Türkiye’de 3 Milyon Çocuk Eğitimin Dışında

Okulöncesinden liseye doğru kademe yükseldikçe okullaşma oranlarının geriye gittiği Türkiye’de eğitim çağındaki yaklaşık üç milyon çocuğun eğitimin dışında kaldığı ortaya çıktı.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) 2023-2024 Örgün Eğitim İstatistikleri’ni yayımladı. Bakanlığın istatistikleri okulların içinde bulunduğu durumu da ortaya koydu.

BirGün’den Mustafa Kömüş‘ün aktardığı verilere göre okullaşma oranlarında düşüş yaşandı, örgün eğitimdeki öğrenci sayısı geriye gitti. İktidarın tüm özendirmelerine rağmen imam hatiplerin sayısı artarken öğrencilerin sayısı azaldı.

Bir önceki sene ortaokuldan mezun olan 253 bin öğrenci liseye kaydını yaptırmadı. Eğitim çağındaki yaklaşık 3 milyon çocuğun eğitimin dışında kaldığı ortaya çıktı.

MEB’in verilerine göre okulöncesinden başlayarak liseye kadar kademe yükseldikçe okullaşma oranları geriye gidiyor. Okullaşma oranları her kademede şöyle gerçekleşti:

Okulöncesi 5 yaş: 86,2
İlkokul: 95,03
Ortaokul: 91,4
Ortaöğretim: 87,9

Okullaşma oranında 2022-2023’e göre sadece ilkokul düzeyinde bir iyileşme yaşandı. Önceki yıl 93,8 olan ilkokuldaki okullaşma 95,03’e yükseldi. Ortaokul ve okulöncesinde nitelikli bir değişiklik olmazken lisede ise gerileme oldu. 2022-2023’te 91,7 olan okullaşma 87,9’a düştü. Böylece lisedeki okullaşma 2020-2021 seviyesinde geriledi. Lise seviyesinde en düşük okullaşma oranı 66,2 ile Muş’ta oldu.

Paylaşın

Sayıştay, MESEM Projesi’nin Makyajını Döktü

Sayıştay’ın MEB’e yönelik denetimleri, iş kazalarında yaşamını yitiren çocuklar nedeniyle tartışılan MESEM (Mesleki Eğitim Merkezi) Projesi’nin makyajını döktü.

Sayıştay denetçileri, MESEM Projesi kapsamına alınan bazı işletmelerin e-Okul sisteminde yer alan personel sayılarının gerçeği yansıtmadığını belirledi. Denetçiler, e-Okul sisteminde personel sayısı bir olarak görünen bir işletmeye 87 öğrenci için katkı ödemesi yapıldığını fark etti.

Proje kapsamındaki diğer bir işletmenin ise personel sayısını bir okulun sistemine sıfır, başka bir okul sistemine 450, bir başka okulun sistemine ise bin 250 olarak girdiği bildirildi. Denetçiler, personel sayısının devlet katkısı ödemelerini doğrudan etkilediğinin altını çizerek MEB’i uyardı.

Sayıştay’ın MEB’e yönelik denetimleri, MESEM Projesi’nin makyajını döktü. Sanayide çalışırken yaşamını yitiren öğrenciler ve örgüt eğitimden kopartan uygulamalar ile tartışılan projede çok sayıda usulsüzlük yaşandığı öğrenildi.

BirGün’den Mustafa Bildirci’nin haberine göre; Sayıştay denetçileri, MESEM Projesi kapsamına alınan bazı işletmelerin e-Okul sisteminde yer alan personel sayılarının gerçeği yansıtmadığını belirledi. Denetçiler, e-Okul sisteminde personel sayısı bir olarak görünen bir işletmeye 87 öğrenci için katkı ödemesi yapıldığını fark etti.

Proje kapsamındaki diğer bir işletmenin ise personel sayısını bir okulun sistemine sıfır, başka bir okul sistemine 450, bir başka okulun sistemine ise bin 250 olarak girdiği bildirildi. Denetçiler, personel sayısının devlet katkısı ödemelerini doğrudan etkilediğinin altını çizerek MEB’i uyardı.

Mesleki eğitim kapsamında stajını okulda yapan ortaöğretim öğrencileri için bazı özel okullara devlet katkısı ödendiği de denetimler ile açığa çıkarıldı. E-Okul sisteminde, “Beklemeli öğrenci” durumunda olan ve fiilen staj yapmayan bazı öğrenciler için de devlet katkısı ödendiği kaydedildi.

MESEM Projesi’ndeki usulsüzlükler bunlarla da sınırlı kalmadı. Organize Sanayi Bölgeleri’nde bulunan proje kapsamındaki bazı işletmelerin, MEB’den aldıkları eğitim ve öğretim desteği ödemelerine yönelik fatura düzenlemediği belirtildi. Öte yandan kesilen faturalarda da KDV farklılıkları bulunduğu Sayıştay’ın denetim raporunda vurgulandı.

Paylaşın

MEB, Yoksul Çocukları “Ucuz İşgücü” Yapmakta Kararlı

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) yoksul kesimden gelen çocuklara iki seçenek tanıyor: MESEM’lerde (Mesleki Eğitim Merkezi) ucuz işgücü olmak veya imam hatiplere ya da hafızlık kurslarına gitmek.

Cumhuriyet’ten Eylül Barut’un haberine göre; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) projeleri arasında yer alan Kuran Eğitim Merkezleri’nin ayrıntıları netleşti.

Eğitim merkezlerinin müfredatı Diyanet tarafından hazırlanacak ve eğitimlerde yine Diyanet’in hazırladığı veya “uygun gördüğü” ders materyalleri kullanılacak. Teorik ve pratik olarak yapılacak eğitim hizmetlerinin yürütülmesinde ise Diyanet Akademisi, müftülükler ve ilahiyat fakülteleriyle işbirliği yapılacak.

