JPMorgan’dan “Merkez Bankası Faizi Yüzde 25’e Yükseltebilir” İddiası

“Tam yetkili Hazine ve Maliye Bakanı” olarak göreve gelen ve ekonomide “rasyonel zemin” sinyali veren Mehmet Şimşek’in yetkin bir ekip kurması ve gerekli adımları atmasına izin verilmesi halinde ekonomiyi “uçurumun kenarından alabileceği” yorumları yapılırken, yabancı kurumların politika faizine ilişkin sert artış beklentileri de birbirini izliyor.

ABD merkezli yatırım bankası ve finansal hizmetler şirketi JPMorgan, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) Haziran toplantısında yüzde 8,50 seviyesinde olan politika faizini yüzde 25’e yükseltmesinin olası olduğuna işaret etti.

Bloomberg’in haberine göre ABD bankası JPMorgan tarafından Pazartesi günü yayımlanan notta TCMB’nin 22 Haziran’daki para politikası toplantısında veya “belki daha da erken bir tarihte” politika faizini yüzde 25’e yükseltebileceği belirtildi.

JPMorgan ekonomistleri, müşterilerine gönderdikleri araştırma notunda, “Politika faizinin 22 Haziran toplantısında veya belki de daha önce mevcut yüzde 8,5 seviyesinden yüzde 25’e yükseltilmesi ve bununla birlikte ihtiyaç olması halinde daha küçük artışların yapılabileceğine işaret eden bir yönlendirme metni yayımlanması olasılıklar dahilinde. Yüzde 30 olan yıl sonu politika faizi tahminimizde değişikliğe gitmiyoruz” ifadelerine yer verdi.

SocGen de 6,5 puanlık artış bekliyor

Societe Generale de Türkiye ile ilgili yeni analizinde politika faizinin yüzde 15’e yükseltileceğini öngördü. Kurumun müşterilerine gönderdiği notta Türkiye ile ilgili ana riskler olarak geri dönülen politika ortodoksisine dair hayal kırıklığı oluşması ve yeni ekonomi yönetiminin ihracatı desteklemek için para birimini zayıflatması ihtimalleri gösterildi.

Kurum, politika faizinin 22 Haziran’da 650 baz puan artışla yüzde 15’e yükseltilmesini, ardından Temmuz ve Ağustos aylarında 500’er baz puan artırımlar gerçekleştirilmesini bekliyor.

Şimşek adı TCMB için geçen Erkan ile görüştü

TCMB Başkanlığı için adı geçen Hafize Gaye Erkan, Pazartesi sabahı Ankara’da Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile görüşmüştü.

Diğer yandan, halen bu görevde bulunan Şahap Kavcıoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ‘uyumlu’ bir çalışma göstermişti. Buna karşılık, kamuoyunda yoğun biçimde aralarında eski banka genel müdürlerinin de olduğu bir dizi isim dile getiriliyor.

Paylaşın

Ekonomide “Rasyonel Zemin” Sinyali Veren Mehmet Şimşek Kimlerle Yollarını Ayıracak?

2015-2018 yıllarında Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı, 2009-2015 yıllarında ise Maliye Bakanlığı yapan Mehmet Şimşek’in yeni kabinede “tam yetkili Hazine ve Maliye Bakanı” olarak göreve gelmesinin ardından ekonomi yönetiminde büyük değişiklikler olması bekleniyor.

Uzmanlar, Mehmet Şimşek’in yetkin bir ekip kurması ve gerekli adımları atmasına izin verilmesi halinde ekonomiyi “uçurumun kenarından alabileceği” yorumunu yapıyor.

Ekonomim’den Mehmet Kaya’nın haberine göre, Merkez Bankası Başkanlığı için Mehmet Şimşek ile uyumlu bir politikayı benimseyebilecek kişiler üzerinde duruluyor. Diğer yandan, halen bu görevde bulunan Şahap Kavcıoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ‘uyumlu’ bir çalışma göstermişti. Buna karşılık, kamuoyunda yoğun biçimde aralarında eski banka genel müdürlerinin de olduğu bir dizi isim dile getiriliyor. Bunlar arasında en öne çıkan ise Hafize Gaye Erkan oldu.

BDDK ve SPK’de de değişiklikler olabileceği kaydedildi. BDDK Başkanı Mehmet Ali Akben’in 2015’ten itibaren fasılalı da olsa BDDK’da görev yaptığını hatırlatılarak, kendisinin de değişiklik isteyebileceği vurgulanıyor. Akben’in yerine gelecek isimler arasında İkinci Başkan Yakup Asarkaya ve Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Taha Çakmak’ın adı geçiyor.

Danışma nitelikli finans, yatırım, teknoloji ofisleri ile özellikle düzenlemelerde zaman zaman etkili olabilen Ekonomi Politikaları Kurulu, Strateji ve Bütçe Başkanlığı gibi yarı idari görev yapan birimlerde “kan tazeleme” nitelikli değişiklikler bekleniyor.

Strateji ve Bütçe Başkanlığında Başkan İbrahim Şenel’in devam etmesinin beklendiği diğer yandan SGK Başkanı Kürşad Arat’ın da adının geçtiği kaydedildi.

