Sancar’dan Dikkat Çeken ‘Sol İttifak’ Açıklaması

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Zor Soru’da Kemal Göktaş’ın ekonomide Çin modeli ve otoriterleşme tartışmaları, CHP’nin yeni muhalefet anlayışı, HDP hakkında açılan kapatma davası, ‘sol ittifak’ görüşmeleri ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun TBMM’deki davranışları ile ilgili sorularını yanıtladı.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, iktidarın ekonomide Çin modeline yönelmesiyle otoriterleşmenin kaçınılmaz hala geldiğini ve buna karşı “barış, demokrasi ve refah” hedefleyen bir programın şart olduğunu söyledi.

Sancar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Osman Kavala hakkındaki Avrupa Konseyi kararını tanımayacaklarını açıklaması ile ekonomik kriz arasında da bağ kurarak “İktidar, bu ekonomi modelinde kararlı ise Avrupa kurumları ile bağları koparmayı göze alabilir” dedi.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Meclis bütçe görüşmeleri sırasında ortaya koyduğu davranışların “acizlik ve sefalet görüntüsü” olduğunu ifade eden Sancar, iktidarın yeni ekonomik modeli ve siyasi çizgiyi yürütmek için Soylu gibi sürekli kavga havasını canlı tutan ve hamaseti üst noktaya taşıyan kişilere ihtiyaç duyduğu için Soylu’yu koltukta tuttuğunu savundu.

Sancar, devam eden sol ittifak görüşmeleri için de “Karamsar olmak için bir neden olmadığını” ve görüşmelerin geldiği düzeyden memnun olduklarını da belirtti.

Sancar’ın Kısa Dalga’nın sorularına verdiği yanıtlar özetle şöyle:

“Çin modeli ve ucuz iş gücü için otoriterliği artırmak kaçınılmaz”

İçerde iş gücünü ucuzlatmanız için özgürlükleri ve demokrasiyi askıya almanız, sendikal hakları budamanız, toplumsal muhalefeti susturmanız, itirazları bastırmanız gerekiyor. Bu modelin daha fazla otoriterlik olmadan uygulanması mümkün değil.

Bu ülkeyi ucuz işgücü üzerinden daha fazla ihracat yapan bir ülke yapmak isterseniz, kaçınılmaz olarak otoriterliği artıracaksınız.

Türkiye’yi uluslararası pazarlar için ucuz işgücü cennetine çevirmek istiyorlar. Bu emekçiler için cehennem demektir. Daha fazla otoriterlik daha fazla yoksulluk, gelir dağılımında adaletsizlik, daha fazla baskı, daha büyük bir sömürü sistemi ve küçük bir sermaye grubunun zenginleşmesi ve daha geniş bir kesiminin yoksullaşması demek.

Böyle bir modelde büyüme devam edebilir ama bundan emekçilerin payına düşecek olan çok azdır. Büyümenin kaymağını yiyecek olan sermayedir. Ekonomi ile özgürlük arasında, iş ve aş ile demokrasi arasında kopmaz bir bağ vardır. Muhalefetin bu bağı işlemesi, dikkate alması ve bir gelecek perspektifi ile topluma sunması gerekiyor. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz.

“Anketlere mutlak bir değer atfetmek yanıltıcıdır”

İktidarın bu anket sonuçlarına karşı neler yapabileceğini, muhalefetin iyi analiz etmesi gerekir. Hiçbir iktidar, hele 19 yıl süren, kaybetmesinin ciddi sonuçlar doğuracağını bilen bir iktidarın oy kaybını dikkate almadan politikalarını sürdüreceğini sanmak gerçekten gaflettir.

Siyaset, çoklu dinamikleri dikkate alan bir bakış ister. Bu çoklu dinamiklere ve çelişkilere uygun mücadele yöntemleri geliştirmeniz gerekir. ‘İktidarın oy tabanı eriyor ve zaten bu ilk seçimde iktidar kaybedecek seçimde’ şeklindeki yaygın algıyı esas almayan, iktidara kaybettirecek politik bir program ortaya çıkarma zorunluluğu ile karşı karşıyayız.

Evet, bir final dönemine giriyoruz. İktidar blokunun bu finali hazırlıksız, kendine kazandıracak başka yöntemler arayışına girmeden oynayacağını varsayamayız.

Biz halkın önüne inandırıcı alternatiflerle çıkmalıyız. İttifaklar bakımından da ortaya koyacağımız projeler bakımından da… Toplumu ikna eden, şu anda AKP’den kopmuş olan ama henüz başka yere de yönelmemiş olan geniş kitleyi kazanabilecek bir çalışmaya ve yaklaşıma ihtiyaç vardır.

“Sol ittifak konusunda karamsarlık için bir neden yok”

Demokrasi ittifakını sadece sol birlikten ibaret görmüyoruz ama solda mümkün olan en geniş birlikteliği demokrasi ittifakının çok önemli bir unsuru olarak değerlendiriyoruz. Türkiye’de bu gidişattan rahatsızlık duyan, mevcut sistemden canı yanan, kimliği itibariyle, sınıfsal konumu nedeniyle ve diğer bütün mağduriyetler açısından canı yanan bütün kesimleri bir araya getirecek bir çalışma yürütüyoruz. Bizim demokrasi ittifakından anladığımız budur. Sol ittifak bunun kesinlikle çok önemli bir unsurudur. Bugüne kadar geldiğimiz noktadan karamsarlığa kapılmamız için herhangi bir neden yok, hatta memnun olduğumuzu söyleyebilirim.

Ortak noktalarımız farklılıklarımızdan daha fazla. Bazı tartışmaların yaşanması ise kaçınılmaz.

TKP Genel Sekreterinin başlattığı tartışma yeni başlamış değil. Biz basın üzerinden bu tartışmayı yürütmeyi hiç tercih etmiyoruz. O nedenle biz HDP yönetimi olarak bu tartışmaya dahil olmak istemedik. Çünkü kamuoyunun önünde yürütülmesinin hiçbir faydası yok.

Selahattin Demirtaş, değerli bir siyasetçi, bir entelektüel olarak görüşlerini açıklayabilir. Biz de kendisiyle sürekli görüş alışverişi yapıyoruz.

En geniş birlikteliği sağlamak için sonuna kadar çalışmamızı yürüteceğiz. Bütün görüşeceğimiz kesimlerle mutabakata ulaşmak konusunda çok sabırlı ve esnek olacağımızı bir kez daha vurgulamak isterim.

“CHP, iktidarın ateş çemberinden ve kıskacından çıkmak için hamleler yapıyor”

İktidar, muhalefeti kendi oyun sahasında tutmaya uzun süre başardı. Bu iktidarın ömrünü uzatan bir faktördü. CHP’de daha öncekinden farklı bir çizginin, farklı bir tarzın denendiğini görüyoruz ve bunun olumlu yanları olduğunu düşünüyoruz. CHP’nin denediği tarzın önümüzdeki dönemde demokrasi mücadelesine katkı verdiğini görüyorsak elbette takdir ederiz.

Şimdiye kadar iktidarın çizdiği oyun tarzının dışına çıkmak ve çok farklı kesimlerle diyaloğu denemek doğru bir tarzdır. Bunu olumlu buluyoruz. Helalleşme açıklaması ve tezkeredeki tutumunu kastediyorum.

Halkın çıkarlarına uygun bir oyun kurmak ve kutuplaştırmayı yeniden üreten her yaklaşıma karşı bir anlayış ortaya koymak gerekir diyorduk ve muhalefete eleştirinin temel noktası buydu.

Muhalefet partileri, iktidarın Suriye politikasını, Libya’daki konumunu eleştiriyor ama tezkereler geldiğinde iktidarla aynı yönde oy veriliyordu. İktidar, Kürt sorununda güvenlikçi anlayışı, militaristleşme ve kutsal devlet üzerinden bir milliyetçi hamasetle yönetiyor ve muhalefeti de böyle bölmeyi hedefliyordu.

Biz, bütün toplum kesimleri ile diyaloğa ve müzakereye açık olduğumuzu deklarasyonumuzda vurguladık. Bunları önemsiyoruz ve muhalefetin iktidarın yarattığı ateş çemberinden, yarattığı kıskaçtan çıkması gerektiğini söylüyorduk. CHP bunun dışına çıkma konusunda hamleler yapıyor ve doğru yapıyor.

“İlkelerden önce adayın ismini konuşmak Cumhur İttifakının tuzağı”

Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusuna gelmeden önce üç aşama var. Birincisi, biz demokrasi ittifakını kurmaya çalışıyoruz. Bunun mücadele ortaklığı ve sonra da bu ortaklık zemininde seçim ortaklığı olmak üzere iki ayağı var. Ortak mücadele zeminini yarattığımız takdirde zaten seçim meselesini de yok sayma gibi bir şansımız bulunmuyor. Mücadele ortaklığı zemini toplumsal muhalefetin aynı zamanda seçim ittifakını kurma imkanını artıracaktır.

Cumhurbaşkanlığı seçimi ise farklı bir sistemle işliyor ve biz orada diyoruz ki, önceliklerimizi gözetirken bizim önerdiğimiz bir çerçeve var: Millet ittifakı ve diğer tüm partilerle öncelikle ortak ilkelerin ne olabileceğini konuşmak gerekir. Şimdiki dönemin tahribatlarını gidermek konusunda nasıl bir program ortaya koyacağız? Geçiş dönemi ilkelerini ortaya koymamız gerekiyor. Buluşacağımız ortak noktaları yürütebilecek isim konusunu sonra konuşuruz. Bunları konuşmadan aday meselesini konuşmayı doğru bulmuyoruz. Bunun aksi, büyük bir tuzaktır ve cumhurbaşkanlığı seçiminin sulandırılması ve Cumhur İttifakının istediği zeminde yürütülmesidir. Biz bunu bir risk ve tehlike olarak görüyoruz.

“HDP’nin kendisine koyduğu başarı barajı yüzde 15”

HDP’nin yüzde 15 hedefinin rasyonel temelleri var. HDP, barış ve demokrasi konusunda kimlik hakları ile emek haklarını buluşturmak konusunda kararlı bir çizgiyi bozmadan yürüdü. Son 20 ayı incelerseniz bunu görebilirsiniz. Kürt sorununa barışçıl çözümün bu ülkenin ekonomisi ve demokrasi için ve başka alanlarda da hayati önem taşıdığını söylüyoruz. Bunun öncülüğünü, muhataplığını üstlenmeye hazırız. Çalışmalarımızı da hiçbir faktörden etkilenmeden yürütme çabasındayız.

İkincisi, çok güçlü bir tabanımız var. Baskılarla kendi hedeflerinden ve değerlerinden vazgeçmeyecek, olgun bir tabanımız var. Acıyı olgunluğa, olgunluğu da kurucu siyasete tahvil edebilecek bir tabanımız var.

Analistler, yüzde 15 derken ayrıca yeni seçim kitlesi içinde çok sayıda Kürt genç nüfusun olmasını da hesaba katıyorlar. Ama genel olarak Kürt olsun olmasın bütün genç nüfusa geleceğin HDP’de olduğunu anlatabiliriz.

Kapatma davası: “Vicdanı ile hareket etmek isteyen AYM üyelerinin sayısının az olmadığına inanıyorum”

Kapatma davasında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının esas hakkındaki mütalaasını sunması aşamasındayız. Mütalaayı bekliyoruz ve ardından biz de esas hakkındaki savunmamızı daha sonra somutlaştıracağız.

Ön savunmamız çok güçlü, hem çok güçlü hukuki argümanlar var hem de siyasi gerekçeleri var. Ben mahkemede küçümsenmeyecek sayıda üyenin hukuki gerekçeleri dikkate alma eğiliminde olduğunu düşünüyorum. Vicdanı ile hareket etmek isteyen Anayasa Mahkemesi üyelerinin sayısının az olmadığına inanıyorum.

Kapatma kararı çıkması halinde ne yapacağımıza dair çalışmalarımızı daha dava açılmadan yapmaya başlamıştık. Alternatiflerimiz, seçeneklerimiz var. Biz Türkiye’ye kazandırma amacıyla siyaseti yapıyoruz. Kötüye kaybettirirken iyinin de kazanmasına çaba gösteriyoruz.

İktidara iki kere çok ağır kaybettirdik. Şimdiki yönetme krizinin nedeni bu iki kayıptır. 7 Haziran 2015 genel seçimleri ve 2019 yerel seçimlerinde kötüye kaybettirme potansiyelimizi gördüler.

Kötüye kaybettirme hedefini bir kenara koymuş değiliz. Fakat sadece kötüye kaybettirme değil, iyiyi inşa etme yolunu da mutlaka bulacağız.

Siyaset yasağı verilmesi, bizim siyaset yapmamızı engellemez. Siyasi yasak gelirse daha fazla motivasyonumuz olur. Siyasi kadro bulmak konusunda da içinde olduğumuz siyasi geleneğin bir sıkıntısı olmadı şimdiye kadar. Düşünün ki on binlerce üyemiz içerde ama il ilçe örgütlerimiz çalışıyor.

Erdoğan’ın Kavala açıklaması ile Çin modelinin ilişkisi

Gerçekten ucuz emek gücüne dayalı bir modelle Avrupa’nın ve küresel piyasaların yatırımını ucuz işgücü üzerinden çekmeyi akıllarına koymuşlarsa demokrasiden ve uluslararası kurumların işleyişinden daha çok uzaklaşmaları karşımıza çıkacaktır.

Çin modeli demokrasi ve insan haklarından ayrılmak üzerine kuruluyor. Başka türlü yürümez.

Gerçekten bu iktidar, bu ekonomi modelini bütün tutarlıkları ile uygulamaya karalı ise Avrupa kurumlarından kopuşu da göze alacaktır. O yüzden önümüzde geniş bir demokrasi mücadelesi yükümlülüğü görevi var. Biz bunu 1,5 yıldır söylüyoruz, şimdi ne kadar önemli olduğu aşikâr hale geldi.