Konuya ilişkin açıklama yapan Diyanet Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü Sedide Akbulut, Kuran Eğitim Merkezleri’nin Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından belirlenen liselerle eşleştirileceğini belirterek “Hem liseye gidecekler hem de eğitim merkezlerimizde müfredatımızı da görecekler. Öğrenci günün yarısında okuldaki derslerini aldıktan sonra diğer yarısını Kuran Eğitim Merkezleri’nde geçirecek” dedi.

Öğrencilerin örgün eğitimden uzaklaştırılıp alternatif “kurslara” yönlendirilmeleri ise akıllara Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) uygulamasını getirdi. Çocukların ucuz işgücü olarak denetlenmeyen ve iş güvenliği bulunmayan ortamlarda çalıştırılmalarının ölümle sonuçlanan iş cinayetlerine yol açtığı için eleştirilen MESEM öğrencileri haftada bir gün okulda teorik eğitim, dört gün işletmelerde “pratik eğitim” alıyorlar.

Ağırlıklı olarak meslek lisesi öğrencilerinden oluşan MESEM projesinin ardından imam hatip lisesi öğrencilerini odağa alan Kuran Eğitim Merkezleri, öğrencileri örgün eğitimden uzaklaştıracak yeni bir araç olarak yer alıyor.

Eğitimci Nurcan Korkmaz, yoksul ailelerin çocuklarının iki seçenek arasında kalarak çıkmaza sürüklendiğini söyledi.

Eğitimci Korkmaz şöyle devam etti: “MEB yoksul kesimden gelen çocuklara iki seçenek tanıyor: MESEM’lerde ucuz işgücü olmak veya imam hatiplere ya da hafızlık kurslarına yönlendirilmek. Aslında bu temelde Tevhidi Tedrisat Yönetmeliği’ne aykırı. Biz bunu aslında şöyle de görebiliriz: MEB bir anlamda Diyanet tarafından yönlendiriliyor.

Türkiye’de eğitim aslında Diyanet’e ve bir taraftan da sermayeye teslim ediliyor. İki ucu açık bir şekilde ve gittikçe de dinselleşiyor. Zaten maarif müfredatıyla ve Öğretmenlik Meslek Kanunu’yla imam hatip olmayan okullarımız bile seçmeli derslerle bir anlamda imam hatip haline getirilmiş, her yönüyle dinselleştirilmişti. Bu Kuran Eğitim Merkezleri ise çocuklarımızın tamamen örgün eğitiminden uzaklaştırılması demek.”

Yapılan hamlelerin bir bütün olarak incelenmesi gerektiğini kaydeden Korkmaz, “MEB’in geçen günlerde yönetmelikte yaptığı düzenlemeyle, ortaokul veya imam hatip ortaokullarından mezun olan öğrenciler tercih yapmadıkları takdirde açıköğretime geçebilecekler. Bu zaten bir anlamda örgün eğitimi sonlandıran bir şeydi, bunları birlikte düşünmek ve değerlendirmek gerekiyor.

Bütün olarak maarif müfredatına, açıköğretim yönetmeliğiyle, MESEM’le, şimdi de Diyanet’in bu yönetmeliğiyle beraber değerlendirmek lazım. Özellikle ortaöğretim düzeyinde alt sınıftan ve yoksul çocukların ulaşabileceği, sadece iki ayaktan ilerleyen bir eğitimin kaldığını görüyoruz” diye konuştu.

Paylaşın

Patronlar İçin Bedava İşgücü: MESEM

Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) görevi, çocuk ve gençlerimizi bir makinenin dişlisi durumuna indirgemek ve sıkıştırmak, işletmecilerin işçisi / hizmetçisi olarak tanımlayıp onlar için ucuz işgücü hazırlamak değildir.

Haber Merkezi / Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM), çırak kalfa yetiştirme adı altında çocuk işçi çalıştırmaktır, işverenlere bedava işgücü sağlamaktır.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Çalışma Grubu, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülen Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) uygulamalarında çocuk işçi çalıştırılması ve iş cinayetlerine ilişkin açıklama yaptı.

Açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Ülkemizde işçi ölümleri olağanmış gibi davranılıyor. Her gün en az 5 işçiyi işyerlerinde kaybediyoruz. Bu ölümlere ‘kaza sonucu kayıp’ diyemeyiz. Tüm ölümler bilinen, tekrar eden nedenlerle meydana geliyor. İşyerlerinde hemen her gün yüksekten düşme, elektrik akımına kapılma, iş ekipmanına sıkışma, iş ekipmanının altında kalma sonucu ölümler meydana geliyor. Bu ölümlerin her biri basit teknik tedbirlerle önlenebilir ancak önlenmiyor. Çünkü ölüm, yaralanma, sakat kalma öncesinde işyerleri denetlenmiyor, sonrasında da işyerlerine, işverenlere yaptırım uygulanmıyor. Bile bile gelen bu ölümlere kaza’ demek mümkün değil. Bunlar iş cinayetidir, işveren cinayetidir.

İşyerlerindeki ölümleri 7’den- 70’e ölüm olarak ifade edebiliriz. Evet, her yaştan işçi, emekçi ölüyor. Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) adı altında işyerlerinde çalıştırılan çocuklar ölüyor.

Arda Tonbul, Ulaş Dumlu, Zekai Dikici, Ömer Çakar, Ömer Girgin, Murat Can Eryılmaz, Erol Can Yavuz, Alperen Enes Ural, Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) adı altında çalıştırılırken son 1 yılda ölüme gönderilen çocuklardı.

En son çocuk işçi ölüm haberi Konya’dan geldi; Konya Karapınar MESEM Öğrencisi Eren Dağ, çalıştığı sondaj firmasının Akören mevkisinde saat 20.00 sularında bir tarlada kuyu açmak için sondaj çalışması yapılırken elektrik akımına kapıldı Eren Dağ, doktorların müdahalesine rağmen kurtarılamadı, yaşamını yitirdi.