Sosyal Politikalar Kurulu, Vedat Işıkhan’ın Bakan olması nedeniyle boşalmıştı. Buraya atama yapılacak. Görevden alınacak üst düzey bürokratlardan birinin bu göreve getirilebileceği kaydediliyor.

Paylaşın

Türkiye’nin Kredi Risk Primi 500’ün Altına Geriledi

2015-2018 yıllarında Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı, 2009-2015 yıllarında ise Maliye Bakanlığı yapan Mehmet Şimşek’in “tam yetkili Hazine ve Maliye Bakanı” olarak göreve gelmesinin ardından piyasa ve beklentilerde iyimser hava oluştu.

Haber Merkezi / Türkiye’nin 5 yıllık CDS’sinin (Credit Default Swap) 15 Mayıs’tan beri ilk kez 500 seviyesinin altına indiği kaydedilirken, günlük düşüşün 50 baz puanı geçtiği ifade edildi. CDS, cuma günü en son işlemlerde 552 baz puanda bulunuyordu.

Risk primi, geçen yıl 885 puana kadar çıkarak 2003’ten beri en yüksek seviyesini görmüştü. Türkiye’nin kredi risk primi, seçim belirsizliğinin ortadan kalkmasıyla düşüş eğilimine yönelmişti.

Mehmet Şimşek, “Hükümetimizin temel hedefi toplumsal refahı yükseltmektir. Önümüzdeki dönemde bu hedefe ulaşmada şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk temel ilkelerimiz olacaktır” demişti.

Bakan Mehmet Şimşek ayrıca, “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır” ifadesini kullanmıştı.

Bir ülkenin dış borçlanmasındaki en önemli göstergelerden biri olan CDS primi ne demek ve yükselmesi, düşmesi ne anlama geliyor?

Türkçe’de kredi risk primi veya kredi temerrüt takası olarak kullanılan CDS (Credit Default Swap) aslında bir çeşit sigortalama işlemi olarak tanımlanabilir.

Herhangi bir ülke hazinesine ya da şirketine borç verirken o borcun geri ödenmemesi ihtimaline karşı aldığınız sigorta poliçesine CDS deniyor ve genellikle over-the-counter (OTC) yani herhangi bir borsa düzenlemesine tabi olmayan tezgah üstü piyasalarda işlem görüyor.

CDS primi nasıl hesaplanıyor?

Ülkelerin dış borçlanmalarına karşı CDS’leri genelde büyük uluslararası yatırım bankaları sağlıyor ve o ülkelerin borcunu çevirememesi halinde ödemeyi bu banka üstlenmiş oluyor. Bu bankalar da söz konusu ülkenin geri ödeme yeteneğini, makroekonomik koşullarını inceleyerek bir risk oranı belirliyor.

Bu oran belirlenirken uluslararası derecelendirme kuruluşlarının verdiği notlar önemli bir rol oynasa da bunun dışında da bir çok faktör göz önünde bulunduruluyor.

Ekonomisi sağlam ve geri ödeme sorunu yaşamayacağı düşünülen ülkelerin risk primi düşük olurken geri ödemekte sorun yaşayacağı düşünülen ülkelerin risk primi yüksek bir orandan belirleniyor.

Türkiye’nin CDS oranı neden yükseliyor?

Ekonomist Mahfi Eğilmez’e göre ülke CDS priminin yükselmesine iç ve dış nedenler olmak üzere iki etken grubu yol açıyor. Koronavirüs salgını ya da Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve yükselen enerji fiyatları bu dış nedenlere örnek olarak verilebilir.

İç nedenler ise enflasyonun yükselmesi, dış borçların artması, kurların yükselmesi, sosyal çalkantılar ve afetler olarak sıralanabilir.

Dış nedenler konusunda yapılabilecek şeylerin sınırlı olmasına rağmen iç nedenleri yönetmenin mümkün olduğunu vurgulayan Eğilmez bu sayede dış nedenlerin de etkisinin azaltılabileceğini belirtiyor.

Türkiye’nin CDS primlerinin 2008 yılındaki küresel mali kriz sırasında yükseldikten sonra gerilediği görülüyor. Ülkenin makroekonomik dengelerinin bozulmaya başladığı 2018 yılından itibaren ise dalgalı bir seyirle de olsa yükseliş trendini sürdürdüğü görülüyor.

CDS priminin artmasının sonuçları ne olur?

Kamunun ve özel sektörün dış borçlanma maliyetleri CDS primine paralel olarak artar.

Burada kendini besleyen bir döngü oluşur. Borçlanma maliyetinin artması döviz girişini azalttığı için dış borcu ödemeyi zorlaştırır. Bu da riski daha da çok yükseltir.

Artan maliyetler, daha fazla kaynağın borç ödemesine ayrılması ve daha az harcanabilir gelir (yani refah kaybı) anlamına gelir.

Döviz girişinin azalması içerideki likidite krizini daha da derinleştirirken enflasyonist baskıları artırır.

