Partisinin Meclis’teki grup toplantısında yeni ekonomik önlemlere ilişkin değerlendirmede bulunan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Tedbirlere baktığımızda pekâlâ da bir ‘U dönüşü’ yaptıklarını görebiliyorsunuz. Türk lirası mevduatındaki faize bakmadan dövizdeki artışı mevduat sahiplerine verecekler. Yani aslında faizi dolaylı olarak artırmış oldular. Bu, Türk lirasını ve ekonomiyi bütünüyle dolara veya dövize bağlamaktır. Bunun adı, tam da mandacılıktır.” dedi.
Haber Merkezi / Sancar, konuya ilişkin değerlendirmesinin devamında, “Bundan önce ihale ettikleri, yandaşlara verdikleri büyük projeleri Hazine’nin garantisi altına almışlarsa şimdi de bu mevduattaki dövize bağlı artışları karşılamak için Hazine’nin kaynaklarını kullanacaklar. Bunun da bir sınırı var. Faiz ve döviz arasındaki farkı karşılamak için Hazine’nin mevcut kaynakları yetmiyorsa para basacaklar. Para basmak enflasyon demek. Hazine’yi kurutmak, bu ülkeyi soymak demektir. Bu, halkı soymak demektir.” ifadelerini kullandı.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sancar’ın açıklamaları şöyle;
“Bu ülkede her gün yeni bir darbeye uyanıyoruz. Bu darbeler, siyasi oluyor, toplumsal oluyor, ekonomik oluyor ama darbesiz bir gün geçmiyor. Siyasi iktidar ancak darbe politikalarıyla ayakta kalabileceğini görüyor ve bu yöntemi sonuna kadar kullanıyor. Dün gece de yeni bir darbe operasyonu gerçekleşti. Ekonomi konusunda yeni bir model uyguladığını iddia eden siyasi iktidar yeni tedbirler aldığını duyurdu. Dolar, döviz, altın günlerdir olağanüstü bir şekilde yükseliyor, TL ise olağanüstü değer kaybediyor. Bunun temelinde neler yattığını ekonomistler açıklıyor ama iktidar inatla kur politikalarını ısrarla sürdürüyor.
Aslında yeni ekonomi modelinin temeli olarak iddia ettikleri politikaları şimdi yeniden başka kılıflarla hayata geçiriyorlar. Önce yeni ekonomik model ilan ettiler, bu ekonomik modelde “kendi tezim ha kendi tezim” diyen AKP Genel Başkanının açıkladığı formül büyük sarsıntılara yol açtı ama “asla bundan vazgeçmeyeceğim” dedi. Ama dün açıklanan tedbirlere baktığımızda pekala bir U dönüşü yaptıklarını görüyoruz. Ne diyordu “faiz sebep enflasyon sonuç” o nedenle faizleri indireceğiz ona bağlı olarak enflasyonu düşüreceğiz. Ama dün açıklanan tedbirlerde bunun tam tersini yaptıklarını çok rahat görebiliriz.
Neler vaad ettiler, sonuçlar ne olacak diye baktığınızda esas söyledikleri; mevduatı bugün dövize endekslemek dışında ciddi bir adım ve önlem olmadığını görüyoruz. Yani TL’ye bağlı mevduatı şimdi dolara endekslediler. AKP Genel Başkanı “Tasarruflarını değerlendiren, değerlendirirken kurdaki yükselişten kaynaklanan endişelerini gidermek isteyen vatandaşlarımıza yeni bir finansal alternatif sunuyoruz” diyor. Nedir bu finansal alternatif, Türkiye’de liraya bağlı mevduat hesaplarının getirisi döviz getirisi altında kalırsa aradaki fark mevduat sahiplerine ödenecek.
