Partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulunan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Üç haneli enflasyonun gerçek nedenlerini biliyoruz ekleyeyim: Sıfır demokrasi, sıfır hukuk, sıfır adalet. Bütün o talan, rant, savaş politikalarının yanına bir de demokrasiyi rafa kaldırmak hukuku yok etmek adaleti tamamen ezmek bu düzenin bu soygunun, bu sefalet tablosunun nedenleridir” dedi.
Haber Merkezi / Sancar, açıklamasının devamında, “Enflasyon üç haneli, adalet, hukuk, demokrasi sıfır. Biz bu denklemi değiştireceğiz. Bunun için inancımız da gücümüz de kararlılığımız var. Bu yol üçüncü yoldur. Bizim ne kimsenin lütfedeceği bir masada kürsüye ihtiyacımız var, ne de birilerinin bizi meşru görme konusunda sözlerine ihtiyacımız var. Yerimiz meydanlarda, halkın içindedir.” ifadelerini kullandı.
Sancar, “Bir perişanlık bir sefalet kol geziyor bu ülkede. İnsanlarımızın yüzde 90’ı yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşıyor. Bu tablo iktidarın bilinçli politikalarının bir sonucudur. Çünkü bu iktidar halka değil sermayeye, bu ülkeye değil yandaşlara ranta ayırıyor kaynakları o yüzden ülkede sefalet açlık kol geziyor ” dedi.
TÜİK tarafından yüzde 61 olarak açıklanan enflasyon rakamlarını hatırlatan Sancar Türkiye’nin yüksek enflasyonda dünya sıralamasında ikinci olduğunu kaydetti. Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) 12 aylık enflasyon artışını yüzde 142,63 olarak duyurduğunu hatırlatan Sancar “Üç haneli enflasyona ulaşmış durumdayız” diye konuştu.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sancar, şunları söyledi:
“Grup toplantımıza hoş geldiniz. Bugün 5 Nisan Avukatlar Günü. Savunma, adaletin temelidir bunu biliyoruz. Ama savunmaya yönelik baskıların, adaleti çökertme politikaları sonucu olarak her geçen gün daha da ağırlaştığını biliyoruz. Buradan insan hakları için, adalet için, hak için mücadele eden bütün avukatların gününü kutluyorum. Meslektaşlarım, öğrencilerim, sınıf arkadaşlarımdırlar. Büyük bedeller ödeyerek cesaretle mücadele sürdüren bütün avukatlara teşekkürlerimi iletiyor, tebrik ediyorum.
“İktidarın sürdürdüğü politikalarla ülke yoksullaşıyor”
Ülke yangın yeri. Bizler gittiğimiz her yerde bu yangının ne kadar büyük olduğunu bizzat halkın içinde gözlüyoruz, görüyoruz. Büyük bir krizin içine sürüklenmiş insanlarımızın büyük çoğunluğu yoksulluk ve açlık sınırı altında yaşıyor. Bu, iktidarın bilinçli politikalarının sonucudur. Çünkü bu iktidar halka değil sermayeye, ülkeye değil ranta ve sömürüye ayırıyor kaynakları. O nedenle ülkede yoksulluk, açlık, sefalet kol geziyor. En son hafta sonu Malatya’da gördük bunu ama gittiğimiz başka şehirlerde de tablo değişmiyor. Belki bazı bölgelerimizde ve şehirlerimizde çok daha ağır sorunlar yaşanıyor. Bunların hepsi bu ülkenin içine sürüklendiği bilinçli politikaların ve çöküşün ürünüdür. Bir çöküş yaşanıyor. İktidarın onca yıldır sürdürdüğü politikalarla ülke yoksullaşıyor, insanlarımız perişan hale sokuluyor.
