Ay’da Mağara Keşfedildi: Astronotlara Ev Sahipliği Yapabilir

Bilim insanları, 1969 yılında Apollo 11 astronotları Neil Armstrong ve Buzz Aldrin’in ilk kez Ay’a ayak bastığı yerden sadece 400 kilometre uzaklıkta yer alan Sessizlik Denizi’nde bir mağara keşfetti.

Mağara yüzeyin yaklaşık 150 metre altında yer alıyor. Bilim insanları, mağarayı NASA’nın ay keşif yörünge aracı (LRO) tarafından toplanan radar verilerini analiz ederek keşfetti.

Bilim insanları Ay yüzeyinde ilk kez bir mağara keşfetti. 100 metre derinlikteki bu oyuğun, Ay’da kalıcı bir üs için uygun şartları sağlayabileceği değerlendiriliyor. Araştırmacılara göre, Ay’ın ‘keşfedilmemiş bölgelerinde’ yüzlerce benzer mağara olması da muhtemel.

BBC Türkçe’nin aktardığına göre, ülkeler Ay’da kalıcı bir insan varlığı tesis etmek için yarış halinde. Ancak astronotların radyasyon, aşırı sıcaklık dereceleri ve uzay koşullarından korunması zorlu bir iş. Uzaya çıkan ilk İngiliz astronot Helen Sharman, yeni keşfedilen mağaranın üs kurmak için iyi bir yer olabileceğini söyledi ve insanların 20-30 yıl içerisinde Ay’daki çukurlarda yaşamasının mümkün olduğunu dile getirdi.

Ancak Sharman’a göre bu çukur ‘çok derin’ ve astronotlar buradaki üsse ulaşmak için özel ekipmanlar kullanmak zorunda kalabilir. Sırtta taşınan roketler ya da bir tür asansör, bu işi görebilir. İtalya’daki Trento Üniversitesi’nden Lorenzo Bruzzone ve Leonardo Carrer, bu mağarayı radar kullanarak keşfetti.

Mağara, Mare Tranquillitatis adı verilen ovada bulunuyor. ‘Sessizlik denizi’ olarak anılan bu ova, Dünya’dan da çıplak gözle görülebiliyor ve insanlığın başka bir gezegende ziyaret ettiği ilk nokta olarak önem taşıyor. Mağaranın tabanının görülenden daha geniş olabileceği düşünülüyor.

Bu çukur, milyonlarca ya da milyarlarca yıl önce, Ay yüzeyinde lavın akışı ve kaya içerisinde bir tünel oluşturmasıyla meydana geldi. Prof. Carrer, bu mağaraya en benzer yapının, İspanya’da Lanzarote’deki volkanik mağaralar olduğunu, araştırmacıların bu bölgeyi de incelediğini kaydetti. Prof. Carrer, “Bu gerçekten heyecan verici. Bu keşfi yaptığınızda ve fotoğraflara baktığınızda, insanlık tarihinde bunu gören ilk kişi olduğunuzu fark ediyorsunuz” dedi.

Araştırmacılar mağaranın büyüklüğünü anladıklarında, bunun üs kurmak için iyi bir nokta olabileceğini de fark etti. Carrer, “Neticede Dünya’daki yaşam da mağaralarda başladı. Ay’da da insanların mağarada hayatta kalması mantıklı” diye konuştu. Mağara tamamen keşfedilmiş değil, ancak araştırmacılar radarların, kameraların ve robotların buranın haritasını çıkarmak için kullanılabileceğini düşünüyor.

Bilim insanları Ay yüzeyinde buna benzer mağaraların olabileceğini yaklaşık 50 yıl önce fark etmişlerdi. 2010’da Lunar Reconnaissance Orbiter adlı uzay aracının kamerası, mağara girişi olabilecek çukurların fotoğrafını çekmeyi başardı. O zamanlar bu mağaraların ne kadar derin olduğu ya da çökme ihtimali hakkında çok az şey biliniyordu. Prof. Bruzzone ve Prof. Carrer’in çalışmasıyla bu sorulara daha net yanıtlar verilebiliyor.