“TL yabancı paraya bağlanmış oldu bunun adı mandacılıktır”
Bunun adı ne? Bunun adı döviz yükseldikçe Türk Lirası mevduatındaki faize bakmadan dövizdeki artışı mevduat sahiplerine verecekler. Aslında faizi dolaylı olarak attırmış oldular. Dolara ya da dövize endeksleyerek faizi birkaç kat attırdıklarını görüyoruz. Ama bununla sınırlı kalmıyor. Nedir bu? Türk Lirasını ve bütün ekonomiyi dövize bağlamaktır. Hani bunlar yerli ve milli olduklarını iddia ediyorlardı ya şimdi ekonomi bütünüyle yabancı paraya bağlanmış oldu. Bunun adı tam mandacılıktır. Bu iktidar bu oyunlarla ülkeyi mandacı bir düzene ve statüye sürüklemektedir.
Para sahipleri doların her yükselişinde servetlerine servet katacaklar. Peki bu kaynak nereden gelecek. Asıl mesele bu. Yani kurdaki artışların maliyetini, faturasını kim ödeyecek? Çeşitli açıklamalar yapıyor Erdoğan, kah Nas’tan dem vuruyor kah kendi yarattığı ekonomi doktorininden. Dünyada bir tek kendisinin ortaya attığı, öncülüğünü yaptığı bir doktrin var diyor ve bu başarılı olacak diyor. Orada tökezleyince ekonomi biliminden, kendi yarattığı bilimden sapıyor, bu sefer Naslara başvuruyor. Yani dini istismar etmeye başlıyor. Nas faizi haram kılmış güya. Oysa asıl amaç bu değil. Asıl amacın inanca uygun davranış olmadığı da ortada.
“İnançlara böyle bir saldırıyı kabul etmiyoruz”
Çünkü Nas faizi yasaklıyorsa, haram kılıyorsa ekonominin bütün alanlarında devletin alacaklarında da faizi sıfırlamanız gerekiyor. Ama öyle yapmıyorlar burada da halkın dini inançlarını istismara yönelik bir yalan manevrası olduğunu açıkça görüyoruz. Türkiye’de inançlara bu şekilde bir saldırıyı HDP olarak her yerde ifşa edeceğiz, kabul etmiyoruz. Bunu halka hakikatiyle birlikte açıklamaya devam edeceğiz. Bu düzenin gerçek yüzünü de açığa çıkarmayı sürdüreceğiz
Peki nereden karşılanacak dövize bağlı bu garanti? Nasıl işleyecek bu konuda ayrıntı yok ama ipuçları var. Dün Ziraat Bankası Genel Müdürü bunun hazineden karşılanacağını söyledi. Doğru diyor. Eğer bir kaynak yaratılacaksa bunun şimdi tek adresi hazinedir. Hazine halkın vergilerinin ve halktan toplanan gelirlerin bulunduğu yerdir. Hani halkın kaynaklarının toplamıdır. Bundan önce Merkez Bankası’nın kaynaklarını, bu politikaları uğruna bir avuç yandaşa peşkeş çektiler. 128 milyar dolar bu şekilde buharlaştı gitti. Bunların hepsi bu halkın emekleriyle oluşan birikimler. Şimdi hazineden karşılayacaklar. Hazineden karşılamak zorundalar başka yolu yok. Ya da bütünüyle kanunları bir kenara bırakır yasadışı bir ekonomik işleyiş yapacaklar. Yani yasaların olmadığı, kuralların bulunmadığı arka kapıda tıpkı karaborsa gibi çalışan bir ekonomik düzen kuracaklar. Bunun da işleyişi o kadar kolay değil, hele dünya ekonomisiyle entegre olma iddiasında olan bir ülke için bunun yataracağı yıkımların ne olacağı ortada.
Bu durumda başvuracakları tek kaynak var. Hazine. Şimdi nasıl bundan önce yandaşlara verdikleri büyük projeleri hazine garantisi altına almışlarsa şimdi de dövize bağlı mevduatların artışı için hazinenin yani halkın kaynaklarını kullanacaklar. Bunun da sınırı var. Eğer daha çok yükselirse döviz faizle kur arasındaki farkı karşılamak için hazinenin kaynakları mevcut kaynaklara yetmiyorsa ne yapacaklar, para basacaklar. Para basmak enflasyon demektir, hazineyi kurutmak bu ülkeyi, bu halkı halkı soymak demektir. Ne için? Bir avuç rantiye için. Bir avuç servet sahibi için hazineyi boşaltacaklar. Türkiye Merkez Bankası’nı kaynakları tükenmiş, hazinesi boşalmış bir ülke haline getirecekler. Bunun sonucu yoksulluktur, açlıktır, kıtlıktır, zulümdür. Bu açıkladıkları model bir iki gün kurlarda iniş sağlayabilir ama bu geçicidir.