“Yoksulluk ve açlık 3 kat arttı”
Enflasyon rakamları açıklandı. Son 20 yılın en yüksek rakamları ama pek çok açıdan rekorlar var. Onları ayrı ayrı saymayacağım, enflasyonun ne demek olduğunu hepimiz ancak yaşayarak öğrenebiliyoruz. Sadece rakamlardan ibaret değildir enflasyon. Bizzat hayatın içinde yaşadığımız acı bir gerçekliktir. Dünya sıralamasında Türkiye 2. sırada yüksek enflasyonda. Enflasyon halkın ezilmesi demektir, zamların üst üste gelmesi demektir. Hangi ürünlere, hangi kalemlere ne zamlar geldi? Açıklanan rakamlar iktidarın kontrolünde olan ve manipüle ettiği bir kurumun rakamı yani TÜİK’in rakamları.
Yüzde 61’in üzerinde gösteriyor TÜİK ama ENAG’da çalışan değerli akademisyenler bu oranın yüzde 140’ların üzerinde olduğunu söylüyorlar. Yani 3 haneli rakamlara ulaşmış durumdayız. Yani yoksulluk ve açlık 3 kat daha artmıştır. Üstelik bu iktidar yıl sonu enflasyonu öngörüsünü yüzde 22 civarında açıklamıştı. İlk 3 ayda bunu geride bırakmış oldu. Nereye gidiyor bu paralar? Bu ülkenin kaynakları var, bu ülkenin zenginlikleri var. Bu ülkede adil ve refah içinde yaşam sürmek için imkanlar var ama bunların nasıl kullanıldığı işte sonucu belirliyor.
“İktidar kaynakları ranta ve savaşa aktarıyor”
İktidar bu kaynakları talana, ranta, sömürüye, savaşa aktarıyor. O nedenle ülkede büyük çoğunluğu yoksullaştırıyor, küçük bir azınlığı durmadan zenginleştiriyor. Ortada çetelere, bir avuç sermayedara peşkeş çekilen kaynaklar var. Bunun sonucunda ortaya çıkan acı bir gerçek var; zam oranları. Doğalgaza yüzde 100’ün üzerinde zam geldi. Elektrik de aynı şekilde zamlandı.
Akaryakıta, benzine, mazota yüzde 200’ün üzerinde zam yapıldı. Ayçiçek yağı, un, şeker ve diğer gıdalara en az yüzde 100 zam geldi. Emekliye yüzde 25, memura yüzde 30, asgari ücrete yüzde 50 zam yapıldı ama bunların hepsi ilk 3 ayda eridi gitti. Böylece böbürlene böbürlene ilan ettikleri zam rakamlarının tamamı emekçilerimizin, dar gelirlimizin, emeklimizin cebinden uçtu gitti. Geriye yoksulluk, yokluk ve sefalet kaldı.
“Milletin aşına, ekmeğine, geçimine göz dikenlerden mutlaka hesap soracağız”
Asgari ücretin yeniden düzenlenmesini talep ediyoruz, kanun teklifi veriyoruz. Diyoruz ki 3 ayda bir yenilenmeli ve enflasyona göre yeniden ayarlanmalıdır. Sadece asgari ücret değil bütün ücretler için geçerli. Oysa iktidar, asgari ücretin artırılması konusunda çelişkili açıklamalarla şaşkınlık içinde ne yapacağını, halka ne anlatacağını bilmeden hareket ediyor. Bir bakıyorsunuz yakında asgari ücrete zam yapılacak diye bir bakan çıkıyor, sonra AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı bunu yalanlıyor yani asgari ücrete ancak Aralık ayında zam yapılacağını söylüyor. Kendisinin bir sözünü aktaracağım.
Erdoğan’ın sözü şu: Vicdansızlık yaparak milletin aşına, ekmeğine, işine göz dikenlere acımayacağız. Kim bunlar? Esnaf mı, küçük üretici mi, emekçi mi, emekli mi, kim bunlar? Milletin aşına ekmeğine geçimine göz dikenler kimler? Tabii ki bu iktidardır. Biz buradan ilan ediyoruz. Milletin aşına, ekmeğine, geçimine göz dikenlerden mutlaka hesap soracağız. Bunların kim olduğunu bu halk biliyor ve vicdansızlığın nereden geldiğini de biliyor. Zamanı gelince bir fatura olarak bu iktidarın karşısına çıkaracaklar.
