Antinükleer Antikor Testi (ANA) Nedir?

Antinükleer Antikor Testi (ANA) diğer adıyla Floresan Antinükleer Antikor (FANA), bağışıklık sisteminizi kontrol etmek için yapılır. Vücudunuzun bağışıklık sisteminin kendi vücut hücrelerine saldırı için antikor üretip üretmediğini ölçer.

Antinükleer Antikor çalışmasının ardından yapılacak spesifik antikor analizleri sonrasında, klinik tablo da dikkate alınarak teşhisin kesinleşmesi sağlanabilir.

ANA hangi testle bakılır?

Birkaç metot vardır. En fazla kullanılanı, immün floresein antikor testidir. Boyanma şekline göre, periferik, homojen, granüler, diffüz, nükleolar ve benekli (speckled) olarak adlandırılır. Boyanma şekli ile hastalık arasında bağlantı vardır. Örneğin Sjögren sendromunda benekli boyanma gözlenirken, lupusta periferik boyanma vardır.

İlaca bağlı lupusta ise diffüz boyanma görülür. Pozitiflik oranı, dilüsyonel olarak ölçülür; buna göre 1:40, 1:80, 1:160, 1:320, 1:640 veya 1:100, 1:1000, 1:10 000, 1:100 000 gibi dilüsyonlarda pozitifliklerine bakılır. Düşük titrelerdeki pozitiflikler, pek anlamlı olmayabilir.

ANA pozitifliğinin anlamı nedir?

Lupus hastalarında zamanla ANA titreleri çok azalabilir (dalgalanma gösterir), bazen çok düşük düzeylere indiğinden -13 oranında negatif rapor edilebilir. Sağlıklı kişilerde ise %3-15’e varan pozitiflikler bildirilmiştir. Bu nedenle her ANA pozitifliği, hastalık belirtisi olmadıkça dikkate alınmamalı.

Bazen hastalık bulguları ortaya çıkmadan da ANA pozitifliği olabilir. Özellikle hiçbir hastalık belirtisi olmayan, ancak yüksek titrede (1:160 ve üzeri, özellikle 1:320 ve üzerinde) ANA pozitifliği bulunan kişileri, hastalığın belirtileri hakkında bilgilendirmeli ve gereğinde başvurması veya 6 ayda bir doktor kontrolü önerilmelidir. Bazı ilaçlar ANA pozitifliğine neden olabilir. Geçirilen viral enfeksiyonlar sırasında, ANA bir süreliğine pozitifleşebilir.

Özetle, hastalık belirtileri olmadan ANA pozitifliğinin tek başına anlamı yoktur; eğer yüksek titrede pozitiflik varsa, kişi bilgilendirilerek takibe alınır. Romatoloji doktoru tarafından yapılan ayrıntılı anamnez, fizik muayene ve ileri testlerinizle, otoimmün hastalığınızın olup olmadığı belirlenebilir.

ANA testi kimden istenmelidir?

Halsizlik, bitkinlik, iştahsızlık, yorgunluk gibi özgül olmayan bünyesel yakınmaları olan genç hanımlar, özel bir nedene dayandırılmayan eklem ağrıları ve/veya şişlikleri, yaygın kas-iskelet yakınmaları, kan hücrelerinde azalmalar, böbrek fonksiyon bozuklukları, idrardan protein kaybedilmesi, akciğer zarı iltihabı, kalp zarı iltihabı, soğukta parmak uçlarında ve diğer uç organlarda morarma (Raynaud), damar iltihaplanması, bazı nörolojik tablolar, diskoid lupus, güneş allerjisi gibi bazı cilt bulguları, ağız kuruluğu, göz kuruluğu ve benzeri göz bulgularının nedenini araştırma gibi durumlarda istenebilir.

Paylaşın

Apati Sendromu Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Birçok ruh sağlığı probleminin belirtisi veya işaretçisi olabilen Apati Sendromu; Birçok psikolojik rahatsızlığın son evresinde veya bazı hastalıkların ikincil evrelerinde görülen bir ruhsal çöküntüdür.

Apati Sendromu, başka bir deyişle, çevresine ileri derecede ilgisiz, kayıtsız ve duyarsız olan demektir.

Apati görülen hastalıklar;

Şizofreni,
Tükenmişlik sendromu,
Alzheimerl,
Hebefrenikler,
Pick hastalığı,
Ataraksiya gibi olan psikolojik hastalıklar.

