Ambliyopi Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Ambliyopi (Göz Tembelliği), tek taraflı veya çift taraflı görme keskinliğinde azalmadır. Daha geniş bir tanıma; Gözün hipermetropi, miyopi, astigmatizma, katarakt, şaşılık gibi nedenlerle iyi görememesi sonucunda görme yollarının gelişememesidir.

Ambliyopi (Göz Tembelliği) riski 7 yaşına kadardır. 7 yaşından sonra göz tembelliği gelişmez. Her 100 çocuktan 4’ünde göz tembelliği bulunur.

Ambliyopi (Göz Tembelliği) nedenleri:

Şaşılık: En sık görülen sebepdir. Kayan gözden gelen görüntü çift görmenin önlenmesi amacıyla yok sayılır ve çocuk sadece tek gözüyle görmeye yönlenir. Bu kayan gözün görmesinin düşmesine neden olur.

Refraktif farklılık: Refraktif bozukluklar gözlükle düzeltilmektedir. Amblyopi tek gözün diğerine göre daha fazla myopik, hipermetropik ya da astigmatik olmasıyla oluşmaktadır. Bulanık gören göz yok sayılır ve amblyopi gelişir. Gözler normal gözükmektedir ama tek göz diğerine göre daha az görmektedir. Bu en zor tanı konan amblyopi nedenidir ve sıkı takibin yapılması gerekmektedir.

Göz dokularının geçirgenliğinin bozulması: Katarakt yada görüntünün net olarak odaklanmasını engelleyecek her türlü durumda amblyopi gelişmektedir. Bu en ağır amblyopi tipidir.

Her iki gözde ileri derecede yüksek kırma kusuru: Her iki gözde 3 dereceden fazla hipermetrop veya 7-8 derece miyopi varlığı her iki gözün birden tembelliği ile sonuçlanır.

Ambliyopi (Göz Tembelliği) tedavisi:

Göz tembelliğinde tedavinin esası gözdeki görmeyi bozan patolojinin en erken zamanda ortadan kaldırılmasıdır. Gözlük verilebilir. Şaşılık gözlükle düzeltilebilir. Eğer katarakt varsa veya görmeyi engelleyen bulanık ortam mevcutsa, şaşılık gözlükle düzelmiyorsa bunun ameliyatla düzeltilmesi gerekir.

Ayrıca zayıf gözün daha çok çalışması sağlanmaya çalışılır. Bu, sağlam gözün özel bir bandajla haftalar bazen aylar boyunca kapatılması ile yapılır. Önce gerekli olan reçete edilir. Çocuk bunu kullanmaya başlar ve kapama tedavisi yapılır. Şaşılıkta eğer bir cerrahi müdahale yapılacaksa genellikle önce göz tembelliği giderilmeye çalışılır. Ameliyat öncesi belli bir dönem kapama tedavisi yapılır, ameliyat uygulanır, daha sonra bir müddet daha kapama yapılmaya devam edilir.

Bundan sonrası ise tamamen sizin sabrınıza kalmıştır. Çocuklar kapama yapılmasından hiç hoşlanmazlar ve bunu reddederler. Ancak ebeveyn olarak bu dönem, sizin ilgi ve sabrınızla, başarılı bir şekilde yaşanabilir. Yaşamları boyunca göz tembelliklerinin mevcudiyeti nedeniyle yaşayacakları sıkıntıları düşünerek sabırla yaklaşılmalıdır.

Göz muayenesi ne zaman yapılmalıdır?

Tüm çocuklar doğumda, 1 yaşında, 4 yaşına gelmeden önce herhangi bir sorun olmasa da mutlaka bir göz doktoru tarafından muayene edilmiş olması gerekir. Bu arada doğumdan itibaren hem ailenin hem de çocuk doktorlarının bazı tespitleri ile gerekli hallerde, çok erken dönemlerde de göz muayenesi yapılabilir.

Ambliyopi (Göz Tembelliği) tedavi edilmezse ne olur?

Göz tembelliği toplumun %2-4 ‘ünde oldukça sık karşılaştığımız bir problemdir. Ancak, hayatın ilk yıllarında tanındığı ve tedavi edildiği takdirde düzeltilebilen bir sorundur.

Çocuğun yalnızca görme keskinliğinde değil derinlik algısında yani üç boyutlu görmede de problemlere neden olabilir. Çocuğun ileriki hayatında meslek seçiminde bile karşısına bir sorun olarak çıkabilir. Yapılan çalışmalarda bir travma sırasında sesin geldiği yöne kişinin genellikle tembelliği olmayan iyi gözüyle baktığı ve iyi gören gözün hasar aldığı bildirilmektedir.

Düzeltilebilir bir hastalık olan göz tembelliğinin çocukluk döneminde rutin göz muayeneleri ile tanınması ve tedavi edilmesi bütün bu nedenlerle çok önemlidir.

Paylaşın

Alzheimer; Belirtileri, Nedenleri ve Tedavisi

Genellikle 60 yaş ve üzerine ortaya çıkan ve halk arasında bunamada denilen Alzheimer, hastanın duygu, düşünce ve davranışlarında problemlere yol açan bir çeşit unutkanlık tipi olarak tanımlanabilir.

Alzheimer, beynin sinir hücreleri dokusunda “beta-amyloid” adındaki anormal protein birikmesine bağlı olarak oluşur ve bu birikim zamanla beyinden atılamaz hale gelir. Dolayısıyla protein birikmesi ve plaklar sebebiyle sinir hücreleri arasında bağlantı kurulamaz ve sinir hücreleri ölür. Bu durumda direkt olarak beynin düzgün çalışmasını engeller.

2050 yılına kadar 11 ila 16 milyon kişinin Alzheimer hastası olacağı düşünülmektedir. Alzheimer tanısı konmuş kişilerin pek çoğu tanıdan itibaren 8-20 yıl kadar yaşayabilirler.

Alzheimer belirtileri:

Kısa dönemli hafıza kaybı: Demansın en yaygın erken belirtileri arasında yeni bilgiyi unutmak gelir. Önemli konuları unutmak ve sürekli aynı bilgiyi sormak da Alzheimer’ın erken evresinde yaygın görülen semptomlar arasındadır.

Aşina olunan işleri yaparken zorluk yaşamak: Demansa sahip kişiler genelde günlük işleri planlamada ve tamamlamada zorluk yaşar. Kişiler yemek hazırlamada, telefon görüşmesi yapma veya oyun oynamadaki sıralamaları aklında tutamayabilir.

Yazma ve konuşmada oluşan yeni sorunlar: Alzheimer belirtileri yaşayan hastalar genelde basit veya alternatif farklı kelimeleri unuturlar. Bu da onların konuşma ve yazmasını anlaşılması zor hâle getirir. “Diş fırçası” kelimesini hatırlamakta güçlük çekerek, bunun yerine “ağzım için kullandığım o şey” ifadesiyle sorabilirler.

Zaman ve yer karışıklığı: Alzheimer hastaları kendi mahallesinde kaybolabilir, nerede olduklarını ve oraya nasıl geldiklerini unutabilir ve eve nasıl gideceklerini bilemeyebilirler.

