Mersin, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Müftü Camii; Mersin’in Akdeniz İlçesi yerleşim sınırları içerisinde yer almaktadır. Mersin’in eski camilerindendir.
1884 yılında (Hicri 1302) Müftü Emin Efendi tarafından yaptırılmıştır. Yonu (Kesme) taşından inşa edilen cami, düz ahşap tavanlı, kırma çatılı ve kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Yapıya doğu caddesindeki basık kemerli ana kapıdan girilmektedir.
Avlunun kuzeyinde iki giriş kapısı daha bulunmaktadır. Yonu taşından yapılan ve kemerli olan giriş kapıları özgünlüklerini korumuşlardır. Avludaki şadırvan zaman içinde pek çok değişikliğe uğrayarak günümüze kadar ulaşmıştır. Caminin kuzeybatısında bulunan ve kesme taştan yapılan minarenin kuzeyindeki giriş kapısı üzerinde boş bir kitabe yer almaktadır.
Minare Kübik bir kaide üzerine oturtulmuştur. Kaide ile gövdeyi birbirine bağlayan dörtgen bir papuç bulunmaktadır. Gövde de alt ve üst geçişler iki silme ile sağlanmıştır.
Şerefe altında Geometrik taş süslemeler mevcuttur. Şerefe korkuluğu taştan yapılmış ve zarif geometrik oymalarla süslenmiştir. Taş korkuluk arasındaki kafes aralıkları, şerefeye ayrı bir zenginlik katmıştır. Minare külahı metal kaplamadır.
Cami tek mekanlı olup ahşap tavan kaplamalıdır. Caminin her cephesinde ikişer pencere bulunmaktadır. Mihrap Mersin Camilerinde pek görülmeyen tarzda süslemelere sahiptir. Taş mihrap yağlı boya ile boyanmıştır.
Mihrabın iki yanında yivli gömme payeler mevcuttur ve bunlar korent başlıklıdır. Mihrap sivri kemerli bir kavsaraya sahiptir. Miğfer başlığı şeklinde yapılmış olup kavsara çokgen bir nişe sahiptir.
Kavsaranın altında mihrabı enlemesine kesen süsleme kuşağı yer almaktadır. Kavsaranın iki üst uç köşesinde bitkisel motif bulunmaktadır. Mihrabın üzerinde Ali İmran Suresi 39. Ayet yer almaktadır. “Fe nadethul melaiketu ve huve kaimun yuselli fil mihrab” “O mihrapta namaz kılarken melekler ona seslendi”
Mersin’in kısa tarihi
Klasik devirde Klikya olarak adlandırılmış olan Mersin; sırası ile Hititler, Frigler, Asurlular, Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslıların, XI. yüzyılda Selçukluların, XIV. yüzyılda Karamanoğulları ve Ramazanoğullarının XV. yüzyılda da Osmanlı İmparatorluğunun hâkimiyetine geçmiştir.
Yumuktepe ve Gözlükulede yapılan kazılarda Mersin’in tarihten önceki devirlerden beri önemli bir yerleşme merkezi olduğu anlaşılmaktadır. İl Merkezi Mersin’de bulunan Yumuktepe’de, 1937’de Liverpool Üniversitesi Arkeologlarınca başlatılan kazıda; en alt tabaka olarak “Neolitik Devri” tespit edilmiştir.
Kazı çalışmalarının devamı bu yörenin Neolitik dönemden sonra Maden Devri ve Tunç Devri arasına bir geçiş yaptığını göstermiştir. Yumuktepe’deki kalıntılar hemen hemen aynı şekilde Tarsus’taki Gözlükule’de de yer almaktadır.
Bir süre yörede Etilerin hüküm sürdüğü görülür. Eti Kralı Hattuşil yöreyi imar ve ıslah etmiştir. Daha sonra Asur kralı III. Salomossa’ın ele geçirdiği Mersin yöresi, M.Ö.528 tarihinde İran Hükümdarlığına geçer, M.Ö.527 de yöreyi ve Kıbrıs’ı Yunanlılar ele geçirirler.
M.Ö.334 senesinde yöre Büyük İskender’le Makedonyalıların eline geçer. M.Ö.261-246 da yöreyi Mısır Hükümdarı Batlenios Ogustos zapt eder. M.Ö.70’li yıllarda Romalıların eline geçen Mersin Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma toprakları içerisinde kalır.
İslamiyet’in yayılmasından sonra Halife Osman zamanında Mersin ve civarı Arapların eline geçer. Daha sonra bölge 718 yılında halifeliğin Abbasilere geçmesiyle 853 yılında Sultan Mehdi, yöreyi Abbasi’lere katar. Daha sonra Selçukluların eline geçen yöre bu dönemde kısmi “Haçlı İstilası”na uğrar ve Selçukluların zayıflamasından sonra Karamanoğulları’na geçer.
Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt zamanında yöre Osmanlı idaresi altına girer. I. Dünya Harbinde İtilaf Devletlerinin istilasına uğrayan Mersin, Milli Mücadele ile 3 Ocak 1922’de tekrar Türk hakimiyetine girmiştir. 1924 yılında Mersin Adıyla Vilayet olmuş, 1933 yılında da Mersin İçel ile birleştirilerek İçel adını almıştır. 28 Haziran 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4764 sayılı Kanunla da İl’in ismi yeniden Mersin olmuştur.
XII. yüzyılda Göksu ırmağının iki yanındaki bölgeye Türkler “İçel” demişlerdir. Dağlar arasından girilmesi ve görülmesi güç bir yer olduğu için Selçukluların bölgeyi böyle isimlendirdiği düşünülmektedir.
Mersin adının kökeni konusunda iki değişik görüş yaygın olarak kabul edilir. Bunlardan birincisi, civarda yetişen ve Akdeniz ikliminin tanıtıcı bir bitkisi olan Arapların da Hambales dedikleri Myrtus-Mersin ağacı nedeniyle bölgeye Mersin adı verildiğidir.
İkincisi ise Mersin adının bu bölgede yaşayan “Mersinoğulları veya Mersinoğlu” adındaki bir Türkmen ailesinden geldiğini kabul eden görüştür. Evliya Çelebi’de seyahatnamesinde bölgede yetmiş evli bir Türkmen ailesinin bulunduğunu ve bu ailenin adının da Mersinoğlu olduğunu belirtmiştir.
Bir başka görüşe göre ise, Mersin adı bir bitkiden değil, yörede yaşayan Mersinoğlu adındaki aşiretten kaynaklanmaktadır. Mersin adına Anadolu’nun çeşitli yörelerinde rastlamak mümkündür. Örneğin; İzmir, Ordu ve Trabzon’da Mersin, Mersinlik adında köyler bunlardan birkaçıdır.