Abortus (Düşük) Nedir? Nedenleri Ve Belirtileri

Fetüsün uterus dışında yaşama yeteneği kazanmadan gebeliğin sonlanmasına tıbbi literaturde Abortus (Düşük) denir. Gebeliğin 20. haftasından 37. haftasına kadar gerçekleşen doğum eylemleri ise düşük olarak değil “erken doğum eylemi (preterm eylem)“ olarak tanımlanmaktadır.

Abortuslar, oluş zamanlarına, oluş şekillerine, tamamlanma şekillerine, klinik seyirlerine göre sınıflandırılırlar. Spontan abortusların doğal bir seleksiyon özelliği gösterdiği; istemli abortuslar dışında kalan, teropatik abortuslarda ise anne ve fetüsün sağlığını tehtid eden durumlar olduğu bilinmelidir.

Düşük nedenleri;

Embriyoya ait kromozom anomalileri. Özellikle ileri anne yaşı olanlarda embriyoya ait problemler sık olarak ortaya çıkarak düşüğe sebep olmaktadır. Örneğin 20 yaşında bir kadın hamile kaldığında bunun düşükle sonuçlanma olasılığı %13 iken 42 yaşından sonra bu oran %50 dir. Bunun nedeni annenin yumurtalıklarındaki yaşlanmadır.

Çoğul gebelikler;

Gebelik sayısı arttıkça düşük riskleri de artmaktadır. Son yıllarda özellikle yardımcı üreme tekniklerinin artması ile çoğul gebelikler de artmıştır.

Teratojenik veya mutajenik etkiler (ilaç, radyasyon gibi)

Genetik nedenler (anne ya da babaya ait genetik bir bozukluk. Bu bozukluklar annede herhangi bir sebep yapmaksızın gebelikte problem sonucu düşüğe sebebiyet verebilir)

– Üreme sistemindeki yapısal anomaliler;

Doğumsal uterin anomaliler (çift rahim, rahim içinin darlığı, rahim içinde perdeler vb)
Myomlar
Servikal yetmezlik (Rahim ağzı yetmezliği)
Korpus luteum yetmezliği

Annede görülen bazı enfeksiyonlar;

Aktif enfeksiyonlar (Kızamıkçık, Sitomegalovirus, Listerya, Toksoplasma gibi)
Yüksek ateş
Asherman sendromu

Annede görülen sistemik hastalıklar;

Sistemik lupus (SLE)
Bazı tiroid hastalıkları (hashimato tiroiditi, graves gibi)
Polikistik over hastalığı (PCOS)
Kontrolsüz şeker hastalığı (diabetes mellitus)
Böbrek hastalıkları
Endometriosis
Şiddetli hipertansiyon
Kalp hastalıkları
Kronik astım
Antifosfolipid sendromu (Trombofilia)

Zararlı alışkanlıklar;

Sigara
Alkol
Uyuşturucu
Yüksek doz kafein
Tekrarlayan düşüklerdeki nedenler ise tamamen farklıdır.

Düşüğün belirtileri;

Gebeliğin başından sonuna kadar vajinal kanama probleminin olması normal kabul edilemez ve hem anne hem de bebek için ciddi sonuçlar doğurabilir. Bu durumda mutlaka doktorunuzu aramalısınız!

Düşüğün en önemli belirtisi kanamadır. Çünkü kanama olmadan düşük olmaz.

Bazı gebeler gebeliğinin ilk dönemlerinde kasık ağrısı şikayetleri yaşayarak düşük yapma korkusuna kapılabilirler.

Bu kasık ağrılarının nedeni gebeliğin büyümesi bağlı olarak rahimi yan duvarlarından asan ligamentlerin gerilmesidir (round ligament ağrıları) ve bu şikayet korkulacak bir durum yaratmaz.

Vajinal kanama durumunda mutlaka bir ultrason değerlendirilmesi ve bazen de alttan spekulum muayenesi gereklidir. Vajinal kanamaya kasıktaki şiddetli ağrıların da eşlik etmesi abort tehlikesinin arttığına işaret etmektedir.

Kişinin ağrı ve kanama ile birlikte kana bulanmış beyaz et parçası şeklinde pıhtılı parçaları düşürmesi tanı için önemlidir. Bu parçaların mümkünse atılmadan bir poşet içinde doktora götürülmesi tanıyı kolaylaştırıcıdır.

Düşük nelere yol açar?

En sık olarak gelişen komplikasyonlar kanama ve enfeksiyondur.

Kanama çok fazla ise kansızlığa bağlı bulgular ve hipovolemik şok gelişebilir. Şok, daha çok ileri gebelik haftasında olur veya hastaneye gecikmiş hastalarda belirgindir. İleri gebelik haftalarında kanamanın miktarı da fazladır.

Kanamanın aşırı olması ve geç müdahale edilmesi durumunda hayatı tehdit edebilecek ciddi sorunlar (şok gibi) görülebilir. Kanamanın bir diğer komplikasyonu da anemidir. Fazla kanama varlığında damar yolu açılarak serum hatta bazı durumlarda kan verilmesi gerekebilir.

