Dervişoğlu’ndan “Asgari Ücret” Tepkisi: Sadaka Bile Değil

Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Açlık sınırının 21 bin lira, yoksulluk sınırının ise 72 bin lira olduğu bir ülkede işçiye reva görülen 22.104 lira asgari ücret sadaka bile değildir” dedi ve ekledi:

“İlan edilen artış oranı hiçbir yaraya merhem olmayacaktır. Ocak ayı itibari ile gelecek zamlarla birlikte daha ilk ayında yine kuşa dönecektir. Asgari ücreti sanki bir derde çare olacakmış gibi sosyal medya hesabından millete duyuran Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a buradan sesleniyorum: Sarayın penceresinden, halkın sofrası gözükmez!”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Cumhuriyet’in aktardığına göre; Dervişoğlu’nun konuşmalarından satır başları şöyle:

“Türkiye, iktidarın sürekli ateş taşıdığı bir asgari ücret cehennemidir. Günü, saati, dakikası belli olan, İhtiyacın ve kaynakların ne olduğu, hesaplama modüllerinin nasıl olduğu bilinen asgari ücret tespitinde; yapacakları üç kuruş zammı görüşüp durdular. Sonuçta yine dağ fare doğurdu. Devlet kendi vergisine, harcına, kağıdına, mührüne neredeyse %50 zam yapmışken, çarşıda etiketler halen %100 artarken, İktidarın gözü, ‘Emekçinin avcundaki kırıntılardadır’.

Geçen yıl ocak ayında belirlenen 17 bin lira, bugün alım gücü bakımından en iyi ihtimalle o günün 12 bin lirasına düşmüştür. Enflasyon vatandaşın alın terini, emeğini alıp götürmüştür. Mazot, 44 lira, Simit 15 lira en ucuz et 400 Lira. Yeni ev tutacak olana en düşük kira 20 bin lira. Dün akşam saatlerinde yine oldu bittiye getirip, asgari ücreti ilan ettiler.

Açlık sınırının 21 bin lira, yoksulluk sınırının ise 72 bin lira olduğu bir ülkede işçiye reva görülen 22.104 lira asgari ücret sadaka bile değildir. İlan edilen artış oranı hiçbir yaraya merhem olmayacaktır. Ocak ayı itibari ile gelecek zamlarla birlikte daha ilk ayında yine kuşa dönecektir. Asgari ücreti sanki bir derde çare olacakmış gibi sosyal medya hesabından millete duyuran Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a buradan sesleniyorum: Sarayın penceresinden, halkın sofrası gözükmez!

Bakınız, Mehmet Şimşek, göreve başladığı günden itibaren Milletimiz iki kelime ile yatmakta ve uyanmaktadır: zam ve vergi! Elbette ki; zam, maaşlara değildir, vergiler de iktidarın zengin ettiklerine değildir. Gelir-gider dengesi tutmuyor ve çözüm yeni vergilerde aranıyorsa; bunun adı ‘ekonomik kriz’ değil ‘Yönetim ve iktidar krizidir.’

Bir diktatör’ün devrilmesi, Suriye halkı için bir sevinç ve gurur vesilesidir. Bir dönemin meşhur bir sloganı vardı hatırlarsanız “Yetmez ama Evet”… Yetmez ama evet diyoruz. Lakin unutulmamalı ve hatırlanmalıdır ki; asıl mesele tüm diktatörlüklerin devrilmesidir.

60 yıldır iktidarda olan BAAS rejimi ortadan kalkmıştır, bir aile tasallutu sona ermiştir. Türkiye, Suriye iç savaşı ve o savaşın açık tarafı olarak davranan iktidar yüzünden insanıyla, kurumlarıyla, değerleriyle neredeyse Suriye kadar zarar görmüştür. Türk milletinin iyi niyetinden, haddinden fazla maraz doğmuştur. Bu kısır döngüden artık derhal çıkılmalıdır.

Sınırlarımızın ve nüfusumuzun güvenliğini güvence altına alacak karar, tedbir ve gerekirse operasyonların zaman kaybetmeksizin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda; ülkemizdeki Suriyelilerin ivedilikle geri dönüşlerinin temin ve tesisi gerekmektedir. Yani Esad gitmiştir, misafirlik de bitmiştir.

Bölgedeki savaş ve çatışmaların önümüzde dağ gibi duran iklim krizinin dikkate alınarak, bir daha Türkiye’nin böyle bir göç dalgasına maruz kalmaması için gerekli önlemlerin zaman geçirilmeksiniz alınması temin edilmelidir. Rejimin değiştiği Suriye’de, ülkemizin güvenliği açısından bir terör devletinin kurulması ihtimalinin bile taviz verilmeksizin engellenmesi gerekmektedir.

Devletimizin Suriye’nin yeniden inşası sürecinde oluşması muhtemel etnik, dini veya mezhepsel bölüşüm planlarının aracısı, aparatı ya da tarafı olmaktan kaçınması stratejik ve devlet aklının gereğidir. Bu dört mesele dışında hiçbir şey, Türk kimliği ve varlığı ile Türk devletinin çıkarlarına hizmet etmeyecektir. Aksine bir düşünce varsa, Türkiye, dışarıda yapılmış planlara ve çizilmiş haritalara kurban edilmek isteniyor demektir.

İYİ Parti olarak endişelerimiz azalmamış, bizzat artmıştır! MİT Başkanı Kalın’ın ve Dışişleri Bakanı Fidan’ın pervasızlıkları bizi düşündürmektedir. Bir tanesi en gizli yapılması gereken işleri, henüz resmiyetini ve meşruluğu sağlamamış bir aktörle kameralar önünde araba gezintisi yapmakta bir beis görmemektedir. Diğeri ise, Türkiye Cumhuriyeti Devletince 2018 yılından beri terör örgütü olarak tanınan HTŞ ile yıllardır iş birliği içindeyiz diye beyanat vermektedir. Hamaset, tedrisata galip geldiğinde akıl bu şekilde tatile çıkmaktadır.

Dolayısıyla Suriye meselesine bakarken, etnik ve dini meselelere odaklanarak çözüm aramak, bu ayrışma ve çatışmaların tarafı olarak, Suriye’yi; Lübnanlaştırmak ve Iraklaştırmak açık emperyalist planlardır. Bunlar, hem Suriye vatandaşlarının hem de Türk vatandaşlarının gelecekte maruz kalacağı, yeni ve daha büyük belalara aracı olmak anlamına gelmektedir.

Türkiye’nin satılacak ve pazarlık konusu yapılacak hiçbir değeri yoktur. Irak Türkmenlerinin başına gelen Suriye Türkmenlerinin de başına gelecek midir? Yoksa Barzani ile yaptığınız anlaşma gibi Türkmeneli’nin batısına da tamamen aynı muameleyi mi yapacaksınız? Yani oradaki Türkmen varlığını da görmezden mi geleceksiniz? Kimse kusura bakmasın biz her insan için üzülüyoruz ancak bizim açımızdan aslolan kendi milletimiz yani büyük Türk milletidir, bizim öncelik sıralamamız budur.

İktidarın tercihlerine karşı olmamızın en büyük sebebi de budur. Suriye Suriyelilerindir derken, Türkiye Türklerindir diyememekteler. MİT başkanı Kalın’ın ve Dışişleri Bakanı Fidan’ın pervasızlıkları bizi düşündürmektedir. Bir tanesi en gizli yapılması gereken işleri, henüz resmiyetini ve meşruluğu sağlamamış bir aktörle kameralar önünde araba gezintisi yapmakta bir beis görmemektedir.

Diğeri ise, Türkiye Cumhuriyeti Devletince 2018 yılından beri terör örgütü olarak tanınan HTŞ ile Yıllardır iş birliği içindeyiz diye beyanat vermektedir. Hamaset, tedrisata galip geldiğinde akıl bu şekilde tatile çıkmaktadır. Dolayısıyla Suriye meselesine bakarken, etnik ve dini meselelere odaklanarak çözüm aramak, bu ayrışma ve çatışmaların tarafı olarak, Suriye’yi; Lübnanlaştırmak ve Iraklaştırmak açık emperyalist planlardır.

Bunlar, hem Suriye vatandaşlarının hem de Türk vatandaşlarının gelecekte maruz kalacağı Yeni ve daha büyük belalara aracı olmak anlamına gelmektedir. Şam 12 günde teslim alınmıştır. Bundan 15 sene önce 2009 yılında atılan iki manşet hala hafızalarımızdadır.

Birinci manşet şöyle atılmıştı: ‘İki devlet, tek kabine’ Bugün, Colani ile verilen fotoğrafların benzerleri, Dün, Esad ve kabinesi ile verilmişti. Onlarca ikili anlaşma imzalamış, Neredeyse birleşik devlet ilan ediliyordu. Bu büyük aşk, sadece iki sene sürdü. Türkiye’ye bedeli milyonlarca sığınmacı, Suriye’ye bedeli acı gözyaşı ve yıkım oldu.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan İktidara “Suriye” Uyarısı

Partisinin grup toplantısında, Suriye’deki gelişmelere ilişkin konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Halep kalesinde Türk bayrağı görmek güzel. Ama yarın, nereye kimin bayrağını asacaklarını, onlara kim para verirse o söyleyecek. Onların yularını kim tutuyorsa onlar söyleyecek. O yüzden, iktidarı bir kez daha uyarıyorum; Suriye’deki gelişmelerin, milli güvenliğimizi ilgilendiren taraflarıyla meşgul olun” dedi ve ekledi:

“Bu süreç, Misak-ı Milli gibi bir kutsalımız üzerinden sömürebileceğiniz bir süreç değildir. Hatırlatmak isterim; 2011 yılından bu yana Suriye’de kurdurulan örgüt sayısı 450’nin üzerindedir. Bu örgütlerin hemen hepsi birbiriyle bir şekilde kavgalıdır. Ve maalesef her birinin ülkemizde sempatizanları, taraftarları ve aktif mensupları bulunmaktadır. Belli ki, bugün Suriye’yi karıştıran el, yarın Türkiye’ye uzanacaktır. Bunu önlemenin yolu, gerçekçi olmaktır, maceradan uzak durmaktır. Unutmayın ki; yandaş televizyon kanalına dizi senaryosu yazmıyorsunuz, Türk devletini yönetiyorsunuz, kendinize gelin.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Müsavat Dervişoğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle:

Bugün, iktidarın başını protesto eden, soluğu cezaevinde alıyor. Bu kadar kötüledikleri geçmiş, bugünden daha olgundu, daha demokratikti. Açık ve net ifade edeyim; Bu bir samimiyet testidir. O gençler, yıllardır meydanlarda Filistin davasının avukatlığını yapıyor-muş gibi davranan Recep Tayyip Erdoğan’ın maskesini düşürmüştür. Ve o evlatlarımızın yeri demir parmaklıkların ardı değil, vicdanlarımızın en müstesna köşesidir. Derhal serbest bırakılmalı ve özgürlüklerine kavuşmalıdır.”