Keşke doğru dürüst bir ekonomik model açıklansa halkın çıkarlarını esas alan tedbirler ikame edilse; hukuka, demokrasiye dönüş eksenli bir yol açılsa da kur böyle düşse. Elbette isteriz ve bunu biz yapacağız. Kurun belli bir dengeye indirilmesi için bu kadar kaynağı israfa gerek yok. Halkın çıkarlarına dayalı, kamu yararını esasa alan, adil paylaşım hedeflerine yönelmiş bir ekonomi anlayışı yeterlidir. Ama bu iktidarda bu anlayışın zerresi yoktur. Olamaz. Bu iktidar “ekonomide kurtuluş savaşı başlattık” dediğinde şunu belirtmiştik; bu savaş halka karşı savaştır. Bu iktidarın ekonomideki savaşının hedefi halktır. Halkın büyük kesimini yoksullaştıracak, sefalete mahkum edecek, açlığa sürükleyecek bir savaş yürütüyorlar. Halka karşı savaşa halkın da birleşerek karşı koymaktan başka bir yol yok. Bunu hep söyledik. Halka karşı yürüttükleri bu savaşa karşı en geniş demokratik ittifakı çıkaracağız, halkın çıkarlarını savunmak için, bu bozuk düzeni durdurmak için, en geniş birlikteliğini hayata geçireceğiz. Başka yolu yok.
“Hazineden kanunsuz tek kuruş para çıkaramazsınız”
Bugün emekçiler meydanlarda bu soygun düzenine karşı mücadelelerini sürdürüyorlar. Bizler de HDP olarak her alanda mücadeleyi, emek, özgürlük, barış, adalet için yürütüyoruz. Yıllardır yapıyoruz bunu. Mirasını devraldığımız yüzyıllık mücadele birikimini ve dünyanın çeşitli ülkelerindeki hak, adalet mücadelelerinden ilham alarak sürdürüyoruz mücadelemizi. Bunu Meclis’teki bütçe görüşmelerinde de sürdürdük. Halk için bütçe halka bütçe şeklinde en geniş şekilde yürüttük Bu yeni açıkladıkları paketi gerçekten hayata geçireceklerse yani faiz ile kur arasındaki farkı TL mevduat sahiplerine vereceklerse bunu hazineden yapmaları gerekiyor. Hazineden tek kuruşun bile kanuni dayanak olmadan çıkarılmasının imkanı yoktur. Ya Anayasayı askıya alacaksınız yani açık ve doğrudan darbe yapacaksınız ya da bu garanti için faiz kur farkı garantisi için bir kanun getireceksiniz. İşte burada bize ve bütün muhalefet partilerine tarihi bir sorumluluk düşüyor. Böyle bir kanunun Meclis’e gelmesi gerekiyor. Meclis’e geldiğinde bunu engellemek; bu halka ve tarihe karşı sorumluluğumuzdur. Böyle bir kanun getirdikleri anda en geniş mücadeleyi alanlarda ve Meclis’te yürüteceğiz ve bu oyunu bozacağız. Böyle bir kanun getirirlerse bunu engelleyeceğiz, engellemek zorundayız. Bu toplumun geleceği için bunu mutlaka yapacağız, mutlaka başaracağız.