Enfeksiyon ise en çok rahim içerisinde parça kalmasına bağlıdır. Çünkü canlılığını yitiren dokular bakterilerin üremesi için ideal ortam yaratır.

Özellikle septik abortusta enfeksiyon anne hayatını ciddi bir şekilde tehtid edicidir.

Paylaşın

Aşil Tendonu Ağrısı Nedir? Belirtileri, Tedavisi

Aşil Tendonu, bacak kısmındaki baldırın arka bölümünde yer alan kas grubunun, topuk kemiğine bağlanmasını sağlayan yapıya denmektedir. İnsan vücudunda bulunan en büyük tendondur.

Aşil tendonu yürümemiz için çok önemlidir. Yürüme esnasında itme hareketinin kasılma ve gevşemelerle gerçekleşmesini sağlar.

Aşil tendonu genelde profesyonel koşu sporcuları, düzenli koşu yapan ya da amatör olarak sporla uğraşan kişilerde; genel olarak tendonun gereğinden fazla kullanımıyla yırtılır veya hasar alır.

Aşil Tendinitinde sıklıkla görülen semptomlar;

Bazı durumlarda görülen şişme durumları
Yürüyüş ya da koşuların ardından yaşanan ağrı ve sızlamalar
Antrenmanlardan (ya da egzersizlerden) önce, sürekli olarak hissedilen ağrılar
Bacak kısımlarında duyu kayıplarının yaşanabilmesi
Özellikle sabahları uyandıktan sonra hissedilen tendon sızlamaları ve hassasiyetleri

Aşil Tendon ağrısı (Aşil Tendiniti) tedavisi;

Bir süre boyunca egzersiz ve koşu yapmadan dinlenmek,
Koşu egzersizlerini yüzme gibi aşil tendonunu germeyen daha basit egzersizlerle değiştirmek,
Steroid içermeyen anti-inflamatuar tedavi,
Topuk desteği veya tabanlık gibi araçlarla kası desteklemek ve tendon üzerindeki gerginliği azaltmak,
Tendon üzerine belirli aralıklara 15 dk boyunca buz uygulanması,

Tendon hareketini kısıtlayan özel olarak tasarlanmış bir bandaj,
Germe, masaj, ultrason ve ayağın ön kısmındaki zayıf kas grubunu ve yükselen ayak fleksörlerini uzatmak için uygun egzersizler,
Cerrahi müdahale çoğunlukla en son başvurulacak seçimdir.

Paylaşın

ASTIM Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Kronik bir hastalık olan Astım, hava yollarının çevresel etkenlere karşı aşırı duyarlı olmasıdır. Astım’da hem büyük hem küçük hava yolları etkilenebilir. Astım’da hava yollarında daralma ve krizler şeklinde ataklar tipiktir.

Astımlı hastalarda bronşlarda mikrobik olmayan iltihap vardır. Buna bağlı olarak bronşlarda salgılar artar, bronş duvarı kasılır ve  hasta astım atağı geçirir . Toz, duman, koku, polenler atağı başlatabilir. Astım alerjiye bağlı olabileceği gibi alerjiden bağımsız gelişebilir.

Astımın belirtileri nelerdir?

Astım tanısı, detaylı hasta öyküsü, muayene bulguları ve solunum fonksiyon testleri ile konulmaktadır. Genel astım belirtileri ise şöyledir;

Öksürük (genellikle kuru ve krizler halindedir gece uykuda uyandırabilir.)
Hırıltılı solunum
Göğüste tıkanıklık ve sıkışma hissi
Soluk alıp verirken ıslık sesi
Nefes darlığı

Astımın nedenleri nelerdir?

Ailede astım varlığı
Solunum yoluyla toz ve kimyasal maddeler maruz kalan meslekler
Bebeklik döneminde alerjenlere maruz kalma
Bebeklik döneminde ağır solunum yolu hastalıkları geçirmek
Annenin gebeyken sigara içmesi
Yoğun sigara dumanına maruz kalma

Astımda ne zaman doktora başvurulmalı?

Astım belirtileri sürekli tekrarlıyorsa vakit kaybetmeden doktora başvurulmalıdır.

Öksürük, hırıltı, göğüste sıkışma hissi gibi şikayetler haftada birden daha sık ortaya çıkıyorsa,
Şikayetler gece uykudan uyandırıyorsa,
Konuşmakta zorluk varsa,
Dudak ve tırnaklarda morarma varsa,
Kalpte aşırı çarpıntı ve nabızda hızlanma varsa,
Yürümede zorluk varsa, en kısa zamanda göğüs hastalıkları uzmanına başvurulmalıdır.

Astım tanısı nasıl konur?

Astım tanısı konulmadan önce hekim, hastadan detaylı bir öykü alır. Öksürük ataklarının sıklığı, haftada kaç kez ortaya çıktığı, atağın gece veya gündüz yaşanması, ailede astım varlığı ve diğer alerjik belirtiler sorgulanır. Atak esnasında muayene edilen bir hastanın bulguları tipiktir. Solunum fonksiyon testi, alerji testi, burun salgı testi ve akciğer grafisi, yapılabilecek tetkikler arasındadır.

