Dekübitis nedir? Nedenleri, Tedavisi

Dekübitis (Basınç Ülserleri/Yaraları); Kronik rahatsızlıklar nedeniyle veya operasyon sonrası dönemlerde kemik çıkıntılı bölgelere   dışardan  veya vücudun kendi ağırlığıyla basınca maruz kalması sonucu oluşan doku nekrozudur (canlı dokunun ölümü).

Genellikle yatağa bağımlı veya yarı bağımlı, hareketi azalmış, şişman, beslenmesi bozuk, kronik hastalıkları olan (diyabet,koah ,periferik damar hastalığı vs.) sigara içen, damar dolaşımı bozulmuş, ileri yaş bireylerde görülür.

Basınç ülseri oluşumuna sebebiyet veren doku hasarının meydana gelmesindeki en önemli neden, basınç oluşumudur. Doku hasarının boyutu, oluşan baskının yoğunluğuna ve kılcal damar kompresyonunun süresine bağlıdır.

Basınca maruz kalma  biçimleri

  • 2 saati geçen aynı pozisyonda yatmak yada oturmak,
  • Yatak çarşaflarının kırışık yada katlanmış olması,
  • Oturulan  veya yatılan yerde bir objenin unutulmuş olması( enjektör kapağı,hasta bakımında kullanılan sert malzemeler,vs)
  • Vücudun dolaşımını engelleyecek şekilde dar giysi veya aksesuar/aparatların  olması (aşırı sıkan korse,bandaj,uygun ölçüde kullanılmayan  trakeotomi kanülü,uygunsuz yastık ve yatak seçimi, süs eşyaları ,vs)

Basınç yaralarının oluşumunu etkileyen faktörler;

Sistemik faktörler;

  • Diyabet
  • Kronik akciğer veya dolaşım  hastalıkları
  • Hareketsiz kalmaya sebep olan hastalıklar( inme, alzheimer, hareketi kısıtlayan ameliyatlar,beyinde hasar görülen hastalıklar)
  • Obezite
  • Malnutrisyon (beslenme bozukluğu)
  • Vitamin, mineral eksiklikleri,
  • Sıvı-elektrolit  eksikliği
  • Vücudun genel işleyişini bozan hastalıklar(anemi, böbrek yetmezliği vs.)

Çevresel faktörler;

  • Yaşanan ortamın ısı/nem oranı
  • Ortam havasının  temizliği ve yenilenmesi
  • Bakım veren kişilerin bilgi düzeyi ve kabiliyeti
  • Basınca sebep olacak yatak /yastık seçimi
  • Basıncı arttırabilecek  vücuda temas eden materyallerin yanlış seçimi (naylon içeren giysiler, çarşaf, nevresim)
  • Yara oluşumunu arttıran cilt ortamı( idrar,gaita veya vucut sıvılarına uzun süre maruz kalmak)
  • Cildin özbakımının yetersizliği veya yanlış sürdürülmesi( banyo, cilt nemlendirme,cilt temizleme)
  • Yetersiz beslenme
  • Yetersiz sıvı alımı
  • Ciltteki sürtünmeye sebep olan davranışlar
  • Diğer faktörler
  • Yaş
  • Cinsiyet
  • Ağırlık
  • Duysal  algıda bozulma
  • İletişim eksikliği

Basınç yarası/ülserleri vücudun hangi bölgelerinde görülür?

  • Topuk
  • Baldırın arkası
  • Kuyruk sokumu
  • Dirsek
  • Kürek kemiği
  • Kafanın arkası
  • Ayak önyüzü /ayak bileğinin üstü
  • Diz
  • Üst baldır ön yüz
  • Leğen kemiği çıkıntısı ön yüz
  • Göğüs bölgesi
  • Omuz önyüz çıkıntısı
  • Yanak ,kulak kepçesi
  • Ayak altında topuğa yakın bölgede

Basınç yarası nasıl tedavi edilir?

Basınç yarası yönetimi ,yara bakım hemşiresi başta olmak üzere yara bakım ekibi tarafından yürütülür.Basınç  yarası değerlendirildikten sonra ilk iş basınç ortadan kaldırılmalıdır. Basınç yaralarına bakım yapılırken  iyi bir hemşirelik süreci ve bakım planı gerçekleştiğinde yara iyileşmesi daha hızlı olacaktır.

Bakım veren kişilere, hastaya ve yakınlarına basınç yaralı hastalara özel olarak belirlenen ,evde bakım  eğitimleri verilir.(Beslenme, Yaşam tarzı değişikliği,hasta bakımı,günlük aktiviteler,özbakım ,uğraşı terapisi,vs.)

Yara bakımı ve takipleri ilgili uzman ekip tarafından yapılır.

Basınç yarası oluşumunu etkileyen sistemik faktörlerin tedavisi için ilgili tüm uzmanlardan tıbbi görüş alınır, gerekli kan ve görüntüleme  tetkikleri yapılır. Sonuçlara ve tıbbi görüşler doğrultusunda yara bakımı seyri devam eder.

Yara bakımları yaranın durumuna göre özel yara bakım ürünleri ile sürdürülür. Yara iyileşmesi tamamlandıktan sonra yaradan korunma eğitimleri verilir.

(Kaynak: lifemed.com.tr)

Paylaşın

Dehidratasyon (Dehidrasyon) nedir? Tedavisi

Dehidratasyon (Dehidrasyon); Vücudun aşırı sıvı kaybetmesi ya da yeteri kadar sıvı alamaması olarak tanımlanabilir. Başka bir tanımla, vücudun fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için gereken sıvı miktarının karşılanamaması durumunda dehidrasyon meydana gelir.

Kaybedilen sıvının miktarına göre hafif, orta ve şiddetli olmak üzere 3 şekilde incelenir. Ağır dehidrasyon insan hayatını ciddi derecede tehdit eden önemli bir sağlık problemidir. Dehidrasyonun derecesi hem vücut belirtilerine hem de idrar testi, böbrek fonksiyon testi ve kan testlerine bakılarak değerlendirilir. Çocuklar, bebekler, yaşlılar ve kronik hastalığa sahip olanlar sıvı kaybına daha duyarlıdır. Özellikle yaşlılar ve bebekler susadıklarını tam olarak söyleyemedikleri için çok daha ciddi sağlık problemleri ile karşı karşıya kalabilir.