Her konuda her yolu mübah gören bir iktidarla karşı karşıyayız. İnanç istismarını sınır tanımadan yapabiliyorlar. Tamamı bunların savaşa, yandaşa, ranta bir avuç sermayedara işleyen ekonomik düzenin sürdürülmesi içindir. Beka dedikleri budur. Beka dedikleri kendi iktidarlarını sürdürmek, yandaşları beslemeye devam etmek, bir avuç sermayedarı semirtmek ve halkı sefalete ve açlığa mahkum etmektir. Beka dedikleri bunun dışında hiçbir şey kastetmediklerini, amaçladıklarını görmeliyiz. Kendilerine milliyetçi diyen de dindar, inanan insanlarımızın da yapılanın bütün değerleri talan etmek olduğunu görmeleri gerekiyor. Biz bıkmadan usanmadan bunu anlatacağız. Dini iktidarlarının devamı ve yandaşlarının daha da zenginleşmesi için halkın yoksulluğu, açlığı pahasına bu düzeni devam ettirmeye çalışan bu iktidara dur demek vicdan ve inanç sahibi herkesin görevidir. En başta inançları bu oyunda kullanılmak istenen insanların buna dur diyeceğine inanıyoruz. Biz bu ülkeyi kurallarla, adil, özgür demokratik anayasayla, hukuk kuralları ile yöneteceğiz. Bu ülke böyle yönetilir. Bunun dışında yapılan her manevranın temelinde hile ve çıkar yattığını herkes görmelidir.
Makyavelli diye bir düşünür var. Önemli bir insandır. Makyavelizm dediğimizde aklımıza gelen “amaca giden her yol mübahtır”. Yani sen amacına ulaşmak istiyorsan her yolu kullanabilirsin. Kirli olsun, hileli olsun, yalan olsun fark etmez yeter ki iktidarını koru, bunun için her şeyi yapma hakkın var diye özetleniyor. Ben Makyavelli iyi okumuş biri olarak söylüyorum; şu anda bu iktidarın yaptıklarını, yöntemlerini görüyorsa büyük bir azap yaşıyor, kemikleri sızlıyordur. Ya ben bu kadarını kastetmemiştim, benim kastettiğim bu kadar değildi. Bu iktidar benim söylediğim ve bana atfedilen her türlü kuralın ötesine geçmiş, artık sonu olmayan bir yola girmiştir bu Makyavelizm konusunda.
“Bu yalan ve düzenini sona erdirmek için varız”
Bu iktidar Makyavelisttir. Bu da yetmiyor kendilerini korumak adına her yolu mübah gören, günah suç ve ayıp dolu bir anlayışa sahiptir. Bu iktidarın varlığı günaha, suca, ayıba dayanıyor. Zulüm buradan geliyor zulmün kaynağı da bu anlayışa dayanıyor. HDP olarak bizim amacımız hakikatle yürümektir, halk için halkın yararına çalışmaktadır. Bu yalan düzenini sona erdirmek için varız ve bütün bunları yürütme adına kan kan politikasına son vermek için varız. Yalana, talana ve kana son verecek mücadelenin öncüsü olmaya devam edeceğiz. Bu ekonomik düzen aslında tam da bir siyasi zihniyete, bir siyasi modele dayanıyor. Ardında bir siyasi yapı var. Bu siyasi yapının otoriterlik, despotizm olduğunu, bu siyasi yapının faşizmi kurumsallaştırma niyetiyle oluşturulduğunu söylüyoruz. Söylemeye devam edeceğiz.
2021 yılını geride bırakıyoruz. Bu yılın son grup toplantımız. İnsan hakları kuruluşlarının raporlarına baktığımızda, işlenen ihlaller, yapılan zulümler ciltlerle ifade edilebilir. Burada hepsini anlatmak mümkün değil. Burada bir kaçına değinmek gerekiyor. Yıl biterken hatırlamamız gereken zulümler var. Bunları, bu zulümleri hatırlayalım ve hatırlatalım ki hesabını sorabilelim. Ve geleceği adalet ve barış üzerine kurabilelim. Sadece acıları sayarak, karamsar bir tablo yaratmak amacında değiliz. Acıları, zulme maruz kalanların yaşadıklarını anlatarak düzeni değiştirmenin yeterli olmadığını biliyoruz. Ama bu düzeni değiştirmek için hafızayı canlı tutmamız lazım. Bu iktidarın zulmünü ve bu düzenden kaynaklanan bütün zulümleri hatırlamalı, hatırlatmalıyız. Amacımız bunların bir daha asla yaşanmamasıdır. O nedenle bu hatırlatmayı yapacağız hepsine nasıl cevap vereceğimiz konusunda halkımızla görüşlerimizi paylaşacağız.
