Erdoğan’dan Dikkat Çeken ‘Suriye’ Açıklaması: Siyasette Küslük Olmaz

“Türkiye’nin Körfez ülkeleriyle küslüğünü menfaate çevirmek isteyenler olduğunu” belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunlar giderilince oyunlar bozuldu. Bunların içerisinde Birleşik Arap Emirlikleri. Şimdi bizim Birleşik Arap Emirlikleri ile münasebetlerimiz gayet iyi bir konumda” dedi.

Ülke ilişkilerinin “daha da iyi olacağını” kaydeden Erdoğan, Suriye ile diplomatik ilişkilere dair ise özetle şöyle dedi: “Bu malum bazı çevreleri rahatsız ediyor. Bundan sonraki süreçte nasıl Mısır ile bu iş yoluna girdiyse aynı şekilde Suriye ile de bu iş yoluna girebilir. Siyasette küslük olmaz.”

Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün (27 Kasım) partisinin Konya İl Başkanlığı tarafından düzenlenen “Gençlik Buluşması” toplantısında konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündeminde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Kuzey Suriye ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) topraklarına yönelik hava operasyonları ve Suriye’deki Şam hükümeti, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile diplomatik ilişkiler de vardı.

Erdoğan, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile görüşmesine yönelik tepkilerle ilgili bir soruya cevap vererek özetle şöyle konuştu:

“Katar Emiri’nin araya girmesiyle bu adımı attık”

“Sayın Sisi ile yaptığımız görüşmede, Türkiye-Mısır ilişkilerinde, olayın liderler seviyesinde tartışılmasından öte, ben kendisine onu da söyledim, bizim Mısır halkıyla ilişkilerimiz farklı, tarih orada var.

“Son dönemde, bir 9 yıllık süreç içerisinde bir sıkıntı yaşadık. O akşam özellikle de Katar Emiri’nin araya girişiyle bu adımı attık. O sıkıntıyı aştıktan sonra da bir yarım saat 45 dakika kadar biz Sayın Sisi ile dar kapsamlı bir görüşme yaptık.

“‘Şimdi alt düzeyde bakanlarımız gidiş gelişleri başlatsınlar, ondan sonra da biz görüşmelerimizi genişletelim, geliştirelim, tüm derdimiz, sizlerle Türkiye arasındaki bu kırgınlığı, dargınlığı gidermek. Akdeniz’de Türkiye-Mısır arasında böyle bir sıkıntı yaşanmaması gerekir’ dedik.

“Yunanistan’ın buralara ulaşması olacak iş değil”

“Çok farklı bazı şeyler daha aramızda konuştuk. Daha sonra da aldığım bilgi, haberler çerçevesinde kendisi de bu görüşmeden çok mutlu olmuş, aynı mutluluk temennisini biz de ilettik. Şimdi süreç başladı, bakanlarımızla bir süreç devam edecek.

“Daha sonra da bir araya gelmek suretiyle Akdeniz’de, çünkü Mısır halkıyla Türkiye’nin birbiriyle olan bağlantıları çok farklı, bizim bu gücü başkalarına kaptırmamamız gerekir. Yunanistan’ın buralara ulaşması, bu olacak iş değil. Onun için güzel gelişmeler olacak diye inanıyorum.”

“Suriye ile de bu iş yoluna girebilir”

“Türkiye’nin Körfez ülkeleriyle küslüğünü menfaate çevirmek isteyenler olduğunu” belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunlar giderilince oyunlar bozuldu. Bunların içerisinde Birleşik Arap Emirlikleri. Şimdi bizim Birleşik Arap Emirlikleri ile münasebetlerimiz gayet iyi bir konumda” dedi.

Ülke ilişkilerinin “daha da iyi olacağını” kaydeden Erdoğan, Suriye ile diplomatik ilişkilere dair ise özetle şöyle dedi: “Bu malum bazı çevreleri rahatsız ediyor. Bundan sonraki süreçte nasıl Mısır ile bu iş yoluna girdiyse aynı şekilde Suriye ile de bu iş yoluna girebilir. Siyasette küslük olmaz.”

“Esad, Erdoğan’ın teklifini kabul etmedi” iddiası

Associated Press (AP) haber ajansı, 23 Kasım tarihli haberinde Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın İran aracılığıyla Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a mesaj gönderdiğini yazmıştı.

Ajansın “konu hakkında açıklama yapmaya yetkisi olmadığı için ismini vermeyen Lübnanlı bir siyasetçiye” dayandırdığı haberine göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan mesajında “Suriye ordusunun mevcut durumda Kürtlerin kontrolünde olan bölgelere geri dönmesini” istedi.

Habere göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıca “bölgedeki Kürt savaşçıların Suriye doğalgazı ve petrolünü kullanmasını önlemek için harekete geçilmesini ve Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin Suriye’ye geri gönderilmesi konusunda kolaylık sağlanmasını” da istedi.

AP, İran aracılığıyla iletilen mesajda, “Erdoğan’ın Şam’a Türkiyeli yetkilileri göndermeye hazır olduğunu söylediğini, fakat Esad’ın üçüncü bir ülkede görüşülebileceğini söyleyerek bunu reddettiğini” belirtti.