Bunu ciddiye almak gerektiği kanasındayım. Bu karamsarlık yaymak değildir. Bu tabloyu ortaya koyduktan sonra Gramsci’nin önem verdiğim sözü var: ‘Aklın karamsarlığı, iradenin iyimserliği.’ Umut ve umutsuzluk, iyimserlik ve karamsarlık aynı şey değildir.

“İktidar, bu ekonomi modelinde kararlı ise Avrupa kurumları ile bağları koparmayı göze alabilir”

Çin modeli demokrasi ve insan haklarından ayrılmak üzerine kuruluyor. Bu iktidar, bu ekonomi modelini hayata geçirmeye kararlı ise Avrupa kurumları ile bağları koparmayı göze alabilir.

Bizim yapacağımız şey en geniş demokrasi ittifakı ile bu gidişatı durdurmaktır. Bu gidişatı durdurmak mümkündür hatta hiç zor değildir. Yeter ki biz toplumun önüne demokrasi, barış ve refah hedeflerini birlikte, inandırıcı biçimde koyan bir program koyabilelim. Bunu yaparsak Türkiye’de demokrasi güçlerinin kazanması kolaydır ama çalışmak gerektirir. Bu güçlü alternatifin yaratılması gerekir.

“Soylu’nun davranışları acizlik ve sefalet görüntüsüydü”

Süleyman Soylu’dan beklenecek davranışlardı bunlar. Burada bir sürpriz yok ama Soylu da eski performansından uzaktı, özgüveni yoktu. Davranışları acizlikti ve bir sefalet görüntüsüydü.

Sanırım iktidar bu dönemde bu ekonomik modeli ve siyasi çizgiyi yürütecekse, Soylu’nun yaptığı gibi sürekli gerilim yaratan, sürekli kavga havasını canlı tutan, hamaseti en üst noktaya taşıyan, devlet, milliyetçilik, şehitler, gaziler üzerinden istismarı ün üst düzeye götürecek kişilere ihtiyacı olacaktır. Soylu’yu görevde tutuyorlarsa bunu daha işlevsel kullanabileceklerine ilişkin bir öngörüleri vardır. Ama gördük ki yanlış hesap yapıyorlar. Bu tür şahıs ve yöntemlerle toplumun karşısına çıkacaklarsa, kaybetmeleri daha da mukadderdir.”

Paylaşın

HDP Eş Genel Başkanı Sancar’dan Dikkat Çeken İttifak Açıklaması

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, katıldığı bir etkinlikte yaptığı konuşmada, “HDP olarak her yerde halkla buluşmalar gerçekleştirerek önerilerimizi ortaya koyuyoruz, çözüm için birlikteliği güçlendirmeye çalışıyoruz. Çıkış yolumuz en geniş demokratik ittifakı oluşturmaktır. Bunu gerçekleştirebilirsek; bütün soygun, talan, savaş düzenine karşı ortak mücadele yaratabilirsek ittifak tartışmaları kendiliğinden bir sonuca bağlanacaktır. Esas olan sahada ortak mücadeledir. Önce ortak demokratik mücadele, bu mücadele zemininde güçlü demokrasi ittifakları oluşturmak lazım.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sancar, açıklamasının devamında, bu yönetimin istifa etmesi gerektiğini belirterek, “Tek bir dertleri var, iktidarda kalmak. Bizim de birinci sorumluluğumuz, bu yönetimin bir an önce gitmesini sağlamaktır. Bunun için ortak demokratik mücadele şarttır.  Bunun halka mal olmasıyla erken seçim gerçekleştirilebilir. Eğer bunu sağlayamazsak ülkeyi bu şekilde yönetmek için ellerinden geleni yapacaklar.” dedi.

Açıklamasının sonuna doğru “Ortak mücadele bu ülkeyi cehennemden çıkarmak için şarttır” diyen Sancar, “Türkiye’nin kaynakları bu topluma yeter. Bizim ülkenin kaynaklarını halkçı bir yönetimle paylaştıracağımız bir düzeni kurmamız gerekiyor, buna gücümüz yeter. Ülkenin geleceğini demokrasi özgürlük ve barış üzerine kurmamız görevimizdir. İktidarı ayakta tutan temel sütunların Saray’a bütçe, yandaşa rant, savaşa yatırım olduğunu görürsek demokrasi mücadelesini, sömürüye karşı emekçilerin birlikteliğini, savaşa karşı barış mücadelesini yürütmemiz de zor olmayacaktır. Bu mücadeleyi bütünlüklü yürütmek önemlidir.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Adana’da sivil toplum örgütleri ve demokratik kurumların temsilcileriyle bir araya geldi. Sancar, toplantıda toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Çukurova’nın kalbinde Adana’da siz değerli demokratik kitle örgütü temsilcileriyle buluşmanın sevincini yaşıyorum. Çok değerli bir bölge ve bu bölgenin merkezi olan Adana’dayız. Bizler yarın Mersin’de bir miting düzenleyeceğiz, öncesinde Adana’da sizlerle buluşmayı istedim. Kısa sürede hazırlıkları ancak yapılabildi, buna rağmen geniş katılımdan büyük memnuniyet duyuyorum. 27 Eylül’de açıkladığımız deklarasyonumuzun ruhuna vurgu yapmak isterim. Amacımız tüm ezilenleri, dışlananları, mağdurları, emekçileri birleştiren bir ortak mücadele hattı oluşturmaktır. Tüm kesimlerle diyaloğu hayati önemde buluyoruz.

Böyle bir mekanizma kurabilirsek yani tüm ezilenlerin birbiriyle konuşup ortak mücadele yürütebilecekleri bir zemin yaratabilirsek Türkiye çöküşten çıkacaktır. Bu çöküş, çok boyutlu krizlerin sonucu olarak gerçekleşiyor. Türkiye uzun süredir çoklu krizler içindedir. Bu krizlerin kaynağı iktidarın yönetim anlayışıdır. Bütçe görüşmelerinin ilk etabı komisyonda tamamlandı. Bütçeye bakınca bu iktidarın tercihlerini görebiliyorsunuz. Bu bütçe halkın bütçesi değildir, bu bütçe 19 yıllık AKP iktidarının politikalarının bir özetidir. Saray’a, yandaşa kaynak aktarmayı esas alan, halkı yok sayan, halkın çıkarlarına önem vermeyen bir bütçedir.

Bu anlayışın yol açtığı sonuçları son 2 haftada daha çarpıcı biçimde yaşıyoruz. Türkiye’de liranın değer kaybının yarattığı yıkımı canlı şekilde izledik. Son 1 haftada liranın değer kaybı o kadar çok boyutlu ki neredeyse geleceğimiz mahvedilmektedir. Halkın geleceği yok edilmek istenmektedir. Önümüzdeki dönem sadece yoksulluktan söz etmeyeceğiz, bir de gıda krizi, yani açlık olacak. Sadece yoksulluk ve sömürü değil, açlık yaşamak zorunda kalacak bu ülke. Tüm bunlar bir avuç sermayedarın çıkarlarına hizmet amacıyla yürütülen anlayışın sonucudur.

“Esas olan sahada ortak mücadeledir”

Bizim bu anlayışa, bu düzene karşı birlikte mücadele etme sorumluluğumuz var. HDP olarak her yerde halkla buluşmalar gerçekleştirerek önerilerimizi ortaya koyuyoruz, çözüm için birlikteliği güçlendirmeye çalışıyoruz. Çıkış yolumuz en geniş demokratik ittifakı oluşturmaktır. Bunu gerçekleştirebilirsek; bütün soygun, talan, savaş düzenine karşı ortak mücadele yaratabilirsek ittifak tartışmaları kendiliğinden bir sonuca bağlanacaktır. Esas olan sahada ortak mücadeledir. Önce ortak demokratik mücadele, bu mücadele zemininde güçlü demokrasi ittifakları oluşturmak lazım.

Aslında yaşadığımız şey tam bir cehennemdir. Cehennem nedir diye sorarsanız; Turgut Uyar’ın “Açlık çoğunluktadır” şiiri var. Bu şiir, Türkiye’nin şimdiki durumunu anlatıyor: “Cehennem başarılmamış bir savaştır, başarılmamış bir mücadeledir.”

Pamuğun üretiminde de çok gerilere gidildi. Bunun sebebi, iktidarın izlediği ekonomi politikalarıdır. Ekilebilir arazilerin büyük kısmı imara açılmıştır. Sürekli binalar dikilmektedir. İktidar, kendini inşaat sektörü üzerinden var etmek istemektedir. O nedenle bu ülkenin geleceğinin, çiftçisinin gözünün yaşına bakmamıştır.

Sadece 80’li yıllarda 2,5 milyon dekarda pamuk üretiliyordu, 2020 yılında 600 bin dekara düştü. Ne için kullanılıyor bu alan? İmara açılıyor, bu imar üzerinden yandaş sermayenin tahakkümünü sağlıyorlar. Pamuk üretimi tarihe karışıyor. 2000 yılında 577 bin ton pamuk ithal edilmiş, 2020 yılında 1 milyon 81 bin ton. Bugünkü ithalat miktarı bu. Buğdayda yaşadığımız durumda aynı şekilde.

Döviz kurundaki artışın maliyete yansıması korkunçtur. Geçen gün bir üretici ile konuşurken unla ilgili şu örneği verdi. Biliyorsunuz sınırlı miktarda satış yapılıyor, çünkü yarın ne olacağını bilmiyorlar. 150 km ötedeki bir yere ısmarladığı unu götürmek için sabit fiyat veremiyor un satıcısı. Çünkü 2 saat sonra “istediğin yere ulaştırdığımda fiyat değişmiş olacak” diyor. Bir ekonomide fiyat bile belirlenemiyorsa bu çöküştür, bunun sonuçları ağırdır. Bizim amacımız bu çöküşün enkazının halkın üzerinde kalmasını önlemektir. Hep birlikte mutlaka ortak ilkeler ve ortak hedefler için buluşmak zorundayız. Bizim acil öneriler programımız var. Bu önerilerin hiçbiri bütçe görüşmelerinde kabul edilmedi.

“Bu yönetim istifa etmelidir, ülkeyi çöküşe götürüyor”

Şu an acil olarak dile getirmemiz gereken taleplerden birincisi derhal seçim talebidir. Bu yönetim istifa etmelidir, ülkeyi çöküşe götürüyor. Eminim Cumhurbaşkanı ne yaptığını biliyor, çünkü bu politikalar izledikleri yolun sonucudur. Halkı önemsemeyen, halkın geleceğini önemsemeyen zihniyetin bilinçli politikalarıdır. Bu ülkeyi ucuz emek cehennemine çevirmek istiyorlar. Asgari ücretin 30-40 dolara indiği bir ülkede burayı köle yuvasına dönüştürmek istiyorlar. Yandaş sermayenin desteği ile iktidarlarını sürdürmek istiyorlar. Tek bir dertleri var, iktidarda kalmak. Bizim de birinci sorumluluğumuz, bu yönetimin bir an önce gitmesini sağlamaktır. Bunun için ortak demokratik mücadele şarttır.  Bunun halka mal olmasıyla erken seçim gerçekleştirilebilir. Eğer bunu sağlayamazsak ülkeyi bu şekilde yönetmek için ellerinden geleni yapacaklar.

Biz sizlerle bu buluşmada dile getiriyoruz, yarın mitingimizde de çağrımızı yineleyeceğiz. Bundan sonraki çalışmalarımızda da bu talebi en geniş kitlelerin ortak talebi haline getirmek için çalışacağız. Ortak mücadele bu ülkeyi cehennemden çıkarmak için şarttır. İnce Memed romanı bize “mücadele haktır” diyor. Buna ekleme yapıyoruz; mücadele görevdir, sorumluluktur. Bunu en geniş birliktelikle yapmak da bu ülkenin bütün insanlarına karşı bir vicdani yükümlülüktür. Bundan kim kaçarsa gelecek nesillere nasıl hesap vereceğini düşünmesi gerekir. Biz demokratik birliktelik ile bu ülkenin bunlara mecbur olmadığını göstereceğiz. Türkiye’nin kaynakları bu topluma yeter. Bizim ülkenin kaynaklarını halkçı bir yönetimle paylaştıracağımız bir düzeni kurmamız gerekiyor, buna gücümüz yeter. Ülkenin geleceğini demokrasi özgürlük ve barış üzerine kurmamız görevimizdir. İktidarı ayakta tutan temel sütunların Saray’a bütçe, yandaşa rant, savaşa yatırım olduğunu görürsek demokrasi mücadelesini, sömürüye karşı emekçilerin birlikteliğini, savaşa karşı barış mücadelesini yürütmemiz de zor olmayacaktır. Bu mücadeleyi bütünlüklü yürütmek önemlidir.”

