Ton balığı diyeti nedir, nasıl yapılır?

Yağlı balıklar da omega-3 yağ asitlerinde daha yüksektir. Bu yağ asitleri vücudunuzun ve beyninizin en iyi şekilde çalışması için çok önemlidir ve birçok hastalık riskinin azaltılmasıyla yakından ilişkilidir. Ton Balığı Diyeti, pratik olduğu kadar hızlı kilo vermenize de yardımcı olmaktadır. 

Ton balığı, yüksek kaliteli protein, iyot ve çeşitli vitamin ve mineraller de dahil olmak üzere birçok önemli besin maddelerinde yüksektir. Yağlı balık türleri omega-3 yağ asitleri ve D vitamini de yüksektir.

Örnek menü;

Kahvaltı: Şeker katılmayan çay, 1 dilim yağsız peynir, 1 dilim kepekli ekmek veya tam buğday ekmeği , 1 yumurta

Öğle: 1 adet ton balığı konservesi, Şekersiz çay

Akşam: 1 adet ton balığı konservesi, Haşlanmış brokoli ya da 2-3 tane balıklı yeşillikli salata, şekersiz çay

Birinci hafta için örnek menü;

1. Gün

Kahvaltı: Şekersiz çay ya da şekersiz kahve, yarım greyfurt veya yarım greyfurt suyu, 1 çorba kaşığı fındık ezmesi, 1 dilim kızartılmış ekmek.

Öğle Yemeği: Yarım tabak dolusu ton balığı, 1 dilim kızarmış ekmek, şekersiz çay veya 1 fincan şekersiz kahve.

Akşam Yemeği: Sofrada İstenildiği kadar bir et türünden 2 adet ince dilim (beyaz et olursa her zaman daha iyi olur), 1 kase bezelye, 1 kase pancar veya havuç, 1 adet elma ve 1 küçük kase dondurma.

2. Gün

Kahvaltı: 1 fincan şekersiz çay ya da şekersiz kahve, 1 tane haşlanmış yumurta, 1 dilim kızarmış ekmeğin yanında yarım muz

Öğle Yemeği: Yarım kase ton balığıyla beraber 1 kase köy peyniri ve 5 adet bisküvi

Akşam Yemeği: Yarım kase ton balığının yanında 1 kase brokoli veyahut haşlanmış lahana, 1 kase havuç ya da şalgam, yarım muz, çeyrek porsiyon dondurma

3. Gün

Kahvaltı: Şekersiz çay veyahut 1 fincan şekersiz kahve, kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz peynir, 5 adet bisküvi, 1 tabe elma

Öğle Yemeği: 1 dilim kızarmış ekmek, 1 tane haşlanmış yumurta, 1 fincan şekersiz kahve veyahut çay

Akşam Yemeği: 1 kase ton balığı, 1 küçük kase pancar veya havuç, 1 kase lifli sebze, yarım kase kadar dondurma

İkinci hafta için örnek menü;

Sabah: Kahvaltı öncesi yine bir bardak ılık su ile güne başlıyoruz. Kahvaltıda haşlanmış yumurta beyazı, dereotu, somon fümeyi domates ile yapılmış omlet biçiminde yiyoruz. Şekersiz çay serbest.

Öğle: Meyveli yoğurtla öğleyi geçiriyoruz. Yoğurdun içerisine kivi, ananas, çilek ekleyerek tüketebilirsiniz.

Akşam: Somon balığı veya tavuk/hindi eti ile yapılmış salata ile akşam yemeğimizi yiyoruz.

Paylaşın

B6 Vitamini nedir, hangi besinlerde bulunur?

Bağışıklık sistemi ve kan seviyelerindeki azalma için önemli olan ışığa ve alkali ortama duyarlı besinlerden aldığımız B6 Vitamini (Piridoksin), protein metabolizmasında koenzim olarak oldukça önemli görevleri bulunan ve nörotransmitterlerin sentezinde görev yapan bir suda çözünen vitamin türüdür. 

Hassas bir vitamin türüdür ve güneş ışığı, yüksek ısı, pişirme, bazik ortam gibi etkenlere maruz kalması halinde kolaylıkla bozularak işlevini yitirebilir. Dolayısıyla özellikle süt ve ürünleri, meyve ve sebzeler gibi taze olarak tüketilebilen kaynaklarının yeterli miktarda alınması, vitamine olan gereksinimin karşılanması açısından oldukça önemlidir.

Faydaları;

  • Enzimlerin sağlıklı bir şekilde salgılanmasını sağlar. 60’dan fazla enzimin çalışması için gereklidir
  • Hücrelerin çoğalmasında, çok önemli bir yeri olduğu için sağlıklı bir gebelik için gerekli bir enzimdir
  • B6 vitamini vücutta normal enerji oluşumun
  • Yorgunluk ve bitkinliğin azaltılmasın
  • Normal homosistenin metabolizmasın
  • Normal kırmızı kan hücrelerinin oluşumuna ve bağışıklık sisteminin korunmasına katkıda bulunur
  • Bağışıklık sistemini güçlendirir. Vücudumuzu hastalıklardan korur
  • Kan üretimine destek vermesi nedeniyle böbreklerin sağlıklı şekilde çalışmasını sağlar
  • Uykusuzluk problemini önler
  • Kas kasılmalarını ve krampları önler
  • Yağ yakımı sürecini hızlandırdığı için kilo verme konusunda yardımcıdır
  • Sinir, stres etkilerini azaltır
  • B6 vitamini beyindeki kimyasal olaylar için de önemlidir

Hangi besinlerde bulunur?

  • Böbrek
  • Karaciğer
  • Beyin
  • Yumurta sarısı
  • Tavuk
  • Balık
  • Süt ve süt ürünleri
  • Bira mayası
  • Muz
  • Avakado
  • Patates
  • Ispanak
  • Bezelye
  • Yulaf

Eksikliğinin belirtileri nelerdir?

