HDP’li Sancar: Ne Zorba İktidarı Ne De Köhnemiş Eski Sistemi İstiyoruz

Katıldığı bir etkinlikte güdeme ilişkin değerlendirme yapan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Bizlerin uzun süredir burada çeşitli kuruluş ve partileriyle halkın çeşitli kesimleriyle oluşturmaya çalıştığımız mücadele ortaklığı tam da bu hedefe yöneliktir. Biz bu mücadele ortaklığını sadece günün sorunlarının çözümü için değil, sadece seçimlere dönük bir hesap ya da taktik politika olarak değil stratejik bir birliktelik olarak görüyoruz” dedi.

Haber Merkezi / Sancar, konuşmasının devamında “Ortak mücadele bu iktidarı durdurmak ve değiştirmek için şarttır. Ama aynı zamanda bu iktidarın yerine eski köhnemiş zihniyetlere karşı gerçek alternatifi de üretmektir. Bizler ne bu zorba iktidarı ne de köhnemiş eski sistemi istiyoruz. Bizler yeni bir başlangıç istiyoruz, bizler halkların birlikteliği ile eşit, özgür, demokratik ve barış içinde bir yeni yaşam inşa etmek istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Halkevleri’nin 27’nci Genel Kurulu’na katıldı. Sancar, burada yaptığı konuşmada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sancar şunları söyledi:

“Bizlerin gücü de büyüktür o yüzden krizden, krizin yarattığı çöküntüden yılgınlığa kapılacak kesimlere şunu hep hatırlatmak lazım; dönüşüm yakındır, kurtuluş elimizdedir. İşte bu genel kurulda, Halkevleri’nin güçlü onurlu mücadele birikiminin bu ülkede devrim, sosyalizm, demokrasi, laiklik, eşitlik, özgürlük mücadelesinin bu onurlu kitlesinin burada oynayacağı rolün ne kadar önemli olduğunun farkında olarak genel kurula bir kez daha başarılar diliyorum.

Çözüm demokratların, devrimcilerin, ilericilerin ortak mücadelesidir 

Sevgili dostlar, sevgili yoldaşlar iktidar çözülüyor ama çözüldükçe toplumu çökertmek ülkeyi çürütmek istiyor. Her tarafı talan, kan ve yalan siyasetiyle iyice çürütecek, çözecek politikalar yürütüyor. Yoksulluk aldı başını gidiyor. Belki de tarihin en acı dönemlerini yaşıyoruz yoksulluk ve açılk bakımından, toplumun 4’te 3’ününü açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşadığı artık saklanamaz bir hale gelmiştir. İktidarın kurumları da saklayamıyor bunları. Bu açlık, yoksulluk ve sefaletin sebebi iktidarın rant, talan, sömürü ve savaş politikalarıdır. Rant ve savaş politikaları, sömürü ve talan politikaları bu ülkede ve iktidarda çözülmeyi ve çöküşü büyüttükçe aynı yöntemleri çözüm olarak sunmaya kalkıyor bu iktidar.

Savaş politikalarına sarılıyor, halkın sorunlarına çözüm bulma imkanı bulmayınca halkı ayrıştırmak, düşmanlaştırmak ve savaş tehditleriyle yıldırmak için uğraşıyor. İşte bunlara karşı asıl ve gerçek çözüm bütün demokratların, devrimcilerin, ilericilerin ortak mücadelesidir. Bizler gücümüzü birleştirirsek bütün bu politikaları boşa çıkarırız, bu zorba iktidarı mutlaka durdurur ve değiştiririz. Bundan şüpheniz olmasın. Ama asla ihmal etmememiz ve unutmamamız gereken görev ortak mücadeledir. Güçlerimizi birleştirmektir, halk ile birlikte halk için bir yeni başlangıç yaratma yolunda en güçlü yürüyüşü örgütlemektir.

Birleşeceğiz, en geniş mücadele ortaklığını kuracağız ve bu iktidarı göndereceğiz 

İşte bizlerin uzun süredir burada çeşitli kuruluş ve partileriyle halkın çeşitli kesimleriyle oluşturmaya çalıştığımız mücadele ortaklığı tam da bu hedefe yöneliktir. Biz bu mücadele ortaklığını sadece günün sorunlarının çözümü için değil, sadece seçimlere dönük bir hesap ya da taktik politika olarak değil stratejik bir birliktelik olarak görüyoruz. Ortak mücadele bu iktidarı durdurmak ve değiştirmek için şarttır. Ama aynı zamanda bu iktidarın yerine eski köhnemiş zihniyetlere karşı gerçek alternatifi de üretmektir. Bizler ne bu zorba iktidarı ne de köhnemiş eski sistemi istiyoruz. Bizler yeni bir başlangıç istiyoruz, bizler halkların birlikteliği ile eşit, özgür, demokratik ve barış içinde bir yeni yaşam inşa etmek istiyoruz.

Savaşa, Kürt sorununda çözümsüzlüğe, tecrit politikalarına karşı hep birlikte mücadele etmek istiyoruz patronların, yandaşların insafsız pervasız sömürüsüne ve ülke kaynaklarının talanına karşı bütün emekçilerle ortak mücadele etmek istiyoruz. Kadını yok sayan, kadına şiddeti meşru gören bütün zihniyetlere karşı özellikle bu iktidarın uygulamalarına karşı kadın hareketiyle birlikte büyüyerek bir mücadele örmek istiyoruz. Bu ülkede inançlarından dolayı ayrımcılığa, ötekileştirmeye maruz kalan başta Aleviler olmak üzere bütün inanç gruplarının eşit yurttaşlık hakkı için birlikte yürümek istiyoruz. Biz yeni bir başlangıç istiyoruz, bu yeni başlangıcı ancak birleşerek gerçekleştirebiliriz. Eğer bunu başaramazsak, ki başaramama gibi bir şansımız lüksümüz yok.

Halka karşı tarihe karşı sorumluluğumuz gereği ortak mücadeleyi en geniş şekilde örme sorumluluğumuz var. Bu sadece bir sorumluluk değil aynı zamanda bir zorunluluktur. Çünkü Türkiye halkları gerçek bir çözüm istiyor, gerçek alternatif istiyor. Halkçı bir yönetim istiyor halk ile beraber yönetim istiyor. O nedenle birleşerek eşit özgür ve demokratik bir geleceği birliktte inşa etme zorunluluğumuz, sorumluluğumuz var, halka karşı yükümlülüğümüz var, halka da sözümüz var. Birleşeceğiz, en geniş mücadele ortaklığını kuracağız ve bu iktidarı göndereceğiz, eski köhnemiş sistemin getirilmesi çabalarına karşı da halkın seçeneğini oluşturacağız.

İktidar, Kürt sorununda savaş politikalarını hakim kılmaya çalışıyor 

Kürt sorununda güvenlikçi anlayışı, savaş politikalarını hakim kılmaya çalışan bu iktidar Güney Kürdistan’a operasyon yapıyor, Rojava’ya işgal tehditleri savuruyor. Buradan sonuç alamayınca savaşı başka yerlerde alevlendirmeye çalışıyor. Savaş tehdidini bu sefer Yunanistan ile örmeye çalışıyor. Bizler bu ülkede Orta Doğu’da, Doğu Akdeniz’de bulunduğumuz bütün bölgede ve bütün dünyada gerçek bir barışı, halkların barışını savunuyoruz. Halkların bir arada barış içinde, eşitçe bir bölge düzeni, bir dünya düzeni istiyoruz. Buna ülkede barışı, eşitliği, özgürlüğü kurarak başlayacağız.

Kürt halkının mücadele geleneğini, Mahirlerin, Denizlerin, İboların mücadelesiyle birleştirirsek kazanacağız 

Konuşmayı çok uzatmak istemem. Hepinizin çok iyi bildiği bir şiiri bu konuşmanın akışı içinde paylaşmak istiyorum. Yılgınlık yok, asla yok çünkü biz çoğunluğuz. Biz çokuz, bu ülkenin gerçek sahipleri kaynaklarını üretenler, bu ülkede değerleri yaratanlar bu ülkenin en büyük çoğunluğunu oluşturuyoruz. Eğer bu büyük çoğunluk birlikte mücadele etmeyi başarırsa geçmişin direniş mücadele ve bütün o güzel umutlar birikimini devralırsa Kürt halkının o güçlü mücadele geleneğini, Mahirlerin, Denizlerin, İboların o güzel mücadelesiyle birleştirirse elbette kazanacak. Bu ülke kazanacak, halklar kazanacak, şüphemiz olmasın, buna gücümüz var. İrademizi de en güçlü şekilde ortaya koymalıyız.

Adnan Yücel’in şiiriyle bitireceğim, hepinizin iyi bildiği şiir, birçoğumuz ezbere okur.

Saraylar saltanatlar çöker kan susar birgün, zulüm biter.
Menekşeler de açılır üstümüzde leylaklar da güler.
Bugünlerden geriye, bir yarına gidenler kalır bir de yarınlar için direnenler…

Yolumuz açık olsun yoldaşlar değerli kardeşlerim.”

Paylaşın

HDP’den ‘Büyük Direniş Büyük Yürüyüş’ Konferansı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) 5’inci Büyük Kongresi öncesi 4’üncü Büyük Konferansı’nı Ankara’da Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdi. Konferans salonuna, 7 dil de “Hoş Geldiniz” ile “Demokratik Gençlikle Özgür Geleceğe” ve “Eş başkanlık Mor Çizgimizdir” pankartları asıldı.

“Büyük Direniş Büyük Yürüyüş” şiarıyla gerçekleştirilen konferansın ilk gününde siyasal gelişmeler, örgütsel durum değerlendirmesi yapılacak, ikinci günde ise, partinin önümüzdeki dönem mücadele hattını belirleyecek olan karar önergeleri tartışılacak. Kararlar 3 Temmuz’da kongreye sunularak kongre ve konferans metinleri olarak karar altına alınacak.

“Yürümeye devam edeceğiz”

Konferansta konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Kürtçe ve Türkçe konferansa katılanları selamladı. Buldan, özetle şunları söyledi:

“Bu rejim kadınlara her türlü hakareti ederek, kadın katliamlarını, kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini gündemde tutarak kendisini var etmeye çalışan bir iktidardır. Bu iktidar Alevilerin eşit yurttaşlık taleplerini görmezden gelerek ayakta durmaya çalışmaktadır.

Bu ittifak, varlığını Kürt Sorununu inkâr etmeyle eşdeğer gören bir iktidardır. Tüm dünyanın kabul ettiği Kürt sorunu inkâr edilecek, kabul görmeyecek bir sorun değildir. Demokrasiden, hukuktan ve adaletten uzaklaşmış bir iktidarın başta Kürt sorunu başta olmak üzere bu ülkenin yakıcı sorunlarını inkârla ayakta durduğunu ve zihniyetin, politikasını bunun üzerine oluşturduğunu çok iyi biliyoruz.

Oysa hakikatin bir huyu vardır. Hakikat en zalim iktidarlara karşı bile yürümeye devam eder. Biz yürüyoruz yürümeye devam edeceğiz.

Türkiye’de bir arada yaşama hakikatinin Kürt sorunun demokratik çözümünden geçtiğini ifade eden Buldan, konuşmasında şu konulara değindi: “Diyalog ve müzakere seçeneklerinin gündeme alınması ve onurlu bir barış siyaseti için adım atılmasıdır. Barış için İmralı’nın Sayın Öcalan’ın diyalog ve müzakerede rolü önemsenmelidir.

Sayın Öcalan’ın demokratik çözüm ve barış için, mutlak tecridin kaldırılmasında rolünü oynamasıdır. Bu ülke 2011-2015 yıllarında barış sürecine tanıklık etti. O süreçte insanların geleceğe umutla baktığı, insanların yaşamını yitirmediği, annelerimizin gözyaşı dökmediği, insanların geleceğe umutla baktığı bir süreç yaştı bu ülke ve bu topraklar. Ne zaman ki tecrit başladı, İmralı’nın kapıları kapandı; o zaman bu ülkede ölümler, çatışmalar oldu ve gencecik insanlarımız yaşamını yitirmeye başladı.

Herkes bilmelidir ki, Kürt Sorunu çözülmeden, Türkiye’ye demokrasi ve özgürlük gelmez. Türkiye’de Kürt Sorununu demokratik ve onurlu şekilde çözme iradesi gösteremeyen hiçbir iktidar, aktör başarılı olamaz. Ne iktidar ittifakları, ne inkarcı politikaları yol alabilir, ne de muhalefet fikir ve irade geliştirmeden bu ülkede kazanabilir.

Biz bu sorunun hem iktidarın hem de mevcut muhalefetin mutlaka ama mutlaka gündeminde olması gerektiğini düşünüyoruz. Kürt sorunu bu ülkenin tamamını ilgilendiren bir sorundur. Bu sorun çözülmeden barış ve demokrasinin gelmeyeceğini herkesin bilmesi gerekiyor. Bugün Türkiye’de değişim isteyen herkesi vakit kaybetmeksizin Kürt sorununda çözüm önerilerini sunmaya, demokratik anayasa ve inanç temelli hakları tanımaya bir kez daha davet ediyorum.”

“Krizin temelinde Kürt sorununa yaklaşım var”

Daha sonra konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar da Kürt sorunu, İmralı’da uygulanan tecrit ve savaş politikalarına dikkat çekti. Sancar, şöyle dedi:

“HDP olarak çıktığımız bu onurlu yürüyüşte önümüze pek çok engel çıkarıldı, önümüze pek çok bariyer örüldü. Hiç birine takılmadık, hepsini yıktık ve bugünlere geldik. Bu konferansı bu coşku ve inançla topluyoruz. Bu iradeyi gösteren sizlere, geçmişten bugüne bu iradeyi yaratan bütün emekçilerimize, yolumuzu aydınlatan büyük yürüyüşümüzü aydınlatan bütün insanlara buradan saygılarımızı, sevgilerimizi minnetlerimizi iletiyoruz.

Krizin kökenleri son 3 yılda 5 yılda yatmamaktadır. Bu krizin kökleri yüzyıllık tarihte yatmaktadır. Bu iktidar bu yüzyıllık tarihin o kötü mirasını devralarak bugünlere taşıdığı için krizi daha da derinleştirmiş, çöküşü hızlandırmıştır. Krizin temelinde Kürt sorununda yaklaşım vardır. Cumhuriyetin demokratik bir şekilde kurulmamış olması vardır.