Paylaşın

HDP’li Sancar’dan Dikkat Çeken İttifak Açıklaması

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, partisinin parti meclisi toplantısı öncesi yaptığı açıklamada, “En geniş kapsamda bir demokratik mücadele ortaklığı ve bunun ihtiyaç durumunda parlamento seçimleri için demokrasi irtifakına dönüştürülmesi meselesi artık somut bir program olarak önümüzdedir. Sadece bir söylem değil, sadece bir slogan değil somut bir program olarak artık şekillenmektedir. Nasıl yürüyeceğimizi, ilişkileri, en geniş demokrasi ittifakı için ilişkileri nasıl kuracağımızı, kurallarımızı yine bütün demokrasi güçleriyle istişare ederek, halkla buluşarak belirleme aşamasında olduğumuzu bilelim. Slogan ve hedef değil somut adımlarla hayata geçirilecek hayati bir amaç” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Açıklamasında, Türkiye’nin çoklu bir kriz içinde olduğunu belirten Sancar, “Bu çoklu krize olabilecek en kapsamlı çözüm programını da yine HDP olarak bizler sunuyoruz. HDP siyaset üretiyor. HDP, Türkiye siyasetinin kurucu aktörü olma iddiasının hakkını vermeye çalışıyor, gereklerini yerine getirmek için elinden geleni yapıyor” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı, konuşmasında, adalet sistemindeki çözülmeye işaret ederek, “Türkiye belki de tarihinin en ağır hukuksuzluk dönemini yaşıyor. Hukukun bütünüyle devre dışı bırakılması gibi bir yönelim içinde iktidar. Şimdiye kadar hiç olmazsa görünüşte hukuka uymak gibi bir kaygı güttükleri olmuştu. Yani hukukun gereğini yerine getirmeseler de hiç olmazsa buna kendilerince gerekçeler üretmeye çalışmışlardır. Ama böyle zorba bir iktidarın, sömürü, talan ve zulüm üzerine kurulmuş bir iktidarın hukuku göstermelik olarak bile dikkate almasının bir sınırı vardır. İşte o sınır şimdi gelmiş çatmıştır.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi, Eş Genel Başkanlar Pervin Buldan ve Mithat Sancar başkanlığında Ankara’da toplandı. Toplantının açılışında konuşan Sancar şunları söyledi:

Hepinizi sevgiyle selamlıyorum. Bu önemli Parti Meclisi toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. Biliyorsunuz yaz ayları boyunca hepiniz sahada çalıştınız. Partimizin bütün birimleri her alanda ellerinden gelen çabayı sarf ederek bir çalışma yürüttü ve bunun sonucunda Demokrasiye Çağrı Deklarasyonumuzu yayınladık. Bu deklarasyon Türkiye’nin geleceğini demokratik bir şekilde ve eşit yurttaşlık temelinde, ortak yaşamı özgürlük üzerine inşa etme amacına yöneliktir. Türkiye’deki bütün demokrasi güçlerine çağrı içeren bu deklarasyonumuz aynı zamanda yol haritamızdı. Yol haritamızın ana hatlarını belirliyordu. Bundan sonra yeni bir aşamaya geçtik ve bu aşamayı da zaten adım adım yürütüyoruz. Bu aşama, Demokrasiye Çağrı Deklarasyonunun hayata geçirilmesi aşamasıdır. Tıpkı deklarasyonu hazırlama sürecinde olduğu gibi şimdi de yine tabandan başlayarak halk buluşmalarıyla, esnafla görüşmelerle, sivil toplum örgütleriyle istişarelerle, kanaat önderleriyle sohbetlerle yolumuzu halkımızla birlikte belirlemeye çalışıyoruz.

“Yolumuzun ana hatlarını bütün kamuoyuna net bir şekilde ilan ettik”

Yine meydanlardayız, yine halkımızın içindeyiz. Bu deklarasyonun gereklerini nasıl yerine getireceğimizi değerlendiriyoruz. Bu çalışma önümüzdeki dönem en yoğun ve en önemli faaliyet alanımız olacaktır. Bu Parti Meclisi toplantısında esas üzerinde duracağımız konu, Demokrasiye Çağrı Deklarasyonunun somutlaştırılarak hayata geçirilmesi meselesidir. Bunu nasıl yapacağımızı yine hep birlikte burada tartışacağız. Daha sonra başka kurullarımızı da toplayacağız ve bu kurullarda yine tartışmalarla, istişarelerle yolumuzu netleştireceğiz. Dediğimiz gibi bizim çok net hedeflerimiz var ve bu hedeflerimizi açıkça Türkiye halklarıyla paylaşan ilk parti olduğumuzu da söyleyebiliriz. Yani ne kulislere ne kapı arkası pazarlıklara pirim verdik, tam tersine halka sözümüzü açık söyledik. Yolumuzun ana hatlarını bütün kamuoyuna net bir şekilde ilan ettik.

Dolayısıyla bizim üzerimizden yürüyen pazarlıklara, bize yönelik spekülasyonlara büyük ölçüde nokta koyduğumuzu düşünüyoruz ve deklarasyonumuzun Türkiye toplumunun önemli bir kesimi tarafından gayet olumlu karşılandığını tespit etmekten memnuniyet duyuyoruz. Hedefimiz Türkiye’de demokrasinin yolunu açmak, Türkiye’de barışı inşa etmenin zeminini yaratmak, eşit yurttaşlığı inşa etmektir. Demokrasi, özgürlük, eşit yurttaşlık, eşit ortak yaşam… İşte hedefimiz budur. Bunun için de barış mücadelesi bizim açımızdan en hayati konudur. Barışı da yine toplumdan, tabandan inşa etme gibi bir hedef koyduk önümüze. Barışın hedeflerini, barışın amacını ve barışın boyutlarını yine toplumda birlikte konuşacağız ve toplumla birlikte inşa edeceğiz. Bu meseleleri sadece siyasi partilere hele de iktidara bırakmaya hiç niyetimiz yok. Ancak tabandan inşa edilen bir barış kalıcı hale gelebilir. Ancak böyle inşa edilmiş bir barışın üzerine demokratik bir gelecek kurulabilir. Ancak böyle bir barış eşit ortak yaşamın güvencesini oluşturur.

“HDP siyaset üretiyor”

Türkiye’nin çoklu bir kriz içinde olduğunu söylüyoruz ve bu çoklu krize olabilecek en kapsamlı çözüm programını da yine HDP olarak bizler sunuyoruz. HDP siyaset üretiyor. HDP, Türkiye siyasetinin kurucu aktörü olma iddiasının hakkını vermeye çalışıyor, gereklerini yerine getirmek için elinden geleni yapıyor. Bu gerçeği göz ardı edenler, bu gerçeği tartışmaya katlanamayanlar ölü balık numarası yapmanın bir sonuç doğurabileceğini sanıyorlar ama gerçeklik onları yanıltacaktır. Çünkü bu sesin halkta yankı bulacağını ve bu sesin yine Türkiye’de en geniş demokratik mücadele ortaklığını yaratmayı sağlayacağını bizler biliyoruz. Bunu başarmak için de birkaç şeye ihtiyacımız var.

Her şeyden önce örgütlülüğümüzü güçlendirmek, ikincisi birliğimizi sağlam tutmak, bu kadar farklı eğilimlerin bir arada bulunduğu bir partinin en büyük gücüdür. Çünkü farklılıkları temel ilkeler etrafında buluşturabilme becerisi gerçekten toplumu demokratik temelde bir arada yaşatma imkanının da temelinde olmuştur. Bu yüzden bizim herkes tarafından ya da bazıları tarafından dezavantaj görülen bu özelliğimiz, tam tersine kendi içimizde demokrasi pratiği geliştirmenin bir imkanıdır aynı zamanda. Kendi aramızdaki tartışmalar, Türkiye’yi gerçek ve güçlü bir demokrasiye taşımanın bir provası ve tecrübesidir. Deklarasyonun hazırlık süreci tam da böyle işlemiştir.

Gerçek anlamda demokratik bir işleyiş, gerçek anlamda demokratik bir süreç olarak yaşanmıştır deklarasyonun hazırlık süreci. Bunun HDP’yi parti olarak, partinin iç işleyişi olarak bir adım daha ileriye taşıdığından hiç şüphe duymuyorum. Ama eksiklerimiz vardır, yapmamız gereken şeyler mevcuttur. Bu iradeyle ve bu ortak akılla bu eksikleri gidereceğimizi de biliyoruz. Önümüzdeki dönemde yine aklımızı ve irademizi birleştirerek bu yolu en güçlü şekilde yürüyeceğimiz kesindir. Buna bizler inanıyoruz, halkımız inanıyor. Bize kulaklarını kapatanların da bundan sonra bu sese daha fazla kulak vermek zorunda kalacaklarını biliyoruz.

“İktidar siyasal geleneğimizin tümünü yargılama hırsıyla hareket ediyor”

Türkiye belki de tarihinin en ağır hukuksuzluk dönemini yaşıyor. Hukukun bütünüyle devre dışı bırakılması gibi bir yönelim içinde iktidar. Şimdiye kadar hiç olmazsa görünüşte hukuka uymak gibi bir kaygı güttükleri olmuştu. Yani hukukun gereğini yerine getirmeseler de hiç olmazsa buna kendilerince gerekçeler üretmeye çalışmışlardır. Ama böyle zorba bir iktidarın, sömürü, talan ve zulüm üzerine kurulmuş bir iktidarın hukuku göstermelik olarak bile dikkate almasının bir sınırı vardır. İşte o sınır şimdi gelmiş çatmıştır. Türkiye toplumunun tam karşısında durmaktadır. Hiçbir hukuksuzluğu açıklama ihtiyacı bile duymadıkları gibi, kamu yönetiminde çalışanları da hukuksuz davranma konusunda cesaretlendirme pervasızlığı da yapabiliyorlar.

Bunu bizzat iç güvenliği sağlamakla görevli bakan açıkça dile getirebiliyor. Yine kapatma davası, aynı mutsuzluk anlayışının bir ürünüydü. İktidarın küçük ortağı sadece partimize karşı kapatma davası açılması için yoğun bir siyasi kampanya yürütmekle kalmadı, aynı zamanda Anayasa Mahkemesini her fırsatta tehdit etti. Aynı yöntem Kobanî Davasında da devam ediyor. Kobanî Davasında yine siyasi müdahaleler hiç gizlenme ihtiyacı duyulmadan gerçekleşiyor. Burada yargılanan arkadaşlarımızın içinde 6 eş genel başkanımız var. Yani aslında HDP’nin ve HDP’nin üzerine oturduğu siyasal geleneğin tümünü yargılamak gibi bir hırsla hareket ediyor iktidar.

“Mahkeme bir haftada on binlerce sayfa okunarak savunma yapılmasını dayatıyor”

Özellikle iktidarın küçük ortağı bunu açıkça dile getirmekte hiçbir beis görmüyor. Kobanî Davasında bu hukuksuzluklara karşı avukatlarımız davayı protesto ediyor. Yine yargılanan yoldaşlarımız da aynı şekilde protestolarını sürdürüyor. Bu protestoların nedeninin ne olduğunu belki de kamuoyu yeterince bilmiyor. Bunu anlatmak da bizlerin görevidir. Mahkeme bir hafta içinde on binlerce sayfa üzerinden arkadaşlarımızın savunma yapmasını bekliyor. On binlerce sayfalık iddianame ve eklerini veriyor ve bir hafta içinde savunmalarını yapmalarını dayatıyor.

Bunun fiilen mümkün olmadığını görmek için hukukçu olmaya gerek yok.  Amaç savunmayı engellemektir. Aslında yapılan şey savunma değildir. Bizim yargılanan yoldaşlarımızın yaptığı şey bu iktidarı, bu iktidarın yaslandığı zihniyeti, bu zihniyetin beslendiği düzeni yargılamaktır. İşte bunu engellemek için bu tür dayatmalara girişiyor iktidar. Yine iktidarın küçük ortağının geçen gün yaptığı açıklama bu sözlerimizin başka herhangi bir kanıta gerek kalmadan doğruluğunu ortaya koyuyor.

Ne demişti iktidarın küçük ortağının başkanı “108 kişi hakkında gün yüzünü haram edecek karar çok kısa sürede alınmalıdır”. Yani mahkemeye apaçık talimat veriyor.  Anayasayı çiğniyor diyeceğim ama Anayasa umurlarında değil. Peki, bu kadar doğrudan talimat verme ihtiyacını neden hissediyorlar? Aslında bu bir ihtiyaç değil, bu bir mecburiyettir. Çünkü HDP var oldukça bu iktidarın sonunun geleceğini biliyorlar. Bu iktidar ve onu besleyen zihniyetin de sonunu getirebilecek olan işte bu kararlı mücadeledir. Bunun farkındalar ve bunu en açık dile getiren de iktidarın küçük ortağıdır.

“Baskılara rağmen HDP’nin büyüdüğünü biliyoruz”

Hakimler Savcılar Kurulu’nun bir üyesi istifa etti. İstifa ederken “Bahçeli’yle istişare ederek aldım bu kararı” dedi. Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun bir üyesinin, iktidarın küçük ortağının başkanına danışarak bu kararı aldığını söyleyebileceği kadar pervasız bir ortamın yaratıldığını görmemiz gerekiyor. Tabii binlerce örnek daha verebilirim. “Bu davayı bir an önce hızlandırın ve HDP’yi ne olursa olsun tasfiye edin” talimatından başka bir şey değil. Nafile bir talimattır, boş bir çaba.

Ne mahkeme salonlarındaki bu mizansenler ne iktidarın diğer zulüm operasyonları ne de başka saldırılar HDP’yi yolundan alıkoyabilir. Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da HDP bütün bu saldırıları boşa çıkaracak güce ve inanca sahiptir. Aslında iktidar bu tür davaları ölüm kalım meselesi haline getirmekle kendisinin kaybedeceğini açıkça ilan etmektedir. Çünkü eğer biri için ölüm kalımsa mesele, yaşamda kalma becerisini ve gücünü en iyi sergileyen, en iyi gösteren, bunun pratiğiyle dolu bir geçmişe sahip olan parti HDP’dir. Diğerleri ise kendi dayattıkları tercihin öbür kısmına mahkumdurlar.

Burada yapılanlar boştur. Burada yapılanlardan sonuç almak imkansızdır. Baskılara rağmen HDP’nin büyüdüğünü biliyoruz. Sadece kendi tabanımızın daha kararlı bir tutum sergilemekle kalmadığını da görmemiz ve göstermemiz gerekiyor. Türkiye’nin her yerinden bu kabul ve bu destek HDP’ye en azından sempati olarak, en azından HDP’yi dikkatle izleme olarak ortaya çıkıyor ve bunun oya dönüşeceğini de biliyoruz.