Astım tedavisi nasıl yapılır?

Astım tedavisi planlanırken hastalığın ağırlık derecesine göre tedavi planlanır. Eğer alerjik astım düşünülüyor ise alerji ilaçları verilir. Ataklar esnasında hastayı rahatlatmak için solunum yoluyla uygulanan spreyler kullanılır. Kortizon, tedavide önemli rol oynar. Hem sprey şeklinde hem de ağızdan uygulanabilir. Tedavinin başarısı, hastanın geçirdiği atak sayısının azalmasına göre belirlenir.

Paylaşın

Apopleksi (Felç, İnme) Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Semptomları genellikle birkaç dakika içinde aniden ortaya çıkan Apopleksi (Felç, İnme), beyin veya beyne giden sinirleri etkileyen bir olay neticesinde geçirilen rahatsızlığa verilen addır.

Apopleksi, beyin hücrelerinin bir kısmına yeterli kan verilmemesine neden olur ve bu nedenle ya beyin ölür ya da beyin normal şekilde çalışmayı durdurur.

Apopleksin neden olur?

Birçok faktör beyinde kan pıhtılaşması ve kanama riskini artırır. Ateroskleroz, apopleksinin başlıca nedenidir. Kan damarları kirlendiğinde, beyni kanla besleyen kan damarlarında kan pıhtıları oluşabilir. Ayrıca, kalsifiye kan damarları kolayca çatlayabilir ve beyin kanamasına neden olabilir.

Yüksek tansiyon felç başka önemli nedenidir ve yüksek tansiyonu varsa özellikle inme riskiyle karşı karşıya olduğunu, ama aynı zamanda kan pıhtılaşması riskini artırır. Düzensiz kalp atışı da beyindeki kan pıhtılaşma riskini artırır.

Ayrıca, bir dizi başka risk faktörü vardır:

Diyabet ateroskleroz ve dolayısıyla psikoz riskini artırır.
Sigara ve aşırı kilo apne riskini artırır.
Alkol tüketimi biraz daha karmaşıktır, çünkü ılımlı tüketim apopleksi riskini azaltırken, yüksek tüketim apneaksi riskini arttırır. Ek olarak, apopleksi riski yaşla birlikte artmaktadır.

Apopleksi nasıl hisseder?

Apopleksinin semptomları çok farklı olabilir. Kan pıhtısının ya da kanamasının nerede olduğuna ve ne kadar büyük olduğuna bağlı. Semptomlar genellikle sadece vücudun bir tarafından gelir. Orada nadiren felç ile ilişkili ağrı olacak, ancak bir beyin kanaması ile ilgili baş ağrısı alabilirsiniz. Genellikle, inme aşağıdaki belirtilerden bir veya daha fazlasıyla oluşur:

Kolun felci
Kemiklerin felci
Yüzün bir tarafında felç
Zorluk konuşan
Anlayış sorunlar
Sorunları yutma
Görüş alanının yarısında körlük
Koordinasyon sorunları
Denge sorunları
Ağlamak açıklanamaz gibi görünüyor.

Semptomlar genellikle birkaç dakika içinde aniden ortaya çıkar.

Tedaviye daha iyi bir seçenek olduğu için hemen tıbbi yardım alın.

Apopleksi nasıl tedavi edilir?

Psikiyatrik hastalığın ilk belirtilerinden hemen sonra hastaneye gelirseniz, kan pıhtılarını eriten ilaçlar alabilirsiniz. Bu tedaviyi vermek için, ancak inme bir kan pıhtısı nedeniyle emin olmak gerekir, ve bu yüzden bir beyin kısa sürede tarama olmalıdır.

Semptomların başlangıcından 4 saat sonra verilirse kan pıhtılaşması tedavisinin belgelenmiş bir etkisi vardır, ancak daha erken o kadar iyidir. Malignite bir beyin kanamasından kaynaklanıyorsa nadiren bir ameliyat olabilir. Bu her halükarda bir CT taraması gerçekleştirecek veya MR bir kanama veya beyin kan pıhtısı olup olmadığını netleştirmek için en kısa sürede tarayın.

İnme her zaman BT kesitlerinde, ancak beyin BT değişiklikleri görmek için önce bir kan pıhtısı tarafından, en az 6 saat bırakın edilebilir. Diğer taraftan, bir MR taramasında, hem kan pıhtısı hem de beyin kanaması ile değişiklikleri anında görebilirsiniz. Hastanede, hastanın tekrarlayan tedavi ve tedaviye başlama riski olup olmadığı araştırılacaktır.

 

Paylaşın

Apati Sendromu Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Birçok ruh sağlığı probleminin belirtisi veya işaretçisi olabilen Apati Sendromu; Birçok psikolojik rahatsızlığın son evresinde veya bazı hastalıkların ikincil evrelerinde görülen bir ruhsal çöküntüdür.

Apati Sendromu, başka bir deyişle, çevresine ileri derecede ilgisiz, kayıtsız ve duyarsız olan demektir.