Kürt sorununu inkarla, imha ile; bastırma politikalarıyla, savaş siyasetiyle, millitarist anlayışla ele alan yaklaşımlar sürekli bir kriz döngüsü yaratmış ve Türkiye’yi bugün bu noktaya taşımıştır. Bu iktidar özellikle 2015 yılından sonra militarist politikaları, güvenlikçi anlayışı, inkâr ve imha uygulamalarını daha da ileri taşımıştır, daha da büyütmüştür. Sadece bu ülke ile sınırlı tutmamıştır, bölgeye yaymıştır.

Kürtlerin yaşadığı her alana taşımıştır. O nedenle kriz daha da derinleşmiştir. Kürt sorununda çözümsüzlük, militarist anlayış, inkârcı ve imhacı yaklaşım büyüdükçe kriz derinleşiyor. Şimdi de aynı yöntemleri, başka zamanlarda uygulanmış olan metodları bu iktidar sanki yeniymiş gibi devreye sokuyor.

O nedenle ekonomide büyük çöküş yaşanıyor, siyasi alanda büyük bir dağılma yaşanıyor, toplumsal çözülme yaşanıyor. Bu ülkeyi kutuplaştıran, toplumu bölerek yönetebileceğini düşünen anlayış nefret ve düşmanlık politikalarına yaslanıyor. Yapmamız gereken, bu krizi tümden çözecek güçlü yaklaşımı ve büyük yürüyüşü örgütlemektir.

Sadece iktidarı değiştirmek yetmeyecek. Bu iktidarı değiştirmek, bu politikaların kriz kaynağını en üst düzeye taşıyan bu kadroların gitmesi gerekiyor. Onları göndereceğiz, ama bu yetmez. Sistemi değiştirmemiz gerekiyor. Sistemin bu sorunlarını üreten kaynaklarını değiştirmemiz gerekiyor yeni bir başlangıç yapmamız gerekiyor. Krizin en dip noktası imkânların da en üst noktası olabilir, yeter ki biz bunları değerlendirebilirim.

‘İki kutba mahkum değiliz’

Bugün Türkiye siyaset sahnesinde iki kutbun arasına sıkıştırılmaya çalışılan bir denklem kurulmakta bir formül tek çare olarak sunulmaktadır. Bu doğru değil Türkiye iki kutba mahkûm değil, eskiyi devam ettirecek hiçbir zihniyet Türkiye’de halkların istediği çözümleri, geleceği kuramaz. Bu iktidar zaten iyice çökertmiştir bu ülkeyi, felaketin eşiğine getirmiştir. Ama çıkış eski zihniyeti farklı yöntemlerle devam ettirecek yönetimlerde değildir. Çözüm 3’üncü yoldadır. Çözüm HDP’nin siyasal programındadır çözüm inancını yitirmeyen halkların kararlı yürüyüşündedir. Çözüm bizdedir.

Bizler bu yolu demokrasi ittifakı ile yürüme kararı verdik. Bundan önceki büyük konferansımızın ve kongremizin de belirlediği bir yoldu bu. Bu yolu örmeye devam ediyoruz. Seçimler yaklaştıkça bu meseleyi sadece seçim ittifakı içinde değerlendirmeye çalışanlara da buradan sesleniyorum. Doğrudur, seçimler tarihi önemdedir.

Bu seçimler Türkiye’de sadece iktidarın ve parlamentonun belirlenmesiyle sınırlı bir sonuç doğurmayacaktır. Bu seçimler aynı zamanda yeni bir başlangıcın mümkün olup olmadığını da gösterecektir. Bu sistemi; sömürü, savaş, rant ve talan sistemini, bu çete ve suç düzenini değiştirip değiştiremeyeceğimizi de belirleyecektir.

Biz diyoruz ki bu sistemi de bu düzeni de değiştirecek güç vardır; bu iktidarı gönderecek güçlü bir halk iradesi mevcuttur. O iradeye doğru yol güçlü yürüyüş ve kararlı hedefler gösterildiği anda hem iktidar gidecek hem de düzen değişecek. İşte demokrasi ittifakının ana hedefi budur.”

Paylaşın

HDP’li Sancar: Barışı Savunmak Özgürlüğü Savunmaktır

Partinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Dünya çapında büyük bir demokrasi ve barış hareketine ihtiyacımız var… Barışı savunmak emeği, ekmeği, onuru, özgürlüğü savunmaktır” dedi.

Haber Merkezi / “Silahlanma yarışını değil, diplomasiye, demokrasiye, özgürlüğe dayanan kurumları güçlendirmek gerekiyor” diyen Sancar, HDP’nin hem Türkiye’de hem de dünyada üzerine düşen rolü oynamaya devam edeceğini belirtti. Askeri rekabetin, silahlanma yarışının ve otoriter arayışların özgürlük, demokrasi ve insanlığı tehdit ettiğini söyledi.

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği başvurusuna dair de konuşan Sancar, “İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusunda Türkiye’nin pazarlık için öne sürdüğü şartlara baktığınızda buradaki anti demokratik politikaları dünyaya dayatma anlayışını görebilirsiniz. “Dikkat edin öne sürülen şartlar yine Kürt sorununa, demokrasi sorununa çıkıyor” dedi.

Sancar, konuşmasının devamında, “İsveç’e tüm hukuk kurallarını askıya alın diyorlar… Türkiye vatandaşı olmayan, İsveç halkları tarafından seçilmiş bir parlamenterin iadesi istenebiliyor… Bu, dünyayı da kendine benzetme çabasıdır” ifadelerini kullandı.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında değerlendirmelerde bulundu. Sancar’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

Bugün insanlık tarihindeki en büyük trajedilerden birinin yıldönümüdür. Çerkeslerin uğradığı bu zulmün 158’inci yıl dönümünde bir kez daha o sürgün ve soykırımda hayatını kaybedenleri rahmetle anıyorum, Çerkes halkının acısını, yasını yürekten paylaşıyorum. Çerkes halkının taleplerini konusunda kendileriyle birlikteyiz. Çerkes halkının dili, asimilasyonun ortadan kaldırılmasından hak ve özgürlük temelli güvencelere kadar demokratik tüm haklarına yönelik taleplerini sahipleniyoruz ve yanlarındayız” dedi.

Pandemi ilan edilir edilmez Birleşmiş Millletler Güvenlik Konseyi küresel ateşkes çağrısı yapmıştı. Ne yazık ki bu çağrı yeterli karşılık bulmadı. Tanık olduğumuz bu son aylarda BM Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri dahil olmak üzere neredeyse bütün dünya çatışmaları engellemek yerine adeta bir silahlanma ve çatışma yarışına girmiş durumda. Rusya’nın işgal politikaları ortada, Ukrayna’ya yönelik savaş politikaları ortada, bir yanıyla dünyayı bu karanlık ortama sürükleyen ateşin kıvılcımlarını görüyoruz. Öte yandan NATO’nun genişlemeden ısrarı silahlanma yarışındaki kararları bu tabloyu iyice karartmaktadır.

İsveç ve Finlandiya

İsveç ve Finlandiya halklarının kaygılarını anlıyoruz verecekleri karara saygı duyuyoruz. Fakat HDP olarak biliyoruz ki; askeri rekabet ve silahlanma yarışının, genişlemeci politikalarının dünya halkları için büyük tehditler doğuracağı ortada. Bu tehditler aynı zamanda iki önemli alanda ciddi tahribatlar da yaratacaktır. Bunlardan ilki insani güvenliktir. Bugün devletlerin çok büyük bir kısmı ulusal veya milli askeri güvenlik ile o kadar yoğunlaşmış durumdalar ki BM’nin ‘insani güvenlik’ olarak tanımladığı hedeflerden ve ilkelerden hızla uzaklaşmaktadırlar. BM’e göre insani güvenlik korkudan, muhtaç olmaktan azade olma ve haysiyetli yaşam hakkıdır. Sadece Ukrayna halkı değil sadece savaşların doğrudan doğruya yaşandığı bölgeler değil dünyanın neredeyse tamamı insani güvenlik hakkından mahrum olacak duruma gelmiştir. Buna Rusya da Avrupa da Afrika da Ortadoğu da dahildir.

Bu politikaların yaratacağı yoksulluk ve yokluklar, acılar ve yaralar küresel bir nitelik kazanacaktır. Bizler diyoruz bu küresel silahlanma politikası ve çatışmacı anlayış ve yarış sadece ölümleri değil sivillerin sağlıklı gıdaya erişemediği, kişisel ve kolektif güvenliklerinin sağlanamadığı, politik haklarının olağan düzeyde tehdit altında olduğu, iklim krizinin de derinleştiği bir döneme kapı aralamaktadır. Dünya haklarının mahrum kalmakla karşı karşıya kaldığı ikinci durum demokratik istikrardır. İstikrar kelimesi devlet yöneticilerinin ağzından düşmüyor, bununla kastettikleri siyasi istikrar kendi iktidarlarının yönetimlerinin ve düzenlerinin istikrarıdır. Oysa biz bütün dünya için istikrarı demokrasi temelinde anlıyoruz ve savunuyoruz. İstikrar arıyorsak başvuracağımız ölçüt demokrasinin dünyada yaygınlaşmasını sağlayacak politikalardır. Hem uluslararası hem de ulusal düzeyde temel hak ve özgürlüklerin tamamıyla yok sayılacağı, demokratik kurumların doğrudan veya dolaylı olarak tasfiye edileceği bir zemin oluşturulmaya çalışılıyor. Bugün askeri rekabet ve silahlanma yarışına baktığımızda; bu yöndeki gelişmelerin ilerlemekte olduğunu görebiliyoruz. Şu ana kadar yaşanan savaşın önüne geçilmesi için devreye girmesi gereken kurumlar iyice etkisizleşmiştir.

Dünyanın soğuk savaş döneminde çatışmaları önlemek için oluşturduğu, küresel bölgesel diplomasi ve demokrasi kurumları işlevlerini yerine getiremez durumuna düşmüşlerdir. Şu ana kadar savaşın önüne geçmek için devreye girmesi gereken kurumlar iyice etkisizleşmiştir. Soğuk savaş döneminde sıcak çatışmaları engellemek için oluşturulan küresel ve bölgesel diplomasi ve demokrasi kurumları işlevlerini yerine getiremez duruma düşmüştür. Bunlardan biri Avrupa Konseyi diğeri de AGİT’tir. Bizler silahlanma yarışına ve çatışmacı güvenlik politikalarına karşı diplomasi ve demokrasi temelinde işlev görecek kurumların güçlendirilmesini savunuyoruz. Eğer, bu kurumlar iyice etkinsizleşirse ortam sadece silah ve silah ticareti alanında iş gören, pazar arayan ve egemenlik, hegemonya kurma çabalarına giren aktörlere kalacaktır. Askeri kurumlar güçlendikçe ve büyüdükçe diplomasi ve demokrasi kurumları daha da zayıflayacak. Bunun dünya için, insanlık için, tüm gezegen için ne gibi sonuçlar doğuracağını görmek için basit bir matematik bilgisi yeterlidir.

Askeri rekabet silahlanma yarışı, otoriter arayışlar; özgürlükleri, demokrasiyi, insanlığı ve gezegeni tehdit eden bir hızlı genişleme dinamiğine sahiptir. Türkiye bu tecrübeyi neredeyse 10 yıldır en ağır biçimiyle yaşamaktadır. Bizim ülkemizin ve yakın bölgemizin ve de dünyanın insanlığın ortak ve acil ihtiyacı barıştır, demokratik istikrardır, adalettir özgürlüklerdir, dayanışmadır. Eğer güvenlik söz konusu olacaktır insani güvenliktir. HDP bu ülkeye, bu bölgeye bu perspektifi sunmak için mücadele yürütmektedir. Varlık temeli olarak gördüğü bu ilkeleri savunmaktadır, şimdi de bütün dünyaya başta Avrupa olmak üzere aynı bakış açısının en sağlıklı yol olduğunu ilan etmektedir. Diyoruz ki silahlanma yarışı değil askeri güvenlik değil, demokratik istikrar insani güvenlik en geniş dayanışma ve hukuk özgürlük temelinde bir düzen. İhtiyacımız olan budur.

Hatırlatalım savaştan krizlerden beslenenler de bilsinler ki halklar ve dünya kendilerinden çok daha büyüktür. Eğer halklar bir araya gelebilirse; biraz önce saydığım ilkeler ve hedefler çerçevesinde iradelerini ve güçlerini birleştirebilirlerse bu karanlık gidişi durduracak gücü mutlaka ortaya çıkaracaklardır. HDP olarak hem Türkiye’de hem bölgede hem Avrupa’da hem de dünyada üzerimize düşen rolü oynamaya devam edeceğiz. Zaten HDP’yi sadece ülkemiz için değil samimiyetle söylüyorum dünya için özel kılan bu niteliktir. Bu ilkelerde baştan sona tutarlı davranması ve kararlı bir mücadele yürütmesidir. İktidarın bizi hedef almasının temel nedeni de budur. Gerçek alternatifin nerede olduğunu, insanlığın ve gezegenin, halkların ve doğanın çıkarlarının nerede yattığını en açık ve inandırıcı bir biçimde ortaya koyan en güçlü aktörlerin başında gelmektedir HDP. Bu gücünü hem bu ülkede hem Ortadoğu da hem de dünyada çözüm için kullanılacak önemli bir desteğe kavuşmuştur. Şimdi bu desteği büyük bir politik hedefe dönüştürme zamanıdır. Bekleyecek halimiz yok, gecikecek zamanımız yok, derhal en büyük demokrasi ve barış ittifakını hep birlikte oluşturalım.