Ulusal mevzuatta ya da başka uluslararası sözleşmelerde farklı kabuller olsa da Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinde 18 yaşından küçük herkesin çocuk sayılacağı belirtilmektedir.

Sözleşmeye göre; Taraf Devletler, çocuğun, ekonomik sömürüye ve her türlü tehlikeli işte ya da eğitimine zarar verecek ya da sağlığı veya bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal ya da toplumsal gelişmesi için zararlı olabilecek nitelikte çalıştırılmasına karşı korunma hakkını kabul ederler.

MESEM kapsamı dışında da işyerlerinde çocuk işçi çalıştırılmakta, çocuk işçi ölümleri meydana gelmektedir. Ancak MESEM çocuk işçiliğe uydurulan bir yasal kılıftır. MESEM 4+4+4 olarak tanımlanan zorunlu eğitimin 9. Sınıftan itibaren sürdürülen parçasıdır. Haftada 1 gün okulda teorik eğitim olarak tanımlanan müfredatta; haftada 2 ‘şer saat Türk Dili ve Edebiyatı, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Matematik dersleri zorunlu derstir. Sadece 9. Sınıfta ayrıca Kuranı Kerim, Peygamberimizin Hayatı, Seçmeli Beden Eğitimi ve Spor, Güzel Sanatlar dersleri de 2 saat seçmeli ders olarak alınmaktadır. Bu dersler, eğitim olarak değerlendirilemez, çocukları hayata hazırlayan dersler değildir.

3308 sayılı Meslek Eğitim Kanununda, İşletmelerde Mesleki Eğitim; “mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumları öğrencilerinin beceri eğitimlerini işletmelerde, teorik eğitimlerini ise mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumlarında veya işletme veya kurumlarca tesis edilen eğitim birimlerinde yaptıkları eğitim uygulamaları” olarak tanımlanmıştır.

Hemen hemen tüm İl Milli Eğitim Müdürlüklerinin WEB sayfalarında yer alan kamu spotları, bilgilendirme metinleri, videolar, afişler, broşürler, dokümanlarda, MESEM şöyle tanıtılmakta; Mesleki eğitim merkezleri, ülkemizin meslek sahibi insan ihtiyacını karşılayabilmek adına çalışmalarını sürdürmektedir.

Çıraklık eğitiminin örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınması ile ekonomimizin temel yapı taşı olan işletmelerin çırak ihtiyacının karşılanması ve çırak öğrencilerimizin ahilik kültüründen gelen usta çırak ilişkisiyle mesleklerini işbaşında öğrenmeleri amaçlanmıştır. Mesleki eğitim merkezi öğrencileri haftada 1 gün okulda teorik eğitim, 4 gün işletmelerde pratik eğitim alır.

Ortaokulu bitirenlere zorunlu lise eğitimini mesleki eğitim merkezlerinde tamamlayabilme fırsatı 9. sınıftan itibaren iş kazaları, meslek hastalıklarına karşı sigorta 9, 10 ve 11. sınıf öğrencilerine asgari ücretin en az %30’u, 12. sınıftaki kalfalara asgari ücretin en az yarısı kadar maaş imkânı Ustalık belgesi, Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi diploması ve kendi iş yerini açma fırsatı Çalışma yaşamına ilişkin bireysel ilişkileri düzenleyen 4857 sayılı İş Kanunu’nda; 14 yaşını bitirmiş 15 yaşını doldurmamış ve ilköğretimini tamamlamış kişi çocuk işçi, 15 yaşını tamamlamış ancak 18 yaşını tamamlamamış kişi de genç işçi olarak tanımlanmaktadır.

4857 sayılı İş Kanunu’na dayanılarak çıkartılan Çocuk ve Genç İşçilerin Çalıştırılmalarına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte, çocuk ve genç işçilerin çalıştırılabilecekleri işler belirtilmiştir. Bu işlerin tamamı hafif işlerdir. Oysa çocuklar MESEM kapsamında çok tehlikeli işlerde çalıştırılmaktadırlar. MESEM çıraklık eğitimi değil, çocukların ker türlü işte doğrudan çalıştırılmasıdır, çocuk işçiliğidir.

MESEM’de çocukları, gençleri hayata hazırlayan temel bilgiler, bilim, beceri, duyarlılık ve yeterliliklerin geliştirilmesi yoktur. Çocuk ve gençler bir makinenin dişlisi durumuna indirgenmekte, adına öğrenci denilse de işletmelerin işçisi olarak çalıştırılıp, ucuz işgücü olarak kullanılmaktadırlar. MESEM’deki uygulama eğitim değildir. Bu tam tersine, çocukları, gençleri daraltan bir durumdur. MEB’in görevi bu olamaz. Çocuk ve gençlerin her tür temel bilgi, bilim, beceri, duyarlılık yeterliliklerinin kazandırılması olmak zorundadır.

14 yaşındaki çocukları bir işyerinde çalıştırmak eğitim değil, kendini geliştirme ve gerçekleştirme hakkının ihlalidir. Çocuklar, temel bilimlerdeki eğitimlerden yoksun kalmakta, yaşıtları ile oyun oynayamamakta, kültürel hiçbir etkinliğe katılamamaktadır.

MEB’in görevi çok genişleyen bilgi çağında çocuk ve gençlerin her tür temel bilgi, bilim, beceri, duyarlılık yeterliliklerinin kazandırılmasıdır. Çocuk ve gençlerimizi bir makinenin dişlisi durumuna indirgemek ve sıkıştırmak, işletmecilerin işçisi/hizmetçisi olarak tanımlayıp onlar için ucuz işgücü hazırlamak değildir.