Yanlış veya zayıf kararlar: Alzheimer hastaları güzel havada üzerine kat kat bir şeyler alabilir veya soğuk havada çok hafif bir şekilde giyinebilirler.

Soyut düşünmeyle ilgili sorunlar: Alzheimer hastası olan biri hangi numaraların ne olduğunu ve ne için kullanıldıkları gibi kompleks zihinsel işlevleri gerçekleştirmede olağandışı bir zorluk yaşayabilir.

Eşyaları yanlış yere koyma ve adımları takip edememe: Alzheimer hastası olan biri eşyaları olmadık yerlere koyabilir. Örneğin, ütüyü buzdolabında, kol saatini şeker kâsesinin içinde bulabilirsiniz.

Ruh hâli ve davranışlarda değişimler: Alzheimer hastası olan birinin ruh hâlinde hızlı değişimler yaşanabilir. Sakinken birdenbire gözyaşları içinde kalmak, sinirlenmek veya saldırganlaşmak gibi. Aşırı derecede kafaları karışmış, endişeli, şüpheli veya aile bireyine bağımlı olma hâli içinde olabilirler.

Görsel imajları ve mekânsal ilişkileri anlamada zorluk: Bazıları için, görsel işlemedeki bir değişim Alzheimer’ın erken belirtileri arasında olabilir. Bu kişiler okumada zorluk yaşayabilir, mesafeyi çıkaramayabilir, renk ya da tezatlığı belirleyemeyebilirler. Bu da araba kullanmada sorunlara sebep olur.

Sosyal aktivitelerden geri çekilme: Alzheimer belirtileri yaşayan bir kişi yaşadığı değişimler sebebiyle sosyal olmaktan kaçınabilir. Bu kişiler spordan, sosyal etkinliklerden ve hobilerinden uzaklaşabilirler. Saatlerce televizyon karşısında pasif bir şekilde oturup, normalinden daha fazla uyuyabilir veya günlük aktiviteleri yapmak istemeyebilirler.

Alzheimer nedenleri:

Beyindeki protein birikiminin yanı sıra sinir iletiminin bozulması, beyin hücrelerinin zarar görmesi gibi etkenler nedeniyle yaşanabilir. Yapılan araştırmalara göre hastaların sadece %20’sinde alzheimer görülme riski bulunuyor.
Yani hastalık, yaş etkeninin yanı sıra genetik faktörlere bağlı olarak da görülebilir. Ancak sadece kalıtsal sebeplerle ilişkilendirilmesi yanlış olur. Çünkü Alzheimer, sinsice etkilerini gösteren bir hastalıktır ve bulguları yaşa bağlı olarak artış gösterir. Diğer nedenler ise şöyle sıralanabilir;
Geçmişe bağlı depresyon
Damar hastalıkları (Kolestrol, tansiyon yüksekliği ve kalp krizi)
Geçmişe bağlı ciddi yaralanmalar
APOE4 taşıyıcılığı
Düşük eğitim düzeyi
Alzheimer testleri:

Alzheimer teşhisi, birtakım nöropsikolojik ve bilişsel testler yardımıyla ortaya konur. Testler, genellikle hastanın problem çözme, zihinsel işlevsellik, dikkat, dil becerileri ve sayma gibi birtakım yeteneklerini ölçmeyi hedefler.

Psikiyatrik değerlendirme: Yapılan psikolojik muayene, hastada depresyon gibi semptomları tetikleyen herhangi bir zihinsel sağlık durumunun varlığını tespit etmek içindir.

Beyin tarama testleri: Beynin yapısında ve işlevinde tümör gibi farklı bir problemin var olup olmadığı anlaşılmaya çalışılır.

Genetik testler: Alzheimer probleminin herhangi bir gen kusurundan kaynaklanıp kaynaklanmadığını öğrenmek için uygulanır. Test sonucu, hastanın demans risk grubunda yer alıp almadığını da ortaya koyar.

Diğer tarama yöntemleri: Beyin aktivitelerini resimleyen pozitron emisyon tomografisi (PET), manyetik rezonans görüntüleme (MRI), beyni ayrıntılı görüntüleyen bilgisayarlı tomografi (BT).

Tedavi sürecinde uygulanan yöntemler:

Alzheimer tedavisi konusunda kesin ve tam şifa veren bir yöntemden söz edilemez. Mevcut olan ve kullanılmakta olan ilaçlar, sadece hastaların şikayetlerini belirli oranda azaltmak ve davranışlarını düzenlemek konusunda yardımcıdır. Tedaviye ilk olarak düşük doz ilaçlarla başlanır.

İlerleyen vakalarda da ilacın dozu arttırılır. Çünkü ilacın dozu ne kadar yüksek olursa mide bulantısı, kusma ve ishal gibi yan etkileri de o denli artabilir. Tedavi sürecinde genellikle “kolinesteraz inhibitörleri” grubu ilaçlarla reçete edilir.

Örneğin: “Namenda” adıyla bilinen ilacı, orta ve ileri düzey alzheimer hastaları kullanabilir. İlaç, hastaların günlük işlerini daha rahat yapabilmelerini amaçlar. Hastaların banyo yapma becerilerini bağımsız olarak sürdürmelerine destek olur.

Paylaşın

Alzheimer Nedir, Nedenleri, Belirtileri Nelerdir?

Alzheimer, iki zararlı proteinin çökmesi ile ortaya çıkan ve demansın (bunamanın) en sık görülen nedeni olan hastalıktır. Hastanın duygu, düşünce ve davranışlarında problemlere yol açan bir çeşit unutkanlık tipi olarak da tanımlanabilir.

Genellikle 60 yaş ve üzeri hastalarda ortaya çıkar, belirtilerini yavaş yavaş hissettir ve hasta gün geçtikçe günlük rutin işlerini dahi yapamayacak hale dönüşür. Alzheimer, beynin sinir hücreleri dokusunda “beta-amyloid” adındaki anormal protein birikmesine bağlı olarak oluşur ve bu birikim zamanla beyinden atılamaz hale gelir. Dolayısıyla protein birikmesi ve plaklar sebebiyle sinir hücreleri arasında bağlantı kurulamaz ve sinir hücreleri ölür. Bu durumda direkt olarak beynin düzgün çalışmasını engeller.

Alzheimer nedenleri nelerdir?

Hastalığın nedenleri konusunda herhangi bir kesinlik yok. Beyindeki protein birikiminin yanı sıra sinir iletiminin bozulması, beyin hücrelerinin zarar görmesi gibi etkenler nedeniyle yaşanabilir.

Yapılan araştırmalara göre hastaların sadece %20’sinde alzheimer görülme riski bulunuyor. Yani hastalık, yaş etkeninin yanı sıra genetik faktörlere bağlı olarak da görülebilir. Ancak sadece kalıtsal sebeplerle ilişkilendirilmesi yanlış olur. Çünkü Alzheimer, sinsice etkilerini gösteren bir hastalıktır ve bulguları yaşa bağlı olarak artış gösterir.
Diğer nedenler ise şöyle sıralanabilir;

Geçmişe bağlı depresyon
Damar hastalıkları (Kolestrol, tansiyon yüksekliği ve kalp krizi)
Geçmişe bağlı ciddi yaralanmalar
APOE4 taşıyıcılığı
Düşük eğitim düzeyi
Belirtileri nelerdir?