“Çalışmalarımızın demokrasi irtifakına dönüştürülmesi somut bir program olarak önümüzdedir”

En geniş kapsamda bir demokratik mücadele ortaklığı ve bunun ihtiyaç durumunda parlamento seçimleri için demokrasi irtifakına dönüştürülmesi meselesi artık somut bir program olarak önümüzdedir. Sadece bir söylem değil, sadece bir slogan değil somut bir program olarak artık şekillenmektedir. Nasıl yürüyeceğimizi, ilişkileri, en geniş demokrasi ittifakı için ilişkileri nasıl kuracağımızı, kurallarımızı yine bütün demokrasi güçleriyle istişare ederek, halkla buluşarak belirleme aşamasında olduğumuzu bilelim. Slogan ve hedef değil somut adımlarla hayata geçirilecek hayati bir amaç.

Çünkü eğer bu birlikteliği sağlayabilirsek gelecek dönem, yeni bir başlangıcı, demokratik dönüşümü ve barışı sağlamanın önündeki engellerin hepsini ortadan kaldıracak halkların ortak iradesini yaratma imkanımız da o kadar büyüyecektir. Biz bu birlikteliği sağlayabileceğimize inanıyoruz. Şimdiye kadar deklarasyon konusunda heyetlerimizin görüştüğü demokrasi çevrelerinin hemen hepsinin de değerlendirmesi ve kanaati bu yöndedir. Şimdi dediğim gibi bunları somutlaştırma, bunları somut bir yol haritasına dönüştürme zamandır. Bunun için de Parti Meclisinin siz değerli görüşleri çok önemlidir.

Bunu bugün bu toplantıyla başlatmış olacağız ve başka kurullarımızda da devam edeceğiz. Oyunlar ve tuzaklarla görmezden gelerek, yok sayarak HDP’yi zayıflatabileceklerini sananlara söylenecek çok söz var ama bizim söylememize gerek yok. Halk bunu söylüyor zaten. Bakın bizim geldiğimiz gelenek, geçtiğimiz hafta Van’da 2000 günü bulan yasaklara rağmen sokağa çıkıp “Kürtler size boyun eğmeyecek” diyen Edibe Babur’un geleneğidir. Bu gelenek, “emeğimin karşılığını size meze etmeyeceğim” diyen emekçinin geleneğidir. Bu gelenek, dereler özgür aksın diye üstüne örttüğü battaniyesiyle nöbet tutan Hatice Ana’nın geleneğidir.

Bu gelenek, zorla kaybedilmiş oğlunu evinin kapısı açık bekleyen ama maalesef gözleri açık giden Berfo Ana’nın geleneğidir. Biz de Berfo Ana’nın gözlerinin açık gidişinin yarattığı yaranın kapanması için mücadele yürütme mecburiyeti ve sorumluluğu altında olan bir partiyiz. Bütün halklara, halklarımıza buradan tekrar sesleniyoruz: Bu kokuşmuş, çürümüş ve karanlık düzende gözünüz HDP de olsun. Çünkü HDP hakikatin kutup yıldızıdır. Gözünüzü buraya çevirdiğinizde geleceğin barış, demokrasi, özgürlük ve eşitlik üzerine kurulması konusundaki inancınızda da umudunuzda da yanılmayacaksınız. Sizin beklentilerinizi, umutlarınızı boşa çıkarmayacağız. Bundan hiç kimsenin hiçbir şekilde şüphesi olmasın.

“Bu keyfiliği durduracak irade bu salondaki iradedir”

Biliyorsunuz bu sindirme operasyonları kapsamında gözaltı furyası durmak bilmiyor. Her gün yeni gözaltı haberleri geliyor. Daha birkaç gün önce Diyarbakır’da, İzmir’de, Antalya’da, Ankara’da, Mardin’de operasyonlar yapıldı. 30’a yakın arkadaşımız gözaltında. Bunların içinde bileşen partilerimizin temsilcileri de var. Bunların içinde sendikacılar da var. Barış Annemiz var. Ayrıca Kürdistan Sosyalist Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bayram Bozyel var ve geçen dönem milletvekilimiz olan değerli yoldaşımız, değerli kardeşimiz, emeğiyle bu partide çokça katkısı bulunan Behçet Yıldırım var. 8 günü aştı gözaltı süresi. Bu keyfiliği durduracağız. Behçet Yıldırım’a da sendikacılara da diğer muhalif partilerin temsilcilerine de sahip çıkacak irade buradaki iradedir.

HDP’de temsilini bulan halkların ortak iradesi ve HDP’nin kurmak istediği ortak mücadele geleneğinin gücüdür, ortak mücadele birlikteliğinin gücüdür. Bu gözaltılar, gözaltına alınanları da asla sindiremez. Dışarıda kalanlara amaç gözdağı vermekse bunu da tekrar söyleyelim; boş hayalden başka bir anlamı yoktur. Elimizde hakikatin meşaleleri, yüreğimizde haklılığımıza olan inancımız ve en büyük gücümüz olan halklarımızın desteğiyle yolumuza devam ediyoruz. Bu yolu büyüterek, bu yolda büyüyerek yürümeye devam edeceğiz. Bunu da yine partimizin bütün emekçileri, sizler ve diğer birimde çalışan bütün arkadaşlar hep birlikte yapacağız. İnancımızda en ufak bir sarsılma, umudumuzda en ufak bir zayıflık yoktur. İrademiz her zamankinden daha güçlüdür, yolumuz açıktır.”

Paylaşın

HDP’li Sancar’dan Kapatma Davası Açıklaması: AYM Reddetmelidir

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, partisine yönelik açılan kapatma davasına ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Anayasa Mahkemesi bu davayı hemen şimdi derhal reddetmelidir. Bunun için dediğim gibi hukuken çok kuvvetli gerekçeleri vardır. Anayasa Mahkemesi’nin değerli üyelerinin adil bir yaklaşımla böyle bir karar vermelerini bekliyorum açıkçası. Her türlü baskıya ve tehdide karşı onurlu ve vicdanlı bir duruş sergileyeceklerini de inanıyorum. Böylece Türkiye’nin demokratik gelecek inancı üzerine örülmeye çalışılan bu karanlık tabloyu bugünden bozabilecektir” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Mithat Sancar, eski MİT’çi Mehmet Eymür’ün açıklamalarına ilişkin “Benzer itiraflar çok yapıldı. Bu belgeler yıllardır ortalıkta dolaşıyor. Sedat Peker’in açıklamaları da buna örnektir. Esas sorun; bu suçlarla, bu karanlık geçmişle hesaplaşma yapılmamış, yapılamamış olmasıdır. Bizim de bununla mücadelede eksikliğimiz olduğunu kabul ederiz” değerlendirmesinde bulundu.

Sansar, cezaevlerindeki hak ihlallerine de değinerek, “Faşizmi gerçek yüzüyle görmek istiyorsanız, cezaevinde uyguladığı düzene bakacaksınız önce. Elbette başka alanlara da bakacaksınız ama cezaevlerinde uyguladığı düzen faşizmin özünü en çıplak biçimde ortaya koyar” dedi. Emekçilere de çağrıda bulunan HDP Eş genel Başkanı Sancar, “Bu düzen emeğinizi sömürmekle kalmıyor aşınızı ekmeğinizi gasp etmekle kalmıyor hayatınızı hiçe sayıyor. Gelin bu iktidara bu iktidarı besleyen düzene karşı birleşelim. yeni bir yaşamı adil demokratik bir geleceği hep birlikte kuralım” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.

“Kapatma Davası’na dair ön savunmanın Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) sunulduğuna dikkati çeken Sancar, savunmada davanın siyasi saiklerle açıldığının altını çizdiklerini söyledi. Durumun çok çıplak olduğunu söyleyen Sancar, “Bunu ayrıca anlatmaya da gerek yok çünkü hepimizin tanıklığında yaşandı. İktidarın küçük ortağı, işte ortak mı değil mi bilmiyoruz ama minik bir şey var, bir parti var. O da bir kampanya yürüttü. Yapılar da buna sessiz kalarak en azından yolu açtı ve yoğun kampanya sonucu açılan bu dava açıkça siyasi nitelik taşıyor. Bizim bunu uzun uzun anlatmamız gerekmiyor desek de tarihe not düşmemiz lazım.

Bizim halkların vicdanına bunu göstermemiz lazım. İşte ön savunmamız tam da bunu gözler önüne seviyor. Ön savunmamız da taleplerimiz var, argümanlarımız var, gerekçelerimiz var. Çok titiz bir çalışma yürüttüğü için hukuk komisyonumuz, hukukçular, akademisyenler katkı sundular. Hukuk Komisyonumuz da çalışan bütün arkadaşlarımı ve katkı sunan değerli hukukçulara akademisyenlere buradan huzurlarınızda teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

Bu davanın sadece HDP’ye yönelik bir operasyon olmadığını, tam tersine Türkiye’de demokrasi güçlerini sindirme amacı taşıyan bir darbe hamlesi olduğunu vurguladıklarını anımsatan Sancar, “Ön savunmamız o nedenle sadece HDP’yi savunma üzerine kurmadık. Esasen HDP’nin kendini savunmasına da gerek yok. Yaptıklarıyla fikirleri ile halkla ilişkileriyle bütün gerçekliği de gözler önündedir. Herkesin görebileceği, görebileceği ve görmesi gereken bir büyük güçtür, bir büyük gerçekliktir.

Ama yine de bir metin hazırlamamız gerekiyordu. Buna savunma demeye dilim varmıyor. Biz buna Türkiye’de demokrasi umudunu ve inancını savunma manifestosu veya bu umudu ve inancı, açıklama bildirgesi adını vermeyi belki daha doğru bir terim olarak tercih etmeliyiz. Evet, bu metin Türkiye’de demokratik geleceği, barışı, adaleti, savunma deklarasyonudur, bunun nasıl inşa edilmesi gerektiğinin gösteren yol haritamızın devamıdır” diye konuştu.

“Anayasa Mahkemesi bu davayı hemen şimdi derhal reddetmelidir”

HDP’ye hazırlanan iddianamenin Türkiye’nin demokratik gelecek inancına, gerçek bir hukuk devleti olma umuduna, adalet özlemine zincire vurma hırsının bir ürünü olduğunu ifade eden Sancar, “Bir kez daha belirtelim bu dava, Türkiye’nin demokratik gelecek inancını gerçek bir hukuk devleti olma umudunu, adalet özlemini zincire vurma hırsının bir ürünüdür. Anayasa Mahkemesi bu karanlık ve tehlikeli oyunu bozma imkanına sahiptir. Hem hukuksal gerekçelerle hem de vicdani sebeplerle bunu yapacak malzemeye yeterince sahiptir.

Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nin esasa girmeden bundan sonraki aşamaları işletmeden davayı hemen şimdi bugünden reddetmesini istiyoruz. Talebimiz bu metinde ön savunma adını taşıyan bu metinde temel talebimiz budur. Anayasa Mahkemesi bu davayı hemen şimdi derhal reddetmelidir. Bunun için dediğim gibi hukuken çok kuvvetli gerekçeleri vardır. Anayasa Mahkemesi’nin değerli üyelerinin adil bir yaklaşımla böyle bir karar vermelerini bekliyorum açıkçası. Her türlü baskıya ve tehdide karşı onurlu ve vicdanlı bir duruş sergileyeceklerini de inanıyorum. Böylece Türkiye’nin demokratik gelecek inancı üzerine örülmeye çalışılan bu karanlık tabloyu bugünden bozabilecektir” diye konuştu.

Elbette biz mücadelemizi sürdüreceğiz. Elbette hukuken ve siyaseten her alanda bu karanlık oyunu bozmak için çabalarımızı yürütmeye devam edeceğiz. Bunun da Türkiye’nin geleceği için büyük bir imkan olduğunu, bu mücadelenin Türkiye’nin geleceğini, demokratik temellerde, ortak yaşam düzeninin inşasında kullanabilecek gücümüz olduğunu biliyoruz. Bu gücü de yine Türkiye’nin vicdanlı demokrat insanlarının elbirliğiyle hayata geçirmiş geçireceğimize inanıyoruz.

Eski MİT yöneticisi Mehmet Eymür’ün itirafları

Geçtiğimiz hafta eski MİT yöneticisi Mehmet Eymür’ün bir röportajı yayınlandı. Söyledikleri yeni değil, daha önce de benzer şeyler söylemişti. Bu röportajda dertliyim diyor, cinayetlere ilişkin tanıklıklarım ciddiye alınmıyor, diyor. Devletin aleni şekilde insanları nasıl öldürdüğünü, nasıl işkence yaptığını, Gladyo denen kontra biriminin nasıl var edildiğini ve şekil değil mi çokça MİT mensubunun basın ve medya alanında nasıl yerleştirdiğini örneklerle anlatıyor.

Kısacası son derece ağır suçlar işlendiğini itiraf ediyor. Evet itiraf ediyor ama yazdığı raporların, sunduğu belgelerin işlememesinin de işleme alınmadığından yakınıyor. Aslında burada önemli bir sorunun karşımıza bir kez daha çıktığını söylemek lazım. Yani mesele itiraflardan ibaret değildir. Benzer itiraflar çok yapıldı. Bu tür belgeler, bilgiler yıllardır ortalıkta dolaşıyor. Son olarak Sedat Peker’in açıklamaları da buna örnektir.

Esas mesele bu suçlarla bu karanlık geçmişle yüzleşme ve hesaplaşmaya yapılamamış olmasıdır. Bizim de bu konuda mücadelede eksikliğimiz olduğunu kabul ederiz. Eğer daha kararlı, daha kapsamlı, daha geniş tabanlı bir hesaplaşma bloğu oluşturabilseydik bu suçlar bugün tekrar etmeyecekti ama bunu beceremediğimiz için daha da beteri oldu. Bugün devlet o gün itiraf edilen suçların çok ötesinde bir yere taşınmıştır ve neredeyse artık bütün alanı saran bir suç imparatorluğu oluşturulmuştur. İşkencenin bir insanlık suçu olduğunda tereddüt yok fakat Mehmet Eymür bunun yapılabileceğini normal olabileceğini söylüyor. Bugünkü iktidar zihniyeti de aynıdır.

