Kolonoskopi nedir, nasıl uygulanır?

Kolonoskopi, bağırsakların iç yüzeyinin kolonoskop adı verilen bir cihazla görüntülenmesi ve gerektiğinde şüpheli dokuların çıkarılarak laboratuvar ortamında incelenmesine yarayan endoskopik bir işlemdir. Sindirim sisteminin son kısmı olan kalın bağırsakta var olan mevcut kanamalara müdahale edilmesi ve erken dönem kolon kanseri oluşumlarının tedavisi amacıyla da kullanılan kolonoskopi, hastaneye yatış gerektirmeyen kısa süreli bir uygulamadır.

Makattan girilerek rektum ve kalın bağırsağın ayrıntılı olarak görüntülenmesine yarayan kolonoskop cihazı, 1 cm. çapında ve yaklaşık 60 cm. uzunluğunda esnek bir tüpten oluşur. Ucunda yer alan soğuk ışık kaynağı ve optik görüntüleme sistemi sayesinde elde edilen görüntüler monitöre yansıtılırken, eş zamanlı olarak bilgisayara kaydedilir. Elde edilen görüntüler ışığında hekim, kalın bağırsakta var olan pek çok problemin tanısını koyabilir. Şüpheli bölge üzerinden örnek doku parçası alarak ya da farklı bir deyişle biyopsi yaparak, ilgili dokunun laboratuvar ortamında ayrıntılı olarak incelenmesi için de uygulanabilir.

Kolonoskopi ne zaman gereklidir?

45 yaşın üzerindeki kimselerde olası bağırsak kanserinin erken teşhisi için 5 yılda bir tarama amacıyla kolonoskopi yapılmalıdır. Bu işlem esnasında saptanan polip denilen ve zamanla kansere dönüşebilen lezyonların çıkarılması ile kanser gelişiminin önüne geçilebilmektedir.

  • Makattan taze kırmızı kanaması olanlarda veya dışkısında gizli kan saptananlarda
  • Birinci derece akrabasında kalın bağırsak kanseri veya polibi öyküsü olanlarda
  • Bağırsak kanseri veya polibi öyküsü olanlarda kontrol amacıyla
  • Çekilen diğer filmlerde kalın bağırsakta şüpheli görünüm saptanan kişilerde
  • Geçmeyen ishali olanlarda ishal sebebinin araştırılması amacıyla
  • İnflamatuar bağırsak hastalığı (ülseraktif kolit crohn hastalığı) olanlarda
  • Nedeni açıklanmayan kilo kayıplarında
  • Uzun süren kabızlık durumlarında
  • Dışkılama alışkanlığında değişiklik olması
  • Tedavi ile geçmeyen ve nedeni açıklanmayan karın ağrılarında yapılmalıdır.

Kolonoskopi işlemine nasıl hazırlanmalıdır?

Kolonoskopi işlemi kalın bağırsağın incelenmesi olduğu için işlemden önce yapılacak diyet ve boşaltıcı ilaçlar ile ile bağırsağın çok iyi temizlenmiş olması işlemin değerini artıracaktır. Bu nedenle hastalarımız işlemden 48 saat önce katı gıda alımını kesmeli ve işlem gününe kadar sadece sıvı gıdalarla beslenmelidir. (Diyetin içeriği için lütfen hekiminize danışınız.) 48 saat süren sıvı diyetini takiben işlemden bir gece önce hekiminiz tarafından yazılan boşaltıcı ilaçları hekiminizin tarif ettiği şekilde kullanmalısınız. O gece ishal olunacağı için bol su alınmalıdır.

Kolonoskopi nasıl yapılır?

Randevu verilen hasta işlemden bir gün öncesinden başlayarak nasıl besleneceği anlatılır. Barsakların temizlenmesi için barsak temizleyici ilaç verilir.İ şlem günü işlem den önce lavman yapılır. Daha sonra hastanın tansiyonu ölçülür, hastaya işlemin yapılmasına olanak sağlayacak özel pantolon giydirilir, damar yolu açılır, hasta işlem için yatağına yatırılır, hastanın nabız ve oksijen satürasyonu işlem sırasında ilgili cihazlarla takip edilir. Kolonoskopide uyutma amaçlı rahatlatıcı iğneler yapılır.

Hasta uyuduktan sonra kolonoskopla anüs, rektum, sigmoid kolon, inen kolon, splenik fleksura, transvers kolon, hepatik fleksura, çıkan kolon, çekum, terminal ileumu incelenir. Gerekirse patoloji için biyopsi alınır. Polip varsa çıkartılır. İşlem sonrasında hasta istirahat için ilgili odaya alınırken yapılan işlemin kolonoskopi raporu hazırlanır. Biyopsi alınmışsa, biyopsi sonrasında gelen sonuca göre tedavisi düzenlenir. Kolonoskopi işlemi 15 dakika ve duruma göre daha fazla sürebilir.

Kolonoskopide anestezi nasıl yapılır?

Kolonoskopi (barsak incelemesi), gastroskopiye göre daha ağrılı ve uzun süren bir yöntemdir. Kolonoskopide barsaklar içinde aletin ilerlemesine bağlı olarak gerilme ve ağrı hissedilebilir. Bu yüzden anestezi uzmanı eşliğinde derin sedasyon yapılması daha uygundur. Derin sedasyonda hasta hiçbir ağrı hissetmez. Bir saatlik müşahadeden sonra hasta taburcu edilir.

Kolonoskopide olası yan etkiler nelerdir?

Tanısal amaçlı kolonoskopilerde yan etki çok nadirdir. Geçici şişkinlik ve gaz sancısı, barsak mukoza ve yapısında zedelenme çok nadir görülür. Sakinleştirici ve ağrı kesici alerjilerine karşı duyarlı ve uyanık olunmalı. Uzun bir süre geçse bile kanlı dışkılamalarda mutlaka doktora haber verilmelidir. İşlemin uygun yapılabilmesi için bir gün önceden, öğleden itibaren katı gıdalar kesilir, onun yerine sulu gıdalar tercih edilir. İşleme gelmeden önceki gün akşamı sulu kahvaltı sonrası (tanesiz çorba, komposto, et suyu) doktorun reçete ettiği ishal yapıcı laksatif ilaç usulüne uygun kullanılır. İşlemden önce kullanılan ilaçlar aspirin, ağrı kesici ilaçlar, kalp ilaçları, pıhtılaşmayı engelleyici ilaçlar insülin kullanımı gibi durumlarda mutlaka doktorunuzu haberdar ederek tavsiyelerine uygun hareket etmelisiniz.

Kolonoskopi riskleri nelerdir?

Kolonoskopi güvenli bir işlemdir. Ancak zaman zaman işlem sırasında veya sonrasında olumsuz durumlar oluşabilmektedir.

  • Kanama
  • İltihaplanma
  • Divertikül denilen kalın bağırsak duvarının dışa doğru fıtıklaşması
  • Şiddetli karın ağrısı
  • İşlem sırasında kullanılan sakinleştiriciye olumsuz tepki
  • Kolon veya rektum duvarında yırtılma (perforasyon)
  • Kalp veya kan damarı hastalığı olan kişilerde sorunlara neden olabilir

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Kan şekeri (glukoz) testi nedir, nasıl yapılır?

Kan glukoz değeri esasen kanın plazma kısmı kullanılarak gerçekleştirilen bir test ile ölçülür. Hastane koşullarında hastadan belirli miktarda kan alınarak laboratuvara gönderilir, laboratuvarda kanın plazma kısmındaki glukoz değeri hesaplanır ve uluslararası kabul görmüş kriterlerle karşılaştırılarak hekiminiz tarafından yorumlanır.