Karşımızda, Türk vatanını ve Türk nüfusunu, “kellebaşı” 500 euro’ya satan bir gözü dönmüşlük var. Bize Müslümanlık satanlar, Filistin’i varil başı 80 cent’e, vize millilik satanlar sığınmacı belgesini 500 euro’ya, Türk vatandaşlığını da yarım dönüm tarlaya satıyor. Bize vicdan satanlar, hastanelerinde bebeklerimizin hayatını satıyor. Bize erlik, yiğitlik satanlar, sokaklarda kadınlarımızı koruyamıyor. Hepinizin huzurunda milletimize söz veriyorum: bedelini şehitlerin ödediği bu vatanın sefasını, artık bu bezirganlar süremeyeceklerdir.

Aziz Milletim; haftalardır oynanan oyunları, devlet aklına ve ahlakına riayet ederek tarif ediyor, Muhataplarını ikaz ediyorum. Bugün de bu sorumsuzları size şikayet ediyorum. Asla yerli ve milli olamayan akıllarıyla, yerli ve milli masallarıyla, diplomasiyi işportaya çevirdiler. Şimdi de Misak-ı Milli’yi ekran koruyucu yaparak, büyüyeceğiz diye milleti kandırıyorlar. Bu yolun sonunda Türkiye’yi küçülme tehlikesinin beklediğini görmüyorlar. Planlı olmadığını umarak, görmüyorlar diyorum. Aksinin bedeli çok ağır olur. Artık açıkça görüyoruz ki, bu planın hazırlıkları çoktan yapılmış, beş hafta önce de düğmeye basılmıştır. Bu acı gerçeği ne kadar erken idrak edersek, milletimize ne kadar iyi anlatırsak, Bu bataklıktan o kadar çabuk kurtulacağız.

“İktidarı bir kez daha uyarıyorum”

Halep kalesinde Türk bayrağı görmek güzel. Ama yarın, nereye kimin bayrağını asacaklarını, onlara kim para verirse o söyleyecek. Onların yularını kim tutuyorsa onlar söyleyecek. O yüzden, iktidarı bir kez daha uyarıyorum; Suriye’deki gelişmelerin, milli güvenliğimizi ilgilendiren taraflarıyla meşgul olun. Bu süreç, Misak-ı Milli gibi bir kutsalımız üzerinden sömürebileceğiniz bir süreç değildir. Hatırlatmak isterim; 2011 yılından bu yana Suriye’de kurdurulan örgüt sayısı 450’nin üzerindedir. Bu örgütlerin hemen hepsi birbiriyle bir şekilde kavgalıdır. Ve maalesef her birinin ülkemizde sempatizanları, taraftarları ve aktif mensupları bulunmaktadır. Belli ki, bugün Suriye’yi karıştıran el, yarın Türkiye’ye uzanacaktır. Bunu önlemenin yolu, gerçekçi olmaktır, maceradan uzak durmaktır. Unutmayın ki; yandaş televizyon kanalına dizi senaryosu yazmıyorsunuz, Türk devletini yönetiyorsunuz, kendinize gelin.

DEM partililerin, “Öcalan serbest bırakılsın” çağrıları suç sayılırken, ki suçtur, “Bugün yarın serbest bırakılacak” diyenlere gıkları çıkmıyor. Bu ne demek? Bu, mutfakta biri var ve bir şeyler hazırlıyor demek. Haftasonu İstanbul’dan Recep Tayyip Erdoğan’a seslendim ve dedim ki; niyetiniz o caniyi serbest bırakmaksa, Cumhurbaşkanı olarak yetkiniz var. Çok istiyorsanız kullanın ve affedin. Tarihe, milletimize bu acıları yaşatan bir caniyi affeden kişi olarak geçmek istiyorsanız, Elinizi tutan yok. Siyasi, ahlaki ve vicdani sorumluluğu alın ve imzayı atın. Hala ses yok! O sorumluluğu almaya cesaret edemiyor. Onun yerine, ortağına, Türk Milliyetçilerinin başını öne eğdirecek laflar ettirmeyi tercih ediyor. Benim sözlerimden, “Öcalan’ın affedilmesine razı” sonucunu çıkarabilen şuursuzları hiç muhatap almıyorum. İlk günden beri duruşumuz belli; bizim cesedimizi çiğnemeden, o caniyi Gazi Meclisin kapısından sokamazsınız. Ama burada başka bir hesap var.

“Erdoğan ve partisi fabrika ayarlarına dönüyor”

Ben size söyleyeyim; Sayın Erdoğan ve partisi fabrika ayarlarına dönüyor. O ayarlarda, teröristle masaya oturmak var. O ayarlarda, Oslo’daki, Habur’daki rezaleti matah saymak var. O ayarlarda, terörist rahatsız olmasın diye bayrak indirmek var. O ayarlarda, FETÖ’yle kol kola yürümek var. Bugün Öcalan’a af hazırlığı varsa, bilin ki, FETÖcü’lere de göz kırpma var. Bunlar sadece bizim aklımızı kurcalamıyor. Türkiye’nin dört bir yanından mesajlar geliyor. Milliyetçi-mukaddesatçı vatandaşlarımızın aklında da bu deli sorular var. Buradan açıkça ilan ediyorum; Fabrika ayarlarına dönüp, yeniden teröristle masaya oturacak, FETÖ’cüleri sokağa salıp kol kola gireceklerse, Bilsinler ki, bu aziz millet onları da, Buna sebep olanları da sokakta gezdirmez.

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Erdoğan’a “Abdullah Öcalan” Çağrısı: Gücün Yetiyorsa Affet

Genel af iddialarına ilişkin değerlendirmede bulunan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yönetenler ve onlarla birlikte hareket edenler Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasından özel bir muratları var ise ve terörün sonlandırılması için Abdullah Öcalan’ın serbest kalmasının gerekliliğine vurgu yapıyorlarsa o zaman buradan sesleniyorum. Gücün yetiyorsa Recep Tayyip Erdoğan senin yetkin var Abdullah Öcalan’ı istediğin zaman affedebilirsin ama Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir genel affa geçit vermeyeceğiz” dedi ve ekledi:

“Çünkü bu affa geçit vermek demek; Türkiye’nin başına büyük belalar ölen Fethullah Gülen Terör Örgütü yüzünden ve o terör örgütüne bağlılıkları yüzünden hapishanelerde olan FETÖ’cüleri de dışarıya çıkaracak, Türkiye’nin başına bela olmuş uyuşturucu kaçakçılarını da dışarı çıkaracak. Türkiye’nin ırzına, namusuna göz dikmiş çetelerin yöneticileri ve üyelerini de dışarıya çıkaracak. Eğer bu af planı şayet kuvveden fiile düşünceden eyleme dönüşecek olur ise; Sinan Ateş’in katilleri de, onların ayaktaşları da serbest bırakılacak. Bu tezgâha düşmeyeceğiz. Bu planın yaşama geçirilmesine asla ve kata müsaade etmeyeceğiz.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin İstanbul 3. Bölge teşkilat mensuplarıyla kahvaltı programında bir araya geldi.

Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Türkiye’nin zor günler geçirdiğini ve sorumluların da bu zamana kadar yaşananlardan kendi payını almadığını söyleyen Dervişoğlu, “Artık Tayyip Erdoğan’ı izlemekten yoruldum. Doğrusunu isterseniz dinlemekten de sıkıldım. Sabah yine televizyonu açtım diyor ki işin zor tarafını geride bıraktık. Şimdi kolay tarafına geçtik. 22 sene sonra Tayyip Erdoğan zoru kolaylaştıracak hale gelmiş… Çiftçi toprağa düşürdüğü terin karşılığını alamıyor, ürününü tarlasında bırakıyor. Emekli dul yetim tenceresini kaynatamıyor, evlatlarımız hastanelerde öldürülüp katlediliyor, devletin esirgeme kurumlarına emanet ettiğimiz çocuklarımız tecavüze uğruyor ya da katlediliyor gençler geleceklerinden umudunu yitirmiş vize kuyruklarında istikbal arıyor Tayyip Erdoğan çıraklık dönemini bitirmiş ustalık dönemi için anayasaya aykırı olarak milletten yeniden yetki istemeye kalkışıyor. Buna sonuna kadar hayır diyeceğiz ve Türkiye’yi bugün getirdiği bu olumsuz noktadan, bu karanlıktan kurtarmak gibi tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya bulunduğumuz asla unutulmamalıdır” diye konuştu.

Suriye’de Esed rejimi karşıtı silahlı grupların Halep üzerinden başlattığı çatışmalara ve bu çatışmaların sosyal medyadaki yansımalarına değinen Dervişoğlu, “Dün sosyal medyayı takip eden arkadaşlarımız bana bazı paylaşımları getirdi. Diyorlar ki Halep 82, Lazkiye 83 olacakmış. Halep denen yerde üzülerek ifade ediyorum ki selefi cihatçı örgütler Suriye’nin toprak bütünlüğünü ortadan kaldırabilecek bir hamlede bulundular. Türkiye’nin bu gruplarla bir anılmasını temin edecek her türlü girişimden azami ölçüde uzak durmak mecburiyetindeyiz. HTŞ denen örgüt Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle Türkiye tarafından terörist ilan edilmiş bir örgüttür. Şimdi güney sınırımızda Türkiye’yle bir terör örgütünü sınırdaş yapan hükümet bununla övünmek yerine kendinden utanmak mecburiyetindedir” dedi.

Türkiye’nin bunu hak etmediğini ve batı emperyalizminin önümüze koyduğu plan ve projelerin kölesi durumuna düşürülen bazı çevrelerin yön göstermeleri ve yönlendirmeleriyle Türkiye’nin başına çok büyük bir bela açıldığını ifade eden Dervişoğlu; “Şimdi Türkiye’nin içinde yaşandığı iddia edilen terör sorununun çözülebilmesi temin için de farklı farklı adımlar atmaya yönelik birtakım marazi hamleler geliştirilmektedir. Bunlardan bir tanesi Abdullah Öcalan’ın bölge coğrafyasında yaşanan gelişmelerde önemli aktörmüş gibi sunulması ve onun ortaya koyacağı duruşla bölgede barışın, huzurun ve sükunun sağlanacağına yönelik bir iddianın yaşama geçirilmiş olmasıdır” dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’ı TBMM grup kürsüsüne davetini hatırlatan Dervişoğlu sözlerine şu şekilde devam etti: “Abdullah Öcalan’ın Suriye’de; Suriye Demokratik güçlerini, Suriye’nin kuzeyinde YPG’yi ve PYD’yi istediği gibi sevk ve idare edebileceğini düşünmek akıl dışılıktan öte, bir millî delilik alametidir. Bu ülkeyi yönetenlerin delirmişliğinin ifadesidir. Hatta üstüne üstlük bir de Abdullah Öcalan’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsüne taşınarak, terör örgütüne silah bırakma çağrısı yapmasını temenni etmek; Türk milliyetçiliği davasının mayasıyla günümüze gelmiş siyasi partilere ve o siyasi partileri yönettiği iddiasında bulunanlara zulümdür, utançtır. Biz içinden çıktığımız bu yapının bugün takındığı tavra utanıyor ve üzülüyoruz. Ama bunun arkasında bir gerekçe olsa gerektir diye düşünüyoruz.