Apati görülen hastalıklar;

Şizofreni,
Tükenmişlik sendromu,
Alzheimerl,
Hebefrenikler,
Pick hastalığı,
Ataraksiya gibi olan psikolojik hastalıklar.

Apatinin belirtileri;

Kayıtsızlık,
Çevresine ve tüm dünyaya karşı duyarsızlık,
Duygusal çöküntü,
Ruhsal çöküntü,
Umursamazlık,
Hissizlik,
Tepkisizlik gibidir.

Apati tedavisi

Apati tedavileri altta yatan nedene bağlıdır. İlaçlar ve psikoterapi hayattaki ilginizi düzeltmeye yardımcı olabilir. Parkinson veya Alzheimer gibi ileri bozukluğa sahipseniz, kronik ilgisizlik belirtileri gösterebilirsiniz.

Doktorunuz ilacın uygun olduğunu belirlerse, apatiye neden olan duruma göre reçete edecektir.

Aile ve/veya arkadaşlar destekleyici ağ oluşturabilir. Hayatınıza ve çevrenize olan ilginizi yeniden kazanmanıza yardımcı olabilirler.

Ruh sağlığı uzmanları da yardımcı olabilir. Endişeleri tartışabilir ve aynı zamanda insanları hayata daha olumlu bir bakış açısı kurmaya yönlendirebilirler. Terapi ve ilaç kombinasyonu, apati için tek başına ilaçlı tedaviden daha etkili olabilir.

Araştırmalar kronik apati için diğer potansiyel tedaviler üzerinde devam ediyor. Olası bir tedavi kranial elektroterapi uyarımıdır. Bu yaklaşım, frontal lobu etkileyen travmatik bir beyin yaralanmasından sonra ilgisizliğin tedavisinde yardımcı olabilir. Bir uzman, beyni uyarmak için alna kısa, düşük voltajlı bir elektrik akımı uygular. Tedavi ağrısızdır.

Başka potansiyel terapi bilişsel stimülasyon tedavisidir. Bu yaklaşım Alzheimer hastaları için kullanılır. Beyin dalgalarını uyarmak için grup faaliyetlerine katılmayı içerir. Örnek olarak çeşitli oyunlar ve resimlere bakarak yüz ifadelerini tanıma çalışmaları örnek olarak verilebilir.

Paylaşın

Aort Anevrizması (Aort Diseksiyonu) Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Aort Anevrizması ya da tıbbi adıyla Aort Diseksiyonu,  damarların genişlemesi, çapının artması ve balonlaşmasıdır. Anevrizmalar vücudun tüm damarlarında oluşabilmekle birlikte en sık rastlandıkları bölge; kalpten çıkarak tüm vücudumuza kan dağılımını sağlayan Aort damarının karın içerisindeki kısmıdır.

Aort, vücudumuzda bulunan en büyük atardamar olup sol kalpten çıkar. Aort damarı, akciğerlerde temizlenmiş oksijen açısından zengin kanın kalpten vücut dokularına pompalandığı noktada bulunur. Kan dolaşımının merkezinde bulunan bu damarda yetişkinlerde dakikada ortalama 5 litre kan pompalanır.

Aort çıkan aorta, arkus aorta, inen aorta ve abdominal aort olmak üzere dört bölümden oluşur. Abdominal aorta damarın karın bölgesindeki kısmına verilen isimdir.

Aort Anevrizmaları neden tehlikelidir?

Ana tehlike anevrizmanın aniden yırtılması ve bir iç kanamaya sebebiyet vermesidir. Böyle bir durumda ölüm riski batılı ülkelerdeki istatistiklere göre %90 civarındadır.

Aort Anevrizmalarının nedenleri nelerdir?

Genellikle ana sebeb damar sertliği yani aterosklerozdur. Aile ve akrabalarda anevrizma varlığı, Sigara kullanımı, bacaklarda damar hastalıklarının mevcudiyeti, hipertansiyon, kan yağlarının yüksekliği ve erkek cinsiyet ana risk faktörleri olarak ortaya çıkmaktadır. Mevcut bilgilere göre erkeklerde kadınlara göre 4 kat fazla rastlanmakta ve 60 yaş üzerindeki erkeklerde %3 e kadar rastlanma sıklığı mevcuttur.

Kimler Aort Anevrizması riski altındadır ?

Erkekler, kadınlara oranla AAA (En sık anevrizma tipi olan abdominal aortik anevrizmalar) için 5-10 kat daha yüksek riske sahiptirler. AAA riski, yaşlandıkça artar ve en sıklıkla 60-80 yaşları arasındaki kişilerde oluşur. Periferik anevrizmalar da 60-80 yaş arasındaki kişilerde sık görülür.