Günümüzde hastane koşulları dışında da kan glukoz değeri takibi yapmak kolaylaşmıştır. Evde parmaktan alınan bir damla kan ile anlık olarak glukoz seviyesini ölçen cihazlar mevcuttur. Bu sayede evinizde açlık ve tokluk glukoz seviyelerinizi kolaylıkla takip edilebilirsiniz. Rutin kontrolleriniz için hastaneye gittiğinizde şeker ölçüm cihazınızı da yanınızda götürüp aynı anda kendi ölçümünüzü yapabilir ve laboratuvar sonuçlarınız ile karşılaştırarak cihazınızın güvenilirliğini test edebilirsiniz.

Bu testin diğer adları;

  • Kan şekeri
  • Açlık kan şekeri
  • AKŞOGTT
  • Açlık kan glukozu
  • Açlık kan şekeri
  • Açlık plazma glukozu
  • İdrar glukozu

Nedir, niçin yapılır?

Glukoz testi, kan şekerinin sağlıklı bir insanda olması gereken düzeyde olup olmadığını belirlemek ve kan şekerine bağlı diyabet, prediyabet, hiperglisemi , hipoglisemi gibi hastalıkların var olup olmadığını bulmak, tanı koymak için bu test yapılır. Ayrıca bu test ile kan şekerine bağlı bu hastalıkların takipleride yapılır.

Nasıl yapılır?

Bu test için kol damarından alınan bir damla kan veya her hangi hazırlık olmaksızın alınan idrar numunesi yeterlidir.

Ne zaman yapılır?

Gebelikte, tanısı konulmuş diyabet hastalığınız varsa, yada diyabet hastalığından şüphe ediliyorsa bu test yapılır.

Ayrıca geniş çaplı yapılan sağlık taramalarında (Check-Up) gibi durumlarda incelemenin sadece bir bölümü yani kısmi olarak şeker testi yapılabilir.

Tahlil sonucu ne anlama gelir?

Test sonucun yüksek çıkması genellikle diyabet hastalığına işaret eder ayrıca başka hastalıklarda kan şekerinin yükselmesine neden olabilir.

Açlık kan şekeri testi;

Şeker düzeyleri ve anlamları;

  • 70 – 99 mg/dL (3,9 – 5,5 mmol/L): Normal açlık kan şekeri
  • 100 – 125 mg/dL (5,6- 6,9 mmol/L): Anormal açlık kan şekeri (pre-diyabet hastalığı)
  • Birden fazla ölçümde ≥ 126 mg/dL (≥ 7,0 mmol/L) : Diyabet (Şeker Hastalığı)

(OGTT) Şeker yükselme testi;

Gebe olmayanlar için 75 gr şeker içtikten 2 saat sonra yapılır.

  • Şeker düzeyleri ve anlamları;< 140 mg/dL (7,8 mmol/L): Normal glukoz toleransı
  • 140- 200 mg/dL (7,8 – 11,1 mmol/L): Bozulmuş glukoz toleransı (pre-diyabet))
  • Birden fazla ölçümde > 200 mg/dL (11,1 mmol/L): Diyabet(Şeker Hastalığı)

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Smear testi nedir, nasıl yapılır?

Pap smear ya da kısaca smear testi, kadınlarda görülen kanserler arasında 6. sırada ve ölüm nedeni olarak 10. sırada görülen rahim ağzı kanserlerinin taramasında kullanılan bir testtir. Dr.George Papnicolaou tarafından adlandırılan smear testi, pek çok ülkede kullanılan basit bir testtir.

Smear testi, protozoa, mantar ve virüs enfeksiyonlarının (HPV) tanısı konabilir. HPV (Human papilloma virus) enfeksiyonu hiç belirti vermese de papsmear’da HPV tarafından enfekte olmuş hücrelerin görülmesi tanıyı koydurur. HPV enfeksiyonu serviks kanserine neden olduğundan tanısı önemlidir.

Ne zaman yapılır?

Oldukça basit ve hiçbir ağrıya neden olmayan Pap Smear Testi, ilk cinsel ilişkiden 3 yıl sonra ya da 21 yaşından sonra yapılmalıdır. 30 yaşından küçük kadınlara yılda 1 defa yapılması uygun olan Pap Smear Testi, 30 yaşından büyük kadınlara ise 3 defa ardışık olarak yapılmalıdır.

Hangi amaçla yapılır?

Bu testteki en önemli amaç, özellikle rahim ağzı kanserlerinin ve kanser öncesi (prekanseröz) lezyonların erken tanınmasıdır. Son yıllarda jinekolojik muayene ve jinekolojik kontrollerin rutin bir parçası haline gelmiştir.

Smaer testinin önemi nedir?

Smaer testi hayat kurtarıcıdır. Evet, günümüzde tıpta kadınlarda hayat kurtarıcı ve yaşam süresini uzatıcı olarak görülen ve yararlılığı kanıtlanmış iki çok önemli test vardır; Smear testi ve Mammografi. Kadın üreme sistemine ait kanserler arasında meme kanserinden sonra ikinci sıklıkta görülen serviks (rahim ağzı) kanseri erken dönemde yakalandığında tam şifa ile sonuçlanan bir durumdur. Tüm kanserlerde olduğu gibi serviks kanseri de uzun yıllar süren gizli hastalık döneminden sonra ortaya çıkar.

Serviks kanserinde şikayetler ortaya çıktıktan sonra da ne yazık ki hastalık yayılmıştır. İşte bu nedenle kanserleri erken dönemde tanımlamak için çeşitli testler geliştirilmiştir. Serviks kanseri’nin erken tanısındaki en önemli test smear testidir. Smear ile alınan örnekler patolojik olarak incelenerek kanser veya kanser öncüsü hücrelerin olup olmadığı araştırılır.

Kimler yaptırmalıdır?

Test 20 yaşından sonra yaptırılabilir. Ancak genç yaşlarda HPV ile enfeksiyon çok sıktır ve bu yaşlardaki enfeksiyonların büyük çoğunluğu kendiliğinden geçer. Bu yüzden erken yaşlarda test yapmak, ileride kansere dönüşmeyecek pek çok olguyu saptamamıza neden olur. Kaynakların doğru kullanımı açısından test yapmaya biraz daha ileride başlamak daha doğrudur.

  • Cinsel olarak aktif
  • 30 yaş üzeri kadınların smear testi yaptırması önerilir.

Her zaman doğru sonuç verir mi?

Her zaman yüzde yüz doğru sonuç vermez. Diğer laboratuvar testlerinde olduğu gibi yanlış sonuç almak olasıdır. Hastalık olmasına rağmen sonucun temiz çıkmasına değişik nedenler yol açabilir. Yeterli hücre yoksa, çok sayıda hücre varsa, hücrelerin rahim ağzının hem içinden hem de yüzeyinden alınamayışı, enfeksiyonun anormal hücreleri ortamdan uzaklaştırılması gibi nedenler. Böyle durumda birkaç hafta veya ay sonra Pap-Test’i tekrarlamak gerekir. Bazen de doktorunuz kolposkopiye başvurabilir. Bu alet doktor ofisinde kullanılan özel bir mikroskopdur. Rahim ağzına kolposkopdan bakan doktor anormal değişiklikleri görebilir ve bu gözlem sırasında biyopsinin gerekli olup olmadığını eğer gerekliyse de biyopsi tipine karar verir.

Nasıl yapılır?

Smear testi basit ve ağrısızdır. Test adet zamanı yapılmamalıdır, en iyi zaman adetten 10-20 gün sonrasıdır. Önce rahim ağzının (serviksin) görülebilmesi için, vajinaya bir spekulum (muayene aleti) yerleştirilir. Ardından küçük bir fırça rahim ağzına sürülerek hücre örnekleri toplanır ve cam üzerine yayılır.