Biraz önce de söyledim; iktidarın kriz güvenlikçi ve çatışma odaklı politikalarının içerideki yansımaları her gün demokrasi taleplerine yönelik saldırgan tutumlarla net bir biçimde ortaya çıkıyor. Her gün bir yasak gözaltı ceza hak ve özgürlükleri engelleme demokratik siyaseti baskılama, sığınmacılar üzerinde nefreti canlı tutma otoriter iktidarın günlük faaliyetleri olarak karşımızda duruyor. Kürtçe tiyatrolar yasaklanıyor, konser Kürtçe şarkı söyleneceği gerekçesiyle engelleniyor, iptal ediliyor. En son İstanbul Valiliği Dersim Dernekleri Federasyonu’nun 32 yıldır yaptığı pikniğe izin vermedi. Yasakçılık batağından beslenen akıldan, izandan, vicdan ve insaftan yoksun bir politik anlayışla karşı karşıyayız. Zamanında sevgili Apê Musa kaldığı öğrenci yurdunda Kürtçe ıslık çaldı diye gözaltına alınmıştı. Sonra hakaretlere maruz kalmış ve günlerce işkence görmüştü o günkü zihniyet bugün katlanarak devam ediyor. Neredeyse Kürtçe ıslık çalma bile yasaklanma ve cezalandırma sebebi haline geliyor.

Kürt düşmanlığı yapıyor bu iktidar dediğimizde feveran ediyorlar daha açık ne olabilir. Evet bu iktidar Kürt düşmanlığı yapıyor ama bu düşmanlığın bundan önceki iktidarları nereye götürdüğünü göremeyecek kadar akıl tutulması yaşıyorlar. Kürt halkı bütün bu zulüm tarihinde hep dik durmayı, direnmeyi, onurunu ve haklarını savunmayı bilmiştir bundan sonra da bu konuda en ufak bir taviz vermeyecektir tam tersine haklarını onurunu kimliğini sonuna kadar savunacak ve politikaların hepsini çökertecektir.

İktidara eleştiri

Bu iktidar bütün bu uygulamaları hayata geçirirken yeniden ve yeniden beka söylemiyle ambalajladığı savaş siyasetine dönmektedir. Bölgesel askeri operasyonların daha da yaygınlaşacağını dün AKP Genel Başkanı duyurdu. Bütün bunların yeniden bir kanlı girdabı bu coğrafyaya ve bu ülkeye taşıyacağını mevcut kanlı girdabın ve karanlık döngünün derinleşmesine yol açacağını hepimiz görmek zorundayız. Bu iktidarın Ukrayna savaşında arabuluculuk gibi çabalarının ne kadar iki yüzlüce bir tutum olduğunu burada da görüyoruz. Orada arabulucu, barış güvercini Ortadoğu ve ülkede savaş şahini. Bu politikalar her açıdan bu ülkenin halkların ve Ortadoğu’da halkların birlikte demokratik bir barış kurma çabalarına karşı en büyük tehdittir. Bunu görmek lazım. O nedenle savaş karşıtlığı öyle bir şiar değildir. Barış hedefi öyle kalıplaşmış tekdüze bir söylem olarak algılanmamalıdır. Savaş karşıtlığı ve barış politikası aynı zamana hayatlarımıza sahip çıkma, hayatlarımız hakkında geleceğimiz hakkında karar verme hakkının temelini oluşturmaktadır.

Muhalefete eleştiri

Eğer bu konuda kararlı ve tutarlı davranmazsak hayatlarımız üzerinde tasarruf hakkımız azalacak ve bu iktidarın, onun yandaşlarının, onun politikalarından beslenen bir avuç sermayenin insafına terk edilecek. Savaşa karşı çıkmak barışı savunmak aynı zamanda emeğimizi ekmeğimizi onurumuzu ve özgürlüğümüzü savunmaktır. Bu konuda gösterilecek her tereddüt bu iktidarın yıkım politikalarını güçlendirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Her seferinde bütün kesimlere en başta siyasi muhalefete bizim dışımızda kalan muhalefet partilerine de söylüyoruz, üzgünüz ki bu alanda güçlü sistematik tutarlı bir tavır ortaya koyamıyorlar. Buradaki çekincelerin hiçbir karşılığı yoktur. Halkta esas hedefin ve isteğin onuruyla ve refah içinde özgürlüğü ile demokrasi içinde yaşamak olduğunu herkesin görmesi gerekiyor. İktidarın yarattığı algıya teslim olmak bu ülkenin geleceğini bu kirli iktidar oyunlarına terk etmek anlamına gelir. Kimse bu tuzağa düşmemelidir. HDP bu tuzağı bozacaktır. En geniş birlikteliği oluşturacaktır. Bütün demokrasi güçlerini bir araya getirecektir. Bu kapıları açıp belaları savuşturacak anahtar HDP siyasetidir.”

Paylaşın

HDP’li Mithat Sancar’dan ‘Sığınmacı’ Çıkışı

Partisinin Meclis grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Sığınmacılar meselesini çözebilmek için önce yüzleşmek, sebepleri görmek gerekir diyoruz. Türkiye’nin Suriye’deki savaşa dahil olmaması, çetelere destek vermemesi konusunda net uyarılar yaptık.” dedi.

Haber Merkezi / Mithat Sancar, konuşmasının devamında, “Vekalet savaşının muhtemel sonuçlarını ortaya koyduğumuz argümanlar bugün doğruluğu açıkça kanıtlanmış birer veri… Savaştan kaçmak zorunda kalan insanları hedefe koyarak telafi edeceklerini düşünüyorlar. Böyle bir anlayışı kabul etmiyoruz. Nefret, düşmanlık ve hedef gösterme üzerinden yürütülen her politikaya karşı çıkıyoruz” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Engelliler Haftası’na değinerek, konuşmasına başlayan Sancar, “Engellilerin sesine kulak vermek, onların yaşadıkları sorunları, eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri konuşmamız ve birlikte çözüm aramamız gerekiyor. Altına imza attığımız BM Engellilerin Hakları Sözleşmesinin gereklerini 12 yıldır yerine getirmeyen Türkiye’deki iktidarın tüm engelli grupların temel hak ve özgürlüklerini büyük risk altına soktuğunu buradan hatırlatalım, vurgulayalım” dedi.

‘Engellilerin sorunlarını daha da ağırlaştırmaktadır’

Sancar, engellilerin derin yoksulluğu ve işsizliği, kamu hizmetlerine erişmemesi, temel yurttaşlık haklarından yoksun bırakılması ve daha birçok ayrımcı uygulama acil çözümler üretilmesi gereken temel sorunları olduğunu söyledi.

Sancar, “Biliyoruz yaşanan ekonomik çöküş toplumun bütün kesimlerini ağır bir şekilde etkiliyor ama bazı kesimler bundan çok daha büyük pay alıyor. Bu toplumsal grupların başında engelliler geliyor. Yıllardır devam eden bu ekonomik çöküş ve sıklığı artan döviz şokları öncelikle engellileri ve ailelerini mağdur ediyor. Türkiye’de kaç milyon engellinin yaşadığını bile resmi olarak bilmiyoruz. Tamamen siyasi bir mesele olan engelliliği, sadece tıbbi bir çerçevede ele alan muhtaçlık ve hastalık ölçüsüyle gören eksiklik veya sakatlık yaklaşımını yeniden üreten mevcut politikalar, engellilerin sorunlarını daha da ağırlaştırmaktadır” diye belirtti.

‘Adalet burada da temel hedefimizdir’

Engellilik meselesinin ana gündemleri olduğunu kaydeden Sancar, “Engelliliği bir kimlik mücadelesi, bir farklılık alanı olarak değerlendiriyoruz ve asla sadece tıbbi bir mesele olarak görmüyoruz. Egemen engellilik ideolojisi ret üzerine kuruludur. Bizler HDP olarak tüm farklılıklarıyla engellilerin kabulü ve tanınması üzerine sosyo-politik bir mesele olarak ele alacağımız bu mücadele alanı için bütün engellilerle birlikte hareket ediyor ve hep birlikte adalet istiyoruz. Hiçbir toplum kesiminin adına değil her zaman onlarla birlikte yürüyoruz. Şimdi de aynı adalet mücadelesini engellilerle birlikte yürütüyoruz ve bunda da sonuç almak için her türlü imkanımızı seferber ediyoruz. Adalet burada da temel hedefimizdir” ifadelerini kullandı.

‘Sorunların kaynağı ile yüzleşmeyen, yüzleşmeye cesaret edemeyen yaklaşımların çözüm üretmesi de mümkün değildir’

Ekonomik, siyasal ve toplumsal krizlere çözüm üretemeyen bir iktidar olduğunu aktaran Sancar, mültecilere yönelik nefret söylemlerine dair şunları söyledi: “Bu iktidarın ana çabası temel gayreti kriz algısını yönetmek ve sürekli kriz odağını değiştirmektedir. Türkiye ekonomisi tarihinin en yüksek enflasyon oranlarından biriyle toplum tarihinin en büyük yoksulluk ve sefalet ile karşı karşıya iken iktidar yarattığı krizlerin üzerini yeni krizler üreterek kapatma telaşındadır.

Şimdi gündemde sığınmacılar göçmenler meselesi var ve herkes bu meseleyi araçsallaştırarak kullanmaya çalışıyor. Tabii ki bu kesimlerin başında iktidar geliyor. İktidar da sığınmacılar göçmenler meselesini araçsallaştırıyor istismar ediyor. Milyonlarca sığınmacı ve insani kriz Suriye iç savaşını tahrik eden hatta savaşın tarafı olan yayılmacı politikalarının sonucu olarak karşımızda durmaktadır. Sorunların kaynağına inmeyen her türlü sorunları ağırlaştırmaktan başka bir sonuç yaratamaz. Sorunların kaynağı ile yüzleşmeyen, yüzleşmeye cesaret edemeyen yaklaşımların çözüm üretmesi de mümkün değildir.

‘Saat başı karar değiştiren bir iktidar var’

Ekonomik çöküşü, enflasyonu durduramayınca topluma göçmenler ve sığınmacıların geri gönderilmesi üzerinden hikayeler sunulmaya çalışıldı. İktidar önce bu hikayenin başını çekti. Yürüttükleri politikanın samimi olmadığı ortada çünkü bu sorunun kaynağının kendileri olduğunu, kendi politikaları olduğunu kabul etmeye yanaşmadıkları gibi sürekli aynı anlayışı sürdürmekte ısrar ettiler. Önce ‘göndereceğiz’ dediler sonra ‘sahip çıkacağız’ diye ağız değiştirdiler.

En son AKP Genel Başkanı dünkü konuşmasında gönüllü dönüşler için gerekli imkanların sağlanacağını söyledi. Neredeyse saat başı karar değiştiren bir iktidarla karşı karşıyayız. Karşımızdaki bu sorun yaşadığımız bütün sorunlar gibi son derece ağır insani toplumsal siyasi boyutları olan bir meseledir. Öyle saat başı karar değiştirerek, ağız değiştirerek araçsal ve çıkarcı yöntemlerle, yönetilecek bir mesele değildir.

‘Çark etmek onların artık en iyi bildiği iştir’

Suriyeli sığınmacıların geri gönderileceğine dair yandaş medyada her gün yeni bir haber servis edilirken birdenbire AKP Genel Başkanı başka bir dil kullanıyor. Yandaş medyanın da işi zor. Onlar da hangisine sarılacakların kestiremiyorlar. Bir gün önce sert yorumlarla servis ettikleri haberlere karşı AKP Genel Başkanı başka bir söz söyleyince afallıyorlar ama çark etmek onların artık en iyi bildiği iştir.

Dönüyorlar, tekrar dönüyorlar. Döne döne başları da artık iyice sersemlemiş durumda. Çünkü hakikati anlatan, anlatmak için her türlü mücadeleyi yürüten ve her türlü bedeli göze alan HDP var. Çünkü bu ülkede insan onurunu esas alan demokratik, barışçıl bir geleceği inşa etmeyi hedefleyen güçler var. İşte HDP, onların başında geliyor. Bizim başımızı çektiğimiz bu çizgi onların başını döndürecek elbette. Bu baş dönmesinin sonucu iktidardan düşmek olacaktır.

‘Göstermeye devam edeceğiz’

Bu büyük insani ve siyasi meseleyi öteki düşmanlığını körükleyen bir biçimde günlük siyaset için araçsallaştıran sadece iktidar değildir. Maalesef diğer muhalefet partileri de veya kendilerine muhalefet partisi diyen çevreler de aynı oyunun bir parçası durumundadırlar. Nefret, kin, gerilim ve düşmanlık politikalarından başka bir yol tanımayan anlayışlar şimdi de bu politikaları sığınmacılar göçmenler üzerinden hayata geçirmeye çalışıyorlar. Evet nefret, kin, düşmanlık ve günah keçileri yaratmak politikası bu ülkede geniş bir kesime yayılabiliyor maalesef. Kökleri derinlerde olan bir anlayış.

Ama bu toplumda sağduyuyu, insan onurunu, adalet fikrini esas alan büyük bir çoğunluğun olduğuna da inanıyoruz. Bu çoğunluk güçlü bir ses, kararlı bir öncülük bekliyor. O güçlü ses işte buradadır. Bizdedir, kararlı öncülüğü de bizler mutlaka üstleneceğiz bunu gereklerini mutlaka yerine getireceğiz. Bu ülkenin çözümsüz olmadığını nefret politikalarına teslim edilemeyeceğini bu toplumun düşmanlaştırma, yarıştırma anlayışına mahkum edilmeyeceğini işte bu öncelik rolümüzle herkese gösteriyoruz. Göstermeye devam edeceğiz. Sığınmacılar, göçmenler meselesini çözebilmek için önce yüzleşmek gerekir, dedim. Önce sebepleri kaynakları görmek gerekir. Bunu her mesele için de söyleriz.

‘İnsan onuruna yaraşır bir çözüm’

Biz en başından beri Türkiye’nin Suriye’deki savaşa dahil olmaması, çetelere destek vermemesi konusunda net uyarılar yaptık. Vekalet savaşlarının ve askeri müdahalelerin muhtemel sonuçlarını ortaya koyduğumuz argümanlar bugün doğruluğu açıkça kanıtlanmış birer veri olarak önümüzde duruyor. Savaştan kaçmak zorunda kalan, evini yurdunu, geçmişini anılarını, yakınlarını yitirmiş olan insanları hedefe koyarak telafi edeceklerini düşünüyorlar. Böyle bir anlayışı kabul etmiyoruz.