Özetle :

Ateroskleroz (Atardamarlarda yağ depolanması),
Sigara Kullanımı (Sigara içenler, 8 kat daha fazla riske sahiptirler),
Aşırı kilo veya obezite,
Aort anevrizması, kalp hastalığı veya atardamarların diğer hastalıkları için aile hikayesi,
Aort duvarını zayıflatan bazı hastalıklar (Marfan sendromu, tedavi edilmemiş sifilis, tüberküloz),
Trafik kazası sırasında göğüs darbesi gibi travmalar,
35-60 yaşları arasında ciddi ve kalıcı yüksek kan basıncı. (Kontrol altına alınmamış basınç, tehlikelidir.),
Kokain gibi uyarıcı ilaçların kullanımı.

Aort Anevrizması belirtileri nelerdir? 

Aortun karın bölgesinde gelişen anevrizması başlangıçta genellikle herhangi bir belirtiye neden olmaz ve bu nedenle erken evrede saptanamaz. Fakat ilerleyen zaman içinde anevrizmanın boyutu artarak çevre doku ve organlara bası yapar ve şikâyetlere neden olur. Bu durumda bacaklara, sırta vuran ağrı ve hazımsızlık gibi sindirim sistemiyle ilişkili belirtiler görülür.

Aortun göğüs bölgesindeki kısımlarında anevrizma oluşmuşsa göğüs ağrısı, öksürük, nefes darlığı, ses kısıklığı ve yutma sorunları gibi belirtiler görülür.

Aort Anevrizmasının belirtileri nelerdir?

Aort anevrizması ne kadar büyükse, yırtılma riski de o kadar yüksektir. Çapı 6 santimetreden fazla olan abdominal aort anevrizması ve 5,5 santimetreden fazla olan göğüs bölgesi anevrizmaları özellikle tehlikelidir. Anevrizmanın yırtılmasından sonra, göğüs ya da karın bölgesinde sırta  yayılan çok şiddetli bir ağrı ortaya çıkar. Bu şikâyetlere mide bulantısı da eşlik eder. Güçlü iç kanama hızla dolaşım şokuna neden olur. Bu nedenle hızlı ve etkin bir tedavi şarttır.

Aort Anevrizmaları nasıl tespit edilebilir?

Genellikle abdominal aort anevrizmaları karın içerisindeki diğer organların hastalıkları nedeni ile yapılan karın ultrasonografisi veya bilgisayarlı tomografi tetkiklerinde tesadüfen tespid edilmektedir. Zayıf kişilerde bir karın muayenesi ile tespitin mümkün olmasına rağmen şişman insanlarda veya henüz elle tespiti mümkün olmayan büyüklükteki anevrizmalarda en basit ve en ucuz tetkik yöntemi karın ultrasonografisidir. Bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans yöntemleride tanıda kullanılan diğer tetkik yöntemlerindendir.

Normal çapı 1.8-2.2cm civarında olan aort damarının çapı 5cm’nin üzerine çıktığında rüptür yani yırtılma riski belirgin olarak artmaktadır. Zamanında yapışmış doğru bir tarama ile mevcut anevrizmanın ve büyüklüğünün tespiti korkulan yırtılma ve yaşam kaybı riskinin en aza indirilmesine olanak sağlamaktadır.

Aort Anevrizmalarının tedavisi nasıl yapılmaktadır?

Küçük çaplı anevrizmalar 6 ay veya 1 yıl gibi aralıklar ile ultrsonografi ile takip edilmektedirler. Ani bir çap artışı mevcudiyetinde  ek tetkikler veya müdaleler gerekebilmektedir. Müdahaleler günümüzde 2 farklı medot ile uygulanmaktadır;

Açık Operasyon: Karının açılıp damarın genişlediği bölgenin üst ve alt kısımlarından dolaşımın durdurulup  genişlemiş damarın suni bir damar ile değiştirilme işlemidir. Genellikle %6-8 mortalite/morbidite riski ile uygulanılabilmektedir.

Kapalı “Endovasküler” yöntem: Genellikle kasık bölgelerinin açılıp kasık damarının içinden karın içine genişlemiş damar bölgesine damar içinden anjiografi eşliğinde kateter sistemleri ile ulaşılıp genişlemiş damarın üst ve alt kısımlarının arasına içi  stent ile desteklenmiş suni bir damar yerleştirme işlemidir ve yaklaşık olarak %1-2 mortalite ve morbidite riskleri dahilinde uygulanabilmektedir.

Hangi hastaya ve hangi anevrizmaya bu iki metotdan hangisinin uygulanacağına damarlarının anatomik yapısı, hastanın yaşı ve ek hastalıkları göz önüne alınarak karar verilmektedir.

Operasyon sonrası yaşam ?

Operasyondan sonra yaklaşık olarak 2-3 ay süren bir nekahat dönemi gerekmektedir. Bu dönemi 5kg dan fazla yük kaldırmamak, düzenli yürüyüşlerin eşlik ettiği bir dinlenme dönemi şeklinde geçirmek gerekmektedir. Sigara içimi, Hipertansiyon, Yüksek Kolestrol, Şeker hastalığı, Obesite kilo fazlalığı gibi risk faktörlerinin hekim yardımı ile kontrol altına alınması gerekmektedir.

Tarama testlerinde neler yapılmaktadır ?