Eğer bir hafıza sorunu varsa bundan sonra ne olacaktır? Hafıza kaybı yada duyu durum değişiklikleri olduğunda, doktor Alzheimer hastalığını olası bir neden olarak düşünebilir. Ama Alzheimer tanısı, bir eleme sürecidir. Doktor, bulgu ve belirtilerin tüm olası nedenlerini birer birer araştıracak ve tek olasılık Alzheimer hastalığı kalana dek diğer nedenleri birer birer eleyecektir. Yüzde 100 kesin tanıya ancak otopsi ile varılabilir ki bu da beyin dokusunun direkt olarak mikroskop altında incelenmesi ile olur.

Erken belirti ve bulguları fark etmek genellikle güçtür. Bunlar genetik yapı özellikleri yaşam tarzı kültürel birikim ve yaşamdaki tecrübelerine göre kişiden kişiye farklılık gösterir sıklıkla gözlenen özellikler şunlardır.

Ağır bellek kaybı
Kafa karışıklığı
Soyut düşünceleri oluşturma beceriksizliği
Konsantrasyon güçlüğü
Gündelik ya da karmaşık işleri yapmada zorluk.
Kişilik değişiklileri
Şüpheci ya da garip davranışlar.
Hastalığa nasıl tanı konulur?

Yeni bazı yöntemler hızla gelişmekle birlikte, halen hastalığın tanısı klinik belirtiler ve demans nedeni olacak başka bir hastalığın olmadığının gösterilmesine dayanır. Bununla beraber yakın bir gelecekte şu an deneysel amaçlı kullanılmakta olan birçok tanı yöntemi, günlük kullanıma da girecek olup hastalar klinik belirtiler ortaya çıkmadan önce de tanınabilecektir.

Hastalığın bir tedavisi var mıdır?

Halen hastalığın kesin bir tedavisi olmamakla beraber, bu hastalıkta beyinde eksik olan asetil kolin maddesini artıran bir grup ilaç ve yine bu hastalıkta hücreler arası boşlukta artmış olarak bulunan glutamat maddesinin aşırı etkisini azaltan bir ilaç kullanımdadır.

Ağız, çene ve yüz deformiteleri nedir?

İleride gerek hastalığın erken dönemde tanısının konulmasına yönelik tetkik yöntemlerinin daha gelişmesi gerekse beyindeki değişiklikleri önleyici ya da ortadan kaldırıcı tedavilerin ortaya çıkması ile bu hastalığa karşı tedavi başarımız daha da artacaktır.

Bununla beraber şu an alabileceğimiz en iyi önlemlerin başında orta yaşta ortaya çıkmış yüksek tansiyon, şeker hastalığı ve kan yağlarındaki yükselmelerin erken dönemde tedavisi gelmektedir.

Paylaşın

Akustik Sinir, Akustik Nöroma Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Akustik Sinir, tip dilinde işitme sinirine verilen addır. Akustik Nöroma ise, işitme ve denge sinirlerinde ortaya çıkan iyi huylu yavaş büyüyen tümörlerdir. İşitme kaybı ve denge problemlerine neden olabilmektedir. 

Yetişkinlerde çocuklara nazaran daha sık görülmektedir. Genellikle tek taraflıdır, nadiren çift taraflı gözlenebilmektedir.

Akustik nöromaların nedeni nedir?

Akustik nöromaların neden ortaya çıktığı bilinmemektedir. Bu tümörün belirli bir tür tümör baskılayıcı gende bir bozukluk olduğu zaman ortaya çıktığı düşünülmektedir.

Akustik nöromalar ne sıklıkla görülürler?

Akustik nöromalar genellikle bir milyonda 10 kişide görülürler. Kadınlarda erkeklere göre daha fazla ve en çok 30-60 yaş arasında görülürler.

Akustik nöromların belirtileri nelerdir?

İşitme kaybı – gelişmesi uzun yıllar alabilir, kişi bu nedenle işitme kaybının farkında olmayabilir.
Çınlama, uğultu
Yürüyüş esnasında denge problemleri
Bir tarafa yalpalama hissi
Yüz belirtileri ;  yüzde  hissizlik, ağrı, yüzün bir kısmını hareket ettirmede güçlük

Akustik nöromların tedavisi

Akustik nöroma tedavisi tümörünüzün büyüklüğüne, konumuna, ne kadar hızlı büyüdüğüne ve genel sağlık durumunuza göre değişir. Ana seçenekler:

Tümörün izlenmesi; küçük tümörlerin genellikle düzenli MRG taramasıyla izlenmesi gerekir ve aşağıdaki tedaviler genellikle yalnızca taramalar büyüdüğünü gösteriyorsa önerilir.

Beyin ameliyatı; tümörü kafatasındaki bir kesikten çıkarmak için yapılan ameliyat, genel anestezi altında yapılır.

Stereotaktik radyocerrahi; küçük tümörlerin veya ameliyat sonrası kalan tümör parçalarının, büyümesini engellemek için uygulanan radyasyon tedavisidir.

Tüm bu seçenekler bazı riskler taşır. Örneğin, cerrahi ve radyocerrahi bazen yüz uyuşukluğuna veya yüzünüzün bir kısmını hareket ettirememeye neden olabilir (Yüz felci).

Büyük akustik nöromlar ciddi olabilir çünkü bazen beyinde hayatı tehdit eden bir sıvı birikmesine neden olabilirler (hidrosefali). Ancak bu aşamaya erişmeleri nadirdir. Birçoğu çok yavaş büyür veya hiç büyümez bu yüzden erken dönemde tedavi edilebilir.

Tedavi edilse dahi işitme kaybı ve kulak çınlaması gibi semptomlar devam edebilir ve çalışma, iletişim kurma ve araç kullanma yeteneğinizi etkileyebilir. Bu sorunların giderilmesi için ek bir tedaviye ihtiyaç duyulabilir.

İyi huylu beyin tümörü tedaviden sonra tekrar edebilir. Bu ameliyat olan her 20 hastadan 1’inde görülmektedir. Muhtemelen tümörün tekrar büyüyüp büyümediğini kontrol etmek için düzenli olarak MRG taraması yaptırmanız gerekecektir.

Akustik nöromalarla ilgili tedavi sonrası beklentiler nedir?

Akustik nöromalar iyi huylu, kanser olmayan tümörlerdir. Vücudun diğer yerlerine metastaz yapmazlar, ancak büyümeye devam ederek kafatası içindeki önemli yapılara bası yapabilirler.

Beyin cerrahisi sonucunda hastaların %95’inde tümör tam olarak çıkartılabilmektedir. Bu ameliyattan ölüm riski %1’in altındadır.

Küçük tümörü olan hastaların yaklaşık % 95’inde kalıcı yüz felci ortaya çıkmaz. Ancak büyük tümörleri olan hastaların yaklaşık üçte ikisinde ameliyat sonrasında kalıcı yüz felci görülür.

Küçük tümörü olan hastaların yaklaşık yarısında tümörün olduğu tarafta bir miktar işitme kalacaktır.