10 yıl önce bu günlerde Roboski Katliamı yaşandı. Birkaç gün sonra 10’uncu yıl dönümüne gireceğiz. Bu katliamda hayatını kaybeden 17’si çocuk 34 canımızı rahmetle anıyorum. Bu acı bitmedi, bu acı dinmedi. Yine aralık ayı, acılar ayı diyeceğimiz zaman dilimi. Maraş Katliamı da o acımasız katliamı da yine aralık ayında yapmışlardı. Alevi canlara ve oradaki demokrat insanlara, o zulmü o acımasız o vahşi katliamı unutmadık, unutmayacağız. Hayata Dönüş Operasyonu adı altında cezaevlerinde yapılan katliam da aralık ayındaydı. Onu da unutmadık, unutmayacağız. Sanıyorlar ki hesabı sorulmayacak. Evet divana kalır hesap ama divandan önce halk var. Divandan önce burada hep birlikte hareket edersek, 40’lar Meclisi gibi bir ruhla yürürsek bu dünyada hesabını mutlaka soracağız.
Şemdinli’de Umut Kitabevi’ni basıp cinayet işleyenler beraat ettiriliyor. Acılar geleceğe devredilsin diye. Çorum, Sivas ve Gezi’de yaşananları da unutmadık, unutmayacağız. Bu anmaları, nefreti büyütmek için siyaseti kör intikam üzerine kurmak için değil, geleceği barış ve adalet üzerine kurmak için hatırlatıyoruz. Hesap sorma politikamız da bunun içindir. Eğer bunlar unutulursa zalim kazanır, hatırlatılırsa halk ve adalet kazanır. Suruç, Ankara Gar Katliamlarını da unutmadık, bunların hepsi bu toplumda bu dünyada mutlaka hesabı görülmesi gereken karanlık, kanlı oyunların örnekleridir. Başka örnekler de vardır. Bugün cezaevleri toplama kamplarına dönüştürülmüştür. Cezaevlerinde işkence, hak ihlalleri almış başını gidiyor. Her gün yeni cenazeler çıkıyor cezaevlerinden. Hasta tutsakların tedavileri engelleniyor, adeta fiili idam cezası uygulanıyor.
Hani kanunlarımızda idam kaldırılmıştı dedik ya, hayır hasta mahpusların tedavilerinin engellenmesi bir idam biçimidir. Bir yargısız infaz biçimidir. Son bir ayda cezaevlerinden maalesef cenazeleri çıkan insanların sayısı 6-7 belki de bugün bunlara da yenisi eklenecek. Bütün bunların kaynağı bu sistem, bu anlayış ve siyasettir. Varlığını sürdürmek için zulümden başka yol görmeyen, halktan desteği azaldıkça zulmü, yalanı, talanı, baskıyı pervasızca yürüten bu anlayıştır. Bunların temelinde savaş politikaları, düşmanlaştırma anlayışı yatmaktadır. Bunların temelinde yatan şey toplumun değişik kesimlerini birbirine düşman kılarak birlikte mücadele etmelerini engellemek, böylece iktidarlarını hileyle, yalanla sürdürmektir. İşte buna karşı çıkmalıyız, en başta Kürt Sorunundaki çözümsüzlük politikalarına, güvenlikçi anlayışlara karşı çıkmalıyız. Kürt Sorunundaki çözümsüzlük politkalarının yarattığı ekonomik maliyeti, bu ülkeden eksilen canları, bu ülkenin geleceğinin karartılması gerçeğini hep anatıyoruz.