Acaba ne yapılmak istenmektedir? Ne planlamak istenmektedir? İmralı’da hükümlü bir cani başının Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne getirilerek bir şerefli kürsüden millete ya da partisine hitap ettirilmeye kalkışmasının ardından yatan gerçek acaba ne olacaktır diye düşünmemiz lazımdır. Abdullah Öcalan Ankara’nın herhangi bir semtinde oturmuyor. Abdullah Öcalan İmralı’da tutuklu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelebilmesi için umut hakkından yararlanabilmesi için öncelikle serbest bırakılması icap ediyor. Biz İYİ Parti olarak bütün dava arkadaşlarımızın direnciyle açık ve net olarak ifade ettik. Bizim cesetlerimizi çiğnemeden o cani başı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giremez dedik. Ama gördük anladık ki iş başka yerlere doğru evriliyor”

“Abdullah Öcalan’ı istediğin zaman affedebilirsin”

Bütün bunların arkasında bir genel af planlaması olduğunun altını çizen Dervişoğlu, “bu planı yapanlara sesleniyorum” diyerek şu ifadeleri kullandı: “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yönetenler ve onlarla birlikte hareket edenler Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasından özel bir muratları var ise ve terörün sonlandırılması için Abdullah Öcalan’ın serbest kalmasının gerekliliğine vurgu yapıyorlarsa o zaman buradan sesleniyorum. Gücün yetiyorsa Recep Tayyip Erdoğan senin yetkin var Abdullah Öcalan’ı istediğin zaman affedebilirsin ama Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir genel affa geçit vermeyeceğiz.

Çünkü bu affa geçit vermek demek; Türkiye’nin başına büyük belalar ölen Fethullah Gülen Terör Örgütü yüzünden ve o terör örgütüne bağlılıkları yüzünden hapishanelerde olan FETÖ’cüleri de dışarıya çıkaracak, Türkiye’nin başına bela olmuş uyuşturucu kaçakçılarını da dışarı çıkaracak. Türkiye’nin ırzına, namusuna göz dikmiş çetelerin yöneticileri ve üyelerini de dışarıya çıkaracak. Eğer bu af planı şayet kuvveden fiile düşünceden eyleme dönüşecek olur ise; Sinan Ateş’in katilleri de, onların ayaktaşları da serbest bırakılacak. Bu tezgâha düşmeyeceğiz. Bu planın yaşama geçirilmesine asla ve kata müsaade etmeyeceğiz.”

“Ortak irademizi, ortak düşüncemizi, ortak bakışımızı müştereken hep birlikte bir gelecek vizyonuna dönüştürmek mecburiyetindeyiz” diyerek sözlerine devam eden Dervişoğlu şunları söyledi: “Gittiğim her yerde söylüyorum Türkiye’nin bir merkez akla ihtiyacı vardır diyorum. Herkes zannediyor ki ben merkez deyince çemberin ortasındaki bir noktadan bahsediyorum. Pergelin koyulduğu nokta ve o çemberi oluşturan alan dikkat ederseniz bir geniş alandır. Merkez siyasette bir nokta değildir, etrafında buluşulacak bir nokta değildir. Merkez en uzak noktaların birleştirdiği bütün alanları kapsayan yerdir.

Dolayısıyla Türkiye’de merkez siyaseti yok etmek isteyen çemberin ortasında bir nokta bırakmış her türlü düşünceyi kökü, kökeni ve unsuru siyasi görüşü, ideolojiyi de o çemberin çeperine yaydırmıştır. Yani o çemberin çeperinde kim vardır? Milliyetçiler vardır, muhafazakarlar vardır, sosyal demokratlar vardır. Merkez sağ düşüncenin sahipleri vardır. Sevdası Türkiye, kaygısı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geleceği olanlar vardır. Ama bunlar merkezin dışına itilmişler, merkez tanımlaması da bir nokta gibi ortada küçük bir biçimde kalmıştır. Şimdi o çembere zorlanarak gönderilen bütün siyasi görüşlerin bir alanda toplanan bilmesini temin etmek görevi de bugün İYİ Partililere düşmüştür.

Ben size söylüyorum toplumun en köşesinden, en uzak köşesine çizilen çizginin oluşturduğu bileşkedir merkeziye tarif ettiğim. Bir nokta değil Türkiye’yi kapsayacak büyük bir siyasi alandır. Bu alanda müşterek yolculuğumuzu sürdürmek üzere büyük bir yolculuk başlatmış bulunuyoruz. Her türlü ideolojik taassubu her türlü ayrılığı her türlü aykırılığı bir tarafa bırakarak Türkiye’nin geleceğini yeniden inşa etmek zorunda olduğumuz gerçeğini milletimizle paylaşmak durumundayız.”

Genel Başkanı olduğu günden bugüne baktığında görmüş olduğu değişimi ifade eden Dervişoğlu; “Eskiden hâlimiz ne olacak acaba diye gözlerde bir tereddüt vardı. Ama şimdi gözlerinize bakıyorum. Gözlerinizde umut var, gözlerinizde heyecan var. Gözlerinizde iktidar pırıltısı var değerli dava arkadaşlarım” dedi

Kamuoyu araştırmalarının sonuçlarında İYİ Parti’nin önceden yüzde 2,5-3,5 çıktığını ancak artık en art niyetli olanların bile İYİ Parti’yi yüzde 7,5-yüzde 8 gösterdiğini söyleyen Dervişoğlu şöyle devam etti: “Bu kötü bir durum değildir, bu güzel bir durumdur. İYİ Parti Türk siyasetinin altın hissesi gibi böyle küçük küçük yükseliyor, bulunduğu yerden büyük hedeflere doğru gitme kararlılığı sergiliyor. Bu çok güzel bir şey, bu beni de mutlu ediyor. Ama bu bana yetmiyor değerli dava arkadaşlarım. yüzde 7’ler, yüzde 8’ler, yüzde 10’lar bize yetmiyor. Bazı siyasi partilerin kendi partilerinden uzaklaşmış oylarına bizi talip kılmaya uğraşıyorlar.

Onların da toplamına baksanız onlar da yüzde 7’yi aşmıyor. Tamamını alsak azami 15 yapıyor. Yüzde 15’te bize yetmiyor, o da bir hedeftir ama bize yetmiyor. Neden yetmiyor çünkü ben yüzde 50+ 1 ve sizlerle birlikte bu ülkeyi yönetmeye talibim de onun için yetmiyor. Onun için şimdi daha sıkı çalışmalıyız. Ben bugün İstanbul’un üçüncü bölgesini oldukça diri gördüm. Sadece üçüncü bölgeden de ibaret değil buradaki topluluk bizi de onore edebilmek için İstanbul’un çeşitli yerlerinden dava arkadaşlarımız buraya gelmişler, varlıklarından her zaman olduğu gibi şeref duyuyorum. Cenabı Allah hiçbirinizin eksikliğini göstermesin değerli dava arkadaşlarım”

“Sizlere Türk milletine layık olan iktidarı vaat edecek bir kararlılıktan bahsediyorum” diyen Dervişoğlu, konuşmasına son verirken salondaki teşkilat mensuplarına şu sözlerle seslendi: “Ben size inanıyorum, ben size güveniyorum. Sizler de bana inanın, sizler de bana güvenin. Bu Müsavat Dervişoğlu devletin derinliğiyle satisiyle, iş adamının zenginliğiyle fakiriyle, medyanın tekeliyle, tröstüyle hiç kimseyle pazarlık yapmadan 65 yaşına gelmiş bir dava arkadaşınızdır. Başınız bulutlara kadar diktir, herkesin huzurunda başınızı kaldırabilir, yumruğunuzu da Türkiye’nin meselelerine vurulmak üzere sıkabilirsiniz. Ben sizden razıyım Cenabı Allah’ta razı olsun. Hepimizi en içten duygularımla sevgilerimle saygılarımla ve muhabbetlerimle selamlıyorum. Allah var etsin. Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Erdoğan’a “Öcalan” Çağrısı: Suskunluğunu Ne Zaman Bozacaksın?

MHP lideri Bahçeli’nin Öcalan çağrısına ilişkin konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Terörist başının Meclis kürsüsüne gelip konuşmasını istemekle başlayan tartışmalar, imdi bir başka yöne evrilmiş, DEM yöneticilerinin İmralı’ya gidip, bebek katiliyle görüşmelerinin önü açılmak istenmiştir” dedi ve ekledi:

“Bu öneri iktidar ortağı tarafından yapılınca da DEM eş başkanları durumdan vazife çıkararak Adalet Bakanlığı’na müracaat ederek, bu ziyaretin temini için talepte bulunmuşlardır. Bildiğimiz kadarıyla, geride bıraktığımız hafta içerisinde, bizzat Adalet Bakanlığı tarafından, İmralı canisiyle ilgili avukatları da kapsayan 6 aylık bir görüş yasağı getirilmişti.”

Müsavat Dervişoğlu, konuşmasının devamında, “Böyle bir yasağın olduğunu bile bile konuyu gündeme getirmenin taşıdığı maksada bizim elbette söyleyeceklerimiz vardır ama asıl merak ettiğimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın suskunluğunu ne zaman bozacağıdır” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Dervişoğlu’nun açıklamasından öne çıkanlar şu şekilde: “7 Aralık’ta Emekli Kurultay’ı düzenleyeceğiz, emekliliklerin sıkıntılarını ele alacağız. Genel olarak şiddeti ülkemiz için en hayati konuların başında görüyoruz. Son 10 yılda 200 bin çocuğumuz cinsel istismara uğradı. Son 10 yılda bilinen 5 bine yakın kadın cinayeti işlenmiştir, vahşetin boyutu bu rakamlardan daha yüksek, etkisi ise daha derindir.

Pazartesi günü 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele günüydü. Valiliğin yolları kapamaları da bunun tezahürüdür. Her sıkıştıklarında dinden, imandan dem vuruyorlar. Bahsedilen iman sizin bahsettiğiniz iman mıdır bilemiyorum.

Haksızdırlar, suçludurlar ve tam da bunun korkusunda içindeler. Korkmayacağız, direnmekten asla geri durmayacağız. Türk kadınının yanında, mücadelesinde omuz omuza, meydanlarda yumruklarımız havada durmaya devam edeceğiz. İlk fırsatta İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlüğe koyacağız.

Yenidoğan çetesinin başı “hastanelerde hasta kavgası var” demiştir. Bu, hak ve ihtiyaç sahibi değil, parası olanın tedavi edildiği bir sistem kurulmuş demektir. Bu olaylar yaşanırken, şu anda Sağlık Bakanı ‘neden istifa edecekmişim ki’ diyor. Elbette siz Türk milletine görev yapamadığınız için neden istifa edesiniz ki sizin göreviniz sarayın çıkarlarına hizmet etmek.

Geçen hafta ettiği boyundan büyük laflarla, saraydan geçici görev onayı alma çabasını sürdüren Milli Tahrifat Bakanı Yusuf, şimdi de Şehircilik Sekreteri Kurum’la belediye kreşlerini kapatmanın yollarını aramaktalar. Din bezirganlığının ve zübüklüğün ortak payda olduğu saray rejimi, şehirleri inşaatla talan ederken, Hastalıklı zihinler eliyle bu rantı üretebilir kılmaktadır. Her sözleriyle ve icraatlarıyla Kadınlara ve Çocuklara dünyayı dar etmektedirler.