Ajansın haberine göre, Türkiyeli bir hükümet yetkilisi, İran’ın aracılığına yönelik iddiayı reddederek “Tahran’ın Suriye’deki Türkiye varlığına düşmanca yaklaştığını” söyledi. Yetkili ayrıca “Türkiye’yi uzlaşmaya Rusya’nın ittiğini, ama hiçbir ilerleme kaydedilmediğini” de bildirdi.

Erdoğan ne demişti?

Cumhurbaşkanı Erdoğan da aynı gün partisinin grup toplantısı sonrasında, basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Erdoğan, Mısır Devlet Başkanı Aldulfettah Sisi ile Katar’da görüşmesine atıfla, “Esad ile de görüşecek misiniz” sorusuna cevaben “Olabilir. Siyasette dargınlık olmaz. Sonuçta en uygun koşullarda adımlar atılır” dedi.

Paylaşın

İklim Zirvesi Mısır’da Başladı: COP27 Nedir?

İklim krizine karşı ortaya konulan planların güçlendirilmesi ve bu planların somut adımlar atılarak hayata geçirilmesine ilişkin müzakerelerin yapılacağı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27’nci Taraflar Konferansı (COP27) Mısır’da Başladı.

“Uygulama Zirvesi” olarak tanımlanan COP27’de 7-8 Kasım tarihlerindeki Liderler Zirvesi’nin ardından finans, bilim, gençlik ve gelecek nesiller, karbonsuzlaşma, adaptasyon ve tarım, cinsiyet, su, sivil toplum, enerji, biyoçeşitlilik ve çözümler başlıkları altında her gün tematik oturumlar düzenlenecek.

120’den fazla dünya lideri Şarm El-Şeyh’te COP27 olarak bilinen konferansta konuşma yapacak. Konferansa yaklaşık 40.000 kişi katılıyor. Bazı aktivistlerse, Mısır’ın insan hakları siciliyle ilgili endişeler nedeniyle konferansa katılmayı reddetti.

Zirvenin açılışında COP27 Başkanı Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükri ülkelere taahhütlerini uygulamaya koyma çağrısı yaptı. Şükri, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası ortaya çıkan gıda ve enerji krizinin ülkeleri taahhütlerini yerine getirmekten alıkoymaması gerektiğini de söyledi.

Birleşmiş Milletler, COP27 açılışında, “iklim kaosu kronolojisi” olarak tanımladığı yeni bir rapor yayımladı. Raporun tamamı 2023’ün bahar aylarında yayımlanacak.

Raporda, 2022 Küresel İklimin Durumu araştırmasında küresel iklim krizine ilişkin dramatik değişiklikler özetleniyor. Rapora göre, deniz seviyesi 1993’ten bu yana iki katına çıktı ve bu yıl yeni bir rekor seviyeye yükseldi, Avrupa Alpleri’nde de benzeri görülmemiş buzul erimesi belirtileri izleniyor.

Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) raporuna göre, küresel sıcaklığın bu yıl 1850-1900 yılları arasındaki “sanayi öncesi döneme” kıyasla yaklaşık 1,15 derece artması bekleniyor ve son 8 yıl dünyadaki en sıcak yıllar olarak kayıtlara geçebilir.

COP27’de raporu sunan WMO Başkanı Petter Taalas, “Atmosferde o kadar yüksek karbondioksit seviyesi var ki, Paris Anlaşması’nın (küresel sıcaklık artışını) 1,5 derece ile sınırlama hedefine zar zor erişilebiliyor. Birçok buzul için artık çok geç ve erime binlerce olmasa da yüzlerce yıl devam edecek. Bunun da su güvenliğine önemli etkileri olacak” dedi.

‘İklim Krizi’ ya da ‘iklim Değişikliği’

‘İklim Değişikliği’ veya ‘İklim Krizi’ zaman içinde özellikle de son 70 yılda Dünya’nın ortalama sıcaklığındaki küresel değişiklikleri ve sıcaklıktaki değişikliklerin sonuçlarına referans vermek için kullanılan bir terim.

Dünya’nın ortalama sıcaklığı doğal olarak yukarı ve aşağı hareket eder, ancak sanayi devriminden bu yana daha önce olduğundan çok daha hızlı şekilde yukarı yönlü seyrediyor.

Sıcaklıktaki bu artış, deniz seviyesinin yükselmesi ve aşırı hava koşulları (sel veya kuraklık gibi) gibi gezegenin çevresi üzerinde bir etkiye sahip.

COP27

İklim krizine karşı ortaya konulan planların güçlendirilmesi ve bu planların somut adımlar atılarak hayata geçirilmesine ilişkin müzakerelerin yapılacağı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27’nci Taraflar Konferansı (COP27) bu yıl Mısır’da düzenleniyor.

Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde gerçekleştirilen ve iklim değişikliğiyle mücadele alanında dünyadaki en kapsamlı zirve olan COP27’ye yaklaşık 190 ülkeden 40 binin üzerinde katılımcı, 100’den fazla devlet lideri ve politika yapıcının katılması bekleniyor.