MESEM, çırak kalfa yetiştirme adı altında çocuk işçi çalıştırmaktır. İşverenlere bedava işgücü sağlamaktır. Önceki Milli Eğitim Bakanı 24 Mayıs 2023 tarihinde yaptığı açıklamada Mesleki Eğitim Merkezlerindeki öğrenci sayısının 1.405.000 olduğunu belirtmişti. Bu da göstermektedir ki; mesleki eğitim adı altında çocuk işçi çalıştırılan işyerlerinin işverenleri adına işsizlik fonundan aylık 8 Milyar TL. den fazla kaynak aktarımı yapılmaktadır.

Çocuk işçiliği ya da MESEM’lere ısrarcı olma nedenleri arasında, yoksulluk önemli bir rol oynamaktadır. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Mesleki Eğitim Kanunu’nda gerçekleştirilen değişiklikle mesleki eğitim merkezlerine kayıtlı öğrenci sayısının yüzde 784’lük artış olduğunu söylemiştir.

Basın-yayın organlarında yer alan haberlere göre, çocuklara devlet tarafından ödenen ücretin bir kısmı, bazı işletmeler tarafından istenilmekte, usta ve işverenler tarafında mobbing uygulanmakta, yoğun mesai ve hatta tatil yapamadan cumartesi günü dahil çalışılmakta, işçi sağlığı güvenliği önlemleri olmadan, gözetimsiz bir şekilde her türlü tehlikeli işlerde çalıştırılmaktadırlar.

14 yaşındaki Arda Tonbul sac büküm makinasına sıkışarak, 17 yaşında Alperen Enes Ural inşaatta doğalgaz borusu döşerken yüksekten düşerek, 17 yaşındaki Muratcan Eryılmaz inşaatta yüksekten düşerek , 15 yaşındaki Erol Can Yavuz üzerine sunta bloklarının devrilmesi, 17 yaşındaki Ömer ÇAKAR klima tesisatı döşerken 2. Kattan aşağı düşerek, 16 yaşındaki Zekai Dikici inşaatta yüksekten düşerek, 17 yaşındaki Ulaş Dumlu, atık havuzuna düşerek, 15 yaşındaki Alperen Kocayavuz inşaatta yüksekten düşerek öldü. Bu ölümler çıraklık eğitimindeki ölüm olarak adlandırılamaz, Çocukların normalde çalıştırılmaları yasak olan işlerde çalıştırılırken meydana gelen ölümlerdir.

Yaşanan ölümler üzerine Millî Eğitim Bakanlığı 02.02.2024 tarihinde 81 İl Valiliğine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına, İçişleri Bakanlığına, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine, Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonuna “Mesleki Eğitimde İş Sağlığı Güvenliği” başlıklı bir genelge gönderdi. Valiliklere, il ve İlçe Milli Eğitim müdürlüklerine, İşletmelere okullara görevler verildi. Ancak ölümler bitmedi. Bitmez de.

Farklı kültürlerde çocukluk gerek yaş gerekse işlevler açısından farklı şekillerde tanımlansa da çocukların fiziksel, sosyal, zihinsel ve psikolojik yönlerden yetişkinlerden farklı birer birey oldukları ve bu yönlerdeki gelişimlerinin sağlıklı biçimde gerçekleşmesi için yetişkinlerden daha farklı sağlık, bakım, koruma ve destek hizmetlerine ihtiyaç duydukları bir gerçektir. Ölümlerin önlenmesi için, çocukların fiziksel, sosyal, zihinsel ve psikolojik açıdan gelişebilmeleri için MESEM adı altında yürütülen çocuk işçiliğine son verilmelidir.

Uygulamaya son verilinceye kadar, MESEM uygulaması yapılan işyerleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerince çalışma koşulları, işçi sağlığı ve güvenliği açısından özel bir program çerçevesinde denetlenmeli, sonuçları kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

Bugüne kadar MESEM kapsamındaki işyerlerinde meydana gelen iş cinayetleri ÇSGB müfettişlerince incelenmeli, kaza nedenleri kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Çocuk işçiliği ile etkin mücadele konusunda ILO, sadece bakanlık ile değil sendikalar ve meslek örgütleri ile de işbirliği yapmalıdır. Okullarda En az 12 yıl Örgün Eğitim zorunlu olmalı, MESEM uygulaması tamamen kaldırılmalı, yoksul ailelerin çocuklarına eğitim bursu verilmelidir.”

Paylaşın

MEB, Çocuk İşçiliğini Meşrulaştırmakta Kararlı

MESEM’lerin açılmasını kolaylaştıran yönetmeliği değerlendiren Eğitim Sen Yüksek Öğretim ve Eğitim Sekreterimiz Evrim Gülez, “Öğrencilerimizin ve eğitim emekçilerinin haklarını ve çıkarlarını gözetmek yerine, sermaye çevrelerinin ve siyasi iktidarın çıkarlarını korumaya çalıştığınızı da çok iyi biliyoruz” dedi.

Evrim Gülez, açıklamasının devamında, “Unutulmamalıdır ki eğitim hizmeti süreklilik, ciddiyet ve planlamanın yanı sıra hakların korunmasını ve güçlendirilmesini ister. Bunların hiçbirini taşımayan bu düzenlemenin tüm gücümüzle karşısında duracağız” ifadelerini kullandı.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Kurum Açma, Kapatma ve Ad Verme Yönetmeliğinde değişiklik yaparak ile çocuk işçiliği meşrulaştırdıkları Mesleki Eğitim Merkezleri’nin (MESEM) açılmasını kolaylaştırdı.

Yeni yönetmeliğe göre, işbirliği protokolleri kapsamında kurum, kuruluş ve işletmelere ‘okul’ açma kolaylığı sağlandı. Buna göre işletmelere ait bina, fabrika veya tesisler ile organize sanayi bölgeleri, Ar-Ge ve üretim merkezlerinin fiziki koşulları sağlaması durumunda ‘okul’ açılabilecek.