AKP’li belediyeler istediğini yaparlar, çünkü arkasında saray ve rant baronları vardır. Ama muhalefet belediyeleri seçilerek geldikleri o görevlerini yapamazlar. Millete hizmet götüremez, ihtiyaçlarını gideremezler. Kendine işletmediğin kanunları eğip bükerek başkasına misliyle işletmek, devlet yönetiminde biz-onlar ayrımı yapmak. İşte bu bölücülüktür.

Bugün bini aşkın işçi Çayırhan’da haklarını savunmaktadır. Sebebi Termik Santralin özelleştirme altında talan edilmesi, emekçilerin ise işsizliğe mahkum edilmesidir. AKP kadrolarının 2002 yılında günümüze 72 milyon doların üzerinde özelleştirme yapılmıştır. Satıyorlar ama üstümüzdeki borç yükü artıyor.

Bugün Çayırhan Termik Santrali’nin özelleştirmesi birilerini memnun ederken, yıllarca emek vermiş işçilerimizi mağdur etmiştir. Emekçi kardeşlerimizi selamlıyor, parti olarak yanlarında olduğumuzu belirtmek istiyorum. Soylu haklı arayışlarında sonuna kadar yanı başlarında olacağım.

Halleri o kadar perişan ki Türk ordusuna açtıkları savaşı görmüyoruz sanıyorlar. Teğmenler ihraç istemiyle disipline veriyorlar. Gencecik teğmenler üzerinden toplumsal infial yaşatacak olaya girilmesinin kime ne faydası vardır? Onlar bizim evladımız, ihraç edilecek değil sahiplenilecek değerlerimizdir.

Milli İstihbarat Teşkilatı’mızda Saray’ın yarattığından fazlasıyla nasibini almaktadır. Partili MİT Başkanlığı görevi başlamıştır. MİT iktidar partisinin yöneticilerine düzenli olarak brifing vermektedir. Saray’ın örnek aldığı şey, bir Cumhuriyet devleti değil maalesef bir muhaberat devletidir. Muhalefete söylüyorum, Türk devletinin MİT başkanı siyasetçi gibi haber taşımaz, kulis bilgi gibi haber taşımaz.

“Erdoğan sessizliğini ne zaman bozacak?”

Terörist başının Meclis kürsüsüne gelip konuşmasını istemekle başlayan tartışmalar, imdi bir başka yöne evrilmiş, DEM yöneticilerinin İmralı’ya gidip, bebek katiliyle görüşmelerinin önü açılmak istenmiştir.

Bu öneri iktidar ortağı tarafından yapılınca da DEM eş başkanları durumdan vazife çıkararak Adalet Bakanlığı’na müracaat ederek, bu ziyaretin temini için talepte bulunmuşlardır. Bildiğimiz kadarıyla, geride bıraktığımız hafta içerisinde, bizzat Adalet Bakanlığı tarafından, İmralı canisiyle ilgili avukatları da kapsayan 6 aylık bir görüş yasağı getirilmişti.

Böyle bir yasağın olduğunu bile bile konuyu gündeme getirmenin taşıdığı maksada bizim elbette söyleyeceklerimiz vardır ama asıl merak ettiğimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın suskunluğunu ne zaman bozacağıdır. Abdullah Öcalan isimli cani başının Meclis kürsüsünden terör örgütüne seslenmesine, DEM yöneticilerinin İmralı’ya gidip, çözüm adına kendisiyle görüşmelerine, Sayın Cumhurbaşkanı hangi pencereden bakıyor?

Konuyla ilgili hangi değerlendirmelerde bulunuyor, öğrenmek istiyoruz. Kamuoyuna açıklama yapmasını bekliyor, milletin yüreğine su serpmesini temenni ediyoruz.”

Paylaşın

Dervişoğlu: Saray İktidarı Etliye Sütlüye Karışmayan Muhalefet İstiyor

Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, ”Saray iktidarı etliye sütlüye karışmayan bir muhalefet istiyor. Ama biz etliye de sütlüye de karışacağız. Millet adına muhalefet yapmaya ve milletin gerçek gündemini konuşmaya devam edeceğiz” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ve Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’e eleştirilerde bulunan Dervişoğlu, “Açıktır ki saray kayyımı altındaki Türkiye’de bu iki bakanlığın, iki asli kamu hizmetinin sadece isimleri ‘milli’ kalmıştır. Aksi olsaydı bir başıbozuk Milli Eğitim Bakanı diye atanamazdı. Diğeri ise Atatürk ve laik cumhuriyete bağlılık yemini eden teğmenlerin ihraçlarını akıllarından bile geçiremezdi. Erdoğan sebep, Yusuf Tekin sonuçtur. Okullara sabun koyamayan bir kabiliyetsizin böyle büyük büyük laflar etmesi elbette tesadüf değildir. Kendisi kabinedeki diğer emsalleri gibi kul hakkı yemekten şişmiş, bugün de oturduğu makam üzerinden Atatürk ve cumhuriyetten intikam aldığını zannetmektedir. Bu zat laikliği icat edilmiş bir kavram olarak tanımlıyor. Hezeyanlarına sözde dindarlık kılıfı geçirerek saraydaki sahibine ve el etek öptüğü şeyhlerine katıldığı AK Parti kongrelerinden sadakatini ispat ediyor” dedi.

“Saray iktidarı etliye sütlüye karışmayan bir muhalefet istiyor” diyen Dervişoğlu, “Ama biz etliye de sütlüye de karışacağız. Milletimizin en büyük sorunu hayat pahalılığıdır. Bunun da başında yüksek gıda enflasyonu gelmektedir. Bu sebeple insanımız en ucuz gıdalara yönelmektedir. Bunu fırsat bilen art niyetliler de gıdalarımızla oynamaya başlamıştır. Taklit ve tağşiş artmıştır, ürünlerimiz sınır kapılarından geri dönmektedir. Özellikle et ürünlerinde durum daha da vahimdir. Amaç dışı büyüme amaçlı antibiyotik kullanımındaki denetimsizlik nedeniyle iş çığırından çıkmıştır. Bu durum toplum sağlığımızı olumsuz etkilemektedir. Nesillerimiz tehdit altındadır” ifadelerini kullandı.

Sağlık alanında yaşanan ‘yenidoğan çetesi’ skandalına da değinen Dervişoğlu, “AK Parti’nin elinde artık bebek kanı da vardır. Bunların akıl dışı bir şekilde elleriyle mahvettikleri ekonomik ve sosyal yapı sayesinde suçluların bir fotoğraf çekinerek haklı olabildiği bir düzende her yol mubahtır” dedi. Bebeklerin para için öldürüldüğünü hatırlatan Dervişoğlu, Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nu eleştirerek, “Aç bırakılmış, işkence edilmiştir. Maalesef evlatlarımız bebek katilliğiyle ün salmış bir örgüte emanet edilmiştir. Çünkü sağlık sistemi halk için, millet için değil özel hastane sahibi bakanların kurduğu, baronların işlettiği, bebekleri bile SGK ödemesi diye gören bir organizasyondur. Bir bakanın istifa etmesi için acaba daha hangi rezalet yaşanmalıdır. Bu utanç son bulmalı ve Sağlık Bakanı derhal görevinden azledilmelidir” diye konuştu.

“Bu oyunu bozacağız”

Teğmenlerin Kılıçlı yeminini okuyan Dervişoğlu, şu ifadeleri kullandı: “Atatürk’ten, Cumhuriyetten ala ala bitiremedikleri intikamlarını şimdi de genç teğmenlerimizden almaya kalkışıyorlar. Teğmenlerimizi ve onların şerefli komutanlarını TSK’den atma planlarının asıl sebebini bir kere daha anlamış oluyoruz. Çünkü 22 yıldır yıkamadılar. Dört yandan, dört koldan balyozlarla vurdular ama yine yıkamadılar. Üç genç kadının okul birincisi olduğu bir Türk ordusu gerçeğini yıkamadılar. Teğmenlerimiz yalnız değildir. Bizim itibarımız onlardır. Övünç kaynağımız ve gurur vesikamızdır. Genç teğmenlerin ihracı, Milli Eğitim Bakanı’nın demeçleri, teröristbaşının Meclis kürsüsüne çağırılması, iktidarın kaçakları Türk milletinden üstün tuttuğu yeni bir ‘millet sistemi’ projesidir. Bu oyunu bozacağız. Amaç cumhuriyetin ortadan kaldırılmasıdır.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan “Etki Ajanlığı” Tepkisi: Tiranlık Uygulaması

“Etki Ajanlığı” yasası olarak bilinen düzenlemeye ilişkin konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Ülkemizin güvenliği için atılan bir adım olarak sunulmak istenen bu yasal düzenleme, aslında ifade özgürlüğünü sınırlayan, eleştiriyi kriminalize eden, kamusal alanda bazı faaliyetlerin, devletin güvenliğiyle ilişkilendirilip cezalandırılmasını sağlayan bir istibdat arayışıdır” dedi ve ekledi:

“Burada asıl olan devletin güvenliği değil, iktidarın güvenliği ve keyfiliğidir. Geçmişte söylemiştim. Bugün de tekrarlayayım. Soğuk savaş döneminde değiliz Sayın Erdoğan. Burası Sovyetler Birliği değil, siz de Stalin değilsiniz. Mülteci politikalarına karşı çıkan, demografik değişim endişelerini dile getirenleri bile, etki ajanı olarak nitelendirmeyi mümkün kılacak bu yasa teklifini şiddetle reddediyoruz. Bu bir tiranlık uygulamasıdır. Yol yakınken bu hatadan dönün. İYİ Parti olarak bütün milletvekillerimizle birlikte, demokrasiyi katleden, ifade özgürlüğünü sekteye uğratan, söz söyleme ve eleştirme hakkına tecavüz eden, İktidarın, istediğini ajan, gerçek ajanı da masum ve muteber ilan ettirebileceği Bu derebeylik yasasına sonuna kadar direneceğiz.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Dervişoğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle: “Bugün ağır ateşte pişirdikleri şeyin özünde, Ortağı ve eş başkanı olmakla gurur duydukları Büyük Ortadoğu Projesi’nin bu safhasında, Normalleşmeden, Yeni Anayasaya, ‘Devletin ülkesi, milleti olmaz’ hadsizliğinden, terörist başını Meclis kürsüsüne davet eden delirmişliğe kadar her şey, sınırlarımızın hemen dibinde, ABD, İngiltere ve İsrail’in talimatlarıyla, iki sipariş devletin hamiliğini yaptırma planlarıyla ilgilidir.

İçeriye Misak-ı Milli; dışarıya da tekmil vererek yapacakları değnekçiliği, daha şimdiden üstün hizmet madalyası gibi yakalarına takmış anlatıyorlar. İşte bunun adına ‘Büyük Türkiye’ diyorlar, bunların ağzından ‘büyük’ sıfatını duyduğunuz an, bilin ki Türkiye küçülmektedir. Ve 101 yıl önce bize armağan ve emanet edilmiş olan İstiklal ve Cumhuriyetimizi kaybetmek üzereyizdir.