Apatinin belirtileri;

Kayıtsızlık,
Çevresine ve tüm dünyaya karşı duyarsızlık,
Duygusal çöküntü,
Ruhsal çöküntü,
Umursamazlık,
Hissizlik,
Tepkisizlik gibidir.

Apati tedavisi

Apati tedavileri altta yatan nedene bağlıdır. İlaçlar ve psikoterapi hayattaki ilginizi düzeltmeye yardımcı olabilir. Parkinson veya Alzheimer gibi ileri bozukluğa sahipseniz, kronik ilgisizlik belirtileri gösterebilirsiniz.

Doktorunuz ilacın uygun olduğunu belirlerse, apatiye neden olan duruma göre reçete edecektir.

Aile ve/veya arkadaşlar destekleyici ağ oluşturabilir. Hayatınıza ve çevrenize olan ilginizi yeniden kazanmanıza yardımcı olabilirler.

Ruh sağlığı uzmanları da yardımcı olabilir. Endişeleri tartışabilir ve aynı zamanda insanları hayata daha olumlu bir bakış açısı kurmaya yönlendirebilirler. Terapi ve ilaç kombinasyonu, apati için tek başına ilaçlı tedaviden daha etkili olabilir.

Araştırmalar kronik apati için diğer potansiyel tedaviler üzerinde devam ediyor. Olası bir tedavi kranial elektroterapi uyarımıdır. Bu yaklaşım, frontal lobu etkileyen travmatik bir beyin yaralanmasından sonra ilgisizliğin tedavisinde yardımcı olabilir. Bir uzman, beyni uyarmak için alna kısa, düşük voltajlı bir elektrik akımı uygular. Tedavi ağrısızdır.

Başka potansiyel terapi bilişsel stimülasyon tedavisidir. Bu yaklaşım Alzheimer hastaları için kullanılır. Beyin dalgalarını uyarmak için grup faaliyetlerine katılmayı içerir. Örnek olarak çeşitli oyunlar ve resimlere bakarak yüz ifadelerini tanıma çalışmaları örnek olarak verilebilir.

Paylaşın

Aort Anevrizması (Aort Diseksiyonu) Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Aort Anevrizması ya da tıbbi adıyla Aort Diseksiyonu,  damarların genişlemesi, çapının artması ve balonlaşmasıdır. Anevrizmalar vücudun tüm damarlarında oluşabilmekle birlikte en sık rastlandıkları bölge; kalpten çıkarak tüm vücudumuza kan dağılımını sağlayan Aort damarının karın içerisindeki kısmıdır.

Aort, vücudumuzda bulunan en büyük atardamar olup sol kalpten çıkar. Aort damarı, akciğerlerde temizlenmiş oksijen açısından zengin kanın kalpten vücut dokularına pompalandığı noktada bulunur. Kan dolaşımının merkezinde bulunan bu damarda yetişkinlerde dakikada ortalama 5 litre kan pompalanır.

Aort çıkan aorta, arkus aorta, inen aorta ve abdominal aort olmak üzere dört bölümden oluşur. Abdominal aorta damarın karın bölgesindeki kısmına verilen isimdir.

Aort Anevrizmaları neden tehlikelidir?

Ana tehlike anevrizmanın aniden yırtılması ve bir iç kanamaya sebebiyet vermesidir. Böyle bir durumda ölüm riski batılı ülkelerdeki istatistiklere göre %90 civarındadır.

Aort Anevrizmalarının nedenleri nelerdir?

Genellikle ana sebeb damar sertliği yani aterosklerozdur. Aile ve akrabalarda anevrizma varlığı, Sigara kullanımı, bacaklarda damar hastalıklarının mevcudiyeti, hipertansiyon, kan yağlarının yüksekliği ve erkek cinsiyet ana risk faktörleri olarak ortaya çıkmaktadır. Mevcut bilgilere göre erkeklerde kadınlara göre 4 kat fazla rastlanmakta ve 60 yaş üzerindeki erkeklerde %3 e kadar rastlanma sıklığı mevcuttur.

Kimler Aort Anevrizması riski altındadır ?

Erkekler, kadınlara oranla AAA (En sık anevrizma tipi olan abdominal aortik anevrizmalar) için 5-10 kat daha yüksek riske sahiptirler. AAA riski, yaşlandıkça artar ve en sıklıkla 60-80 yaşları arasındaki kişilerde oluşur. Periferik anevrizmalar da 60-80 yaş arasındaki kişilerde sık görülür.