B6 vitamininin eksikliği iki farklı durumdan kaynaklanabilir. Bunlardan ilki düzensiz veya dengesiz beslenme, düşük kalorili diyet uygulama ya da B6 vitamini içeriği yüksek olan besinlerin az tüketimi gibi nedenlere bağlı olarak vitaminin vücuda yeteri kadar alınmamasıdır. Diğer neden ise sindirim sistemini ve besin ögelerinin emilimini etkileyen herhangi bir hastalıktan kaynaklı olarak vücuda alınan besinlerden yeterli düzeyde yararlanılamamasıdır. Her iki durumda da ortaya çıkabilen B6 vitamini eksikliği birtakım belirtilerle kendini gösterir. En yaygın belirtiler arasında şunlar yer alır:

  • Kırmızı kan hücrelerinin üretimindeki azalmaya bağlı olarak kansızlık (anemi) gelişimi
  • Sürekli yorgunluk, halsizlik ve enerji düşüklüğü
  • Deri döküntüleri
  • Dudaklarda çatlama, ağız ve dudakların çevresinde kuruluk ve dökülmeler
  • Bağışıklık sisteminin zayıf olması, sık olarak geçirilen enfeksiyon hastalıkları
  • El, ayaklar ve parmaklarda uyuşukluk, karıncalanma hissi
  • Bebeklerde huzursuzluk ve sürekli huysuzluk
  • Hamilelikte görülen sabah bulantılarının aşırılığı
  • Bilinç bulanıklığı, konsantrasyon güçlüğü, unutkanlık gibi bilişsel sorunlar

Söz konusu belirtiler hafif düzeydeki vitamin eksikliklerinde hissedilebilir düzeyde olmayabilir. Vitamin eksikliğinin uzun süre devam etmesi ve tedavi edilmemesi halinde ise belirtiler şiddetlenerek günlük yaşamı etkileyecek boyutlara ulaşabilir. Yukarıdaki belirtilere ek olarak yapılan bazı bilimsel araştırmalarda B6 vitamini eksikliğinin kanser gelişimini kolaylaştırdığı sonucuna varılmıştır. Özellikle mide ve yemek borusu kanserlerinde B6 vitamini eksikliğinin bir tetikleyici faktör olabileceği üzerinde durulmakta olup bu konu hakkındaki bilimsel araştırmalar halen devam ettirilmektedir.

Paylaşın

B12 Vitamini nedir, hangi besinlerde bulunur?

Kimyasal yapısı oldukça karmaşık olan B12 Vitamini (Vitamin B12), kobalamin adı ile de bilinmektedir. Merkez bölgesinde biyokimyasal olarak oldukça nadir bulunan kobalt minerali vardır ve kobalamin adını da bu mineral sayesinde alır.

B12 vitamini suda çözünebilen, DNA sentezinde, yağ asitleri ve amino asitlerin vücut içinde kullanımında oynadığı rol sayesinde vücut içerisindeki hemen her hücrenin ihtiyaç duyduğu bir B vitamini türüdür. Sinir sisteminin sağlığı, beyin fonksiyonları ve alyuvarların üretimi için gereklidir.

Faydaları;

  • B12 vitamini enerji oluşum metabolizmasına
  • B12 vitamini sinir sisteminin normal işleyişine
  • B12 vitamini normal homosistein metabolizmasına
  • B12 vitamini psikolojik fonksiyonlara
  • B12 vitamini kırmızı kan hücresi oluşumuna ve bağışıklık sisteminin normal fonksiyonuna katkıda bulunur
  • B12 vitamini yorgunluk ve bitkinliğin azaltılmasına yardımcıdır ve hücre bölünmesinde rol oynar

Hangi besinlerde bulunur?

B12 Vitaminini birçok besin kaynağından elde edebilirsiniz. B12 Vitamini et çok hayvansal kaynaklı besinlerde bulunur. Bitkilerde bulunmadığı için vegan tarzı beslenen kişilerin, beslenmelerine dikkat etmesi gerekmektedir.

B12 eksikliğinin neden olduğu bağışıklık sisteminin zayıflaması, unutkanlık gibi hafıza problemleri ve kansızlık gibi durumlar için hayvansal gıda tüketmeyen kişiler takviye ürünlerden faydalanabilmektedir.
B12 Vitamininin en çok bulunduğu besinler ise;

  • Et
  • Süt
  • Yumurta
  • Peyniralık gibi hayvansal besinlerdir

Eksikliğinin belirtileri nelerdir?

B12 vitamini eksikliği hematolojik, nörolojik, psikiyatrik ve dolaylı olarak kardiyovasküler belirtilerle ilişkilidir (1). B12 vitamini eksikliği başta kan değerlerini etkileyebilir, yorgunluğa sebep olabilir ve uzun süre eksiklik devam ettiği takdirde önemli hastalıklara sebep olabilir.

B12 eksikliği yorgunluk, sinirlilik, dikkat eksikliği, ve kan değerlerindeki bozukluklar ile anlaşılabilir. Böyle bir şüpheniz var ise doktorunuza danışmanız gerekir.

Paylaşın

Büllöz pemfigoid nedir? Teşhisi, Tedavisi

Halk arasında bilinen bir adı olmayan Büllöz pemfigoid; içi su dolu kabarcıklar oluşturan ve bu su dolu kabarcıkların patlayıp açılması ile üzeri kabuklanan, yüzeysel yaralar şeklinde seyreden önemli bir deri hastalığıdır.

Bülöz pemfigoid tıp dilinde otoimmün bir hastalık olarak bilinir. Yani normalde insan vücuduna zararlı olabilecek mikrop ve yabancı maddelere karşı bir koruma sistemi olan bağışıklık sisteminin, kişinin kendi doku ve hücrelerini de yabancı olarak algılayıp buna karşı tepki vermesi sonucunda ortaya çıkan hastalıklardan birisidir.

Daha basit bir biçimde kimde olacağını önceden kestiremediğimiz büllöz pemfigoid hastalığı, henüz bilmediğimiz bir nedenle vücudun kendi derisini yabancı olarak algılaması ve buna karşı tepkime vermesi ile oluşur. Bu tepkimeyle, derideki hücreleri bir arada tutan bağlar, vücudun salgıladığı ve antikor adı verilen maddelerin etkisiyle kopar.

Bunun sonucunda hücrelerin birbirinden ayrıldığı alanlara sıvı toplanır. Böylece “bül” adı verilen içi berrak sıvı ile dolu olan kabarcıklar meydana gelir. Bu kabarcıklar zaman içerisinde patlarlar ve tabanı ıslak et görünümlü, kendi kendine iyileşmeyen yüzeysel yaralara dönüşür. Bu yaralardan sıvı ve vücut için gerekli maddelerin kaybedilmesi ya da bu yaralardan mikrop kapılması sonucunda hastalığın bazen yaşamı tehdit eden olumsuz sonuçları ortaya çıkar.

Büllöz pemfigoid nedenleri;

Kabarcıklar bağışıklık sisteminizdeki bir arıza nedeniyle ortaya çıkar. Vücudunuzun bağışıklık sistemi normalde bakteri, virüs veya diğer zararlı olabilecek yabancı maddelerle savaşmak için antikorlar üretir. Net olmayan nedenlerden dolayı, sisteminiz vücudunuzdaki belirli bir dokuya karşı bir antikor geliştirebilir.