Patolog tarafından bu hücreler mikroskop altında incelenerek anormal gelişim olup olmadığına bakılır. Asıl hedef olası bir kanseri saptamanın yanı sıra, kanser olmayan ancak kansere dönüşüm olasılığı olan ve tedavi edilebilen “prekanseröz” lezyonları yakalamaktır. Testin pozitif olması yani anormal hücreler içermesi durumunda hekim HPV testi ve kolposkopi isteyebilir.

Smear alınmadan önce 48 saat içinde cinsel ilişki kurulmamış olması, vajinanın yıkanmamış olması, vajina içine ilaç, krem gibi uygulamaların yapılmamış olması gereklidir. Genital enfeksiyon varsa tedavi edilmeli daha sonra smear alınmalıdır.

Smear testi sonucu nasıl değerlendirilir?

Pap smear testi sonuçlarını raporlarken Bethesta sistemi kullanılır.

  • Negatif: Pap testinde hiç anormal, prekanseröz ya da kanseröz hücre görülmemesi (intraepitelyal lezyon ya da malignensi negatif)
  • Anormal sonuçlar: Smear’de servikal hücrelerin anormal olmasının birçok nedeni olabilir. Servikal enfeksiyonlar ya da prekanseröz hücreler anormal hücreler görünmesine neden olabilir
  • Anormal bir sonuç alındığında enfeksiyon tedavisi ve/veya yakın takip ve/veya kolposkopi + biyopsi önerilebilir.

Her testte olduğu gibi Pap smear testinde de yanılma olasılığı vardır. Testin düzenli olarak tekrarlanması yanılma olasılığını düşürür.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Isıyla oluşan yanıklarda ilkyardım nedir, nasıl yapılır?

Bireyin yaşam faaliyetinin tehlikeye düştüğü bir durumda, sağlık görevlilerinin olay yerine varıp, müdahalede bulunacağı zaman aralığında yaralı veya yaralıların hayatlarının kurtarılması veya durumlarının kötüye gitmesini önlemek amacıyla, olay yerindeki mevcut araç ve gereçlerle yapılan ilaçsız uygulamaların tümüne ilk yardım denir.

İlk yardımcı; İlk yardım tanımında belirtilen amaç doğrultusunda hasta veya yaralıya tıbbi araç gereç aranmaksızın mevcut araç gereçlerle, ilaçsız uygulamaları yapan eğitim almış kişi ya da kişilerdir.

Herhangi bir ısıya maruz kalma sonucu oluşan doku bozulmasıdır. Yanık, genellikle sıcak su veya buhar teması sonucu meydana geldiği gibi, sıcak katı maddelerle temas, asit/alkali gibi kimyasal maddelerle temas, elektrik akımı etkisi ya da radyasyon nedeni ile de oluşabilir.

Kaç çeşit yanık vardır?

Fiziksel yanıklar:

  • Isı ile oluşan yanıklar
  • Elektrik nedeni ile oluşan yanıklar
  • Işın ile oluşan yanıklar
  • Sürtünme ile oluşan yanıklar
  • Donma sonucu oluşan yanıklar

Kimyasal yanıklar:

  • Asit alkali madde ile oluşan yanıklar

Yanığın ciddiyetini belirleyen faktörler nelerdir?

  • Derinlik
  • Yaygınlık
  • Bölge
  • Enfeksiyon riski
  • Yaş
  • Solunum yoluyla görülen zarar
  • Önceden var olan hastalıklar

Yanıklar nasıl derecelendirilir?

  1. derece yanık: Deride kızarıklık, ağrı, yanık bölgede ödem vardır. Yaklaşık 48 saatte iyileşir
  2. derece yanık: Deride içi su dolu kabarcıklar (bül) vardır. Ağrılıdır. Derinin kendini yenilemesi ile kendi kendine iyileşir
  3. derece yanık: Derinin tüm tabakaları etkilenmiştir. Özellikle de kaslar, sinirler ve damarlar üzerinde etkisi görülür. Beyaz ve kara yaradan siyah renge kadar aşamaları vardır. Sinirler zarar gördüğü için ağrı yoktur

Yanığın vücuttaki olumsuz etkileri nelerdir?

Yanık, derinliği, yaygınlığı ve oluştuğu bölgeye bağlı olarak organ ve sistemlerde işleyiş bozukluğuna yol açar. Ağrı ve sıvı kaybına bağlı olarak şok meydana gelir. Hasta/yaralının kendi vücudunda bulunan mikrop ve toksinlerle enfeksiyon oluşur.

Isı ile oluşan yanıklarda ilkyardım işlemleri nedir?

  • Kişi hala yanıyorsa paniğe engel olunur, koşması engellenir
  • Hasta/yaralının üzeri battaniye ya da bir örtü ile kapatılır ve yuvarlanması sağlanır
  • Yaşam belirtileri değerlendirilir (ABC)
  • Solunum yolunun etkilenip etkilenmediği kontrol edilir
  • Yanmış alandaki deriler kaldırılmadan giysiler çıkarılır
  • Yanık bölge en az 20 dakika çeşme suyu altında tutulur (yanık yüzeyi büyükse ısı kaybı çok olacağından önerilmez)
  • Ödem oluşabileceği düşünülerek yüzük, bilezik, saat gibi eşyalar çıkarılır
  • Takılan yerler varsa kesilir
  • Hijyen ve temizliğe dikkat edilir
  • Su toplamış yerler patlatılmaz
  • Yanık üzerine ilaç ya da yanık merhemi gibi maddeler de sürülmemelidir
  • Yanık üzeri temiz bir bezle örtülür
  • Hasta/yaralı battaniye ile örtülür
  • Yanık bölgeler birlikte bandaj yapılmamalıdır
  • Yanık geniş ve sağlık kuruluşu uzaksa hasta / yaralının kusması yoksa bilinçliyse ağızdan sıvı (1 litre su -1 çay kaşığı karbonat -1 çay kaşığı tuz karışımı) verilerek sıvı kaybı önlenir
  • Tıbbi yardım istenir (112)

Kimyasal yanıklarda ilkyardım nasıl olmalıdır?

  • Deriyle temas eden kimyasal maddenin en kısa sürede deriyle teması kesilmelidir
  • Bölge bol tazyiksiz suyla, en az 15–20 dakika yumuşak bir şekilde yıkanmalıdır
  • Giysiler çıkarılmalıdır
  • Hasta/yaralı örtülmelidir
  • Tıbbi yardım istenmelidir (112)

Elektrik yanıklarında ilkyardım nasıl olmalıdır?

  • Soğukkanlı ve sakin olunmalıdır
  • Hasta/yaralıya dokunmadan önce elektrik akımı kesilmelidir, akımı kesme imkanı yoksa tahta çubuk ya da ip gibi bir cisimle elektrik teması kesilmelidir
  • Hasta/yaralının ABC’si değerlendirilmelidir
  • Hasta/yaralıya kesinlikle su ile müdahale edilmemelidir
  • Hasta/yaralı hareket ettirilmemelidir
  • Hasar gören bölgenin üzeri temiz bir bezle örtülmelidir
  • Tıbbi yardım istenmelidir (112)

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır.

Paylaşın

HBA1C testi nedir, ne işe yarar, nasıl yapılır?

Diyabeti (şeker hastalığı) kontrol altına almak ve diyabet tanısı koymak için yapılan HBA1C testi, hemoglobin adı verilen kan hücrelerinin kandaki şeker oranından nasıl etkilendiği uygulanan bir yöntemdir. Bir anın değil bir sürecin resmini verir. Diyabet tanısı koymada büyük öneme sahiptir.