Radyocerrahi sonrasında sinir hasarı, işitme kaybı ve yüz felci gibi istenmeyen durumlar belli bir süre sonra bile ortaya çıkabilmektedir.

Paylaşın

Böbrek Üstü Bezleri (Adrenal Bezler) Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Böbrek Üstü Bezleri (Adrenal Bezler), böbreklerin üst kısımlarına yapışmış olarak bulunan sarımtrak renkli olan iki bezdir. Diğer endokrin bezlerde olduğu gibi kan damarı bakımından zengin olan bu bezlerin böbreklerle doğrudan bir ilişkisi yoktur.

Adrenal Bezler (Böbrek Üstü Bezleri) ,yapısı ve salgıladığı hormonları farklı olan 2 tabakadan meydana gelir. Adrenal Bezlerin pembemsi görünümündeki dış kısmına kabuk (Adrenal Korteks) iç kısmına ise öz bölgesi (Adrenal Medulla) denir.

Korteks hormonlarının az salgılanması durumunda kandaki ACTH miktarı artar. Bu durumda deri tunç rengini alır,kan basıncı azalır,iştahsızlık artar,kaslarda zayıflama ve genel halsizlik görülür. Sodyum ve klorun dışarı atılması artarken vücut sıvısında potasyum miktarı artar.

Bu bezlerin kabuk kısmından hormon salgılanması hipofizin ön lobundan salgılanan ACTH hormonu ile düzenlenir.

Böbrek Üstü Bezi bozulma nedenleri

Böbrek Üstü Bezinin doğru bir şekilde çalışmamasının çeşitli nedenleri olabilir. Bu durum Böbrek Üstü Bezinden kaynaklanabileceği gibi vücudun başka bir bölgesinde sorunun temelini oluşturabilir. Beyinde bulunan hipofiz bezlerinde sorun olması halinde Böbrek Üstü Bezinin çalışmasını sağlayan hormonları üretemez.

Böylece Böbrek Üstü Bezlerinde sorun ortaya çıkabilir. Böbrek Üstü Bezinde meydana gelen hastalık ya da enfeksiyondan kaynaklı olarak da sorun meydana gelebilir. Aşırı çalışması ya da az çalışması sorun oluşturabilir.

Böbrek Üstü Bezi hastalıkları nelerdir?

Cushing Sendromu

Vücudun gereğinden fazla kortizol üretmesi cushing sendromuna yol açmaktadır. Kortizol böbreküstü bezi aracılığı ile üretilen bir hormondur ve günlük yaşamın devamı için gereklidir. Bu hormon uyku düzeninin ayarlanmasında ve stresli olaylara cevap vermede vücuda yardımcı olmaktadır. Kortizol hormonunun aşırı şekilde üretilmesi tüm vücuda zarar verebilir.

Böbrek Üstü Bezi Kanseri

Böbrek Üstü Bezinin kanseri çok nadir olarak görülen bir hastalıktır. 2 milyon kişiden birinde görülen bu hastalık, hormonların aşırı üretimi nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Kanser ile beraber kortizol ve Böbrek Üstü Bezinden kaynaklanan hormonlar fazla üretilebilir. Vücudun verdiği tepki hormon fazlalığına bağlı olarak değişmektedir.

Hiperaldosteronism

Potasyum ve sodyum düzeyini kontrol eden aldosteronun gereğinden fazla salgılanması ile ortaya çıkan bir Böbrek Üstü Bezi hastalığıdır. Yüksek tansiyona neden olur. Genellikle 30-50 yaş aralığında bulunan kadınlarda görülür. Bu hastalık Böbrek Üstü Bezinde ortaya çıkan tümörden kaynaklanmaktadır.

Sodyum kaybı ve potasyum kaybına neden olmaktadır. Hiperaldosteronism nedeniyle yattıktan hemen sonra kalkma ile beraber gelişen kan basıncı azalışı da görülmektedir. Diğer belirtileri arasında aşırı su içme, kabızlık, aşırı tuvalete çıkma, baş ağrısı ve kas güçsüzlüğü bulunmaktadır. Bazı hastalarda ise hiçbir şekilde belirti gözlenmez.

Böbrek Üstü Bezinin tedavisi nasıl yapılır?

Hastalıkların tedavisi görülen semptomlara göre değişiklik göstermektedir. Tedavinin şekline doktor ile beraber karar vermek gereklidir. Böbrek Üstü Bezi tümörünün tedavisinde ameliyat yapılmaktadır. Tümörün iyi huylu olma durumuna, kanser olup olmadığına ve boyutuna göre gerekli tedavi yöntemi uygulanmaktadır.

Cerrahi yöntemler arasında robotik cerrahi, açık cerrahi ve laparoskopik cerrahi bulunmaktadır. En uygun cerrahi yöntem seçilerek hasta tedavi edilir. Yapılan ameliyatla tümör ve tümörü çevreleyen doku çıkarılır.

Paylaşın

Arpacık (Hordelium, Şalazyon) Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Arpacık (Hordelium, Şalazyon), göz kapaklarının uç noktalarında bulunan yağ bezlerinin bakteriyel enfeksiyonudur. Arpacık (Hordelium, Şalazyon), göz kapağı kenarında sık tekrarlayan enfeksiyonlar sonucu kapak kenarındaki meibomian bezlerinde tıkanma sonucu iltihap gelişmesiyle oluşur.

Arpacığın nedenleri;

Gözde arpacık oluşmasının birçok nedeni vardır. Çeşitli nedenlerle bulaşan bakteri ya da diğer organizmalar gözde iltihabın başlamasına neden olabilirler.

Arpacık özellikle vücut direncinin düştüğü yorgunluk ve uykusuzluk gibi dönemlerde ortaya çıkan bir enfeksiyondur.

Arpacık Belirtileri nelerdir?

Arpacık belirti belli durumlarla kendini göstermektedir. Kişilerde genellikle göz kapağı ve göz çevresinde meydana gelmektedir. Bu bölgelerde şişlik olarak kendini göstermektedir.

Kişilerin gözünde ağrı ve acı oluşur. Ağrı hastadan hastaya farklılık göstermektedir. Bazı vakalarda hafif olurken bazı vakalarda şiddetli olarak görülür. Gözde batma sıklıkla görülen bir durumdur. Gözlerde sulanma ve kızarıklık oluşur. Aynı zaman kaşıntı hissi yaşanır.

Gözde ağrı
Gözde acı
Gözde batma
Gözde sulanma
Gözde kaşıntı
Gözde kızarıklık

Tedavi yöntemleri;

Göz kapaklarınızın ucunda yukarıda tarif edildiği şekilde bir durumla karşılaşırsanız göz doktoruna başvurun. Göz doktoru yapacağı fizik muayene ile arpacık teşhisini koyacaktır.

Uygun görmesi halinde antibiyotik içerikli bir takım pomad ve/veya damlalar tavsiye edebilir. Arpacık, gözler temiz tutulduğu yani hijyen kurallarına dikkat edildiği takdirde 1 hafta içinde geçer. Bu süre içinde hekiminizin tavsiye ettiği enfeksiyon giderici damlalar ve pomatları kullanabilirsiniz.