Büllöz pemfigoidde, bağışıklık sistemi cildin dış tabakasını (epidermis) ve bir sonraki cilt tabakasını (dermis) bağlayan liflere antikorlar üretir. Bu antikorlar, kabarcıklar ve kaşıntı üreten iltihabı tetikler.

Büllöz pemfigoidin belirtileri;

İlk belirtileri yama tarzında kurdeşen benzeri kızarıklıklar ve şiddetli kaşıntıdır. Bu kızarıklıkların üzerinde günler ya da haftalar sonra bül denilen yanık benzeri içi su dolu gergin kabarcıklar meydana gelir. Büller kısa sürede patlayarak açılırlar ve tabanları ıslak, yüzeysel yaralara dönüşürler. Bu yüzeysel yaralar zamanla kuruyup
kabuklanırlar. Eğer tedavi edilirse yaralar, yerlerinde geçici kahverengi lekeler bırakarak iyileşirler. Ancak tedavi edilmezse hastalık yeni büllerin ortaya çıkması ile giderek şiddetlenebilir. Bu yaralar genellikle deride olsa
da hastaların dörtte birinde ağız içerisinde de çıkabilir.

Büllöz pemfigoid teşhisi;

Teşhisi doğrulamak için doktorunuz kan testleri isteyebilir ve laboratuvar testi için etkilenen cildin küçük bir örneğini alarak cilt biyopsisi yapabilir. Doktorunuz sizi belirtilerinize ve laboratuvar testlerinizin sonuçlarına bağlı olarak cilt (dermatolog) veya gözler (göz doktoru) konusunda uzmanlaşmış bir doktora yönlendirebilir.

Tedavisi;

Büllöz Pemfigoid tedavisinin temel amacı ve hedefi; hastalığa yol açan, vücut tarafından üretilen antikor adı
verilen maddelerin üretimini azaltmak ya da tamamen durdurmaktır. Bu amaçla, vücudun kendisine yönelmiş bağışıklık sistemini baskılayıcı birtakım ilaçlar veya kanın antikor adı verilen maddelerden temizlenmesine
yönelik birtakım yöntemler kullanılır. Bu amaca yönelik en sık kullanılan ilaçlar, deriye sürerek ya da hastalığın daha şiddetli olduğu durumlarda ağızdan hap şeklinde veya toplardamara enjeksiyon şeklinde kullanılan ‘kortizon’ ilaçlarıdır.

Genellikle kortizon içeren ilaçlar hastalığı baskılamakla birlikte; ilacın yetersiz olduğu veya uzun süre kullanımlarında yan etkileri sebebiyle kortizon düzeyinin minimum tutulmak istendiği durumlarda tedaviye immunsupresif ilaçlar eklenebilir. Sık kullanılan immunsupresif ajanlar arasında azatiyoprin, metotreksat, mikofenolat mofetil vardır.

Daha az kullanılan diğer ilaçlar arasında, nikotinamid, tetrasiklin, dapson, sülfonamidler, siklofosfamid, siklosporin, klorambusil gibi ilaçlar mevcuttur. Yukarıdaki tedavilerle olumlu sonuç alınamayan hastalarda daha ileri tedavi
yöntemleri (ritüksimab, plazmaferez, IVIG vb..) kullanılabilir.

Yaşam tarzı ve ev ilaçları;

Büllöz pemfigoid varsa, aşağıdaki kişisel bakım stratejileriyle durumunuzun bakımına yardımcı olabilirsiniz:

  • Yara bakımı: Kabarcıkların günlük bakımı için doktorunuzun tavsiyelerine uyun.
  • Gerekirse etkinlikleri sınırlayın: Ayak ve ellerde kabarcıklar yürümeyi veya günlük aktivitelere katılmayı zorlaştırabilir. Kabarcıklar kontrol altına alınana kadar rutininizi değiştirmeniz gerekebilir.
  • Güneşe maruz kalmaktan kaçının: Büllöz pemfigoidden etkilenen cildin herhangi bir bölgesinde uzun süre güneşe maruz kalmaktan kaçının.
  • Gevşek pamuklu kıyafetler giyin: Bu cildinizi korumaya yardımcı olur.
  • Ne yediğinize dikkat edin: Ağzınızda kabarcıklar varsa, cips, çiğ meyve ve sebze gibi sert ve gevrek yiyecekler yemekten kaçının, çünkü bu tür yiyecekler semptomları şiddetlendirebilir.
Paylaşın

Burun kanaması nedir? Nedenleri, Tedavisi

Burunun yapısal hastalıklarına bağlı olarak ortaya çıkan ve tıpta epistaksis olarak da adlandırılan Burun Kanaması, farklı sağlık sorunlarının habercisi olabilir. Toplumda her 10 kişiden birinde görülebilmekle birlikte, burun kanaması olan kişilerin sadece %1-2’sinde cerrahi tedavi gerektirir.

Burun kanamaları meydana geldiği anatomik bölge ve ilişkili damar sistemine göre ikiye ayrılır; ön burun kanamaları ve arka burun kanamaları. En sık karşılaşılan burun kanaması tipi, ön burun kanamalarıdır. Sıklıkla burun içinde meydana gelen travma sonucu oluşan ön burun kanamasına özellikle çocuklar ve gençlerde rastlanır.

Arka burun kanmaları ise yetişkin ve ileri yaştaki kişilerde daha sık gözlenir. Bu tip kanamalarda, burun boşluğu geniz üzerinden ağız ile bağlantılı olduğundan ağızdan kan gelmesi de söz konusudur. Sıklıkla altta yapısal problem veya kronik hastalık yatar.