Özetle :

Ateroskleroz (Atardamarlarda yağ depolanması),
Sigara Kullanımı (Sigara içenler, 8 kat daha fazla riske sahiptirler),
Aşırı kilo veya obezite,
Aort anevrizması, kalp hastalığı veya atardamarların diğer hastalıkları için aile hikayesi,
Aort duvarını zayıflatan bazı hastalıklar (Marfan sendromu, tedavi edilmemiş sifilis, tüberküloz),
Trafik kazası sırasında göğüs darbesi gibi travmalar,
35-60 yaşları arasında ciddi ve kalıcı yüksek kan basıncı. (Kontrol altına alınmamış basınç, tehlikelidir.),
Kokain gibi uyarıcı ilaçların kullanımı.

Aort Anevrizması belirtileri nelerdir? 

Aortun karın bölgesinde gelişen anevrizması başlangıçta genellikle herhangi bir belirtiye neden olmaz ve bu nedenle erken evrede saptanamaz. Fakat ilerleyen zaman içinde anevrizmanın boyutu artarak çevre doku ve organlara bası yapar ve şikâyetlere neden olur. Bu durumda bacaklara, sırta vuran ağrı ve hazımsızlık gibi sindirim sistemiyle ilişkili belirtiler görülür.

Aortun göğüs bölgesindeki kısımlarında anevrizma oluşmuşsa göğüs ağrısı, öksürük, nefes darlığı, ses kısıklığı ve yutma sorunları gibi belirtiler görülür.

Aort Anevrizmasının belirtileri nelerdir?

Aort anevrizması ne kadar büyükse, yırtılma riski de o kadar yüksektir. Çapı 6 santimetreden fazla olan abdominal aort anevrizması ve 5,5 santimetreden fazla olan göğüs bölgesi anevrizmaları özellikle tehlikelidir. Anevrizmanın yırtılmasından sonra, göğüs ya da karın bölgesinde sırta  yayılan çok şiddetli bir ağrı ortaya çıkar. Bu şikâyetlere mide bulantısı da eşlik eder. Güçlü iç kanama hızla dolaşım şokuna neden olur. Bu nedenle hızlı ve etkin bir tedavi şarttır.

Aort Anevrizmaları nasıl tespit edilebilir?

Genellikle abdominal aort anevrizmaları karın içerisindeki diğer organların hastalıkları nedeni ile yapılan karın ultrasonografisi veya bilgisayarlı tomografi tetkiklerinde tesadüfen tespid edilmektedir. Zayıf kişilerde bir karın muayenesi ile tespitin mümkün olmasına rağmen şişman insanlarda veya henüz elle tespiti mümkün olmayan büyüklükteki anevrizmalarda en basit ve en ucuz tetkik yöntemi karın ultrasonografisidir. Bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans yöntemleride tanıda kullanılan diğer tetkik yöntemlerindendir.

Normal çapı 1.8-2.2cm civarında olan aort damarının çapı 5cm’nin üzerine çıktığında rüptür yani yırtılma riski belirgin olarak artmaktadır. Zamanında yapışmış doğru bir tarama ile mevcut anevrizmanın ve büyüklüğünün tespiti korkulan yırtılma ve yaşam kaybı riskinin en aza indirilmesine olanak sağlamaktadır.

Aort Anevrizmalarının tedavisi nasıl yapılmaktadır?

Küçük çaplı anevrizmalar 6 ay veya 1 yıl gibi aralıklar ile ultrsonografi ile takip edilmektedirler. Ani bir çap artışı mevcudiyetinde  ek tetkikler veya müdaleler gerekebilmektedir. Müdahaleler günümüzde 2 farklı medot ile uygulanmaktadır;

Açık Operasyon: Karının açılıp damarın genişlediği bölgenin üst ve alt kısımlarından dolaşımın durdurulup  genişlemiş damarın suni bir damar ile değiştirilme işlemidir. Genellikle %6-8 mortalite/morbidite riski ile uygulanılabilmektedir.

Kapalı “Endovasküler” yöntem: Genellikle kasık bölgelerinin açılıp kasık damarının içinden karın içine genişlemiş damar bölgesine damar içinden anjiografi eşliğinde kateter sistemleri ile ulaşılıp genişlemiş damarın üst ve alt kısımlarının arasına içi  stent ile desteklenmiş suni bir damar yerleştirme işlemidir ve yaklaşık olarak %1-2 mortalite ve morbidite riskleri dahilinde uygulanabilmektedir.