Nefret, kin, düşmanlık ve hedef gösterme üzerinden yürütülen her türlü politikaya açıkça karşı çıkıyoruz, çıkmaya devam edeceğiz. Bizim politikalarımızın temelli sığınmacı ve göçmen meselesinde de aynıdır. İnsan onurunu esas alıyoruz, hak temelli yaklaşımı benimsiyoruz ve çözümün sebepleri ortadan kaldırmaktan geçtiğini söylüyoruz. Eğer gerçekten insan onuruna yaraşır bir çözüm, hak temelli bir yaklaşım ortaya koyamazsınız bu toplumu sürekli bir gerilim çatışma nefret ve öfke ortamında tutarsınız.

Bugün göçmenlere sığınmacılara yöneltilen bu öfke kin nefret yarın toplumun başka bir kesimine yöneltilecektir. Geçmişte bunun sayısız örneklerini gördük. Düşmansız nefret objesi üretmeden siyaset yapamayan anlayışın bu ülkeyi bugün içende bulunduğu karanlığa mahkum eden sürükleyen anlayıştır. Biz bu anlayışı değiştireceğiz. Bir tek biz kalsak bile bunu savunan ısrar edeceğiz. Ama tek değiliz.

Ayrıca çözüm nedir diye sorduklarında çözümün de bu kadar uzak ve zor olmadığını rahatlıkla anlatabiliriz. Geçmişten bugüne kadar ürettiğimiz raporlar yaptığımız çalışmalar var bugün içinde çözümü ortak akıl ve mücadele ile bulacağız. Bunun için çalışmalarımızı yürütüyoruz, ilgili bütün toplum kesimleriyle bütün STÖ’ler ile demokratik çevrelerle ortak çözüm programı üretmek için çalışmalar yürütüyoruz.

Ama bu çalışmalarda vazgeçmeyeceğimiz temel ilkeler var bunun üzerine somut programımızı da inşa edeceğiz. O da bölgesel barıştır. Bölgesel barışı hedeflemeyen, savaş politikalarında ısrar eden savaş politikalarına örtülü veya açık destek veren anlayışların ne göçmen, sığınmacı sorununu çözmesi mümkündür ne de bu topluma barışı, huzuru refahı ve demokrasiyi getirmesi mümkündür.

HDP çözümün adresidir

‘Göçmenleri, sığınmacıları göndermeyeceğiz, gönüllüğü esas alacağız’ diyen iktidar bir yandan bu sorunun kaynağı olan savaş politikalarını derinleştiriyor. Güney’de operasyonlarla, Suriye’de askeri militarist politikalarla krizi derinleştiriyor. Sebep savaştır, mülteci, göçmen sığınmacı meselesi bunun sonucudur. Tarih hep böyle göstermiştir. Bugün de yanı hakikat gözlerimizin önünde durmaktadır. Buna karşı da ülkesinde demokrasiyi, eşit yurttaşlığı, onurlu yaşamı savunmayan hiçbir anlayışın bu sorunları çözmesi mümkün değildir. İşte HDP tam da bu çizgiyi savunduğu için çözümün adresidir ve bu krizlerden çıkışın meşalesidir.”

Gezi Davası

Sancar, konuşmasına şöyle devam etti: “Bu iktidar sorunları çözemeyince krizlerin içinde debelenince, çareyi baskıyı artırmakta zulmü yükseltmekte buluyor. Kumpas davalarıyla muhalifleri susturmaya çalışıyor. Çeşitli provokasyonlarla topluma korku yaymaya çalışıyor. Mesela Gezi davası gözlerimizin önünde. Tarihte rastlayabileceğiniz en rezil kurmaca yargılamalardan biriyle karşı karşıyayız. Herkesin gözü önünde bir kumpas sergilendi, gözlere soka soka kurmaca yalan bir yargılama yürütüldü. Ve ağır cezalar verildi yargılananlara da.

Başta Osman Kavala olmak üzere diğer arkadaşlarımıza da ağır cezalar verildi. Amaç beli amaç toplumu sindirmek, itiraz iradesini yok etmek korkuyu derinleştirmek. Ama kimsenin korkacağı yok. Asıl korku bu politikalardan medet umanlarda, korktukları için daha fazla baskı ve zulüm uygulamaktadırlar. Bakın Gezi yargılaması ile ilgili dünya tarihinde en kara sayfalarda yer alan yargılamalara bakın. Onlardan bile daha kirli bir kurgu var. Gezi yargılaması dünya hukuk ve yargı tarihinde kirli kumpas kurgu yargılamaları listesinin en başında yer alacaktır. Bu utanç bu tezgahı kuranların alnından ebediyen silinmeyecektir.

Kobane Davası

Aynı şey Kobanê davası içinde geçerli. Her gün yeniden yeniden rezillikleri ortaya seriyoruz. Sanık sandalyesinde oturtulan hakikati her gün arkadaşlarımız yüzlerine haykırıyor. Kendi buldukları tanıklar bile isteklerinin değil aksinin ifadesini veriyorlar. Kobanê Kumpas davası da dünya yargı tarihine aynı kara listenin başında geçecek şekilde yer alacaktır. Orada güya yargılananlar tarihin en parlak ve aydınlık sayfalarında onurlu duruşlarıyla anılacaklar ve bu kumpasları tezgahlayanlar en kirli ve kara sayfalarda yerlerini alacaktır. Bu dava elbette çökecektir. Gezideki haksız adaletsiz yargılamanın sonucu verilen hükümler elbette geçersiz kalacaktır.

Boyun eğmeyen bir HDP var

Bunun için ortak demokratik mücadeleyi büyütmeye, bu iktidarı hep birlikte değiştirmeye ve bu düzeni yine birlikte değiştirmeye ihtiyacımız var. Düzeni de değiştireceğiz, iktidarı da göndereceğiz. Buna gücümüz var yeter ki ortak demokratik mücadelede kararlılığımızdan bir an bile vazgeçmeyelim, inancımızda en ufak şekilde şüphe duymayalım. Gücümüz var, inancımız var mutlaka da sonuç alacağız. Bakın provokasyonlarına devam ediyorlar. Evet ortalığı bulandırarak, kaosu ve korku havası yayarak, sonuç alabileceklerini düşünüyorlar.

Toplumun rızasını kaybettikçe, toplumu korkuyla, kaos tehdidiyle, rehin alma yöntemlerini devreye sokuyorlar. Başaramayacaklar çünkü bizler de bu oyunların farkındayız, o günden bu güne onlar aynı oyunu bozuk ve kötü şekilde tekrar tekrar sahneye koydukça; bizler bu oyunu bozacak tecrübeyi, kararlılığı halk desteğini ve inancı büyüttük. İşte o nedenle diyoruz, biz kez daha denediklerinde altında kalacaklar. Kesin olarak altında kalacaklar. Çünkü karşılarında boyun eğmeyen demokratik siyasette ısrar eden halkla bütünleşme hedefinden asla sapmayan ortak demokratik mücadele hedefinde kararlılığını sürekli ortaya koyan bir HDP var.

Oyunlara alet olmaktan vazgeçsinler

İşte Genel Merkezi’mizin önüne yine provokasyon amaçlı bir tezgah koydular. Kadın Meclisi Sözcümüz, milletvekili arkadaşımız sevgili Ayşe Acar Başaran, kolluk görevlileri tarafından dünyanın gözü önünde tehdit edildi. Bu tehditler bizim için yeni değil ama herkes görsün ki bu seviye, bu ülkeyi karanlığa getiren, bu sefalet ve kanlı döngünün sebebi olan zihniyettir. Orada polis sıfatıyla arkadaşımıza o tehdidi yöneltenlerin hangi amaçlara hizmete ettiğini biliyoruz.

Adalet arayışımız ve hedefimiz bu oyunlara alet olanlara da bir uyarı olmalıdır. Bu oyunları tezgahlayanları, kuranları başlarındakileri, çetecileri, suç örgütleriyle ilişkileri ayan beyan ortada olanları biz bu iktidarı değiştirdiğimizde elbette gerçek bağımsız yargının adaletine göndereceğiz ama onlara alet olanlar da yarın öbür gün kendi başlarına bırakılacaklarını bilsinler. Bu oyunlara alet olmaktan vazgeçsinler.”

Paylaşın

Muhalefet Partilerinin Bayram Gündemi: Ekonomik Kriz

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Lideri Akşener, HDP Eş Genel Başkanları Sancar ve Buldan’ın da aralarında olduğu muhalefet parti liderlerinin sosyal medya hesaplarından yayınladıkları bayram mesajlarında ekonomik kriz ve “toplumsal kutuplaşma” gündemleri öne çıktı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bayram mesajında “Ailemizin iki yeni üyesiyle iyi bayramlar dileriz,” diyerek ailesiyle olan fotoğrafını paylaştı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan’ın ortak açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

“Bugün pek çok aile bayramı kutlayacak koşullardan mahrum. Hep birlikte hakkımız olanı alacağımıza, bu düzeni değiştireceğimize, eşit ve özgür yarınlarda gerçek bayramları kutlayacağımıza inanıyoruz. Bu duygularla bütün halklarımızın Ramazan Bayramı’nı kutluyoruz.”

Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan’ın bayram mesajında ise ekonomik kriz vurgusu dikkat çekti.

Babacan, video mesajında “Gönül isterdi ki bu bayrama bolluk içerisinde girebilelim. Gönül isterdi ki bu bayrama emeklilerimiz, işçilerimiz, çiftçilerimiz, esnafımız daha mutlu girebilirsin,” ifadelerine yer verdi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in bayram mesajı şöyle: Memleketimizde kutuplaşmanın ve ayrışmanın son bulduğu, birliğimizin ve beraberliğimizin güçlendiği bayramlara kavuşmak dileğiyle.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, kendi hesabından bayram mesajı paylaşmadı; ancak dolaşıma giren bir videoda “Gençlerin umutla dolduğu gerçek bayramlara ulaşmak dileğiyle,” dedi.

HDP’nin 5 yılı aşkın süredir Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, bayram mesajını Türkçe ve Kürtçe olarak paylaştı.

Demirtaş, “Her günümüzün bayram tadında olacağı huzur ve barış dolu günler de gelecek elbet. Hepinize iyi bayramlar. Bi hêviya ku her rojeke me wek rojên cejnê bi aram û bi aştî be, cejna we hemûyan pîroz dikim. Rojê sey roşanan aramî aştî reyde paweyê ma yê. Roşanê şima bimbarek bo” dedi.

Paylaşın

HDP’li Mithat Sancar: İktidarı Göndereceğiz

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu. HDP Grup Toplantısına, Mersin 69’liler Derneği, Marmara Bölgesi’nden tutuklu yakınları ve Suruç Aileleri katıldı. Sancar, konuşmasında Ezidi halkının Çarşema Sor Bayramı ve Hristiyan toplumunun Paskalya Yortusu’nu kutladı. Sancar, “Sadece 68’in tarihsel ruhunu bugünlere taşımakla kalmayan, güncel siyasi gereksinimler konusunda yol gösterici olan, bu gelişmelerden sorumluluktan hiçbir zaman kaçınmayan yoldaşlarımızın burada bulunması bizlere güç ve destek veriyor” dedi.

Suruç için adalet arayışlarının sürdüreceklerini söyleyen Sancar, “Sizlerin onurlu adalet mücadelesinin önünde ve kaybettiğimiz 33 canımızın hatırası önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz. Bu ülke tarihinin en vahşi katliamlarından biri olan Suruç için adalet arayışı 20 Nisan’da tam 81 ayını dolduracak. Tam 81 aydır, yoldaşlarımızın aileleri, arkadaşları, yoldaşları tüm baskılara rağmen adalet arayışlarını sürdürüyorlar. Katilleri, onlara göz yumanları, onları teşvik edenleri, onların önünü açanları yargılaması gereken mahkemeler, hayatını kaybeden yoldaşlarımızın ailelerine yöneliyorlar. Onlara soruşturmalar açıyorlar, gözaltına alıyor, tutukluyorlar. Biz yoldaşlarımızın düşlerini de ve bu adalet mücadelesini de sonuna kadar omuzlamaya kararlıyız. Düş yolcularımızın hayallerini ve anılarını yaşatacağız. Suruç’u unutmayacağız, unutturmayacağız” dedi.

“37 yeni cezaevi daha yapılıyor”

Cezaevlerinde yaşanan gelişmelerin HDP’nin gündeminde acil yerini koruduğunu söyleyen Sancar, “Cezaevleri bir ülke yönetiminin aynasıdır. Türkiye’de duvarlar sürekli yükseliyor ve çoğalıyor. Bu duvarların bize gösterdiği tablo şu, hepten zindan rejimine dönmüş bir iktidar gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu rejim ülkeyi bir cezaevi toplumuna dönüştürmek için her türlü yolu deniyor. Korkunç gelişmeler devam ediyor ve bunları hatırlatmak bizim görevimizdir. Dikkat edelim, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünü verilerine göre, 2022 yılı verilerine göre 383 ceza ve infaz kurumu var. Bunu yeterli görmüyor iktidar, 2022 yılında bunun için 37 cezaevinin daha yapımına başladı. Bu iktidarın bütün icraatlarını en iyi gösterecek örnek budur. Bu ülkeyi bütünüyle bir cezaevine dönüştürmeye çalışıyor. Zulüm arttıkça direniş artıyor, baskı arttıkça itiraz yükseliyor. Yapabilecekleri tek şey devletin kadim reflekslerini aynen devam ettirmek. Yani tutuklama, yargılama, haksız gözaltı, cezveleri işkence ve zulüm. İktidarın kimliğinin özeti bu cümlelerde yatıyor” ifadelerini kullandı.

Sınırsız kötü muamele yeterli

Sancar, konuşmasına şöyle devam etti: “Ölümle sonuçlanan işkence ve hak ihlalleri, hukuksuzluklar, infaz yakmalar, hasta mahpusları ölüme terk etme ve tecrit cezaevinden başlayarak bütün topluma kuşatma altına alma siyaseti şeklinde karşımıza çıkıyor. Bunlar uluslararası raporlarda da açıkça belirtiliyor. Adı cezaevi ama esasından bu mekanlar sistematik işkence, keyfi cezalandırma ve sınırsız kötü muamele yerleri olmuştur. Silivri cezaevinde işkence sonucu yaşamını yitiren, Ferhan Yılmaz için idare önce kalp krizini gösterdi ölüm nedeni olarak. Sonra ölüm belgesine baktık, bulaşıcı hastalık diye yazılmış. Ama ortaya çıkan görüntüler Ferhan Yılmaz’ın işkence sonucu katledildiğini göstermektedir. İdare işkenceyi ısrarla saklamaktadır. Buradan çok açık söylüyoruz, Silivri 5 No’lu Cezaevi Müdürü derhal görevden alınmalı ve işkenceye karışan tüm görevliler hakkında ivedilikle soruşturma başlatılmalıdır. Biz bunun takipçisi olmaya devam edeceğiz.