Nedenleri;

Burun kanamaları genellikle soğuk havaya veya zedelenmelere bağlı olarak da ortaya çıkabilmekle beraber şiddetli veya uzun süreli geçmeyen kanamalarda mutlaka en kısa süre içerisinde bir doktora görünmeniz önerilmektedir. Burun kanamasına sebep olabilecek nedenlerin bazıları aşağıdaki gibidir:

  • Kuru hava
  • Burun karıştırma
  • Buruna alınan darbeler
  • Akut sinüzit (sinüs enfeksiyonu)
  • Alerjiler
  • Yüksek tansiyon
  • Aspirin kullanımı
  • Hemofili gibi kanama bozuklukları
  • Kan inceltici ilaçlar
  • Amonyak gibi kimyasal maddelere maruz kalma
  • Kronik sinüzit
  • Kokain kullanımı
  • Soğuk algınlığı
  • Burunda yabancı cisim
  • Alerjileri tedavi etmek için kullanılanlar bazı spreyler
  • Kalıtsal hemorajik telanjiektazi
  • İdiyopatik trombositopenik purpura (ITP)
  • Lösemi
  • Burun ve paranazal sinüs tümörleri
  • Burun polipleri
  • Yeni geçirilmiş burun ameliyatları
  • Gebelik
  • Burun içi eğrilikler
  • Hormonal nedenler

Belirtileri;

Burun kanaması başlı başına bir belirti olmasına rağmen altta yatan farklı bir hastalığa bağlı olarak gelişebilir. Bu gibi durumlarda burun kanamasına ek belirtiler olup olmadığına dikkat edilmeli ve baş dönmesi ya da mide bulantısı gibi durumlar varsa en kısa sürede bir hekime başvurulması gereklidir.

Burun kanamaları tek taraflı olabileceği gibi burnun ön ya da arka tarafında da meydana gelebilir. Ön tarafta meydana gelen kanamalar genellikle kısa sürer ve enfeksiyon, nezle ya da tahriş olma gibi durumlara bağlı olarak gelişir.  Fakat arka taraf kaynaklı kanamalar ise tansiyon veya tümör gibi ciddi hastalıkların belirtisi olabilir.

Burun kanamasına eşlik eden belirtiler altta yatan başka bir hastalığın habercisi olabilir. Aşağıdaki belirtilerin olması durumunda en kısa süre içinde bir doktora görünmeniz önerilmektedir.

  • Aşırı kanama
  • Kanamadan dolayı solunum fonksiyonu engelleniyorsa
  • Burun kanamaları tekrarlamaya başladıysa
  • Tek taraflı ve sık olarak oluyorsa
  • 30 dakikadan uzun bir süre içinde geçmiyorsa
  • İki yaşından küçük çocuklarda görülüyorsa

Burun kanamasına nasıl müdahale edilmeli?

Burun kanaması tedavisinde uygulanabilecek bazı yöntemler vardır:

  • Kanaması olan kişiyi sakinleştirmeye çalışmak gerekir.
  • Heyecanlı ve panik halinde olanların tansiyonu yükselir ve kanamanın şiddeti artabilir.
  • Baş hafifçe öne doğru eğilmeli (arkaya değil), kanın yutularak mideye gitmesi engellenmelidir. Aksi takdirde kanama miktarı anlaşılamadığı gibi bulantı ve kusmaya da yol açabilir.
  • Burnun yumuşak olan kısmı tamamen kavranmalı, başparmak ve işaret parmaklarla 5 dakika kadar sıkıştırılmalıdır.
  • Dik oturulmalı veya yatmak gerekiyorsa mutlaka baş yüksekte kalacak şekilde yatılmalıdır.

Burun kanamasına evde acil müdahale nasıl yapılır?

  • Ayakta kalmayın, bir yere oturun.
  • Burnunuzu başparmağı ve işaret parmağınızın arasına alarak sıkın.
  • Başınızı geri doğru değil, öne doğru eğerek 5-10 dakika bekleyin.
  • Tampon yapmak için herhangi bir madde (pamuk, gazlı bez gibi) burnun içine sokmayın.
  • Ensenize ve burun sırtınıza soğuk kompres (buz uygulaması) yapabilirsiniz.
  • Sümkürmeyin, burun içindeki pıhtıları temizlemeye çalışmayın.
  • Burun kanamasının devam etmesi, kanın ağızdan da gelmesi halinde acil olarak doktora başvurun.

Sağlık kuruluşlarında yapılan tamponlar gazlı bezler veya özel şeritlerin burun boşluğunun gerisine alet yardımıyla kanama odağına baskı yapacak şekilde yerleştirilmesi şeklinde uygulanır. Bu tamponlar 2-3 gün sonra çıkartılmalıdır.

Burun kanaması nasıl tedavi edilir?

Kanamanın durmadığı ön burun kanamalarında sınırlı bir tampon yapılarak veya küçük bir müdahale ile damar pıhtılaştırılarak kanama durdurulabilir.

Kanama durmuşsa veya tampon alındıktan sonra tekrar kanamıyorsa; kanamanın tekrar etmemesi için çoğu kez yumuşatıcı ve yara iyileştirici krem veya merhemler önerilir.

Kulak burun boğaz hekimi; burun kanamasının yerini görebilmek için endoskopik muayene yapabilir. Önden veya arkadan gelen kanamalar için; ucunda kimyasal maddeler bulunan ufak çubuklarla ya da bipolar ile yakma işlemi (koterizasyon) yapılabilir.

Durmayan kanamalarda önden ya da arkadan tampon uygulaması yapılabilir. Bu tip kanamalarda hastaların 24-72 saat arasında hastanede kalıp takip edilmesi gerekebilir.

Kanama nedeni bulunduktan sonra, ek tedaviler de uygulanır. Çok ciddi olan tampon ve cerrahi yöntemlerle durdurulamayan burun kanamalarında anjiyografi rehberliğinde embolizasyon da uygulanabilir.

Burun kanaması ile ilgili merak ettiğiniz konuları Grup Florence Nightingale Hastaneleri’nin uzman ekibine sorabilir, sorunuzla ilgili öneriler isteyebilirsiniz. Bize ulaşmak için web sitemizde yer alan iletişim formunu kullanabilir ya da 444 0436 numaralı telefonu arayabilirsiniz.

Hangi durumlarda sağlık kuruluşuna başvurulmalı? 

Aşağıdakilerden herhangi birisiyle karşılaşması durumunda bir sağlık kuruluşuna başvurmak gerekir:

  • Tekrar tekrar burun kanaması atakları olması
  • İdrar veya dışkı gibi burun dışındaki yerlerde ek kanamaların bulunması
  • Vücutta kolay morarma
  • Eğer kişide burun kanaması varsa ve kan sulandırıcı aspirin, warfarin veya kumadin gibi ilaçlardan birini kullanıyorsa
  • Eğer karaciğer hastalığı, böbrek hastalığı veya hemofili gibi kan pıhtılaşmasını etkileyebilecek herhangi bir altta yatan hastalığı varsa
  • Son zamanlarda kemoterapi görmüşse
  • Burnu 10 ila 20 dakika kadar basınç uyguladıktan sonra kanama devam ediyorsa
  • Kısa süre içinde birkaç kez tekrarlamışsa veya çok miktarda kan kaybı olmuşsa
  • Baş dönmesi varsa
  • Kişi kendini sarhoş gibi hissediyorsa ya da bilincinin kapanacağından endişeleniyorsa
  • Hızlı bir kalp atışı veya nefes darlığı varsa
  • Kanamayla birlikte kusma da varsa
  • Eşlik eden 38,5 dercenin üzerinde ateş varsa
  • Vücutta döküntüler varsa
Paylaşın

Burkulma nedir? Belirtileri, Tedavisi

Tıp dilindeki adı Distorsiyon olan Burkulma, olağandışı bir hareket sonucunda eklem bağlarında oluşan kopma ya da aşırı gerilmedir. Başka bir deyişle, zorlanma sonucu eklemleri bir arada tutan bağlarda meydana gelen esneme, yırtılma veya kopmadır.