Ulaşılabilecek en uç nokta, CDS ile sigortalanan temerrüt riskinin gerçekleşmesi durumudur. Dış borcun çevrilemez hale gelmesi ya da “iflas” durumu, başta enerji olmak üzere ithal ettiğimiz pek çok ürünü alamayacak hale gelmemiz, ithal ara malına dayalı üretim yapımızın durması anlamına gelir.

Paylaşın

Bloomberg: Şimşek’in Başarısı Erdoğan’ın Desteğine Bağlı

2015-2018 yıllarında Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı, 2009-2015 yıllarında ise Maliye Bakanlığı yapan Mehmet Şimşek’in “tam yetkili Hazine ve Maliye Bakanı” olarak göreve gelmesi uluslararası basında yer almaya devam ediyor.

Son olarak ABD Merkezli Bloomberg’de yayımlanan Mohamed A. El-Erian imzalı yazıda, Şimşek’in Türkiye’nin mali istikrarı sağlaması adına “ümit verici” açıklamalarda bulunduğuna değinilerek, bunu gerçekleştirmesi için zamana ihtiyacı olduğu ifade edildi.

Şimşek’in bunun için yeterli zamanı sağlayabileceği, ancak bunun garanti olmadığı belirtilen yazıda, programının başarısının piyasaların sabrına, yerel güvene, dış yardıma ve en önemlisi Erdoğan’ın sürekli desteğine bağlı olduğuna işaret edildi.

Şimşek’in “ekonominin rasyonel temellere dönmesi” gerektiğine dair açıklamasının hatırlatıldığı yazıda, “Bu açıklamaların önemli bir ağırlığı var, çünkü kendisi daha önce de Maliye Bakanlığı yapmış biri olarak saygın bir teknokrat. Kendisi bir zamanlar başbakan yardımcısı olacak kadar da güvenilir biriydi” denildi.

Şimşek’in makro istikrara odaklanmasının doğru bir hamle olduğu değerlendirilen yazıda, Şimşek’in de bu alana dönük kapsamlı mali konsolidasyon, büyüme ve üretme odaklı yapısal reformları yürürlüğe sokmayı planladığı ve bunun gerçekleşmesinin yerel ve dış mali piyasaların tanıyacağa süreye bağlı olduğu kaydedildi.

Mehmet Şimşek’in planladığı hamlelerin, “özerk bir Merkez Bankası’nın yeniden inşasının” gerçekleşmesiyle daha etkili olacağı vurgulandı.

Öte yandan Şimşek’in Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu ile çalışmak istemediğini öne sürülmüştü.

Kavcıoğlu’nun yerine üç isim

Kavcıoğlu’nun yerine düşünülen isimlerin de Halkbank Genel Müdürü Osman Arslan, Vakıfbank Genel Müdürü Abdi Serdar Üstünsalih ve Ziraat Bankası Genel Müdürü Alpaslan Çakar olduğunu ifade edilmişti.

Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini Nurettin Nebati’den devralan Mehmet Şimşek, “Orta vadede enflasyonun tek haneye düşürülmesi, her alanda öngörülebilirliğin artırılması, cari açığı azaltacak yapısal dönüşümün hızlandırılması ülkemiz için hayati önem taşımaktadır” demişti.

Attıkları her adımın Türkiye’ye güveni ve istikrarı güçlendirmeye devam etmesinin öneminin altını çizen Şimşek, “Şahsıma zorluklar ve yüksek beklentilerle dolu ağır bir görev verildiğini biliyorum. İnşallah hep birlikte bu süreçten alnımızın akıyla çıkacağız” diye konuşmuştu.

Paylaşın

Türk Lirası, Mehmet Şimşek’e Rağmen Değer Kaybediyor

Türk lirası haftaya değer kaybederek başladığı Dolar 21,16’dan işlem görürken, Euro 22,62 TL’den işlem görüyor. Bu arada Borsa İstanbul’da BIST 100 endeksi, haftaya yüzde 2,31 artışla 5.233,23 puandan başladı.

Mehmet Şimşek, “Hükümetimizin temel hedefi toplumsal refahı yükseltmektir. Önümüzdeki dönemde bu hedefe ulaşmada şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk temel ilkelerimiz olacaktır” demişti.

Birleşik Krallık merkezli Reuters haber ajansı, Mehmet Şimşek’in Maliye ve Hazine Bakanlığı’na getirilmesine rağmen Türk lirasının haftaya değer kaybederek başladığını bildirdi.

Piyasaların açılmasıyla Dolar/TL kuru 21,16’dan işlem görürken, Euro/TL kuru 22,62 TL’den işlem görüyor. Bu arada Borsa İstanbul’da BIST 100 endeksi, haftaya yüzde 2,31 artışla 5.233,23 puandan başladı.

Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini Nureddin Nebati’den devralan Mehmet Şimşek, “Hükümetimizin temel hedefi toplumsal refahı yükseltmektir. Önümüzdeki dönemde bu hedefe ulaşmada şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk temel ilkelerimiz olacaktır” demişti.

Şimşek ayrıca, “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır” ifadesini kullanmıştı.