Dehidratasyon nasıl oluşur?

  • Yoğun egzersiz yapılması durumunda vücut ısısının yükselmesi sonucunda ve ayrıca egzersiz devam ederken beynin susama durumunu baskılaması sonucunda dehidratasyon oluşabilir.
  • Bağırsak rahatsızlıklarına bağlı olarak sıvı ve elektrolit kaybının artması sonucunda ortaya çıkar.
  • Uçakta dehidratasyon yüksek rakımda bulunma durumlarında oluşur. Rakım yükseldikçe, oksijen seviyesi azaldıkça, nefes alıp verme hızı artış gösterir ve kalp ritmi artar. Bu durumda da vücut daha çok sıvı tüketmeye ve tükettikçe daha fazlasını dışarıdan almaya ihtiyaç duyar. Dehidratasyon aniden olan bir durum değildir, vücuda sıvı alınmadıkça yavaş yavaş etkileri ortaya çıkar. Bu nedenle düzenli olarak sıvı tüketmeyi ihmal etmemek gerekir.

Dehidratasyon belirtileri nelerdir?

Bu rahatsızlığın belli başlı belirtileri aşağıdaki gibidir:

  • Artan vücut ısısı
  • Dudaklarda çatlama gibi cilt kuruması örnekleri
  • Baş dönmesi
  • Sersemlik ve uykulu olma hali
  • Çok su içmenize rağmen azalmayan susuzluk hissi
  • Baş ağrısı
  • Koyu renkli idrar
  • Ağızda kuruma

Dehidrasyon tedavisi;

Dehidrasyon tedavisinde amaç, kaybedilen sıvı ve elektrolitlerin yerine konulmasıdır. Dehidrasyon derecesine ve nedenine göre hastalığın tedavisi belirlenir. Genellikle hafif ve orta derecedeki dehidrasyonda su tüketiminin artırılması en uygun çözümdür. Aşırı egzersize bağlı olarak gelişen sıvı kayıplarında elektrolit içeren sıvılar tercih edilebilir. Ağır dehidrasyon tablosunda ise hastanın en yakın sağlık kuruluşuna götürülmesi ve tedavinin doktor tarafından yapılması gerekir.

Not: Dehidrasyonun teşhisi ve tedavisi için aile hakimine ya da dahiliye doktoruna gidilebilir. Çocuklarda yaşanan dehidrasyon problemi için ise çocuk sağlığı konusunda uzmanlığına yapmış doktorlara gidilmesinde fayda vardır. Hastanın kaybettiği sıvı ve elektrolitler damar yoluyla verilir ve özellikle hayati önem taşıyan vakalarda hastanın hastaneye getirilmesi oldukça önemlidir.

Paylaşın

Dandy Walker sendromu nedir? Tedavisi

Dandy Walker sendromun beyin omurilik sıvısının dolaştığı ve beyinde yer alan dördüncü ventrikül adı verilen boşluğun anormal gelişmesi durumudur. Beyinde oluşan bir anormalliktir. Dandy Walker sendromu zamanla zeka geriliğine yol açabilir, kafa basıncının artmasına ve kafatasının büyümesine neden olur.

Dandy Walker sendromunun neden kaynaklandığı henüz tam olarak bilinemese de, anne karnında bebeğin yetersiz gelişiminden kaynaklandığı düşünülmektedir.

Belirtileri;

Hastalığın belirtileri çoğunlukla erken çocukluk döneminde baslar. Başlıca belirtiler çocuğun noro-motor ve zeka gelişiminin geri kalması ve bas çevresinde meydana gelen büyümedir. Bu, vücutta genel anlamda sinir sistemi ile kas-iskelet sisteminin birlikte, sistematik, yasa uygun ve olması gereken gelişiminin geri kalması anlamına gelmektedir.

Bunun sonucunda çocukta ileri yaslara doğru anormal kas tonusu ve kasılmaları nedeni ile spastik vücut posturu yani spastisite ve zeka gelişiminde yetersizlik ortaya çıkmaktadır. Hastaların yaklaşık yarısında zeka gelişimi ve IQ düzeyi normal kalmaktadır. Hastalık belirtileri hastalığı oluşturan anormalliklerin ağırlık derecesine bağlıdır. Bazı çocuklar hiçbir belirti görülmeden de belirli bir yasa kadar gelebilirler. Hatta bazen erişkin yasa kadar hastalık fark edilmemekte ve başka bir nedenle yapılan tetkiklerde tesadüfen ortaya çıkmaktadır.

Bazen tek hastalık belirtisi aile tarafından fark edilen bas çevresindeki anormal artış ve çocuğun başının giderek büyümesidir. Erken çocukluk veya bebeklik döneminde fark edilmeyen hastalar ileri yaslarda kafa içi basınç artışı belirtileri (kusma, sara türü nöbetler, huzursuzluk) veya beyincik fonksiyon bozukluğuna ait belirtiler (denge bozukluğu, sendeleme, ve gözlerde sağa sola bakışta anormal titremeler) ile başvurabilirler.

 Tedavisi;

Dandy Walker sendromunun maalesef henüz tam olarak tedavisi bulunamamıştır. Ancak düzenli takiple bazı başarılar elde edilebilir. Tabi bunda hastalığın hangi boyutta olduğu da önemlidir. Bazı durumlarda hasta çocuğa shunt adı verilen bir cihaz takılır. Bu cihazla omurilik sıvısı karın boşluğuna aktarılır ve böylece kafa basıncının artması engellenmiş olur. Bu sayede kafa çevresinin genişlemesi de engellenebilir.

Shunt her hastaya takılamaz ve takılabiliyor olsa bile kullanan her hastada aynı başarı elde edilemeyebilir. Hastaların yaklaşık olarak %50’sinde görülen zeka geriliğine ise bir tedavi yöntemi yoktur. Bununla birlikte hastalara düzenli egzersiz yapması önerilir. Dandy Walker sendromu hastalığı olan çocukların düzenli olarak gelişim nörologları, beyin cerrahları ve fizyoterapistler tarafından kontrollerinin yapılması gerekmektedir.