Hangi hastaya ve hangi anevrizmaya bu iki metotdan hangisinin uygulanacağına damarlarının anatomik yapısı, hastanın yaşı ve ek hastalıkları göz önüne alınarak karar verilmektedir.

Operasyon sonrası yaşam ?

Operasyondan sonra yaklaşık olarak 2-3 ay süren bir nekahat dönemi gerekmektedir. Bu dönemi 5kg dan fazla yük kaldırmamak, düzenli yürüyüşlerin eşlik ettiği bir dinlenme dönemi şeklinde geçirmek gerekmektedir. Sigara içimi, Hipertansiyon, Yüksek Kolestrol, Şeker hastalığı, Obesite kilo fazlalığı gibi risk faktörlerinin hekim yardımı ile kontrol altına alınması gerekmektedir.

Tarama testlerinde neler yapılmaktadır ?

Bir karın ve damar sistemi muayenesi yapılmakta ve buna ek olarak kısa bir karın ultrasonografisi tetkiki uygulanmaktadır. Bu tetkikler ağrısız ve komplikasyonsuz ve yan etkileri ( radyasyon vs)  olmayan tetkiklerdir.

Paylaşın

Abdomen (Karın Ağrısı) Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Tıp dilinde Abdomen (Karın), göğüs ve pelvis arasında kalan bölgedir. Abdomen boşluğu üstte kaburgalar ve diyafram, altta pelvis ile sınırlandırılmış olup omurga ve abdomen kasları sırt, yan ve ön duvarları oluşturur.

Abdomen boşluğu, karaciğer, mide, bağırsaklar, dalak, safra kesesi, pankreas ve böbrekleri içerir. Alt abdomende, pelvis içinde mesane ve rektum ile kadınlarda uterus (rahim) ve overler (yumurtalıklar) bulunur.

Acute abdomen : Karın içinde gelişen ve derhal cerrahi müdahale yapılmasını gerektiren patolojik durum;

Haploid abdomen : (navicular) Karın ön çeperinin içbükey durumda olması;

Sacaphoid abdomen : Ön duvarı oyulmuş olan karın (buna: Boat-shaped abdomen, carinate abdomen veya navicular abdomen de ednir), çukur, akyığımsı karın;

Accordion abdomen : Akordiyon biçimi karın;

Pendulous abdomen : Torba karın, asılı karın, sarkık karın (öne doğru çıkacak yerde uyluk ve kasığa doğru düşen karın durumu).

Abdomen abstipum : Rektus abdominis kasının konjenital kısalığı, eğik karın.

Abdominal Ağrı (Karın Ağrısı) nedenleri nelerdir?

Öncelikle bilinmelidir ki karın ağrısı bir hastalık değil, bir semptomdur. Fazla yemekten karın içi organların hasarlarına kadar birçok nedeni olabilir. Abdomen boşluğundaki rahatsızlık olup karın ağrısına eşlik semptomlar arasında gaz çıkarma, bulantı, kusma, guruldama sesi ve şişkinlik (gaz) da bulunabilir. Besin zehirlenmesi sırasında karın ağrısı en sık görülen karın ağrılarından biridir. Tavuklu, mayonezli, bir gün önceden kalmış yiyecekler yendiğinde besin zehirlenmesine bağlı karın ağrıları görülebilir. Safra kesesi iltihapları, mide-bağırsak sistemi hastalıkları da karın ağrılarına sebep olabilir. Kabızlık da karın ağrısının basit bir nedenidir.

Hafif karın ağrısı sık görülen bir durumdur ve genellikle aşırı alkol alımı, uygun olmayan beslenme, gaz, diyare atağı veya iritabl bağırsak sendromu nedenleri olarak gösterilebilir. Kimi zaman kadınlarda adet döneminde de karın ağrısı görülür. Üriner obstrüksiyona bağlı mesane distansiyonu da karın ağrısına sebep olabilir. Diğer nedenler arasında böbreklerin iltihabı, kadınlarda iç üreme organlarının iltihabı, bağırsağın kıvrılması kan damarlarını tıkadığında görülen kan akımının olmaması gösterilebilir.

Abdominal organları etkileyen tümörler de ağrıya sebep olabilir. Anksiyete gibi psikolojik bir nedene bağlı olarak da karın ağrısı ortaya çıkabilir. Peptik ülser, midede asit miktarında artışla birlikte sık tekrarlayan bir ağrıya neden olur. Kızartma, gazlı içecek, hamurişi, salamura yiyecekler, tuz oranı yüksek yiyecekler, kuru baklagiller, kuru fasulye, mercimek gibi yiyecekler karın ağrısına neden olabilir. Kişiden kişiye göre değiştiğini de belirtmekte fayda vardır. Bu yiyeceklerin şişkinliğe bağlı karın ağrısı yaptığı düşünülür.