“İktidar korkuyor, korkusu büyüdükçe de saldırganlığı artıyor”
Bunlar hayal satmaya çalışıyorlar. Hayali ticaret Türkiye geçmişinde de bir gerçeklik, fakat bunların satabilecekleri hayal bile kalmadı. Sadece yalan-çarpıtma ve sürekli olarak baskı ile ayakta kalmaya çalışıyorlar. Yalanlarla ayakta kalmaya çabalıyorlar. Hakikatleri sürekli çarpıtıyorlar. Bu yetmiyor, itiraz edenin sesini kısmaya çalışıyorlar. Kaç kere söylemiştim burada bir kez daha söyleyeyim.
Yoksullukla mücadele derdi olmayan iktidarlar, yoksullarla mücadele ederler. Çünkü yoksulların sesini yükseltmesi, itirazını büyütmesi bu düzenin sonunu getirecek bilirler. İşte biz de bu düzenin sonunu getirecek olanın ne olduğunu gayet iyi bildiğimiz için sürekli olarak bütün emekçilerin, ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, mağdurların ve mazlumların bir araya gelmesini savunuyoruz.
Bu çağrıyı yapıyor ve bu yolda ilerliyoruz. İlerledikçe de bu gücü ortaya çıkarıyoruz. Bu iktidar da bu gücü gördükçe korkuyor. Korkusu büyüdükçe saldırganlığı artıyor. HDP’ye saldırılarının temelinde tam da bu korku var. Biz ekmek ve özgürlük mücadelesini birleştirdiğimizde, hak ve adalet mücadelesiyle iş ve aş mücadelesini buluşturduğumuzda bu düzeni mutlaka değiştireceğiz. İşte bunu görüyor ve bunu biliyorlar. Bundan korkuyorlar.
“Üç haneli enflasyonun nedeni sıfır demokrasi, sıfır hukuk, sıfır adalet”
Üç haneli enflasyonun gerçek nedenlerini biliyoruz. Sıfır demokrasi, sıfır hukuk, sıfır adalet. Evet, bütün o talan, savaş ve rant politikalarının yanına bir de demokrasiyi rafa kaldırmak, hukuku yok etmek, adaleti tamamen ezmek bu düzenin, bu soygunun, bu sefalet tablosunun nedenidir. Enflasyon üç haneli; adalet sıfır, hukuk sıfır, demokrasi sıfır. İşte biz bu denklemi tersine çevireceğiz. Bu denklemi tersine çevirdiğimizde bu ülkeye adaleti de refahı da eşitliği de barış içinde ortak yaşamı da getireceğiz.
Bunu getirmek için inancımız da var, gücümüz de var, kararlılığımız da var. Bu yol Üçüncü Yoldur. Bu ülkeyi aydınlığa çıkaracak olan yoldur. Bu ülkeye gerçek alternatifi sunan yoldur. Bu yol bizim yolumuzdur. Adalet yoludur, demokrasi yoludur, barış ve özgürlük yoludur. HDP, Üçüncü Yolu büyüttükçe; demokrasi güçleriyle, ezilenlerle, emekçilerle birlikte yürüyüşünü güçlendirdikçe bu karanlık tünelin ucunda aydınlığın olduğunu hepimiz daha iyi görüyoruz ve başaracağız. Newroz meydanları bunu gösterdi. Kongrelerimizde ve sokaklarda bunu görüyoruz.
“Bizim kimsenin lütfedeceği bir masada kürsüye ihtiyacımız yok”
HDP halkın içindedir. HDP halk ile birliktedir ve halk için çalışmaktadır. Bu çalışmaların sonucunu büyük bir demokrasi ittifakını inşa ederek mutlaka alacaktır. Bu sonuçlar mutlaka ortaya çıkacaktır. Bizim ne kimsenin lütfedeceği bir masada kürsüye ihtiyacımız var ne de birilerinin bizi meşru görme konusunda sözlerine ihtiyacımız var. Meşruluğumuz haklılığımızdadır, yerimiz meydanlardadır, halkın içinde ve halk ile birliktedir.