MESEM’lerin ve Mesleki Teknik Anadolu Lisesi’nin (MTAL) açılmasını kolaylaştıran Bakanlık,  olgunlaşma enstitüleri için gereken 100 bin ilçe nüfusu 200 bine çıkararak enstitülerin açılmasını zorlaştırdı. Aynı zamanda aynı yönetmeliğe göre, üstün zekâlı çocukların eğitim aldığı Bilim ve Sanat Merkezleri (BİLSEM), 20 öğrencinin altına düşünce kapatılacak.

Bakanlığın yayımladığı yönetmeliğe tepki gösteren eğitimciler, “MEB, yapboz uygulamasında ısrarcı” denildi.

Birgün’den Deniz Güngör‘e konuşan Eğitim Uzmanı Özgür Bozdoğan, “Yönetmelik değişikliği ile bu kurumlara bulundukları fabrikaların, işletmeler veya binaların içerisinde MTAL ve MESEM açmaları konusunda kolaylık sağlandı. MTAL ve MESEM’lere devam eden öğrencilere MEB maddi destek sağlıyor. Kamu kaynaklarını özel kurumlara transfer ediyor ve transferi çok daha kolaylaştı” dedi.

“Okul olarak açılıyor ancak bunlar birer okul değil” diye konuşan Bozdoğan, “Öğrencilerin burada çıraklık gibi deneyimleri elde ettikleri yerler. Buraların okul statüsünde bulunması mümkün değil. Ancak bu yönetmelikle fabrikalarda okul adı altında bölümler açılacak ve buralarda çalışan çocuklar buraya öğrenci olarak kaydedilecek, kamu kaynakları transfer edilecek. Bu kaynakların kamu okullarında kullanılması gerekiyordu” ifadelerini kullandı.

“Tüm gücümüzle karşısında duracağız”

MEB’in eğitimdeki yapboz uygulamasında ısrarcı olduğunu ifade eden Eğitim Sen Yüksek Öğretim ve Eğitim Sekreterimiz Evrim Gülez, “Öğrencilerimizin ve eğitim emekçilerinin haklarını ve çıkarlarını gözetmek yerine, sermaye çevrelerinin ve siyasi iktidarın çıkarlarını korumaya çalıştığınızı da çok iyi biliyoruz. Ancak unutulmamalıdır ki eğitim hizmeti süreklilik, ciddiyet ve planlamanın yanı sıra hakların korunmasını ve güçlendirilmesini ister. Bunların hiçbirini taşımayan bu düzenlemenin tüm gücümüzle karşısında duracağız” dedi.

Paylaşın

1 Milyonu Aşkın Çocuk Eğitim Alamıyor!

MEB’in verilerine göre ilkokulda çağ nüfusu 5 milyon 247 bin 982 olmasına rağmen okullaşan çocuk sayısı 4 milyon 925 bin 73. Okulda olmayan çocuk sayısı ise 322 bin 909. Çağ nüfusu ortaokulda 5 milyon 33 bin 669, lisede 5 milyon 91 bin 669 oldu.

Buna karşın eğitimde olan sayısı ortaokulda 4 milyon 591 bin 366, lisede 4 milyon 668 bin 499 oldu. Lisede 442 bin 702, ortaokulda 442 bin 303 çocuk okula kayıtlı olması gerekirken eğitimin dışında. Üç kademenin toplamında ise 1 milyon 187 bin 914 çocuk zorunlu eğitimde olması gerekirken okullara kayıtlı değil.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) “Geçmişten günümüze sayılarla eğitim” başlığıyla ülkedeki okullaşma oranlarını övgüyle paylaştı. Bakanlığın övgüyle paylaştığı verilerde okulda olmayan öğrencilerin sayısı ise dikkat çekti. Buna göre 1 milyonu aşkın çocuk okul çağında olması gerekirken eğitim alamıyor.

Birgün’den Mustafa Kömüş‘ün aktardığı verilere göre, okullaşma oranları ilkokulda 93,8, ortaokulda 91,2, lisede ise 91,7 oldu. Kademe yükseldikçe okullaşma oranındaki düşüş dikkat çekerken diğer taraftan okulda olmayan çocuk sayısı da öne çıktı. MEB’in verilerine göre ilkokulda çağ nüfusu 5 milyon 247 bin 982 olmasına rağmen okullaşan çocuk sayısı 4 milyon 925 bin 73. Okulda olmayan çocuk sayısı ise 322 bin 909.

Çağ nüfusu ortaokulda 5 milyon 33 bin 669, lisede 5 milyon 91 bin 669 oldu. Buna karşın eğitimde olan sayısı ortaokulda 4 milyon 591 bin 366, lisede 4 milyon 668 bin 499 oldu. Lisede 442 bin 702, ortaokulda 442 bin 303 çocuk okula kayıtlı olması gerekirken eğitimin dışında. Üç kademenin toplamında ise 1 milyon 187 bin 914 çocuk zorunlu eğitimde olması gerekirken okullara kayıtlı değil. Diğer bir deyişle MEB bu kadar çocuğun ne yaptığını bilmiyor.

Tabloyu “Her yaş ve tüm kademelerde okullaşma oranlarımızı artan bir ivmeyle yükselterek evlatlarımızın müreffeh yarınlarının inşası için gayretle çalışmaya devam edeceğiz” diyerek açıklayan MEB çocukların durumuna ilişkin ise herhangi bir ifade kullanmadı.

Üstelik bu veriye mesleki eğitim merkezlerinde ve açıköğretimde okuyan öğrenciler dahil değil. Bu ikisinde ‘eğitim gören’ çocuklar da eklenince sayı içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Bütün bunlara karşın devlet ise tarikatların önünü açıyor, çocuk işçiliği ile mücadelenin bütçesinden kısıyor. Sokakta çalıştırılan çocuklara ilişkin herhangi bir önlem alınmıyor.

