:

  • Kırıkların oluşması halinde kırık tedavisi
  • Hareket kabiliyetini artırma amaçlı fizik tedavi ve rehabilitasyon
  • Kemiklerin güçlendirilmesi için ilaç tedavisi (bifosfonat)
  • Oluşan deformasyonlar için cerrahi operasyon
  • Kemiklere implant takılması
  • Kemiklerin sabit durabilmesi için destekler
  • Diş yapısındaki bozuklukların giderilmesi

Bu hastalığa sahip kişilerin kemiklere binen yükün artmaması için kilo almaması ve ideal kilolarını koruması da büyük önem taşır. Buna ek olarak, alkol ve kafein içeren yiyecek ve içeceklerden de uzak durulması gerekir. Ayrıca, hastaların D vitamini ve kalsiyum değerlerinin düzenli olarak kontrol edilmesi ve hastaların vitamin ve mineral açısından zengin bir beslenme planına uyması da oldukça önemlidir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

 

Paylaşın

Opiat ve opiat bağımlılığı nedir? Detaylar

Opiatler, genellikle ağrıyı tedavi etmek için reçete edilen ilaçlardır. Opiatler arasında hem morfin, kodein, eroin ve afyon dahil olmak üzere haşhaştan türetilen ilaçlar hem de benzer etkilere sahip olan hidrokodon, oksikodon ve metadon gibi sentetik opiatler bulunur.

Ağrıyı tedavi etmek için çok faydalı olsalar da bu ilaçlar fiziksel bağımlılığa ve bağımlılığa neden olabilir. Eroin gibi bazı yasa dışı uyuşturucular da opiattir. Metadon, genellikle ağrıyı tedavi etmek için reçete edilen bir opiattir. Ancak opiat bağımlısı olan kişilerde yoksunluk semptomlarını tedavi etmek için de kullanılabilir.

Aldığınız opiat miktarını durdurur veya azaltırsanız, fiziksel yoksunluk belirtileri yaşayabilirsiniz. Özellikle bu ilaçları birkaç haftadan uzun süre yüksek dozlarda kullanıyorsanız geçerlidir.

Opiat yoksunluğu hafif, orta, orta şiddetli ve şiddetli olarak kategorize edilebilir. Birinci basamak sağlık hizmeti sağlayıcınız, opioid kullanım geçmişinizi ve semptomlarınızı değerlendirerek belirleyebilir.

Reçeteli opiatler;

  • Oxycontin (oksikodon)
  • Vicodin (hidrokodon ve asetaminofen)
  • Dilaudid ( hidromorfon )
  • Morfin

Opiatlerin vücut üzerindeki etkisi nedir?

Opiatlerler kendilerini beyin, omurilik ve gastrointestinal sistemdeki opiat reseptörlerine bağlar. Opiatler bu reseptörlere bağlandıkları zaman etkilerini gösterirler. Beyin aslında ağrıyı azaltmak, solunum hızını düşürmek ve hatta depresyon ve anksiyeteyi önlemeye yardımcı olmak dahil olmak üzere birçok etkiden sorumlu olan kendi opiatlerini üretir. Bununla birlikte, vücut büyük miktarlarda opiat üretmez. Doğal olarak oluşan bu opiatleri taklit eder.

Bu ilaçlar vücudu çeşitli şekillerde etkileyebilir;

  • Opiatler, nefes almayı yavaşlatarak veya öksürüğü azaltarak nefes alma ve kalp atışı gibi işlevleri kontrol eden beyin sapını etkileyebilir
  • Opiatler, zevk veya rahatlama duyguları yaratmak için, beynin duyguları kontrol eden limbik sistem olarak bilinen belirli bölgelerinde hareket edebilir
  • Opiatler, beyinden vücudun geri kalanına mesajlar gönderen omuriliği etkileyerek ağrıyı azaltmaya çalışır ve bunun tersi de geçerlidir

Opiat bağımlılığına ne sebep olur?

Uzun süre opiat ilacı aldığınızda, vücudunuz etkilere karşı duyarsızlaşır. Zamanla, vücudunuzun aynı etkiyi elde etmek için daha fazla ilaca ihtiyacı vardır. Bu çok tehlikeli olabilir ve yanlışlıkla aşırı doz alma riskinizi artırır.