“Hem bu iktidarı göndereceğiz, hem de bu iktidarı besleyen düzeni değiştireceğiz”
Evet, bu düzeni değiştireceğiz. İktidarı göndermekle kalmayacağız, bu iktidarı götürecek gerçek güç bu ülkeye özgürlükçü, adaletli bir seçenek oluşturacak güçtür. Alternatif üretmeden, bunu halka gerçekçi bir şekilde aktarmadan, halkın buna inanmasını sağlamadan bu iktidarı da gönderemezsiniz bu düzeni de değiştiremezsiniz. Biz ikisini birlikte yapacağız. Hem bu iktidarı göndereceğiz, hem de bu iktidarı besleyen düzeni değiştireceğiz. Bu konuda kararlıyız. Bütün kuşatmamalara, baskılara, adaletsizliğe ve engellemelere rağmen bu yoldan bir milim şaşmadık ve şaşmayacağız. Biz halk için varız ve halkın gücü bu düzeni değiştirmeye yetecektir. İnancımız tamdır, bunu en yakın zamanda bütün ülkeye ve bütün dünyaya göstereceğiz. Bunu göstermeye ve başarmaya kararlıyız.
“Yeni yollar inşa edeceğiz, etmek zorundayız”
Çeşitli kumpaslarla bizi yolumuzdan alıkoymaya çalışıyorlar. Şurada Sincan’da Kobanî Kumpas Davası sürüyor. Her gün yeni rezaletler, hukuk ve adalet adına yeni rezaletler yaşanıyor. Mahkemenin heyet başkanının bir çete üyesi olarak soruşturmaya tabii tutulması, gözaltına alınması davanın kumpas olduğunun en açık kanıtıdır. Kimler, hangi güçler bu davanın arkasında, biliyoruz.
Hangi amaçla bu dava yürütülüyor, biliyoruz. Bildiğimiz için en ufak bir tereddüt yaşamadan arkadaşlarımızla birlikte dimdik hakkı, hakikati ve demokratik geleceği savunmaya devam edeceğiz. Mahkeme salonunda yoldaşlarımız bu kumpasları hem mahkeme heyetinin hem de onların arkasındakilerin yüzüne çarpıyor. Hem de halka ulaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Belki bizim eksikliğimizdir, belki yeterince kanal yaratamıyor olabiliriz arkadaşlarımızın sesini bu ülkenin bütün insanlarına ulaştırmak için.
Evet, medya kontrol altında, iktidar her şeyi kontrol ediyor, seslerimizi kısmak için her yolu deniyor ama yine de yol bulmak zorundayız. Orada her gün adalet, barış, hak, hukuk ve demokrasi adına söylenen sözleri tarih yazıyor ama bizler bu sözleri en geniş kesimlere ulaştırmakla yükümlüyüz. Bu yükümlülüğümüzü yeterince yerine getiremiyorsak arkadaşlarımıza özeleştiri veriyoruz. Ama uğraşacağız, çabalayacağız. Yol yaratacağız, yolların tamamı kapatılırsa yeni yollar inşa edeceğiz, etmek zorundayız.
“Selam olsun Kobanî Kumpas Davasında onurla direnen yoldaşlarımıza!”
Sahte belgeler, sahte gizli tanıklar, savunma hakkının kısıtlanması, mahkemeye gidiş gelişlerdeki işkenceler, yaşanan hukuksuzluklar hepsi bu davanın kumpas davası olduğunu ortaya koyuyor. Ne yapacaklarını şaşırmışlar, hangi yolu deneyeceklerini bilemiyorlar. O nedenle tek yolda ilerliyorlar. Pişkinlik, yüzsüzlük ve tabii bunların ortak paydası olan vicdansızlık.
Yolu bu şekilde gidebileceğini sanan çok zalim çıktı tarihte, geçmişte başka ülkelerde ve bu topraklarda. Ama direnenler hep kazandı. Bunu biliyoruz. Hak ve hakikat mutlaka kazandı. Bunu biliyoruz, burada da aynı şeyi bir kez daha göstereceğiz. Arkadaşlarımız onurla direniyor, bu ülkeye eşit ortak yaşamı ve demokrasiyi getirmek için konuşuyor ve ayakta dimdik durarak sözlerini her yere söylüyor. Selam olsun bu arkadaşlarımıza, selam olsun bu yolda direnen bütün yoldaşlara!