En çok el ve ayak bileklerinde ve dizde olur. Belirtileri, burkulan eklemde ağrı, şişme, hareketin güçleşmesi ya da yapılamamasıdır. Eklem içinde kanama da olabilir. Tedavisi için soğuk kompres ve fazla sıkı olmamak koşuluyla eklemi sarmak yararlıdır. Bazı burkulmalarda lokal anestezi gerekebilir.

Nedenleri;

Burkulma yanlış bir hareket sonucu birdenbire olabilir. Buna akut burkulma denir. Yapılan işten dolayı, sürekli tekrarlanan hareketler neticesinde o bölgede zaman içerisinde meydana gelecek olan gerilmeler sonucu ortaya çıkmışsa buna kronik burkulma denir.

Bağdaki lifler elastik bir yapıya sahiptir. Eklemde meydana gelebilecek normalden fazla zorlama veya herhangi bir kaza anında bağların normal esnekliğinin üzerindeki gerilmeler sonucu meydana gelecek hasarlar burkulmaya neden olur. Bu gibi durumlarda liflerle birlikte bazı küçük damarlar kopar. Eklemlerde şişme, ağrı ve morluk meydana gelir. Burkulmalar, ayak ve el bileklerinde, diz ve dirseklerde meydana gelir. Vücuttaki en hareketli bölge olması ve vücudun bütün yükünü taşıması sebebi ile ayak bileği en hassas olan bölgedir.

Belirtileri;

Yumuşak dokularda (kaslar, tendonlar ve lifler) meydana gelecek yaralanmalarda birtakım belirtilerle iltihaplanma süreci başlar. Bu belirtiler kızarma, ağrı, ateş ve şişmedir. Bu belirtilerin her biri iyileşme süreci içinde önemli bir yere sahiptir. Burkulma sonucu meydana gelen hasarın büyüklüğüne göre belirtilerin şiddeti değişir. Sakatlanan bölgede sinir liflerindeki hasar ne kadar büyükse ağrı o kadar fazla olur. Hasara uğrayan dokudan zehirli maddeler çıkar. Bu zehirli maddeler sinirlerin zarar görmesine neden olur. Hasarlı bu bölgede kan akışı artmaya başlar. Artan kan akışı sinir uçlarına baskı yaptığından dolayı ağrılar meydana gelir.

Küçük damarların kopması sebebiyle deride kızarıklıklar oluşur. Bu bölgedeki damarlar, besinleri ve yaralı olan dokuyu iyileştirici maddelerin akışını hızlandırak için genişler. Kan akışı sayesinde yaralı bölgede oluşan zehirli maddeler atılır. Bu olay o bölgenin şişmesine neden olur.

Tedavisi;

Burkulmanın ciddiyetine göre tedavi uygulanır. Eğer burkulma hafif olmuşsa eklem bir süre hareketsiz bırakılarak, eklemin sabit bir şekilde kalmasına özen göstermek gerekir. En çok işe yarayan yöntemlerden biri hasara uğrayan bölgeye soğuk tedavi uygulamaktır. Örneğin bir beze sarılmış buz burkulan yerin üzerine konulmalıdır. Soğuk uygulama sayesinde damarların daralması sağlanır ve o bölgeye olan kan akışı yavaşlatılmış olur. Bu uygulama 15-20 dakikalık aralıklarla tatbik edilebilir.

Sinir uçlarında fazla miktarda sıvı birikimi nedeniyle acı hissedilebilir. Bunun için yaralı olan bölge esnek bir bantla sarılmalıdır. Uygulanacak bandaj işlemi deriye hafif bir şekilde basınç yapacak düzeyde sıkı olmalıdır. Fakat kan dolaşımını engelleyecek kadar fazla sıkılmamalıdır.

Hasara uğrayan bölgenin iyileşmesi için zamana ihtiyaç vardır. Örneğin ciddi bir ayak burkulmasının tedavi süresi bir ya da birkaç ay sürebilir. Burkulma ayak bileğinde meydana gelmişse hasta yatağa uzatılır. Kan birikmesini önlemek amacıyla ayağının altına yastık yerleştirilmelidir. Burkulma bilekte ya da dirsekte meydana gelmişse, kol bir süre hareketsiz kalması için boyuna asılmalıdır. Burkulmadan birkaç gün sonra hasarlı bölgeyi ısıtıp, iyileşme sürecini hızlandırmak için yumuşak masaj yapılabilir. Çok şiddetli durumlarda hastaneye başvurmak gerekir. Zarar gören dokunun tedavisi için cerrahi müdahale gerekebilir.

Paylaşın

Bulimya (Bulimia) Nedir? Teşhisi, Tedavisi

Bulimya (Bulimia); Belirli bir zaman dilimi içerisinde çoğu insanın yiyebileceğinden çok daha fazla yiyeceği yeme durumu ve başka bir deyişle yeme kontrolünün kaybolması durumudur. Bulimya (Bulimia), ileri safhada PEM (Protein Enerji Malnütrüsyonu) gelişir ve hastaneye yatırılması gerekebilir.

Kişide aşırı bir iştah, fakat aynı zamanda aşırı bir kilo alma korkusu vardır. Kişi çok fazla yemek tükettikten hemen sonra kendisini kusturarak yada diüretik ve laksatifler kullanarak yediklerinden kurtulmaya çalışır. Çoğunlukla bulimik kişi, birkaç gün çok fazla yemek tüketir. Sonra karın ağrısı ve uyku düzensizliği başlayınca kendisini kusturmaya başlar. Zorlama ile yapılan bu kusmalar diş çürüklükleri, özefajit , metabolik alkaloz, dehidratasyon, hipokalemi ve diğer elektrolit bozukluklarına yol açar.

Bulimia ne sıklıkta görülür?

Her 100 kişiden bir ila ikisi bulimia hastalığına yakalanır. Ancak bulimianın ayrı ayrı semptomları (hastalık belirtileri) daha sık görülür ve her 100 kişiden yaklaşık 5’inde bulunur.