Reuters “Şimşek’in atanmasının, Erdoğan’ın lirayı değersizleştiren faiz indirimlerinden uzaklaştığının bir işareti olarak görülebileceği” yorumunu yaptı.

“Türkiye’nin uzun vadeli görünümü hala çok olumlu”

Federated Hermes’te gelişmekte olan piyasalar sabit gelir kıdemli portföy yöneticisi Mohammed Elmi’nin de görüşlerine yer veren Reuters, Elmi’nin “Umut, Şimşek’in çok ihtiyaç duyulan ekonomide ortodoks politikaları başlatmasıdır ve piyasayla daha etkili bir şekilde etkileşime girmesidir” sözlerini aktardı.

Elmi’ye göre, Türkiye’nin yıllık tüketici fiyatları enflasyonu geçen yıl yüzde 85’i aşarak 24 yılın zirvesine ulaştı ve Nisan ayında yüzde 44 olarak gerçekleşerek daha fazla parasal sıkılaştırma ihtiyacını ortaya koydu.

Elmi ayrıca, “Güvenilir bir ekonomi politikasına basit bir dönüş, Türkiye’nin yatırım cazibesinde belirgin bir değişiklik yaratabilir. Türkiye’nin uzun vadeli görünümü hala çok olumlu. Genç bir nüfus, gelişen bir orta sınıf ve kilit bir stratejik konuma sahip bir ülke olarak, lehine bir dizi faktör var” dedi.

Paylaşın

Mehmet Şimşek’in Gelişi; Cevapsız Kalan Sorular

2015-2018 yıllarında Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı, 2009-2015 yıllarında ise Maliye Bakanlığı yapan Mehmet Şimşek’in yeni kabinede “tam yetkili Hazine ve Maliye Bakanı” olarak göreve geldi.

Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp, kurumsal bağımsızlığa, bütçe disiplinine, ekonomik reformlara ve ortodoks politikalara olan inancı ile bilinen Mehmet Şimşek’in göreve getirilmesini BBC Türkçe‘ye yorumladı.

“Mehmet Şimşek’in gelişini, ortodoks politikalardan “kopuş” iddiası ile sunulan Yeni Ekonomi Modeli (YEM)’nin terk edilişi olarak yorumluyorum. Böyle ise güzel haber. Ödenen derin zararlara rağmen, zararın neresinden dönülse kardır. Cevapsız kalan sorular ise şunlar:

YEM’in koyduğu hedefler ve varılan noktalar karşılaştırılıp bir performans değerlendirmesi yapılacak, bu hedeflere neden ulaşılamadığına dair bir açıklama gelecek mi? Yoksa YEM sessiz sedasız rafa mı kaldırılacak? Bu soruyu salt hesap verilebilirlik adına sormuyorum. YEM’e “cenaze töreni” yapılıp yapılmaması, öldüğünden ve geri gelmeyeceğinden emin olmamız açısından önemli. Aksi takdirde ikinci bir Naci Ağbal-Lütfi Elvan vakası yaşamayacağımızdan ve Şimşek’in 2018 de olduğu gibi yine apar topar görevden alınmayacağından nasıl emin olacağız?

Seçim döneminde ve balkon konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan net bir şekilde düşük faiz politikasına devam mesajı verdi. Ortodoks politikalara geçilmesi durumda geçen hafta devam edeceği söylenen düşük faiz politikasından vaz mı geçilecek? Vaz geçilmeyecekse o zaman Mehmet Şimşek ve ekibinin fonksiyonu ne olacak?

Mehmet Şimşek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bir süreliğine faiz artışlarına ikna edebilirse bile ortodoks bir zeminden çok uzaklara savrulmuş, kaynaklarını tüketmiş ve kredibilite kaybı yaşamış Türkiye ekonomisinin tekrar ortodoks bir çerçeveye oturtulmasının ağır maliyeti nasıl ödenecek? Yeni ekonomi ekibi kredibilite konusunda soru işaretlerini ortadan kaldırabilecek ve kaybolan kredibiliteyi yerine koyabilecek mi?

Birinci sorudan başlayalım. Yaklaşık 1.5 sene önce, enflasyon yüzde 20’ler seviyesindeyken devreye sokulan YEM’in koyduğu hedefler ve kullanılacak araçlar arasındaki içsel tutarsızlıklara dair 2022 başında bir yazı kaleme almıştım:

O yazımda Başkan Kavcıoğlu’nun KKM ile ilgili şu sözlerine dikkat çekmiştim: “Bir taşla beş kuş vuracağız: Kur dengelenecek, enflasyon düşecek, dolarizasyon engellenecek, Merkez Bankası rezervi artacak ve faiz düşecek.”

Bugün geldiğimiz noktada KKM ciddi kaynak aktarımları ile 120 milyar dolar seviyelerine erişen bir canavara dönüştü. Ne kuru dengeledi, ne enflasyonu düşürdü, ne de dolarizasyonu engelledi.

Peki ne oldu?

Ocak 2022’de 13.43 olan Dolar/TL döviz kuru bu satırlar yazılırken 20.88’e dayanmıştı.