Paylaşın

Dakriosistit nedir? Belirtileri, Tedavisi

Dakriosistit (Gözyaşı Kesesi İltihabı) göz yaşının tıkanması yada fazla çalışmasından oluşur. Kornea ve konjonktiva epitelini örten ve gözün sağlıklı kalmasını sağlayan gözyaşının salgılanması refleks ve temel olmak üzere 2 şekilde olur.

Temel salgılama ile musin, aköz ve lipid tabakalar üretilir. Refleks salgılamadan sorumlu olan lakrimal gland için stimulus kaynakları trigeminal, fasial sinirler ve servikal sempatik zincirdir.

Gözyaşının görevleri;

  • Küçük yüzey epitel düzensizliğini ortadan kaldırarak korneayı pürüzsüz optik bir yüzey haline getirir.
  • Kornea ve konjonktivanın hassas yüzey epitelini nemlendirir.
  • Korneaya gerekli oksijen ve besleyici maddeleri sağlar.
  • Antimikrobiyal aktivite ile mikroorganizmaların üremesini inhibe eder.

Dakriosistit, gözyaşı kesesinin inflamasyonu olan dakriyosistit en sık karşılaşılan gözyaşı sistemi enfeksiyonudur. Nazolakrimal kanal stenozuna sekonder olarak konjenital, akut ve kronik formda olabilir. Bebeklerde ve 40-50 yaşları arasında daha sıktır, daha çok kadınlarda görülür. Çeşitli nedenlere bağlı gelişebilmekle birlikte çoğu vakada ana etken nazolakrimal kanalın tıkanması ile gözyaşı drenajının engellenmesidir.

Nazolakrimal kanalın tıkanması ve gözyaşı retansiyonu sekonder enfeksiyona yol açar ve lakrimal kese distansiyonuyla birlikte ağrı, ödem ve eritem çoğu zaman izlenir. Kese üzerine bastırmakla mukopürülan materyal kanalikülden dışarı doğru çıkar.

Akut dakriyosistitte etken genellikle Gr (+) bakterilerdir. Özellikle diyabet hastalarında Gr(-) bakteriler de yaygındır. Komplikasyon olarak dakriosistosel, kronik konkonktivit ve çevre dokulara yayılımı sonucu orbital ve fasyal selülit gelişebilir.

Tedavisinde topikal antibiyotiklerin etkisi sınırlıdır. Geniş spektrumlu oral antibiyotik çoğu vakada etkindir. Ağır vakalar için özellikle selülit ve orbital ekstansiyon varlığında parenteral antibiyotik uygulanması gereklidir. Akut tablo geriledikten sonra dakriyosistorinostomi ameliyatı yapılır. Bu ameliyatta gözyaşı kesesi orta meatus hizasında burun boşluğu ile ağızlaştırılır.

Kronik dakriosistit ağrısız, gürültüsüz, düşük dereceli hafif bir enfeksiyon olup genellikle göz yaşı kesesinin distansiyonuyla sonuçlanır. Kesede şişlik ve epifora izlenir. Masajla kanaliküler sistemden göz yüzeyine mukoid materyal reflüsü izlenebilir.

Akut enfeksiyon olmadığı sürece başlıca semptomu sulanma, çapaklanmadır, inflamasyon bulguları yoktur. Tedavisi cerrahidir (dakriyosistorinostomi). Elektif intraoküler cerrahi planlanan hastalarda önce kronik dakriosistit cerrahi olarak tedavi edilmelidir.

Paylaşın

D vitamini nedir, hangi besinlerde bulunur?

Çoğu zaman “güneş ışığı vitamini” olarak da adlandırılan D Vitamini, vücudumuzda kalsiyum ve fosfor metabolizmasında çok önemli rolü olan,iskelet sistemimizin gelişimi ve kemik mineralizasyonunun sağlıklı devamı için gerekli  bir vitamindir. Kalsiferol olarak da bilinir.

D vitamini aktif formuna dönüşürken iki aşamalı bir süreç geçirir. İlk olarak, karaciğerdeki kalsidiol depolama formunda oluşturulur. Daha sonra, böbreklerdeki aktif formuna dönüştürülür. D vitamini kalsiyumun normal emilimine, kas ve kemiklerin normal fonksiyonlarının korunmasına katkıda bulunur.

Günlük D vitamini ihtiyacı ne kadar?

Günlük D vitamini ihtiyacı yasa ve kişiye göre değişir. Bu nedenle günlük takviye mutlaka doktor önerisiyle ve doktor kontrolünde olmalı. Yine D vitamini alırken günlük kalsiyum alımının da optimal düzeyde olması gerekir. D vitamini mutlaka doktor kontrolünde kullanılmalı.

Hangi besinlerde bulunur?

D vitamini nelerde var sorusu pek çok cevaba sahip olmakla birlikte, kişinin kendi olanaklarına ve zevklerine göre seçim yapabileceği kadar da yaygındır. D vitamini içeren besinler aşağıdaki gibi sıralanmaktadır.

  • Yağlı balık
  • Ton balığı
  • Mantarlar
  • Süt
  • Portakal suyu
  • Yumurta sarısı
  • Tahıl
  • Sığır karaciğeri
  • Morina yağı

D vitamini olan yiyecekler bu şekilde listelenebilirken, güneş ışığı da D vitamini kaynakları arasında yer almaktadır.

D vitamini eksikliği belirtileri;

D vitamini eksikliği en sık yorgunluk, halsizlik, tüm vücutta genel ağrı, kemik ağrıları, eklemlerde ağrı, depresif ruh durumu, bağışıklık sisteminde zayıflamaya bağlı enfeksiyonlara duyarlılıkta artma, sık enfeksiyon geçirme, sarkopeni olarak adlandırdığımız kas kütlesinde azalma ve yaşlı kişilerde yatağa bağımlılığa kadar giden daha ciddi tablolarla kendini gösterebilir. Yine osteoporoz ve düşme, kırıklara neden olabilir.