“İstanbul’da kaçak kurslarda okuyan çocuk sayısı 10 bine yakın”

Örneğin sadece İstanbul’da başta İsmailağa Cemaati olmak üzere birçok tarikat ya da cemaatin medrese adı altında kaçak Kuran kursu bulunuyor. Bu kursların bazılarının internet sitelerinde çocukların okula gönderilmediği yazıyor. Yine Urfa adeta bir kaçak kurs cennetine dönüşmüş durumda. Sadece İstanbul’daki kaçak kurslarda okuyan çocuk sayısının 10 bine yakın olduğu tahmin ediliyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ise çocuk işçiliği sorunu her geçen gün büyürken bu alana yönelik ayırdığı bütçede kesintiye gitti. Tüm kalemlerde bütçesini artıran bakanlık 2023’te 41 milyon TL olan “Çocuk İşçiliği ile Mücadele” bütçesini bu yıl 28 milyon 678 bin TL’ye düşürdü.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı mobil ekiplerin, tarama çalışmasına göre ise 46 bin 754 çocuk sokakta çalıştırılıyor. Yine resmi verilere göre, 15-17 yaş arasında çalışan çocuk sayısı 2011’e göre tam 110 bin arttı. 620 bine ulaşan çocuk işçi sayısındaki artış oranı yüzde 20 oldu.

Paylaşın

Bakan Özer Açıkladı: 20 Şubat’ta 71 İlde Eğitim Öğretime Başlayacağız

71 ilde 20 Şubat’ta eğitim öğretime başlanılacağını belirten Bakan Özer, “Eğitimi ne kadar hızlı bir şekilde normalleştirirsek Türkiye’nin de normalleşmesiyle ilgili sürecini hızlandırırız. Şu anda eğitim öğretimin başlangıcına yoğunlaşmamız lazım. 20 Şubat’ta 71 ilde eğitim öğretime başlayacağız” dedi.

Haber Merkezi / Deprem bölgesinde yapılan çalışmalar hakkında da Bakan Özer, 10 ilde tüm çadır bölgeleri ve toplanma yerlerinde çocuklar için oluşturulan psikososyal destek, oyun ve etkinlik çadırları kurulduğuna işaret ederek pandemi sürecinde olduğu gibi ilçe ve okul temelli geçiş yapılacağını söyledi.

Millî Eğitim Bakanlığı Tevfik İleri Toplantı Salonu’nda Bakan Mahmut Özer’in başkanlığında deprem gündemiyle gerçekleştirilen toplantıda, depremden etkilenen iller ve eğitim öğretim süreci ile ilgili gelişmeler ele alındı.

Toplantıya, Bakan Özer’in yanı sıra Millî Eğitim Bakanlığı birim amirleri ve deprem bölgesi olan 10 ilin dışındaki 71 ilin millî eğitim müdürleri katıldı.

Özer, toplantıda il milli eğitim müdürlerine eksikleri olup olmadığını sorarak yapılması gereken faaliyetlerin hızlıca gerçekleşmesi talimatını verdi. Millî eğitim müdürlerinin talep ve önerilerini dinleyen Bakan Özer, illerde yürütülen çalışmalarla ilgili bilgi aldı.

Yapılan çalışmalar hakkında açıklamalarda bulunan Bakan Özer, 10 ilde tüm çadır bölgeleri ve toplanma yerlerinde çocuklar için oluşturulan psikososyal destek, oyun ve etkinlik çadırları kurulduğuna işaret ederek pandemi sürecinde olduğu gibi ilçe ve okul temelli geçiş yapılacağını anımsattı.

“Eğitimi ne kadar hızlı bir şekilde normalleştirirsek Türkiye’nin de normalleşmesiyle ilgili sürecini hızlandırırız.” diyen Bakan Özer, “Şu anda eğitim öğretimin başlangıcına yoğunlaşmamız lazım. 20 Şubat’ta 71 ilde eğitim öğretime başlayacağız.” ifadesini kullandı.

Paylaşın

Milli Eğitim Bakanlığı’nda 32 Bin İşçi Yılda İki Ay İşsiz

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in cevaplaması istemiyle verdiği yazılı soru önergesinde bağlı kurumlarda 10 ay çalıştırılıp iki ay işsiz kalan geçidi işçilerin yaşadığı mağduriyete dikkat çekti.

Gürer, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda bu durumda çalışan 32 bin işçi olduğunu belirterek işçilerin sürekli işçi kadrosuna geçmek için taleplerini Bakanlığa yansıttıklarını aktardı.

Gürer, MEB’deki daimi işçilerin düzenleme yapılarak sürekli işçi kadrolarına geçirilmeleri yönünde çalışma yapılıp yapılmadığını sordu. Gürer, şu sorularının yanıtlanmasını istedi:

“10 ay çalıştırılıp iki ay işsiz bırakılanların 12 ay çalışması adına bir çalışma başlatılmış mıdır? Bu işçiler neden iki ay işsiz bırakılmaktadır? Bu sürede okulların hizmetli ve güvenlik ihtiyaçları nasıl karşılanmaktadır?”

Bakan Özer mevzuatı anlattı

Gürer’in önergesine yanıt veren Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer şöyle demekle yetindi:

“Bakanlığımız emrinde çalışan geçici işçilerin yıllık çalışma süreleri, 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Personel Çalıştırılmasına Dayalı Hizmet Alımı Sözleşmeleri Kapsamında Çalıştırılmakta Olan İşçilerin Sürekli İşçi Kadrolarına veya Mahalli İdare Şirketlerinde İşçi Statüsüne Geçirilmesine İlişkin 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici 23 ve Geçici 24’üncü Maddelerinin Uygulanmasına Dair Usul ve Esaslar ile 5620 sayılı Kamuda Geçici İş Pozisyonlarında Çalışanların Sürekli İşçi Kadrolarına veya Sözleşmeli Personel Statüsüne Geçirilmeleri, Geçici İşçi Çalıştırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna uygun olarak belirlenmiştir.”