YEM’de verilen hedefler doğrultusunda düşmesi beklenen enflasyon, 2022 sonunda yüzde 12.9, 2023 sonunda ise yüzde 8.8’e ulaşacaktı. Gerçek hayat hedeflerden çok farklı oldu. Geçen sene yüzde 83 ile zirve yapan enflasyon 2023 ortası itibarıyla yüzde 40 seviyesine düşebildi.

2022’de yüzde 2.2 ye düşmesi beklenen cari açık yüzde 5.34’e çıktı

Artması umulan merkez bankası net rezervleri 26 Mayıs itibarıyla -4.4 milyar seviyesine geriledi. Bu rakam, Merkez Bankası’nın kurdaki baskıyı tutabilmek adına elindeki döviz varlıkları satıp üzerine de bankaların kendisinde tuttuğu rezervleri ve borç aldığı parayı sattığını gösteriyor.

Düşmesi beklenen faiz sadece “önemsizleşen” politika faizi oldu. Mevduat faizleri yüzde 40’lara dayandı.

Gelelim ikinci ve üçüncü sorulara. Şimşek son 1.5 seneyi hafızalardan silip tamamen yeni bir sayfa açabilecek mi? Ortodoks politikalarla enflasyonu düşüreceğini söylese piyasalar inanır mı? İnandırması için gerekli olan faiz artışına Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ikna edebilecek mi? Çok değil bir hafta önceki balkon konuşmasında “faizleri düşük tutmak sureti ile enflasyonun da düşeceği” anlayışının tekrar altını çizen Cumhurbaşkanımız enflasyonu düşürmek için gereken faiz artışlarına yeşil ışık yakar mı?

Şimşek’in devraldığı ekonomi bıraktığı ekonomi ile aynı değil. Yıpranmış, yorulmuş ve kaynakları tükenmiş bir merkez bankasından faiz artırması, yapacağı faiz artışı ile güven kazanıp enflasyon beklentilerini aşağı çekmesi, ilk fırsatta faizleri tekrar indirmeyeceğine, enflasyonu düşürme konusunda gerekeni yapacağına piyasaları ikna etmesi lazım. Bunun için de liyakat sahibi, rüştünü ispatlamış ve samimiyeti sorgulanmayacak bir ekip gerekiyor. Böyle bir ekip var mı?

Merkez Bankasının ilk kadın başkanı Hafize Gaye Erkan mı oluyor?

Hafta sonuna doğru merkez bankası başkanı olacak ismin Hafize Gaye Erkan olacağı bilgisi basında yer aldı. Medyaya sızan bilgiler, akıllara durgunluk verecek kadar sıra dışı özgeçmiş bilgilerine işaret etti.

Neydi bu sıra dışı özgeçmiş? H. Gaye Erkan’ın ABD’nin en prestijli okullarından Princeton’dan bir sene içinde finansal mühendislik doktorası aldığı, ABD’nin en genç finans profesörü olduğu gibi göz kamaştırıcı ve çelişkili bazı bilgilerdi bunlar. Biraz araştırıldığında aslı olmadığı görülen ancak Türk kamuoyu için birileri tarafından uygun görülmüş bu yaldızlama yeni merkez bankası başkanı adayı hakkında iyi bir izlenim bırakmadığı gibi bazı soru işaretlerini de beraberinde getiriyor.

Gaye Erkan’ın Princeton diploması şüphesiz göreve gelmesi durumunda yerine geçeceği Şahap Kavcıoğlu’nun özgeçmişinden çok daha parlak bir kariyerin belgesi. Bunun ötesinde bir yaldızlamaya ihtiyacı yoktu. O disiplinde yetişmiş, ABD’de bankacılık sisteminde bizzat çalışmış bir insanın KKM’yi “bir taşla beş kuş vurmak, faiz indirirken enflasyonu da düşürmek” şeklinde yorumlamayacağını ve yüzde 40’lardan devralacağı enflasyonu düşürmek için ortodoks politikaları savunacağını tahmin ediyorum.

Ancak kendisi gelmeden önce paketlenmiş ve yaldızlanmış sahte bilgilerin sunulması, bu çarpıtmaların CEO olarak çalıştığı First Republic Bank’in batış tecrübesini gizleme amaçlı olduğunu düşündürüyor. Bu durum ise çok ihtiyacı olan kredibilite ve samimiyetin önüne geçtiği gibi Şimşek’in devir teslim töreni sırasında altını çizdiği “şeffaflık” ve “tutarlılık” ilkelerine gölge düşürüyor.

Kredibilitesi yüksek, maliyeti düşük çözüm mümkün mü?

Bir tarafta 2018 yılında Mehmet Şimşek’in olaylı bir şekilde görevden uzaklaştırılması tecrübesi var. Diğer yanda Gaye Erkan ile ilgili daha kendisi gelmeden basına servis edilen sahte yaldızlamalar var. Tüm bunların üzerinde ise “faiz düşerse enflasyon düşer” inancı ve “önemsizleştirilmiş” bir merkez bankası var. Bu çerçevede ortodoks politikaların ön şartı olan kredibilite kazanılıp ekonominin yaraları sarılabilir ve asgari maliyetle düzlüğe çıkılabilir mi?