Eğer o gün o anlayışa karşı etkili bir mücadele yürütülebilinseydi bugün bu iktidar bu kadar pervasızca da aynı yöntemleri uygulamaya devam edemezdi. İnsanlık onuru işkenceyi yenecek, deyişimizin bir karşılığı olmalıydı. Daha fazlasını yapmak gerektiğinin buradan da görmemiz lazım. Daha fazla çalışmamız gerektiğini, en geniş insan hakları, özgürlük, demokrasi birlikteliğini oluşturma mecburiyetimiz olduğunu bu örnekler bize bir kez daha hatırlatmalıdır. HDP bu konuda kararlıdır. Üzerine düşen sorumluluğu her aşamada yerine getirmeye hazırdır. Yerine getirecektir. Ve bu karanlığı yenecek insan onurunu savunacak ve yüceltecektir.

Eğer devletten hukuku çıkarırsanız geriye devasa bir çete kalır. Şimdiye kadar çetelerin iktidar eliyle kullanılması söz konusuydu. Şimdi yapılmak istenen bizatihi devletin bir çete haline getirilmesidir. Böylesine güçlü silahlı aygıta, bürokratik yapıya bir kuruluşun bir birimin çeteleşmesinin yaratacağı sonuçlarıysa tahayyül etmek bile ürkütücüdür. Halkın sürekli daha fazla ezilmesi ve yoksullaşması demektir.

Suça ve yolsuzluğa batan iktidarlar varlıklarını ancak demokrasiyi ve adaleti  tamamen sıfırlayarak sürdürebileceklerine inanırlar. Hep böyle olmuştur. Eğer hukuku ve adaleti bütünüyle ortadan kaldırabilirlerse kendilerine sonsuz bir tahakküm düzeni kurabileceklerini sanıyorlar. Ülkeyi  suçlular, hırsızlar ve arsızlar için bir cennet haline getirdiler. Halkın yüzde 99’u için bu durum bir cehennemdir. Çünkü her alanda adaletsizlik, haksızlık, zulüm hüküm sürmeye başlıyor.

“Bu gidişatı durduracağımıza herkes inansın”

Bu aşımızdan ekmeğimize aldığımız nefesten söylediğimiz söze kadar uzanıyor. O nedenle devleti çeteleştirme çabasında olan hep birlikte bütün ezilenler bütün emekçiler halkın yüzde 99’unu oluşturan mazlumlar birlikte karşı durma mecburiyetimiz vardır. Aksi takdirde bir avuç oligarkın bu ülkede ekmeği de aşı da sözü de nefesi de gasp edeceğini görmemiz lazım. İşlenen suçların üstü örtüldükçe ileride daha beterlerinin işlenebileceğini akıldan çıkarmamak lazım. Eğer bugün bu suçların hesabını soracak bir irade göstermezsek, eğer bu suç düzeninin işleyişini durduracak bir mücadele ortaklığı sergileyemezsek gelecek daha kötü olabilir. Buna izin vermeyeceğiz.

Bu gidişatı durduracağımıza herkes inansın, biz de bunun her türlü mücadelesini yürüteceğimize bir kez daha söz vermiş olalım. Bu gidişattan rahatsız olduğunu söyleyen her kesime seslenmek istiyorum, korkmayın zira korku ruhları kemirir. Cesur ve dürüst olalım. Zira riya kolaycılık ve fırsatçılık sadece ruhları kemirmekle kalmaz ruhları  çürütür bünyeyi de bitirir. Fırsatçılığa kolaycılığa kimse tevessül etmesin. Bu iktidarın çizdiği oyun sahasının içine kimse girmesin, asıl oyun sahası halkın çizdiği, durduğu yerdir. Halkın içine girelim.

Bu düzen emeğinizi sömürmekle kalmıyor aşınızı ekmeğinizi gasp etmekle kalmıyor hayatınızı hiçe sayıyor. Gelin bu iktidara bu iktidarı besleyen düzene karşı birleşelim. yeni bir yaşamı adil demokratik bir geleceği hep birlikte kuralım. Faşizmi gerçek yüzüyle görmek istiyorsanız, cezaevinde uyguladığı düzene bakacaksınız önce. Elbette başka alanlara da bakacaksınız ama cezaevlerinde uyguladığı düzen faşizmin özünü en çıplak biçimde ortaya koyar. İşte 12 Eylül faşizmin yaptıkları ortada.

Cezaevlerine baktığınızda o düzen kendini orada inşa etti. 82 anayasası denen  ucubeyi, sonraki neoliberal dizginsiz soygun düzenini tam da cezaevlerinde pişirdi sonra bu ülkenin her tarafına yaydı. O yüzden cezaevlerindeki hak ihlallerine, işkencelere duyarlılığı artırmalıyız. Cezaevlerinde pişen düzenin Türkiye’nin tamamına faşizmi daha da ağır bir şekilde, iyice kurumsallaştırarak yerleştirme provaları olduğunu unutmayalım. Geçmişi bu gözle bir kez daha tarayın, inceleyin. Göreceksiniz faşizm oralarda yükseldi.

Batmani türküsü söylenirken Erdoğan alkışlıyor. O şarkıda neler geçtiğini bir kez daha dinlesinler bakalım, Batmani’den sonra ne geliyor? Onu da söylüyorlar tabii oradaki sanatçılar onu da alkışlıyor. Bunlara hiçbir söz yok. Ama bir akademisyen bu sözü kullandı diye linçe maruz kalıyor, görevinden alınıyor ve tutuklanıyor. Hani inkar bitmişti, hani yargı adaletli işliyordu? Bunların hepsinin palavra olduğunu da biliyoruz değerli arkadaşlar.

Paylaşın

TİP’ten HDP’ye Ziyaret: Seçim İttifakının Çerçevesi Netleşmeli

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, TİP Merkez Komite Üyesi Doğan Ergün, TİP Sözcüsü Sera Kadıgil’den oluşan heyet Halkların Demokratik Partisi’ni (HDP) ziyaret etti. TİP heyeti, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Eş Genel Başkan Yardımcısı Tuncer Bakırhan ve HDP Van Milletvekili Muazzez Orhan’dan oluşan heyet ile görüştü. 

Haber Merkezi / Görüşmede konuşan TİP Genel Başkanı Erkan Baş, HDP’nin yayınladığı tutum belgesi ve deklarasyonu önemsediklerini belirterek, deklarasyonu TİP olarak kendi aralarında değerlendirdiklerini söyledi.

Bu deklarasyonun herkes gibi kendilerine de sorumluluk yüklediğini belirten Erkan Baş, “3’üncü yol mu deriz, 3’üncü ittifak mı deriz, başka bir isimle mi isimlendiririz ama bu mesele artık hayati derecede ihtiyaç haline gelmiştir, bu sorumluluk bizim omuzlarımızdadır” dedi.

“Seçim İttifakının Çerçevesi Netleşmeli”

Oluşacak ittifakın seçim ittifakıyla sınırlandırılmaması gerektiğini belirten ve “Türkiye’nin ezilenlerinin bir araya geldiği mücadele birlikteliğinin” kurulmasını öneren Erkan Baş, 3’üncü ittifakın genişlemeye açık olması gerektiğini söyledi. TİP Genel Başkanı Erkan Baş, olası bir seçim ittifakının da çerçevesinin şimdiden netleştirilmesi gerektiğini belirtti.

TİP’in çizdiği çerçeveyi, HDP deklarasyonuna yönelik tutumunu çok kıymetli bulduklarını belirten HDP Eş Genel Başkanı Sancar ise “Bir yöntem ve model oluşturma konusunda hemfikiriz. Biz mümkün olabilecek en geniş mazlumlar, mağdurlar, ezilenler ittifakından yanayız” dedi.

İttifakın ilkeler üzerinden şekillenmesi gerektiğini belirten Sancar, bu ittifakta mevcut gidişattan, Türkiye’nin yönetilme biçiminden rahatsız olan herkesin ve her kesimin yer alması gerektiğini söyledi.

“Türkiye’nin demokratik geleceğini inşa etme…”

Seçim süreciyle ilgili de değerlendirmelerde bulunan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, 3’üncü ittifakın etrafında bir araya gelebilecek 10 milyonluk seçmen kitlesinin Türkiye’nin demokratik geleceğini inşa etme konusunda belirleyici bir rol oynayacağını belirtti.

Mithat Sancar, “Önümüzde önemli imkanlar var, saha ve şartlar bana göre her zamankinden daha olgun bu çalışmayı yürütmek için. Başka partilerden ve çevrelerden gelecek öneri ve değerlendirmeleri dikkate alarak ittifak stratejisi adım adım somutlaştıracağız” diye konuştu.

HDP adına uzun süredir sivil toplum örgütleri ve siyasi partilerle görüşen Tuncer Bakırhan ise daha önce de benzer çalışmalar yürüttüklerini ancak ilk kez bu düzeyde bir ilgi ile karşılaştıklarını ifade etti.

Paylaşın

HDP’li Sancar: İktidar ‘Çöktürme Planı’nda Israr Ettikçe Kendisi Çöküyor

Kobani Davası’na ilişkin değerlendirmede bulunan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Bu iktidar Çöktürme Planı’nda ısrar ettikçe kendisi çöküyor. Çözülüyor, çözüldükçe toplumu da yozlaştırmak istiyor. Bütün bunlara karşı birlikte mücadelenin önemini dile getirmeye devam edeceğiz. 4 Kasım demokrasinin kırıntılarını yok etme faşizmi inşa etme sürecidir. Başaramadılar, başaramayacaklar” dedi.

Haber Merkezi / TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarına da değinen Sancar, “Bu tablo iktidarın, bir avuç sermayaye, yandaşa rant aktarma politikasındadır. Savaşla halkın yoksulluğu arasında kopmaz bir ilişki vardır. Bir avuç sermayedarlar zengin olur, halka düşense evlatlarını kurban vermek yetmiyor ekmeklerinden olmaktır” ifadelerini kullandı.

Partisinin ‘üçüncü yol’ hedefini aktaran Sancar, “Üçüncü yol; demokratik cumhuriyeti inşa etmek, Cumhuriyet’i demokrasiyle buluşturmak ve ayrılmaz bir hale getirmektir” dedi. Partisine yönelik eleştirilere de sert yanıt veren Sancar, “Söyleyecek sözü olmayanlar, iktidarın güvenli bölgesine sığınıyor. Bu gölgenin herhangi bir güven sağlayacak gücü kalmadı. İktidar, halkın desteğini bir bütün olarak kaydediyor” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin haftalık grup toplantısında değerlendirmelerde bulundu.

1 Kasım Dünya Kobani ile Dayanışma Günü ile sözlerine başlayan Sancar, “Sadece IŞİD’i engellemekle kalmadı. Birlikte, eşit özgür yaşamın tohumlarını ekti. ‘Düştü düşüyor’ diyenlere inat Kobani halkı hala ayaktadır. Birkaç yıl önceye kadar herkesin imkansız diye bakan kadın devrimini Kobani yaratan bir halkın devrimidir. Kobani Devrimi’ni selamlıyoruz. Savaş tezkereleriyle baltalamaya karşı eşit ve özgür yaşamda ısrar ediyoruz. Bundan vazgeçmeyeceğiz” dedi.

Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın tutuklanmasının yarın yıl dönümü olduğunu hatırlatan ve süreci ‘siyasi darbe’ olarak nitelendiren Sancar, açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı;

“4 Kasım bir siyasi darbeydi, siyasi rehin alma operasyonuydu. Bu hukuk dışı operasyonu halkın iradesine bir darbe olarak örgütlediler. 5 yılda 10 binden fazla siyasetçi tutuklandı. Bugün bu sabah önceki dönem Adıyaman Milletvekilimiz Behçet Yıldırım’ın evi basıldı, darmadağın edildi. Siyasi darbe operasyonu tüm hızıyla devam ediyor, HDP’nin direnişi de devam ediyor. O nedenle HDP ayaktadır, büyümektedir, güçlenmektedir.

HDP hakkında hukuktan, delilden yoksun Kobani Kumpas davası açıldı. Partimiz hakkında siyasi intikam amaçlı kapatma davası açtılar. Bu da yetmedi, saldırılarını cinayetlere dönüştürdüler. İzmir İl binasına yapılan saldırıda Deniz Poyraz yoldaşımız katledildi. Bütün bunlar yetmiyor her sabah bir ilimizde gözaltı haberi geliyor. Bunların hepsi iktidarı kesmiyor çünkü ne yaparsa yapsın HDP’ye diz çöktüremiyor, HDP’nin kararlı duruşunu durduramıyor. Davalar açıyor, olmuyor, baskılar yapıyor olmuyor. Olmuyor, olmuyor, olmayacak.

“4 Kasım demokrasinin kırıntılarını yok etme faşizmi inşa etme sürecidir”

Bu iktidar Çöktürme Planı’nda ısrar ettikçe kendisi çöküyor. Çözülüyor, çözüldükçe toplumu da yozlaştırmak istiyor. Bütün bunlara karşı birlikte mücadelenin önemini dile getirmeye devam edeceğiz. 4 Kasım demokrasinin kırıntılarını yok etme faşizmi inşa etme sürecidir. Başaramadılar, başaramayacaklar. Demokrasi, adalet ve barış mücadelesini durduramadılar. HDP’yi durduramadılar, diz çöktüremediler. Karşılarında duran HDP’yi gördükçe öfkelendiler, öfkelendikçe zayıfladılar. Ne yapacaklarını şaşırdılar. Ama biz ne yaptığımızı biliyoruz. Onun için en güçlü siyasi aktör konumuna geliyoruz.”