İtiraz etmezsek, zulüm ilerleyecek

Örnekleri sıralamaya kalsam konuşmamın tamamını bu konuya ayırmam gerekecek. Cezaevleri işkence evleri haline gelmiştir. Cezaevleri fili infaz idam mekanları haline gelmiştir. Bu model ülkenin tamamına reva görülen bir sistemin de özünü oluşturmaktadır. Eğer gerçekten demokrasi istiyorsak, hukuk ve adalet istiyorsak önce buradan başlamak gerekiyor. En önce ve acil olarak cezaevlerindeki bu zulüm düzenine karşı yüksek sesle itirazımızı dile getirmemiz gerekiyor. Birlikte mücadeleyi örgütlemek gerekiyor. Aksi takdirde 12 Eylül’ün Diyarbakır Cezaevinde başlatıp bütün ülkeye yaydığı o zulüm, o baskı ve vahşet rejimi hızla ilerlemeye devam edecek. Onlar zulme devam etsin, direnenler yolunda devam ediyor. Bizler de bu zulmü durdurmak için nasıl 12 Eylül sonrası Diyarbakır Cezaevinde mücadele, direniş yükseldiyse aynı kararlılıkla bu mücadeleyi sürdüreceğiz.

Sesimizi yükseltelim

Bu iktidarın bu politikaları ülkenin kaderi haline getirilmesine izin vermeyeceğiz. Gelin hep birlikte güçlü bir şekilde bu zulme karşı sesimizi yükseltelim, güçlerimizi birleştirelim arkadaşlar. Bu çağrımız bütün hak örgütlerinedir. Bütün demokrasi çevrelerinedir. Muhalefet partilerinin tamamınadır ve hiç şüphesiz vicdanlı iyi tek tek bütün insanlardır. Bu düzen sadece cezaevlerinde bu zulme maruz kalanların meselesi olarak görülemez. Bu hepimizin bugünü ve geleceği meselesidir. Burada sessiz kalırsak neler olacağını tarihsel tecrübeler hem bu ülkede hem de başka toplumlarda bize açıkça göstermiştir. O nedenle sesimizi yükseltelim ve bu zulümü birlikte durduralım. Bu düzeni birlikte değiştirelim arkadaşlar.

İktidarı göndereceğiz

Son günlerde bu zulüm politikaları sadece cezaevleriyle sınırlı kalmıyor. Toplumsal yaşamın her alanına yayılıyor. En başta Kürt halkı olmak üzere, bütün muhalif güçlere, demokratik kurumlara, kadınlara, hak arayanlara karşı şiddet ve saldırı politikaları her geçen gün daha da yoğunlaştırılıyor. Bu iktidar çürümüştür ve çöküş içindedir. Korkusu da buradan gelmektedir. Saldırganlığı da bu korkunun ürünüdür. Korkuyorlar, direnenlerden korkuyorlar topluma gelecek umudu veren mücadele güçlerinden korkuyorlar, bizlerden korkuyorlar, büyümekte olan demokratik mücadelenin sonuç alacağını görüyorlar. O nedenle korkuyorlar. Ama korkunun ecele faydası olmayacaktır. Biz kararlılıkla mücadelemizi bu çizgi de bu çerçevede devam ettirirsek inanın bu iktidarı da göndereceğiz, bu düzeni de mutlaka değiştireceğiz.

Savaş politikası

İşte 8 Mart, işte Newroz meydanları. Oradan yükselen ses, herkese mesaj veriyor. Orada yükselen ses, bu ülkede umudun, nerede yattığını da gösteriyor. Değişim, adalet ve demokrasi umudunun nerede yattığını da gösteriyor. Korku bacayı sardığı için her gün yeni operasyonlar yapıyorlar. Cizre il binamıza yönelik o talan operasyonunun fotoğraflarını kamuoyuyla paylaştık. Onunla da sınırlı kalmıyorlar. Başka yerlerde de tutuklama, gözaltılar, şiddet almış başını gidiyor. Sadece bize yönelik olmakla sınırlı kalmıyor. Başka partilerin binalarına da saldırılar oluyor arada. Mesela DEVA Partisinin Pütürge ilçe binasına da aynı şekilde saldırı gerçekleşti. Biz boşuna bunlar sadece bizim meselemiz değildir demiyoruz. Bu politikalar, bu ülkeyi faşizmin kurumsallaştığı bir yolda hızla ilerletme amacına yöneliktir. Eğer gerçekten bunu durdurmak istiyorsak hep birlikte mücadele etmek bizim boynumuzun borcudur. Bütün bu örnekler Kürt sorununda çözümsüzlük ve şiddet anlayışıyla sonuç alamayanların, savaş, inkar, imha ittifakının kaybetme korkusunun sonuçlarıdır. Bu iktidar daimi savaş politikalarıyla ayakta duruyor, varlığını savaş politikalarına bağlamış deyip duruyoruz.

Apaçık savaş politikaları

Bunun da her gün yeni örnekleri çıkıyor karşımıza. İşte şimdi Federe Kürdistan Bölgesine yine bir sınır ötesi operasyon başlatıldı. Bunun adı sınır ötesi operasyon değil, bunun adı apaçık savaş politikalarıdır. Bölgeyi savaş düzeni içinde tutma arayışıdır. Buradan çok yönlü hesapları var elbette bu iktidarın. Bu savaşların içinde hiç şüpheniz olmasın ülkedeki siyaseti yeniden dizayn etme hedefi de yer alıyor. Bu ülkede siyaseti, savaş politikaları üzerinden dizayn etmeye çalışıyorlar. Diğer muhalefet partilerini, bu politikalar üzerinden hizaya getirmeyi amaçlıyor. Böylece bizim dışımızda demokrasi ve barış isteyen güçlerinin dışındaki herkesi sessizce bu cephede yer almaya çekiyorlar. Belki de mecbur ediyorlar ama hiç kimse mecbur değil.

Muhalefete çağrı

Özellikle diğer muhalefet partilerinin tarihten ciddi dersler çıkarmasını bekliyoruz. Bu politikaların hangi amaçlara hizmet ettiğini ve hangi sonuçları ürettiğinin iyi bilinmesi gerekiyor. Her sınır ötesi operasyondan sonra iktidarın arkasına dizilme alışkanlığının bu ülkede bu düzeni kalıcı hale getirmekten başka bir sonuç yaratmayacağını bir kez daha hatırlatıyoruz. Bu oyuna gelmeyin. Savaş politikaları ve çözümsüzlükle gidilecek yol sefalettir, yoksullaşmadır ve faşizmin daha da kurumsallaşmasıdır. Bu iktidar ülkenin bekasını gerekçe gösteriyor ama asıl olan kendi bekasıdır. Kendi bekası için her türlü yola başvuran bir iktidar ile karşıyayız. Şimdi yeniden sınır ötesi operasyonlara savaş politikalarına yükseltmeye yönelmiştir. Buradan varmak istediği yer de kendi varlığını sürdürecek şartları yaratmaktır. O nedenle diyoruz ki bu operasyonlara, operasyon adı altında yürütülen savaş politikalarına karşı hep birlikte durmak zorundayız. Bunu diğer toplumsal muhalefet güçleri ile diğer siyasal muhalefet güçleri ile birlikte durmaya başaramazsak bedeller ağır olacak. Bizler demokratik çözüm için bütün gücümüzle yolumuza devam edeceğiz. Bundan asla taviz vermeyeceğiz. Savaş politikalarına karşı çözümün tek yolunun diyalog, müzakere ve demokratik siyaset olduğunu söyleme devam edeceğiz.

Herkes şapkasını önüne koyun

Topluma asıl kurtuluş yolunun buradan geçtiğini anlatmaya devam edeceğiz. Ama bu gerçeği göz ardı edenlerin, iktidarın yaratacağı yıkım politikalarının sonuçlarına ortak olacağını açıkça söylüyoruz. O yüzden herkes şapkasını önüne koysun ve bir kez daha düşünsün. Savaş politikalarıyla gidilecek yer çöküşten başka bir şey değildir. Daha fazla acı canlarımızın ve ekmeklerimizin daha fazla gaspından başka bir şey değildir. O yüzden en güzlü savaş karşıtı birlikteliği oluşturmak en acil görevimizdir. Hep birlikte bu çizgiyi büyütmek zorundayız, bunun dışındaki bütün yolların çöküşe, çözümsüzlüğe çıktığını anlatmak zorundayız. Faturanın bu ülkenin insanlarına çıktığını her gün görmek ve göstermek zorundayız. Ekonomik krizin halkın yoksullaşması ve açlığa mahkum olması olduğunu hepimizin çok iyi görmesi gerekiyor. Bunun en önemli nedenlerin birincisi Kürt sorununda çözümsüzlüğü ve savaş politikalarıdır. Savaş politikaları devam ettikçe yoksullaşma da artacaktır. Savaşa ayrılan her kaynak bir avuç çevreyi daha da zengin etmekte, bu iktidarın kendini sürdürme hevesini güçlendirmekte. Bu ülkeyi ve toplumu acılara, yoksullara sürüklemektedir. O nedenleri savaş politikalarına dur demeliyiz. Dur da diyeceğiz bu politikaları da durduracağız.

Çözüm ise demokratik siyasettir

Çözümün adresi, yolu, yöntemi bellidir. Neyin çözüm olmadığıysa çok açık ortadadır. Çözüm olmayan şey 40 yıldır devam ede bu politikalardır. Çözüm ise diyalogdur, müzakeredir demokratik siyasettir. Biz bunun için varız ve bunun için mücadeleyi büyütmeye de devam edeceğiz. Newroz’un verdiği mesaj da budur. Milyonlar, Newroz’da bu mesajı verdi. Çözümün yolunu yöntemini adresini ve muhtemel sonuçlarını herkese bir kez daha hatırlattı. O nedenle o sese güçlü bir şekilde kulak vermek lazım. İktidarın kurduğu oyun sahasının içinde kalan her kesim iktidarın bu ülkeye yaşatacağı acıların ve yoksullukların da ortağı olacaktır. Bu kadar açık.”

Paylaşın

HDP’li Sancar: Türkiye’yi İki Kutba Mahkum Bırakmayacağız

Halkarın Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi, Ankara Balgat’taki genel merkez ek binasında “kongre gündemiyle” toplandı. Parti Meclisi normal şartlarda Şubat’ta yapılması gereken ancak ertelenen 5. Olağan Kongrenin tarihinin belirlenmesi için bir araya geldi.

Toplantının başlangıcında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar iktidarı eleştirdi. HDP’ye açılan kapatma davasına değinen Sancar, “Devlet demokratik siyaseti tasfiye etme çabasında başarısızlığa uğramıştır” dedi.

Sancar, “Kürt sorununda çözümsüzlükte ısrar eden, demokratik siyaseti tasfiye edebileceğini sanan bütün geçmiş iktidarların uğradığı akıbet, bugün aynı anlayışı sürdürmekte olan bu iktidarı beklemektedir. Bu iktidar aynı anlayışta ısrar ettiği için bundan öncekilerle aynı akıbete uğrayacaktır, tarihin çöplüğüne gidecektir” diye konuştu.

Sancar daha sonra konuyu 5’inci olağan kongreye getirerek şunları söyledi: “Parti meclisinin gündeminde önemli bir konu var. Covid-19 salgınından dolayı il ve ilçe kongrelerini zamanında yapma imkanı bulamadığımız için 5’inci olağan kongremizi zamanında yapamadık.

Normal şartlarda Şubat’ta yapmamız gerekiyordu ama bizim dışımızdaki nedenlerle olağan kongremizi toplayamamıştık. Hazırlıklarımız büyük ölçüde tamamlandı. Örgütlenme Komisyonumuz, Parti Meclisimiz ve diğer kurullarımız çalışmalarını büyük bir özveri ile yürüttüler ve şimdi büyük kongremizi toplamak için hazırlıklarımızı olgunlaştırdık.

Önümüzde önemli bir kongre var, tarihi bir kongre var. Kongre ile ilgili ayrıntılar bu PM toplantısının önemli bir gündemidir. Birlikte takvimi tartışacağız, ayrıntıları birlikte somutlaştıracağız. Önümüzdeki kongre HDP’nin en büyük şölenlerinden biri olacaktır. En güçlü irade gösterisi olacaktır.

Binler, on binler toplanacak ve HDP’ye karşı yürütülen bu siyasi geleneğe karşı yürütülen saldırıların nasıl boşa çıkarıldığını orda hep birlikte ortaya koyacaktır. “Önümüzdeki kongreye büyük önem atfediyoruz. Herkese o kongreden kararlılık mesajını, mücadelede ısrar, demokratik siyasette inat ve çözüm isteğimizin sonsuz olduğu mesajını hep birlikte vereceğiz.

“Türkiye’yi iki kutba mahkum bırakmayacağız”

Halklarla toplumun farklı kesimleri ile ama özellikle ezilenlerle, mağdurlarla, ötekileştirilenler, yok edilmek istenenlerle birlikte karşılıklı diyalog ve eleştiri mekanizmasını da işleterek yolumuza devam edeceğiz. Bütün demokrasi güçlerine Türkiye’de barış ve demokrasi isteyen, zulmün, zorbalığın ve talanın bitmesini isteyen herkes gelsin bu yolda birlikte yürüyelim, sözümüz varsa birbirimize yürürken söyleyelim ama esas hedefi gözden kaçırmayalım.