Hareketsiz yaşayan, hipertansiyon ve aşırı kilo sorunu olan kişilerin diyabet riskine karşı her yıl en az bir kez Hga1c testi yaptırması önerilmektedir.

Nasıl yapılır?

Kişinin kanındaki şeker seviyesinin üç aylık ortalamasını veren bir testtir. Damardan bir tüp kan alınarak test yapılır ve sonuç paylaşılır. HBA1C testi için aç olmak ya da tok olmak gerekmez. Üç aylık kan şekeri ortalamasının 7,5 altında olması beklenir. Fakat HBA1C değeri aynı olan hastalar arasında günlük sürekli ölçüm sonuçları analiz edildiğinde bazı hastaların günlük şeker trendlerinin çok dalgalı olabildiği görülmüştür. Her ne kadar HBA1C değeri beklenen değer olsa da bu dalgalanmaların da önüne geçilmesi gereklidir.

Kırmızı kan hücreleri yani alyuvarların içinde oksijen taşıyan hemoglobinler bulunur. Ayrıca glikoz da aynı hücrede yer alır. Alyuvarın 3 aylık ömrü boyunca glikozlar oksijen taşıyan hemoglobinlere yapışarak onların değişimine ve HBA1C adlı yeni hallerine dönüşmelerine neden olurlar. Eğer kandaki şeker seviyesini ölçen ve üç aylık ortalamayı veren bu testin sonucunda glikozillenme oranı fazla ise kişinin diyabetinin kontrolünün yeterli olmadığı anlaşılır.

Neden yapılır?

Hekim, diyabet tanısı için HBA1C testi isteyebilir. Ancak genellikle zaten diyabet tanısı konulmuş olan kişilerde diyabetin kontrol altına alınıp alınamadığını izlemek üzere A1c testi yapılır. Bu test, bir başka deyişle diyabet tedavisinin başarısını ölçer. Fakat genel bir ortalama verdiği için diyabetli kişinin gün içerisindeki tüm glikoz seyir profiline hakim olabilmek elbette diyabet tedavisinde çok çok önemlidir.

HBA1C testi için aç olmak gerekir mi?

Hekim, HBA1C testi istediğinde Hemoglobin A1c nasıl yapılıyor ya da HBA1C testi için açlık gerekir mi sorusu akla geliyor. HBA1C testi için aç ya da tok olmanız fark etmez. Kan alınır ve bir laboratuvar ortamında kandaki glikozillenmiş hemoglobin seviyesi değerine bakılır.

Kimler yaptırmalı?

  • Diyabet riski ve belirtileri taşıyan kişile
  • Fazla kilolu olan kişiler
  • Yüksek tansiyon ve kalp sorunu olanlar
  • Diyabet hastası olan kişiler hastalığın seyrini saptamak için yaptırmalıdır

HBA1C testi nasıl çalışır?

Teste konu olan HBA1C ne demek sorusunun yanıtı, glikozillenmiş hemoglobinlerdir. Kana kırmızı rengini veren hücreler olan hemoglobinler, kan şekeri yüksek olan bireylerde glukoz ile birleşerek glikozillenmiş hemoglobinlere dönüşür. Bu birleşmenin nedeni vücudun kanda bulunan şekeri doğru şekilde kullanamaması ve dokulara taşıyamamasıdır. Protein yapılı hemoglobinlerle birleşen glukoz miktarı, kan şekerinin o andaki seviyesi ile doğru orantılıdır.

Vücutta üretilen hemoglobinler ortalama 2 ile 3 ay aralığında yaşam süresine sahiptirler. Bu nedenle kandaki HBA1C düzeyinin ölçülmesi ile 2-3 aylık sürece ilişkin kan şekeri düzeylerinin ortalama değeri elde edilebilir. Belirli bir sürece ilişkin ortalama kan şekeri düzeyini yansıtması nedeniyle HBA1C, diğer kan şekeri taramalarına oranla çok daha yüksek bir doğruluk oranına sahiptir.

Genellikle tip 1 ve tip 2 diyabet hastalarında kan şekeri kontrolünün ne derecede sağlanabildiğinin araştırılmasına yönelik olarak başlangıçta 3 ayda bir, kan şekeri regülasyonu oturtulduktan sonra ise 6 ayda bir veya yılda bir tekrarlanır. Diyabet hastası olmayan sağlıklı bireylerde kanda bulunan hemoglobinlerin yaklaşık olarak %5’i glikozillenmiş halde bulunur. HBA1C testi sonucunda bu değerin hafif yüksek bulunması prediyabeti, daha da yükselmesi ile diyabet hastalığını işaret eder.

HBA1C normal değeri;

  • Normal: %5,7’nin altında
  • Prediyabet: % 5.7 ile 6.4 arası
  • Diyabet: %6.5 veya daha yüksek

HBA1C neden yükselir?

  • İnsülin üretilememesi veya kullanılamaması
  • Hipertansiyon
  • Aşırı kilolu olmak veya obezite
  • Hareketsiz bir yaşam tarzı

Bu faktörler aynı zamanda diyabet geliştirme riskinin de başlıca nedenleridir.

HBA1C yüksekliği ne tür sorunlara yol açar?

  • Kalp-damar hastalıkları
  • Kalp krizi
  • İnme veya felç
  • Böbrek hasarı
  • Sinir hasarı
  • Körlük, katarakt gibi göz rahatsızlıkları
  • Kol veya ayak kaybetme olasılığı (ampütasyon)
  • Enfeksiyon riskinde artış
  • Tüm hastalıklarda iyileşme süresinin uzaması

HBA1C nasıl düşürülür?

  • Kan şekerini yükselten karbonhidratlı ve şekerli gıdaları tüketmemek
  • Sigarayı ve alkolü tamamen bırakmak
  • Sağlıklı ve dengeli beslenmek (sebze ağırlıklı, lifli gıdalar yemek)
  • Bol su içmek
  • Fazla kiloları vermek için diyet yapmak
  • Yürüyüş, yüzme vb. aktiviteler yapmak
  • Stresle başa çıkma yöntemlerini (nefes teknikleri vb.) öğrenmek
  • Antibiyotik, ağrı kesici gibi böbrekleri yoran ilaçları zorunlu olmadıkça kullanmamak
  • HBA1C yüksek çıktığında doktorunuz yukarıdaki öneriler dışında gerek duyarsa sitagliptin (januiva) ve repaglinid (prandin) gibi ilaçlar reçete edilir

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Göğüs ağrısında ilkyardım nedir, nasıl yapılır?

Bireyin yaşam faaliyetinin tehlikeye düştüğü bir durumda, sağlık görevlilerinin olay yerine varıp, müdahalede bulunacağı zaman aralığında yaralı veya yaralıların hayatlarının kurtarılması veya durumlarının kötüye gitmesini önlemek amacıyla, olay yerindeki mevcut araç ve gereçlerle yapılan ilaçsız uygulamaların tümüne ilk yardım denir.

İlk yardımcı; İlk yardım tanımında belirtilen amaç doğrultusunda hasta veya yaralıya tıbbi araç gereç aranmaksızın mevcut araç gereçlerle, ilaçsız uygulamaları yapan eğitim almış kişi ya da kişilerdir.

Göğüs ağrısında ilkyardım nasıl olmalıdır?