Abdominal Ağrı (Karın Ağrısı) tanısı ve tedavisi nasıl olur?

Doktor hastanın semptomlarını ayrıntılı şekilde tanımlar ve fizik muayene ile karın ağrısı tanısı koyar. Şiddetli karın ağrısının araştırılması şunları içerir:

Kan testleri
Ultrason tarama gibi görüntüleme testleri
İdrar testleri
Laporoskopi
Gastroskopi
Kolonoskopi
Endoskopi

Gerekirse;

Tomografi
MR

Hafif karın ağrısı olduğunda havluyla sarılmış sıcak su şişesi veya sütlü bir içecek içmek gibi yöntemlerle tedavi genellikle etkili olmaktadır. Aynı zamanda peptik ülsere bağlı ağrı, yemek yemek veya antasid ilaçlar almakla geçici olarak hafifleyebilir. Kusma ile hafiflemeyen ve altı saatten uzun süren, terleme ya da bayılma ile birlikte görülen karın ağrısı ise acil yardım gerektirir. Karın ağrısına sürekli kusma, kanlı kusma, kanlı ya da siyah renkte dışkılama eşlik ederse de acil yardım gerekmektedir.

Açıklanamayan kilo kaybı veya bağırsak alışkanlıklarında değişikliklerle birlikte görülen karın ağrısının yine doktor tarafından araştırılması gerekir. Öncelikle ağrının nedeni bilinmeli. Adet dönemi ile ilgili bir ağrıysa ağrı kesicilerle tedavi edilebilir. Eğer ani bir ağrıysa ve daha önce yaşanmış ağrılara benzemiyorsa ve acile gidildiğinde safra taşına bağlı olduğu, pankreas iltihabına bağlı olduğu veya apandisit iltihabına bağlı olduğu söylenirse öncelikle cerrahi yöntemler göz önünde tutulur. Karın ağrısı eğer böbrek taşına bağlı ortaya çıkarsa ve eğer iltihap varsa öncelikle o kontrol altına alınır. Böbrek taşı için cerrahi müdahale gerekebilir.

Karın ağrısı sürekli tekrarlıyorsa, hafif ateş oluyorsa, birkaç gün devam edip geçiyorsa halsizlik ve eklem ağrıları ön plandaysa FMF (Ailevi Akdeniz Ateşi) denilen hastalığın habercisi olabilir. Bu ömür boyu devam eden bir ağrı çeşidi oalcağı için incelemeye alınması gerekir.

Paylaşın

Anosmi (Koku Alamama) Nedir? Nedenleri, Tedavisi

Koku duyusu, diğer tüm duyular gibi doğal olarak yaşla beraber geriliyor. Her 100 kişiden ortalama beş kişinin yaşadığı Anosmi (Koku Alamama) rahatsızlığı, koku alma duyusunun tamamen yok olmasıdır. 

Koku alamama doğrudan sağlık için bir sorun teşkil etmese de yemeklerden lezzet alınabilmesi için de gerekli olan koku duyusu yok olmuşsa hastanın yemeye karşı ilginizi azalır, bu da kilo kaybına, kötü beslenmeye, hatta depresyona bile yol açabilir.

Kaynaklandığı sebebe bağlı olarak geçici veya kalıcı olabilir. Polip ve tümörlerin neden olduğu, koku duyusu kaybı tıkanıklık açıldığında iyileşirken, yaşlanma ve beyin tümörü gibi nedenlere bağlı koku alamama kalıcı olabilir.

Anosmi’nin (Koku Alamama) nedenleri nelerdir?

Bazen koku kaybının sebebi bulunamıyor. En yaygın nedenleri şunlardır:

Baş yaralanması,
İnme,
Viral enfeksiyonlar; soğuk algınlığı veya grip,
Sinüsleri etkileyen hastalıklar, örneğin alerjiler, sinüzit, yapısal anormallikler,
Bazı ilaçlar,
Cushing sendromu gibi hormon sorunları,

Diş veya ağız sorunları,
Benzen, klor, formaldehit, boya çözücüleri ve trikloroetilen gibi belirli kimyasallara maruz kalma,
Baş-boyun kanseri için radyasyon terapisine maruz kalma,
Kokain kullanma,
Sigara içme.