“Tanıklar tanıklıklarını reddediyor, görün nasıl bir kumpas söz konusu”
Örnekler saymak istiyorum. Bu kürsüden bunları halka duyurmak vazifemizdir. Mahkeme davanın seyrini değiştirmek için zorlama yöntemlerle daha önce belirlediği müştekileri arıyor, davaya katılmalarını talep ediyor. Buradan hem bir suç unsuru üretmeye hem de şikayetçi sayısını artırmaya çalışıyor. Bu amaçla biliyorsunuz Et ve Süt Kurumunu bile mahkemeye dahil etmişlerdi mağdur olarak. 6-8 Ekim 2014’te şüpheli olarak ifadeleri alınanların, ifadeleri şimdi tanık olarak dosyaya konuyor ve onlar da bu ifadeleri reddediyorlar.
Bizzat kendilerinin bu mahkeme heyetinin ve arkasındaki güçlerin tanık olarak duruşmada konuşturdukları kişiler, bu tanıklığı reddediyor. Kendilerine manipülasyonlarla söyletilmek istenen sözleri söylemiyorlar. Bu kadar baskı varken, bu kadar zulüm varken bu insanlar bu ifadeleri vermeyi kabul etmiyorlar. Yani delili nereden üreteceklerini de bilemiyorlar. Başvurdukları kaynaklar da onların istediklerini değil tam tersini ortaya koyuyor. Mahkeme başkanı sürekli tanıkları yönlendirmeye çalışıyor. Arkadaşlarımız cevabını veriyor elbette ama görün işte nasıl bir mizansen, nasıl bir kurgu, nasıl bir kumpas söz konusu.
“Umut arttıkça güç büyüyecek ve bu savaşçı iktidar da gidecek”
Tekrar söylüyorum, bu mahkeme heyetinin başında yer alan kişi uzun süre duruşmaların seyrini belirledi. Kimdi bu Bahtiyar Çolak. 23 Mart’ta kendilerini derin devletin ticari istihbarat ayağı olarak adlandıran Atadedeler suç örgütüne düzenlenen operasyon kapsamında gözaltına alındı. Böylece bu davanın heyetlerinin de nasıl belirlendiğini, bizzat bu sistem gizleyemez hale geldi.
Yani sistemin kendisi de kumpası gizleyemez durumdadır. Böyle bir mahkemeden adalet nasıl beklenir? Kim, neyin adaletini sağlayacak böyle bir kurguda, böyle bir ortamda, böyle bir mekanizmada. Buradan adalet elbette çıkmayacak ama buradan adalet umudu, inancı bizim arkadaşlarımızın o direnciyle çıkacak. Tıpkı HDP’nin her yerde yaptığı gibi. Mücadele büyüdükçe umut artacak. Umut arttıkça güç büyüyecek. Güç büyüdükçe bu iktidar gidecek. Bu zalim, bu sömürücü, bu yalancı, talancı, savaşçı iktidar da gidecek.
“Alternatif büyük barış isteyen HDP’dedir, Demokrasi İttifakındadır”
Bu iktidar bütün bunları yapıyor ama doğrusunu isterseniz, diğer muhalefet partilerinin de bu iktidarın yaptıkları karşısında söylediği pek anlamlı bir söz duyamıyoruz. Bunca açık bir kumpas davasına, bu kadar büyük adaletsizliğe, bu kadar büyük hile yalan dolana karşı, geleceğe adalet vaadiyle yola çıktıklarını iddia eden muhalefet partilerinden de diğer muhalefet partilerinden de anlamlı bir söz, ciddi bir tepki duymadığımız gibi HDP’yi kriminalize etmeye yönelik bazı fısıltıları veya bazı lafları duyabiliyoruz.