Bu ilaçların uzun süreli kullanımı, sinir reseptörlerinin beyninizdeki çalışma şeklini değiştirir ve bu reseptörler ilaca bağlı hale gelir. Bir opiat ilacı almayı bıraktıktan sonra fiziksel olarak hastalanırsanız, bu maddeye fiziksel olarak bağımlı olduğunuzun bir göstergesi olabilir. Bağımlılık semptomları, vücudun ilacın yokluğuna verdiği fiziksel tepkidir.

Çoğu insan ağrıdan veya yoksunluk belirtilerinden kaçınmak için bu ilaçlara bağımlı hale gelir. Bazı durumlarda, insanlar bağımlı hale geldiklerinin farkına bile varmazlar.

Opiat bağımlılığı belirtileri nelerdir?

Yaşadığınız belirtiler, yaşadığınız bağımlılık düzeyine bağlı olacaktır. Ayrıca, bir kişinin bağımlılık semptomlarını ne kadar süre yaşayacağını birden fazla faktör belirler. Bu nedenle, herkes opiat bağımlılığını farklı şekilde yaşar. Erken belirtiler ilacı kullanmayı bıraktıktan sonraki ilk 24 saat içinde başlar ve şunlardır:

  • Kas ağrıları
  • Huzursuzluk
  • Kaygı
  • Gözyaşı
  • Burun akması
  • Aşırı terleme
  • Uyuyamama
  • Çok sık esnemek

Daha yoğun olabilen sonraki belirtiler;

  • İshal
  • Karın krampları
  • Deride tüylerin diken diken oldu
  • bulantı ve kusma
  • Bulanık görme
  • Hızlı kalp atımı
  • Yüksek tansiyon

Çok rahatsız edici ve ağrılı olmasına rağmen, semptomlar genellikle 72 saat içinde düzelmeye başlar ve bir hafta içinde, opiat yoksunluğunun akut semptomlarında önemli bir azalma fark edilir.

Hamile iken opiat bağımlısı olan veya kullanan annelerden doğan bebekler de sıklıkla yoksunluk belirtileri yaşarlar. Bunlar şunları içerebilir:

  • Sindirim sorunları
  • Zayıf beslenme
  • Dehidrasyon
  • Kusma
  • Nöbetler

Belirtilerinizin ne kadar süreceği, kullanım sıklığına ve bağımlılığın ciddiyetine ve genel sağlığınız gibi bireysel faktörlere bağlıdır. Örneğin, eroin vücut sisteminden daha hızlı atılır ve semptomlar son kullanımdan sonraki 12 saat içinde başlar. Metadonun semptomlarının başlaması bir buçuk gün sürebilir.

Opioid yoksunluğu nasıl teşhis edilir?
Opioid yoksunluğunu teşhis etmek için, birinci basamak sağlık hizmeti sağlayıcınız fiziksel bir muayene yapacak ve semptomlarınız hakkında sorular soracaktır. Ayrıca, sisteminizdeki opioidlerin varlığını kontrol etmek için idrar ve kan testleri isteyebilirler.

Geçmişteki uyuşturucu kullanımı ve tıbbi geçmişiniz hakkında sorular sorulabilir. En iyi tedaviyi ve desteği almak için açık ve dürüst cevap verin.

Opiat bağımlılığı için hangi tedaviler mevcuttur?

Opiat bağımlılığı çok rahatsız edici olabilir ve pek çok insan bu ilaçları rahatsız edici semptomlardan kaçınmak için almaya devam eder veya bu semptomları kendi başlarına yönetmeye çalışır. Bununla birlikte, kontrollü bir ortamda tıbbi tedavi sizi daha rahat hale getirebilir ve daha büyük bir başarı şansına yol açabilir.

Hafif bağımlılık, asetaminofen (tylenol), aspirin veya ibuprofen gibi nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar ( NSAID’ler ) ile tedavi edilebilir. Bol sıvı ve dinlenme önemlidir. Loperamid (imodium) gibi ilaçlar ishale yardımcı olabilir ve hidroksizin (vistaril, atarax) mide bulantısını hafifletebilir.