Bazı diğer tıbbi durumlar, epilepsi, alzheimer hastalığı, parkinson hastalığı ve şizofreni gibi hastalıkların koku alma duygusunu etkileyebileceğini gösteriyor.

Koku duyusu, diğer tüm duyular gibi doğal olarak yaşla beraber geriliyor. Nadiren, bazı kanserler de anosmiye neden olabilir.

Ne zaman bir doktora görünmeliyim?

Koku veya tat alma duyunuzu geçici olarak etkileyebilecek bazı durumlar vardır. Koku ve tadın kısa süreli değişimi, soğuk algınlığı ve sinüs enfeksiyonları gibi üst solunum yolunuzu etkileyen enfeksiyonları yüzünden olabilir. Fakat bu durumda koku ve tat alma duyuları iki hafta içinde geri döner. Koku veya tat hissinizde kalıcı bir değişimden endişe duyuyorsanız, doktorunuzdan randevu almalısınız.

Doktorunuz size tam olarak neler olduğunu soracaktır ve sonra burnunuzu, ağzınızı ve boynunuzu inceleyecektir. Daha sonra, daha ileri değerlendirme, inceleme ve tavsiye için kulak, burun-boğaz (KBB) cerrahına yönlendirilip yönlendirilmeyeceğinize karar verecektir.”

Anosmi’nin (Koku Alamama) tedavisi;

Koku bozukluklarının tedavisi sebebe yönelik olarak yapılır. Obstrüktif rıedenlerle oluşan koku bozukluklan, bu obstrüksiyonun düzelmesiyle ortadan kalkan ÜSYE sonucu 1 -3 günde düzelmeyip devam eden koku bozukluklarının bir kısmı 3-6 ay içinde düzelir: Ancak spontan düzelmeyenler için spesifik bir tedavi yöntemi yoktur Kafa travmalarına bağlı vakaların yaklaşık % 20’si 3 ay-1 yıl içinde düzelebilir ancak düzelmeyi sağlayacak bir tedavi yöntemi geliştirilememiştir. Toksin ve ilaçlara bağlı koku bozukluklannın tedavisi bu ajanlann kesilmesidir. Yaşlanma ve konjenital anomalilerle ilgili koku bozuklukları da tedavi edilemez.

Paylaşın

Ağız, Çene Ve Yüz Deformiteleri Nedir?

Ağız, çene ve yüz deformiteleri (Cerrahisi), Ağız, çene ve yüzdeki doğuştan ya da sonradan oluşan bozuklukların düzeltilmesidir. Ağız, çene ve yüz cerrahisi ya da uluslararası adı ile “Oral ve Maksillofasiyal Cerrahi” dişhekimliğinin son yıllarda en çok gelişme gösteren branşlarından biri olarak kabul ediliyor.

Çene-yüz deformiteleri; çene eklemi ve yüz ağrıları; diş implantları; kaza ve tümörlere bağlı çene kayıplarının düzeltilmesi; çene kırıkları ve yaralanmaları; gömük dişler; spor güvenliği ve ağız kanserleri, çene cerrahisinin alanına giren konular arasında yer alıyor.

Ağız, çene ve yüz cerrahisi hangi hastalıklara bakar?

Damağa gömülü ve komplike dişlerin çekimleri,
Ağız, çene ve yüz bölgesinin her türlü enfeksiyonların cerrahi tedavileri,
Çenelerde oluşan kistik ve tümör gibi oluşumların cerrahi tedavileri,
Ağız bölgesinin yumuşak doku hastalıklarının cerrahi tedavileri,

Diş kökenli kemik içi lezyonların tedavisi (Apikal Rezeksiyon),
Çene ve yüz bölgesinde oluşan kırıkların tedavileri,
Dental protez yapımı öncesi yumuşak ve sert dokuların cerrahi olarak düzeltilmesi,
Çene, yüz bölgesi ağrılarının tıbbi ve cerrahi tedavileri,

Çene eklemi hastalıklarının tıbbi ve cerrahi tedavileri,
Dudak ve damak yarıklarının tedavisi,
Tükürük bezi hastalıklarının tıbbi ve cerrahi tedavileri,

Ağız, çene ve yüz bölgesinde estetik ve fonksiyonel bozukluklara neden olan deformitelerin cerrahi yöntemlerle düzeltilmesi,
Kanser tedavisi kapsamında uygulanan ilaç ve radyoterapiye bağlı çenelerde oluşan kemik nekrozlarının tedavileri,
İmplant uygulamaları.