D vitamini eksikliği nedenleri;

Pek çok sebeple D vitamini eksikliği ortaya çıkabilir. Bu sebeplerden bazıları şunlar:

  • Yeterli güneş ışığı almamak, D vitamini eksikliği nedeni olabilir. Oysa güneş ışığına doğrudan ve yeterince maruz kalan deride vücutta ihtiyaç duyulan tüm D vitamini karşılanabilir. Ancak çoğu insan, kapalı alanda çok vakit geçirdiğinden ya da fazla güneş kremi kullanımından dolayı yeterince güneş ışığı alamaz. Özellikle kış aylarından güneşten alınacak D vitamini oranı oldukça düşer.
  • Takviye olarak D vitamini kullanmamak diğer bir eksiklik nedenidir çünkü sadece diyetle alınan yiyeceklerle vücudun ihtiyacı olan miktarı karşılamak oldukça zordur.
  • Vücutta gebelik, obezite gibi nedenlerle artmış ihtiyaç, D vitamini eksikliğini tetikleyebilir.

Bazı bireyler ise eksiklik geliştirmeye daha yatkındır. D vitamini eksikliği için risk grubunda yer alanlar:

  • Koyu ten rengine sahip bireyler. Ten renginiz koyulaştıkça aynı miktar güneş ışığına maruz kalan daha açık tenli bireylere göre vücutta daha az D vitamini üretilir.
  • Gün içerisinde zamanının büyük kısmını kapalı alanlarda geçiren kişiler. Örneğin; hastane personeli, gece çalışanlar ya da çeşitli nedenlerle evden çıkamayanlar
  • Sürekli cildini kapalı tutan insanlar. Örneğin; sürekli güneş kremi kullanıyorsanız veya cildiniz tamamen giysilerle örtülüyse eksiklik geliştirmeye yatkın olabilirsiniz.
  • Amerika veya Kanada’nın kuzeyinde yaşayan insanlar. Bunun nedeni, ekvatordan uzaklaştıkça güneş ışığının daha kısa sürelerle yeryüzüne ulaşmasıdır.
  • Yaş ilerledikçe cilt incelir, dolayısıyla D vitamini üretimi azalır. Dolayısıyla ileri yaştaki insanlar da risk gubundadır.

Anne sütü ile beslenen ve D vitamini takviyesi verilmeyen bebekler de risk grubundadır. Bebek ya da anne takviye almıyorsa yüksek oranda risk taşır.

  • Gebeler
  • Aşırı kilolu bireyler

D vitamini eksikliği kimlerde görülür?

  • Açık tenliler
  • Kapalı ortamda çalışan kişiler
  • Yaşlı kişiler
  • Beslenme bozukluğu olanlar
  • Güneş ışığından korunmak için yüksek faktörlü güneş koruyucu krem kullananlar
  • Kapalı giysiler giyenler
  • Gebe ve emziren kadınlar
  • Böbrek hastalığı olanlar
  • Karaciğer hastalığı olanlar

Tedavisi;

Tedavi enjeksiyon ya da ağızdan D vitamini verilerek yapılabilir. Durumunuza, yaşınıza ve eksikliğin şiddetine göre en uygun tedavi seçeneği ve dozu doktorunuz tarafından belirlenir. Enjeksiyon, her gün ilaç almayı sevmeyen ya da unutan bireyler için daha uygun bir seçenek olabilir. Tek doz ilaç enjeksiyonu 6 aylık ihtiyacı karşılayabilir. Ağızdan tedavilerde ise ilacın günlük, haftalık ya da aylık düzenli olarak uzunca bir süre alınması gerekir.

D vitamini takviyelerinin, yağ içeren bir yemekle birlikte alınması öneriliyor. Çalışmalara göre yağ içeren bir yemekle alındığında, aç karnına alınıma göre ortalama %32 daha fazla emilim olduğu bildiriliyor. Eksikliği tedavi etmek için ihtiyaç duyulan D vitamini miktarı, eksikliğin ciddiyetine ve bireysel sağlık risklerine bağlı olarak değişir. Tedaviyle D vitamini depolarını güvenli aralığa getirmek ve düşmeyi engellemek hedeflenir.

Çocuklarda D vitamini alımı nasıl olmalı?

Çocuklarda ve bebeklerde D vitaminini sabah saatlerinde tüketilebilir. Güneşle temas yaz aylarında çok önemli. Güneş koruyucu ürünler vücudumuza D vitamini girilmesini engellediği için en azından 15-20 dakika kadar koruyucu krem sürmeden D vitamini alınmalıdır.

Çocuklarda D vitamini kullanımı yeni doğan döneminden itibaren başlaması gerekiyor. Geçmişte sağlık ocakları tarafından yeni doğanlarda ilk 14 günden sonra başlatılıyordu. Ancak günümüzde bebek hastaneden çıkıp evine giderken D vitamini 400 ünite şeklinde başlatılıyor. Bunun farklı preparatları bulunmakta. Her kullandığınız preparattaki 400 ünite miktarı ilaçtan ilaca değişkenlik gösterebiliyor. Kimisinde bir damla kimisinde 3 damla kimisinde bir puf şeklinde ama sonuçta tüketilmesi gereken miktar 1 yaşına kadar 400 ünitedir.

D vitamini alımı çocukluk döneminde profilaksi yani koruyucu hekimliğe de giriyor. Bu nedenle çocuğa 1 yaşına kadar kesilmeden D vitamini verilmesi gerekiyor. Ancak D vitamininin hekime başvurulmadan alınmamalıdır. Çocuğa D vitamini testi yaptırılmalı, eksiklik varsa verilmelidir. Sonuçta yüksek dozda D vitamini kullanımında zehirlenme olasılığı mevcuttur.

 

Paylaşın

Çölyak nedir? Belirtileri, Nedenleri, Tedavisi

Gluten sensitif enteropati olarak da adlandırılan ve her 70 ila 200 kişiden birinde görülen Çölyak, glüten içeren besinlere karşı bağışıklık sisteminin verdiği otoimmün tepki ile ortaya çıkan bir hastalıktır. Çölyak hastalığı, her geçen gün görülme sıklığı artan yaygın bir hastalıktır.

Alınan gıda, ince bağırsakta bileşenlerine ayrıştırılıp bağırsak mukozası üzerinden kana karışır. Vücudumuzun yeterince gıda alabilmesi, ince bağırsakta çok sayıda bulunan ve villus çıkıntıları olarak adlandırılan kıvrımlar tarafından sağlanır. Çölyak Hastaları glutenli yiyecekler tükettiklerinde bağırsak mukozasında alerji nedeniyle villus çıkıntıları ve kıvrımları tahrip olarak azalır ve küçülürler. Böylece bağırsak yüzölçümü gittikçe azalır ve alınan gıdalar emilemez hale gelir. Sonuçta beslenme yetersizliği, arkasından da hastalık belirtileri ortaya çıkar.