  • Hastanın yaşamsal bulguları kontrol edilir (ABC)
  • Hasta hemen dinlenmeye alınır, sakinleştirilir
  • Yarı oturur pozisyon verilir
  • Kullandığı ilaçları varsa almasına yardım edilir
  • Yardım istenerek (112) sağlık kuruluşuna gitmesi sağlanır
  • Yol boyunca yaşam bulguları izlenir

Olası nedenleri;

Göğüste kuvvetli ağrı nedenleri arasında en sık kalp spazmı (angina pektoris) ve kalp krizi (miyokart enfarktüsü) görülür. Her ikisi de kalp kasının belli bir yerine gönderilen kanın azalması sonucu oluşur.

Belirtileri;

Kalp Spazmı (Angina Pektoris) belirtileri:

  • Sıkıntı veya nefes darlığı olur
  • Ağrı hissi; genellikle göğüs ortasında başlar, kollara, boyuna, sırta ve çeneye doğru ilerler
  • Sıklıkla fiziksel hareket, fiziksel zorlanma, heyecan, üzüntü ya da fazla yemek yeme sonucu ortaya çıkar
  • Kısa sürelidir, ağrı yaklaşık 5–10 dakika kadar sürer
  • Ağrı, istirahat ile durur, istirahat halindeyken görülmesi ciddi bir durumu gösterir
  • Nefes alıp vermekle ağrının şekli ve şiddeti değişmez

Kalp Krizi (Miyokart Enfarktüsü) belirtileri:

  • Hasta ciddi bir ölüm korkusu ve yoğun sıkıntı hisseder, terleme, mide bulantısı, kusma gibi bulgular görülür
  • Ağrı; göğüs ya da mide boşluğunun herhangi bir yerinde, sıklıkla kravat bölgesinde görülür, omuzlara, boyuna, çeneye ve sol kola yayılır
  • Süre ve yoğunluk olarak kalp spazmı (angina pektoris) ağrısına benzemekle birlikte daha şiddetli ve uzun sürelidir
  • En çok hazımsızlık, gaz sancısı veya kas ağrısı şeklinde belirti verir ve bu nedenle bu tür rahatsızlıklarla karıştırılır (Bu tür gaz ya da kas ağrıları, aksi ispat edilinceye kadar kalp krizi olarak düşünülmelidir)
  • Nefes alıp vermekle ağrının şekli ve şiddeti değişmez
Paylaşın

Glukoz Tolerans Testi nedir? Detaylar

Açlık kan düzeyinin normalin üzerinde, ancak diyabet tanısı konulması için yeterli derecede yüksek olmadığı hastalara uygulanılması önerilen Glukoz Tolerans Testi, hastaya belli miktarda glukoz içeren bir çözelti içirildikten sonra belirli zaman dilimlerinde kan glukoz ölçümü yapılmakta ve glukozun dolaşımdan uzaklaştırılışı takip edilmektedir.

Doktor ya da beslenme uzmanı tarafından özel bir beslenme düzeni önerilmediyse, test yapılmadan önce üç gün normal şekilde yemek düzeni sürdürülmeli ve aşırı ya da her zamankinden farklı bir egzersiz yapılmamalıdır. Test uygulanmadan bir gece önce, saat 21:00’dan sonra su dışında herhangi bir yiyecek tüketilmemelidir.

Hastalar düzenli kullandıkları ilaç varsa ilaçlarını almaları gereken saatlerde almalıdır, ancak kullandıkları ilaç yiyeceklerle birlikte alınıyor ise test bitimine kadar bu ilacın alınması ertelenebilir. Ayrıca bazı ilaçlar Glukoz Tolerans Testisırasında hatalı sonuçlara yol açabilirler.

Bu nedenle test öncesinde hastanın kullandığı ilaçlar hakkında doktoruna bilgi vermesi ve bu ilaçların kullanılabilirliği hakkında onay alması gerekmektedir (Glukoz Tolerans Testi testini etkileyen ilaçların sıklıkla bir hafta öncesinden kesilmesi önerilmektedir).  Şüphe duyulan herhangi bir durumda mutlaka testi isteyen doktora danışılmalıdır. Glukoz Tolerans Testi enfeksiyon varlığında, ayrıca ağır bir stres, travma ya da cerrahi girişim söz konusu ise uygulanmamalıdır.

Glukoz Tolerans Testi sıklıkla kimlere uygulanmaktadır?

  • Taramalar sırasında açlık kan glukozu 110-126 mg/dL arasında bulunan kişilere
  • Diyabet şüphesi bulunan gebelere
  • Şişmanlığa eşlik eden diyabet veya glukoz tolerans bozukluğunun gösterilmesi için
  • Genç yaşta açıklanamayan nöropati, retinopati, ateroskleroz, koroner damar hastalığı veya periferik damar hastalığı olanlarda
  • Travma, cerrahi girişim, miyokard infarktüsü gibi stresli durumlarda hiperglisemi veya glukozüri saptanan kişilerde akut durum geçtikten sonra glukoz metabolizmasını değerlendirmek için.

Glukoz Tolerans Testi nasıl uygulanmaktadır?

10-12 saatlik gece açlığını takiben, hastadan glukoz ölçümü için açlık kan örneği alınmakta ve belli miktarda glukoz içeren bir içecek içirilip (300 ml su içinde  75 g glukoz), 120.dakikada kan glukoz düzeyi ölçülmü için ikinci bir kan örneği alınmaktadır. Testin uygulandığı süre boyunca çay, kahve, sigara içilmemeli, herhangi bir yiyecek tüketilmemelidir. Çok az miktarda su içilmesinde bir sakınca bulunmamaktadır.

Anormal test sonucu ne anlama gelmektedir?

Sağlıklı bir kişide 2. saatte alınan kan örneğinde kan glukoz düzeyinin 140 mg/dL’nin altında olması beklenmektedir. Glukoz değerinin 140 – 200 mg/dL arasında ölçülmesi bozulmuş glukoz toleransı olarak tanımlanmakta ve bu kişiler ileride diyabet gelişimi için takip edilmesi gereken kişiler olarak tanımlanmaktadır. Glukoz Tolerans Testi’nde 2. saat glukoz değerinin 200 mg/dL’nin üzerinde bulunduğu hallerde ise diyabet tanısı konulmaktadır.

Diyabet tedavisi, beslenmenin düzenlenmesine ek olarak, ağızdan alınan ilaçlar veya insülin ile yapılmaktadır. Doktorunuz sizin için hangi tedavinin uygun olacağına karar verecek ve düzenli aralıklarla tedaviye verilen yanıtı takip edecektir.

 

Paylaşın

Faset Eklem Enjeksiyonu nedir, nasıl yapılır?

Omurlar omurgayı oluştururken birbiri üzerine oturur ve yüz yüze gelir. Bu nedenle aralarında “faset” yani yüz yüze anlamına gelen eklemler oluşur. Bu eklemler birbirleriyle çeşitli bağlar ve kıkırdak dokusuyla birleşir. Faset eklemlerin amacı disklerle birlikte omurganın hareketini sağlamak ve gereksiz hareketlere karşı kısıtlamaktır.

Faset eklemler boyundan başlar belin sonuna kadar devam eder. Faset eklemlerin aynı diş sinirine benzer dahili sinirleri vardır. Yaşla meydana gelen artrozlarda, yani eklem kireçlenmelerinde, eklem iltihaplarında, travmalarda faset eklemler her seviyede, daha çok bel ve daha sonra boyun bölgesinde zedelenebilir. Bu durumda dahili sinirlerde sıkışma meydana gelir ve faset hastalığı dediğimiz durum ortaya çıkar.

Faset hastalığı bel ve boyunda ağrıya yol açmakla birlikte disk hernisinden, yani bel kaymasından farklıdır. Bel kaymasında hasta öne doğru eğildiğinde ağrıdan yakınırken, faset hastalığında hasta uzun süre oturduktan sonra ayağa kalkarken, aynı pozisyonda uzun süre kalırsa veya kendini arkaya doğru verirse daha çok ağrıdan yakınır.