Bilinsin ki, Cumhuriyet düşmanları nasıl yargılandılarsa, ne yaşadılarsa, Cumhuriyet düşmanlarına çanakçılık yapanlar da öyle yargılanacaklardır. Öyle muamele göreceklerdir. Bu devletin anayasası ile kurulmuş Baroların arkasına sığınarak, bu ülkeye düşmanlık yapanlara tekraren söyleyeyim: Türk yargısı kararlarını Türk Milleti adına verir. Ona hasım olanların mahkemedeki yeri bellidir. Şeyh Sait gibi sanık sandalyesidir. Seyit Rıza gibi sanık sandalyesidir. Bizim Savunduğumuz şey Cumhuriyettir.

Bugün yaşadığımız elim ve vahim vaziyette iki hususa dikkat çekmek isterim: Bu iki husus, direncimizin nasıl kırıldığına, bizi nasıl savunmasız kıldıklarına ilişkindir. Birincisi şudur: Türk vatandaşları devletinden ve milletinden uzaklaştırılmaktadır. Yokluk ve yoksulluk içerisinde bırakılıp, anayasal hakları elinden alınmaktadır. Yani ne parasız eğitimden, ne de sağlık hizmetinden yararlanamamaktadır. Barınamamaktadır. Can korkusu, namus kaygısı duymaktadır. Bu perişanlık içerisinde de bir cinnet haline itilmektedir.

Bilerek ve isteyerek yapılmaktadır bu. Çünkü sonunda kalkıp diyeceklerdir ki ‘Katiller hapse girsin’ diyorsanız, ‘Sapıklar yakalansın’ istiyorsanız, ‘Bize daha fazla yetki verin!’ ‘Bizi bir kere daha seçin’, ama önce şu yeni anayasaya evet deyin diyecekler. Ne kadar tanıdık bir senaryo değil mi? İsimler ve aktörler değişse de, 11 Eylül 1980 gecesine kadar kan dökülmesine müsaade edenler de, aynı şeyi yapmışlardı bizim nesillerimize. Kimimizi sağa, kimimizi sola dizdiler, kimimizi mezara, kimimizi mapusa düşürdüler. Onlarsa en büyük makamlara geldiler.

Saray İktidarı, sırtını dayadığı rant çetelerini, doymak bilmeyen patronlarını üç kuruş vergi alırım da aman küstürürüm diyerek, tüm faturayı bu fakir millete kesmek için tüm şeytanlıklarını seferber etmektedir. Yerli ve Milli Baş Ekonomist Erdoğan ve yamağı vergimatik Mehmet, yıl sonuna gelindikçe, ağızlarındaki baklayı çıkarmaya başladılar. Bu beylere göre, ‘Ülkemizdeki enflasyonun sebebi ücret ve maaşların yüksekliği’ imiş. ‘Ücret ve maaşların yüksekliği enflasyonun sebebiymiş.’ Bu baklayı çıkartıp, densizce ortaya koymaksa Merkez Bankası başkanına nasip olmuştur: Asgari ücreti belirlerken maaşların artış oranı gerçekleşen enflasyon oranını değil, gelecek yıl için hedeflenen enflasyon oranını esas alınarak belirlenmeliymiş.

İktidarın işçi–emekçi düşmanı bu yaklaşımının, ne kadar şeytani bir plan olduğunu daha net anlamak için geriye gidelim. Eğer geçtiğimiz yıllarda ‘Hedeflenen enflasyon’ oranı esas alınsaydı, Bugün asgari ücret kaç para olacaktı? 2006 itibariyle bu yöntem benimsenseydi, asgari ücret sadece 1.875 lira olurdu. Eğer 2019’dan itibaren hedeflenen enflasyona göre bir hesaplama yapılsaydı, Bugün asgari ücret yaklaşık 4 bin 100 TL olacaktı. Bugünkü 17 bin liralık asgari ücretin vatandaşımızı mahkum ettiği, Adına yaşamak denirse, yaşam standardını düşünürsek, varın gerisini siz hesap edin. Kısaca, Yalan ve riyakarlıkta bir marka olan Saray iktidarı, belli ki artık kendi sınırlarını zorlamaktadır.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da İYİ Parti olarak net asgari ücret beklentimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz: 2024 yılı için yılsonu TÜFE tahminini en son yüzde 44 olarak revize edilmiştir. 2024 yılında yıllık ortalama tüketici fiyat artışı en az yüzde 58,5 olacaktır. Biz diyoruz ki en azından, millete çekinmeden yalan söyleme cüreti göstererek, oynadığınız sahte enflasyonu baz alın. Gerçekleşen enflasyon kadar ücret artışı yapmak, çalışanın yaşadığı refah kaybını telafi etmemektedir. İşverenlerin de durumu göz önünde bulundurularak temmuz ayında tekrar arttırılmak kaydıyla, 2025 yılının ilk yarısında net asgari ücret en az 28 bin lira olmalıdır. Bunun altında kalan ücret, Türk milletine zulümdür. Bu zulmün hesabını sormak da boynumuzun borcudur.

“Bu derebeylik yasasına sonuna kadar direneceğiz”

TBMM’de gündeme gelecek ve kamuoyunda ‘Etki Ajanlığı’ yasası olarak da bilinen yeni düzenlemeyle ilgili görüşlerimi de kısaca paylaşmak istiyorum. Bilindiği gibi bu konu daha önceden de gündeme getirilmiş, ayrıntılı bir değerlendirmede bulunmuştum. Ülkemizin güvenliği için atılan bir adım olarak sunulmak istenen bu yasal düzenleme, aslında ifade özgürlüğünü sınırlayan, eleştiriyi kriminalize eden, kamusal alanda bazı faaliyetlerin, devletin güvenliğiyle ilişkilendirilip cezalandırılmasını sağlayan bir istibdat arayışıdır. Burada asıl olan devletin güvenliği değil, iktidarın güvenliği ve keyfiliğidir.

Geçmişte söylemiştim. Bugün de tekrarlayayım. Soğuk savaş döneminde değiliz Sayın Erdoğan. Burası Sovyetler Birliği değil, siz de Stalin değilsiniz. Mülteci politikalarına karşı çıkan, demografik değişim endişelerini dile getirenleri bile, etki ajanı olarak nitelendirmeyi mümkün kılacak bu yasa teklifini şiddetle reddediyoruz. Bu bir tiranlık uygulamasıdır. Yol yakınken bu hatadan dönün. İYİ Parti olarak bütün milletvekillerimizle birlikte, demokrasiyi katleden, ifade özgürlüğünü sekteye uğratan, söz söyleme ve eleştirme hakkına tecavüz eden, İktidarın, istediğini ajan, gerçek ajanı da masum ve muteber ilan ettirebileceği Bu derebeylik yasasına sonuna kadar direneceğiz.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Bahçeli’nin “Öcalan” Çıkışına Sert Eleştiriler

Bahçeli’nin “Öcalan” çıkışını değerlendiren İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Bahçeli’nin konuşmalarında özneyi seçemezsiniz. 1999 seçimlerinden sonra der ki ‘Fazilet ve DYP dinlensin’. Cümlenin öznesini ‘Fazilet ve DYP’ zannedersiniz. Gerçek özne Ecevit başbakan olsundur” dedi ve ekledi:

“Cumhurbaşkanı seçimi olur 2017’de. ‘Demokrasi, hukuk, adalet ve anayasanın gereklerini yerine getireceğiz ve bu sebeple TBMM’ye gireceğiz’. Özneyi hukuk, adalet, anayasa zannedersiniz ama özne ‘Abdullah Gül cumhurbaşkanı olsun’dur. Burada da özne Meclis kürsüsü olarak gösterildi. ‘Abdullah Öcalan TBMM’ye gelsin, DEM Parti grubunun kürsüsünde konuşsun, terörün bittiğini açıklasın’ dedi. Ama gerçek özne Meclis kürsüsü değil, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasıdır.”

Müsavat Dervişoğlu, sözlerini “Abdullah Öcalan, Aşağı Ayrancı’da oturmuyor. TBMM’ye gelmesi için önce İmralı’daki mahpushaneden çıkması lazım. Ama bu özneleri saklayarak tefsire muhtaç konuşmalar yapıyor. Türk siyasi hayatına çıktığı andan itibaren de buna benzer işleri yaşama geçiriyor” ifadeleriyle sürdürdü.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşmasıyla başlayıp terör örgütü PKK’nin elebaşısı Abdullah Öcalan’a yaptığı çağrıyla devam eden tartışmalar, siyaset gündemindeki yerini korurken; İYİ Parti ile MHP arasında da gerileme neden oldu. İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu; söz konusu tartışmalar, yeni anayasa konusu başta olmak üzere gazetemiz Cumhuriyet’e siyaset gündemini değerlendirdi. Bahçeli’nin “Öcalan” çıkışına yönelik sert eleştirilerde bulunan Dervişoğlu, şunları kaydetti:

“Sayın Bahçeli benzer çıkışlar, zaman zaman karakteriyle mütenasip olmayan, ideolojik geçmişi, müktesebatıyla ilgili olmayan, ilişkilendirilemeyen çıkışları yapar. Bahçeli’nin konuşmalarında özneyi seçemezsiniz. 1999 seçimlerinden sonra der ki ‘Fazilet ve DYP dinlensin’. Cümlenin öznesini ‘Fazilet ve DYP’ zannedersiniz. Gerçek özne Ecevit başbakan olsundur. Cumhurbaşkanı seçimi olur 2017’de. ‘Demokrasi, hukuk, adalet ve anayasanın gereklerini yerine getireceğiz ve bu sebeple TBMM’ye gireceğiz’. Özneyi hukuk, adalet, anayasa zannedersiniz ama özne ‘Abdullah Gül cumhurbaşkanı olsun’dur. Burada da özne Meclis kürsüsü olarak gösterildi. ‘Abdullah Öcalan TBMM’ye gelsin, DEM Parti grubunun kürsüsünde konuşsun, terörün bittiğini açıklasın’ dedi. Ama gerçek özne Meclis kürsüsü değil, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasıdır.”

Son yaptığı TBMM grup toplantısındaki sözlerini anımsatan Dervişoğlu, “Abdullah Öcalan, Aşağı Ayrancı’da oturmuyor. TBMM’ye gelmesi için önce İmralı’daki mahpushaneden çıkması lazım. Ama bu özneleri saklayarak tefsire muhtaç konuşmalar yapıyor. Türk siyasi hayatına çıktığı andan itibaren de buna benzer işleri yaşama geçiriyor” ifadelerini kullandı.

Dervişoğlu, “Tabii ben bunun önceden planlanmış projelere ve belki de önceden verilmiş taahhütlere bağlı olduğuna hükmedebilirim. Abdullah Öcalan teslim edildiğinde o dönem konuşuluyordu. Abdullah Öcalan Türkiye’ye teslim edildi ve 25 yıldan bahsedilmişti. Yani 25 yıl sonra çıkarılmak üzere Türkiye’ye teslim edildi” ifadelerini kullandı.