Nedenleri;

Glutene tahammülsüzlüğe neden olabilecek kesin nedenler hâlâ tam olarak bilinmemektedir. Fakat muhtemelen genetik yatkınlık ve çevresel faktörlerin bir kombinasyonu çölyak hastalığını tetiklemektedir.

Son yapılan araştırma bulgularına göre, duyarlı kişilerde ince bağırsak duvarına ulaşan kısmen sindirilmiş gluten molekülleri, bağışıklık sisteminde aşırı bir reaksiyona yol açmaktadır. Hastalığın gelişiminde genetik faktörler en önemli unsurdur. Sıklıkla ebeveynler, kardeşler veya çocuklar gibi çölyak hastalarının birinci derece akrabaları da rahatsızlıktan muzdariptir. Kişinin beslenme şekli, gastrointestinal enfeksiyonlar ve bağırsak bakterileri çölyak hastalığının gelişimine katkıda bulunabilir.

Gluten, buğday, çavdar, yulaf, arpa gibi tahıllarda bulunur ve bunlardan yapılmış her türlü yiyeceğin tüketilmesiyle tetiklenir. Buna karşılık pirinç, mısır, soya ya da patates gluten içermediğinden hastalar tarafından rahatlıkla tüketilebilir.

Belirtileri;

  • Karın Bölgesinde öne doğru şişkinlik
  • Yaşa göre kilo azlığı
  • Kas zayıflığı
  • Kansızlık
  • Dışkıda anormallik, büyük tuvalet ihtiyacı artması
  • Kusma
  • Bezginlik
  • İştahsızlık
  • Büyüme geriliği
  • Ağız içinde oluşan aftlar
  • İştahsızlık, gaz şikayetleri
  • Eklem ve kemik ağrıları
  • Sinirlilik
  • Ciltte kaşıntılı döküntüler

Teşhisi;

Öncelikle hastadan ayrıntılı bir öykü alınır ve fizik muayene yapılır. Seroloji testi, genetik testler yapıldıktan sonra bulgulara göre ince bağırsak incelenir, gerekli görüldüğünde ince bağırsaktan küçük bir doku örneği alınabilir. Tüm testler glütensiz diyete başlanmadan önce yapılmalıdır. Glütensiz diyet ile birlikte test sonuçları farklı çıkabilmekte ve yanıltıcı olabilmektedir.

Tedavisi;

Çölyak hastalığının tek tedavisi Glutensiz  sıkı bir diyettir.  Diyetin sıkı bir şekilde uygulanması ile düzleşen ince bağırsak yüzeyi normal şeklini ve işlevini tekrar kazanmaktadır. Çok az miktarda alınan gluten bağısaklardaki tahribatın tekrarlamasına neden olur.

Glutensiz sıkı bir diyetin uygulanması süesince Çölyak hastasının genellikle bir şikayeti olmaz. Beslenme tarzının değiştirilmesinin ardından genelde kısa bir süre içerisinde şikayetler belirgin şekilde azalır. Şikayetlerin tamamen kaybolma süresi ince bağırsaktaki tahribat derecesi, hastanın yaşı, ve diğer faktörlere göre değişkenlik gösterebilir.

Gluten içeren gıdalardan kaynaklanan, hissedilebilir şikayetler çoğunlukla uzun süreler sonrası hatta bazen yıllar sonra kendini gösterir. Diyetin bozulması ya da terk edilmesi tedavi edilmesi çok daha zor olan ağır hastalıklara neden olabilir.

Çölyak, Biorezonans ya da Alternatif Tıp yöntemleri ile tedavi edilemez. 2014 yılı itibariyle bilinen, kanıtlanmış tek tedavi yöntemi Glutensiz diyettir.



Diyetin uygulanmasında yapılan ihlal ya da ihmallere rağmen hasta tarafından hissedilebilir şikayetlerin oluşmaması, asla, glutensiz diyetten vazgeçilmesi anlamına gelmez.Çölyak Hastalığı ince bağırsağın, Gluten adlı proteine karşı ömür boyu süren ve kronikleşen alerjisi, hassasiyetidir. Buğday, Arpa, Çavdar ve Yulaf gibi tahıllar Gluten içerir.

Alınan gıda, ince bağırsakta bileşenlerine ayrıştırılıp bağırsak mukozası üzerinden kana karışır. Vücudumuzun yeterince gıda alabilmesi, ince bağırsakta çok sayıda bulunan ve villus çıkıntıları olarak adlandırılan kıvrımlar tarafından sağlanır. Çölyak Hastaları glutenli yiyecekler tükettiklerinde bağırsak mukozasında alerji nedeniyle villus çıkıntıları ve kıvrımları tahrip olarak azalır ve küçülürler. Böylece bağırsak yüzölçümü gittikçe azalır ve alınan gıdalar emilemez hale gelir. Sonuçta beslenme yetersizliği, arkasından da hastalık belirtileri ortaya çıkar.

Paylaşın

Bronşiolit nedir? Belirtileri, Tedavisi

Genelikle altı yaş altı çocuklar ve bebekler arasında görülen Bronşiolit, akciğerlerin küçük havayollarında (bronşiollerde) tıkanıklığa neden olabilen iltihabi bir durumdur. Hastaneye yatacak kadar nefes darlığına sebep olması, tekrarlama riskinin oluşu nedeniyle aileleri endişelendirir.

Bronşiolit, özellikle kış mevsiminde ortaya çıkıyor. Soğuk algınlığı ile benzerlik gösteren belirtileri, bazen astım ile de karıştırılabiliyor. Grip enfeksiyonlarının yanı sıra; soğuk, nem, ani ısı değişiklikleri ve özellikle sisli, kirli hava, ev tozları, çiçek tozları ve çeşitli polenler bronşiolite neden olabiliyor.

Nedenleri;

Bronşiolitin nendei çoğu zaman virüslerdir. Hastaların yüzde 50’sinde etken RSV yani “respiratuar sinsityal virüs”tür. Bunu rinovirus, parainfluenza, grip virüsü ve adenovirüsler izler. Hastaların yüzde 90’ının ailesinde gribal bir enfeksiyon hikayesi mevcuttur.