Bir ülkede bu kadar büyük bir adaletsizlik, soygun, talan, yalan ve savaş varken halka umut verebilmeniz için cesur, tutarlı ve samimi olmanız lazım. Eğer bunu yapmazsanız bu iktidarın çizdiği oyun sahası içinde kalmaya devam ederseniz, alternatif olduğunuza bu halkı inandıramazsınız. Alternatifin nerede olduğunu bu halk biliyor. Alternatif gerçekten barış isteyen, güçlü demokrasi isteyen, adalet isteyen, barış isteyen, büyük barış isteyen HDP’dedir. Alternatif buradadır. Bu fikriyattadır, mücadelededir.
Halk bu mücadelede kimlerin tutarlı, samimi, kararlı, dirençli olduğunu her geçen gün daha iyi görecektir. O nedenle, HDP ve birlikte yürümek için büyütmeye çalıştığı Demokrasi İttifakı bu ülkede bu topluma gerçek alternatifi sunuyor. Yeni bir başlangıç için seçeneğin ve umudun nerde olduğunu gösteriyor. Bunun için bedel ödüyor. Bunun için her türlü zorluğu göze alıyor HDP ve HDP’nin her bir ferdi ve bireyi.
“Alternatif olmak istiyorsanız, bu iktidarın zihniyetinden uzaklaşmak zorundasınız”
Demokrasi güçleriyle bu birlikteliği büyüttükçe alternatifi hayata geçirmek için hiçbir sebep yok. O nedenle tekrar diğer muhalefet partilerine buradan seslenmeyi görev biliyorum. Macaristan gibi örnekleri uzun uzun anlatamayacağım. Dünya tarihinde yakın ve uzak örnekleri de anlatmayacağım. Bir şeyi mutlaka vurgulamak gerekiyor. Eğer bu iktidarın alternatifi olmak istiyorsanız bu iktidarın zihniyetinden uzaklaşmak zorundasınız.
Eğer gerçekten bu ülkeye demokrasi adalet, barış, getirmek istiyorsanız iktidarın çizdiği oyun sahası içinde kalmayacaksınız. Kalırsanız alternatif değil makyajlı, yeni görünümlü eski düzenden başka bir yere çıkmaz bu yol. Bu ülkenin böyle zaman kaybetmeye tahammülü kalmadı. Bu ülkede yıkım, zulüm, adaletsizlik almış başını gidiyor. Hiçbirimizin ve hiç kimsenin bunun karşısında oyunlarla, kuru sözlerle, boş mesajlarla vakit geçirmeye hakkı yok. İşte HDP bunu her seferinde bütün mücadele alanlarında ortaya koymaya devam ettiği için baskılara rağmen umudu büyütüyor ve gerçek seçeneğin adresini gösteriyor.
“Halkın iradesini, değişimin kaynağı yapmayı mutlaka başaracağız”
İşte buradadır. Üçüncü Yoldadır. Demokrasi, özgürlük, eşitlik buradadır. Bu inanç bizim kararlılığımızla her geçen gün daha da büyüyor. Her gittiğimiz yerde halklarımız buna nasıl daha fazla sarıldığını ve bu fikriyat etrafında nasıl kenetlendiğini bize gösteriyor. Sorumluluğumuz büyüktür, bunun farkındayız. Bu fikriyatın hakkını her alanda eksiksiz yerine getirdiğimizi iddia etmiyoruz. Eksiklerimiz var, bunları da halkın uyarılarıyla önümüze koyuyoruz.
Eksikler nerededir, yanlışlar nedir bunları değerlendiriyoruz ve bu ülkeyi bu final yılında özgürlüğün, adaletin, eşit, yurttaşlığın barışın yolunun açıldığı bir duruma getirmek için her fedakarlığı ve mücadeleyi yapacağız. Buradan halkımıza bunun için bir kez daha söz veriyoruz. Bizi uyarmaya devam edin, bizi eleştirin, eksiklerimizi gösterin, yolumuzu aydınlatın. Bizim yolumuzu aydınlatacak olan halkın vicdanıdır, halkların sağduyusu ve ortak umududur. Biz o iradeye ve umuda bağlı kalmaya söz veriyoruz. Onların bu iradesini bu ülkede değişimin kaynağı yapmayı mutlaka başaracağız. Bunu da bir kez daha vurgulamak istiyorum.