Hedefe yürürken birbirine destek olmak, dayanışmayı ortak mücadeleyi en ileri noktaya taşımak temel şiarımız olmalıdır. Eleştirilerimizi ve uyarılarımızı birbirimize mücadele içinde yürürken, hedefe doğru kararlılıkla ilerlerken dile getireceğiz, bizim anlayışımız, fikriyatımız bunu gerektiriyor, bunu başaracağız Türkiye’yi birbirine benzer iki kutba mahkum bırakmayacağız. 3’üncü yol var. Bu yolu taşıyacak HDP var, HDP’nin büyütmekte olduğu Demokrasi İttifakı var.”

Paylaşın

HDP’nin Kapatılma İhtimali Var Mı? Sancar Açıkladı

Partisine açılan kapatma davasına değinen HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “HDP’ye açılan kapatma davasının hatırlatılması üzerine Sancar, “Şimdi şöyle söyleyeyim normal şartlarda böyle bir davanın açılamıyor olması gerekiyordu. Yine normal şartlarda Anayasa Mahkemesi’nde kapatma kararına imza atmayacak üyelerin sayısının çoğunlukta olduğuna inanıyorum. Ancak iktidarın yargı üzerinde ve bütün kurumlar üzerinde nasıl etkisi ve hakimiyeti olduğunu biliyoruz.” dedi.

Sancar, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Çeşitli yöntemlerle istediği kararı çıkartacak bir güç var ortada. Açıkçası biz HDP’yi sonuna kadar savunmak istiyoruz. HDP’yi kapatmamak için her türlü mücadeleyi yürüteceğiz hukuki olarak. Ancak HDP’nin de kapatılabileceği ihtimalini de gözeterek hazırlıyoruz senaryolarımızı. Kapatma kararının çıkması halinde neler yapılacağının da çalışmış durumdayız” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş’ın Liderler Özel serisine konuk oldu, siyasetin gündeminde yer alan konulara ilişkin açıklamalarda bulundu.

AK Parti ve MHP tarafından değiştirilen seçim yasasına değinen Sancar,  “Cumhurbaşkanı bir partinin genel başkanı olarak meydanlarda dolaşacak. Tüm bunları düşündüğünüzde iktidarın seçimle gönderilebilmesi için sizin güçlü bir çoğunluk yakalamanız gerekiyor. Yani yüzde 51-49 olmaz. Öyle bir hedef koymalısınız ki bu yüzde 60’lara yakın olmalıdır” ifadesini kullandı.

Sancar devamında oy hedeflerine, seçim ittifaklarına ve Demirtaş’ın adaylığına da değindi.

‘Bizim kendi ittifaklarımız var’

Sancar, “Parlamento seçimleri için herhangi bir ittifaka girme arayışımız yok dedik. Bu tutumumuz devam ediyor. Çünkü bizim kendi ittifaklarımız var. Bu ittifaklarımızı büyütme isteğimiz var” dedi.

Toktaş’ın “Şu an oluşturduğunuz yapıyla kaç milletvekili hedefliyorsunuz?” sorusu üzerine Sancar, şunları söyledi:

“Hedefimiz şu parlamentoda öyle geniş bir demokrasi gücü ortaya çıksın ki hiç bir iktidar o güç hesaba katılmadan, herhangi bir şey yapamaz halde olsun. Yani şunu demek istiyoruz, 600 milletvekili varsa çoğunluk ancak demokrasi ittifakıyla sağlansın. Oy oranı olarak hedefimiz de yüzde 15’in üstüdür. Biz yüzde 15’i kendimize baraj ve çıta olarak belirledik.”

Güvenlikleri anket şirketlerinden sonuçları aldıklarını belirten Sancar, “Kamuoyuyla anket paylaşan şirketler HDP’yi yüzde 11 ile 13 arasında sonuç gösteriyorlar. Güvendiğimiz anket şirketleri HDP’nin yüzde 15’in üzerine tırmandığını söylüyorlar” dedi.

HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın ‘ben hala adayım’ sözlerini de bir soru üzerine değerlendiren Mithat Sancar, “Daha önce bu kadar açık ve net ifade ettiğini duymamıştım. Ama böyle bir isteği de dile getirmesini yadırganacak bir şey olarak görmüyorum” dedi.

HDP’nin kapatılma ihtimali var mı?

HDP’ye açılan kapatma davasının hatırlatılması üzerine Sancar, “Şimdi şöyle söyleyeyim normal şartlarda böyle bir davanın açılamıyor olması gerekiyordu. Yine normal şartlarda Anayasa Mahkemesi’nde kapatma kararına imza atmayacak üyelerin sayısının çoğunlukta olduğuna inanıyorum. Ancak iktidarın yargı üzerinde ve bütün kurumlar üzerinde nasıl etkisi ve hakimiyeti olduğunu biliyoruz.

Çeşitli yöntemlerle istediği kararı çıkartacak bir güç var ortada. Açıkçası biz HDP’yi sonuna kadar savunmak istiyoruz. HDP’yi kapatmamak için her türlü mücadeleyi yürüteceğiz hukuki olarak. Ancak HDP’nin de kapatılabileceği ihtimalini de gözeterek hazırlıyoruz senaryolarımızı. Kapatma kararının çıkması halinde neler yapılacağının da çalışmış durumdayız” dedi.

Paylaşın

HDP’li Sancar: İktidar IŞİD’e Biz Kobani’ye Yardım Ettik

Hafta içi partililerine yönelik “Kobani soruşturması” adı altında yapılan gözaltılara değinen HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “İkinci dalga operasyon adı altında yeni bir saldırı başlattı bu iktidar. Bu saldırıda Kobanê’ye yapılan insani yardımlar suçlama konusu yapılıyor. Bir kez daha altını çizerek belirtelim, bu iktidar IŞİD’e, biz ise IŞİD karşısında direnen Kobanê halkına yardım ettik. IŞİD yenildi, Kobanê halkının direnişi zafere ulaştı” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Kobanê Kumpas Davası, gayrimeşrudur. 11’inci duruşması görülen bu davada kumpasın ayan beyan ortaya çıkması daha ne gerekiyor. Düşünün mahkemenin uzun süre başkanlığını yürüten Bahtiyar Çolak çete üyesi olmak suçlamasıyla gözaltına alınmıştı daha sonra da ev hapsinde tutuluyor ve kendi hakkında yürütülen bir çete üyeliği davası soruşturması var. Çetelerin, mafyanın ve yeni paralel yapıların partimize ve halkımıza karşı saldırı ve kumpas davalarının ana aktörleri olduğunu bu örnek açıkça ortaya koymaktadır. İşte iki gün önce başlatılan yeni saldırı dalgası da iktidarın bu hukuk dışı yapılar eliyle partimize karşı sürdürdüğü düşmanlığın ve uyguladığı düşman hukukunun açık göstergeleridir.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar ile bileşen partilerinin eş genel başkanları HDP Genel Merkezi’nde ortak basın toplantısı düzenledi.

Açılış konuşmasını yapan HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyesi Sultan Özcan, ileriki dönem yol haritası belirlemek üzere bir toplantı yaptıklarını duyurdu ve HDP’nin bileşen siyasi partilerinin eş genel başkanları kürsüye davet etti.

Ardından konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Yeni dönem hazırlıklarımız kapsamında bir süredir yetkili kurullarımızla toplantılar gerçekleştiriyoruz. Bugün bileşen partilerimizin eş genel başkanları ve sözcülerimizle hafta sonu da PM ile toplantıları serimizi gerçekleştiriyoruz. Gündemlerimiz yoğun, Türkiye’nin sıcak gündemleri var. En başta ekonomik kriz başta olmak üzere siyasal gelişmeleri bütün boyutlarıyla tartışıp çözüm üretmeye ve bunları hayata geçirmeye çalışıyoruz. Güçlü bir siyasi hareketiz ve çok önemli bir halk desteğine sahibiz. Bunun bize yüklediği sorumlulukların farkındayız. Bu bilinç ve kararlılıkla çözüm odaklı çalışmalarımız bundan sonra da yoğunlaşarak devam edecektir” dedi.

Hafta içi partililerine yönelik “Kobani Soruşturması” adı altında yapılan gözaltılara değinen Sancar, “İktidarın da partimize, halkımıza, bizler şahsında Türkiye’nin demokrasi güçlerine karşı saldırıları artarak devam ediyor. Partimize karşı açılan kapatma davası, önceki dönem eş genel başkanlarımız ve MYK üyelerimizin rehin tutulduğu Kobanê Kumpas Davası devam ediyor. Bu dava devam ederken iki gün önce de Kobanê de ikinci dalga operasyon adı altında yeni bir saldırı başlattı bu iktidar. Bu saldırıda Kobanê’ye yapılan insani yardımlar suçlama konusu yapılıyor. Bir kez daha altını çizerek belirtelim, bu iktidar IŞİD’e, biz ise IŞİD karşısında direnen Kobanê halkına yardım ettik. IŞİD yenildi, Kobanê halkının direnişi zafere ulaştı” diye belirtti.

“İntikam arayışı”

Sancar, konuşmasının devamında şunları söyledi: “Dünyanın dört bir tarafından hem yardım hem de destek ulaştı. IŞİD’e ise esas destek bu iktidardan geldi. İşte bu iktidar için kapanmaya bir hesaplaşma söz konusu. Bu davalar ve operasyonlar iktidarın o dönem anlattığım döneme ilişkin bitmeyen öfkesinin ve dinmeyen intikam arayışının sonucudur. Buradan herhangi bir sonuç elde etmeleri söz konusu olamaz. Çünkü tarihin geri çevrilmesi diye bir durum söz konusu olamaz. Bu iktidarın böyle bir şansı da yoktur. Ayrıca biz bütün bu saldırıların siyasi amaçlarının da gayet iyi farkındayız. İktidar bizimle siyasetten baş edemiyor ve HDP’yi iktidarını mutlaklaştırmanın, faşizmi kurumsallaştırmanın önünde tek gerçek ve en önemli engel olarak görüyor.

Haklılar da çünkü biz var olduğumuz sürece bu ülke faşizmin kurumsallaşmasına, despotluğa, tek adam rejimine ve kutuplaştırma düşmanlaştırma oyunlarına teslim olmayacak. Bizler buna izin vermeyeceğiz. Bütün bunları engelleyecek gücümüz olduğunu bir kez daha hatırlatalım. Biz olduğumuz sürece umut olmaya, çözüm olmaya devam edeceğiz. Bütün bunlar yaratılmak istenen rejimin de korkulu rüyasıdır.”

“Kapatma davasını boşa çıkaracağız”

Partimize karşı yürütülen saldırılar apaçık hukuk dışıdır, anti demokratiktir ve hiçbir meşruiyete sahip değildir. Kapatma davasının iddianamesi nasıl ve nerede hazırlandı bunu defalarca anlattık. Bu iddianame MHP Genel Merkezinde hazırlanmış ve Saray’da son şeklini almış Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı eliyle AYM’ye ulaştırılmıştır. AYM bu iddianamenin bütünüyle dayanaktan yoksun hukuki nitelikten uzak bir kumpas belgesini olduğunu neredeyse apaçık dile getirerek iddianameyi geri çevirmişti. Ama dava devam ediyor. Burada bir dayatma söz konusu olduğunun herkes farkında. AYM baskı altına alınıyor. AYM tarihi bir sınavla karşı karşıya olduğunu vurgulayalım. Bizler AYM’de hukuka ve vicdana göre karar verme eğiliminde olan üyelerin olduğuna dair inancımızı hep dile getirdik. Bunu bir kez daha dile getirelim. AYM bu baskılara rağmen evrensel ilkelere ve vicdana karar vermek isteyenler olabilir ama bu iktidarın her türlü baskı ve şantajı kullanmasının söz konusu olacağını herkes bilir. Burada da çok yönlü ve güçlü bir siyasi hesaplaşma söz konusu bu davanın AYM salonlarında değil, siyaset sahnesinde karara bağlanacağını biliyoruz. Bütün gücümüzle sımsıkı kenetlenerek mücadelemizi büyüteceğiz, bu davayı da boşa çıkaracağız.

“Düşman hukuku”

Kobanê Kumpas Davası, gayrimeşrudur. 11’inci duruşması görülen bu davada kumpasın ayan beyan ortaya çıkması daha ne gerekiyor. Düşünün mahkemenin uzun süre başkanlığını yürüten Bahtiyar Çolak çete üyesi olmak suçlamasıyla gözaltına alınmıştı daha sonra da ev hapsinde tutuluyor ve kendi hakkında yürütülen bir çete üyeliği davası soruşturması var. Çetelerin, mafyanın ve yeni paralel yapıların partimize ve halkımıza karşı saldırı ve kumpas davalarının ana aktörleri olduğunu bu örnek açıkça ortaya koymaktadır. İşte iki gün önce başlatılan yeni saldırı dalgası da iktidarın bu hukuk dışı yapılar eliyle partimize karşı sürdürdüğü düşmanlığın ve uyguladığı düşman hukukunun açık göstergeleridir.

“HDP fikriyatı yenilmez”

Biz her fırsatta partimizi, siyasetimizi ve halkımızı savunmaya devam edeceğiz. Buna gücümüz yeter. Milyonlar HDP’yi savunuyor, kimin hangi karanlık ortamlarda ne karar verdiğinin bir önemi yok. Bizim için önemli olan halkın bize verdiği destek ve halkın bizim hakkımızda verdiği karardır. En son Newroz’da milyonlar HDP’yi iradesi olarak sahiplendi, HDP etrafında kenetlendi. HDP şahsında hedef aldıkları işte halkın bu iradesidir, düşmanlıkları da halka karşıdır. Biz bu milyonların iradesini en doğru şekilde ve bedeli ne olursa olsun temsil etmeye, savunmaya ve güçlendirmeye devam etmekte kararlıyız. Biz aynı zamanda ittifak partiyiz, bileşenlerimizle ittifak güçlerimizle kenetlenerek yolumuza devam ediyoruz. Siyasetimizi eşit paydada ve ortak iradeyle yürütüyoruz. HDP demokratik, halkçı, sol ve sosyalist değerlerin aynı potada buluştuğu çok değerli bir fikriyattır. Saldırılar ne kadar büyük olursa olsun bu fikriyatın yenilmesi mümkün değildir. Bu fikriyatın yenilmez olduğu partimizin kuruluşundan bu yana her saldırı ve kumpas karşısında ortaya koyduk. İktidarın ve ortağı olan gayri meşru derin yapıların partimizi ve HDP fikriyatını tasfiye etme girişimleri nafiledir ve hevesleri bir kez daha kursaklarında kalacaktır.