Bir karın ve damar sistemi muayenesi yapılmakta ve buna ek olarak kısa bir karın ultrasonografisi tetkiki uygulanmaktadır. Bu tetkikler ağrısız ve komplikasyonsuz ve yan etkileri ( radyasyon vs)  olmayan tetkiklerdir.

Paylaşın

Abdomen (Karın Ağrısı) Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Tıp dilinde Abdomen (Karın), göğüs ve pelvis arasında kalan bölgedir. Abdomen boşluğu üstte kaburgalar ve diyafram, altta pelvis ile sınırlandırılmış olup omurga ve abdomen kasları sırt, yan ve ön duvarları oluşturur.

Abdomen boşluğu, karaciğer, mide, bağırsaklar, dalak, safra kesesi, pankreas ve böbrekleri içerir. Alt abdomende, pelvis içinde mesane ve rektum ile kadınlarda uterus (rahim) ve overler (yumurtalıklar) bulunur.

Acute abdomen : Karın içinde gelişen ve derhal cerrahi müdahale yapılmasını gerektiren patolojik durum;

Haploid abdomen : (navicular) Karın ön çeperinin içbükey durumda olması;

Sacaphoid abdomen : Ön duvarı oyulmuş olan karın (buna: Boat-shaped abdomen, carinate abdomen veya navicular abdomen de ednir), çukur, akyığımsı karın;

Accordion abdomen : Akordiyon biçimi karın;

Pendulous abdomen : Torba karın, asılı karın, sarkık karın (öne doğru çıkacak yerde uyluk ve kasığa doğru düşen karın durumu).

Abdomen abstipum : Rektus abdominis kasının konjenital kısalığı, eğik karın.

Abdominal Ağrı (Karın Ağrısı) nedenleri nelerdir?

Öncelikle bilinmelidir ki karın ağrısı bir hastalık değil, bir semptomdur. Fazla yemekten karın içi organların hasarlarına kadar birçok nedeni olabilir. Abdomen boşluğundaki rahatsızlık olup karın ağrısına eşlik semptomlar arasında gaz çıkarma, bulantı, kusma, guruldama sesi ve şişkinlik (gaz) da bulunabilir. Besin zehirlenmesi sırasında karın ağrısı en sık görülen karın ağrılarından biridir. Tavuklu, mayonezli, bir gün önceden kalmış yiyecekler yendiğinde besin zehirlenmesine bağlı karın ağrıları görülebilir. Safra kesesi iltihapları, mide-bağırsak sistemi hastalıkları da karın ağrılarına sebep olabilir. Kabızlık da karın ağrısının basit bir nedenidir.

Hafif karın ağrısı sık görülen bir durumdur ve genellikle aşırı alkol alımı, uygun olmayan beslenme, gaz, diyare atağı veya iritabl bağırsak sendromu nedenleri olarak gösterilebilir. Kimi zaman kadınlarda adet döneminde de karın ağrısı görülür. Üriner obstrüksiyona bağlı mesane distansiyonu da karın ağrısına sebep olabilir. Diğer nedenler arasında böbreklerin iltihabı, kadınlarda iç üreme organlarının iltihabı, bağırsağın kıvrılması kan damarlarını tıkadığında görülen kan akımının olmaması gösterilebilir.

Abdominal organları etkileyen tümörler de ağrıya sebep olabilir. Anksiyete gibi psikolojik bir nedene bağlı olarak da karın ağrısı ortaya çıkabilir. Peptik ülser, midede asit miktarında artışla birlikte sık tekrarlayan bir ağrıya neden olur. Kızartma, gazlı içecek, hamurişi, salamura yiyecekler, tuz oranı yüksek yiyecekler, kuru baklagiller, kuru fasulye, mercimek gibi yiyecekler karın ağrısına neden olabilir. Kişiden kişiye göre değiştiğini de belirtmekte fayda vardır. Bu yiyeceklerin şişkinliğe bağlı karın ağrısı yaptığı düşünülür.

Abdominal Ağrı (Karın Ağrısı) tanısı ve tedavisi nasıl olur?

Doktor hastanın semptomlarını ayrıntılı şekilde tanımlar ve fizik muayene ile karın ağrısı tanısı koyar. Şiddetli karın ağrısının araştırılması şunları içerir:

Kan testleri
Ultrason tarama gibi görüntüleme testleri
İdrar testleri
Laporoskopi
Gastroskopi
Kolonoskopi
Endoskopi

Gerekirse;

Tomografi
MR

Hafif karın ağrısı olduğunda havluyla sarılmış sıcak su şişesi veya sütlü bir içecek içmek gibi yöntemlerle tedavi genellikle etkili olmaktadır. Aynı zamanda peptik ülsere bağlı ağrı, yemek yemek veya antasid ilaçlar almakla geçici olarak hafifleyebilir. Kusma ile hafiflemeyen ve altı saatten uzun süren, terleme ya da bayılma ile birlikte görülen karın ağrısı ise acil yardım gerektirir. Karın ağrısına sürekli kusma, kanlı kusma, kanlı ya da siyah renkte dışkılama eşlik ederse de acil yardım gerekmektedir.