Daha yoğun bağımlılık semptomları hastaneye yatmayı ve diğer ilaçları gerektirebilir. Öncelikle yatan hasta ortamında kullanılan bir ilaç klonidindir. Klonidin, bağımlılık semptomlarının yoğunluğunu yüzde 50 ila 75 oranında azaltmaya yardımcı olabilir. Klonidin özellikle aşağıdakilerin azaltılmasında etkilidir:

  • Kaygı
  • Kramp
  • Kas ağrıları
  • Huzursuzluk
  • Terlemek
  • Gözyaşları
  • Burun akması

Suboxone , diğer opiatlerin bağımlılık yapıcı etkilerinin çoğunu üretmeyen daha hafif bir opiat (buprenorfin) ve opiat bloker (naloxone) kombinasyonudur. Opiat engelleyici, kabızlığı önlemek için çoğunlukla midede çalışır . Enjekte edilirse, anında bağımlılığa neden olacaktır, bu nedenle kombinasyonun diğer formülasyonlara göre kötüye kullanılması olasılığı daha düşüktür. Ağızdan alındığında, bu kombinasyon yoksunluk semptomlarını tedavi etmek için kullanılabilir ve diğer, daha tehlikeli opiatlerden gelen detoksifikasyonun yoğunluğunu ve süresini kısaltabilir.

Metadon uzun süreli idame tedavisi için kullanılabilir. Hala güçlü bir opiattir, ancak yoğun yoksunluk semptomları üretme olasılığı daha düşük olan kontrollü bir şekilde azaltılabilir.

Hızlı Detoksifikasyon nadiren yapılır. Nalokson veya Naltrekson gibi Opiat bloke edici ilaçlar ile anestezi altında yapılır. Bu yöntemin semptomları azalttığına dair bazı kanıtlar var, ancak yoksunluk için harcanan süreyi mutlaka etkilemiyor. Ek olarak, kusma sıklıkla bağımlılık sırasında ortaya çıkar ve anestezi altında kusma potansiyeli ölüm riskini büyük ölçüde artırır. Bu nedenle, riskler potansiyel faydalardan daha ağır bastığından çoğu doktor bu yöntemi kullanmaktan çekinmektedir.

Opiat bağımlılığın komplikasyonları nelerdir?

Bulantı ve kusma, yoksunluk sürecinde önemli belirtiler olabilir. Akciğerlere yanlışlıkla kusan maddenin solunması (aspirasyon olarak bilinir), pnömoni ( aspirasyon pnömonisi ) gelişmesine yol açabileceğinden bağımlılık ile ilişkili ciddi bir komplikasyon olabilir .

İshal, çok rahatsız edici ve potansiyel olarak tehlikeli bir yoksunluk belirtisidir. İshalden sıvı ve elektrolit kaybı , kalbin anormal bir şekilde atmasına neden olabilir, bu da dolaşım sorunlarına ve hatta kalp krizine yol açabilir. Bu komplikasyonları önlemek için kusma ve ishal nedeniyle kaybedilen sıvıların yenilenmesi önemlidir.

Kusma yaşamasanız bile mide bulantısı çok rahatsız edici olabilir. Opiat bağımlılığı sırasında kas krampları ve eklem ağrısı da olabilir. İyi haber şu ki, birinci basamak sağlık hizmeti sağlayıcınız bu rahatsız edici yoksunluk belirtilerine yardımcı olabilecek seçkin ilaçlar sağlayarak sizinle birlikte çalışabilir.

Bazı kişilerin burada listelenmeyen başka yoksunluk semptomları yaşayabileceğini de unutmamak gerekir. Bu nedenle, yoksunluk döneminde birinci basamak sağlık hizmeti sağlayıcınızla birlikte çalışmak önemlidir.

Uzun vadede ne beklenmeli?

Opiat ilaçlarının alınması yeni bırakıldıysa ve yoksunluk belirtileri yaşanıyorsa, mümkün olan en kısa sürede doktora görünülmelidir. Doktor semptomların yöneltilmesine ve ilaç alımını ayarlamaya yardımcı olacaktır. Doktora danışılmadan reçeteli opiat ilaçlar bırakılmamalıdır. Opiat bağımlılığı için yardım aramak, genel sağlığı iyileştirecek ve nüks, kaza sonucu aşırı doz ve opiat bağımlılığıyla ilgili komplikasyonlar riskini azaltacaktır.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Rotator manşet yırtığı nedir? Tedavisi

Rotator manşet, üst kol kemiğinizi omuza bağlayan kas ve tendonların bir kombinasyonudur. Rotator manşetin dört kası supraspinatus, infraspinatus, teres minor ve subscapularis’tir. Her kas, bir tendon ile kol kemiğine bağlanır. Bu kas grubu genç hastalarda şiddetli bir düşme veya travma sonrasına, yaşlı hastalarda ise aşınma/yıpranmaya bağlı olarak yırtılabilir.