Üçüncü Yol

Demokrasi İttifakı, konferans ve kongre kararımızdır. Demokrasi İttifakını en geniş kesimleri temsil edecek şekilde inşa etme kararlılığımız devam etmektedir. Türkiye’de çoklu krizlerden çıkmanın tek yol budur, demokrasi ittifakıdır. 3’üncü yol seçeneği ve mücadele ortaklığıdır. Seçimlerde bu görüşmelerimizin ve tartışmalarımızın bir parçasıdır. Önceliğimiz mücadele ortaklığını en geniş çerçeveye yerleştirmektedir. Şimdiye kadar bu çalışmalardan aldığımız sonuçların önemli olduğunu belirtmeliyim. Bu yol ilerleyecektir Türkiye halklarına bu karanlık girdaptan çıkma yolunu bu çalışmalar sunacaktır.

1 Mayıs’a hazırlık

Değerli arkadaşlar birlikte hareket ettiğimiz partilerin ve siyasi inisiyatiflerin de aynı hassasiyetle hareket etmesi umudumuzu büyütmektedir. Bu vesileyle biz 1 Mayıs’a ortak hazırlanıyoruz. 8 Mart’ın ve Newroz’un coşkusu 1 Mayıs alanlarında daha da güçlenerek yankılanacak. Halkımız kendisine reva görülen bu yoksulluğa, açlığa, geleceksizliğe mahkum değildirler ve bunu da 1 Mayıs meydanlarından bütün dünyaya ilan edeceklerdir. Bu sene 1 Mayıs diğer dönemlerden bazı farklı özellikler taşımaktadır. Bizler 8 Mart’ı, Newroz’u ve 1 Mayıs’ı aynı ruhuyla buluşturacak bir hedefle hazırlanmaktayız 1 Mayıs’a. Bu buluşma sadece bu yıl ve önümüzdeki seçimler için değil Türkiye’nin geleceğini inşa etmek için de en temel seçenek ve dayanak olacaktır. Türkiye’nin yeni bir başlangıç yapabilmesi demokratik ve sosyal cumhuriyete giden yolda daha güçlü adımlarla ilerlemesi için 1 Mayıs önemli bir dönemeç olacaktır.

“Yolumuza devam edeceğiz”

Partimize ve partimiz üzerinden demokratik güçlere yönelik gerçekleştirilen saldırıları 1 Mayıs’ta bu ruhla boşa çıkarmakla sınırlı kalmayacağı geleceğin hangi değerler üzerinden inşa edileceğini de bütün ülkeye ve dünya kamuoyuna da hep birlikte göstereceğiz. Tekrar ifade edelim milyonların alanlarda sahiplendiği ve büyük bedellerle ayakta tuttuğu HDP fikriyatı yenilmezdir. Bu iktidar ve birlikte hareket ettiği karanlık çevrelerin bizleri yenmeye gücü yetmeyecektir. Partimize yönelik gerçekleştirdiğiniz her gayri meşru ve hukuk dışı saldırı çaresizliğinizin aczinizin ve korkusunun göstergesi olmaktan başka bir anlam taşımıyor. Biz büyüyerek güçlenerek bileşenlerimizle, demokrasi güçleriyle ve halkımızla birlikte yolumuza devam edeceğiz. Türkiye’yi mutlaka bu karanlık girdaptan kurtaracağız. Barışımızı da demokrasimizi de özgür eşit yurttaşlık temelinde ortak geleceğimizi de bu mücadele ile bizler yaratacağız. Herkes buna inansın halklarımız ezilenler emekçiler kadınlar gençler bütün mazlumlar buna inansın, gücümüz var bu gücü hayata geçirecek irademiz ve kararlılığımız var.”

Demokrasi İttifakı

Açıklama ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Sancar, “İttifak çalışmalarınız ne durumda” sorusuna, “Biz zaten bileşenler olarak HDP’nin asli unsurlarıyız. HDP budur, bu HDP’dir. Bunun dışında Demokrasi İttifakı çalışmaları çerçevesinde biraz önce de söyledim. Çeşitli alanlarda çalışma yürütüyoruz. En somut adımı 6 sol, sosyalist ve devrimci parti ve inisiyatifle yürütmekte olduğumuz çalışmalardır. Bu çalışmalar umut verici bir şekilde ilerlemektedir. Bunun temelini de ortak mücadele oluşturuyor. Değişik toplum kesimleriyle ve farklı partilerle ittifak çerçevesinde çalışmalarımız yürüyor. Olgunlaştıkça bu konuda kamuoyuna bilgi vereceğiz” yanıtını verdi.

(Kaynak: MA)

Paylaşın

HDP’li Mithat Sancar: Üçüncü Yol Gerçek Çıkış Yolu

Partisinin il eşbaşkanları toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı dışında üçüncü bir yolun olduğunu ve bu yolun Türkiye’nin sorunlarını çözeceğini vurgulayarak, “Türkiye’de merkeziyetçi otoriter rejimin faşizmi kurumsallaştırmaya çalışan iktidar düzeninin alternatifi bu nedenle biziz. Gerçek alternatif HDP’dir. HDP’nin öncülüğünde kurulacak kurulmakta olan ve genişlemesi için çaba harcadığımız demokrasi ittifakıdır. Buradan önümüzdeki dönemin mücadele hattının aynı zamanda fotoğrafını da net bir şekilde görme imkanımız vardır” dedi.

Haber Merkezi / Sancar, konuya ilişkin açıklamasının devamında da, “Üçüncü yol dediğimizde esas kastettiğimiz hususlardan biri de budur. Yani yerel demokrasi üzerine güçlü bir demokratik bir sistem inşa etmektir. Merkeziyetçiliğe, otoriterliğe, baskıya, zulme karşı halkın katılımının denetiminin, söz ve karar hakkının olduğu bir düzen kurmaktır. Bunu bizden başka dillendiren de yok, bizden başka programına koymayı bırakın tartışmaya yanaşan bile yok. O nedenle HDP ve üçüncü yol, HDP’nin öncülüğünde kurmak istediğimiz demokrasi ittifakı gerçek çıkış yoludur.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Mithat Sancar, partisinin genel merkezinde düzenlenen il eşbaşkanları toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Sancar şunları söyledi;

“Önemli bir dönemeçten geçiyoruz. Bu yılı final yılı olarak ilan etmiştik. Öyle olacağı da her açıdan her işarette anlaşılıyor. Bu konuda bizlere de çok önemli görev ve sorumluluklar düşüyor. HDP direnmenin adıdır, bunu herkes biliyor. Bunu en iyi ortaya koyanlar da yerellerde mücadeleyi ortaya koyan sizlersiniz. Direnmek bizim varlık şeklimizdir, mücadele özümüzdür, siyaset tarzımızın temelidir. Sadece direnmekle siyaset olmaz, direnmenin üzerine bir şeyler koymamız gerektiğini biliyoruz. Direnmeyi bütün baskılara rağmen en iyi şekilde gerçekleştiren bütün çalışanlarımızı, emekçilerimizi bir kez daha tebrik etmek istiyorum. Halklarımız adına hepsine teşekkürlerimizi iletiyorum.

Direnmeden sonra yolumuz şimdi inşadır demiştik 2 yıl önceki kongrede. Şimdi inşa zamanıdır. İnşa derken kastettiğimiz bu ülkeye demokrasiyi, toplumsal adaleti, barışı, özgürlüğü getirecek bir düzeni kurmaktır. Bu düzeni hep birlikte kuracağız. Bu düzeni öncelikle sizlerin yerellerde yürüteceği güçlü mücadeleyle inşa edeceğiz.

“Amacımız gerçek demokrasiyi inşa etmektir, büyük barışı kurmaktır”

Bu değişikliği, yeni başlangıcı ve inşayı yerellerden başlatacağız. Hedefimiz büyük bir demokrasi ittifakı oluşturmaktır. Amacımız da bu ülkeye güçlü demokrasiyi ve büyük barışı getirmektir. Esasen demokrasi mücadelesi halkın kendi kendini yönetme mücadelesidir. Demokrasi de gerçek anlamda oluşacaksa halkın kendi kaderine karar vermesidir. İşte bunun için en önemli kanal ve yol yerellerdeki mücadeledir. Biz burada merkezde demokrasi ittifakları için görüşmeler yapıyoruz, toplantılar düzenliyoruz, istişare yapıyoruz ama esas olan, yerellerdeki güç birliğini ve mücadele ortaklığını yaygınlaştırmaktır.

O nedenle sizlere düşen görev, il eşbaşkanlarımıza düşen sorumluluk son derece büyüktür. Bu inşa yolunda hayati önem taşımaktadır. Bizim amacımız gerçek ve güçlü demokrasiyi inşa etmektir ve bunun üzerinde büyük barışı kurmaktır.  Bunun da en önemli ayağı yerel demokrasidir. Yerel mücadele nasıl demokrasi ittifakının can damarıysa yerel demokrasi de güçlü demokrasinin kalbidir. Yerel demokrasi olmadan, güçlü hatta herhangi bir demokrasinin kurulamayacağını da gayet iyi biliyoruz.

Şimdi içinde yaşadığımız düzen merkeziyetçilikten otoriterliğe hızla ilerleyen bir yol katetmiştir. Bugün otoriterliği yerleştirmiş ve faşizmi kurumsallaştırmak için de elinden geleni yapan bir iktidar düzeniyle karşıyayız. Merkeziyetçilik otoriterlik üretir. Denetimsizlik keyfilik, yoksulluk, yolsuzluk ve yozlaşma üretir. Bunu gayet iyi biliyoruz. Topluma yabancılaşma ve toplumsal sorunlara kayıtsızlık üretir.

Tekçilik, ayrımcılık, bastırma, zorbalık ve asimilasyon üretir. İşte merkeziyetçiliğin üzerine inşa edilen bu otoriter düzenin alternatifi güçlü demokrasidir. Bu hedefe giden yolun adı da yerel demokrasidir. Yerel demokrasi katılım, denetim, özgürleşme ve çoğulculuğun gelişimi demektir. Eğer güçlü demokrasiyi bu şekilde yerelden inşa edebilirsek büyük toplumsal barışı da aynı şekilde inşa edebileceğimizi biliyoruz. Buna inanıyoruz, başka yolu olmadığını da görüyoruz.

“Genişlemesi için çaba harcadığımız Demokrasi İttifakı gerçek çıkış yoludur”

Yerel demokrasi aynı zamanda bir örgütlenme ve mücadele şeklidir. Yerel demokrasinin yerellerde kurulması ve ittifakların sadece merkezi görüşmelerle sınırlı kalmayacağının bilinmesi önemlidir. Her bulunduğumuz yerde, bütün illerde ve ilçelerde bütün demokrasi güçleriyle bir araya gelmek için merkezdeki gelişmeleri beklemeden sizlerin çalışması, çaba harcaması gerekiyor. Bizim bu hedeflerimize ulaşmamız açısından da önemlidir. Kendi kendimizi yönetebilmemiz, halkın kendi kendisini yönetebilmesi için bunun mutlaka sağlanması gerekiyor.

Türkiye’de merkeziyetçi otoriter rejimin, faşizmi kurumsallaştırmaya çalışan iktidar düzeninin alternatifi bu nedenle biziz. Gerçek alternatif HDP’dir, HDP’nin öncülüğünde kurulacak kurulmakta olan ve genişlemesi için çaba harcadığımız Demokrasi İttifakıdır. Buradan önümüzdeki dönemin mücadele hattının aynı zamanda fotoğrafını da net bir şekilde görme imkanımız vardır. Üçüncü Yol dediğimizde esas kastettiğimiz hususlardan biri de budur.

Yani yerel demokrasi üzerine güçlü bir demokratik bir sistem inşa etmektir. Merkeziyetçiliğe, otoriterliğe, baskıya, zulme karşı halkın katılımının, denetiminin, söz ve karar hakkının olduğu bir düzen kurmaktır. Bunu bizden başka dillendiren de yok. Bizden başka programına koymayı bırakın tartışmaya yanaşan bile yok. O nedenle HDP ve Üçüncü Yol, HDP’nin öncülüğünde kurmak istediğimiz Demokrasi İttifakı gerçek çıkış yoludur.

Türkiye çoklu krizler yaşamakta bunun en görünen yüzü ekonomik krizdir. Ekonomik kriz dediğimiz de ülkenin yüzde 90’ından fazlasının yoksulluğa ve açlığa mahkum edilmesidir. Eğer bugün enflasyon 3 haneli rakamlara çıkmışsa bunun temelinde tam da bu sistem yatmaktadır. Demokrasi, toplumsal adalet, özgürlük yoksa bunun yerine olacak şey yoksulluk, açlıktır, sömürüdür. Sömürünün, açlığın, yoksulluğun, yoksunluğun egemen olduğu düzende barıştan söz etmenin imkanı da yoktur. Çünkü saydığım her bir unsur aynı zamanda şiddeti hayatın her alanına yayar.

Şiddet dediğimiz zaman sadece devletin çıplak baskı aygıtlarıyla uyguladığı yöntemleri kastetmiyoruz. Bunları fazlasıyla görüyoruz. Polis şiddetini görüyoruz, cezaevlerinde hasta mahpuslara yapılan muamele başta olmak üzere uygulanan baskıyı biliyoruz. İmralı’da uygulanan ağır tecrit rejimini biliyoruz. Yine cenazelere bile tahammül edemeyen, hakkıyla defin işlemine bile izin vermeyen uygulamaları biliyoruz.

Kadına karşı kırım haline gelen o acımasız şiddetin nasıl yayıldığını ve iktidar düzeni tarafından nasıl teşvik edildiğini, hatta bunun cezasız bırakılması için her yolun denendiğini de görüyoruz. Fiziksel çıplak şiddet işçiye de yönelmektedir. Sömürüye ve eşitsizliğe itiraz eden emekçilere hemen polisin şiddetli saldırısının gerçekleştiğini görüyoruz. Toprağını, suyunu, deresini savunan köylülerin de aynı şekilde şiddetle karşılaştığını görüyoruz. Fakat şiddet bundan ibaret değildir, en ağır şeklini çeşitli alanlarda yaşıyoruz.