“İktidar ne kadar aciz ise HDP’ye iktidar diliyle saldıranlarda o kadar acizdir”

Partisine yönelik eleştirilere de yanıt veren Sancar, “HDP halkın içine, umut adresi olmaya, eşit ortak yaşam, demokratik gelecek ve özgürlük hedefine konumlanmıştır. Söyleyecek sözü anlatacak hikayesi kalmayanlar, eski düzenin yani bugünkü iktidarın güvenli gölgesine sığınıyorlar. Bu gölgenin güven sağlayacak gücü kalmamıştır. İktidarın gölgesi kurtarıcı olsaydı bu iktidarı kurtarırdı. Oysa iktidar her gün kaybediyor. Kim ki iktidara yaranmak amacıyla iktidarın sözlerine yanaşırsa iktidarın kaderini paylaşacaktır. Karanlık kuyuya düşeceklerdir. Çünkü çürüyeceklerdir, unutulacaktır. Halkın hafızası demokrasi, özgürlük, refah istiyor. İktidar ne kadar aciz ise HDP’ye iktidar diliyle saldıranlarda o kadar acizdir. Eğer yalan söyleyecekseniz bile karşıdakine güven vermeyi yaratarak yapın bunu. HDP şuradadır, buraya konumlanmıştır demek üretecek söz bulamamak, kendisine söylenen itirazları, eleştirileri hazmedememek demektir.” dedi.

Enflasyon rakamlarına tepki

Açıklanan enflasyon rakamlarına da değinen Sancar, halkın yoksullaşmasında ‘savaş politikasının’ önemli bir yer tuttuğunu belirterek, “Bu tablo iktidarın, bir avuç sermayeye, yandaşa rant aktarma politikasındadır. Savaşla halkın yoksulluğu arasında kopmaz bir ilişki vardır. Bir avuç sermayedarlar zengin olur, halka düşense evlatlarını kurban vermek yetmiyor ekmeklerinden olmaktır. Bu savaş politikalarının halka kan kusturduğunu görüyoruz, diz çökmeyeceğiz. Onurlu barış mücadelesinin önünde diz çökeceğiz elbette” ifadelerini kullandı.

Üçüncü yol

Partisinin ‘üçüncü yol’ hedefini de aktaran Sancar, konuya ilişkin, “Üçüncü yol; demokratik cumhuriyeti inşa etmek, Cumhuriyet’i demokrasiyle buluşturmak ve ayrılmaz bir hale getirmektir” dedi. “Üçüncü yol, ‘Biz bize benzeriz’ diyenlerin değil, ‘Biz bize saygı duyarız’ diyenlerin yoludur. Üçüncü yol; etnik kimliği, dili ve diniyle tek bir tip yaratmanın dışında özgürlükçü bir ülkeyi savunmaktır. Gelin ikinci yüzyıla giderken, üçüncü yolda buluşalım, demokratik cumhuriyeti inşa edelim. Cumhuriyet’i savunuyorsanız, demokrasi olmadan onu savunamazsınız.” dedi.

Paylaşın

HDP’li Sancar’dan Dikkat Çeken İttifak Açıklaması

Antalya’da çeşitli sivil toplum örgütlerinin ve sendikaların temsilcileriyle bir araya gelen HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Bir deklarasyon metni yayınladık. Amacımız Türkiye’de yeni bir sayfa açmak. Demokratik dönüşüme giden yolun en geniş demokratik birliğiyle olabileceğine inanıyoruz. Bunun anlamı seçimlerde bir üçüncü yolu inşa etmektir. Mevcut ittifaklar dışında Türkiye’nin temel sorunlarını çözebilecek, en azından çözüm için yolu açabilecek en geniş birlikteliği oluşturmak ve bunu milletvekili seçimlerinde yapacağımızı deklare etmek” dedi.

Haber Merkezi / Sancar, konuşmasının devamında, “Türkiye’nin içinde bulunduğu durum her açıdan bir kriz tablosudur. Çoklu krizler içinde serbest düşüş olarak nitelendirilebilecek bir çöküş yaşanmaktadır. En başta da ekonomidir. Buna kriz demek de durumu ifade etmiyor. Yoksulların, en alttakilerin altında kaldığı bir enkaz yaratılmak isteniyor. İşte biz bu enkazın halkın üzerine çökecek bir kara yük olmaması için mücadele ediyoruz. Böyle bir çöküşün, büyük bir enkaza dönüşmemesinin mümkün olduğunu düşünüyoruz. Çeşitli kesimlerle bütçe buluşmaları gerçekleştirdik, bütçe görüşmelerinde izleyeceğimiz yolu belirledik. Halk için bütçe, halka bütçe sloganında somutlaştırdık. Saray’a yandaşa sermayeye değil halka bütçe” ifadelerini kullandı.

“Ekonomik çöküşün çok çeşitli nedenleri var. Bunlardan en önemlisi bizce savaş politikalarıdır. 2015’ten bu yana ortaya konan rakamlar gösteriyor ki güvenlikçi ve askeri yöntemler ekonomiyi çöküşe götürmektedir. 2015’te GSMH 960 milyar dolar iken bugün 700 milyar dolara düşmüştür. Eğer 2015’te gerçekleşen %10’luk büyüme devam etseydi, GSMH’nin 1.3 trilyon dolar olacağı öngörülüyor. Araya güvenlikçi politikalar, savaş stratejileri girince %10’luk büyüme hedefinden uzaklaşıldı ve tam tersi bir yola girildi. Arada 600 milyar dolarlık bir fark var. Bu farkın büyük bir kısmının askeri ve güvenlikçi politikalara gittiğini söyleyebiliriz” diyen HDP Eş Genel Başkanı Sancar, açıklamalarının devamında şunları söyledi;

İktidarın yarattığı çeşitli kirli ağlar var. Halkın kaynaklarını yutan büyük bir kara deliğe dönüştü. Sadece Sedat Peker’in açıklamaları değil uluslararası kuruluşların raporlarında da bu durum kayda geçiyor. OECD tarafından kurulan Mali Eylem Görev Gücü raporuna göre Türkiye, terörün finansmanı ve kara paranın aklanmasında gerekli tedbirleri almadığı için, aksine sicili kötü olduğu için gri listeye alındı. Gri listeye alınması demek çok ciddi durumlarla karşı karşıya kalınması demek. Biri kara paranın aklanması diğeri ise terörün finansmanı. Burada terörün finansmanından kastedilen, cihatçı örgütler El Kaide ve IŞİD’in finans kaynaklarının kontrol edilmemesi. Yani bu örgütlerin finansmanının Türkiye üzerinden sağlandığı belirtiliyor. Herkese terör yaftası yapıştırmaktan geri durmayan iktidar, terörün finansmanından sorumlu tutuluyor.

Terör kavramının iktidarın elinde nasıl kullanıldığı ve yarattığı gerilim politikaları ortada. Orman yangınları sırasında kışkırtılan o ırkçı duygularla ortaya çıkma ihtimali olan gelişmeleri yine sizler gibi farklı çevrelerin çabası ve halkların sağduyusu önlemiştir. Halkların bir arada yaşama iradesi bu oyunları boşa çıkarmıştır. Buna benzer girişimleri boşa çıkarmanın en önemli yolu inanç gruplarının, emek meslek örgütlerinin bir araya gelerek ortak tutum sergilemesidir. Deklarasyonumuz bunu hedeflemekte, bunun için çağrı yapmaktadır. Amacımız Türkiye’nin bu girdaba mahkum olmadığını, bu kanlı ve kirli döngüye mahkum olmadığını göstermektedir. Demokrasi güçlerinin bu oyunu bozacak iradesi vardır. Yeter ki iradelerimizi bir araya getirelim.

Alevilerin ve diğer inanç gruplarının ihtiyacı eşit yurttaşlıktır

Türkiye’yi bu kirli döngüden çıkarabilecek asıl güç emek güçlerinin ortak iradesi ve mücadelesidir. İktidar çok çeşitli yöntemlerle seçimlere doğru oyunlar sahnelemeye çalışmaktadır. İnanç çevrelerine, özellikle Alevi kurumlarına dönük planın devreye sokulduğuna dair bilgiler elimize ulaşmaktadır. Alevi çalıştayları düzenlediler 2009’larda. Onlardan Aleviler için bir sonuç çıkmadığını da gördük. Şimdi de yardımlarla, rüşvetlerle farklı çevreleri kendi yanlarına çekmek, Alevi oylarını kendilerine yönlendirmek istiyorlar. Gönül okşayıcı sözlerle Kürtleri kandırabileceklerini düşündükleri gibi. Alevilerin de diğer inanç gruplarının da toplum kesimlerinin de ihtiyacı eşit yurttaşlık. Bu temelde bir düzen ancak barış içinde ortak geleceği garanti eder. HDP inançların eşitliği ve özgürlüğünü her zeminde ve her fırsatta söylemeye devam ediyor.

Halkların, inançların eşitliği ve özgürlüğü, ortak yaşamın demokratik bir düzende inşa edilmesi ile mümkündür. Emekçilerin haklarının korunması da ancak bu çerçevede olacaktır. Eşit yurttaşlık, sosyal devlet, sosyal adalet ve hakça paylaşım… Bizim temel aldığımız ilkeler bunlardır. Bu sistemin çeşitli makyajlarla devamı sağlanabildi ama artık bu değirmenin suyu bitiyor ve faturası yoksul halka çıkıyor. Aşımız elimizden alınıyor, soframız küçülüyor. Halkların eşitlik, inançların özgürlük, emekçilerin hakça paylaşım mücadelesi ile kadınların güçlü direnişi, gençlerin geleceklerine sahip çıkma azmi ancak mümkün kılabilir. O nedenle saydığımız bütün bu çevreleri, ötekileştirilen ve sömürülen her kesimi bir araya getirecek olan yolu birlikte inşa edebileceğimizi düşünüyoruz.

Savaş ve sömürü politikalarına şimdiden karşı çıkmalıyız

Seçim ne zaman gerçekleşir bunu çok dikkate almıyoruz. Seçime hazırlığımız vardır. Esas olan mücadeleyi bugünden kurmaktır. Bugün, şimdi hemen mücadeleyi ortaklaştıramazsak seçim zamanı geldiğinde yapacak fazla bir şeyimiz kalmayacak. Seçimleri bekleyerek dönüşüm gerçekleştireceğimiz yanılgısından uzak durmamız gerekiyor. Eşit ve özgür bir yaşam inşa etme fikrine dayanarak savaş politikalarına da sömürü ve talan politikalarına da bugünden karşı çıkmak zorundayız.

İktidar savaş politikalarıyla varlığını güvence altına almaya çalışıyor

Tezkereler yeniden Meclis’e sunuldu, Salı günü görüşülecek. Burada amacın ne olduğunu aslında herkes biliyor. İktidar savaş politikalarıyla varlığını güvence altına almaya çalışıyor. Tezkerelerin de buna hizmet edeceğini herkes görmeli. Savaş karşıtlığı ve barış için mücadele temelinde buluşma zorunluluğumuz var. Gelecek için umut, daha iyi bir ülke için umut vermeliyiz. Çağrılarımızı yeniliyoruz: İktidarın tezkere ve savaş oyunlarına hayır deyin. Buna şimdiden karşı çıkalım. Önümüze açabilecekleri maceralara şimdiden karşı çıkalım. Bu konuda uzlaşmazsak, temel hususları ortaklaştırıp bir irade ortaya koyamazsak eğer topluma yeni bir vaatte bulunma konusunda gerçekçi olamayız.

Özgür bir yaşam sürmeyi vaat ediyorsak, bu politikaların farkına varmalı ve hep birlikte karşı çıkmalıyız. HDP, gelecekte barışın inşasını toplumun bütün kesimleriyle müzakere ederek yapmakta kararlıdır. Müzakere ve diyalog yollarını açık tutarak barışı inşa edebiliriz. Demokratik geleceği birlikte kurabilir. Özgür bir geleceği birlikte kurabiliriz. HDP, önümüzdeki dönemin yapıcı aktörü olma hedefinde kararlıdır, samimidir. Bu kararını da bütün demokrasi güçleriyle, emek ve meslek örgütleriyle, ezilenlerle ve ötekileştirilenlerle birlikte kullanmayı amaçlamaktadır. Bu toplantının buna hizmet edeceğine inancımızı bir daha ifade etmek isterim.”

Paylaşın

HDP Eş Genel Başkanı Sancar: Bu Düzen Kokuşmuştur

Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, kadrolaşma listeleriyle gündeme gelen TÜGVA’ya yönelik olarak, “Bu vakıf aracılığıyla devleti ve kamuyu kendi arka bahçelerine çevirmişler. Bu ilk örnek değil, kesin olarak belgelerle başka örnekler de çıkacaktır. Çürüme dediğimiz budur. Bu düzen kokuşmuştur, her tarafından pis kokular yayılmaktadır. Toplumu da bu çürümeye mahkum etmek için yalan düzenini tam hız işletmeye devam ediyorlar ama nafile, tutmuyor tutmayacak” ifadesini kullandı.

Haber Merkezi / İktidarın ekonomi politikalarını ve Merkez Bankası’ndaki görev değişikliklerini de eleştiren Sancar, “Bir başka ekonomi yarattılar. Kayıtsız kara ekonomi, rant ve hırsızlık ekonomisi bu. Bir yanda, gece yarısı kararnameleriyle, zamlarla, savaş politikalarıyla sipariş ihalelerle israfla çökertilen kamu kaynakları, halkın ekmeği var, diğer tarafta da yolsuzlukla, talanla oluşturulan bir saray ve sömürü düzeni var. Bu iktidarın zenginleri arttıkça bu ülkede yoksulluk büyümektedir. İktidarın yandaşları arttıkça işsizlik artmaktadır. İktidar ekonomiyi talan ettikçe halkın sofrası boşalmaktadır” dedi.