“Uygulama Zirvesi” olarak tanımlanan COP27’de 7-8 Kasım tarihlerindeki Liderler Zirvesi’nin ardından finans, bilim, gençlik ve gelecek nesiller, karbonsuzlaşma, adaptasyon ve tarım, cinsiyet, su, sivil toplum, enerji, biyoçeşitlilik ve çözümler başlıkları altında her gün tematik oturumlar düzenlenecek.

Sera gazları

İklim değişikliğine ve küresel ısınmaya neden olan gazlardır.

Karbondioksit (CO2), azot oksit (N2O) ve metan (CH4) ve daha birçok türde sera gazı mevcut.

Dünya atmosferindeki başlıca sera gazları. NF3, SF6 ve halokarbonlar gibi insan yapımı sera gazları da vardır.

IPCC

IPCC, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ninn kısaltması. 1988 yılında Birleşmiş Milletler ve Dünya Meteoroloji Örgütü tarafından oluşturuldu.

İnsanların iklim değişikliği üzerindeki etkisini anlamaya yardımcı olmak için önde gelen iklim bilimcilerini bir araya getiren bir çalışma grubu. Şimdiye kadar beş adet uluslararası büyük rapor üretti ve altıncı rapor yayınlanma sürecinde.

BM Genel Sekreteri, en son IPCC raporunu ‘insanlık için kırmızı alarm’ olarak nitelendirerek şunları söyledi:

“Alarm zilleri kulakları sağır ediyor ve kanıtlar reddedilemez: Fosil yakıtların yakılmasından ve ormanların yok edilmesinden kaynaklanan sera gazı emisyonları gezegenimizi boğuyor ve milyarlarca insanı riske atıyor. Küresel ısınma, birçok değişikliğin geri döndürülemez hale gelmesiyle, Dünya üzerindeki her bölgeyi etkiliyor.”

Kyoto Protokolü

Kyoto Protokolü, 1997 yılında kabul edilen ve Japonya’nın Kyoto kentinde düzenlenen üçüncü Taraflar Konferansı’nda (COP3) kabul edilen uluslararası bir antlaşmadır.

2005 yılında uluslararası hukuk haline gelen bu antlaşma 192 devlet tarafından imzalandı ve gelişmiş ülkeler için 2012 yılına kadar emisyon azaltma hedefleri belirlendi. ülkelerin 2008 ve 2012 yılları arasındaki 1990 seviyelerine kıyasla küresel sera gazlarını yüzde 5 azaltması gerektiği belirtildi.

Yüksek sera gazı emisyonlarından çoğunlukla gelişmiş ülkelerin sorumlu olduğu kabul edildiğinden, Çin gibi gelişmekte olan ülkelerin ise emisyonlarını artırmalarına izin verildi.

Bu sebeple daha sonra 2012 yılında Kyoto Protokolü’nde Doha Değişikliği adı verilen bir değişiklik yapıldı.

Doha Değişikliği

Doha Değişikliği, 2012 yılında Katar’ın Doha kentinde düzenlenen sekizinci Taraflar Konferansı’nda (COP8) gerçekleşen ve Kyoto Protokolü’nde yapılan bir değişiklik. 2013’ten 2020’ye sera gazı emisyonlarını 1990 seviyelerine kıyasla yüzde 18 oranında azaltmak için 37 ülke tarafından kabul edilmiş bir değişiklik maddesi.

Ulusal Belirlenmiş Katkı (NDC)

Bunlar, emisyonları azaltma hedeflerini belirleyen ülkeler tarafından yapılan planlar ve bu hedeflere ulaşmak için yapacakları eylemler. Paris Anlaşması da bu anlaşmanın belirlediği hedeflerle bağlantılı.

Ülkelerin ulusal olarak belirlenmiş katkıları her beş yılda bir UNFCC’ye sunuluyor. İlk NDC’ler 2015’te sunuldu ve ardından her beş yılda bir devam edecek; 2020, 2025, 2030…

Her yeni NDC gönderildiğinde, önceki NDC’ye kıyasla daha büyük hedefler gösterilmesi bekleniyor.

Örneğin Aralık 2020’de Birleşik Krallık Hükümeti, Birleşik Krallık’ın Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkısının bir parçası olarak 1990 seviyelerine kıyasla ülke emisyon seviyelerini 2030 yılına kadar yüzde 68 oranında azaltma planlarını açıkladı.

İskoç Hükümeti de Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkı oluşturmuştu ancak İskoçya Birleşik Krallık’ın bir parçası olduğu için planı resmi olarak UNFCC’ye sunamadı. Ancak belge, İskoç Hükümeti’nin, tüm büyük sera gazlarının emisyonlarını 1990/1995’e kıyasla 2030 yılına kadar en az yüzde 75 oranında azaltma taahhüdünü içeren Paris Anlaşması’nı yerine getirmek için ne yapmakta olduğunu açıklıyor.