Bu hastalık özellikle kadınlarda ve genç kızlarda görülür. Her 100 bulimikten 90’ı genç kız ve kadınlardan oluşur. Ancak son zamanlarda giderek daha çok genç erkek de şişmanlamaktan korktuğunu, yeme davranışını kontrol ettiğini, aşırı açlık krizlerine girdiğini, yediklerini çıkardığını, giderek daha çok spor yaptığını veya kilolarını korumak için müshil ilaçlarına yöneldiğini bildirmektedir.

Bulimia hastalığı kimlerde görülür?

  • Düşük özgüvenli kişiler
  • Depresif belirtileri olan kişiler (mutsuzluğa eğilimli, pekçok şeye karşı isteksizliği olan, bunlara ek olarak uyku,iştah, konsantrasyon, enerji sorunları, değersizlik düşünceleri yaşayanlar)  -sosyal anksiyete bozukluğu yaşayan kişiler
  • Çcuklukta aşırı düzeylerde kaygı belirtileri olan kişiler
  • Zayıf vücut idealinin içselleştirilmesi
  • Çocukluk çağlarında cinsel ve fiziksel istismar yaşayanlar
  • Çocuklukta obezitenin (şişmanlık) varolması, erken yaşlarda ergenliğe giriş
  • Ebeveynin aşırı veya yetersiz düzeyde müdahaleleri risk etmenleri arasında sayılmaktadır

Bulimia hastası olup olmadığınızı nasıl anlarsınız?

Bulimia hastalığı hemen bir günde oluşmaz. Mağdurların erkenden yardım aramaları çok önemlidir zira hastalığın sonlandırılması esasen tedaviye çabuk başlanmasına bağlıdır.

Bir yeme bozukluğu başlangıcının belirtileri şunlar olabilir:

  • Kendi yeme davranışından memnun olmama
  • Kişinin kilosu ve beslenmesiyle ilgili endişelenmesi
  • Kişinin vücuduyla ilgili endişelenmesi
  • Gizli yemek yemek
  • Kusma veya yeme krizleri

Çoğunlukla ilk olarak aile hekimiyle görüşülür. Mağdurun bir bulimia hastası olup olmadığı ise, ancak bir uzman hekim veya psikoterapistin kapsamlı teşhisiyle ortaya çıkar. Bunun için detaylı bir bedensel muayenenin yanısıra, hastanın yeme davranışı ve buna karşı önlemler hakkında ayrıntılı bir görüşme de yapılır.
Muayene sonucuna göre hangi tedavi şeklinin tavsiye edileceğine karar verilir.

Esas itibariyle, bulimia ne kadar erken teşhis edilirse, başarılı bir tedavi şansının da o kadar yüksek olacağı kabul edilir.

Bulimianın sonuçları nelerdir?

  • Amenore (adet görememe) ya da adet düzensizlikleri görülebilir
  • Kusma davranışları sonucu vücut su-tuz-mineral düzensizlikleri ciddi sorunlara yol açabilir
  • Yemek borusunda kusmalar sonrası yırtılma, midede delinmeler, kalp ritim bozuklukları gibi nadir ama ölümcül sonuçlar ortaya çıkabilmektedir
  • Laksatif (dışkılamayı arttırıcı, kolaylaştırıcı) ilaçların uygunsuz kullanımı ile barsak hareketleri olumsuz etkilenir ve bunlar olmadan dışkılayamama gelişebilir, diğer mide-barsak sorunları, rektal prolapsus (barsağın anüsten sarkması) görülebilir
  • Duygu durum bozuklukları, kaygı bozuklukları, alkol, madde, uyarıcı nitelikte yasadışı ilaç kullanımı ve kişilik bozukluğu ile birlikte görülebilir

Nasıl Tedavi Edilir?

Bilişsel davranış terapisi esasına göre yapılan bir psikoterapinin özellikle etkili olduğu gözlemlenmiştir. Eğer bir davranış terapisi mümkün değilse, psikodinamik yaklaşıma göre bir tedavi de düşünülebilir. Yaklaşık her üç bulimik hastadan biri, psikoterapi ile kalıcı olarak iyileştirilebiliyor. Önemli olan, tedaviyi yapan terapistlerin yeme bozuklukları alanında hususi bilgilerinin ve önemli tecrübelerinin olmasıdır. Yaşı küçük hastalarda çoğunlukla, hastaların da görüşü alınarak hasta yakınları zaman zaman terapiye dahil edilir.

Ayakta psikoterapide mağdurlar genelde psikoterapistle haftalık görüşmeler yapar. Tedaviyi yapan hekimle anlaşarak tedaviyi tamamlaması açısından bazı durumlarda ilaç alınması da anlamlı olabilir.

Paylaşın

Diş Gıcırdatma (Bruxism) Nedir? Nedenleri, Tedavisi

Diş Gıcırdatma (Bruxism); Bruksizm, diş gıcırdatma veya diş sıkma ile kendini gösteren güçlü çene hareketlerinin neden olduğu anormal bir aktivite olarak tanımlanan ve oldukça fazla görülen bir bozukluktur.

Halk arasında daha çok diş sıkma ya da gıcırdatma olarak bilinen Bruksizm, tedavi edilmeden bırakılmaması gereken bir ağız hastalığıdır.

Belirtileri ve semptomları;

Bruksizm, başka rahatsızlıklara benzer birçok belirtiye sahiptir. Bu tür rahatsızlıklar yaşıyorsanız diş hekiminize başvurun:

  • Aşınmış diş minesi ve artan diş hassasiyeti.
  • Çene ağrısı veya sıkı çene kasları.
  • Uyku partnerinizi uyandırmak için yeterince yüksek olabilecek seviyede dişleri gıcırdatma veya kenetleme.
  • Düzleşmiş, kırık, yontulmuş veya gevşemiş dişler
  • Şakaklarınızda başlayan hafif bir baş ağrısı.

Uyku sorunları;

Bruksizme neyin yol açtığı kesin olarak bilinmese de, hem fiziksel hem de psikolojik nedenler genellikle diş gıcırdatma ile bağlantılıdır. Uyku sorunları en yaygın nedenlerden bazılarıdır.

Araştırmalar horlama ve uyku apnesi gibi durumların dişlerini gıcırdatan kişilerde daha çok görüldüğünü gösteriyor. Uyku apnesi, solunum işlemini etkileyen benzersiz bir durumdur; teşhis ve tedavi için doktorunuza göründüğünüzden emin olun.