Bu durumlarda hasta genellikle ödem çözücü ilaçlara ve fizik tedavi yöntemlerine yanıt vermezse, o zaman faset eklemlerin içine çeşitli ilaçlar verilebilir veya faset eklemlerin dahili sinirleri aynı diş tedavisinde uygulanan kanal tedavisi gibi yani sinirin tahribi yoluna gidilir.

Nasıl yapılır?

Faset eklem enjeksiyonları, lokal anestezi altında siz uyanıkken ve iletişim kurabilir durumdayken gerçekleştirilir. İşlem sırasında daha rahat olabilmeniz için bazen sağlık uzmanınız size ilaç verebilir. Enjeksiyon genellikle siz röntgen masasında midenizin üzerine yatar durumdayken gerçekleştirilir. Enjeksiyon işleminden önce, EKG, kan basıncı manşonları ve kan-oksijen takip cihazları takılabilir.

Doktorunuz veya bir asistan, etkilenmiş eklemin üzerine denk gelen alanı temizleyecek ve sterilize edecektir. İşlem süresince muhtemelen, doktorunuzun iğneyi doğru faset ekleme yerleştirmesine izin veren floroskopik x ışınlarına maruz kalacaksınız. Dikkatli bir yerleştirme işleminden sonra doktorunuz enjeksiyon bölgesi üzerini örten cildi uyuşturmak için lokal anestetik kullanacaktır. Sağlık uzmanınız asıl ilacı eklem kapsülünün içine enjekte etmeden önce bunun için uygun bölge olup olmadığından emin olmak amacıyla ekleme röntgen ışınlarında gözükecek kontrast madde (boya) enjekte edecektir.

Enjeksiyondan önce ne gibi hazırlıklar gerekir?

  • Faset eklem enjeksiyondan önce hekiminizden yöntemi size ayrıntılı olarak açıklamasını isteyin. Hekiminiz sizden yasalar gereği yazılı onam isteyecektir.
  • Hekiminizi diğer tüm rahatsızlıklarınız, kullandığınız ilaçlar, varsa allerjiye neden olan etkenleri ve ilaçlar  konusunda bilgilendirin. E vitamini, glukozamin, sarımsak, gingeng gibi bitkisel ilaçlar da kanamaya yol açabilir.
  • Aspirin dışındaki tüm kan sulandırıcı ilaçların kesilmesi gerektiğinden ilgili doktorunuza danışmanızda fayda vardır.
  • Müdahaleye giderken daha önce yapılmış tüm tetkiklerinizi, MR, bilgisayarlı tomografi, laboratuar bulgularını yanınızda götürün.
  • Rahat kıyafetler giyin ve saat, yüzük ve diğer mücevherlerinizi evinizde bırakın.
  • İşlemden önce en az 4 saat önceden su ve gıda alımı kesilmelidir. Ancak diğer sistemik hastalıklar nedeniyle alınması gerekli olan ilaçlar az bir miktar suyla alınabilir.
  • İşlem sırasında sedasyon adı verilen yüzeyel anestezi işlemi uygulanacağından yalnız eve dönüşe izin verilmez. Bir refakat ile birlikte gelinmelidir. Aynı zamanda uygulanan lokal enestezik bacaklarda geçici bir güçsüzlük ve hissizlik yapabildiğinden araba kullanamazsınız.

Neden Yapılır?

Faset eklem enjeksiyonunun iki nedeni vardır: teşhis (ağrının kaynağını belirlemek için) ve tedavi (tespit edilen anormalliği tedavi etmek için).

Bel ağrılarının çoğu, birkaç hafta içinde kendiliğinden veya dinlenme, antienflamatuar ilaçlar, fizik tedavi veya egzersiz gibi geleneksel tedavilerle iyileşecektir. Altı haftadan daha uzun bir süredir bel ağrısından muzdaripseniz ve geleneksel tedavi yöntemlerinin yardımı olmadıysa, doktorunuz omurganın yapılarını incelemek için manyetik rezonans görüntüleme (MRI) veya bilgisayarlı tomografi (BT) gibi teşhise yönelik testler isteyebilir. Faset eklemdeki bir sorun (enflamasyon, tahriş, şişme veya artritler) bel ağrısına yol açabilmektedir. Teşhis için yapılan testler faset eklemde bir anormalliği işaret edebilir, bu da ağrının kaynağının faset eklem olduğunu düşündürebilir. Ancak bazen ağrının kaynağı faset eklemken sonuçlar normal çıkabilir, öte yandan anormal sonuçlar da sorunun daima faset eklemden kaynaklandığını göstermez.

Bel ağrısının kaynağının gerçekten bir faset eklem olup olmadığını tespit etmek için bir enjeksiyon (bazen “blok” olarak da adlandırılır) verilebilir. Faset eklemin içine küçük bir miktar anestetik veya uyuşturucu ilaç enjeksiyonu ağrıyı azaltır veya ortadan kaldırırsa, bu durum ağrının kaynağının faset eklem olduğunu gösterebilir. Bu, faset eklem enjeksiyonunun teşhise yönelik kullanımıdır. Ağrının kaynağı olarak bir faset eklem belirlenirse, anestetik ajanlar ve antienflamatuar ilaçlar daha uzun süreler için ağrın kesilmesini sağlayabilir.

Riskleri ve yan etkileri nelerdir?

Faset eklem enjeksiyonları  ve faset eklem sinirinin bloğu 40 yılı aşkın bir süredir uygulanan güvenli yöntemlerdir. Yöntem görüntüleme altında ve iğneye benzer elektrodlarla uygunır. Bu elektrodların özelliği, elektrodun ucunun elektronik olarak uygulama bölgesinin direncini ohm cinsinden ölçebilmesidir. Bu nedenle istenmeyen bölgelere ulaşıldığında yöntem uygulanmaz.

Yan etkileri çok seyrektir. Sınırlı bir alana verilmesi ve sistemik yayılımının çok az olması nedeniyle steroide bağlı yan etkiler hemen hemen hiç görülmez. Enfeksiyon ise oldukça ender görülen ciddi bir yan etkidir. Önlemek için işlem tamamen steril koşullarda yapılmalıdır. İğnenin giriş yeri ve eklim radyolojik görüntüleme altında belirlendiğinden kanama, sinir hasarı gibi ciddi yan etkilere neredeyse hiç rastlanmamaktadır.

Enjeksiyondan sonra ne olur?

İşlemin hemen ardından, ağrınızın azaldığını veya tamamen dindiğini hissedebilirsiniz. Sağlık uzmanınız, ağrınızın rahatlama seviyesini değerlendirmek için normal olarak ağrıya neden olan bir hareket yapmanızı isteyebilir. Nadiren de olsa bazı hastalar enjeksiyondan birkaç saat sonra bacak güçsüzlüğü, uyuşukluk veya karıncalanma hissettikleri halde, prosedürden hemen sonra yürüyebileceksiniz. İlaçlar tepki sürenizi etkileyebileceği için, enjeksiyondan hemen sonra araba kullanmak genellikle önerilmez. Prosedürün ardından sizi eve götürebilecek birisi olması gerekebilir.