Net-sıfır

Net-sıfır, atmosfere salınan emisyon miktarının aynı miktarı atmosferden uzaklaştırarak dengelenmesi anlamına geliyor. Yani emisyon üretmemek anlamına gelmiyor.

Bu nedenle havaya karışan her sera gazı molekülü için bir tane çıkarıyoruz. Bu, örneğin yeni ormanlar oluşturmak gibi karbon depolayan yerler oluşturarak yapılıyor.

Paris Anlaşması

Paris Anlaşması, 2015 yılında Paris’te COP21’in gerçekleştiği sırada üzerinde anlaşmaya varılan uluslararası bir iklim antlaşması. Kyoto Protokolü’nden sonra iklim konusundaki en önemli antlaşma olarak kabul ediliyor.

Bu antlaşma ile iklim değişikliğiyle mücadeleye yardımcı olacak hedefler belirlendi.

En önemli hedefler şunlar:

  • Üretilen zararlı sera gazlarının miktarını azaltmak,
  • Rüzgar ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji kullanımını artırmak
  • Küresel sıcaklık artışını 2°C’nin altında tutmak.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCC)

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi veya UNFCC, 1994’te yürürlüğe girdi ve 1992’de Rio De Janeiro’daki zirvede kabul edildi.

Bu, iklim değişikliğine neden olan tehlikeli insan faaliyetlerini önlemeyi kabul eden ve 154 devlet tarafından imzalanmış olan küresel bir anlaşma. Bugün ise anlaşmamış olan ülke sayısı 197.

Paylaşın

Kahire’de Kilisede Yangın: En Az 41 Kişi Öldü

Mısır’ın başkenti Kahire’de yer alan bir Kıpti Kilisesi’nde çıkan yangında en az 41 kişi hayatını kaybetti, 14 kişi de yaralandı. Orta Doğu’daki en geniş Hıristiyan nüfusuna sahip Mısır’daki Kıptiler 103 milyon nüfusun en az 10 milyonunu oluşturuyor.

Haber Merkezi / Reuters haber ajansına konuşan güvenlik kaynakları, yangının çıktığı Kıpti Ebu Sifin Kilisesi’ndeki ayine yaklaşık 5 bin kişinin katıldığını söyledi.

Yangının binanın giriş kapısında izdihama neden olduğunu belirten kaynaklar, ölenlerin arasında çok sayıda çocuk olduğunu söyledi. Olayda onlarca kişi de yaralandı.

İtfaiye ekipleri, yangının kontrol altına alındığını bildirirken, savcılıkta, yangının çıkış nedeninin araştırılması için olay yerine ekip gönderildiğini söyledi.

Mısır Kıpti Kilisesinden yapılan yazılı açıklamada, Kahire’nin batısındaki kilisede yangın çıktığı ifade edildi. Açıklamada, yangında 41 kişinin öldüğü, 14 kişinin yaralandığı bilgisi paylaşıldı.

Mısır resmi ajansı MENA ise Giza’daki bir kilisede çıkan yangında ilk belirlemelere göre 55 kişinin yaralandığını ve ölenlerin olduğunu kaydetti.

Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Hüsam Abdulgaffar da olay mahalline 30 ambulansın sevk edildiğini, 55 kişinin çevredeki hastanelere kaldırıldığını ve can kayıplarının sayısını belirlemeye çalıştıklarını aktardı.

Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Facebook hesabından yaptığı açıklamada, “Tüm önlemlerin alınması için tüm kamu hizmetlerini seferber ettim” dedi. Mısır İtfaiyesi de konuyla ilgili bir açıklama yaparak kilisede çıkan yangının kontrol altına alındığını duyurdu.

9 Nisan 2017’de de Mısır’ın Tanta kentindeki St. George Kıpti Kilisesi’nde meydana gelen patlamada en az 29 kişi hayatını kaybetmişti.

Paylaşın

Müslüman Kardeşler’in Açıklamasının Ardından Mısır’da 7 Kişi Affedildi

Mısır’da terör örgütü olarak kabul edilen Müslüman Kardeşler’in siyaset sahnesinden çekildiğini açıklamasının ardından 7 tutuklu dün serbest bırakıldı. Öte yandan insan hakları örgütleri, ülkede hala binlerce siyasi mahkum olduğunu savunuyor.

Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin affettiği isimler arasında Hişam Fuad ve Kasım Eşref adlı iki gazeteci, araştırmacı Ahmed Semir, solcu aktivist Abdurrauf Hitab ve oyuncu Tarık en-Nehri var. Tarık Mehdi ve Halid Sadık adlı kişiler de serbest bırakılanlardan ikisi.

Haziran 2019’da yakalanan Fuad, “yasadışı örgüt” birlikte komplo kurmaktan geçen yıl 4 yıl hapse mahkum edilmişti. “Yasadışı örgüt” ifadesi, Müslüman Kardeşler’i işaret ediyor.

Semir ise 2021’de yalan haber yaymak suçlamasıyla yakalanmış ve 4 yıl hapis cezası almıştı. Cezası bu yılın başlarında üç yıla indirilmişti.