“Ülkede savaş politikalarına sarılan iktidar, barış ve arabuluculukta nasıl inandırıcı olsun?”
Bu iktidar, ülkedeki yıkımın üstünü örtmek için şimdi barış güvercini rolüne soyunmuş uluslararası alanda. Ukrayna işgali ile devam eden savaşta bu iktidarın kapmaya çalıştığı rolden söz ediyorum. Savaş yıkımdır bunu biliyoruz. Her geçen gün fotoğraflar çıkıyor. Savaş acıdır ama yıkım ve acı esas olarak halklar içindir, muktedirler için değildir. Bir avuç savaş baronunun buradan nasıl nemalandığını biliyoruz.
Barışı her yerde ve her şart altında savunmayı varlık nedenimiz olarak görüyoruz. Savaşın her türüne karşı çıkmayı varoluş gerekçemiz olarak görüyoruz. Bu iktidar Ukrayna işgali ile başlayan ve yıkımlarla devam eden savaşta barışı kuracak aktör, arabulucu rolünü üstlenmek için uğraşıyor ama nasıl inandırıcı olsun. Ülkede savaş politikalarına sarılan, bölgede savaş ve işgal politikaları yürüten bu iktidarın nasıl bu savaşta barışı sağlayacağına inansın insanlar. Biz uyarıyoruz.
Dolmabahçe’de buluşma oldu ve yandaş gazeteciler “Dolmabahçe umut yarattı” diye manşet attılar. Oysa Dolmabahçe’nin umut yarattığı başka bir örnek var. 2015 28 Şubat’ında Dolmabahçe Mutabakatı vardı ve umutlar yeşermişti ama bunları yok eden bu iktidar oldu. Üstelik bunu yok etmekle kalmadı en ağır savaş politikalarına başvurdu. O savaş politikalarının yarattığı yıkım ortada. Ülkenin geldiği bu çöküş tablosunun en önemli sebebi de bu savaş politikalarıdır.
“Esas görevimiz bu ülkede büyük bir barış hareketi oluşturmaktır”
Böyle savaş politikaları yürüten bu iktidarın şimdi barış güvercini rolünü oynaması inandırıcı değildir. Biz bu savaşın ancak halkların ortak iradesiyle ve halkların hakları teslim edilerek sona erebileceğini biliyoruz. Öyle bir yandan savaş politikaları yürüten öbür yandan başka yerlerde barış güvercini rolü oynayanlarla değil, bu savaştan fırsatçılık yaratma hevesinde olanlarla değil, halkların ortak mücadelesi ile sağlanabilir barış. Ülkede de böyle bölgede de böyle, dünyanın her yerinde de bu böyledir.
O nedenle tekrar söylüyoruz; esas görevimiz bu ülkede büyük bir barış hareketi oluşturmaktır. Bu barış hareketi önce bu ülkedeki savaş politikalarına karşı güçlü bir set oluşturacaktır. Önce bölgede barışı sağlamak için, bölgede yeni katılımlarla büyük bir barış hareketinin daha da büyümesi sağlanmalıdır. Ve uluslararası barış hareketiyle bu çerçevede mutlaka ama mutlaka dayanışma içinde olmak gerekiyor. Ortak mücadele içinde olmak gerekiyor. Barışı halkların ortak mücadelesi sağlayabilir, halkların güçlü talebi sağlayabilir. Halkların haklarına saygı temelinde yürütülecek mücadele sağlar.
“Sadece Ukrayna’da değil Afrin’de Rojava’da da işgale karşı çıkacağız”
O nedenle şimdi bu savaştaki arabuluculuk girişimlerini ülkede kendi politikalarına yönelik bir onaya dönüştürmeyi başaramayacak bu iktidar. Başaramaması için bizlerin gerçek, kalıcı ve evrensel barışı hedefleyen büyük hareketi birlikte oluşturmamız lazım. Demokrasi İttifakının temel hedeflerinden biri budur. Savaşa her yerde hayır, barış her yerde ve hemen şimdi diyeceğiz. Sadece Ukrayna’da değil Afrin’de Rojava’da da işgale karşı çıkacağız. Sadece bir yerde yürütülen savaşa değil bu ülkedeki savaş politikalarına karşı çıkacağız.