Belirtileri;

Kuluçka dönemi 7-10 gün arasındadır. Bronşiolit, tıpkı soğuk algınlığı gibi, burun akıntısı, hafif öksürük, burun tıkanıklığıyla başlar. Ateş normaldir ya da hafif yükselmiş olabilir. Bazı hastalarda durum daha da kötüye gidebilir. Birkaç gün içerisinde öksürük şiddetlenir ve hırıltılı solunum ortaya çıkar. Solunum sıklığı artması, nefes darlığı, kalp hızının artması, burun kanatlarının solunuma eşlik etmesi, huzursuzluk, nefes alıp verirken kaburga aralıklarının her nefes alışta içeri çökmesi gibi durumlar ortaya çıkabilir. Hastalıkla beraber beslenme ve sıvı alımı azalabilir. Beslenme bozukluğu ve yetersiz sıvı tüketimi nedeniyle bebeklerde hastaneye yatırılarak izlem gerekebilir.

Risk faktörleri;

Vücut direncini düşüren enfeksiyonlar, özellikle solunum yolu enfeksiyonları Ailede allerji öyküsü.

Komplikasyonları;

Çocuğun odasında soğuk buhar veren bir alet kullanılabilir. Soğuk algınlığını önlemek için çocuğu kalabalık gruplardan ve hastalardan uzak tutmak.

Teşhisi;

Bronşiyolit tanısı klinik bulgulara dayanır. Özel bir laboratuvar testi yoktur. Özel durumlar dışında herhangi bir laboratuvar incelemesi gerekmez.

Tedavisi;

Bronşiolit tipik olarak iki ila üç hafta sürer. Bronşiolitli çocukların çoğunluğu evde destekleyici bakım ile tedavi edilebilir. Nefes alabilmek için mücadele etmek, nefes almada zorluk nedeniyle konuşmak ya da ağlamak, aldığı her nefeste homurtulu sesler çıkarmak gibi nefes alma zorluklarındaki değişikliklerde ebeveynlerin uyanık olması önemlidir.

Virüsler bronşiolite neden olduğu için, bakterilerin neden olduğu enfeksiyonları tedavi etmek için kullanılan antibiyotikler bu hastalığa karşı etkili değildir. Çocuğunuzda pnömoni gibi ilişkili bir bakteriyel enfeksiyon varsa, doktorunuz bunun için bir antibiyotik reçete edebilir.

Akciğer salgılarının yumuşaması için soğuk buhar yapıcı makineler, balgam sökücüler, önerilir. Burun salgılarının koyulaşmasına engel olmak için sık sık tuzlu sulu burun damlaları ve birkaç saat ara ile burun aspiratörü ile burun temizlemesi yararlıdır. Hastalıkta daralan bronşların açılması için hastaneye başvuruda bronş açıcı ilaçlar buhar olarak verilmesi gerekebilir.

Ateş için paracetamol içeren ateş düşürücüler kullanılmalıdır; aspirin bronşiolit gibi viral enfeksiyonlarda kesinlikle kullanılmaz. Bronşiolitin (RSV ve rinovirüs) en yaygın nedenleri için aşı yoktur. Bununla birlikte, 6 aydan büyük herkes için yıllık grip aşısı önerilir.

Çok erken doğmuş veya kalp-akciğer rahatsızlığı veya depresif bir bağışıklık sistemi ile doğanlar gibi RSV enfeksiyonu riski yüksek olan bebeklere, RSV enfeksiyonlarının olasılığını azaltmak için ilaç reçete edilebilir.

Paylaşın

Krup (yalancı kuşpalazı) nedir? Belirtileri, Tedavisi

Halk arasında yalancı kuşpalazı, yalancı difteri veya akut larenjit olarak da bilinen krup (akut laringotrakeobronşit), enfeksiyon kaynaklı üst solunum yolu tıkanıklığıdır. Krup, ana nefes borusunun girişinin şişmesi sonucunda oluşan öksürük ve nefes darlığıdır.

Bu hastalık her yaşta görülebilmekle birlikte, sıklıkla 6 yaştan ufak çocuklarda görülür. Nefes borusu tıkanırsa acil girişimde bulunmak gerekebilir. Böyle bir tıkanma, zorlu nefes almaya ve bu hastalığın en tipik özelliği olan havlama sesine benzer öksürüğe neden olur.

Belirtileri;

  • Ateş (bazen)
  • Sesde boğuklaşma (kısılma)
  • Havlar gibi öksürük ve zor nefes alma (özellikle geceleri artar)

Nedenleri;

  • Bulaşıcı viral veya bakteriyel enfeksiyonlar

Risk Faktörü;

  • Çeşitli allerjiler

Olası Komplikasyonlar; 

  • Hava yolu tıkanması
  • Çok nadiren ciddi tıkanmaya bağlı ölüm

Tedavisi;

  • Yalancı kuşpalazında çocuğuna, hastalığı daha hafif atlatmasını sağlayacak ortamlar yaratarak yardımcı olabilirsin.
  • Havayı nemlendirmek, ilk yapacağın şey olmalı. Uzmanlar krup hastalığının acil tedavisinde nemin yararlarından emin değiller ama nemli hava, hastalık hafif geçiyorsa çocuğun nefes almasını kolaylaştırdığı için yine de etkili.
  • Temiz ve serin hava soluması için çocuğunu iyice sarıp gezintiye çıkarabilirsin. Özellikle gece öksürüklerinde işe yarıyor.
  • Yatak odasını her gün havalandırmayı unutma.
  • Geceleri camını açık bırakıp kaloriferi kapatabilirsin.
  • Çocuğunu dik tutman da nefes almasını kolaylaştırır. Başının altındaki yastıkları arttırabilirsin.
  • Çocuğun emiyorsa anne sütü yeterli ama daha büyükse çorba ve meyveli muz dilimleri verebilirsin. Buz, göğüsteki ödemin atılmasına yardımcı olur.
  • Şiddetli tekrarlayan öksürük ve nefes darlığı durumlarında çocuğu içi buharla dolu banyoda 10-15 dk tutabilirsiniz. Sıcak suyu aç, banyonun kapı ve pençelerini kapat, çocuğun için buhar banyosu hazırla ki nefes alması rahatlasın.
  • Çocunu mümkün olduğunca dinlendir, huzursuzluğunu gidermeye çalış, kucağına al, şefkat göster. Ağlamasını engelle, ağlamak nefes almasını daha da zorlaştırır.