Ancak arpacık en az iki, üç hafta süredir varsa, gözde sertleşen bir iltihap bulunuyorsa ve tedavilere rağmen iyileşme sağlanamıyorsa cerrahi tedavi yoluna gidilebilir; göz kapağı içinde küçük bir kesiyle enfeksiyon tamamen boşaltılıp temizlenir. Kist oluşmuşsa tekrar edilmeyecek şekilde yok edilir.

Arpacık ameliyatının amacı arpacıkta birikmiş iltihap maddesini boşaltmak ve buradaki tıkanmış yağ bezlerini açarak kisti tedavi etmektir.

Kapak bölgesi lokal anestezi ile uyuşturulduktan sonra kapak içinde biriken yağ, etrafındaki duvarlar ile birlikte temizlenir. Yaklaşık 5-10 dakikalık bir operasyondur.

Ameliyat sonrası göz birkaç saat kapalı bırakılır. Operasyon kapak içerisinden yapıldığı için herhangi bir şekilde dikiş atılmasına gerek yoktur, iz bırakmadan kolay bir şekilde halledilebilmektedir.

Ameliyat sonrası göz bandajlanır ve ertesi gün açılır. Göz kapağında hafif şişlik ve morluk olabilir ancak bu 5 günde geçer.

Yaklaşık 1 hafta boşunca antibiyotikli damla ve pomadlar kullanılır. Ameliyatın ertesi günü, göz bandajlı kalmak kaydıyla işe gidilebilir. Ameliyatın ertesi günü ve 1 ay sonra veya hekiminizin uygun göreceği tarihlerde kontroller yapılır.Arpacık çıkması halinde alınabilecek kimi tedbirler vardır:

Gözünüze dokunmadan önce ya da sonra mutlaka ellerinizi yıkayın. Havlularınızı kimseyle paylaşmayın.

Arpacık tamamen geçene kadar göz makyajı yapmayın. Şiş alanın kapanması geç iyileşmesine neden olacaktır. Ayrıca gözünüze değen makyaj aplikatörleri de mikroplanmış olabilir. Bu nedenle yenileriyle değiştirin.

Arpacığı kesinlikle sıkmaya ya da patlatmaya çalışmayın, bu durum enfeksiyonun yayılmasına neden olur.

Arpacık oluşumunu önlemek için göz hijyeninize dikkat edin: Özellikle yatmadan göz makyajınızı mutlaka temizleyin. Kirli ellerle gözlerinize dokunmayın. Tarihi geçmiş makyaj malzemeleri ve kirli havlular kullanmayın.

Paylaşın

Adet Düzensizliği Nedir, Neden Olur?

Üreme çağındaki kadınlarda normal döngüsünden daha erken ya da daha geç adet olma durumuna Adet Düzensizliği denir. Hipotalamus, hipofiz, yumurtalık ve rahmin tam bir uyum içinde çalışması, adet düzeninin oluşmasında önemli rol oynar.

Ergenlik döneminde gerçekleşen ilk kanamadan, menopoz dönemine kadar her ay düzenli olarak tekrarlanan menstrüal siklus 21 ile 35 günde bir, farklı bir deyişle ortalama 28 günde bir gerçekleşir. Adet düzensizliğinin saptanabilmesi için, regl kanamasının gerçekleştiği ilk gün ile bir sonraki periyotta görülen ilk kanamanın arasındaki gün sayısı not edilmelidir. 21 günden az ve 35 günden fazla aralıkta gerçekleşen kanama varlığında adet düzensizliğinden söz edilebilir.

Kanamaların miktarı çok önemli

Adet düzensizliğinin nedeninin belirlenmesinde kanamanın miktarı da büyük önem taşıyor. Adetlerin hiçbir düzeni yoksa, sürekli kanıyor veya uzun süre hiç kanamıyorsa bu durumu düzensizlik olarak değerlendirmek gerekmektedir. Miktar olarak çok az veya aşırıysa bu da bir düzensizliktir.

Kanamanın çok olması 7 günden uzun süren ve gün içinde aşırı pet değişimine sebep olan, parçalar içeren adetleri kapsar. Bu tip kanamalar genellikle hastalarda kansızlığa da sebep olur. Az adet kanaması 1 gün süren ve pet değiştirmeye bile gerek bırakmayan kanamalardır. Hormonal nedenlerle olabileceği gibi enfeksiyona bağlı da olabilir. Kürtaj veya bazen sezaryen ameliyatı sonrası da ortaya çıkabilir.

Ergenlik döneminde Adet Düzensizliği

Adet düzensizlikleri ergenlik çağında ayrı bir önem taşıyor. Ergenlik çağındaki düzensizliklerde “geçer” diyerek beklenmemesi gerektiğine dikkat çekilmektedir. Muhakkak ultrasonik muayene yapılmalı ve gerekli ise hormonal durum incelenmedir. Bu yaşlarda görülen adet gecikmelerine, aşırı kilo alımı, aşırı tüylenme ve sivilcelenme eşlik edebilir.

Özellikle kilo ve tüylenme yakınmasının yerleşmemesi ve ağırlaşmaması için tedaviye başlanmasında yarar vardır. Ayrıca aşırı adet sancısı ile beraber olan düzensizlikler bu yaşlarda oluşabilecek kistlerle sonuçlanabilir. Tedaviyle kist olusumlarının önüne geçip ameliyat riskinden korunmak mümkün olabilir.

Menopoz öncesi ve sonrası dönemde Adet Düzensizliği

Menopoz sonrası dönemde ortaya çıkan kanamalarda da dikkatli olunması gerekiyor. Menopozdaki her türlü kanama düzensizliği çok önemsenmeli, kaynağı çok ayrıntılı araştırılmalıdır. Bu kanamanın nedeni çoğu zaman kanser olmayacaktır. Ama kesinlikle selim bir nedenin olduğu kanıtlanmalıdır. Bu yaş grubu hastalarda özellikle menopozun olağan düzensizlikleri olarak düşünülüp doktora başvurulmadan beklendiği ancak bazı durumlarda maalesef geç kalındığı görülmektedir.

Bu dönemde en sık kanama nedenleri yumurtlamaların bozulmasına ve aksamasına bağlı hormonal kaynaklı olanlardır. Geri kalan grupta da miyomlar, polipler, enfeksiyonlar yer alır. Ancak adetten kesilme tam gerçekleştikten sonraki dönemde olacak kanamalarda basit girişimler ve tetkiklerle kanamanın kaynağının iyi huylu nedenler olduğunun kanıtlanması gereklidir. Bu nedenlerden dolayı olağan olan düzensizliğin doktor tarafindan doğrulanması gereklidir.

Adet düzenini etkileyen bozukluklar şu şekilde tanımlanır:

Hipermenore: Adet kanaması miktarının normalden fazla olması
Hipomenore: Kanama miktarının normalden az olması
Menometroraji: Düzensiz aralıklarla görülen fazla miktarda kanama
Menoraji: Adet süresinin uzaması
Metroraji: Adet kanamasının düzensiz aralıklarla oluşması
Oligomenore: İki adet döngüsünün 35 günden fazla olması. Seyrek adet görme.
Polimenore: İki adet döngüsünün 21 günden daha az olması. Sık adet görme.