Söz konusu 25 yılın sonuna gelindiğine işaret eden Dervişoğlu, “Dolayısıyla bir taahhüdü yaşama geçirmek adına atılması icap eden bir adım da gerekebilir. Buna en çok tepki göstermesi muhtemel alanı, tepkileri yönüyle bloket etmek üzere de Türk milliyetçiliği markasının kendisini sahibi zannettiği yani sahibi zannettiği bir kişiye bu telaffuz ettirilebilir. Buna benzer hamleler yapıldığında kendi partisine zarar veren birçok hamle yaptı. Siyaseten partisinin göreceği zararı nazar itibari almak yerine belki de bir taahhüdün yerine getirilmesi noktasında kendisini vazifeli adletmiş olabilir” açıklamalarında bulundu.

Dervişoğlu, Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşmasına yönelik de “Devlet Bey el sıkışmadı, el uzattı. Çünkü el sıkışmayı çok yaşadı Türkiye. Sayın Bahçeli, TBMM’de o yasama yılı açılışında Tayyip Bey’in yaptığı konuşmaya istinaden, durumdan vazife çıkararak DEM’e el uzattığını söyledi. Dolayısıyla Cumhur İttifakı adına el uzattığını da ifade etti. O elin gerçek sahibi Recep Tayyip Erdoğan” değerlendirmesinde bulundu.

Kayyum atamalarını Bahçeli’nin sözleriyle ilişkilendirmediğinin altını çizen Dervişoğlu, “Geçmişe baktığınızda birbirleriyle ilgili neler söylediler. Dolayısıyla onların söylemlerini merkeze alarak bir değerlendirme yapmanın faydası olduğunu düşünüyorum” dedi. Dervişoğlu, “Türkiye’deki gerginliğin sebebinin esas itibarıyla Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı adayı olmasını temin edecek altyapı çalışmalarından kaynaklandığına inanıyorum. Sayın cumhurbaşkanına öncelikle bir daha aday olamayacağının bütün siyasiler tarafından hatırlatılması lazım. Anayasanın kendisine iki defa cumhurbaşkanı olabilir hakkı tanıdığı Erdoğan 22 yıldır bu ülkeyi yönetiyor. Anayasada bir takım imkânlar kendisine sunulmuş diye bunun arkasından dolanmaya çalışmanın bir anlamı yok” diye konuştu.

“Dezavantajları avantaja dönüştürebilir”

Anayasaya göre Erdoğan’ın iki kez aday olamayacağını vurgulayan Dervişoğlu, “Bunun bir şartı var, aday olmasının. TBMM, beşte üçlük bir çoğunlukla yani nitelikli çoğunlukla erken seçim kararı alırsa Recep Tayyip Erdoğan bir kere daha aday olabilme hakkına sahip oluyor. Şimdi bunu muhalefete telaffuz ettirdiler. Ben diyorum ki muhalefet çıksın ‘Recep Tayyip Erdoğan aday olamaz’ desin” dedi. Dervişoğlu, “Bir de şu tarafı var ama yani Erdoğan bunu temin edebilmek ve siyaseti tanzim edebilmek adına gerginlik üzerinden strateji geliştirmeye elverişli bir siyasi karaktere sahip. Muhalefet, kapılarını anayasa değişikliğine, erken seçime ve Erdoğan’ın stratejilerine kapattığı andan itibaren Türkiye’de sosyal gerginlik yaratmak adına bir gerekçede kalmayacak” açıklamasını yaptı.

Türkiye’nin jeopolitiğinden kaynaklı olarak hem avantajlara hem dezavantajlara sahip bir konumda olduğunun altını çizen İYİ Parti lideri Dervişoğlu, “Türkiye, eğer güçlü bir devlet olursa bu jeopolitikten kaynaklı dezavantajları avantaja dönüştürebilir. Biz bunu Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşadık. Ama Türkiye buradaki siyasi iktidarın varlığını sürdürmesi amacıyla emperyalist emellere teslim olduysa ayrı bir değerlendirmeyi getirir” ifadelerini kullandı.

Dervişoğlu, “Biliyoruz ki Ortadoğu’da, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında bizim bilgimiz dışında emel ve hedefleri olan devletler var. Türkiye burada şah olması icap eden bir coğrafyada kendisini piyon durumuna düşürdüyse ayrı bir değerlendirme gerekir. İktidarın işbaşına geldiği andan itibaren BOP’un eşbaşkanlığının büyüsüne kapılmış bir kişi yönetimde bulunuyor, 22 yıldır. Dolayısıyla her hataya bir devlet aklı aramanın anlamlı olduğu kanaatini taşımıyorum” dedi.

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Bahçeli’ye: Git, Grup Toplantını İmralı’da Yap

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan çağrısına tepki gösteren İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Sözünün arkasındaymış ve ısrarlıymış. Bebek katili Meclis kürsüsünde konuşmalıymış. Dilinin altında bir bakla vardı, çıkardı. Bütün amacının Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı olduğunu itiraf etti” dedi ve ekledi:

“Bahçeli’yi iyi tanırım, bu millet de iyi tanır. Sen Abdullah Öcalan denilen teröristbaşının TBMM’ye gelip konuşmasını mı istiyorsun, yoksa serbest bırakılmasını mı istiyorsun? Sen yeni bir af planının zeminini mi hazırlıyorsun? İmralı Türk toprağı değil miymiş, sen ne dediğinin bilincinde misin? Sen istersen gidip, İmralı’da grup toplantısı yapabilirsin. Bu saatten sonra sana yakışır da, ama binlerce şehidinin katili bizlerin cesedini bu meclise giremeyecektir.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Dervişoğlu’nun konuşmasında öne çıkan başlıklar şöyle: “Cebren ve hile ile seçim kazanmanın mübah görüldüğü bir oyuna davet edilenlere seslenmek istiyorum. Oynadığınız oyunun tek bir sonucu vardır: Türksüz ve Cumhuriyetsiz bir Türkiye. Biz bu oyunda kurucu da oyuncu da piyon da olmayacağız. Safımız bellidir.

Bu oyunu bozduğumuz gibi, bundan sonra kuracağınız oyunları da bozacağız. Cumhuriyet; şeyhler, dervişler, müritler rejimi olmadığı gibi ağalar ve marabalar rejimi de değildir! AKP ve DEM bir ve aynı şeydir. Aynı zihin dünyasına sahip oldukları gibi aynı güç ve iktidar saplantısı içindedirler. Milletmiş, iradeymiş, insan haklarıymış, demokrasiymiş… İkisinin de umurunda değildir.

AKP ve DEM birbirlerinin aynadaki suretleridir. Onları ayıran şey günün koşullarında arizidir. Zira onları ayıran değil birleştiren hususlar daha fazladır. Her ikisi de oy aldıkları hassasiyetler dünyasına seslenmenin hilelerinde oldukça mahirdirler. Her ikisi de milli devletle ve cumhuriyetle hesaplaşmakta bir ve birliktedirler.

Onlara göre millet; şahsi menfaat için sandıklarda kullanılacak araçtır. Millet, marabadır. Vatan, bölünmez bir bütün değil bilakis parçalara ayrıştırılarak paylaşılacak bir şeydir. Alınıp satılabilecek, paraya çevrilebilir bir değerdir. Siyasetleri ise tam da bu anlamıyla danışıklı bir dövüştür. Birisi pası atar, diğer golü. Biri Kandil’den, İmralı’dan belediye başkan adayı atar diğeri ise ona kayyum atar.

İmralı’da aylardır trafiği yürüten ve terörist başını Meclis’e davet eden zihniyet, ya ölüm ya sıtma tercihini Türk milletine göstermiştir. Tuncer Bakırhan, CHP lideriyle çıktığı otobüste repliğinde şunları söylüyor: Şeyh Saitler, Seyyid Rızalar, Sakineler ne yaptıysa onların yaptığının aynısını yapacağız. Ben ona istediği cevabı vereceğim. Cumhuriyet devleti, Şeyh Saitlere Seyit Rızalara ne yaptıysa, aynı muameleyi göreceksiniz. Yapılması gereken neyse, o yapılacaktır, mutlaka.

Bir sözüm de, ana muhalefet partisi genel başkanına. Anlaşılan odur ki, oturduğunuz kumar masasından koparacak bir şey kalmadığını gördünüz. Yanınızda meydan okunan şeyin, ne olduğundan bile habersizsiniz. Üzerine giydirilen kostümle, orada arzı endam eyliyorsunuz. siz bir hukuksuzluğa itiraz etmiyorsunuz, bir millete ve onun cumhuriyetine meydan okunan bir ihanet kürsüsünü susarak onaylıyorsunuz. Buyurun hayrınızı görün. Buyurun koltuğunda oturduğunu iddia ettiğiniz Atatürk’ün manevi hatırasıyla kendi şahsi hesabınızı görün.

Benim derdim isimlerle değildir, benim derdim Türkiye’dir. Benim derdim Türkiye Cumhuriyetinin geleceğiyle ilgilidir. Oynanan oyunu doğru teşhis edip, sorumlularını da teşhir edeceğiz. Bugün Türkiye’de sahneye koyan senaryonun özünde, Erdoğan’ı yeniden seçtirmek vardır. Bahçeli de bunu itiraf etmiştir.

Bu anayasaya göre, sayın Erdoğan bir daha cumhurbaşkanı adayı olmaz, olamaz. O zaman iktidar penceresinden baktığımızda, yeni sürecin yeni stratejiyle tanzimi gerekir. Yapılan budur. Bu planın düşünceden eyleme geçirmenin şartları bellidir, ya bir anayasal düzenleme yapacaksınız, ya da bir erken seçim kararı çıkartacaksınız. İktidar açısından baktığınızda, Meclis aritmetiği içinde bu mümkün değildir. İşte tam bu noktada muhalefetin tanzim edilmesi hasıl olmuştur.

Üzülerek görüyorum ki, muhalefet partileri de bu tuzağa düşmüştür. Tek amacı Erdoğan’ın ömrünün sonuna kadar cumhurbaşkanı kalmasını sağlayacak düzenlemelere, muhalefet tarafından kapılar sonuna kadar kapatılmalıdır. Türkiye’nin bugün ihtiyaç duyduğu şeyin, anayasa değişikliği değil iktidar değişikliği olduğu vurgulanmalıdır. Velhasıl bu iktidara oyun ve tuzak kurduracak, alan bırakılmamalıdır. Muhalefet isterse bunu yapar. Biz milletimize söz verdik, herkes sussa da biz susmayacağız, oyunları bozacak tuzaklarını dağıtacağız.

“Git, grup toplantını İmralı’da yap”

Yine çıktı Meclis kürsüsüne, sözünün arkasındaymış ve ısrarlıymış. Bebek katili Meclis kürsüsünde konuşmalıymış. Dilinin altında bir bakla vardı, çıkardı. Bütün amacının Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı olduğunu itiraf etti. Bahçeli’yi iyi tanırım, bu millet de iyi tanır.