Genellikle yetişkinlerde görülen rotator manşet (kılıf) yırtığı omuzda güçsüzlük yarattığı için tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Tedavi edilmemesi halinde günlük yaşamda sorunlara sebep olabilir.

Rotator manşet yırtığının nedenleri;

Omuzda rotator manşet yırtığının oluşmasına neden olan bazı risk faktörleri bulunmaktadır. Bunlar;

  • Tekrarlayıcı baş üzeri hareketler. (Fırlatma sporları, tavan boyama gibi)
  • Sert bir şekilde düşme
  • Yaşlanmaya bağlı dejenerasyon
  • Rotator maşetin bulunduğu aralıkta daralma
  • Rotator manşetin akromion denilen çıkıntının altındaki yüzey tarafından zedelenmesi

Rotator manşet yırtığının belirtileri;

Rotator manşet yırtığının belirtileri arasında; hassas ve zayıf bir omuz, kol ve omuzlardaki ağrı, omuzu hareket kısıtlılığı, arkaya ulaşmakta zorluk yer alır. İlk olarak omuzdan kola yayılan bir ağrı yaşanır.

Kolun başın üzerine kaldırıldığı hareketlerde de ağrı meydana gelebilir. Buna göre rotator manşet yırtığının belirgin belirtileri şöyledir;

  • Sürekli ve tekrarlayıcı nitelikte ağrı
  • Güçsüzlük
  • Omuz hareketlerinde kısıtlılık

Rotator manşet yırtığının tanısı;

Omuz yırtığı çeşitli şikayetler ile doktora başvuran hastalarda öncelikle fizik muayene gerçekleştirilmektedir. Bununla birlikte röntgen ve MR gibi görüntüleme sistemleri ile değerlendirme yapılabilmektedir.

Tanı sürecinde tümör olup olmadığı, enfeksiyon oluşumunun var olup olmadığı, başka bölgelere (kalp, göğüs kafesi, kol, sırt, kol ve boyun) yansıyan ağrı hissinin bulunup bulunmadığı gibi cevapların yanı sıra hastada romatizmal hastalıkların var olup olmadığı da değerlendirme sürecine dahil edilmektedir.

Omuz yırtığı tanı sürecinde travma yaşanıp yaşanmadığı, hastanın mesleği, omuzda istemli çıkık olup olmadığı gibi bulgularla birlikte yaralanma nedenleri ve hastanın genel sağlık öyküsü de değerlendirilmektedir.

Rotator manşet yırtığının tedavisi;

65 yaşın üzerindeki hastalarda, kısmi kas yırtığı olan hastalarda, kas gücü ve omuz hareket açıklığı iyi ise ilk tedavi çoğunlukla cerrahi değildir. Anti-inflamatuar ilaçlar, uygun egzersizler ve fizik tedavi yöntemleri ile tedaviye başlanır. Doktorunuzun gerek gördüğü durumlarda omuza yapılacak tek doz kortizon enjeksiyonları ağrı rahatlatılabilir.

İlaç, kortizon enjeksiyonu ve fizik tedaviye rağmen ağrısı devam eden hastalarda cerrahi tedavi yapılır. İlaç tedavisine cevap vermeyen kısmi kas yırtıklarında artroskopik tedavi altın standarttır. Yırtığın tipine göre sadece saçaklanmış bölgenin temizlenmesi ve sıkışmaya yol açan kemik çıkıntıların tıraşlanması işlemi yapılabileceği gibi, yırtık tam kat haline getirilip tamir de uygulanabilir.

Kolda kuvvet kaybı olan hastalarda, genç ve kolunu aktif olarak kullanan bireylerde ve tam kat kas yırtığı olan hastalarda cerrahi tedavi gereklidir. Özellikle 1.5 cm’den büyük tam kat yırtıklar, cerrahi olarak onarılmazsa ilerleme riski çok yüksektir. Cerrahi tedavi yırtığın yerleşimine, boyutuna ve onarılabilir olmasına göre artroskopik veya açık yöntemlerle yapılabilir. Onarılması mümkün olmayan yırtıklarda, genç hastalarda başka bir bölgeden alınan kas nakilleri (Tendon transferi) yapılabilir. İleri yaşta ve omuz ekleminde ileri derecede kireçlenme (artroz) olan hastalarda omuz protezi ameliyatları gündeme gelir.