Önlemler ve tedavisi;

Bruksizmden muzdarip olduğunuzu düşünüyorsanız, işe belirtileri kaydederek başlayın ve bir sonraki randevunuzda bunlara dikkat çekin. Diş hekiminiz herhangi bir belirtiyi veya semptomu tam olarak teyit etmek için kapsamlı bir muayene yapmak ve ardından bunların nedenlerini belirlemek isteyebilir.

Aradaki zamanda, gıcırdatma işleminden kaynaklanan herhangi bir hasarı hafifletmek amacıyla bir ağız koruyucusu reçete edebilir veya dişlerin hizalanmasıyla ilgili sorunları gidermek için bir diş çalışması gerçekleştirebilir. Henüz yapmadıysanız stresi azaltma yöntemlerini ele almak başka bir seçenektir.

Her zaman olduğu gibi, ağız bakımı evde başlar. Bu rahatsızlığın bir sonucu olarak aşınan diş minesini güçlendirmek amacıyla dişlerinizi düzenli olarak fırçalamayı ihmal etmeyin.

İlaçlar ve hastalıklar;

Bruksizm nedenleri, Huntington Hastalığı ve Parkinson Hastalığı gibi nörolojik rahatsızlıkların yanı sıra psikiyatrik ilaçların ve antidepresanların yan etkileri ile de ilişkilendirilmiştir. Bu tür durumlarda doktorunuza başvurun.

Yaşam tarzı;

Tütün kullanımı, alkol tüketimi ve hatta çok fazla kafein gibi madde kaynaklı alışkanlıklar bruksizm yaşama riskinizi artırabilir. Hatta, sağlık uzmanınız gerektiğinde uygun bir bağımlılık tedavisi yöntemi önerebilir. Bruksizm çocuklarda ergenlerden daha yaygın olduğu için, yaşın da önemli bir etken olduğunu unutmayın.

Paylaşın

RSV (Respiratuar Sinsityal Virus) nedir? Teşhisi, Tedavisi

Tüm yaş gruplarında özellikle bebekler ve yaşlılarda yaşamı tehdit eden solunum yolu enfeksiyonlarına neden olan RSV (Respiratuar Sinsityal Virus); Grip ve soğuk algınlığına benzer şikayetlere neden olurken, tedavisinde gecikildiğinde akciğerleri tehdit ediyor.

Çocukların tümü 2 yaşına kadar en az bir kez RSV ile hastalanmakta ve hayat boyu bu enfeksiyonun tekrarı sık olarak görülmektedir. Büyük çocuk ve erişkinlerde RSV genellikle üst solunum yolu enfeksiyonu; bebek ve küçük çocuklar ile prematüre doğanlarda, bağışıklık yetmezliği olanlarda ve yaşlılarda ciddi alt solunum yolu enfeksiyonları geliştirebilmektedir.

Belirtileri;

RSV tıpkı grip ve nezle bulgularına benzer şikayetlere neden olurken prematüre doğanlarda veya bebeklerde huzursuzluk, beslenmeme, sık nefes alma ya da solunum düzensizliklerine neden olmakla birlikte virüsün tek kaynağının insanlardır. Çevreden yada yakınlarındaki bu bulguları sergileyenlerden bireye çabucak bulaşır. RSV virüsünün bulaşması enfekte salgılar ile doğrudan ve yakın temasla oluşurken, virüs çevre yüzeylerce saatlerce, ellerde ise yarım saatten fazla canlı kalabiliyor.

RSV enfeksiyonunun tanısı solunum yolu sekresyonlarında RSV antijenine bakılarak konulur. Bu yaygın olarak kullanılan, hızlı sonuç veren ve % 90 oranında doğru sonuç veren bir yöntemdir. RSV virüsü genellikle kış ve erken ilkbahar aylarında yıllık salgınlar şeklinde görülmektedir. Hastalık genellikle Kasım- Aralık aylarında başlamakta, Ocak ve Şubat ayında zirveye ulaşmakta, Nisan ayı sonunda da sona ermektedir.

Tedavisi;

RSV enfeskiyonlar özellikle hassas yaş gurupları olan bebekler ve yaşlılar ile özellikli altta yatan hastalığı olanlarda ağır seyirlidir. Bu hastalarda oral alım bozulacağından hastalıkta ilk tedaviyi destek tedavisi oluşturur.  Sıvı kaybının yerine konması, solunumun dikkatle değerlendirilmesi ve oksijen desteği, üst solunum yolu aspirasyonu ve gerekirse solunum cihazına bağlanma uygulanması gerekebilir. RSV bronşiti sonrasında kulak iltihabı veya bakteriyel akciğer enfeksiyonu gelişirse antibiyotik kullanılır, bubnun dışında antibiotik etkisi söz konusu değildir. Ağır seyirli vakalarda hastane yatışı ile takip sıkça uygulanan bir durumdur. Özellikle 6 aylıktan küçük bebeklere tanı durumunda hastane yatışı önerilmektedir.

RSV’den korunmak münkün mü?

Anne sütünün desteklenmesi, sigara maruziyetinin engellenmesi, standart enfeksiyon kontrol önlemleri, risk gruplarının belirlenmesi, kalabalık ortamlardan uzak durulması, rutin aşılama programına uyulması, hastanede yeni olguların hızla saptanması ve temas izolasyonu RSV’den korunma esastır. Hastalığın bulaşması hasta kişinin solunum sekresyonlarıyla kontamine olmuş yüzeylere dokunmakla veya öksürdüğü havadaki damlacıklar yoluyla olur. Hasta kişiyle kontağın sınırlandırılması, maske kullanımı ve el yıkama yayılımı azaltabilir.

RSV için kullanılabilir rutin bir aşı bulunmamaktadır; ancak 29 haftadan küçük doğan yüksek riskli prematürelerde, doğumsal kalp hastalığı ya da kronik akciğer hastalığı olan çocuklarda alt solunum yolu enfeksiyonunu önlemek için pasif immünizasyon yani RSV antikoru içeren Palivizumab(RSV monoklonal antikor)isminde yalnızca uzman hekim önerisiyle ve rapor çıkartılarak kullanılan bir ilaç mevcuttur.

RSV virüsünden korunmak için yüksek riskli bebeklere pasif immunizasyon yani ayda bir antikor verilmesi(palivizumab) önerilmektedir. Pasif immunizasyon uygulanması gereken hastalar şunlardır:

  • Gebelik haftası 29 haftadan küçük ve 1 yaşından küçük bebekler
  • Kronik akciğer hastalığı olan ve 2 yaşından küçük bebekler
  • Tedavi gerektiren kalp hastalığı olan 2 yaşından küçük bebekler

İlaç uygulaması RSV sezonu denilen Ekim-Mart ayları arasında ayda bir kez yapılmaktadır. Bu uygulamanın sezonda tam ve düzenli olarak yapılması ile ağır hastalık gelişimi ve hastaneye yatışlar azalmaktadır.