2011’deki protestolar ve güvenlik güçleriyle çatışmalar sırasında devlet binalarına saldırmak ve yakmaktan Hitab 7, en-Nehri ise 15 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

Ekonomik krizle boğuşan Kahire, muhalefete ulaşmak için bazı adımlar atıyor. Cumhurbaşkanı Sisi bu yolda Müslüman Kardeşler’e atıfla “bir grup dışında herkesi” kapsayan ulusal diyalog süreci başlatmıştı.

Müslüman Kardeşler, Mısır’da 2012’de yapılan seçimleri kazansa da bir yıl sonra askeri darbeyle devrilmişti. Hareket o zamandan beri büyük bir baskıyla karşı karşıya. Örgütün pek çok lideri ve binlerce destekçisi ya hapiste ya da ülkeden kaçtı.

“Mısır’da herhangi bir iktidar mücadelesine girmeyi de reddediyoruz”

Müslüman Kardeşler’in Rehberlik Meclisi Başkanlığı’nı vekaleten üstlenen İbrahim Münir, hareketin geleceği ve Mısır’daki koşullara dair Reuters’a konuşmuştu.

Örgütün lideri konumundaki iki gün önce yayımlanan söyleşide,kendilerine hala büyük destek verildiğini savunsa da seçimlere katılmayacaklarını ve şiddeti uzun süredir reddettiklerini ifade etti: Sadece şiddet ve silah kullanımını değil, Mısır’da herhangi bir iktidar mücadelesine girmeyi de reddediyoruz.

Uzun süredir Birleşik Krallık’ın başkenti Londra’da ikamet eden 85 yaşındaki lider, hareketin daha önce de sorunlar yaşadığını ancak en zorlu dönemin içinde olduklarını duyurdu.

Müslüman Kardeşler’in içinde olduğu krize nasıl karşı nasıl harekete geçileceğine dair iç bölünmeler yaşadığını açıklayan Münir, “durum istikrara kavuştuğunda” yeni bir liderin seçileceğini bildirdi.

Münir’e göre Müslüman Kardeşler’in dışarıda tutulduğu bir diyalog süreci başarıya ulaşmayacak: Diyaloğa gerçekten ihtiyaç var ama herkesi kapsaması gerekiyor.

2013’te dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin darbeyle devrilmesini ağır şekilde eleştiren Türkiye’nin, Mısır’la ilişkileri durma noktasına gelmişti. Ankara’nın Müslüman Kardeşler’e desteği, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle (BAE) ilişkilerinin bozulmasına neden olan sebeplerden biriydi.

Öte yandan Türkiye’yle birlikte Müslüman Kardeşler’e destek veren Katar’ın, Mısır, Suudi Arabistan ve BAE’yle ilişkileri normalleştirmeye çalışması dengeleri değiştirmişti.

Örneğin Kahire, Türkiye’de faaliyet gösteren Müslüman Kardeşler’e bağlı televizyon kanallarının kapatılmasını istemişti. Reuters, Ankara’nın da muhalif kanalların Kahire’ye yönelik eleştirilerini yumuşatmasını istediğini yazdı.

Bununla birlikte Münir, Müslüman Kardeşler’in Türkiye’de henüz baskı altında olmadığını savundu: Şu ana kadar bir baskı görmedik ya da hissetmedik. Fakat Türkiye devletinin, halkının huzur ve güvenliğini sağlamak için ne gerekiyorsa yapmaya hakkı vardır.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Mısır’da Müslüman Kardeşler Siyasetten Çekildiğini Duyurdu

Mısır’da ‘terörist oluşum’ olarak kabul edilen Müslüman Kardeşler, ‘geniş halk desteğine rağmen’ siyasi mücadeleyi bıraktığını açıkladı. Ülkede yasaklı olduğu için doğrudan seçimlere katılamayan hareket, geçmişte bağımsız adaylarla genel seçimlerde mücadele etmişti.

Euronews Türkçe’de yer alan habere göre; Müslüman Kardeşler Örgütü’nün Rehberlik Konseyi Başkanlığı görevini vekaleten yürüten İbrahim Munir, Reuters haber ajansına verdiği röportajda “Siyasi partiler arasındaki seçimler devlet tarafından organize edilse bile biz güç mücadelesini reddediyoruz. Bu tamamen bizim tarafımızdan reddedilmektedir” sözleriyle kararı açıkladı.

Mısır’da 1928 yılında kurulan İslami hareketin şiddeti reddettiğini de vurgulayan Munir “(Şiddeti) Tamamen reddediyoruz ve bunu Müslüman Kardeşler’in ideolojisinin dışında olduğunu düşünüyoruz. Sadece şiddet ve silah kullanımı değil, Mısır’da güç için herhangi bir biçimde mücadeleyi reddediyoruz” diyerek sandığa gitmeyeceklerinin altını çizdi.

2020’de terörist oluşumlar listesine dahil edilen Müslüman Kardeşler’in birçok lideri ve binlerce destekçisi Mısır’da hapiste tutuluyor. Net sayıları bilinmemekle birlikte bu rakamın 5-6 bin civarında olabileceği belirtiliyor. Harekete üye birçok üye de idam cezasına çarptırılmıştı.