Rotator manşet yırtığı tedavisi sonrası;

Tüm omuz hastalıklarında olduğu gibi rotator manşet yaralanmaları ardından normal fonksiyonlara dönüş biraz zaman alabilir. Cerrahi tedaviler sonrası bu zaman 3-6 ay olabilir. Temel prensip eklem hareketlerini arttırıcı ve kas gücünü geliştirici egzersizlerin düzenli ve uzman kişiler gözleminde yapılmasıdır.

Hekimin önereceği egzersiz programına uymak en az operasyon kadar önemlidir. Zira cerrahi tedavi sonrası erken rehabilitasyon, kalıcı sertlik veya hareket kaybı olasılığını azaltır. Uzman bir cerrah tarafından uygulanan tedavi ve sonrasında alınan fizyoterapi ile çok yüksek oranlarda başarı elde edilmektedir.

Rotator manşet onarıldıktan sonra tekrar yırtılabilir mi?

Tamir edilen kasın doku kalitesinin yetersiz olması, hasta yaşının ileri olması, uygun olmayan rehabilitasyon, yeniden travma geçirilmesi, kasta yağlı dejenerasyonun fazla olması, sigara kullanımı ve yırtık boyutunun ilk tamir anında çok büyük olması gibi risk faktörlerine bağlı olarak hastaların bir kısmında kas tekrar yırtılabilir. Bu yeniden oluşan yırtık, çoğu zaman ilk yırtıktan küçüktür ve hastaların yarısında ciddi bulgu vermez. Tekrar ağrı ve kuvvet kaybına sebep olmadığı sürece tekrar bir cerrahi tedaviye gerek yoktur.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Sperm hareketliliği nedir, doğurganlığı nasıl etkiler?

Sperm sağlığı, bir çiftin çocuk sahibi olmasında önemli bir faktördür. Başarılı bir hamilelik için spermin de doğru sayıda kromozoma sahip olması gerekir. Sağlıklı sperm hareketliliği, saniyede en az 25 mikrometre ilerleyen sperm olarak tanımlanır. 

Bir erkeğin sperm hareketliliği zayıfsa buna astenospermi veya astenozoospermi denir. Sağlıklı sperm için altı ana kriter vardır:

  • Ses
  • Hareketlilik
  • Şekil
  • Servikal mukustan geçme ve onu yumurtaya yapma yeteneği
  • Akrozom reaksiyonu
  • Zona pellucida bağlama
  • Nükleer yoğunlaşma

Başarılı bir hamilelik için spermin de doğru sayıda kromozoma sahip olması gerekir. Bu kriterlerin herhangi birinde bir arıza erkek faktör kısırlığına neden olabilir.

Tahminen dünya çapında çiftlerin yüzde 15-20’si kısırlıktan etkilenmektedir. Bunların yaklaşık yüzde 30-40’ı sperm hareketliliği dahil erkek faktörlerden dolayı kısırdır. Diğer bir yüzde 20, erkek ve dişi faktörlerin birleşiminden dolayı kısırdır.

Sperm hareketliliği ve hamilelik;

Sağlıklı sperm hareketliliği, saniyede en az 25 mikrometre ilerleyen sperm olarak tanımlanır. Bir erkeğin sperm hareketliliği zayıfsa buna astenospermi veya astenozoospermi denir. Aşağıdakiler dahil farklı sperm hareketliliği sorunları vardır:

  • Yavaş veya yavaş ilerleyen hareketlilik
  • Saniyede 5 mikrometreden daha az herhangi bir şey olarak tanımlanan ilerlemeyen hareketlilik
  • Hareketlilik Yok

Sperm hızı ve cinsiyet: Gerçek mi yoksa kurgu mu?

Y kromozomlu spermin veya “erkek” spermin “kız” spermi olarak bilinen X kromozomlu spermden daha hızlı yüzdüğü uzun zamandır düşünülüyordu. Çalışmalar bunun bir efsane olduğunu ve X ve Y spermleri arasında hareketlilik veya hızda gözle görülür bir fark olmadığını kanıtladılar.