Bakan Mahmut Özer, 2021 Yılı Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Anlaşma Protokolü’nün 8’inci maddesinde, “Kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştırılan geçici işçiler kanuni düzenleme yapılarak daimi işçi kadrolarına geçirilmesi yönünde gerekli yasal düzenleme çalışmaları başlatılacaktır. ”hükmünün yer aldığına dikkat çekti.

“Daimi işçi kadrosuna alınmalılar”

CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, 696 sayılı KHK ile binlerce işçinin mağdur olduğunu, kararname ile MEB’de çalışan 32 bin işçinin daimi işçi kadrosuna alınması gerektiğini belirtti.  Ayrıca 10 ay çalıştırılıp 2 ay işsiz bırakılmaları sonucu işçilerin ciddi mağdur edildiğini ifade etti.

Güvenlik ve hizmetli olarak çalışanların sürekli işçi kadrosuna alınması ve işsiz kalan çalışanların yaşadığı sorun ve sıkıntılardan arındırılmasını istedi. Bakanın sorunu mevzuat ile geçiştirdiğini, konunun kanun ya da kararname ile çalışanlar lehine bir an önce düzenlenmesi gerektiğini belirtti.

(KaynAK: Bianet)

Paylaşın

MEB Okullara Yazı Gönderdi: Ramazan Programları Düzenleyin

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Din Öğretimi Genel Müdürlüğü tarafından Milli Eğitim Müdürlüklerine (MEM), Ramazan nedeniyle bir yazı gönderildi. Yazıda okullarda iftar, sahur gibi etkinlikler düzenlenmesi istendi.

Yazıda, Din Öğretimi Portalı’nda yer alan “Ramazan Günlükleri” adlı örnek etkinlik çalışmalarının okullarda duyurulması istendi. Örnek etkinlik çalışması adı altında öğrencilerin okul ortamında manevi bir iklim oluşturmaları talep edildi. Öğrencilerin; kabe, cami, Kuran, seccade gibi dini unsurları içeren maket ve materyalleri okul ortamına taşıyabileceği ve bu etkinliklerin öğrenciler tarafından organize edilebileceği belirtildi.

Öğrencilere öneriler

Evrensel’den Eylem Nazlıer’in haberine göre Ramazan Bereketi adlı örnek etkinliklerin sıralandığı 28 sayfalık etkinlik çalışmasında, öğrencilerin kadir gecesinde okullarında ve camilerde özel programlar düzenleyebilecekleri ve düzenlenen bu programlara katılabilecekleri önerisi yer aldı. Öğrencilere bütün sınıfların okulun bahçesinde bir araya geldiği öğretmen, veli ve idarecilerin konuk olduğu büyük iftar organizasyonu tertip edebilecekleri söylendi.

İstanbul Eğitim Sen 2 No’lu Şube Sekreteri Sevgi Yılmaz, AKP’nin eğitimi gericileştirdiğine dikkat çekerek “AKP, eğitimi hem piyasacılaştırdı ve hem de dini değerlere göre yeniden düzenlemeye çalışıyor” dedi. MEB’in önlerine koyduğu bu etkinliklerin birdenbire olmadığını ama giderek bir hız kazandığını dile getiren Yılmaz, şu ifadeleri kullandı:

“Bununla ilgili en temel adımı 4+4+4 düzenlemesiyle attılar aslında. Türkiye’de laiklik tartışması hep yapıldı ama 4+4 +4 sürecinde vatandaşların aldığı 12 yıllık kesintisiz eğitim parçalandı. İmam hatip ortaokullarının açılmasına zemin hazırlandı. Meslek liselerinin sayısı artırıldı. Öğrenciler yeniden biçimlendirilmek istendi.”

Eğitimin gericileştirilmeye çalışıldığını belirten Yılmaz, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“Yıllardır bu ülkede ders saatleri özellikle cuma günleri cuma namazına göre ayarlanıyor. Bütün okullarda kütüphane, öğrencilerin nefes alacağı yerler yok. Ama kocaman mescitler vardır. Okullarda mescitlerin oluşturulması da 4+4+4’ten sonra geldi. İhtiyaçtan fazla imam hatip yaptılar yetmedi. Bütün okulları imam hatipleştirme derdindeler. Bursa’da bir okul müdürü kız ve erkek öğrencilerin ayrı ayrı oturtulmasını istiyor, bir başkası aynı kapıdan girmelerine yasak getiriyor. Sancaktepe’de İmam Hatipliler Derneği ile birlikte İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün de yer aldığı bir namaz platformu oluşturuldu. “Namaz kılarsınız boynunuz ağrımaz, kaslarınız güçlenir” diye okul panoları üzerinden öğrencilere bunları telkin ediyorlar. Şimdi de Ramazan vesilesiyle bir dizi dini etkinlik önerisinde bulunuluyor. Bunlar gönüllülük esasına dayansa da hiçbiri gönüllü faaliyetler olarak kalmıyor. Öğretmenler buna zorlanıyorlar, bu etkinlikleri yapmak zorunda bırakılıyorlar, aksi davrananlara mobbing uygulanıyor. Okul müdürleri buna itiraz eden öğretmenlerin çalışma koşullarını ağırlaştırıyor.”

Yılmaz, bu tür etkinliklerin MEB tarafından örgütlenmesinin büyük riskleri de beraberinde getireceğine dikkati çekerek “Bu etkinlikler tekçi anlayışla planlanmakta, memleketin yüzde 99’u Müslüman diye bir ön kabulle gerçekleştiriliyor. Ve tek bir din, tek bir inanç esas alınarak bu faaliyetler okullara getiriliyor. Bu okullarda akran zorbalığına da neden olabilir” uyarısında bulundu.