Açıklanamayan kilo kaybı veya bağırsak alışkanlıklarında değişikliklerle birlikte görülen karın ağrısının yine doktor tarafından araştırılması gerekir. Öncelikle ağrının nedeni bilinmeli. Adet dönemi ile ilgili bir ağrıysa ağrı kesicilerle tedavi edilebilir. Eğer ani bir ağrıysa ve daha önce yaşanmış ağrılara benzemiyorsa ve acile gidildiğinde safra taşına bağlı olduğu, pankreas iltihabına bağlı olduğu veya apandisit iltihabına bağlı olduğu söylenirse öncelikle cerrahi yöntemler göz önünde tutulur. Karın ağrısı eğer böbrek taşına bağlı ortaya çıkarsa ve eğer iltihap varsa öncelikle o kontrol altına alınır. Böbrek taşı için cerrahi müdahale gerekebilir.

Karın ağrısı sürekli tekrarlıyorsa, hafif ateş oluyorsa, birkaç gün devam edip geçiyorsa halsizlik ve eklem ağrıları ön plandaysa FMF (Ailevi Akdeniz Ateşi) denilen hastalığın habercisi olabilir. Bu ömür boyu devam eden bir ağrı çeşidi oalcağı için incelemeye alınması gerekir.

Paylaşın

Anosmi (Koku Alamama) Nedir? Nedenleri, Tedavisi

Koku duyusu, diğer tüm duyular gibi doğal olarak yaşla beraber geriliyor. Her 100 kişiden ortalama beş kişinin yaşadığı Anosmi (Koku Alamama) rahatsızlığı, koku alma duyusunun tamamen yok olmasıdır. 

Koku alamama doğrudan sağlık için bir sorun teşkil etmese de yemeklerden lezzet alınabilmesi için de gerekli olan koku duyusu yok olmuşsa hastanın yemeye karşı ilginizi azalır, bu da kilo kaybına, kötü beslenmeye, hatta depresyona bile yol açabilir.

Kaynaklandığı sebebe bağlı olarak geçici veya kalıcı olabilir. Polip ve tümörlerin neden olduğu, koku duyusu kaybı tıkanıklık açıldığında iyileşirken, yaşlanma ve beyin tümörü gibi nedenlere bağlı koku alamama kalıcı olabilir.

Anosmi’nin (Koku Alamama) nedenleri nelerdir?

Bazen koku kaybının sebebi bulunamıyor. En yaygın nedenleri şunlardır:

Baş yaralanması,
İnme,
Viral enfeksiyonlar; soğuk algınlığı veya grip,
Sinüsleri etkileyen hastalıklar, örneğin alerjiler, sinüzit, yapısal anormallikler,
Bazı ilaçlar,
Cushing sendromu gibi hormon sorunları,

Diş veya ağız sorunları,
Benzen, klor, formaldehit, boya çözücüleri ve trikloroetilen gibi belirli kimyasallara maruz kalma,
Baş-boyun kanseri için radyasyon terapisine maruz kalma,
Kokain kullanma,
Sigara içme.

Bazı diğer tıbbi durumlar, epilepsi, alzheimer hastalığı, parkinson hastalığı ve şizofreni gibi hastalıkların koku alma duygusunu etkileyebileceğini gösteriyor.

Koku duyusu, diğer tüm duyular gibi doğal olarak yaşla beraber geriliyor. Nadiren, bazı kanserler de anosmiye neden olabilir.

Ne zaman bir doktora görünmeliyim?

Koku veya tat alma duyunuzu geçici olarak etkileyebilecek bazı durumlar vardır. Koku ve tadın kısa süreli değişimi, soğuk algınlığı ve sinüs enfeksiyonları gibi üst solunum yolunuzu etkileyen enfeksiyonları yüzünden olabilir. Fakat bu durumda koku ve tat alma duyuları iki hafta içinde geri döner. Koku veya tat hissinizde kalıcı bir değişimden endişe duyuyorsanız, doktorunuzdan randevu almalısınız.

Doktorunuz size tam olarak neler olduğunu soracaktır ve sonra burnunuzu, ağzınızı ve boynunuzu inceleyecektir. Daha sonra, daha ileri değerlendirme, inceleme ve tavsiye için kulak, burun-boğaz (KBB) cerrahına yönlendirilip yönlendirilmeyeceğinize karar verecektir.”

Anosmi’nin (Koku Alamama) tedavisi;

Koku bozukluklarının tedavisi sebebe yönelik olarak yapılır. Obstrüktif rıedenlerle oluşan koku bozukluklan, bu obstrüksiyonun düzelmesiyle ortadan kalkan ÜSYE sonucu 1 -3 günde düzelmeyip devam eden koku bozukluklarının bir kısmı 3-6 ay içinde düzelir: Ancak spontan düzelmeyenler için spesifik bir tedavi yöntemi yoktur Kafa travmalarına bağlı vakaların yaklaşık % 20’si 3 ay-1 yıl içinde düzelebilir ancak düzelmeyi sağlayacak bir tedavi yöntemi geliştirilememiştir. Toksin ve ilaçlara bağlı koku bozukluklannın tedavisi bu ajanlann kesilmesidir. Yaşlanma ve konjenital anomalilerle ilgili koku bozuklukları da tedavi edilemez.