Paylaşın

ASO (Antistreptolizin O) Nedir?

ASO (Antistreptolizin O), Streptolizin, “Hemolitik Streptokok” adı verilen bakterilerin salgıladığı toksinin adıdır. Bu toksinin varlığını tespit için yapılan tetkike de kısaca ASO adı verilir.

ASO değeri streptokok bakterisi vücuda girdikten 5 gün sonra yükselmeye başlar. Özellikle 2-3 hafta sonunda en yüksek değerine ulaşır.

ASO değerinin enfeksiyon öncesindeki değerine inmesi 6-12 ayı bulur. Yani enfeksiyon geçse bile, ASO değeri uzun süre yüksek kalabilir.

Bu yüzden ASO değeri yüksek çıkmışsa, 2-4 hafta sonra yine ASO testi istenebilir. Böylece streptokok enfeksiyonunun seyrine dair fikir edinilir.

ASO yüksekliği ne anlama gelir?

ASO yüksekliği, hastanın streptokok enfeksiyonu geçirdiği anlamına gelir. Streptokok enfeksiyonu öncelikli olarak şu belirtilerle kendini gösterir:

Bademcik iltihabı,
Boğaz ağrısı,
Ateş,
Boyunda lenf düğümlerinin şişmesi.

Streptokok enfeksiyonu antibiyotikler ile tamamen tedavi edilebilir.

Ama streptokok enfeksiyonu, daha ciddi başka hastalıklara da yol açmış olabilir:

Endokardit (Kalbin iç zarında enfeksiyon),
Romatizmal ateş,
Kızıl hastalığı,
Glomerulonefrit (bir böbrek hastalığı),
Toksik şok sendromu,
İmpetigo.

Doktorunuz diğer belirtilere ve ek testlerin sonucuna göre yukarıdaki hastalıkların sizde bulunup, bulunmadığını kontrol edecektir. Eğer varsa, bu hastalıklar için de bir tedaviye başlayacaktır.

ASO testinin önemi

ASO testi, hastanın streptokok enfeksiyonu geçirip, geçirmediğini anlamak için yapılır. Genelde bu hastalarda uzun süredir devam eden bademcik iltihabı vardır. ASO yüksekliği olduğunda, bir antibiyotik tedavisine başlanıp, streptokok enfeksiyonu tedavi edilebilir.

Ama bazı hastalarda;

Eklemlerde şişkinlik ve ağrı (romatizmal ateş),
İdrardan kan gelmesi (glomerulonefrit).

gibi belirtiler görülmesi sonucunda daha ciddi hastalıkların teşhisi için de ASO testi yapılabilir. Bu durumda doktorunuz ek testler de isteyecektir.
Paylaşın

Anerji Nedir, Nedenleri Nelerdir?

Bağışıklık sistemi yetersizliği Anerji, vücudun savunma mekanizmalarının özel bir antijene cevap verilmemesi halidir. Başka bir deyişle, organizmanın savunma yeteneğinin kaybolmasıdır.

Anerjiye yol açan sebepler çeşitli olup T ve B lenfositlerinin defektif olması, aşırı miktarlarda antienflamatuvar kortikostereoidlerin bulunması, antijenin işlenmesinde bozukluk ve süpresör T – hücrelerinin fazlalığı bunlar arasındadır.

İnfeksiyonun kendisi deri testlerinin cevaplarını inhibe etmekte fakat infekte odağın insizyon ve drenajını takiben bu testlerin inhibisyonu ortadan kalkmaktadır. Cerrahi hastalarda anerji nedeni olarak malnutrisyon ve lökotaksis (Leukotaxis) bozuklukları daha ön plandadır.

Paylaşın

Anemi Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Halk arasında kansızlık olarak bilinen Anemi, kandaki Hemoglobin (Hb) değerlerinin 11 g/ dl’nin altına düşmesi olarak tanımlanır. Anemi’nin nedeni % 90 olasılıkla demir eksiklidir.

Demir vücutta oksijen taşıma görevindeki alyuvarların yapımı için gerekli bir maddedir.

Dünyada görülme olasılıkları:

Her 5 erkekten biri ( % 20’si)
Her 3 kadından biri ( %35’i)
Her 2 gebeden biri ( %50’si)
Her 5 çocuktan ikisi ( % 40’ ı) kansızdır, ancak pek çoğu bu durumlarını ne yazık ki bilmemektedir.

