Almanya’da 9 kişilik “Müslüman Düşmanlığı Bağımsız Uzman Grubu”nun hazırladığı rapora göre, ülkede her iki kişiden biri Müslümanlara yönelik düşmanca söylemlere onay veriyor.
Rapora göre, Müslüman düşmanlığı ile Müslüman ülkelerden gelmiş kişilerin hanesine yazılan genellemeler, değişmesi imkansız olarak görülen yakıştırmalar, geri kalmış bir toplum imaji ve çoğunluk toplumu için tehdit oluşturduklarına ilişkin yargılar ve iddialar kastediliyor.
Bilinçsiz şekilde oluşmuş izlenim, yanlış bilgiler, genelleştirilmiş korkular ve Müslümanlara yönelik yapısal dezavantajlar da raporu sunan uzmanlara göre toplumu bölünmeye götürüyor. Araştırmayı yürütürken uzmanların aşırı sağcı ideolojilerle Müslüman ve Yahudi düşmanlığı arasında da bağ saptadığının altı çiziliyor.
Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, raporun sonuçlarına ilişkin yaptığı açıklamada, “Müslümanların yaşamı elbette Almanya’nın bir parçası. Bizler, çok kültürlü toplumumuzdaki bütün insanların eşit fırsatlara ve haklara sahip olmasını istiyoruz. Bu iddia ile yola çıkmış bizler için hazırlanan bu ilk kapsamlı raporun sonuçları oldukça acı” değerlendirmesinde bulundu.
Almanya’da sonuçları bugün açıklanan, federal hükümetin inisiyatifi ile kurulan Müslüman Düşmanlığı Bağımsız Bilirkişi Heyeti’nin (UEM) raporuna göre, ülkede her iki kişiden biri Müslümanlara yönelik düşmanca söylemlere onay veriyor.
Rapora göre, bir dini cemaate açıktan üye olanlar ile giysisi itibarı ile Müslüman olduğu anlaşılan kişiler, Müslüman düşmanı tutumdan en fazla muzdarip olan kesimi oluşturuyor. Özellikle başörtülü kadınların, yoğun bir şekilde düşmanca tutumla karşılaştıkları bildirilirken erkeklerin ise kendilerine yönelik saldırganlık ve şiddet eğilimine artan şekilde maruz kaldıkları raporda ifade ediliyor.
Rapora göre, Almanca medyada İslam konusundaki haberlerde genelde tek taraflılık dikkat çekerken yapılan haberlerin de genellikle olumsuzluk içeren çatışma ve sorunları işleyenler olduğu belirtiliyor.
İnternet ve sosyal medyada ise İslam dini bağlantılı tartışmaların daha da çarpıcı boyuta ulaştığı kaydedildi.
Uzmanların raporda sorunlu gördükleri bir diğer nokta da Almanca film yapımlarında. Orada incelenen filmlerin neredeyse yüzde 90’ında İslam ve Müslümanların olumsuz bağlamda ele alındığına işaret ediliyor. Raporda, “Filmler, terör saldırıları, radikalleşme, savaş ve kadınlara yönelik hikayeler etrafında dönüyor” tespiti yapılıyor.
Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, raporun sonuçlarının sunulması sonrasında yaptığı açıklamada, “Müslümanların yaşamı elbette Almanya’nın bir parçası. Bizler, çok kültürlü toplumumuzdaki bütün insanların eşit fırsatlara ve haklara sahip olmasını istiyoruz. Bu iddia ile yola çıkmış bizler için hazırlanan bu ilk kapsamlı raporun sonuçları oldukça acı” değerlendirmesinde bulundu.
Sosyal Demokrat Parti (SPD) üyesi Faeser, Müslüman ülkelerden gelmiş ve Almanya’da yaşayan 5 milyon 500 bin civarındaki göçmen kökenlinin günlük hayatında dışlanma ve ayrımcılık, hatta nefret ve şiddet yaşadığını da hatırlatarak bunların görünür kılınması ve yaygın önyargılara karşı bilincin artırılması gerektiğine de işaret etti.