Adalet nasıl ayrımsız savunulunca anlamlı bir mücadele konusu olabilirse barış da öyledir. Adaleti ayrımsız savunursanız ancak adaleti istediğinize inandırırsınız insanları. Barış için de aynı şey geçerlidir. Barışı her yerde ve herkes için ve hemen şimdi istemezseniz, barış konusunda samimi olduğunuz asla kabul edilemez. Biz savaşları halkların ortak demokratik ve eşit hak mücadelesiyle bitireceğimizi biliyoruz. Bunun için de mücadeleyi büyütmeyi önümüze büyük bir görev, büyük bir hedef olarak koyuyoruz ve bunu da mutlaka başaracağız.
“Newroz gerçek barışın ne demek olduğunu haykırdı”
Bu iktidar HDP’yi hedef alıyor, Üçüncü Yol siyasetinden korkuyor. Ama Üçüncü yol siyasetinden korkan başka çevreler de var. Üçüncü Yol siyasetinin bu ülkede büyük barışı sağlayacak asıl alternatif olduğunu bilenler, bu düzenin değişeceği yolun da bu olduğunu biliyor. O nedenle önümüzü tıkamak için her türlü açık, örtülü oyuna başvuruluyor, başvurulacak ama biz yolumuzdan şaşmayacağız. Biz bu ülkeye, bu ülkenin halkalarına demokrasiyi, adaleti, barışı getireceğiz. Bunun için ne gerekiyorsa yapacağız .
Bizimle gelecek. HDP’yle büyük barış kurulacak, demokrasi ve adalet kurulacak. Emekçilerin, ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, büyük buluşmasıyla değişecek bu düzen. Newroz bunu haykırdı. Newroz gerçek barışın ne demek olduğunu haykırdı. Newroz aynı zamanda gerçek kurtuluşun nereden ve nasıl geçtiğini gösterdi. Türkiye’nin 70 merkezinde milyonlar meydanlara doluştular, ortak mücadele istediler, ortak mücadele için iradelerini ortaya koydular. Bu ortak mücadeleyi de soyguna, sömürüye, savaşa, talana, yalana karşı birlikte yürüme çağrısını büyüttüler.
“Newroz’da verilen mesajları 1 Mayıs’ta daha da büyüyeceğiz”
İşte o mesajları şimdi biz 1 Mayıs meydanlarında daha da büyüyeceğiz. 1 Mayıs’a da bu ruhla hazırlanıyoruz. 1 Mayıs meydanları da bu ruhla dolacaktır. İşte bu ruh, ülkenin gerçekten demokrasiye, eşitliğe, özgürlüğe, adalete ulaşacağı yolu da bizlere göstermektedir. Bizlerin önüne bu yolu yürümeyi bir görev olarak koymaktadır. Bugün dünden daha umutluyuz, bugün dünden daha güçlüyüz. Bu ülkede en büyük şey acıdır, acılar büyütülmektedir; yoksullukla, zulümle, baskıyla büyütülmektedir.
Acılara alışılmaz. Bazı yandaş gazetecilerin sözlerini dinliyorum. “Ben bu zamlara alıştım halk da alışacak” diyorlar. Ama unutuyorlar bu yoksulluk aynı zamanda büyük bir acıdır. Sevgili ozan Ahmet Telli’nin dediği gibi “Acılara alışılmaz. Bir şeyler var değişecek. Bir şeyler var değiştirmemiz gereken. Önce acılardan başlanacak.” Biz acıları değiştireceğiz. Acılar; umutsuzluk ve yılgınlık, kin ve nefret kaynağı olarak değil aşk için bir kaynak olarak kullanılmalı. Özgürlük, demokrasi, barış ve adalet aşkı için bu acıları mücadele kaynağımız yapacağız. Başaracağız bundan şüphemiz yok. Kimsenin de şüphesi olmasın. Yolumuz açıktır. Hak yardımcımız, Hızır yoldaşımızdır.”