“Büyük barış sadece Kürt Sorununda demokratik çözümle sınırlı olamaz”
Bir de bugün yaşadığımız ekonomik çöküşte bunun ne kadar önemli payı olduğunu görmemiz gerekiyor. Kürt Sorununda demokratik çözüm ve barış Türkiye’’de büyük toplumsal barışa giden yolun kilidi durumunda. Büyük barış sadece Kürt Sorununda demokratik çözümle sınırlı olamaz. Demokratik çözümü bu ülkenin yüzyıllık tarihinde bu politikaları yaratan anlayışın açtığı bütün yaralarla yüzleşerek sağlayabiliriz. Büyük barışın yolu bütün acıları görmek ve bu acıları ortak hale getirmektir. Eğer yüzyıllık tarihimiz boyunca yaşanan acıları, yüzleşme yoluyla ortaklaştırabilirsek, büyük barışın yolunu açmış oluruz. Öte yandan açılmış yaraları iyileştirmenin yolu, bu yaraları tanımak, bu yaraların açılmasına sebep olan bütün anlayışları reddetmekten geçiyor. Eğer bu ülkeye bir gelecek vaadinde bulanacaksak bu ülkenin kadınlarına gençlerine ve emekçilerine ve mazlum halklarına bir gelecek umudu vermek istiyorsak bunun adı büyük barıştır.
Bu büyük barışı kurmak için bizim ne yapmamız gerekiyorsa yapma sözümüz var. Bu sözü tekrarlayalım. Büyük barış bizim varoluş sebebimizdir. Kürt Sorununda demokratik çözüm, bugünden geriye doğru yaşanan ve yaşatılan bütün acılarla yüzleşmeye ve yaraları sarmaya dönük bir anlayış. Böyle yaparak geleceği barış, demokrasi ve adalet üzerine kurabiliriz. HDP olarak bu topluma vaadimiz, taahhüdümüz ve sözümüz budur. Bunun da sadece HDP’ye bırakılamayacak kadar büyük bir hedef olduğunu herkes görmeli. Bunu başarabilirsek büyük barış harekatını geleceğin inşası ve geçmişin yaralarını iyileştirmek için kurabilirsek, bu iktidarın dayandığı bütün temelleri ortadan kaldırırız. Bu iktidar yeni yaralar açan bu anlayışıyla, eski yaralara saygısızlığı sürdüren yaklaşımıyla toplumu ayrıştıran, halkları birbirine karşı karşıya getiren politikalarıyla kendini var etmeye çalışıyor.
“Selam olsun yoldaş Gabriel Boric ve demokrasi mücadelesi yürüten Şili halklarına”
Bu iktidarı göndermenin ve bu düzeni değiştirmenin yolu tam tersini yapmaktır. Bundan sonra artık zaman kalmamıştır. Zaman daralmaktadır. Bütün demokrasi güçlerine, vicdanlı insanlara, iyi insanlara, tek tek bireylere bir çağrı olarak yeniliyoruz: Gelin büyük adalet, güçlü demokrasi ve büyük barış harekatını inşa edelim. Önümüzde çok yakında yaşanmış güzel bir örnek var, bizim yaşadığımız darbe, işkence, yargısız infaz ve her türlü insanlık dışı pratiğe tanıklık etmiş, buna maruz kalmış bir toplum Şili. Şili neoliberal politikaların da mutfağıydı. Allende’yi deviren Pinochet de zulmün sembolü oldu. 71’den bugüne 50 yıl geçti ama mücadele hiç durmadı. Şimdi hafta sonu seçimler oldu ve yoldaş Gabriel Boric demokrasi güçleriyle birlikte diktatörlüğü, Neonaziliğini gizlemeyen cepheyi alt etti. İşte demokrasi birlikteliğinin, ortak mücadele birlikteliğinin zaferi budur. Selam olsun yoldaş Gabriel Boric selam olsun. Selam olsun, Şili’nin demokrasi mücadelesini yürüten halklarına ve bütün toplum kesimlerine. Bunu kurabiliriz, bunu kuracak gücümüz var, birikimimiz var. HDP olarak üzerimize düşen her şeyi yapmaya hazır olduğumuzu söyledik. Kimsenin bahaneler uydurma imkanı ve zemini kalmamıştır. Bu ortak demokrasi ve büyük barış mücadelesine katılmamak ya da kaçmak için kim ne bahane üretiyorsa halk ve tarih önünde sorumlu olacaktır. Bunu bir kez daha ilan ediyoruz.