Evdeyken, enjeksiyon bölgenizde olabilecek herhangi bir ağrıyı buzla veya sağlık uzmanınızın yazdığı ilaçlarla tedavi edebilirsiniz. Genellikle bu durumu önemsememeniz ve ilk gün kendinizi zorlamamanız önerilir. Enjeksiyonun anestetik kısmı zamanla ortadan kalktıktan sonra, bel ağrınız geri gelebilir. Enjeksiyonun steroid kısmının ağrıyı kesmeye başlaması, yedi ilâ on gün sürebilir. Genellikle ilk günün ardından ağrınızın izin vereceği oranda günlük aktivitelerinize geri dönebilirsiniz; ancak, izin verilecek özel aktiviteler hakkında sağlık uzmanınızdan öneriler almak için onunla beraber durumunuzu gözden geçirmelisiniz. Çoğu durumda enjeksiyonu izleyen gün işe geri dönebilirsiniz.

Tedaviye yönelik yapılan ilk faset enjeksiyonu sonrası ağrınız dinmezse, aynı bölgede enjeksiyon tedavileri genellikle önerilmemektedir. Araştırma, prosedürün uygulandığı hastaların %18-63’ünde faset enjeksiyonlarının altı aydan daha uzun bir süre boyunca bel ağrısını dindirebildiğini bulmuştur. Faset enjeksiyonlarının tek başına bir ağrı tedavisi olmaktan ziyade, hastanın diğer geleneksel tedavi şekillerini (fizik egzersiz, yoga, germe ve eğilme) uygulayabilmesine izin veren bir yöntem olarak kullanılması önerilmektedir.

Kimlere yapılmamalıdır?

En az dört veya altı hafta süren bir ağrınız yoksa ve diğer geleneksel tedavi türlerini denemediyseniz, bel ağrınızın tedavisinde faset enjeksiyonlarını olmamalısınız. Aşırı kanama eğiliminiz varsa veya kanın pıhtılaşmasını önleyen antikoagülan bir ilaç, örn. coumadin veya heparin alıyorsanız, bu prosedür tavsiye edilmez; bu ilaçları alıyorsanız sağlık uzmanınıza bunu söylemelisiniz. Bel ağrınızın nedeni bir enfeksiyon veya tümör olarak teşhis edilmişse, ağrıyı dindirmek için başka yolların kullanılması da önerilebilir.

Paylaşın

Epidural Lizis nedir, nasıl yapılır? Detayları

Epidural Lizis; Bel veya boyun fıtığı ameliyatları sonrası ameliyat bölgesindeki sinirlerin çevresinde oluşan yapışıklıklar şiddetli ağrıya neden olabilir. Bu yapışıklıların oluşması cerrahın hatasına bağlı olmayıp tamamen hastanın bünyesi ile ilgilidir. Bu durumda omurga kanalına gitar teli inceliğinde özel bir sonda yerleştirilerek 2-3 gün süreyle özel ilaçların verilerek oluşan yapışıklıkların ortadan kaldırılmasına çalışılır.

Epidural (beyin ve omurilik zarının dışı) bölgede çeşitli nedenlerle oluşan lezyonlar ağrı nedeni olarak karşımıza çıkabilmektedir. Epidural bölgedeki lezyonların oluşma sebepleri arasında; cerrahi operasyon sonrası bu bölgeye kanama olması ve iyileşme sürecinde yara dokusu haline gelmesi, diskte ortaya çıkan yırtık sonrası disk içeriğinin bu bölgeye sızması, bel fıtığı ameliyatı sonrası disk yırtılması, omurga gövde kırığı sayılabilir.

Fakat en sık sebep cerrahi işlem sonrası yara dokusu oluşumudur. Oluşan yara dokusu sinir kökleri üzerinde bası yaparak veya uyarıya sebep olarak kalıcı ağrı oluşumuna sebep olur.

Epidural lezyonların MR (manyetik rezonanas) veya BT (bilgisayarlı tomografi) gibi klasik yöntemlerle tanınması oldukça güçtür. Epidurogram (epidural aralığa radyoopak madde vererek görüntüleme) ve epidurografi (epidural aralığın görüntülenmesi işlemi) epidural lezyonu en iyi şekilde ortaya koyabilir.

Epidural lezyona bağlı ağrıyı gidermek için bir iğne aracılığıyla epidural aralığa yapılan tek seferlik enjeksiyonlarda, enjekte edilen sıvının en az direnç ile karşılaştığı yolu izlediği ve lezyonun içine ulaşmadığı görülmüş ve lezyonun giderilebilmesi için bir kateter yardımıyla lezyonun içine girilmesi ve bu şekilde ilaç uygulanması tercih edilir olmuştur.

Epidural lizis (erime) nasıl yapılır?

Ağrıya sebep olan epidural lezyonun içine kateter yerleştirerek lezyonun tam içine hipertonik tuz çözeltisi verip lezyon ve yapışıklıkların ortadan kaldırılması işlemidir. Epidural lezyonun oluştuğu bölgeye göre kaudal (kuyruk sokumu), servikal (boyun) ve torakal (sırt) epidural lizis yöntemleri uygulanır.

Hasta yüzüstü pozisyonda yatırılır. Bel bölgesinin düzleştirilmesi amacıyla karın altına yastık destek konulur.İşlemin yapılacağı bölgenin temizliği sağlanır ve steril olarak silinip hazırlanır. Skopi (X ışınları kullanarak görüntüleme sağlayan cihaz) kontrolü ile girişimin yapılacağı bölge görüntülenir(Şekil-1). Epidural kateter takıldıktan sonra hasta 3 gün hastanede yatırılarak, her gün 30 dk.’lık seanslar halinde ilaç pompası yardımıyla hipertonik tuz çözeltisi lezyonun içine uygulanır(Şekil-2). Hastanede kalış süresi boyunca damar yolundan, taburcu edildikten sonra da ağız yoluyla 5 gün süre ile kullanılan antibiyotik tedavisi, oluşabilecek enfeksiyon riskini ortadan kaldırır.

Kimlere epidural lizis yapılabilir?

Özellikle bel ve sırt ağrıları nedeniyle başarısız cerrahi geçirmiş olan hastalarda, bunun dışında epidural alanda lezyon oluşumuna neden olabilen spinal kolon metastatik kanserleri, disk yırtıkları, omurga kırıkları, faset eklem sendromu gibi patolojilerde epidural lizis yöntemi ağrıyı gidermek ve yapışıklıkları açmak amaçlı kullanılabilir.

Epidural lizisten önce ne yapılmalı?

Epidural lizis işleminde kullanılan hipertonik tuz çözeltisinin yara dokusu bölgesinde ve sinir köklerinde güçlüödem çözücü etkisi vardır. Fakat hipertonik tuz çözeltilerinin epidural alana enjeksiyonu oldukça ağrılıdır ve bu ağrı nadiren 5 dakikadan uzun sürer. Bu nedenle tuz çözeltilerinin epidural alana enjeksiyonundan 30 dakika önce epidural alana 10ml % 0,25’lik bupivakain verilerek oluşabilecek ağrının önüne geçilir. Daha sonra da 10ml hipertonik tuz çözeltisi infüzyon pompası ile epidural alana uygulanır. 3. gün son enjeksiyon tamamlandıktan 10 dakika sonra da kateter çekilir.

Girişim gününde başlayan veya daha öncesinden başlamış olan grip, sinüzit veya benzeri bir enfeksiyonunuz varsa yahut sebebi saptanmamış da olsa yüksek ateşiniz varsa girişimden önce mutlaka doktorunuza bildiriniz.
Aspirin®, Coraspin ®gibi kan sulandırıcı ilaçlar ve gingko biloba içeren Tebokan®, Bilokan® türü ilaçlar 4 gün önceden kesilmeli.

Özel durumlarda kullanılan pıhtılaşma önleyici ilaçlar (Coumadin® , Plavix®) da size bu ilaçları kullanmanızıöneren hekimle görüşüp hekim onayını almanızın ardından en az 1 hafta önceden kesilmeli.