Adet Düzensizliği neden olur?

Adet düzensizliği nedenler açısından oldukça geniş bir yelpazede yer alan ve kişiden kişiye farklılık gösteren bir durumdur. Çoğunlukla hormonal değişimlerden kaynaklanan adet düzensizliği, menopoz, diyabet, depresyon, sigara kullanımı, dış gebelik, yumurtalık kistleri, yumurta rezervinde yumurta bulunmaması, miyom, polip, rahim ve yumurtalık kanserleri, endometrial hiperplazi olarak tanımlanan rahim duvarının fazla büyümesi gibi pek çok farklı durumda görülebilir.

Tiroit hormonlarının yetersiz salgılanması olarak bilinen hipotiroidi varlığında ve tiroit hormonunun fazla salgılanması olarak tanımlanan hipertiroidi de adet düzensizliğine yol açabilir.

Diyabet gibi düşük vücut ağırlığı da üreme fonksiyonlarını ve yumurtlamayı olumsuz etkileyen faktörler arasında ve dolayısıyla adet düzensizliği nedenleri arasında yer alır. Düzenli kullanılan bazı medikal ve bitkisel ilaçlar, özellikle doğum kontrol ve ertesi gün hapları menstrüal siklusun bozulmasına yol açar.

Erken menopoza girmek, bazı kronik hastalıklar, ağır egzersiz, pıhtılaşma bozuklukları, hızlı kilo alıp verme, karaciğer ve böbrek hastalıkları, ani iklim ve çevre değişimleri de adet düzensizliğine yol açan sebepler arasında yer alır. Ayrıca dengesiz beslenme ve stres, adet siklusunu bozan başlıca etkenler arasında yer alır. Hormonal dengeyi bir anda altüst edebilen stres, adet düzensizliğine neden olan ve yaygın olarak görülen bir etkendir.

Adet Düzensizliği nasıl tedavi edilir?

Buluğ çağı veya menopoz dönemlerindeki düzensizliklerde belirgin bir anormallik görülmezse pek fazla tedavi yapma gereği duyulmaz. Ancak beklenmedik zamanda ortaya çıkan, düzensiz, leke tarzında veya uzun süreli kanamalar mutlaka araştırma ve tedaviyi gerektirir. Menopoz döneminden sonra miktarına bakılmaksızın görülen her türlü kanama çok önemlidir. Üreme çağındaki adet düzensizliklerinde ise öncelikle gebelik olasılığı akla getirilmeli ve eğer bu olasılık dışlanırsa diğer hormonal sebeplere yönelik araştırmalar yapılmalıdır.

Paylaşın

Araknoid Ve Araknoid Kist Nedir?

Araknoid, beyinle omuriliğin etrafını saran ince zardır. Araknoid Kist ise, beyin veya omurilik ile araknoid zarının arasında oluşan kistlerdir. Araknoid Kistler çoğunlukla erkeklerde meydana gelir.

Çoğu vaka bebeklik döneminde başlar ama başlangıç ergenliğe kadar gecikebilir.

Araknoid Kistlerin belirtileri;

Araknoid kistler genellikle herhangi bir belirti göstermezler. Bu yüzden, araknoid kisti olan çoğu kişi kafa yaralanması geçirmediği sürece bu kistlerin farkına varmazlar.

Bazı vakalarda, araknoid kistler belirtilere neden olurlar. Belirtiler, kistin bulunduğu yere ve kistin boyutuna bağlıdır. Kist, sinirlere ya da beynin hassas yerlerine baskı oluşturuyorsa belirtiler oluşabilir. Kist, beyinde bulunuyorsa bazı belirtilere neden olabilir.

Bu belirtiler:

Baş ağrıları
Baş dönmesi
Bulantı
Kusma
Uyuklama
Nöbet
Duyma, görme ve yürümede zorluk
Denge sorunları
Gelişmede gecikmeler
Bunama

Omurilikte bulunuyorsa yaşanabilecek belirtiler:

Sırt ağrısı
Skolyoz
Kas zayıflığı ve kas spazmları
Kollarda ve bacaklarda güç kaybı
Kollarda ve bacaklarda karıncalanma
Mesane ve bağırsak kontrolünün sağlanamaması

Bu belirtileri yaşadığınız takdirde doktorunuzla görüşmelisiniz.

Araknoid Kistleri’nin nedenleri;

Primer yani doğuştan var olan araknoid kistleri genellikle rahimde gelişen bebekte beynin ve omuriliğin anormal bir şekilde oluşmasından kaynaklanmaktadır. Bu kistlerin oluşumuna neden olan etkenler tam olarak bilinmemekte olsa da genetiğin bu kistler üzerinde etkili olduğu düşünülmektedir.

Sekonder araknoid kistlerine ya da doğuştan olmayan araknoid kistlerine pek çok etken neden olabilir.

Bu etkenler:

Kafa ya da omurilik yaralanmaları
Beyin veya omurilik ameliyatından sonra ortaya çıkan komplikasyonlar
Menenjit
Tümör

Araknoid kistleri genellikle çocuklarda görülür. Erkeklerdeki görülme oranı kadınlara göre daha azdır.

Araknoid Kistleri nasıl teşhis edilir?

Araknoid kistinizin olduğunu düşünüyorsanız görüntüleme testi yapılır. Beyne veya omuriliğe bakmak için tomografi ve MR’dan yararlanılır.

Araknoid Kistleri nasıl tedavi edilir?

Herhangi bir belirtiye veya komplikasyona neden olmayan araknoid kistlerinde tedavi gerekmeyebilir. Kistin zamanla büyüme gösterip göstermeyeceği takip edilir. Sorunlara neden olmaya başladığı anda tedavi uygulanır.
Belirtilere neden olan araknoid kistiniz varsa doktorunuz kisti boşaltmak isteyebilir. Bunun için iki farklı işlem kullanılabilir. Birincisinde, kistin yakınından bir kesik açılır ve ucunda kamera olan endoskop bu kesikten içeri sokulur.

Kist, düzgünce açılarak içindeki sıvının boşaltılması sağlanır. Bu sıvı daha sonra vücuda dağılır. İkinci işlemdeyse, doktorunuz kistin içine bir şey yerleştirerek içerideki sıvının vücudun başka bir yerine gitmesini sağlar.
Omurilikte belirtiler yaşıyorsanız doktorunuz ameliyatla kisti tamamen almak isteyebilir. Kist ulaşılabilir bir yerde değilse beyinde kullanılan yöntemlerden faydalanılır.

Araknoid Kistleri’nde hastanın durumu

Belirti göstermeyen kistleriniz varsa tedaviye bile gerek duymadan normal hayatınıza devam edebilirsiniz. Bu durum teşhis edildiğinde doktorunuz düzenli olarak kistleri kontrol etmek isteyecektir.

Belirtiler gösteren kistleriniz varsa kistin içinin boşaltılması veya kistin alınması gerekebilir.

Nadiren de olsa tedavi edilmeyen araknoid kistleri kalıcı nörolojik hasara neden olabilir.

Kendi durumunuz hakkında daha detaylı bilgi almak ve tedavi seçeneklerinizi öğrenmek için doktorunuza danışabilirsiniz.