(Kaynak: medicalpark.com.tr)

Paylaşın

Atkins Diyeti Nedir, Nasıl Yapılır? Faydaları, Zararları

Dünyanın birçok yerinde oldukça popüler olan Atkins Diyeti, protein ve yağı yüksek, karbonhidratı düşük ketojenik bir diyettir. Atkins diyeti aslında 1972 yılında en çok satan kitaplardan biri olan doktor Dr. Robert C. Atkins tarafından tanıtılmıştır.

Bu diyetin savunucuları, karbonhidratlı gıdalardan uzak durduğunuz sürece, istediğiniz kadar protein ve yağ tüketirken kilo verebileceğinizi iddia ediyor.

Son 12 yılda, 20’den fazla çalışma, kalori sayımına ihtiyaç duymadan düşük karbonhidratlı diyetlerin kilo kaybı için etkili olduğunu ve çeşitli sağlık faydalarına yol açabileceğini göstermiştir.

Diyet esas olarak sağlıksız ve yaygın olarak kullanılan yüksek doymuş yağ içeriği nedeniyle, ana akım sağlık yetkilileri tarafından kötülenmiştir. Bununla birlikte, yeni çalışmalar doymuş yağın zararsız olduğunu göstermektedir.

Atkins diyeti nasıl yapılır?

Atkins diyetine uygun beslenme şekli 4 aşamadan oluşmaktadır. Ancak bu süreçlerin uygulanması karışık olduğundan 4 aşamanın da uygulanması zorunlu değildir. Diyet süresince tüketilmemesi ve uzak durulması gereken bazı besinler vardır. Tüketilecek besinlerin çeşitlerine dikkat edilmesi gerekir. Bu besinlere dikkat edildiği taktirde aşamaların tek tek uygulanma şartı yoktur.

Bu beslenme düzenine göre günde 2 veya 3 öğün beslenilebilir ve aralarda az miktarda atıştırmalıklar yapılabilir. Atkins diyeti listesi uygularken mutlaka günde 8-10 bardak su içilmesi önerilir. Diyette karbonhidrat kaynakları sınırlı olduğu için dikkat edilmesi gereken en önemli nokta tüketilecek karbonhidratın miktarıdır. Her aşamaya geçildikçe gün içerisinde tüketilebilecek karbonhidrat miktarı da artış gösterir. Dördüncü aşama olan koruma evresinde günlük tolere edilebilecek karbonhidrat miktarı da artık belirlenmiş olur.

Atkins diyeti aşamaları nelerdir?

Daha öncede bahsedildiği gibi Atkins diyeti 4 aşamadan oluşmaktadır.

1. Aşama: İlk aşamanın 20 gün uygulanması ve günde 20 gramın altında karbonhidrat tüketilmesi gerektiği belirtilmektedir. Atkins diyetini uygulayan bireyler ilk aşamayı çoğunlukla 2 hafta uygulamayı tercih etmektedir. Bu süreçte yeşil yapraklı sebzelerin tüketilmesine izin verilir. Yüksek yağlı ve proteinden zengin besinlerin tüketilmesi önerilir. Ortalama olarak günlük enerjinin %25’inin proteinden, %70’inin yağdan, %5’inin ise karbonhidrattan alınması gerektiğine dikkat çekilir.

2. Aşama: Azar azar ve tek tek olmak kaydıyla diyete fındık, düşük karbonhidratlı sebze ve az miktarda meyve eklenmesi önerilir.

3. Aşama: Bu süreçte hedef ağırlığı yaklaşılmış olunur. Kilo kaybı yavaşlayana kadar diyete karbonhidrat kaynaklarının eklenebileceği belirtilir.

4.Aşama: Bu aşama koruma evresi gibi düşünülebilir. Bu süreçte vücudun kilo kaybetmeden tükebileceği miktar kadar karbonhidrata izin verilir.

Atkins diyetinde yenilebilecek besinler;

Atkins diyeti listesi sağlıklı yiyeceklerin etrafına şekillenmektedir.

Etler: Sığır eti, kuzu, tavuk, pastırma ve diğerleri.
Yağlı balık ve deniz ürünleri: Somon, alabalık, sardalya vb.
Yumurta: Bıldırcın, tavuk yumurtası
Düşük karbonhidratlı sebzeler: Lahana, ıspanak, brokoli, kuşkonmaz ve diğerleri.
Tam yağlı süt ürünleri: Tereyağı, peynir, krema, tam yağlı yoğurt.
Kuruyemiş ve tohumlar: Badem, fındık, ceviz, ayçiçeği çekirdeği vb.
Sağlıklı yağlar: Sızma zeytinyağı, hindistancevizi yağı, avokado ve fındık yağı.

Yemeklere sebze, kuruyemiş ve bazı sağlıklı yağların eşlik etmesi kilo verme hızını artırabilmektedir. Bu kadar basit bir yöntem ile hızlı kilo vermek mümkün olabilmektedir.

Atkins diyetinde tüketilebilen içecekler;

Atkins diyeti listesi kapsamında tüketilebilecek bazı içecekler şu şekilde belirlenmiştir;

Su: Her zaman olduğu gibi, su içmek bu diyette de çok önemlidir.
Kahve: Birçok çalışma, kahvenin antioksidanlardan olduğunu göstermiştir ve oldukça sağlıklı olduğu da kanıtlanmıştır.
Yeşil çay: Çok sağlıklı içecekler arasında yer almaktadır.

Yüksek karbonhidratlı içecekler bu diyetin gizli düşmanları arasındadır, Atkins Diyeti yapanlar için tüm programın verimli sonlanabilmesi bu içeceklerden ve karbonhidratlı yiyeceklerden kaçınmaya bağlıdır.

Diyette dikkat edilmesi gerekenler;

Süt ürünleri arasında yer alan krema günde maksimum 45 ml, peynir ise 115 gr tüketilmelidir.
Kilo kaybının gerçekleşmesi için kadınların günde ortalama 1500-1800 kalori, erkeklerin ise 1800-2000 kalori almaları gerektiği belirtilir.
Bu beslenme şeklinde tüketilecek protein miktarının sayılmasına gerek yoktur. Dikkat edilmesi gereken karbonhidrat gramının hesaplanmasıdır.

Paylaşın