Kredibilitesi zayıf bir ekonomi yönetimi beklenti yönetimi yapamaz. Yani enflasyonu maliyetsiz yoldan düşüremez. Faizi sıkıp ekonomiyi daraltıp bu suretle “acı reçeteyi” yüksek dozda verip enflasyonu düşürmek mümkün. Marifet ise reçetenin dozunu minimumda tutup sahip olduğunuz kredibilite sayesinde beklentileri aşağıya çekebilmek. Bu düşük maliyetli çözümü elde edebilmek için Mehmet Şimşek ve ekibi yeterli kredibiliteyi elde edilebilir mi?

Bu soruların cevapları konusunda çok iyimser değilim.

İktidarın geçtiğimiz haftaya kadar savunduğu ve başarılı bulduğu politikaları sessizce terk edip bir U dönüşü yapması, yapsa da başarılı olması bana çok inandırıcı gelmiyor.

Mecbur kalınıp geçici bir süre için faizlerin yükselmesine izin verilebilir. Ancak uzun soluklu olmayacağı baştan bilinen bu tür bir faiz artışı ödemeler dengesi ile ilgili stresi azaltmak dışında ekonomide oluşan hasara ne kadar deva olur, enflasyon beklentilerini ne kadar düşürür, yatırım iştahını ne kadar yükseltir, merkez bankası rezervlerini ne kadar yerine koyar emin değilim.”

Paylaşın

Goldman Sachs’tan Dikkat Çeken Dolar Tahmini Ve Mehmet Şimşek Yorumu

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni ekibini açıklamasının ardından yayınlanan Goldman Sachs’ın bir notunda, “Mehmet Şimşek’in yeni hazine ve maliye bakanı olarak seçilmesinin para politikasının daha ortodoks bir yöne kayma olasılığını artırdığına inanıyoruz” denildi.

Goldman Sachs, dolar/TL tahminini de yeni dönem ışığında revize etti. Dolar TL tahmini 12 ay sonrası için 22 liradan 28 liraya yükseldi.

Amerikan yatırım bankası Goldman Sachs, yeni kabinenin ardından dolar/TL kuru tahminini güncelledi. Banka uzmanlarına göre, Mehmet Şimşek’in kabineye atanması yeni seçilen hükümetin daha ortodoks ekonomi politikalarına döneceğinin sinyalini verdi.

Reuters’ta yer alan habere göre, Erdoğan’ın yeni ekibini açıklamasının ardından yayınlanan bir Goldman Sachs notunda, “Mehmet Şimşek’in yeni hazine ve maliye bakanı olarak seçilmesinin para politikasının daha ortodoks bir yöne kayma olasılığını artırdığına inanıyoruz” denildi.

Banka, dolar/TL tahminini de yeni dönem ışığında revize etti. Dolar TL tahmini 12 ay sonrası için 22 liradan 28 liraya yükseldi.

Goldman Sachs

Çokuluslu bir ABD yatırım bankasıolan Goldman Sachs, kurumsal müşterilere yatırım bankacılığı, finansal danışmanlık, finansal yönetim, vb. finansal servisler sunar. 1869 yılında kurulan şirketin merkezi New York’tadır.

Goldman Sachs, gelir açısından dünyanın en büyük bankalarından biri ve toplam gelir açısından Amerika Birleşik Devletleri’nin en büyük şirketlerinin yer aldığı Fortune 500 listesinde 57. sıradadır.

2005 yılında Goldman Sachs, Çin, Hindistan, Rusya ve Brezilya’nın 2010 yılına kadar ekonomik kalkınma yolunda olacağını ve en yüksek ekonomik büyüme oranına sahip olacağını öngördü, daha sonra tahminin doğru olduğu ortaya çıktı ve bu da bankanın itibarını arttırdı.

Ayrıca bu bankaya göre bazı ülkeler 2015 ile 2025 yılları arasında en yüksek ekonomik büyüme oranına sahip olabilir ve yatırımcıları ülkelerine çekebilir. Bu ülkelerin bazısı: Meksika, Endonezya, Türkiye, Vietnam, Mısır, Filipinler ve Nijerya.

Paylaşın

Mehmet Şimşek: Her Alanda Öngörülebilirliğin Artırılması Hayati Önem Taşımakta

Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini Nurettin Nebati’den devralan Mehmet Şimşek, “Orta vadede enflasyonun tek haneye düşürülmesi, her alanda öngörülebilirliğin artırılması, cari açığı azaltacak yapısal dönüşümün hızlandırılması ülkemiz için hayati önem taşımaktadır” dedi.

Attıkları her adımın Türkiye’ye güveni ve istikrarı güçlendirmeye devam etmesinin öneminin altını çizen Şimşek, “Şahsıma zorluklar ve yüksek beklentilerle dolu ağır bir görev verildiğini biliyorum. İnşallah hep birlikte bu süreçten alnımızın akıyla çıkacağız” diye konuştu.

Yeni kabinede yeniden Hazine ve Maliye Bakanlığı’na getirilen Mehmet Şimşek, görevi törenle Nureddin Nebati’den devraldı. Şimşek devir töreninde yaptığı konuşmada, piyasaları rahatlatmaya yönelik ifadeler kullandı.