Paylaşın

Amnezi Nedir? Türleri Ve Tedavi Yöntemleri!

Amnezi (Hafıza Kaybı), unutkanlıktan farklı bir çeşit hafıza kaybıdır. Amnezi olan hasta, belirli bir zaman dilimine dair hiç bir şeyi hatırlamaz. Fakat geçmiş tamamen de unutulmaz.

Amnezi’nin altında beyin hasarı, nörolojik bir hastalık, kalp – damar rahatsızlıkları veya psikolojik rahatsızlıklar yatabilir. Alzheimer hastalığının ileri evrelerinde yaşanılan unutkanlık durumu da bir tür amnezidir.

Bu diğer bilişsel işlevlerin kaybıyla olabileceği gibi tek başına da ortaya çıkabilir. Amnezi hastaları, zeka testlerinde ortalamanın çok üstünde performans gösterebilir. Bir kişinin ileriye veya geriye dönük bazı şeyleri hatırlayamaması zekasının değil, belleğinin kusurlu oluşundan kaynaklanır.

Sorun sadece bellekte ise amnezi hastaları dil ve sosyal becerilerini kaybetmezler. Uzak geçmişe ait anılarını da kolay kolay unutmazlar. Çevrenizde Alzheimer veya demans hastası varsa görebilirsiniz. Birkaç gün öncesini hatırlamakta zorluk çekerken bu kişiler 30 yıl öncesini çok kolay hatırlayabilirler.

Buradaki sorun bilginin kısa dönem hafızasından uzun dönem hafızaya aktarılmasındadır. Amnezi hastaları günlük konuşmalarında pek sıkıntı çekmezler, çünkü bilgileri kısa süre belleklerinde tutabilirler. Ancak araya bir süre gidince bunları unutacaklardır.

Amnezi Çeşitleri:

İleriye Dönük Amnezi

İleriye dönük amnezi kişinin yeni bilgileri belleğinde saklayamaması durumunu ifade eder. Bu kişiler yeni birisiyle tanıştıktan sonra onu hatırlamada çok zorlanırlar, konuştukları konuları çabuk unuturlar. Yukarıda bahsettiğimiz H. M. isimli hastanın da şiddetli ileriye dönük amnezisi vardı.

H. M. doktoruyla sürekli görüşüyordu ancak her seferinde konuşmalarını dakikalar sonra unutuyordu. İleriye dönük amnezinin şiddeti de kişiden kişiye göre değişkenlik gösterir. Ancak hipokampusta meydana gelen küçük bir hasar bile çok ciddi sonuçlar doğurabilir.

Geriye Dönük Amnezi

Geriye dönük amnezi, rahatsızlığın başlangıcından önceki bilgileri hatırlayamama durumudur. İleriye dönük amneziyle birlikte ortaya çıkabilir. Amnezinin bu türünde ileriye dönük olandan farklı olarak hipokampus ve ona yakın kortikal yapılarda meydana gelen hasarlar da amnezinin şiddetini etkileyebilir.

Yakın zamanda yaşadığımız olayları hatırlamak çok zor iken uzak geçmişte yaşanmış anıları geri çağırmak mümkündür. Yukarıda da dediğimiz gibi çok eski bilgiler amneziden pek etkilenmezler. Bu olguya bilim insanları zamanla artan geriye dönük amnezi (temporally graded retrograde amnesia) adını veriyorlar.

Scoville ve Milner’in H. M. adlı hasta üzerindeki çalışmaları zamanla derecelenen geriye dönük amnezinin en iyi örneklerinden biridir. H. M. geçirdiği ameliyattan kısa süre önce yaşadıklarını hiç hatırlamazken gençliğine dair anılarını çok iyi bir şekilde hatırlayabiliyordu. Bu uzak anıların hatırlanması genellikle belleğin pekiştirilmesi adı verilen bir süreçle sağlanır.

Belleğin pekiştirilmesi (memory consolidation) beyinde bilgiler oluşurken aktif olan nöral yapıların tekrar organize olması ve korteksin yeniden işlemden geçmesidir. Gün içinde tonla veri beynimize akar ama bunlardan en önemlilerini seçer, kaydederiz.

Beyne aldığımız bilgileri filtreleme işleminden sonra en gereklilerini uzun dönem belleğe alma işlemine belleğin pekiştirilmesi denir. Bilgiler öncelikle medial temporal lobun hipokampus adlı bölgesinde işlenir ancak uzun dönem bellek serebral kortekste bulunur. Tam kesin değil ama elimizdeki bulgular bunu gösteriyor.

Kaynak Amnezisi

Amnezinin bir türü olan kaynak amnezisinde kişi bir gerçeği veya fikri hatırlayabilir ama bilginin nerede veya ne zaman öğrenildiğini hatırlamakta zorluk çeker. Bilginin kendisine erişim sağlayabilirler ancak onun nerede, ne zaman öğrenildiğine ulaşamazlar. Bunun nedeninin frontal lobda meydana gelen hasarlar sonucu beynin konumsal-zamansal bilgiyi işleyememesidir. Çoğunlukla gençlerde görülür ancak yaşlılarda da ortaya çıkabilir.

Geçici Küresel Amnezi

Geçici küresel amnezi, herhangi bir bilişsel rahatsızlık olmaksızın hem ileriye dönük hem de geriye dönük amnezinin ani başlangıçlarıyla kendini gösterir. Genellikle orta yaşlı ve yaşlı bireylerde görülür. Birkaç saat sürerken çoğu durumda gün içinde kendiliğinden düzelir. Geçici küresel amneziden muzdarip kişiler bellek bozukluklarından şikayet ederler. Ancak bu kişilerin bilinç ve farkındalık düzeylerinde herhangi bir bozukluk yoktur. Doğru tıbbi yardımla tamamen iyileşebilirler.

Tedavi

Çoğu durumda, amnezi tedavi olmadan kendiliğinden düzelir. Bununla birlikte, altta yatan bir fiziksel veya zihinsel bozukluk varsa, tedavi gerekli olabilir. Ayrıca psikoterapi bazı hastalarda yardımcı olabilir ve hipnoz, unutulmuş anıları hatırlamanın etkili bir yoludur. Bu durumlarda aile desteği çok önemlidir ve fotoğraflar, kokular ve müzik yardımcı olabilir. Tedavi genellikle hafıza problemini telafi etmeye yardımcı olan teknikleri ve stratejileri içerir. Bu teknik ve stratejilerden bazıları şu şekildedir:

Kayıp hatıraların yerini alacak yeni bilgiler edinmek, yeni hatıralar elde etmek ve mevcut hatıraları kullanmak için mesleki bir terapistle çalışmak.

Bilgiyi düzenlemek için stratejileri öğrenmek ve depolamayı kolaylaştırmak.

Günlük işlere yardımcı olmak ve önemli olayları, ne zaman ilaç alacaklarını vb. Hatırlatmak için akıllı telefonlar gibi dijital yardımcıları kullanmak. Bu konuda yüz fotoğrafları içeren bir iletişim listesi yardımcı olabilir.