Hangi durumlarda doktora başvurmalıyız?

  • Ağız, burun ve parmak derisi morarır ya da grileşirse,
  • Salya akıtmaya ve yutkunma güçlüğü çekmeye başladıysa,
  • 39,7 derece ve daha yüksek ateşi varsa,
  • Gece uyumakta çok zorlanıyorsa,
  • Olağandışı uykulu ve halsizse,
  • Dakikada 40’dan fazla nefes alıyorsa,
  • Nefes aldığında göğüs kafesi içine çöküyorsa,
  • Yeterli miktarda sıvı alamıyorsa doktora götürmelisin.
Paylaşın

Enkoprezis (dışkı kaçırma) nedir? Tedavisi

Dört ile dokuz yaş arasındaki çocuklarda görülen ve çocukların günlük yaşantılarında ciddi problemlerin yaşanmasına neden olan Enkoprezis (Dışkı Kaçırma), gelişimsel olarak denetimin kazanıldığı halde dışkının istemli ya da istem dışı olarak yineleyen bir biçimde uygunsuz yerlere yapılması ile belirli bir bozukluk olmaktadır.

Çocukların dışkıyı kontrol altına almayı öğrenmeleri genellikle 4 yaş civarına denk gelmektedir. Bu yaştan sonra çocuğun artık lazımlık gibi yardımcılara ihtiyacı kalmaz. Enkoprezis tanısı koymadan önce organik ya da tıbbi diğer nedenlerin dikkatli bir biçimde gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Benzer şekilde müshil gibi çocuğun kullanmış olabileceği birtakım maddelerin etkisi olup olmadığının da göz önünde bulundurulması gerekir. Enkoprezis (Dışkı Kaçırma) Enkoprezis, farklı biçimlerde görülmektedir.

Kabızlık veya taşmaya bağlı olarak kaçırmanın olduğu tip; Bu tipte tıbbi muayeneler sonucunda kabızlık olduğu tespit edilmektedir. Kabızlığın tedavi edilmesi sonucunda ise sorun ortadan kalkmaktadır. Tuvalet eğitiminin yetersiz veya tamamlanmamış olduğu durumlarda veya çocuğun hazıroluşluğundan önce tuvalet eğitiminin verilmesi sonucunda gelişebilmektedir. Bağırsak denetimi tam olarak kazanılamamıştır.

Kabızlığın olmadığı tip; İnatlaşma, karşı gelme ya da davranış bozukluğu ile ilişkili olarak, dışkı belirli yerlere bırakılmaktadır. Bu tipte bir enkoprezis, psikolojik bir rahatsızlığa bağlı olarak, bağırsak denetiminin normal olmasına rağmen çocuğun dışkılama ile ilgili kurallara karşı bir isteksizliğinin, direncinin veya başarısızlığının olduğu zamanlarda görülmektedir.

Fizyolojik sorunlara bağlı olarak dışkıyı tutamamanın sonucu olarak kaçırma ve uygunsuz yerlere dışkılama görülebilmektedir.

Enkoprezis sorunu olan çocuklar;

  • Utanç duygusuyla karşı karşıya kalırlar…
  • Sıkıntı duydukları ve dışlandıkları için sosyal ortamlardan kaçınmaktadırlar…
  • Özgüvenleri zedelenmektedir…
  • Cezalandırılma ve reddedilme korkusu yaşamaktadırlar…

Bozukluğa yol açan etmenler;

Fizyolojik – organik nedenleri;

  • Bağırsak sonundaki istemli kasların denetiminde bozukluklar
  • Kabızlık
  • Psikojenik megakolon
  • Yetersiz , tutarsız, çocuğun hazır oluşluk düzeyini dikkate almayan tuvalet eğitimi
  • Mide- bağırsak enfeksiyonları
  • Kalın bağırsağın son bölgelerinde yer alan darlıklar
  • Ağrılı dışkılamaya neden olan çatlaklar, yarıklar

Psikolojik nedenleri;

  • Tuvalet eğitimi sürecinde ebeveynlerin baskıcı, katı veya aşırı gevşek- aldırmaz tutumları…
  • Tuvalete gitme ile ilişkili çocuğun sahip olduğu korkular…
  • Depresyon …
  • Çocuğun inatçı, karşı gelen, dirençli mizacı …
  • Çocuk ve aileyi etkileyen travmatik yaşantılar …
  • Aile içi bozuk iletişim ve etkileşim…
  • Anne –baba ve çocuk arasında çatışmalı ilişkiler…

Müdahale;

Müdahale öncesinde soruna ilişkin olarak tıbbi bir değerlendirmenin gerçekleştirilmesi ve bozukluğun fizyolojik bir bozukluğun sonucu olup olmadığının ayırt edilmesi müdahalenin nasıl bir yön izleyeceği konusunda belirleyici olmaktadır.

Aile danışmanlığı;

Anne- baba ve çocuk arasında yer alan çatışmalı ve inatlaşma temelli ilişki çözümlenmeye çalışılmaktadır. Ebeveynler uygun tuvalet eğitimi yaklaşımları konusunda bilgilendirilmekte, soruna neden olan hatalı tutumlar konusunda aydınlatılmaktadırlar. Uygulayacakları doğru yaklaşımlar, daha olumlu tutum ve davranışlar kazanmaları yönünde eğitilmektedirler. Aile içi sorunların ve gerginliklerin giderilmesiyle birlikte belirtilerde azalma gözlemlenmektedir.

Bireysel psikoterapi;

Davranışsal ve psikoterapötik uygulamalarla çocuğun uygun bir tuvalet alışkanlığı kazanmasına yardımcı olunmaktadır. Enkoprezis problemine neden olan travmatik yaşantıların varlığında hem çocuğun hem de ebeveynlerin destek alması uygun olmaktadır. Çocukta enkoprezise eşlik eden psikolojik sorunların ele alınması ile bozukluğun tedavisinde önemli gelişmeler kaydedilebilmektedir. Kabızlığın eşlik ettiği durumlarda, uzman hekimler tarafından önerilen ilaçlar ve lif yönünden zengin bir diyet yararlı olmaktadır.