Hükümetin temel hedefinin toplumsal refahı arttırmak olduğunu söyleyen Şimşek, “Önümüzdeki dönemde bu hedefe ulaşmada şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk temel ilkelerimiz olacaktır. Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır” dedi.

“Politik gerginliklerin arttığı bir dönemde kurumsal kalite ve kapasiteyi güçlendirerek makro finansal istikrarı önceliklendireceklerini” vurgulayan Bakan, “Vakit kaybetmeden orta vadeli program çalışmalarımıza başlayacağız. Sürdürülebilir yüksek büyüme için mali disiplinin tesis edilmesi ve fiyat istikrarının sağlanması temel hedefimiz olacaktır” diye konuştu.

Bakan Şimşek, sözlerine şöyle devam etti: “Orta vadede enflasyonun tek haneye düşürülmesi, her alanda öngörülebilirliğin artırılması, cari açığı azaltacak yapısal dönüşümün hızlandırılması ülkemiz için hayati önem taşımaktadır.”

Attıkları her adımın Türkiye’ye güveni ve istikrarı güçlendirmeye devam etmesinin öneminin altını çizen Şimşek, “Şahsıma zorluklar ve yüksek beklentilerle dolu ağır bir görev verildiğini biliyorum. İnşallah hep birlikte bu süreçten alnımızın akıyla çıkacağız” diye konuştu.

AK Parti ve Erdoğan’ın zaferiyle sonuçlanan seçimlerin ardından, Cumhurbaşkanı’nın ekonomiyi toparlamak için kimi göreve getireceği merak konusu olmuştu. Beş yıldır uluslararası şirketlerde çalışmalarına devam eden eski Bakan Şimşek daha önce siyasete dönmeyi düşünmediğini açıklamıştı. Erdoğan’ın seçim öncesi ve sonrası yaptıkları görüşmeler sonucu Şimşek‘i yeniden göreve gelmesi için ikna ettiği belirtilmişti.

Mehmet Şimşek kimdir? 

2007, 2011, Haziran 2015 ve Kasım 2015 genel seçimlerinde AKP’den  milletvekili seçilen Şimşek, 2009 yılında “Maliye Bakanlığı” görevini yürüttü. “Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı” ve “Başbakan Yardımcılığı” görevlerinde de bulunan Şimşek IMF ve Dünya Bankası’nda 2007 – 2009 yılları arasında  “Türkiye Guvernörlüğü” görevini üstlendi.

Binali Yıldırım, 2016 yılında Başbakan olunca “Ekonomik Koordinasyon Kurulu Başkanlığı” görevi Şimşek’ten alınıp Yıldırım’a verilmişti. Daha sonra siyasetten uzaklaşan Şimşek, bir süredir uluslararası finans kuruluşlarında görev yapıyordu.

Uzmanlar, uluslararası sermeye çevrelerinin yakından tanıdığı bir isim olan Şimşek’in göreve gelişine   yapısal reformların da eşlik etmesinin gerekliliğini vurguluyor. Bunun yanı sıra Cumhurbaşkanı’nın ekonomi politikalarında Şimşek’e ne kadar özgürlük tanıyacağının kritik önemde olacağına da dikkat çekiyor.

Paylaşın

Erdoğan, Mehmet Şimşek’le Anlaştı: Tüm Ekonomi Politikalarından Sorumlu Olacak

Mehmet Şimşek’in yeni kabinede yer alıp almayacağı gündemin öne çıkan başlıkları arasındaki yerini koruyor. ABD’nin önde gelen medya kuruluşlarından Bloomberg, konuya ilişkin dikkat çeken bir habere yer verdi.

Şimşek ile Erdoğan’ın pazartesi günü görüştüğü ancak henüz bir anlaşma sağlanamadığı iddia edilirken Bloomberg, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mehmet Şimşek’i Hazine ve Maliye Bakanı olarak atayacağını yazdı.

Gazeteye konuşan ve kimlikleri paylaşılmayan kaynaklar, bir süredir yürütülen görüşmelerde Erdoğan’ın Şimşek’le anlaştığını iddia etti.

Haberde, 28 Mayıs’taki ikinci tur seçimlerini kazanan Erdoğan’ın “piyasanın güvenini artırmak için geleneksel ekonominin savunucusu olan Şimşek’i tercih ettiği” öne sürdü.

Ayrıca Şimşek’in “yeni kabinede Türkiye’nin tüm ekonomi politikalarından sorumlu olacağı” da ileri sürüldü.

Haberde, Şimşek’in 2009 – 2015’te Hazine ve Maliye Bakanı olarak görev yaptığı, 2017’deki referandumla başkanlık sistemine geçilmesinin ardından 2018’de görevi bıraktığı da hatırlatıldı.

56 yaşındaki siyasetçi, 2007 – 2009’da Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak da görev yapmıştı.

Cumhurbaşkanlığı ofisi ve Şimşek’in sözcüsüyse Bloomberg’in yorum talebini reddetti.