Çalışmayı yürüten uzmanlar ise başka alanlarda da olduğu gibi, Alman hükümetinin, Müslüman düşmanlığı ile mücadele konusunda da bağımsız bir uzmanlar konseyi kurmasını ve Alman hükümetinin Müslüman düşmanlığıyla mücadele amacıyla resmi bir sorumlu atamasını da talep ediyor. Rapor, Müslüman ülkelerden gelmiş 5 miyon 500 bin kişinin yaşadığı Almanya’da yapılan bu tarzda yürütülmüş en kapsamlı ilk resmi çalışma olma özelliğine sahip.
Peki Müslüman düşmanlığı ile ne kastediliyor?
Rapora göre, Müslüman düşmanlığı ile Müslüman ülkelerden gelmiş kişilerin hanesine yazılan genellemeler, değişmesi imkansız olarak görülen yakıştırmalar, geri kalmış bir toplum imaji ve çoğunluk toplumu için tehdit oluşturduklarına ilişkin yargılar ve iddialar kastediliyor. Bilinçsiz şekilde oluşmuş izlenim, yanlış bilgiler, genelleştirilmiş korkular ve Müslümanlara yönelik yapısal dezavantajlar da raporu sunan uzmanlara göre toplumu bölünmeye götürüyor. Araştırmayı yürütürken uzmanların aşırı sağcı ideolojilerle Müslüman ve Yahudi düşmanlığı arasında da bağ saptadığının altı çiziliyor.
Çalışmayı yürüten ve raporu hazırlayan uzmanların tavsiyeleri arasında Müslüman düşmanı vakaların bildirildiği ve dökümünün yapıldığı merkezler açılması ve bu konuda verilen danışmanlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması da yer alıyor.
İlaveten uzmanlar, federal sisteme sahip olan Almanya’da eğitimden sorumlu olan eyaletlerin bakanlarının müfredatları ve okul kitaplarını elden geçirerek siyasi eğitim alanında da Müslüman düşmanlığının da başlı başına bir konu olarak işlenmesini tavsiye ediyor.
Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların da Müslüman düşmanlığı konusuna hassaslaştırılmaları, kurumsal ırkçılıkla mücadele kapsamında bu yönde adımlar atılması da öneriliyor.
UEM Hanau saldırı sonrası kuruldu
Almanya İçişleri Bakanlığı, raporun bilimsel araştırmalar temelinde ülkedeki Müslüman düşmanlığı konusundaki durumu özetlediğini belirtirken, bunun için emniyet kayıtlarına geçen Müslüman karşıtı olayların, ayrımcılıkla mücadele dairelerine yansıyan İslam düşmanı vakaların ve sivil toplum kuruluşlarının danışma merkezlerine gelenlerin aktardığı tecrübelere dair verilere dayandığı vurgulandı.
Eldeki veri ve araştırmalarla Müslümanlara ve İslam dinine dair algıyı ve düşmanlığı inceleyen bilirkişi heyeti (UEM) 19 Şubat 2020’de Hessen eyaleti sınırları içinde yer alan Hanau kentinde düzenlenen ve aralarında Türkiye kökenli göçmenlerin de bulunduğu dokuz kişinin katledildiği ırkçı saldırı sonrasında gündeme geldi.
Aynı yılın sonbaharında da bir önceki hükümetin İçişleri Bakanı olan, Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) üyesi Horst Seehofer tarafından Eylül 2020’de kuruldu. Bilim insanları ile farklı kuruluş temsilcilerinden oluşan 12 kişilik bağımsız heyet, hazırladıkları raporun Almanya’daki bütün kurum, kuruluş, organizasyon ve kişilere yönelik olduğunu vurguluyor.
(Kaynak: DW Türkçe)