Sen Abdullah Öcalan denilen teröristbaşının TBMM’ye gelip konuşmasını mı istiyorsun, yoksa serbest bırakılmasını mı istiyorsun? Sen yeni bir af planının zeminini mi hazırlıyorsun? İmralı Türk toprağı değil miymiş, sen ne dediğinin bilincinde misin? Sen istersen gidip, İmralı’da grup toplantısı yapabilirsin. Bu saatten sonra sana yakışır da, ama binlerce şehidinin katili bizlerin cesedini bu meclise giremeyecektir.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Bahçeli’ye: Biz Saray Muhafızı Değil…

Partisinin 7. kuruluş yıl dönümü kutlamalarında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, Bahçeli ile geçmişte siyaset yaptığı dönemi de hatırlatarak “Mazide yaşanmış güzel günlerin anısına saygıda kusur etmemek için de elimden geleni yapıyorum. Ama bayrağıma, milletime, istiklalime olan saygım, her şeyin üzerindedir” dedi.

Müsavat Dervişoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bebek katiline hürriyet, Müsavat Dervişoğlu’na tehdit size yakışmaz. Allah seni ıslah etsin, Sen bizi ne zannediyorsun. Biz saray muhafızı değil, Türk milliyetçileriyiz. Kuru tehditlere pabuç bırakmayacağım herkes tarafından iyi bilinmelidir”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, İYİ Parti’nin 7’nci kuruluş yıl dönümü kutlamalarında konuştu. Gazete Duvar’dan Ceren Bayar‘ın aktardığına göre; Dervişoğlu, “2017 yılında, bugünlerdeydi. 7 yıl önce başladık bu destanı yazmaya. Alın terimizi mürekkep. Kalplerimizi defter eyledik. Her bir satırına inançla başladık. Her bir harfini azimle yazdık. İşte yine beraberiz” dedi.

Dervişoğlu, salondakileri hitaben, “Haykırmak istiyorsunuz, biliyorum, haykırın! Bu bir karabasandır, kötü bir rüyadır. Emin olun ki muhakkak kaçıp yok olacaktır” ifadelerini kullandı. Dervişoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ey helal rızıkları çalan zevat, Vatan toprağını kupon arsa bilen, ölmez şehidini kelle sanan zevat, saltanatınız yıkılacak. Ama bu kale yıkılmayacak.”

Akşener’e ve parti kurucularına teşekkür eden Dervişoğlu, “Sizler olmasaydınız olmazdı, olamazdı. Olmazsanız yine olmaz. Hepinizi ilk günün heyecanıyla yeniden bir ve birlikte olmaya, mukaddes davamızı birlikte omuzlamaya, çileyi nasıl birlikte çektiysek, zaferi de birlikte yaşamaya davet ediyorum” dedi.

Etkinliğin gerçekleştiği salonda “Katil Apo Meclis’e giremez” sloganı duyulunca Dervişoğlu, “Duyun bu sesi” dedi.

Konuşmasının devamında iktidarı eleştiren Dervişoğlu, “Okullarına öğretmen atamamaktadır, sabun dahi koymamaktadır. Hastanelerinde ne doktor ne de boş yatak vardır. Adalet terzasini, haklının kanunu değil, güçlünün parası çekmektedir. Kadınların canlarına, ırz ve namuslarına göz dikenler, serbestçe dolaşmaktadır. Binlerce insanın öldüğü depremler dahi, bu yağma düzeninin bir manivelasına dönüştürülmekte, Türk insanının evine, tarlasına, malına el konulmaktadır. Ormanları yakılıp betondan rant kuleleri yapılmaktadır. Türk Milletinin sosyal güvenliği kalmamıştır, sokak güvenliği kalmamıştır, sınır güvenliği kalmamıştır, can güvenliği kalmamıştır” diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘Öcalan’ çağrısına da gönderme yapan Dervişoğlu, “İnsanının can, mal, ırz ve namus güvenliğini korumak için kurulmuş olan ve Milletin teşkilatlanmış hali olan devlet, bu müstevlilerce içine sokulduğu felç hali sebebiyle, bebeklerin canını, bebek katillerine tercih etmekte, eli kanlı çeteleri, kahraman Türk subaylarına yeğlemektedir.

İhtirasla dolu ihanet şebekesi çığırından daha da çıkarak, Türk’ün Devletini kurduğu Millet Meclisinde, devlet düşmanlarını kürsüye çağırmaktadır” diye konuştu.

Dervişoğlu, konuşmasının devamında da Bahçeli’nin ‘Öcalan’ çağrısını eleştirdi ve şunları söyledi: “Bu ülkenin elli bin insanının katili olan ve bir an dahi olsa yapıp ettiğinden pişmanlık emaresi bile göstermeyen bir insan müsveddesinin İmralı’dan çıkarılmasının ‘umut hakkı’ adı altında pazarlanmasında nasıl ortaklaştıklarını milletimiz görüyor. Buna tek ciddi itirazın çileli milletin gönlünü yakan bu ihanete karşı tek hakiki sesin de İYİ Parti’den çıktığını görüyor.

Yeni anayasa tartışmalarına da değinen Dervişoğlu, “Yeni anayasa ile ilgili, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk dört maddenin tartışma masasına yatırılmasından sonra, etnik köken üzerinden mülahazalar, İmralı canisinin serbest bırakılması, bir siyasi partinin grup kürsüsünden konuşturulması, Kandil üzerinden kurulan köprüler, Suriye’nin kuzeyindeki yapıların tanınması, Yeni açılım senaryoları gibi konular kamuoyunun gündemini meşgul ediyor. Yaşanan bu tartışmalar, iş başında bulunan iktidarın gerçek niyetini deşifre etmeye yeterlidir. Bütün bunlara sebep olanlarla ilgili hükmünü elbette ki tarih verecektir” ifadelerini kullandı.

Dervişoğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye gönderme yaparak şunları söyledi: “Taşıdığı sıfat olursa olsun hiç kimsenin, şehitlerimizin manevi hatıralarına zarar vermeye ve onların aziz ruhlarını incitmeye hakkı yoktur. Gazilerimizi yeniden yaralamaya, onurlarıyla oynamaya da hakları yoktur. Buna asla izin vermeyeceğiz.”

“Biz saray muhafızı değil, Türk milliyetçileriyiz”

Dervişoğlu, “Kim hangi planı yaparsa yapsın Abdullah Öcalan denilen o canibaşı tıkıldığı delikten çıkamayacak, Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilemeyecektir. Cesetlerimiz çiğnenmeden buna izin vermeyeceğiz. Lütfen dikkat edin ifadelerime. Şifreli sözlerle konuşmuyorum. Hiç kimseyle de milliyetçilik yarışına girmiyorum” dedi.

Dervişoğlu, Bahçeli ile geçmişte siyaset yaptığı dönemi de hatırlatarak “Mazide yaşanmış güzel günlerin anısına
saygıda kusur etmemek için de elimden geleni yapıyorum. Ama bayrağıma, milletime, istiklalime olan saygım, her şeyin üzerindedir” dedi. Dervişoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bebek katiline hürriyet, Müsavat Dervişoğlu’na tehdit size yakışmaz. Allah seni ıslah etsin, Sen bizi ne zannediyorsun. Biz saray muhafızı değil, Türk milliyetçileriyiz. Kuru tehditlere pabuç bırakmayacağım herkes tarafından iyi bilinmelidir”

Paylaşın

Bahçeli’nin “Öcalan” Çağrısına Dervişoğlu’ndan Sert Tepki: Cesedimizi Çiğnemeden…

Devlet Bahçeli’nin “Abdullah Öcalan” çağrısına sert tepki gösteren Müsavat Dervişoğlu, “Cesedimizi çiğnemeden bu Meclis’e giremez” dedi. CHP lideri Özgür Özel’in “El yükseltiyorum” açıklamasına da yanıt veren Dervişoğlu “Türkiye kumar masası mı” dedi.

Haber Merkezi / İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Dervişoğlu’nun konuşmasından satır başları şu şekilde:

“Bugün, vatandaşımızın yakıcı sorunlarını konuşmak ve çözümler önermek için çıkmamız gerekiyordu. Ama görülüyor ve anlaşılıyor ki bugün buna fırsat bulamayacağız. Ne yazık ki; uzun zaman önce öngörerek uyardığım, daha geçtiğimiz hafta buradan ihtar ettiğim ‘en kötü senaryo’ uygulamaya geçmiş; AK Parti- MHP-CHP-DEM partilerinin lider ve yönetici kadroları eliyle gayrı-milli mutabakat cephesi ilan edilmiştir. Normalleşme çağrılarıyla başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu niteliklerini ahlaksızca sorgulama cüretiyle devam eden süreç dün itibariyle yanına İmralı ve Kandil katillerini de alarak, Büyük Türk milletinin varlığına açıkça savaş ilan etmiştir.

Ben başkaları gibi ne anlama geldiği belli olmayan televizyon programlarında ve gazete köşelerinde acaba ne demek istedi, ne yapmayı amaçlıyor türünden tartışmaya açık cümleler kurmayacağım. Oldukça net, açık ve kısa konuşacağım. Cumhuriyetimizin 101. yılına bir haftamız var. Bizimse kaybedecek bir dakikamız bile yok. Çünkü ihanet çemberi artık alabildiğine genişlemiş ve hayat sahamızı öylesine daraltmıştır ki son bir organize darbe ile tamamen nefessiz bırakılabileceğimiz bir sürecin içerisine girmiş bulunuyoruz. Bizler tarihe karşı sorumluluğu olan insanlarız. Kişisel ikbal kaygıları ve siyasi hesaplar üzerinden konuşamayız.

Üç beş oy veya anayasa değişikliği için gerekli nisabı tamamlamak, Tayyip Erdoğan’ı bir kere daha cumhurbaşkanlığına aday yapmak uğruna inandığımız değerlerden vazgeçip ihanete el uzatmak düşüklüğüne katlanamayız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten iktidar, tüm makam ve sorumlularıyla birlikte halkın can, mal, ırz ve namus güvenliğini korumak görevini çoktan bırakmıştır. ‘Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek’ diyerek, namusu ve şerefi üzerine yemin ederek görev ifa etmek zorunda olan saraydaki zat, bebek katillerinin itibarını, bebeklerin hayatına ve annelerin gözyaşlarına, hasta ve muhtaç vatandaşların acılarını, ailesinin parasına ve gücüne Türk milletinin şeref ve haysiyetini ise milyonlarca ipsiz sapsız vatansıza tercih ettiğini, dahası bu bilinçli planı sonuna kadar sürdüreceğini tüm söz ve eylemleriyle göstermektedir.

Adına iktidar demenin bile artık gereksiz olduğu bu ‘yapı’, tamamen meşruiyetini yitirmiş haldedir. Evet, bu iktidar, gayrımeşrudur. İktidardakiler, gayrımeşrudur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasasından ve kanunlarından aldıkları yetkiyle görevini yerine getiren tüm kamu görevlilerine sesleniyorum: “Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden zat ve onun keyfiyetiyle atadığı amirleriniz ve üstleriniz, siyasi ortak ve işbirlikçileri ile birlikte, devletimizin kurucu değer ve ilkelerine ve Türk milletine karşı olan sorumluluklarını yerine getirmemektedirler. Kanunsuz emir ilkesi gereğince bugünden itibaren bu plan doğrultusunda verdikleri emir ve talimatlar da gayrımeşrudur.