Kendisi de 1950 ve 1960’larda Mısır’da iki defa hapis yatan 85 yaşındaki Munir, son 40 yıldır İngiltere’de sürgünde. Munir, 2013 yılında şimdi Mısır Cumhurbaşkanı olan General Abdelfettah el Sisi’nin ‘darbesinin’ ardından giderek güç kaybeden hareketin iç bölünmeler yaşadığını kabul etti ve durum istikrara kavuştuktan sonra yeni bir lider seçimi yapılacağını belirtti.

“Müslüman Kardeşler katılmazsa Mısır’da diyalog süreci başarısız olur”

On yıllar boyunca kurduğu yardım dernekleri ağı sayesinde harekete 102 milyonluk Mısır halkın çoğunun hala sempati duyduğunu kaydeden Munir, insan hakkı ihlalleri konusunda ağır eleştiri altındaki Sisi’nin ülkedeki muhalif gruplarla önümüzdeki haftalarda başlatacağı siyasi diyalog girişimin ciddi olmadığını savundu.

“Diyaloğa gerçekten ihtiyaç var ama bu herkesi kapsamalı” diyen Munir, Müslüman Kardeşlerin diyalog sürecinden dışlaması halinde sonuç elde edilemeyeceğini ileri sürdü. Diyalog başkanı Müslüman Kardeşler’in “Elleri kanlı olduğu” gerekçesiyle sürece katılamayacağını belirtmişti.

Mısır’da 2013 yılında, Arap Baharı protestolarının ardından yapılan ilk demokratik seçimlerde Müslüman Kardeşler lideri Muhammed Mursi’nin cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından başlayan kitlesel protestoları durdudurmak için yaptığı darbeden bu yana giderek yönetimini sıkılaştıran Sisi, insan hakkı ihlalleriyle ilgili yoğun eleştiri altında.

Keyfi ve hukuk dışı ölümler, işkence ve kayıplarla ilgili kaygılarını yüksek sesle dile getiren Amerika Birleşik Devletleri bu endişeler nedeniyle Mısır’a yapılacak askeri yardımların 130 milyon dolarlık kısmını keseceğini açıklamıştı.

“Türkiye’deki Müslüman Kardeşler baskı altında değil”

Orta Doğu’da Müslüman Kardeşler destekçilerinin sığındığı Türkiye ve Katar’ın harekete karşı olan Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’la ilişkilerini düzeltmesi dengeleri değiştirdi.

Daha önce Müslüman Kardeşler’in lideri olarak Mısır modern tarihinin seçimle göreve gelen ilk cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi’nin hapishanede “eceliyle ölmediğini” belirten Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, geçen yıl Mısır’la yeniden ilişki kurma çabasıyla kendi topraklarında faaliyet gösteren Mısırlı muhalif televizyon kanallarına Kahire yönetimine yönelik eleştirileri ılımlı tutmalarını istemiş ve yayın organını Türkiye’den ayrılmaya zorlamıştı.

İbrahim Munir, Türkiye’deki Müslüman kardeşler’in henüz baskı altında olmadığı görüşünde. Munir “Şu ana kadar görmedik ya da hissetmedik, ama Türkiye devletinin halkının barışını ve güvenliğini sağlamak için ne gerekiyorsa yapmaya hakkı vardır” diye konuştu.

Paylaşın

Ortadoğu Kendi ‘NATO’sunu Mu Kuracak?

Ortadoğu’da yeni bir askeri ittifak kurulacağı iddiaları ortaya atılıyor. Olası bir “Arap NATO”sunun içinde İsrail’in de yer alması muhtemel. Geçen hafta Ortadoğu’da NATO benzeri bir askeri ittifak kurulursa bunu destekleyeceğini söyleyen Ürdün Kralı’nın yaptığı bu açıklama manşetlerdeydi.

Ürdün Kralı 2’nci Abdullah, ABD yayın organı CNBC’ye yaptığı açıklamada, “Ortadoğu NATO’sunu destekleyecek ilk insanlardan biri ben olurum” dedi.

“Hepimiz bir araya gelip ‘Birbirimize nasıl yardımcı olabiliriz?’ diyoruz. Ki bence bu, bu bölge için çok sıra dışı” diye ekledi.

“Arap NATO’su” kurulmasına yönelik ifadeler başka çevrelerden de geldi.

Ürdün Kralı’ndan önce İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz da İsrail’in, ABD öncülüğünde kurulan “Ortadoğu Hava Savunma İttifakı” adlı bir oluşuma katıldığını açıkladı.

Gantz, bu oluşumda başka hangi ülkelerin olduğuna dair bilgi vermedi.

Reuters ve Associated Press dâhil uluslararası medya organları, İsrail’in duyurduğu bu oluşumu ya da ismini teyit edemedi.

Bu haftanın başındaysa Wall Street Journal gazetesi; İsrail, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’den askeri yetkililerin savunma alanında işbirliğini ele almak üzere Mısır’da gizli görüşmeler gerçekleştirdiğini bildirdi.