“Mehmet Sevinç’in cenazesine yapılanları hangi inanç kabul eder?”

Bir örneğini dün yaşadık. Dün Manisa Akhisar’da cezaevinde bulunan tutuklu Mehmet Sevinç, hasta olmasına rağmen serbest bırakılmadı ve hayatını cezaevinde yitirdi. Bu başlı başına bir zulüm zaten. Başka arkadaşlarımıza, başka yurttaşlara da cezaevlerinde aynı muamele reva görülmektedir. Bunun sembollerinden biri de Aysel Tuğluk arkadaşımızdır. Cezaevinde kalmasının mümkün olmadığı hemen herkes tarafından bilinmesine rağmen bugün cezaevinde tutulmaya devam ediliyor.

Cezaevlerindeki bu uygulamaların fiili idam cezası olduğunu defalarca söyledik. Anayasa ve yasalardan idam cezası çıkarılmış olsa bile hasta tutukluların tedavilerinin engellenmesi ve tahliye edilmemeleri, içeride hayatlarını devam ettiremeyecekleri bilinmesine rağmen tahliye edilmemeleri ölüme bilerek göndermek anlamına gelir. Bunun da anlamı da fiili idam cezasıdır. Mehmet Sevinç’in ailesi ve dostları cenazeyi alıyorlar, defin işlemleri için Kocaeli’nin bir ilçesine gidiyorlar ama cami imamı cenazeyi yıkamayı reddediyor.

Bu yetmiyormuş gibi defin aracı da verilmiyor. Bunun ötesinde polis defin işlemini engellemek için her türlü yola başvuruyor. Düşünün bir cami imamı cenazeyi yıkamayı reddediyor. Hangi inançta var, hangi inanç kabul eder bunu? Bir cenazenin inancına göre, kendisinin ve yakınlarının inancına göre defin edilmesi konusunda bile ayrımcılık yapan bir zihniyetin bu topluma neleri dayattığını çok açık görebiliriz. Aynı şekilde cezaevlerinde tutulan mahpus arkadaşlara da uygulanan rejim tam da bu sistemin hangi zihniyete dayandığını apaçık göstermektedir.

“Kobanî Kumpas Davasında yoldaşlarımızın gösterdiği tutuma sahip çıkma konusunda eksiklerimiz var”

Pek çok alanda ayrımcılık üreten bu sistem aynı zamanda şiddetin her türünü bu toplumun her zerresine yaygınlaştırıyor. Fiziksel çıplak şiddet dedik işte bunlar onun göstergesidir. Her gün polis operasyonlarıyla karşı karşıya kalındığı, yargı kumpaslarının devreye sokulduğu bir zamanda yaşıyoruz. İşte Kobanî Kumpas Davası.

Her gün yeniden yeniden kumpas açığa çıkmasına rağmen keyfilik ve yüzsüzlükle yürütülen ve iktidar tarafından sahiplenilen bir dava söz konusu. Yoldaşlarımız bu düzeni mahkum etmek için her gün en etkili şekilde sözlerini kullanıyorlar ama bizlerin bu sözleri ve oradaki güçlü adalet direnişini yaygınlaştırmamız gerekiyor. Bu konuda eksiklerimiz ve yetersizliklerimiz var. Orada söylenen her sözün bulunduğumuzda her şehirde ve mahallede duyulmasını sağlamamız gerekiyor.

Kayyımlar sadece Kürt halkının iradesini gasp etmiyor, toplumsal yozlaşmayı da derinleştiriyor

İşte bu düzenin karşısına gerçek güçlü demokrasiyi koymak istiyoruz. İnşa hedefimizin merkezinde yer alan nokta budur. Yerel demokrasinin zerresinin kalmadığı bir dönemdeyiz. Kayyım uygulamalarını sizlere uzun uzun anlatmama gerek yok ama sizlerin uzun uzun anlatmanıza gerek var. Her yerde anlatmalıyız. Kayyım uygulaması bu rejimin en çıplak göründüğü alandır. Hem yolsuzluklar hem de her türlü kültürel gasp tam da kayyımlar eliyle yürütülmektedir.

Sadece bununla da kalmıyor kayyım sistemi. Aynı zamanda kayyımların bulunduğu her şehirde yozlaşmayı ve çürümeyi teşvik ediyor. Yandaşlar eliyle rant dağıtarak ahlaksızlığı geliştiriyor. Uyuşturucunun gençleri esir alacağı her türlü kanalı bilerek isteyerek oluşturuyor. Kısacası kayyımların atandığı şehirlerde sadece Kürt halkının iradesi gasp edilmiş olmuyor aynı zamanda Kürt halkının yoğun yaşadığı bu kentlerde bir yozlaştırma ve çürütme politikaları da uygulanıyor. Bunların hepsini durdurmak ve bunları değiştirmek önümüzdeki dönem en önemli ve büyük hedefimizdir.

Bunun için de yine yerellerde yürütülecek mücadelenin belirleyici olduğunu hatırlatmak isterim. Şüphesiz bu mücadelede hepimize sorumluluklar ve görevler düşüyor. Bizler de her türlü çabayı harcamak zorundayız ama bizim ağacımızın kökleri halkın içindedir, yerlerdedir. O kökleri sağlam tutup dalların büyümesini sağlayacak en güçlü su kaynağı da yine yerel mücadeledir. Yerel demokrasi yerel mücadele ile kurulur. Yerel demokrasi güçlü demokrasinin inşasında temel yoldur.

“Büyük barışa giden yolda en önemli adım Kürt sorununda demokratik çözümdür”

Bu kadar büyük bir şiddet düzeni içinde yaşıyoruz ve bizler de büyük barış hedefini önümüzdeki dönemin görevi olarak koymuş bulunuyoruz. Büyük barış her türlü yoksulluğa, ayrımcılığa, şiddete karşı çıkmak ve bunların ortadan kaldırılacağı bir düzen kurmaktır. Büyük barışa giden yolda en önemli adım Kürt sorununda demokratik çözümdür. Büyük barışın kilidini açacak anahtar budur. Bu anahtar da sizlerin, bizlerin elindedir.

O nedenle büyük barışa giden yolda Kürt sorununda demokratik çözümü her aşamada ve her anda savunacak politikaları mutlaka geliştirmemiz ve uygulamamız gerekiyor. Büyük barışın aynı zamanda kadına şiddeti ortadan kaldıracak bir sistemi hedeflemesi gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Doğaya karşı şiddeti ortadan kaldıracak bir düzeni inşa etmeyi gerektiriyor. Yoksulluk bir şiddet biçimidir, yoksullar aynı zamanda ekonomik şiddetin en çıplak yaşandığı bir düzenin ismidir. Yoksulluk talanla, ekonomik şiddetle ve bu sistemi yürütmek için kullanılan her türlü yöntemle bağlantılıdır.

Ülkede demokrasi yoksa, özgürlük yoksa, sosyal adalet yoksa bunun karşısında talan ve zorbalık vardır. Ülkenin kaynaklarının bir avuç sermayedarın, bir avuç yandaşın elinde toplanması vardır. Savaş politikalarıdır vardır, halka rağmen halkın çıkarlarına rağmen savaş politikalarını yaygınlaştırmak vardır. Ülkenin kaynaklarını, sadece kaynaklarını değil tabii ki canlarını da harcayan bir zihniyetin uyguladığı savaş politikaları aynı zamanda yoksulluğun da temelinde yatan en önemli faktördür. O nedenle büyük barış bu savaş politikalarını reddetmekle inşa edilebilir. Bunun bir kez daha burada sizlerle paylaşmak ve kamuoyuna hatırlatmak isteriz.

“Yoksulluğun en ağır yaşandığı şehirlerin başında yine Kürt şehirleri geliyor”

Bugünkü sistemde ekonomik soygunun boyutunu anlatmaya gerek yok ama yoksulluğun en ağır yaşandığı şehirlerin başında yine Kürt şehirleri geliyor. Yani ayrımcılıkla, ötekileştirmeyle ve kimliklerin, halkların haklarının gaspıyla yoksulluk iç içedir. Hiçbir zaman, hiçbir şekilde yoksulluk o bölgelerin fakirliği ya da insanlarının yeterince çalışmamasıyla ilgili değildir.

Tam tersine Kürt şehirlerinde yoksulluğun bu kadar büyük olmasının, en yoksul şehirler listesinde neredeyse her zaman ilk 10 şehir arasında Kürt şehirlerinin yer alması Kürt politikasında inkar, imha ve kimliksizleştirme politikalarıyla ilgilidir. O nedenle halkların, en başta Kürt halkının bütün haklarını savunacak ve anadilinde kendi her alanda yaşayabileceği sistemi kurabilecek bir mücadele hattına ve politikaya her zamankinden daha çok sahip çıkmak durumundayız.

“Üçüncü Yol, bu ülkenin halklarına barışı ve adaleti getirecek olan programın adıdır”

Aynı şekilde toplumun başka kesimlerinde de bunu görebiliriz. Örneğin neden Romanlar bu ülkenin en yoksul insanları arasında yer alıyor Kürtler gibi. Çünkü onlar da her türlü ayrımcılığa, her türlü ötekileştirmeye maruz kalıyorlar. Özgürlüğü, demokrasiyi, eşitliği ortadan kaldıran bu sistem, aynı zamanda bütün ötekileri yoksulluğa mahkum eden bir sistemdir. Bugün bu sistem ülkenin her tarafına yayılmıştır. Açlık kol gezmektedir, yoksulluk ve sefalet bu ülkenin en temel ve en büyük gerçekliği haline gelmiştir. Bizler, önümüzdeki dönemde mücadele ortaklığını büyüterek Demokrasi İttifakını güçlendirme görevini yerine getireceğiz.

Bu çoklu krizden çıkışın yolunun güçlü demokrasi, kalıcı büyük barış, sosyal adalet ve özgürlük olduğunu mutlaka her yerde ortaya koyacağız. İşte alternatif yol budur. Krizlerden gerçek çıkışın adresi bu mücadele hedefi ve hattıdır. Üçüncü Yol sözü bir slogandan ibaret değildir, bir programdır. Bu ülkenin halklarına özgürlüğü, barışı, adaleti getirecek olan programın adıdır. Bu programın hayata geçirilmesinde en büyük sorumluluk bizlerdedir ama en çok da yerellerde HDP ağacının köklerini sımsıkı toprağa bağlayan sizlerdedir.

“HDP fikriyatını bu topraklarda yok etmek mümkün değildir”

Bugüne kadar yaptığımız çalışmalarda da sizden önce il eşbaşkanlığı yapan yöneticilik yapan dostlarımızın emekleriyle bugüne geldik. Büyük bedeller ödendi hala cezaevlerinde binlerce arkadaşımız yatmaktadır. Binlerce arkadaşımız da sürgünde yaşamak zorunda kalmaktadır. Ama biliyoruz ki boşuna ödenmiyor bu bedeller. Ne yaparlarsa yapsınlar; kapatma davasıyla, Kobanî Kumpas Davasıyla bizleri sindirmek için ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar başaramayacaklar. Tarih, mücadele ve direniş çok açık bir şekilde ortaya koydu; HDP’nin fikriyatını bu topraklarda yok etmek mümkün değildir. Aksine baskının ve zulmün en yoğun olduğu dönem HDP’nin en güçlü olduğu dönem olmuştur.

Bu iktidarı göndermenin tam zamanıdır

Newroz coşkusu herkese gereken mesajı vermiştir. 8 Mart’ta ülkenin her yanında kadın mücadelesinin kararlılığını ortaya koyan yoldaşlarımıza buradan bir kez daha teşekkürlerimizi ve minnetimizi sunuyorum. Aynı şekilde Newroz meydanlarını ülkenin 70 merkezinde milyonlarla dolduran bütün arkadaşların emeklerine sağlık. Sadece Amed, Van, İstanbul’da değil ülkenin dört bir köşesinde milyonlar meydanlara aktılar ve kararlılıklarını, inşa ve yeniden başlangıç hedefinde nasıl sahip çıkacaklarına dair iradelerini ortaya koydular.

Sorumluluğumuz bununla daha da büyümüştür. Şimdi ülkeyi bu çoklu krizlerden; talan, yalan, savaş ve yandaş sisteminden çıkarmanın zamanıdır. Şimdi bu iktidarı göndermenin zamanıdır. Bu iktidarı göndecek esas yol halka güçlü ve gerçek bir alternatif sunmaktır. Biz bu alternatifi sunuyoruz. Bu iktidarı göndereceğiz ama bununla yetmeyeceğiz. Şiddeti her alana yayan bu düzenin değişmesi gerekiyor. Asimilasyon, inkar, imha, baskı ve yoksulluk üreten ne kadar düzen unsuru varsa bu iktidarla birlikte değiştirmek temel hedefimizdir.

“Seçim stratejimizi merak edenler deklarasyonumuza baksınlar”

Biz sadece basit bir iktidar değişikliği değil, bir düzen değişikliğini hedef olarak önümüze koyduk. Ortak mücadele büyüdükçe bu hedefe daha hızlı yaklaşacağız. Seçimleri de seçim ittifaklarını da seçim stratejimizi de ortak mücadele üzerine kurulu bu demokrasi ittifakı üzerinden inşa edeceğiz. Seçim stratejimizi merak edenler deklarasyonumuza baksınlar. Bu deklarasyonda da açıkça söylediğimizi gibi parlamento seçimine Demokrasi İttifakıyla gireceğiz ama bundan önce ortak demokratik mücadeleyi her alanda güçlendireceğiz.

Seçim, mücadelemizin bir parçasıdır; seçim ittifakları da Demokrasi İttifakımızın bir unsurudur. Önümüzde zorlu bir yol ama bu aşacak kararlılık ve gücümüz de var. Mutlaka bu düzeni de bu iktidarı da değiştireceğiz ve bu ülkede gerçek barış ve demokrasiyi, alternatifi hayata geçireceğiz. Bu konuda büyük emekler sarf ettiğinizin farkındayız. Pek çoğunuz yeni seçildiniz. Yeni seçilen arkadaşlara başarılar diliyorum. Bundan önce çalışan arkadaşların emeklerine sağlık. Yolumuz açıktır riya me vekiriye. Bimînin di xêr û xweşiyê de.”

Paylaşın