Geldiğimiz noktada kaybettiğimiz şey yalnızca demokrasi değildir! Kaybediyor olduğumuz şeyse ne sadece Cumhuriyet ne onun kurum, kural ve kanunları ne de bu Cumhuriyeti yeniden adaletle yükseltmek umudumuzdur. Tarihe malolmuş ve tarihin her döneminde varolmuş çok büyük bir milletin tarihte ilk defa devletini kaybetmesi tehdidi ve tehlikesidir. Kısaca, yüz yüze olduğumuz şey, 106 yıl önce yaşadığımız işgal günlerinden farklı olarak düşmanın sancağıyla, ordusuyla gelip, mermisini ve süngüsünü kalbimize nişanlaması değildir.

Tarihte yaşadığımız ihanetlerin en büyüğü, en alçakçası ve en güçlüsüdür. Bu noktada, 15 Temmuz’dan öğrendikleri ihanet yöntemleri ile 1918’in işgal günlerinden aldığı kesin olan feyz birleşmektedir. İşte Türk milletinin ve her bir Türk İnsanının mücadele kararı ve cehdi bu sebeple hayatidir, ertelenemezdir, vazgeçilemezdir. Artık kendisini gizlemek ya da perdelemek gereği duymayan bu yıkım planı, vatanı aralarında paylaşamadıkları için, vatanın üzerinde tepinmeyi tercih ettikleri darbe gecesinin bahanesi ile ortaya çıkan ve basit bir ittifakla kurulan başkanlık sistemi ilişkilerinden ötededir.

Görüyoruz, okuyoruz ve anlıyoruz ki bayrağında 3 hilal taşıyan, ömrünü Türk milletinin varlığına, Cumhuriyet’in bölünmez bütünlüğüne vakfetmiş rahmetli Alparslan Türkeş’in partisini sarayın vesayetine bağlamış işbirlikçiler de büyük bir gafletin içerisinde, korkunç bir ihanetin sesi olmuşlardır. Ve bundan daha vahim şekilde akıllarını ve izanlarını öylesine yitirmişlerdir ki, elli bin insanımızın katilini, on binlerce Türk ve Kürt anasının dinmeyen gözyaşlarının asli failini, Türk Devletini bölme planlarının baş taşeronunu, yani, İmralı canisi bölücübaşını, Gazi Meclise davet edecek kadar delirmişlerdir. Delilik, dün izlediğimiz kalkışmayı anlatabilecek en hafif tabirdir.

Çünkü ağızlarından eksik etmedikleri Türk Milliyetçiliğini Türklüğe ihanet ile bu kadar yakınlaştırabilmenin, bunu göze alabilmenin ve kulaklarına ezanla okunmuş o ‘büyük’ isimlerini böylesine kirletebilmelerinin başka bir izahı olamaz. Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin, yani Türk Milliyetçiliğinin düşürülmek istendiği bu durumun başka bir izahı olamaz. Bebek katili terörist meclise başı gelip de, DEM’in grup toplantısında konuşsunmuş, terörün bittiğini ilan etsinmiş. Hadi oradan. Burası, Mustafa Kemal Atatürk’ün Meclisi, burası, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yer, burası, Milli Egemenliğin yegane tecelligahı. Bizim cesetlerimizi çiğnemeden o canibaşı bu meclise giremez.

Hatırlıyorsunuz değil mi? Ben asamadım asabiliyorsan sen as deyip Tayyip Erdoğan’a ip atmıştı. Siz bu milletin vefasını astınız. Ondan sonra çıkıp diyorsunuz millattır o zaman hatırası olsun, al şimdi bu köşede bu ipi başının ucuna as.

Üç Hilal’i bu ihanete araç kılanlar gibi, Altı Ok’u da bu gayri milli mutabakata katmak gafletinde olan, 31 Mart’ta seçmenin gösterdiği teveccühün ve verdiği mesajın mahiyetini anlamadan, Mustafa Kemal’in aziz hatırasını, Cumhuriyeti ve üniter devleti kumar masasında bir miras yedi gibi harcamaya yeltenen bir CHP yönetimiyle karşı karşıyayız. İmralı’da ittifak kuranları görünce iktidar trenine binmek telaşına kapılmış ve Diyarbakır’a gitmek için Edirne’den izin alacak kadar şaşırmış ve küçülmüştür. Adeta toplumda gözlenen cinnet halini yakalayıp, hatta geçerek, Mustafa Kemal Atatürk’ün ve aziz yüzbinlerce şehit ve gazimizin fikirlerini ve ömürlerini her bir tuğlasına harç diye kattığı bu devleti, Cumhuriyeti, babalarının bahçesinden kopardıkları bir meyve gibi ikrama kalkışarak, kurbanda dağıtılan et misali pay etmeye girişerek, unuttukları zekatı verir gibi üleştirmeye çalışarak, nihai yıkım planının yeni birleşeni olduklarını ispat telaşına girmişlerdir.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı’nın günlerdir haftalardır havaya bakıp ıslık çalması ve bugün bölücübaşına imtiyaz yarışında ben de varım hezeyanı lanet okunacak bir iktidar hırsıdır. Devlet Bahçeli’ye verdiği cevaba bakın, el yükseltiyormuş. Türkiye kumar masası mıdır? İşte görün, neden merkez siyaset istediğimizin gerekçesi burada gizlidir. Kişiselleşmiş siyasi hırslar ve hedefler, ortak aklı devreden çıkarmış, siyaset bir uçtan diğer uca savrulmuştur.

Devlet, işbaşındakiler yüzünden acz içine düşürülmüştür. Cumhuriyet kurumları çalışamaz hale getirilmiştir. Dün, demokrasi ve açılım süreçlerinin banisi dışarıdaki dostlarıyla iktidara taşınanlar, bugün, o makamlarda kalmak için yine aynı kapılara başvurmakta, bu sefer de tehdit ve korku davulları çalarak, sözde bir işgal tehdidiyle aklımızla ve gurumuzla alay etmektedirler. Biliyoruz ki o dış güçlerle, bu iç cephe her zaman birlikteydi, ortaktı ve işbirliği halindeydi. Şimdi ise Cumhuriyet’in tamamen ilgasına ve Türk milletinin azınlığa düşürülerek yok edilmesini amaçlayan bir yolda omuz omuza ve kol koladırlar. İşte tam da bugün olan biten her şey açıkça göstermektedir ki Türk milleti, bir karar verecektir.

Ya tarihiyle ve kimliğiyle, Mustafa Kemal’den miras, Cumhuriyet ülküsüyle var olacak ya da tek adam, ortağı ve işbirlikçileri tarafından cebren ve hile ile yok edilecektir. Eğer ‘Ben, var olacağım kararını’ veriyorsa bu mücadelesine cehd edecek ve bundan asla taviz vermeyecektir. Bu mücadelenin tarafları bellidir. Aklında ve kalbinde Türk milleti olanlarla onu kesin olarak ortadan kaldırmaya yemin edenler karşı karşıyadır. Varlığını, varlığına armağan edecek başka bir milleti olmayanlarla türlü kisve ve vesikalar içerisinde Türk Cumhuriyeti’ne kastedenler karşı karşıyadır. Kayıtsız ve şartsız olarak önümüzdeki seçenek budur.

Geçmişte olduğu gibi, senaryo aynı kalemden, replikler aynı sestendir. Siyaset bezirganları, normalleşme, yumuşama diye başlayan kirli politikalarına, milletin geçit vermeyeceğini anlayınca; gayrı-milli bir mutabakat paktı inşa etmişlerdir. Siyasi geleceklerini, Türk milletinin ve Türk devletin bekasına tercih etmişlerdir. AKP’nin, hep bir ağızdan ‘Darbe Anayasası’ hezeyanları, eski Meclis Başkanı Kurtulmuş’un; ilk dört madde açıklamaları, Devlet Bahçeli’nin; ‘Teröristbaşı Bebek Katiline’ çağrısı, dün de bu bebek katiline ‘tecritinin kaldırılması’ önerisi, Özgür Özel’in; Devlet Bahçeli’yle yaptığı ardışık düet, terörün Meclis’teki uzantılarının hazırladığı ’25 yıldan sonra koşullu salıverme imkanı sağlansın’ kanun teklifi, önceden başaramadıkları ‘çözülme sürecinin’ nihai sonucuna ulaştırılma projesidir. Anayasa Mahkemesi’nin sürüncemede bıraktığı kapatma davasının, terör örgütü propagandasını ifade özgürlüğü ilan eden kararı da, bu yıllardır arkada pişirilen zehrin ağır ağır kamuoyuna zerkedilmesi planıdır. Bu ihanetin bu gafletin bu delaletin izaha muhtaç yanı kalmamıştır. İYİ Parti olarak tavizsiz duruşumuz ortadadır.

Yarın değil, sonra değil, hemen şimdi; Türk milleti olarak ya istiklal ya izmihlal kararını vermeye mecburuz. Devletin ülkesi olmaz, devletin milleti olmaz açıklamalarının ve hepsinin uzattığı kirli ellerin adresi, Türk milletinin varlığı ve mahremidir. Kararım bellidir: O mukaddesi el sürdürtmeyeceğim, o mahremi kirlettirmeyeceğim. Ne mutlu Türk’ün diyene.”

Bahçeli ne demişti?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, grup toplantısında yaptığı konuşmada çözüm süreci konusunda Abdullah Öcalan’a çağrıda bulunarak şu ifadeleri kullanmıştı:

“Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin, TBMM’de DEM Grup Toplantısı’nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın” dedi. Bahçeli, Öcalan’ın durumu hakkında yasal çözümü de işaret ederek “Bu dirayeti gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılmasının önü de ardına kadar açılsın. Adres İmralı’dan DEM’e uzansın.”

Çözüm süreci: Çözüm süreci, 2013-2015 yılları arasında PKK ile devlet arasında başlayan müzakereleri ifade ediyor. Bu süreç, Kürt sorununu barışçıl yollarla çözmek amacıyla başlatılmıştı. Sürecin temel unsurları arasında, silah bırakma, demokratik reformlar ve Kürt kimliğine yönelik hakların genişletilmesi yer almaktaydı. PKK lideri Abdullah Öcalan, bu müzakerelerde kilit bir figür olarak rol almıştı. Ancak 2015’te çatışmaların yeniden başlamasıyla çözüm süreci fiilen sona ermişti. Bu dönem, Türkiye’deki siyasi dinamiklerde önemli değişimlere neden olmuştu.

28 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesinde kurulan PKK, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere, Fransa, Türkiye ve pek çok başka devlet tarafından terör örgütü kabul ediliyor. PKK lideri Öcalan, terör örgütü kurmak ve yönetmek suçundan müebbet hapis cezasına çarptırıldığı 1999 yılından beri, Marmara Denizi’ndeki İmralı Cezaevi’nde bulunuyor.

Paylaşın