Paylaşın

Ağız, Çene Ve Yüz Deformiteleri Nedir?

Ağız, çene ve yüz deformiteleri (Cerrahisi), Ağız, çene ve yüzdeki doğuştan ya da sonradan oluşan bozuklukların düzeltilmesidir. Ağız, çene ve yüz cerrahisi ya da uluslararası adı ile “Oral ve Maksillofasiyal Cerrahi” dişhekimliğinin son yıllarda en çok gelişme gösteren branşlarından biri olarak kabul ediliyor.

Çene-yüz deformiteleri; çene eklemi ve yüz ağrıları; diş implantları; kaza ve tümörlere bağlı çene kayıplarının düzeltilmesi; çene kırıkları ve yaralanmaları; gömük dişler; spor güvenliği ve ağız kanserleri, çene cerrahisinin alanına giren konular arasında yer alıyor.

Ağız, çene ve yüz cerrahisi hangi hastalıklara bakar?

Damağa gömülü ve komplike dişlerin çekimleri,
Ağız, çene ve yüz bölgesinin her türlü enfeksiyonların cerrahi tedavileri,
Çenelerde oluşan kistik ve tümör gibi oluşumların cerrahi tedavileri,
Ağız bölgesinin yumuşak doku hastalıklarının cerrahi tedavileri,

Diş kökenli kemik içi lezyonların tedavisi (Apikal Rezeksiyon),
Çene ve yüz bölgesinde oluşan kırıkların tedavileri,
Dental protez yapımı öncesi yumuşak ve sert dokuların cerrahi olarak düzeltilmesi,
Çene, yüz bölgesi ağrılarının tıbbi ve cerrahi tedavileri,

Çene eklemi hastalıklarının tıbbi ve cerrahi tedavileri,
Dudak ve damak yarıklarının tedavisi,
Tükürük bezi hastalıklarının tıbbi ve cerrahi tedavileri,

Ağız, çene ve yüz bölgesinde estetik ve fonksiyonel bozukluklara neden olan deformitelerin cerrahi yöntemlerle düzeltilmesi,
Kanser tedavisi kapsamında uygulanan ilaç ve radyoterapiye bağlı çenelerde oluşan kemik nekrozlarının tedavileri,
İmplant uygulamaları.

Paylaşın

ASO (Antistreptolizin O) Nedir?

ASO (Antistreptolizin O), Streptolizin, “Hemolitik Streptokok” adı verilen bakterilerin salgıladığı toksinin adıdır. Bu toksinin varlığını tespit için yapılan tetkike de kısaca ASO adı verilir.

ASO değeri streptokok bakterisi vücuda girdikten 5 gün sonra yükselmeye başlar. Özellikle 2-3 hafta sonunda en yüksek değerine ulaşır.

ASO değerinin enfeksiyon öncesindeki değerine inmesi 6-12 ayı bulur. Yani enfeksiyon geçse bile, ASO değeri uzun süre yüksek kalabilir.

Bu yüzden ASO değeri yüksek çıkmışsa, 2-4 hafta sonra yine ASO testi istenebilir. Böylece streptokok enfeksiyonunun seyrine dair fikir edinilir.

ASO yüksekliği ne anlama gelir?

ASO yüksekliği, hastanın streptokok enfeksiyonu geçirdiği anlamına gelir. Streptokok enfeksiyonu öncelikli olarak şu belirtilerle kendini gösterir:

Bademcik iltihabı,
Boğaz ağrısı,
Ateş,
Boyunda lenf düğümlerinin şişmesi.

Streptokok enfeksiyonu antibiyotikler ile tamamen tedavi edilebilir.

Ama streptokok enfeksiyonu, daha ciddi başka hastalıklara da yol açmış olabilir:

Endokardit (Kalbin iç zarında enfeksiyon),
Romatizmal ateş,
Kızıl hastalığı,
Glomerulonefrit (bir böbrek hastalığı),
Toksik şok sendromu,
İmpetigo.

Doktorunuz diğer belirtilere ve ek testlerin sonucuna göre yukarıdaki hastalıkların sizde bulunup, bulunmadığını kontrol edecektir. Eğer varsa, bu hastalıklar için de bir tedaviye başlayacaktır.

ASO testinin önemi

ASO testi, hastanın streptokok enfeksiyonu geçirip, geçirmediğini anlamak için yapılır. Genelde bu hastalarda uzun süredir devam eden bademcik iltihabı vardır. ASO yüksekliği olduğunda, bir antibiyotik tedavisine başlanıp, streptokok enfeksiyonu tedavi edilebilir.

Ama bazı hastalarda;

Eklemlerde şişkinlik ve ağrı (romatizmal ateş),
İdrardan kan gelmesi (glomerulonefrit).

gibi belirtiler görülmesi sonucunda daha ciddi hastalıkların teşhisi için de ASO testi yapılabilir. Bu durumda doktorunuz ek testler de isteyecektir.
Paylaşın