Zamanlama

Arap NATO’sunun kurulması için bazı iyi sebepler var. Kahire’deki El Ahram Siyasi ve Politik Çalışmalar Merkezi’nden uzman Ahmed el Said Ahmed, Ortadoğu’da güvenliğin ana garantörü olarak hareket eden ABD’nin son yıllarda yavaş yavaş bölgeden çekildiğini belirtiyor.

DW Türkçe’ye konuşan Ahmed, “Araplar, geçmişte başta ABD olmak üzere Batılı güçler üzerine yaptıkları bahislerin tutmadığının farkına giderek daha fazla varıyor” diyor ve ekliyor: “Özellikle de Ukrayna savaşının neden olduğu istikrarsızlık ve pandemiden sonra, istikrar sağlanabilmesi ve ekonominin düzeltilebilmesi amacıyla artık bölgesel sorunlar ele alınırken farklı bir yaklaşım var.”

İsrail’in dahli de mühim. Olası bir İran kaynaklı hava saldırısından çekinen Arap devletleri, İsrail’in gelişmiş hava savunma sistemlerinden faydalanmak isteyebilir.

“Amaç, İsrail’i Ortadoğu’daki bir askeri ittifaka entegre etmek olabilir” diyen Ahmed, bunun İsrail ile Arap komşuları arasında 2020 yılında İbrahim Anlaşması’yla başlayan temasların devamı olarak nitelendirilebileceğini söyledi. Söz konusu anlaşma, İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin “normalleşmesini” sağlamıştı.

“Arap Nato’sunda kimler olabilir?

Uzmanlar, olası bir savunma ittifakının, İsrail’le diplomatik ilişkisi olan devletleri kapsamasının muhtemel olduğunu belirtiyor.

Bu gruba, İbrahim Anlaşması’nı imzalayan BAE, Bahreyn, Sudan ve Fas’ın yanı sıra İsrail’le zaten diplomatik ilişkisi bulunan Ürdün ve Mısır giriyor.

Suudi Arabistan, Umman, Katar ve Kuveyt de ittifakta rol oynayabilir. Olası bir ittifak anlaşmasının arabulucusu olacağı tahmin edilen ABD de elbette oluşumdaki yerini alacaktır.

Ancak gözlemciler, tüm bu varsayımlara karşın Ortadoğu’dan yakın gelecekte NATO tarzı bir ittifakın çıkmasının zor olduğu görüşünde.

Washington merkezli düşünce kuruluşu “Yeni bir Amerikan Güvenliği Merkezi”nden (CNAS) Becca Wasser, “Şu an daha geniş bölgesel işbirliği için büyük bir çaba var… Ancak Arap NATO’su fikrinin hâlen erişilmesi güç bir hedef olduğunu düşünüyorum” diyor.

El Ahram’dan Ahmed de “Arap NATO’su fikri daha önce de birçok kez ortaya atıldı… Ancak şu ana kadar hiçbir zaman belirginleşmedi. Ve sanırım kısa vadede de gerçekleşmeyecek” öngörüsünde bulunuyor.

Birçok girişim birçok başarısızlık

Ortadoğu’da, özellikle de petrol üreticisi Körfez ülkeleri açısından baş güvenlik garantörü konumundaki ABD, böyle bir savunma işbirliğine gidilmesi için uzun yıllardır çabalıyor.

Örneğin 1950’li yıllarda bölgedeki olası Sovyet yayılmasına karşı “Bağdat Paktı” adıyla kurulan ve daha sonra “Merkezi Antlaşma Teşkilatı” (CENTO) ismini alan oluşum vardı. Ancak hiçbir zaman çok etkili olmadı ve 1979’da dağıldı.

En son olarak Trump yönetimi “Ortadoğu Stratejik İttifakı” (MESA) fikrini ortaya atmıştı. Obama yönetimi döneminde de benzer bir ittifakın farklı versiyonları gündeme gelmişti. ABD Başkanı Joe Biden’ın da Suudi Arabistan ve İsrail’e yapacağı ziyaretlerde bu konuyu ele alması bekleniyor.

Sorunlar değişmiyor

Geçmişteki Arap NATO’su planlarının hiçbiri başarıya ulaşmadı. Aslında başarıya ulaşmalarına engel olan şartların birçoğu hâlen de geçerli.

Lojistik açısından birlikte çalışabilirlik sorunları söz konusu. Zira ülkelerin kullandığı silah sistemleri ve savaş uçakları farklılıklar gösteriyor. Mısır ya da Suudi Arabistan gibi daha büyük ve daha gelişmiş silahlara sahip ülkelerin olası bir ittifaka tahakküm etmesinden korkuluyor. Ayrıca tüm Arap ülkeleri İran’ı en büyük düşmanı olarak görmüyor. Mısır dâhil bazı ülkelerin farklı siyasi öncelikleri var.

Konu İsrail’le işbirliği olunca, İsrail-Filistin sorunu da hâlâ Arap ülkeleri için büyük bir engel olarak duruyor. Örneğin Suudi Arabistan bu yüzden İsrail’le yakın ilişki kurmayı reddetti.