Sancar, iktidarın savaş politikaları yürüttüğünü ve bunun temelinde ‘Kürt düşmanlığı’ yattığını belirterek, “Bu iktidara karşı samimi, gerçek, demokratik mücadele, savaş politikalarına karşı çıkmaktan geçer. Savaş politikalarına karşı en güçlü birlikteliği oluşturacağız. Bütün Kürt yapıları bir araya gelip savaş karşıtı bir ittifak oluştursunlar. Savaş karşıtı mücadele, birlik oluştursunlar. Halklar arasında betondan duvar ören bu iktidara karşı, savaşa yönelik bir irade duvarı kurmak zorundayız” diye konuştu.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin Meclis’teki grup toplantısında dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Sancar’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“(TÜGVA) Bu vakıf aracılığıyla devleti ve kamuyu kendi arka bahçelerine çevirmişler. Bu ilk örnek değil, kesin olarak belgelerle başka örnekler de çıkacaktır. TÜGVA’nın çalışanlarının da bu belgelerin doğruluğunu kabul etmesi, TÜGVA Başkanı’nın önce kumpas, sonra sızdırıldı diyerek itirafta bulunması, bu liyakatsız alımları doğrulamıştır.

Çürüme dediğimiz budur. Bu düzen kokuşmuştur, her tarafından pis kokular yayılmaktadır. Toplumu da bu çürümeye mahkum etmek için yalan düzenini tam hız işletmeye devam ediyorlar ama nafile, tutmuyor tutmayacak. Karşılarında direnenler, hakikat arayıcıları, hak mücadelesinin savunucuları var.

Hep kul hakkından söz edenler bunlar. Kul hakkına girdikleri yetmiyor gibi yerleştirdikleri bu vasıfsız ve yandaş elemanları ile kamu kurumları ve yargıdaki işleyişte de birçok başka büyük soruna yol açıyorlar.  Merve Çavdar, KPSS’yi kazandığı halde atanmadı, intihar etti… Böyle yüzlerce gencimiz var. O yandaşları oraya yerleştirdikleri için emekleriyle bir yere gelenler iş bulamıyorlar, hayatı bile bırakabilecek noktaya gelebiliyorlar. Buna hiç kimsenin hakkı olmadığını her seferinde ortaya koyacağız.

“Halkı çöpten atık sebze meyve aramaya mecbur eden, bu talan düzenidir”

Adalet mücadelesini bu yüzden her türlü bedeli göze alarak yapıyoruz. Yargıdaki çürümenin bir ayağı da tam burada işte. Yandaşlarını yargıya yerleştiriyorlar, yargıdaki savcılarla kumpas davaları açıyorlar, yargıçlarla mahkumiyet veriyorlar. O yüzden bütün bu davalar siyasidir, kumpastır. Ne delil ortaya koyabiliyorlar ne de gerekçelerini haklı çıkarabilecek cümle yazabiliyorlar.

İktidar, kamu kurumlarını, halkın kaynaklarını ve tüm imkanlarını kontrollerindeki vakıflar, cemaatler ve SADAT gibi organizasyonlarla, 5’li çete gibi rantçı cenah arasında pay etmektedir. Halkın sofrasına kuru ekmek bile kalmıyor. Halkı çöpten atık sebze meyve aramaya mecbur eden, bu talan düzenidir.

Hiçbir ülke bu kadar kirlenmeyi kaldıramaz. Hiçbir toplum bu kadar kokuşmuşluğu hak etmez. O nedenle bizler yeni başlangıç, adil bir gelecek, demokratik bir düzen ve barış içinde eşit yaşamı kuracağız. Mutlaka kuracağız. Bu talan düzeninin ekonomideki yansımalarına baktığınızda da aynı şeylerle karşılaşıyorsunuz. Bu iktidar ekonomide de benzer bir düzen kurdu. Bir başka ekonomi yarattılar. Kayıtsız kara ekonomi, rant ve hırsızlık ekonomisi bu. Bir yanda, gece yarısı kararnameleriyle, zamlarla, savaş poltikilarıyla, sipariş ihalelerle israfla çökertilen kamu kaynakları, halkın ekmeği var, diğer tarafta da yolsuzlukla, talanla oluşturulan bir saray ve sömürü düzeni var. Bu iktidarın zenginleri arttıkça bu ülkede yoksulluk büyümektedir. İktidarın yandaşları arttıkça işsizlik artmaktadır. İktidar ekonomiyi talan ettikçe halkın sofrası boşalmaktadır.

“Ülkeyi bir kıtlığa sürüklüyor bu düzen. O yüzden değişmelidir diyoruz”

İktidar yine bir kararname yayınlıyor, Merkez Bankası’ndan 3 kişiyi görevden alıyor… Düzenin kendisi bozuk, öyle müdahalelerle başkan, başkan yardımcısı değiştirmekle daha fazla çöküşe yol açarsınız. Değişmesi gereken iktidar politikaları ve bu sömürgen düzendir. İktidarı da beslendiği bu kirli düzeni de bizlerin görevidir. Kurlardaki değişim… Her gün TL’nin değer kaybı rekor kırıyor. Her yeni rekor yoksullukta biraz daha dibe inmektedir. Devasa borçlar, üretim yok, gübre, saman ithal… Ülkeyi bir kıtlığa sürüklüyor bu düzen. O yüzden değişmelidir diyoruz. Bu ülkenin kaynakları, toplumundur. Bir avuç yandaşa peşkeş çekmelerine dur dememiz bundandır.

Sürekli olarak savaşa yatırım yapan, çatışmadan beslendiği için kendisini buna mecbur hisseden bir iktidar var. Bu iktidar, yeni düzenini bu ittifaklarını savaş politikaları üzerine kurmuştur ve savaş politikaları devam ettikçe bir arada kalabilmektedirler. Savaş, nefret, düşmanlık politikaları bu iktidar ortaklarının tek harcıdır. Savaş politikaların temelinde Kürt düşmanlığı yatıyor. Suriye’ye askeri operasyon tartışıyorlar… Tek nedeni var: Kürt, anasını görmesin yeter ki. Türkiye batsın ama Kürtler de gün yüzü görmesin. Çatışmasızlığın olduğu dönemde 2013-15 arası yıllarda bütçede güvenliğe ayrılan, savunmaya ayrılan miktarla bugün ayrılan miktar arasında uçurumlar var. O gün 50 milyara yakın bir güvenlik bütçesi, bugün 250 milyar civarında bir güvenlik bütçesi. Bu bile iktidarın tutunduğu dalın ne olduğunu göstermektedir. Bu iktidara karşı samimi, gerçek, demokratik mücadele, savaş politikalarına karşı çıkmaktan geçer.

“Halkın ekmeğine gözünü koyanlara dur diyeceğiz”

Savaş politikalarına karşı en güçlü birlikteliği oluşturacağız. Bütün Kürt yapıları bir araya gelip savaş karşıtı bir ittifak oluştursunlar. Savaş karşıtı mücadele, birlik oluştursunlar. Halklar arasında betondan duvar ören bu iktidara karşı, savaşa yönelik bir irade duvarı kurmak zorundayız. Büyük dönüşümün gelebileceği tek yol var. Büyük barış… Bunun için de önce savaşa karşı büyük birlik gerek…

Bütçe önümüze geliyor… Biz halkın bütçesini oluşturmak için halka soruyoruz, onlara danışıyoruz, dertlerini dinliyoruz. Alternatif bütçemizi de halkın bütçesi olarak bu çalışmalarla oluşturacağız. Bu iktidarın bütçesi sömürü, talan, savaş bütçesidir. Biz de bu ülkeye demokrasi, adalet, hakça bölüşüm ve barış bütçesi getireceğiz. Şimdiden hazırlıklarını yapıyoruz. İnşallah yakın zamanda yönetime ortak olduğumuzda bunları halkın desteği ve gücüyle hayata geçireceğiz. Savaş bütçesini yırtıp atacağız, barışın bütçesini getireceğiz. Halkın ekmeğine gözünü koyanlara dur diyeceğiz.”

Paylaşın

Sancar: Sorunların Çözümü Demokratik Siyasetten Geçiyor

Mardin’de partisinin düzenlediği bir etkinlikte konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Bize yönelik kuşatmayı kırmak için değil ülkenin geleceği için istiyoruz. Çünkü sorunların çözümü demokratik siyasetten geçiyor. Barış da ancak demokratik siyaset zemininde inşa edilip kalıcı hale getirilebilir” dedi.

Haber Merkezi / Konuşmasının devamında, “En yoğun propaganda araçlarıyla düşmanlaşma politikaları izleniyor, nefret dili yayılıyor. Halkların birbirleriyle düşmanlaşması için her şey yapılıyor ama barışı ve ortak yaşamı savunanlar vazgeçmiyor, eşit ortak yaşam demokratik gelecek ve onurlu barış yürüyüşü devam devam ediyor, sizler inandığınız için devam ediyor” diyen Sancar, etkinlikte yaptığı konuşmada şunları söyledi;

“Bütçe buluşmalarında barışın bütçesini konuşmak için Mardin’deyiz. Arkadaşlarımız son bir haftadır toplumun çeşitli kesimleri lie buluşmalar gerçekleştirip taleplerini dinledi, önerilerini aldı. Bizler halkın bütçesi için yola çıktık, halkın hizmetinde olmak için varız, halkların ortak iradesini ülkenin her alanında en güçlü şekilde temsil etmek için varız. Bütçe buluşmalarında da hedefimiz halkın bütçesini çıkarmaktır. Bunu masa başında değil meydanlarda, tarlalarda, sokaklarda buluşmalar gerçekleştirerek ancak yapabileceğimizi biliyoruz.

O nedenle sizinleyiz. Mardin’e uzun zamandır gelemiyor olmanın mahcubiyetini ve hüznünü yaşıyorum. Şartlar öyle gerçekleşti yoksa Mardin’i ve sizleri özledim. Barışı özlediğimiz gibi. Burada bulunmak bana her zaman büyük moral ve güç veriyor. Umutlarım artıyor, yolumuzun daha da kuvvetleneceğine dair inancım artıyor. Sizlere, Mardin’e bu topraklarda bana bu kadar çok şey veren bu toprakların insanlarına, hepinize bütün kültürlere emeği geçen her kesime minnetlerimi sunmak isterim. Mardin sadece doğup büyüdüğüm değil beni eğiten, değerlerimi oluşturan şehirdir. Her zaman bağlılığım ve minnetim devam edecektir.

“Savaşın bütçesini değil barışın bütçesini yapalım”

Barışın bütçesini konuşuyoruz Mardin’de. İktidarın önümüze koyduğu bütçe savaşın bütçesi. Savaşa ayrılan kaynaklara baktığımızda ülkenin bu kaynaklarla daha güzel günler yaşayabileceğini ve müreffeh bir düzen kurabileceğini görebilirsiniz. 2021 yılı için güvenlik harcamalarına ayrılan pay 240 milyar liradır, 6 yıl önce bu miktar 50 milyar liraydı. Neden? Çünkü o zaman barış arayışı vardı, çözüm süreci vardı. Silahlar susmuştu, halkın kaynaklarının halka aktarılması için yollar da açıktı. Maalesef o yılları mevcut iktidar tıkadı ve savaş politikalarına döndü. Savaş politikaları ile ülkenin kaynaklarını saraya, yandaşa tahsis edecek düzeni inşa etti. Bunun acısını Türkiye hakları da en fazla zararı da bu bölge yaşıyor. O nedenle savaş yerine barışı konuşalım. Savaşın bütçesini değil barışın bütçesini yapalım. Bu vazgeçmememiz gereken hedefimiz olmalıdır.

“Sorunların çözümü demokratik siyasetten geçiyor”

Karanlığın en koyu zamanlarında bile barışı, barış ışığını aramaktan vazgeçmeyeceğiz. Bu topraklara büyük dönüşüm ancak barış ile gelir. Barış ihsan edilmez, barış mücadele ile kazanılır. Toplumsal güçlerle birlikte inşa edilir. Bizim iktidarlardan barış lütfetmelerini bekleyecek duruşumuz yok. Barışı toplumdan, tabandan kurmak, hep birlikte inşa etmektir. Toplumun tüm kesimleri ile müzakere etmek, diyalog yollarını açmak istiyoruz. Demokratik siyasetin alanının genişlemesini istiyoruz. Bize yönelik kuşatmayı kırmak için değil ülkenin geleceği için istiyoruz. Çünkü sorunların çözümü demokratik siyasetten geçiyor. Barış da ancak demokratik siyaset zemininde inşa edilip kalıcı hale getirilebilir.

Barış talebini bu toplum kesimlerinin ortak talebi haline getirmeye kararlıyız. Çağrılarımızın yankı bulduğundan eminiz. Halkların birbirleriyle boğazlaşmaya istekli olmadığını geçmiş yıllarda kin ve nefret politikalarına rağmen bir arada yaşama taleplerinden de anlayabiliriz. En yoğun propaganda araçlarıyla düşmanlaşma politikaları izleniyor, nefret dili yayılıyor. Halkların birbirleriyle düşmanlaşması için her şey yapılıyor ama barışı ve ortak yaşamı savunanlar vazgeçmiyor, eşit ortak yaşam demokratik gelecek ve onurlu barış yürüyüşü devam devam ediyor, sizler inandığınız icin devam ediyor.

“Barış, adalet, demokrasi için ödediğimiz bedeller boşuna değil”

Acının intikam duygusuna, yıkıcı öfkeye değil kurucu inşa edici siyaset gücüne dönüşmesinin örneklerini veriyor Kürt halkı. Bütün acılara rağmen intikam peşinde değil eşit ve ortak yaşımı birlikte kurma amacına yönlendiriyor. İşte bu bizim beslendiğimiz en büyük kaynaktır. Acıyı bal eyleyeceğiz, bunu barış ile demokratik siyasetin her alanda etkili olması ile yapacağız. Bunu toplumun her kesimi ile müzakere ederek yapacağız. Barışın bütçesini bu çerçevede konuşacak ve barışı böyle inşa edeceğiz. Yolumuz uzun ve zorludur, ama bizden önce bu yolda yürüyenlerin ödediği bedellerle geldiğimiz noktanın hiç de önemsiz olmadığını mutlaka görelim. Karamsarlığa ve umutsuzluğa, kötümserliğe kapılmak için bir neden yok. Cezaevinde, sürgünde yoldaşlarımız var, barış adalet demokrasi için ödediğimiz bedeller boşuna değildir.