Girişimin 4 saat öncesinden itibaren tamamen aç ve susuz kalmanız; herhangi bir katı-sıvı gıda, su ve çay almamış olmanız gerekmektedir. Eğer devamlı olarak kullanmanız gereken kalp, şeker veya tansiyon ilacı varsa doktorunuzla görüşerek ilaçları nasıl almanız gerektiğini sorunuz. Girişim günü mevcut en son tarihli görüntüleme yöntemi ve filmleri ( MR-EMG-Tomografi) beraberinizde getiriniz.

Müdahalenin yapılacağı bölgede açık yara veya enfeksiyon düşündürecek cilt defektlerinin varlığında doktorunuza danışınız. Mutlaka size eşlik edebilecek bir refakatçi ile geliniz, yalnız gelmeyiniz.

Epidural lizis sonrası ne olur?

Epidural lizis uygulamasından sonra %80 oranında hastaların ağrılarında azalma/kaybolma ve motor işlevlerde belirgin düzelme görülür. Azalan ağrı ve azalmış olan kas gücünün yerine gelmesiyle hastalar fizik tedavi programına alınır. Fakat yaygın yara dokusu oluşumu nedeniyle lezyonların tamamını lizise uğratmak her zaman mümkün olmayabilir. Gerek duyulduğunda işlem tekrar uygulanabilir.

Kimlere epidural lizis yapılmaz?

  • Hastanın yöntemi reddetmesi
  • Pıhtılaşma bozuklukları
  • Vücut sıvı miktarındaki azalma (hipovolemi)
  • Girişim bölgesinde enfeksiyon
  • Sistemik enfeksiyon

Epidural lizis riskleri nelerdir?

Yan etkiler nadir olarak görülmektedir. Ortaya çıkabilme ihtimali olan yan etkiler şu şekilde sıralanabilir;

  • Beyin omurilik zarının altında kalan bölgeye yapılan enjeksiyona bağlı;
    1. Paralizi (kas gücü kaybı)
    2. Barsak-mesane fonksiyonlarında bozulma
  • Enfeksiyon (menenjit, abse..)
  • Kalp ritm bozukluğu
  • Kısmi felç, sfinkter kontrol kaybı
  • Hızlı enjeksiyona bağlı beyin kanaması, görme bozukluğu, baş ağrısı

(Kaynak: algo.com.tr)

Paylaşın

EEG (Elektroensefalografi) nedir, nasıl yapılır?

Beynin elektriksel aktivitesini ölçmek için EEG cihazı ile yapılan EEG (Elektroensefalografi), beyindeki sinir hücreleri tarafından hem uyanıklık, hem de uyku halindeyken üretilen elektriksel faaliyetin kağıt üzerine beyin dalgaları halinde yazdırılmasıdır.

Kalp elektrosuna (EKG) benzetilebilir. Bundan farklı olarak çok daha fazla noktadan ve daha uzun süreli çekim yapılır. EEG beynin yapısal işlevlerinden çok fonksiyonel durumu hakkında bilgi verir.

Yeni doğmuş bebeklerden en son yaşa kadar tüm yaştan hastalara EEG tetkikleri yapılabilinir. EEG tetkiklerinin hiçbir yan etkisi yoktur. EEG sırasında sadece beyin elektriksel aktivitesninin  dalgalar şeklinde kaydı yapılır. Vücuda elektrik verilmez.

EEG çekilmesindeki amaç;

EEG çekiminin temel amacı beyin hücrelerinden çıkan elektrik akımlarının değerlendirilmesidir. EEG ile hangi beyin bölgesinin ne tip bozuk elektrik yaydığının görülmesi ve takip edilmesidir. EEG ile sorunun merkezi beyinden mi yoksa beyin kabuğundan kaynaklandığını görebiliyor. EEG beyin lezyonlarının, tümörlerinin, infarktüslerinin, enfeksiyonlarının, ve epileptik aktivitenin, psikozların , beyin ölümünün ve Beynin elektriksel aktivitesini bozan her türlü hastalığın tanısında kullanılabilir. Epilepsi hastalığının teşhisinde ve tiplerinin belirlenmesinde tedaviye karar verilecek olan inceleme yöntemi EEG’dir.

EEG hangi nedenlerle yapılır?

  • Sara (Epilepsi) hastalığı
  • Bilinç ve algı bozuklukları
  • Unutkanlık, dikkat bozukluğu, bunama
  • Bazı psikiyatrik hastalıklar
  • Uyku bozuklukları
  • Koma, beyin ölümü
  • Santral sinir sistemi iltihabı

EEG nasıl çekilir?

  • Beynin elektriksel faaliyeti, hastanın saçlı derisi üzerine yerleştirilen küçük metal elektrotlar aracılığıyla EEG aletine iletilir ve veriler ortalama 20 dakika süreyle bilgisayara kaydedilir
  • Çekim sırasında hastaya elektrik verilmesi söz konusu değildir ve hasta herhangi bir ağrı duymaz
  • Parazitsiz, kaliteli bir kayıt alabilmek için hasta çekim sırasında aksi istenmedikçe gözlerini kapalı, çene ve boyun kaslarını gevşek tutmalı, olabildiğince hareketsiz durmalıdır
  • Çekimin 3 dakikasında hastadan derin nefes alıp vermesi, çekimin 10 dakikasında ise aralıklı olarak verilen ışık kaynağına bakması istenir

EEG süresi ne olmalı?

Beyin elektrik dalgaları uykuda, uyanıklıkta ve uyanıklıktan uykuya geçiş dönemlerinde farklılıklar gösterir. Belli dönemlerde hastalıklara ait bulgular daha bariz görülür veya hiç görülmez. Dolayısıyla ideal bir EEG incelemesinde bütün bu dönemlerin görülmesi hedeflenmelidir. İdeal olarak bir saatlik uyku ve uyanıklığın gözleneceği bir kayıt tercih edilir. Daha uzun,3 saatlik,  gece boyu veya 24 saatlik kayıtlar da kullanılabilir .

  • Normal EEG (Rutin EEG) : 20- 30 dakika arasında sürer
  • Uyku-Uyanıklık EEG: Ortalama 1 saat sürer (20 Dakika uyanık, 40-60 dakika uyku halinde)
  • Bazı durumlarda  3 saatlik, tüm gece veya 24 saatlik EEG çekilebilinir

Bebek ve çocuklarda EEG;

  • Küçük yaştaki çocuklarda (genel olarak 5 yaşından küçüklerde)  kayıt sırasında hareketlilik,  istenen talimatlara uyum gösterememeleri ve uyku ile beyindeki anormal elektriksel aktivitenin daha net ortaya çıkması nedeniyle uyku sırasında EEG kaydı tercih edilir
  • Kayıt süresi olabildiğince uzun tutulmaya çalışılır (mümkün ise en az 1 saat).Yeterli uyku kaydından sonra uyandırılır, uyanık dönemde de EEG kaydına devam edilmeye çalışılır
  • Çocuklarda ve çok küçük yaştaki bebeklerde uykuda EEG kayıtları çok daha değerlidir ve bu nedenle bir EEG incelemesi mümkün ise en az 1 saat uyku EEG kaydı içermelidir
  • Uyku sırasında beyinin biyoelektrik aktivitesi tamamen değişir. Uykunun farklı dönemleri vardır bu dönemlere özgü EEG değişiklikleri saptanır
  • Uyku  beyindeki anormal elektriksel aktivitenin ortaya çıkmasına yardımcı olur
  • Hastanın bu uyku EEG çekim öncesi  uykusuz kalması, çekim esnasında uyumasını kolaylaştıracağı ve anormal beyin dalgalarının ortaya çıkma olasılığını arttıracağı için yararlıdır
Paylaşın