2021’deki mücadelemizin özetini çıkarmaya kalksam bu toplantıyı bir saat daha sürdürmemiz lazım. “HDP’liyiz Her Yerdeyiz” dedik. Bizim bir Demokrasiye Çağrı deklarasyon hazırlığımız var diye yola çıktık. Kanaat önderleriyle, sivil toplum örgütleriyle istişarelerle deklarasyonumuzu, yol haritamızı, 27 Eylül’de toplumun önüne öneri olarak koyduk. Gelin müzakere edelim diye koyduk, burada istediğimiz, amacımız toplumun bütün farklı kesimleriyle ama ortak hedefi demokrasi ve adalet büyük barış olan, herkesle ortaklığı sağlamaktır, bu ısrarımızı sürdürüyoruz. Bunu da demokrasi mücadelesini en geniş kesimlere taşıyarak en geniş birliktelikler sağlayarak başaracağımız kesin. 2022 başaracağımız yıl olacaktır. Kimse umutsuzluğa, karamsarlığa kapılmasın. Kimse bu iktidar ne yapar ne eder mutlaka bir yolunu bulur seçimleri kazanır gibi Nihilizm yoluna girmesin. Bu iktidar halka, adalete halkların birlikteliğine düşman bir iktidardır.
“Seçim burnumuzun dibinde olacak kadar yakındır”
Bugün bir oyun yapar, iki gün nefes alır bunun bedeli yıllarca bu halk tarafından ödenir. O nedenle kaybedecek zamanımız yoktur. Birleşmek, birlikte yürümek ve bu ülkeyi 2022’de adalete, büyük barışa, demokrasiye taşımak için derhal harekete geçmeliyiz. Bizler de deklarasyonumuz çerçevesinde zaten görüşmelerimizi çok yönlü devam ettiriyoruz. Bir büyük mücadele ortaklığı amacıyla bütün kesimlerle görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Parlamentodaki partilere de çağrı yapıyoruz. Önümüzde bir seçim var, tarihini kestiremiyoruz ama artık burnumuzun dibinde olacak kadar yakındır. Bunu böyle düşünmek zorundayız. Yarından itibaren dört partiyle eş genel başkanlar düzeyinde görüşme turumuz olacak. Ortak mücadele için, kendilerine de çok temel noktalarda önerilerimizi sunacağız.
Yarın Saadet Partisi’ni ziyaret ediyoruz Pervin Buldan Eş Genel Başkanımla birlikte. Önümüzdeki hafta DEVA Partisi, Gelecek Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi başkanlarıyla bir araya geleceğiz. Davet bizden geliyor, amacımız her alanda çok temel ilkeler etrafında bir birliktelik sağlamaktır. Bizim zaman kaybetme lüksümüz yok. Aslında herkes biliyor geminin su aldığını. Bu şiiri hatırladınız değil mi çok tekrar ettik. Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini ve herkes biliyor zarların hileli olduğunu. Şimdi hiç kimse bu yalan döngüsünü görmezden gelme hakkına sahip değildir. Zarlar hileli değilmiş gibi iktidarın kurduğu oyun sahasında kalma hakkına sahip değildir. Zarlar hilelidir, kaptan yalan söylüyor ve bu gemi su alıyor. Bizler şimdi ortak mücadele ile bu gemiyi barış, adalet, demokrasi limanına götürmeliyiz. Önce şu hileli zarları atıp çöpe gömmeliyiz.
Yalanın hakimiyetini kurmak isteyenlere hakikatin sesiyle cevap vermek zorundayız. Bunu başaracağız, buna inancım tamdır. Bu inançla yeni yılı kutluyorum. Bu inançla bütün halklarımıza, gençlerimize, emekçilerimize, kadınlara açlık çeken, yoksullukla boğuşan, geleceği çalınan bütün topluma sesleniyorum; gelin birlikte yürüyelim. Umut mücadeleden doğar, dayanışma umudu besler. Eğer oturursanız ve yerinizde karamsar hikayeler örmeye devam ederseniz gideceğiniz yol kapkaranlık bir umutsuzluktur. Buna kimsenin hakkı yoktur. Bu ülke hepimizindir. Hep birlikte kazanacağız. 2022 yılı birlikte kazanacağımız yıl olacaktır. Bu inançla hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. “