“Yerel demokrasiyi güçlendirerek, barışı da demokrasiyi de inşa edeceğiz”

O şarkıda söylendiği gibi boşuna ödenmiyor bedeller. Bunun ne demek olduğunu, bedellerin neden boşuna ödenmediğini hep birlikte ortaya koyacağız. Buna inancımızı kaybetmeyelim. Bu ülkeye barış, demokrasi, adaleti getirmenin çok zor olduğunu elbette biliyoruz. Yüz yıllık inkar, imha ve savaş politikarının hangi iktidar anlayışlarını ayakta tuttuğunun farkındayız,. Savaş politikalarının, savaş lordlarını beslediğinin de farkındayız. Biz o kaynakları kurutmak için de barış istiyoruz. Kürt sorununda demokratik çözümü Türkiye’nin bütünü için demokrasi hedefiyle bütünleştiriyoruz. Çünkü biliyoruz ki barış ve demokratik çözüm Türkiye’nin tamamında güçlü demokrasi inşa edilerek gerçekleştirilir. Barışı ve demokrasi inşa etmenin mekanı yerellerdir, en güçlü yöntemi yerel demokrasidir. Yerel demokrasiyi güçlendirerek, barışı da demokrasiyi de inşa edeceğiz, adaleti de getireceğiz.

“En geniş demokrasi birlikteliğini seçimlerde birlikte oluşturacağız”

Çok fazla teknik ayrıntıya girmeyeceğim. HDP ve temsil ettiği başta Kürt halkı olmak üzere halkların ortak demokratik iradesini yürüyüşünü büyüterek devam ediyor. Dün 9. yaşımızı kutladık, biz sadece yaş alarak büyümüyoruz, aynı zamanda güçlenerek büyüyoruz. HDP 9 yaşında ama arkasında asırlara uzanan demokrasi mücadelesi, onur kavgası ve adalet çabası vardır. Bunların mirasçısıyız. Bu mirası en güzel şekilde en yakın zamanda Türkiye halklarına barış, demokrasi ve adaleti vererek taçlandıracağımızdan şüphemiz yoktur. Buna gücümüz, inancımız, tecrübemiz de var. Ezinlerin, yoksulların, emekçilerin, kadınların, gençlerin en geniş demokrasi birlikteliğini seçimlerde birlikte oluşturacağız ve iradelerini bu ülkenin yönetimine ortak yapacağız mutlaka. Buna inancımız tamdır, yolumuz açıktır.

“Mezopotamya topraklarına mayın değil tohum ekilecektir”

Mezopotamya toprakları verimlidir, buralara mayın değil tohum ekilecektir, bunu biz yapacağız. Buraya kurşun değil yağmur yağmalıdır, bunu hep birlikte başaracağız. Sınır boyu uzanan araziye bakın, bu toprak neden mayınlı ve yasak bölge. Belki de dünyanın en elverişli alanı. Bunları barışla halkın kullanımına açma imkanımız var. Bu ülkede barışı inşa edersek bölgede de barışı inşa edeceğiz. Bu Kürt düşmanı iktidarın Kürtlerin her türlü kazanımlarının önünde durmaktır ön şart. En güçlü şekilde savaş karşıtı politikayı kurmaktır. Savaş naralarına karşı barış türkülerini haykırmaktır. Halkların tanklara karşı duvarlar örmesidir, halkların güçlü sesi ile savaş tamtamlarını bastırmaktır. Bunu yaparsak bölgede ve ülkede refahı, adaleti ve demokrasiyi sağlayacağımızdan şüphemiz yoktur. Bu topraklar kan değil su istiyor çünkü biliyoruz ki kandan kına yakılmaz. O nedenle barış asla vazgecmeyeceğimiz bir hedeftir. Çünkü bütün dönüşümleri büyük barış üzerine kurulabiliriz. Büyük barış büyük dönüşüm. Yolumuz açıktır. İnanıyorum ki başaracağız.”

Paylaşın

HDP’li Sancar’dan Dikkat Çeken ‘İttifak’ Açıklaması

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, HDP’nin bir ittifak arayışı olmadığını belirterek, “Amacımız bütün ezilenlerin, her kesimden insanın, vicdanlı, iyi insanın, inançların, hakların ortak iradesini bu ülkenin çözüm gücü haline getirmektir” dedi.

Haber Merkezi / Partisinin 27 Eylül’de açıkladığı deklarasyona ilişkin ise Sancar, deklarasyondaki amacın ‘ne birileriyle pazarlık ne de birilerine ayar verme derdi’ olduğunu, herkese demokratik ortak yaşamı birlikte kurmaya davet anlamına geldiğini dile getirdi.

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur” açıklaması için de “Kürt sorunu çözüldüyse demokrasi ve barış için mücadele eden siyasetçileri neden rehin alıyorsunuz? Türkiye’nin üçte birinde seçim sonuçlarını yok sayan bir anlayış Kürt sorununu çözmüş olabilir mi? Madem çözdünüz neden hala panzerler Kürt çocukları ezerek öldürüyor? İnkâr siyaseti uzun süre Kürt yoktur laflarıyla yürütüldü. Hayat ve mecburiyet bir yere kadar izin verebiliyor buna. Kürt yoktur demeye cesaret edemiyor kimse artık. Bu sefer Kürt sorunu yok demeye başladı. Kürt sorunu vardır noktasına gelindi.” ifadelerini kullandı.

Sancar, Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununun çözümü için “HDP’yi meşru organ olarak görebiliriz” sözü üzerine başlayan tartışmayı ilişkin ise, partilerinin Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümüne talip olduğunu belirterek, HDP’nin muhatap olduğunu söyledi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sancar, şunları söyledi:

“Yoğun bir yaz sürecini geride bıraktık. Umutluyuz, kararlıyız, cesaretliyiz, ısrarlıyız. HDP’nin fikriyat, hareket, bir değişim gücü olduğunu bilmeyenler kapatma davası açarak bizleri yıldıracaklarını sanarak, baskı ve zor politikalarıyla bizi yolumuzdan alıkoymaya çalıştılar.

“HDP’ye olan inanç ve güven de artıyor”

Halk acil değişim istiyor. Bu soygun ve talan düzeninden bıkmış, usanmış, üç kuruşa muhtaç hale getirilmiş insanların ortak talebi bu gidişatı durdurmak. Halk adalet, refah, demokrasi, iş, güvenle bakabileceği ortak bir gelecek, eşitlik, insanlık onuruna yakışır yaşam istiyor. HDP’ye olan inanç ve güven de artıyor, Türkiye’nin dört bir yanında hem de. Bu inanç ve destek büyüyor, güçleniyor.

Her bir sese ses ve umuda adres olmaya devam edeceğiz. Halklara ve demokrasiye en güçlü nefes olacağız. Barışın inşasında hem amele, hem usta, hem mimar olacağız. Hukuksuzluk kararını dağıtan ışık olacağız. Herkes için gerçek adaletin yolunu açacağız. Güçlü demokrasiyi hep birlikte inşa edeceğiz. 27 Eylül’de Ankara’da Türkiye siyasetinin önünü açan bir deklarasyon yayınladık. Bu deklarasyonu yayımlama amacımız ne birileriyle pazarlık hesabı ne de birilerine ayar verme derdidir.

Her şeyden önce bütün toplum kesimlerine müzakere ve diyalog teklifidir. Ülkenin bütün sorunlarını çözmede sorumluluk alma iradesidir bu deklarasyon. Türkiye’de yaşayan herkese demokratik ortak yaşamı birlikte kurma davetidir. Otoriterliğe, tekçiliğe, baskıya, her türlü sömürüye karşı çokluk içinde demokratik birlik çağrısıdır.

Milletvekili seçimlerinde tutumumuz demokrasi güçleri, toplumsal muhalefetle, ezinlerle, emekçilerle, ekoloji mücadelesi yürütenlerle, kadınlarla, gençlerle yürüttüğümüz mücadele birliğini demokrasi ittifakını daha da büyütmek ve güçlendirmektir. Bunun dışında bir ittifak arayışımızın olmadığını bir kez daha açıkça ilan ediyoruz. Amacımız bütün ezilenlerin, her kesimden insanın, vicdanlı, iyi insanın, inançların, hakların ortak iradesini bu ülkenin çözüm gücü haline getirmektir.

Bu saydığım bütün kesimlerle yürüyüşümüzü büyüteceğiz, demokrasi ittifakı adı altında milletvekili seçimlerinde ülkenin bütün sorunlarını açacak güce ulaşacağız. Hedefimiz budur, bunun dışında ne konuşulursa konuşulsun boştur, gereksizdir, anlamsızdır. HDP yoluna bu ışıkla ve hedefle yürüyecektir.

Elbette ki siyasal muhalefetle de seçim güvenliğinden geçiş sürecine, demokrasinin yerelden başlayarak güçlü bir biçimde inşasından barışa varıncaya kadar konuşmaktan, müzakere ederek yol bulmaktan yanayız. Çünkü Türkiye’nin ihtiyacı budur. Halkın siyasetten beklentisi budur. Mesele bu çürük düzeni değiştirmek ve halkı bu rezaletten ve sefaletten kurtarma meselesidir. Esas odaklanmamız gereken noktanın da bu olduğunu asla aklımızdan çıkarmamalıyız.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki tutumuz da açıktır. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde isimler üzerinden değil deklarasyonda da altını çizdiğimiz temel ilkeler üzerinde ve müzakere anlayışıyla hareket edilmesi gerektiği görüşündeyiz.

“Tutum belgemiz Türkiye’nin deklarasyonudur”

Güçlü demokrasinin temellerini atmaya adaydır bu ilkeler. Bizim çağrımız bu ilkeler sorunları çözmek, ülkeyi birlikte yönetmek, halka onurlu bir gelecek yaratmak için yol gösteriyor. Güçlü demokrasinin temellerini atmaya aday. Bizim çağrımız bu ilkeler etrafında diyalogdur, müzakeredir, mutabakat arayışıdır. Bu çağrılarımızı bir kez daha duyurmayı bir görev sorumluluk olarak görüyorum.

Tutum belgemiz Türkiye’nin deklarasyonudur. Güçlü demokrasiye giden yolun haritasıdır. HDP’nin yarınlara olan sözüdür.

1 Ekim’de yeni yasama yılı açıldı. Bir yanda dağlar kadar sorun var, açlık, işsizlik, yoksulluk, adaletsizlik, kutuplaşma var. Yoksulluk ve yolsuzluk baştan başa sarmış her yeri. Diğer yanda ise bu sorunları yaratan ve yok sayan siyaset var. Bunun karşında ortak tutum geliştirmemiz, ortak adımları güçlendirmemiz gerekiyor.

Biliyorsunuz Meclis aynı zamanda Kürt sorununda inkâr sözleriyle açıldı. Bu ülkenin en önemli sorunlarından birinin Kürt sorunu olduğunu söylüyoruz, aslında bunu herkes biliyor ama iktidarın başı, AKP’nin genel başkanı sorunu inkâr ederek yaptı konuşmasını.

“Kürt sorunu denilen meseleyi hak ve özgürlükten kalkınmaya kadar tüm boyutlarıyla çözdük” dedi. Tabii gülebiliriz ama o kadar ciddi bir mesele ki gülerek geçiştirmek lüksümüz yok. Halklarımızın anlayabileceği sadelikte bu sözün nasıl bir çarpıtma anlayışını yansıttığını anlatmaya çalışalım.

Bundan bir yıl önce Meclis kürsüsünde “Kürt sorunu çözdük” diye bir cümle kullanmamıştı AKP Genel Başkanı. Üstüne daha geçenlerde Diyarbakır’da “Çözüm Süreci’ni biz bitirmedik” diyerek hem sorumluğunu hem de bitmemiş bir sürecin getirebileceği çözümü bizzat itiraf etmiş oldu. Yani kendilerinin bitirdiği bir süreçle, ardından yürürlüğe koydukları savaş, inkâr, imha politikalarıyla yola devam ettiler.

“Kürt sorununu çözdük” diyebiliyorlar. Bir yılda sorun nasıl çözüldü de hiç kimsenin bundan haberi olmadı. Binlerce siyasetçi, seçilmiş kişi neden hâlâ cezaevinde? Eğer çözüldüyse Kürt sorunu, çözüm içim mücadele eden siyasetçiler neden cezaevinde? Türkiye’nin üçte birinde seçim sonuçlarını yok sayan anlayış Kürt sorununu çözmüş olabilir mi, kayyım atayan anlayış Kürt sorununu çözmüş olabilir mi?

Kürt sorunu çözmekse eğer derdimiz o panzerler orada gezmeyecek. Panzerler çocukları, yaşlıları eziyor, sonra buna kılıf uydurmak için valiler yalan söylüyor. Kobani kumpas davası, kapatma davası neden var? Bu mu Kürt sorununu çözmek?

İnkâr siyaseti uzun süre Kürt yoktur laflarıyla yürütüldü. Hayat ve mecburiyet bir yere kadar izin verebiliyor buna. Kürt yoktur demeye cesaret edemiyor kimse artık. Bu sefer Kürt sorunu yok demeye başladı. Kürt sorunu vardır noktasına gelindi. HDP, Türkiye’deki bütün sorunları çözmeye taliptir, adaydır, hazırdır. “Çözdük” diyerek sorun inkâr ediliyor.”

Paylaşın