Aneminin birçok farklı çeşidi vardır:

Demir eksikliği anemisi
Hemolitik anemi
Vitamin B-12 eksikliği anemisi
Folik asit eksikliği anemisi
Alyuvarlardaki kalıtsal anormalliklerden kaynaklanan anemi (örneğin; orak hücreli anemi ve talasemi)
Romatoid artrit gibi kronik hastalıklardan kaynaklanan anemi

Anemi’nin belirtileri:

Yorgunluk, halsizlik, baş dönmesi, çabuk yorulma
Çalışma kapasitesinde azalma
Sık hastalanma
İştahsızlık, bulantı
Ciltte, göz kapaklarının iç kısmında ve avuçta solukluk
Çarpıntı ve nefes darlığı
Daha fazla üşüme
Konsantrasyon bozukluğu

Anemi nasıl tedavi edilir:

Kansızlık tedavisinde uygun demir ilaçlarının hekiminizin önerdiği doz ve sürede kullanılması yeterlidir. Ancak kansızlık tedavilerinin en az üç ay sürmesi gerektiği düşünüldüğünde tadı hoş, alımı kolay ve mide şikayetlerine yol açmayan bir demir ürününün seçilmesi önemlidir.

Seçilecek ilacın emiliminin yiyeceklerden etkilenmemesi de ayrıca dikkat edilmesi gereken bir husustur. İlaç tedavisi yanında demir açısından zengin besinler tercih edilmelidir.

Paylaşın

Agorafobi (Panik Bozukluk) Nedir? Tedavisi

Agorafobi (Panik Bozukluk); Ani, beklenmedik biçimde gelen beden belirtilerinin eşlik ettiği şiddetli kaygı ve korku ataklarıdır. Beklenti endişesi ve kaçınma dediğimiz fobi benzeri durumlar da hastalığın temel öğeleridir.

Agorafobi (Panik Bozukluk), yaşayan kişilerde, korku nöbeti geçirdiklerinde örneğin göğüs ağrıları, titreme, hava alamama, baş dönmesi, mide bulantısı, terleme veya sıcak basması görülür.

Bu kişiler kendi kontrollerini kaybedecekleri, delirecekleri veya ölecekleri korkusu yaşarlar. Bedensel rahatsızlıklar yüzünden birçokları bir hekime veya bir acil servise giderler. Nöbetleri tetikleyen bedensel bir neden ise tespit edilememektedir.

Panik bozukluğunda, yaşam boyu yaygınlık % 1.5-4’tür. Agorofobili panik bozukluğu kadınlarda daha fazla görülür; erkek kadın oranı 1/2’dir. Yirmili yaşlarda ortaya çıkar. Birinci dereceden akrabalarında agorofobi olan kişilerde, aynı rahatsızlığın görülmesi riski %20’dir. Tek yumurta ikizlerindeki, eşhastalanma oranı, çift yumurta ikizlerinden daha yüksektir.

Agorafobili panik bozukluğunuz olup olmadığını nasıl anlarsınız?

Belirtiler bir agorafobili panik bozukluğa işaret ediyorsa, bir hekime veya psikoterapiste başvurulması gerekir. Bunlarla yapılan görüşmede, hastanın rahatsızlıkları, genel sağlık durumu, aile geçmişi ve bedensel hastalıklarına dair sorular sorulur ve hastada agorafobili panik bozukluk olup olmadığı kontrol edilir.

Anketler yardımıyla terapist, hastalığın şiddetini değerlendirebilir ve rahatsızlığın kaynağında başka ruhsal sorunların olup olmadığını tespit eder. Bir bedensel muayene ile semptomların bedensel sebeplerinin olup olmadığı tespit edilir.

Agorafobili panik bozukluklar nasıl tedavi edilir?

Agorafobili panik bozukluk hastalığını tedavi ettiren kimselerin iyileşme şansı yüksektir. Bu hastalık için şu tedavi yöntemleri kullanılabilir:

Bir psikoterapi türü olan bilişsel davranış terapisi,
Anti depresif ilaçlarla kombine edilen bilişsel davranış terapisi.

Ek olarak ilaç kullanılmadan uygulandığında, bilişsel davranış terapisinin özellikle etkili olduğu kanıtlanmıştır. Bu terapide, düşünce kalıpları sorgulanarak incelenir ve hastanın korkularıyla aktif olarak yüzleşmesine yardımcı olunur.

Paylaşın