Berlin merkezli düşünce kuruluşu Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nden (ECFR) Cinzia Bianco, DW’ye yaptığı değerlendirmede, olası bir ittifaka girmesi muhtemelen ülkelerin “hâlen birbirine güvenmediğini”, aralarındaki siyasi ilişkilerin de “inişli çıkışlı ve belirsiz” olduğunu belirtiyor.

Körfez ülkeleri ve güvenlik konuları üzerine çalışmalar yürüten Bianco, “Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesi olmadan ilerlemek de bir hayli zor olur” diye ekliyor.

Konu sadece İsrail’den ibaret de değil. CNAS’ten Wasser, “Ortadoğu’daki devletlerin birçoğunun arasında da Körfez ülkelerinin kendi içinde de hâlen sorunlar ve çekişmeler var” diyor.

NATO gibi bir savunma ittifakının fazlasıyla istihbarat ve bilgi paylaşımı gerektireceğinin altını çizen Wasser, “Bu, bahsi geçen devletlerin çoğu için inanılmaz hassas bir konu. Bunu kendi egemenliklerine yönelik tecavüz olarak görüyorlar” ifadesini kullandı.

Öncelik hava savunma işbirliği

Tam bir “Arap NATO’su” kurulması şu an için zor görünse de önümüzdeki dönemin bölgede askeri işbirliğinin artırılması yönünde atılacak yeni adımlara gebe olduğu aşikâr.

“Tüm bu devletleri kapsayacak şekilde entegre edilmiş olan daha büyük bir füze savunma işbirliği gibi şeyler göreceğimizi düşünüyorum” diyen Wasser, bununsa ABD üzerinden yürüyen bir mekanizmayla hayata geçirilmesinin mümkün olabileceğini söyledi.

Örneğin edinilen istihbaratın önce ABD’ye gönderildiği ve ABD tarafından diğerlerine iletildiği bir yapıyla karşılaşabileceğimizi ifade eden Wasser, “çok taraflı bir bağlam içinde ABD’yle ikili işbirliğini zorunlu kılan, bir nevi bir dağıtım merkezinin olduğu bir sistemi görmemiz daha muhtemel” dedi.

ECFR’den Bianca da bu görüşe katıldı: “Şu ana kadarki tartışmalarda da radarların senkronize edilmesi ve olası bir tehdit karşısında erken uyarı paylaşımını sağlayacak bir iletişim sistemi geliştirmek gibi hava savunmasıyla ilgili teknik işbirliği konusuna yoğunlaşıldı.”

Bianca, bu konunun, üzerinde fazla anlaşmazlık ve görüş ayrılığı yaşanmayan bir konu olduğunu belirtti.

Paylaşın

Asla Girilmemesi Gereken 5 Nehir!

Nehirler, doğanın en iyi armağanlarından biridir. Ancak dünyada bilinmeyen tehditlere sahip, tehlikeli kabul edilen birkaç nehir var. Bu nehirler, vahşi hayvanlar, bilinmeyen derinlikler ve öngörülemeyen akıntılardan kaynaklanan tehditler barındırmakta.

Haber Merkezi / Burada, asla girilmemesi gereken dünyanın en tehlikeli nehirlerini sizler için derledik…

Kongo Nehri (Afrika)

Bilmeyenler için Kongo nehri dünyanın en derin nehridir. O kadar derindir ki ışık bile derinliğine nüfuz edemez. Nehrin üst kısmı oldukça tehlikelidir ve akarsularla doludur, alt kısmı ise birçok boğaz ve şelaleye sahiptir.

Shanay-Timpishka (Kaynayan Nehir) (Peru)

Kaynayan nehir, Amazon nehrinin bir koludur. Kaynayan nehrin dünyada kaynayan tek nehir olduğunu öğrenince şaşıracaksınız! Aynı zamanda La Bomba olarak da bilinen nehir, 6,4 km uzunluğuna sahiptir. 45 dereceden yaklaşık 100 dereceye kadar değişen su sıcaklıklarıyla bilinir.

Mississippi Nehri (ABD)

Kuzey Amerika’daki en uzun nehirdir. Bu nehrinde yüzme tavsiye edilmez. Nehir yırtıcı bir kaç türe ev sahipliği yaparken, aynı zamanda, çoğunlukla öngörülemeyen ve bir yüzücüyü derinliklere çekebilen alt akıntılara sahiptir.

Nil (Mısır)

Dünyanın en uzun nehri olan Nil, çok sayıda yırtıcı hayvana ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca ölümcül hastalıklar taşıyan sivrisinekler için bir çekim merkezidir. Nehir, her yıl ortalama 200 kişiyi öldüren timsahlarıyla ünlüdür.

River Wharfe (İngiltere)

Bu pitoresk nehrin büyüsüne kapılmayın çünkü, insanları içine çekebilecek sayısız gizli tünele ev sahipliği yapmaktadır! Yorkshire’da yer alan nehir, sularına giren herkesin hayatını almakla ünlüdür. Korkunç, değil mi?

Paylaşın