Nedenleri;

Düşük sperm hareketliliğinin kesin nedeni değişebilir. Bazı erkeklerin genetik bir nedeni olabilirken, bazılarının teşhis edilmemiş bir tıbbi durumu olabilir. Yaşam tarzı ve çevresel faktörler de sperm hareketliliğinde büyük rol oynar.

Örneğin sigara içmek, özellikle erkek günde 10’dan fazla sigara içiyorsa, sperm hareketliliğinin azalmasına neden olur. Orduda çalışan veya pelvik bölgeye boyama, araba kullanma veya tekrarlayan travma içeren işleri olan erkekler iş kaynaklı kısırlık riski altında olabilir.

Varikosel denen bir durum , skrotum içindeki damarlar büyüdüğünde ortaya çıkar. Bu aynı zamanda sperm hareketliliğinin azalmasıyla da ilişkilendirilmiştir.

Düşük sperm hareketliliği, erkek yardımcı seks bezi salgısındaki bir bozukluğa bağlı olabilir, bu da bezlerin daha yavaş boşalmasına neden olur.

Teşhisi;

Sperm hareketliliği, rutin bir semen analizi ile test edilebilir. Test için en az iki meni örneği sağlamanız gerekir. Bunlar genellikle bir doktorun ofisinde veya test tesisinde mastürbasyonla elde edilir. Prezervatifle seks yaparak veya numuneyi almak için geri çekilerek de sperm numunesi elde etmek mümkündür.

Numune oda sıcaklığında tutulmalı ve 30-60 dakika içerisinde tesise ulaştırılmalıdır. Sperminizin yüzde 40’ından daha azı hareketli ise, sperm hareketliliğinin düşük olduğu kabul edilir. Sperm hareketliliğine ek olarak, doktorunuz ayrıca şunları test etmek için bir meni analizi kullanabilir:

  • Erkek genital sisteminin sağlığı
  • Aksesuar organlar
  • Boşalma

Tedavisi;

Bazı yaşam tarzı değişiklikleri, bazı erkekler için sperm hareketliliğini artırmaya yardımcı olabilir:

  • Düzenli egzersiz
  • Sağlıklı kiloda kalmak
  • Cep telefonu kullanımını sınırlama
  • Alkolü azaltmak
  • Sigarayı bırakmak

Bazı takviyeler ayrıca sperm hareketliliğini artırmaya yardımcı olabilir.

Örneğin, bir çalışmada, arka arkaya en az 100 gün boyunca günlük 200 mikrogram selenyum takviyesi ve 400 ünite E vitamini alan erkeklerde sperm hareketliliğinde yüzde 52’lik bir artış olduğunu ortaya koydu. Takviyeleri almadan önce doktorunuzla konuşun ve nereden satın aldığınıza dikkat edin.

Sperm hareketliliği sorununun nedeni, düşük hormon seviyeleri veya varikosel gibi tıbbi bir sorunsa, folikül uyarıcı hormon veya insan koryonik gonadotropin gibi ilaçlar yardımcı olabilir. Bazı durumlarda doktorunuz ameliyat önerebilir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Oligospermi nedir? Nedenleri, Tanısı, Tedavisi

Oligospermi, düşük sperm sayısıyla karakterize bir erkek üreme sorunudur. Doğurganlık için genellikle sağlıklı bir sperm miktarı gereklidir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), sperm sayısını mililitre (mL) meni başına 15 milyon veya daha fazla olan sperm sayısını ortalama olarak sınıflandırır.

Bunun altındaki herhangi bir şey düşük kabul edilir ve oligospermi olarak teşhis edilir.

  • Hafif oligospermi 10 ila 15 milyon sperm / mL’dir
  • Orta derecede oligospermi 5 ila 10 milyon sperm / mL olarak kabul edilir
  • Sperm sayıları 0 ila 5 milyon sperm / mL arasına düştüğünde şiddetli oligospermi teşhis edilir

Kaç erkeğin  menisinde düşük sperm miktarına sahip olduğu belirsizdir. Yalnızca doğal olarak gebe kalmakta güçlük çeken ve nihayetinde yardım arayan erkekler teşhis edilebiliyor.

Nedenleri;

Çeşitli koşullar ve yaşam tarzı faktörleri, bir erkeğin oligospermi riskini artırabilir.