‘Laiklik inanç özgürlüğüdür’

Öğrencilerin bir bölümünün ayrımcılığa uğrayacağını yine aynı şekilde bunun öğretmenler için de geçerli olduğuna işaret eden Yılmaz, “Biz bunun çok tehlikeli olduğunu toplumsal barışı ve huzuru bozacağını her defasında söyledik. Bundan vazgeçilmeli; laik eğitim, laik yaşam herkesin ihtiyacıdır, laiklik inanç özgürlüğüdür. İnsanların özgürce yaşamasının garantisidir. Çocuklarımızın geleceğini karartan bu uygulamalardan Bakanlığın bir an önce vazgeçmesini istiyoruz” şeklinde konuştu.

Paylaşın

Öğretmen Adayları Dikkat: Mülakat Kalkıyor, Sınav Yerine Eğitim Geliyor

Öğretmen Meslek Kanunu’nda hangi maddelerin olacağı yavaş yavaş netleşiyor. Geçtiğimiz hafta TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen, yeni meslek kanunun uygulanmaya başlamasıyla birlikte aday öğretmenlikte önemli değişiklikler hayata geçecek.

Kanunda “adaylık”, “öğretmenlik”, “uzman öğretmenlik” ve “başöğretmenlik” olmak üzere 4 basamaklı bir kariyer gelişim sistemi tanımlanırken, Aday Öğretmen Yetiştirme Programı’na tabi tutulacak olan aday öğretmenler 240 saatlik eğitimi tamamlamak zorunda. Sınav stresi yaşamayacak aday öğretmenler eğitim sonunda ise herhangi bir mülakata da girmeyecek. Söz konusu eğitimi tamamlayamayanlar ise 3 yıl görev alamayacak. İşte aday öğretmenlikle ilgili yeni düzenlemenin detayları…

Sabah’tan Ceyda Karaaslan’ın haberine göre; Geçtiğimiz hafta TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun uygulanmasına yönelik yönetmelik çalışması tamamlanmak üzere. Öğretmenliği bir kariyer mesleği haline getiren kanunla öğretmenler sınav stresinden kurtuluyor. Öğretmenlerin kariyer yolculuğu, sınavlar yerine oryantasyon ve mesleki eğitim odaklı olacak. Öğretmenlerin akademik kariyer yapması özendirilecek.

Kanunda “adaylık”, “öğretmenlik”, “uzman öğretmenlik” ve “başöğretmenlik” olmak üzere 4 basamaklı bir kariyer gelişim sistemi tanımlandı. Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer de hafta başında yaptığı açıklamada, “Önümüzdeki haftadan itibaren eğitimle ilgili tüm paydaşların görüşünü alarak hazırlamış olduğumuz yönetmeliğe son şeklini vereceğiz” demişti.

Kanunun uygulanmasına yönelik detaylar şöyle:

Adaylık için minimum bir yıl, maksimum 2 yıllık bir süre öngörülüyor. Bundan sonraki öğretmen atamalarında öğretmenler, okullarına gidecekler ama hemen dersten sorumlu olmayacaklar. Öğretmenler, Aday Öğretmen Yetiştirme Programı’na tabi tutulacak. 240 saatlik bir mesleki gelişim ve oryantasyonlarıyla ilgili eğitim alacaklar, sınıf içi, okul içi ve okul dışı uygulamaları tamamlayacaklar.

Mülakat olmayacak

Süreci tamamlayan öğretmenler bir değerlendirme komisyonundan geçecekler. Değerlendirme komisyonuna öğretmenler gitmeyecek, herhangi bir mülakat ya da kanaat belirtme olmayacak. Öğretmenlerin 240 saatlik eğitimi tamamlayıp tamamlamadığına bakılacak.

Aday Öğretmen Yetiştirme Programı’na mazeretsiz katılmayanlar ile bu program sonunda Adaylık Değerlendirme Komisyonu’nca yapılacak değerlendirmede başarısız olanların görevine son verilecek ve bunlar 3 yıl süreyle öğretmenlik mesleğine alınmayacak.

Ücret artışı nasıl olacak?

Uzman öğretmen veya başöğretmen unvanı alanlara her unvan için ayrı ayrı olmak üzere bir derece verilecek. Kanunla, uzman öğretmenlere ödenen eğitim-öğretim tazminatı yüzde 20’den yüzde 60’a, başöğretmenlere ödenen eğitim-öğretim tazminatı ise yüzde 40’tan yüzde 120’ye yükseltildi.

Kanun, uzman öğretmenlik, başöğretmenlik, kadrolu, sözleşmeli ve özel öğretim kurumlarındaki öğretmenlerin tamamını kapsıyor.

Tüm öğretmenler Milli Eğitim Bakanlığı’nın açtığı eğitimlere katılabilecek, sınavlara girebilecek ve sertifikasını alabilecek. Ancak ücret artışından sadece devlet okullarındaki öğretmenler yararlanabilecek.

Sınavlar nasıl yapılacak?

10 yılını doldurmuş öğretmenler, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenecek olan en az 180 saatlik mesleki gelişim eğitimlerine katılacaklar ve bu eğitimler sonucunda sınavda başarılı performans gösteren öğretmenler “uzman öğretmen” olacak. Uzman öğretmenlik unvanı için yapılacak yazılı sınavda 70 ve üzeri puan alanlar başarılı sayılacak.

Uzman öğretmenlikte 10 yılını doldurmuş öğretmenler de en az 240 saatlik mesleki gelişim eğitimlerine katılacaklar. Sınavlar, aldıkları eğitimin içeriğini kapsayacak. Sınavları Milli Eğitim Bakanlığı yapacak. Yazılı sınavda 70 ve üzeri puan alanlar başarılı sayılacak.

Paylaşın