Birleşik Krallık merkezli haber ajansı Reuters da Erdoğan’ın yeni kabinesinde Şimşek’e yer vermesine neredeyse kesin gözüyle bakıldığını yazmıştı.

“Aktif siyaseti düşünmüyorum” demişti

Mart ayında Erdoğan’la görüşen Şimşek görüşme sonrası sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, kendi alanına giren her konuda istenen desteği vermeye hazır olduğunu, ancak yurt dışında finans kuruluşlarındaki işleri sebebiyle aktif siyasete girmeyi düşünmediğini belirtmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim akşamı balkon konuşmasında, “faiz indirildi, enflasyon da inecek” diyerek, “uluslararası itibara sahip finans yönetimi, yatırım ve istihdam odaklı bir üretim ekonomisi tasarladıklarını” dile getirmişti.

Erdoğan, seçimden önce yaptığı bir açıklamada, Şimşek koordinasyonunda bir ekibin ekonomi politikalarını daha da güçlendirmek için hazırlıklar yürüttüğünü söylemişti.

Paylaşın

Gözler Yeni Ekonomi Yönetiminde: Kavcıoğlu’nun Yerine Düşünülen 3 İsim

2015-2018 yıllarında Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı, 2009-2015 yıllarında ise Maliye Bakanlığı yapan Mehmet Şimşek’in yeni kabinede yer alması durumunda Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu ile çalışmak istemediği öne sürüldü.

Şahap Kavcıoğlu’nun yerine düşünülen isimlerin, Halkbank Genel Müdürü Osman Arslan, Vakıfbank Genel Müdürü Abdi Serdar Üstünsalih ve Ziraat Bankası Genel Müdürü Alpaslan Çakar, olduğu ileri sürüldü.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın cumartesi günü yeni kabineyi açıklaması bekleniyor. Erdoğan’ın ekonominin başına eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yeni dönemde Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu ile çalışmak istemediği ve yerine düşünülen 3 ismin olduğu öne sürüldü.

Tayyip Erdoğan’ın 28 Mayıs Pazar günü yapılan 2. tur seçimlerinde yeniden seçilmesinin ardından gözler kabineye çevrildi. Erdoğan’ın cumartesi günü saat 22.00’de açıklayacağı listede ekonomi yönetimine ilişkin sürpriz isimlerin yer alması bekleniyor.

Haberler.com’un haberine göre; Mehmet Şimşek’in kendisine yapılan teklifi kabul ettiği ve ekonomiden sorumlu cumhurbaşkanı yardımcısı olarak görev yapacağı ifade ediliyor.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın ise ikiye ayrılması beklentisi güçlenirken, bu bakanlıklardan birisinin başına ise gelebilecek isim olarak Cevdet Yılmaz’ın adının geçtiği öğrenildi.

Şahap Kavcıoğlu yerine 3 isim

Öte yandan Şimşek’in Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu ile çalışmak istemediğini öne süren gazeteci İsmail Saymaz, yerine düşünülen isimlerin de Halkbank Genel Müdürü Osman Arslan, Vakıfbank Genel Müdürü Abdi Serdar Üstünsalih ve Ziraat Bankası Genel Müdürü Alpaslan Çakar olduğunu ifade etti.

Anlaşma sağlanamadı

Öte yandan Middle East Eye’den Ragıp Soylu’nun haberine göre, Mehmet Şimşek ile Erdoğan pazartesi günü görüştüğü ancak henüz bir anlaşma sağlanamadı.

Haberde görüşlerine yer verilen ve adı açıklanmayan “konuyu bilen bir kişi”, “Her konuda anlaşabilirler ama faiz oranlarının yükseltilmesi bir sorun olmaya devam ediyor” dedi.

“İşletmeler için çok maliyetli olmaması için faiz oranlarının kademeli olarak artırılmasını öneriyor” diyen bir kaynak, “Faiz oranını şu anki yüzde 8,5 seviyesinden zaman içinde yüzde 25’e kadar yükseltmek istiyor” ifadelerini kullandı.

Habere göre eğer Erdoğan ortodoks politikalara dönerse büyüme olumsuz etkilenecek. Mevcut politikayla devam ettiği takdirde ise giderek artan enflasyonla ve muhtemel bir ödemeler dengesi kriziyle başa çıkması gerekecek.

“Aktif siyaseti düşünmüyorum” demişti

Mart ayında Erdoğan’la görüşen Şimşek görüşme sonrası sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, kendi alanına giren her konuda istenen desteği vermeye hazır olduğunu, ancak yurt dışında finans kuruluşlarındaki işleri sebebiyle aktif siyasete girmeyi düşünmediğini belirtmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim akşamı balkon konuşmasında, “faiz indirildi, enflasyon da inecek” diyerek, “uluslararası itibara sahip finans yönetimi, yatırım ve istihdam odaklı bir üretim ekonomisi tasarladıklarını” dile getirmişti.

Erdoğan, seçimden önce yaptığı bir açıklamada, Şimşek koordinasyonunda bir ekibin ekonomi politikalarını daha da güçlendirmek için hazırlıklar yürüttüğünü söylemişti.

Paylaşın