  • Varikosel; Bir erkeğin skrotumundaki genişlemiş damarlar testislere kan akışını bozabilir. Bu, testislerdeki sıcaklığın artmasına neden olabilir. Sıcaklıktaki herhangi bir artış, sperm üretimini olumsuz etkileyebilir
  • Enfeksiyon; Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, virüsler, semendeki sperm miktarını azaltabilir
  • Boşalma sorunları; Oligospermili birçok erkeğin tipik boşalması varken, bazı boşalma sorunları sperm sayısını azaltabilir. Retrograd ejakülasyon böyle bir sorundur. Bu, meni penisin ucundan çıkmak yerine mesaneye girdiğinde ortaya çıkar. Tipik boşalmayı engelleyebilecek diğer şeyler; Yaralanmalar, tümörler, kanser, geçmiş ameliyatlar
  • İlaçlar; Beta blokerler, antibiyotikler ve tansiyon ilaçları boşalma sorunlarına neden olabilir ve sperm sayısını azaltabilir
  • Hormon sorunları; Beyin ve testisler, boşalma ve sperm üretiminden sorumlu olan birkaç hormon üretir. Bu hormonların herhangi birindeki dengesizlik, sperm sayısını düşürebilir
  • Kimyasallara ve metallere maruz kalma; Pestisitler, temizlik maddeleri ve boya malzemeleri, sperm sayısını azaltabilecek kimyasallardan birkaçıdır. Kurşun gibi ağır metallere maruz kalmak da bu soruna neden olabilir
  • Aşırı ısınma; Sık oturmak, cinsel organınızın üzerine dizüstü bilgisayar koymak ve sıkı giysiler giymek aşırı ısınmaya neden olabilir. Testislerin etrafındaki sıcaklık artışı, sperm üretimini geçici olarak azaltabilir. Uzun vadeli hangi komplikasyonları ortaya çıkarabileceği belirsizdir
  • Uyuşturucu ve alkol kullanımı; Esrar ve kokain gibi bazı maddelerin kullanımı sperm sayısını azaltabilir. Aşırı içki de aynı şeyi yapabilir. Sigara içen erkeklerin sperm sayısı sigara içmeyen erkeklerden daha düşük olabilir
  • Kilo problemleri; Fazla kilolu veya obez olmak, düşük sperm sayısı riskinizi çeşitli şekillerde artırır. Fazla kilo, vücudunuzun ne kadar sperm yapabileceğini doğrudan azaltabilir. Kilo sorunları da hormon üretimini engelleyebilir

Oligospermi doğurganlığı nasıl etkiler?

Oligospermili bazı erkekler, daha düşük sperm sayılarına rağmen baba olabilir. Oligosperminin en yaygın nedenlerinden ve doğurganlığı etileyen sperm hareketliliği sorunu.

Sperm hareketliliği, spermin bir erkeğin menisinde ne kadar “aktif” olduğunu ifade eder. Normal aktivite, spermin döllenme için kolayca yumurtaya doğru yüzmesine izin verir. Anormal hareketlilik, spermin yumurtaya ulaşmak için yeterince hareket etmediği anlamına gelebilir. Sperm ayrıca, yumurtaya ulaşmalarını engelleyecek öngörülemeyen bir modelde hareket edebilir.

Doktora gitmeden önce doğurganlığı artıracak önlemler;

  • Daha sık seks yapın; Bebek sahibi olmaya çalışıyorsanız, cinsel ilişki sıklığınızı artırmak, özellikle eşinizin yumurtlama döneminde gebe kalma şansınızı artırabilir
  • Yumurtlamayı takip edin; Cinsiyeti yumurtlamaya zamanlamak, hamile kalma şansınızı artırabilir. Doğurganlık için cinsel ilişki için en iyi zamanları bulmak için eşinizin doktoruyla görüşün
  • Kayganlaştırıcı kullanmayın; Bazı kayganlaştırıcılar ve yağlar sperm hareketliliğini azaltabilir ve spermin yumurtaya ulaşmasını engelleyebilir

Tedavi; 

Tedavi sperm sayısını ve kalitesini artırabilir. Bu tedavi seçenekleri şunları içerir:

  • Ameliyat; Varikosel genellikle ameliyat gerektirir. İşlem sırasında doktorunuz genişlemiş damarları kapatacaktır. Kan akışını başka bir damara yönlendirecekler
  • İlaç tedavisi; Antibiyotikler dahil ilaçlar enfeksiyonları ve iltihabı tedavi eder. Tedavi sperm sayısını iyileştirmeyebilir, ancak daha fazla sperm sayısının düşmesini önleyebilir
  • Yaşam tarzı değişiklikleri; Kilo vermek ve sağlıklı bir kiloyu korumak sperm sayısını artırabilir. Ayrıca diğer birçok sağlık durumu için riskinizi azaltabilir. Sperm miktarlarını iyileştirmek için uyuşturucu, alkol ve tütün kullanmayı da bırakın
  • Hormon tedavisi; Çeşitli ilaçlar, enjeksiyonlar ve yaşam tarzı değişiklikleri hormonları sağlıklı bir düzeye geri getirebilir. Hormon seviyeleri düzeldiğinde sperm sayıları iyileşebilir
  • Üreme yardımı; Siz ve eşiniz seçeneklerinizi araştırmak için bir doktora görünebilirsiniz

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

 

Paylaşın

Tibial sinir nedir? Detaylar

Tibial sinir alt baldırın bir çevresel siniridir. Tibial sinir, tibianın arkasından bacak boyunca ilerlemeye devam eder. Bacak ve ayakta çeşitli deri ve motor fonksiyonları vardır. İnişi sırasında arka bacağın derin kaslarını besler.

Tibial sinirin iki ana dalı vardır: medial plantar sinir ve lateral plantar sinir. İlki, ayak başparmağına ve yanındaki iki parmağa talimat verir ve ikincisi diğer iki ayak parmağına talimat verir.

Bölünme topuktan hemen sonra görülür. Sural sinir ayrıca tibial sinirden ayrılır ve bacakların ve ayakların derisinde his sağlar. Tibial sinire verilen hasar, tibial sinir disfonksiyonu olarak bilinen bir duruma neden olur.

Bu, alt bacakta his veya hareket kaybı ile karakterizedir. Bu, diyabet gibi sistemik hastalıklar da dahil olmak üzere çeşitli durumlardan kaynaklanabilirken, tibia veya incik kemiğini kıranlar arasında daha yaygındır.

Paylaşın

Maksiller sinir nedir? Detaylar

Maksiller sinir veya üst çene siniri, orta yüz bölgesi içinde yer alan bir sinirdir. Sinir, baş boyunca kavernöz sinüsten (her bir gözün arkasında kanla dolu bir boşluk) bir yol izler.

Sinirin başlangıcı ince bir banda benzer, ancak sinirin ucuna gelindikçe silindirik bir şekil alır ve sertleşir. Maksiller sinir, kafanın farklı bölgelerine dağılan dört farklı koldan oluşur. 

Maksiller sinir, sinirin ana kısmını ifade eder ve her dallı farklı bir sinir olarak bilinir. Dört dala ayrılan sinirin dallarına verilen isimler şöyledir;

  • İnfraorbital kanal (gözün altında bulunur)
  • Pterygopalatin fossa (kafatasında çenenin arkasında bulunan derin bir boşluk)
  • Kafatası (kafatasının beyni tutan kısmı)
  • Yüz

Son zamanlarda yapılan araştırmalar, diş ve yüz ameliyatlarının bu sinire zarar vererek komplike olabileceğini buldu.

Paylaşın

Troklear sinir nedir? Detaylar

Troklearis olarak da bilinen Troklear sinir IV (CN-IV) . Beyinden sırta doğru çıkan tek Kraniyal sinirdir. Göze hizmet eden en küçük sinirdir. Troklear sinir üstün orbital fissürden geçer ve motor fonksiyon veya hareket sağlar. 

Üstün eğik göz kasına hizmet eder ve halka şeklindeki tendona bağlanır. Sonuç olarak, gözleri yukarı ve aşağı ve ayrıca dışarı doğru hareket ettirmek için beyin sinyallerini işler. 

Bir kafa travması veya ameliyatın bir komplikasyonu nedeniyle, bu sinire verilen hasar, üstün oblik göz kasını kullanma yeteneğini tehlikeye atacaktır. Sinir kullanılmadan, üstün eğik göz kası artık düzgün çalışmayacaktır. Göz küresini fiziksel olarak hareket ettiren troklear sinir değil kasdır. 

Aksi takdirde diplopi olarak bilinen çift görme, kas veya sinirle ilgili sorunlardan kaynaklanır. Bu sorunlardan kaynaklanan komplikasyonlar, özellikle merdivenlerden aşağı yürüme becerisinin azalmasına neden olacaktır.

Paylaşın