Halen amnezi nedeniyle kaybedilen hafızayı geri getirmek için hiçbir ilaç yoktur. Kötü beslenme veya Wernicke-Korsakoff sendromu, tiamin (B1 vitamini) eksikliğinden kaynaklanan hafıza kaybını içerebilir, bu nedenle hedefli ve gerekli beslenme yardımcı olabilir. Ayrıca tam tahıllı tahıllar, baklagiller (fasulye ve mercimek), fındık, yağsız et ve maya, zengin tiamin kaynaklarıdır.

Paylaşın

Apse Nedir? Çeşitleri Ve Tedavi Yöntemleri

Apse vücudun herhangi bir yerinde enfeksiyona bağlı olarak, çevre dokulardan kese tarzında doku ile sınırlı içerisi cerahat ile dolu oluşum. Apse halk arasında çıban olarak da adlandırılır.

Apse iki türde gelişebilir;

1- Sıcak Apse: Sıcak apse yüksek ateşle birlikte seyreder. Ateşe eşlik eden, ağrı ve zonklama oluşur. Sıcak apse bazen bir bazen birkaç mikrop nedeniyle ortaya çıkabilir. Yani sıcak apsede sebep mikroorganizma varlığıdır. Sıcak apse belirtileri, vücut ısısında artış, ciltte kızarıklık, şişlik ve ağrı olarak sıralanabilir. Oluşan apsenin çevresi sert, orta kısmı ise yumuşak olur.

2-Soğuk Apse: Soğuk apse daha çok verem hastalığına bağlı olarak gelişebilir. El ile apseye dokunulduğunda her hangi bir sıcaklık ve ağrı hissi yoktur. Sıcak apsede olduğu gibi iltihap belirtileri soğuk apsede görülmez. Eğer apse nedeniyle ortaya çıkan şişlikte açılma oluşursa iltihap fark edilir. Soğuk apse iki türde ortaya çıkar.

Bazen apse içinde irine neden olan mikropların varlığı söz konusu değildir. Apse harap doku parçacıklarından oluşur. Apsenin nedeni ve oluştuğu yer arasında her zaman bir ilişki söz konusu değildir. Örneğin bel omurlarında oluşan soğuk apse yani omurga veremi kasık apsesi ile birlikte ortaya çıkabilir.

Sıcak apse tedavisi genellikle cerrahi ile yapılır. Cerrahide apsenin oluştuğu yer açılarak içerisindeki iltihap yani irin boşaltılır. Ardından hastaya antibiyotik özellikli merhem ve antibiyotik ilaçlar reçete edilir. Bu sayede cerrahi gerçekleştirilen böle enfeksiyonlardan korunmuş olur.

Soğuk apse genellikle verem kaynaklı olduğu için tedaide verem ilaçları kullanılır. Ancak böbrek veremi gibi riskli durumlar söz konusu ise apsenin başka yerlere yayılmasını önlemek için cerrahi uygulanabilir.

Apse nasıl geçer?

Genellikle bakteri istilasına ilişkili bir tahriş neticesi dokularda meydana gelen bir olaydır. Apse kısmında, yükselen kan dolaşımından dolayı, doku aralarında, bol kadar sıvı/akışkan ve akyuvarlar toplanır. Hastada her geçen gün ölü akyuvarlar, bakteriler ve doku arasına sızmış olan sıvı/akışkan, iltihap ismi verilen birikintiyi oluşturur. Apse oluşumunun beden yüzeyinde ilk gösterdiği belirti, dokunulduğunda ağrıyan, katı, kırmızı bir bölge oluşumudur. Apse yerelleşmeye ve iltihap oluşmaya başlayınca, bu kırmızı bölge çok fazla belirgin şekil alır ve merkezi yumuşamaya başlar.

Çoğunlukla, iltihap, direnci en az meydana gelen bölgeye ilerleme gösterir, bir çıkıntılı puan oluşturur. Yüzeydeki bir apse için direnci en az meydana gelen bölgeler deridir. Her geçen gün, apse patlar ve iltihap dışarı akar. Apse yerleşip iltihap oluşur oluşmaz o bölge yarılırsa ağrı ve vakanın ilerlemesi önlenmiş olur. İrin oluşmadan ve apse yerelleşmeden yarmak ya da iğneyle delmek gereksizdir, zira apse ilerlem
e gösterir. İki formülle apse gelişimi önlenebilir:

Antibiyotik kullanmak ya da o alanda kan akımını artırmak için apse sahasını dinlendirmek ve sıcaklığı fazla tutmak gerekir. Isı sağlamak için önceden lapa kullanılırdı, fakat bunun tesiri çok fazla kısadır ve bölgeyi çok fazla ıslak olarak kalmasına neden olur. En iyisi, minik bir apsede bile, hekimin fikrini almaktır. Patlayıp akan apse, akıntının meydana geldiği bölgenin kuru tutulabildiği hallerde, çok fazla hızlı iyileşir. Akan apsenin üstünü temiz, kuru gazlı bezle kapatmak ve bu gazlı bezi sıkça değişmek gerektir.

Bazı Apse çeşitleri:

Perianal Apse Türü: Anorektal abseler, sık görülürler. Sebep çoğunlukla anal bezlerdeki enfeksiyondur. En sık perianal bölgeye yerleşir. Bununla birlikte kimi zaman bartolin bezi absesi, enfekte sebase kist, pilonidal abse, prostatit… vb. enfeksiyonlar da anorektal boşluklara ilerleyip apse oluşumuna sebep olabilir. Anorektal abselerde nedensiz ateş olur. İskiorektal ve perianal abselerde haricen kırmızılık görülür. Kitle palpe edilebilir (rektal tuşede). Bununla birlikte hapşırma, öksürme ve oturma ile yükselen ağrı vardır.

At Nalı Şeklinde Apse: Enfeksiyon posterior orta hattaki bir anal bezden dolayı oluşur. Iskiorektal fossaya geçer ve her 2 tarafta, bilateral perianal yakıntılara sebep olur.

Supralevatör Abse: Tanısı kolay değil olduğundan, önem arzeder. Hastadaki bir belirti, nedeni meçhul ateştir. Vajinal ve rektal tuşede hassaslık ve fluktuasyon verici bir kitle tesbit edilebilir.

İntersfinkterik Abse: Rektum etrafında künt bir ağrı vardır. Şiş ve endürasyon tesbit edilemez. Rektal tuşede narin ve hassas bir kitle tesbit edilebilir.

Apse tedavi yöntemleri:

Vücudun iç organlarındaki apseleri, yalnızca profesyonel hekimler çıkarabilirler ve tedavi için hasta kişi birey bu konuyla alakalı profesyonel bir hekime gitmelidir. Diş apselerine bir diş doktorunun müdahalesi lazımdır. Cilde yakın durumda meydana gelen apselere gelince:

Bunlar şu an için küçücük bir sivilce ya da kan çıbanı biçimde iken bol tentürdiyot sürmek lazımdır. Eğer belirli bir zaman nihayetinde büyümüş ise kaynar su içine batırılmış bir bezin suyunu sıkıp üst bölümüne belirli bir zaman alkol serperek çıban üst bölümüne pansuman yapılmalıdır. Bu tedbirlerle apse iyi olabilir.

Paylaşın