Paylaşın

Çocuklarda kabızlık nedir? Nedenleri, Tedavisi

Kabızlık, çocuklarda bir tanıdan ziyade farklı bir rahatsızlığın bir belirtisi olabilir, önemsenmelidir. Çocuklarda uzun süre görülen kabızlık bir tanıdan ziyade bir hastalık belirtisidir. Kabızlığı basitçe tanımlamak gerekirse kabızlık katı gaitanın, seyrek ve zorlukla dışkılanmasıdır. 

Çocukta iyi bir tuvalet alışkanlığı sağlanabilmesi için şunlar önerilebilir. Ne zaman nerede geleceği belli olmayan dışkılama arzusu çoğunlukla en olmadık zamanları seçer ve ertelenir. Her erteleme kabızlığa bir adımdır. Her gün, özellikle bir öğünün(örneğin kahvaltının) peşinden gaita yapmaya alıştırılan çocukların tüm yaşantıları boyunca rahat ettikleri bildirilmektedir. Gaita tutma becerisi çocuktan çocuğa büyük değişiklikler göstermekle birlikte genellikle 1-3 yaş arasında gerçekleşir. Bu eğitim sırasında çocuğa baskı yapılmamalı, yüreklendirmekle yetinmelidir. Asla ceza konusu olmamalı ve bunun normal bir vücut işlevi olduğu uygun bir dille anlatılmalıdır.

Nedenleri;

En sık karşılaştığımız tür olan basit kabızlık, anne sütü kesildiğinde yerine başlanan besinlere uyum sağlama aşamasında veya tuvalet eğitimi sırasında başlamaktadır. Seyrek olarak anne sütüne ek olarak, bebek için yeni olan besinler başlandığında da ortaya çıkabilir. Burada seçilen besinin niteliği önemli olmakla birlikte bünyesel faktörlerin de rolü vardır. Sık görülen bu basit tipin yanı sıra kabızlığa, kullanılmakta olan ilaçlar(demir ilaçları, idrar söktürücüler, bazı psikiyatri ilaçları,..) neden olabileceği gibi, bu durum bazı önemli hastalıkların ilk habercisi de olabilir. Bu hastalıklardan bazıları şunlardır:

  • Doğuştan olan darlık ve anomaliler(anüste çatlak, darlık, apse, basur, tümör,..),
  • Barsakların bir bölümünde sinir hücrelerinin doğuştan yokluğu ile karakterize hastalıklar(Hirschprung hastalığı ve benzerleri),
  • Bazı hormon bozuklukları(tiroid ve paratiroid hormon eksikliği, kistik fibroz, şekersiz şeker hastalığı gibi),
  • Nörolojik bozukluklar(bazı kas hastalıkları, inme vs)
  •  Psikolojik sıkıntılar(aile içi huzursuzluk, kardeş gelmesi, tuvalet eğitimi, gibi)…
  • Beslenme bozuklukları(Çeşitli nedenlere bağlı iştahsızlıklar, aşırı inek sütü alımı, anne sütünden yoksun beslenme, uzamış kusmalar,..)
  • Diğer nedenler.

Bu liste daha da uzatılabilir. Mevcut kabızlığın bu hastalıklardan kaynaklanıp kaynaklanmadığının araştırılması için mutlaka konuyla ilgili bir uzmana başvurulması gerekir. Konunun önemsenmemesi tedavide gecikmelere yol açabilir.

Teşhisi;

İlk belirti bebek ya da çocuğun gaitasını yaparken zorlanması ve acı çekmesidir. Hatta dışkılama hastayı ağlatacak kadar ıstırap verici olabilir. Gaita aralıkları gitgide uzar. Bebeğin bezini değiştiren anne gaitanın seyrekliğini ve giderek kıvamının arttığını fark eder. Ancak gaitasını kendi başına yapacak yaştaki çocuklarda bu seyreklik gözden kaçırılabilir. En sık yanılgı gaitanın iyice katılaşmamış olmasıdır. Gaita kıvamındaki belirgin artışlar çocuğun gaitası iyice sert olmasa bile kabızlık lehine yorumlanmalıdır. Çocukta gaita yapmadığı dönemlerde karın ağrıları, hatta bazen kusma bile ortaya çıkabilir. Büyük çocuklarda gaitanın özellikle ilk kısmı kuru, sert ve iridir. Üzerinde çizgi şeklinde kan görülebilir veya küçük küçük sert parçalardan oluşabilir. Kan miktarı fazlaysa başka önemli bir nedeni olabileceği unutulmamalıdır.

Tedavisi;

Uzun süren ya da eksik tedavi edilen kabızlık sonucu anüs kenarında çatlak oluşur. Daha sonraları anüs kenarlarında mor renkte damar genişlemeleri belirir. Eğer kabızlık tedavisiz kalırsa, bunlar daha ileri yaşlarda(ilk gençlik döneminde) hemorid(basur) halini alırlar.

Uzun süren olgularda giderek dışkılama mekanizması bozulacaktır. Bunu gaita kaçırma ve hatta gaitasını hiç tutamama gibi tedavisi son derece güç durumlar izleyebilir. Bu nedenle tedavi başlangıcında alınan iyi sonuçlara bakarak tedavi kesilmemeli, tekrarlamaması için sabırla ve dikkatle sürdürülmelidir.

Tedavide özellikle kabızlık nedeni olduğunu iyi bildiğimiz besinler(muz elma ve havuç, kola, çay, aşırı tüketiliyorsa inek sütü) kabızlık geçene kadar diyetten uzaklaştırılmalıdır. Dolayısıyla bu besinleri bebeklere başlarken aşırıya kaçmamaya özen gösterilmesi yerinde olacaktır. Çok miktarda inek sütü tüketen çocuklarda kabızlık ortaya çıkmasından bu besini tek başına sorumlu tutanlar da vardır. Kabızlığın derecesine göre gaita yumuşatıcı ilaçların da doktor kontrolünde kullanımı faydalı olacaktır. Eğer çatlak varsa tedavisi edilmeli ve çocuğun acı duymadan gaita yapması sağlanana kadar tedaviye devam edilmelidir.

Paylaşın