Avrupa Uzay Ajansı’ndan Francesco Sauro, “Yüzeye ait çok iyi görüntülerimiz var, Apollo’nun indiği bölgeyi görebiliyoruz, ancak yüzeyin altında ne olduğunu bilmiyoruz. Keşfetmek için büyük bir olanağa sahibiz” dedi. Sauro, bu araştırmanın ileride Mars yüzeyindeki mağaraları anlamak için de öncü olabileceğini ekledi. Üstelik bu çalışmalar Mars’ta yaşamın izlerini incelemek için de büyük önem taşıyabilir.

Ay’da keşfedilen mağara, insanların buraya yerleşmesine yardımcı olabileceği gibi, Ay’ın tarihini ve hangi evrelerden geçtiğini daha iyi anlamak için de işlevli olabilir. Çünkü mağaradaki kayalar uzay koşullarından daha az etkilendikleri için milyarlarca yıllık jeolojik kaydı barındırma potansiyeline sahip. Araştırma, Nature Astronomy adlı dergide yayımlandı.

Paylaşın

Mars’ta Koloni Kurmanın Anahtarı: Mağara Girişleri

Mars’ın bu kadar ıssız, çorak bir manzara olmasının nedenleri var. Ne kalın bir atmosfere ne de bir manyetik alana sahip olan Kızıl Gezegenin yüzeyi, Dünya’da görülenden 900 kat daha fazla radyasyonla her gün bombalanıyor. Ancak bazı yerler korunaklı. Yeni araştırmalar, mağara girişlerinin normalde Mars’ı vuran zararlı radyasyondan korunduğunu buldu.

Haber Merkezi / Bu, onları hem gelecekteki yerleşim yerleri hem de uzaylı yaşam belirtileri aramak için yapılan robotik görevler için ideal hale getirebilir. Son on yıldaki uzay araştırmalarındaki inanılmaz ilerlemelere rağmen, bu yüzyılda Mars’a yerleşme fikrini ciddiye alacaksak, üstesinden gelinmesi gereken birçok zorluk var. Tabii tek yönlü intihar görevlerinden hoşlanmıyorsak!

Mars’a ayak basmaya cesaret edecek kadar cesur herhangi bir astronotu öldürecek çevresel tehlikeler açısından sıkıntısı yok. Birincisi, gezegen Dünya’nın deniz seviyesindeki basıncının sadece %0.7’sine sahip, yani Mars’a gidecek herhangi bir insan tam basınçlı bir elbise giymeli veya basınç kontrollü bir odanın içinde durmalı, aksi halde oksijen kan dolaşımından akmaz, vücut şişer ve kanar.

Sonra birde radyasyon sorunu var. Mars, Güneş’e Dünya’dan daha uzaktadır ve Dünya’daki benzer bir görülen görülen metrekare başına enerjinin kabaca %60’ını alır. Ancak Mars’ın enerjik parçacıkları saptıracak bir manyetik alanı olmadığından, kağıt inceliğinde atmosferle birleştiğinde, yüzeyi Dünya’dan çok daha yüksek radyasyon seviyelerine maruz kalmakta. Ayrıca, kozmik ışınlara ve güneş rüzgarına da düzenli maruz kalmanın yanı sıra, güçlü güneş patlamaları nedeniyle ara sıra ölümcül radyasyon patlamaları da maruz kalmakta.

Mars Odyssey sondası tarafından yapılan ölçümler, Mars’ta devam eden radyasyon seviyelerinin, Uluslararası Uzay İstasyonunda astronotların deneyimlediğinden en az 2,5 kat daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bu, günde yaklaşık 22 milirad eder ve bu da yılda 8000 milirad (8 rad)’a eşittir. Karşılaştırma için, yeryüzündeki insanlar ortalama 0,62 rad/yıl’a maruz kalmaktadır.

Kızıl Gezegeni kolonileştirmeye yönelik herhangi bir girişim, radyasyona maruz kalmanın minimumda tutulmasını sağlayacak önlemler gerektirecektir. Şimdiye kadar önerilen fikirlerin bazıları, seramikle kaplanmış şişirilebilir modüller kullanılarak doğrudan zemine inşa edilmiş habitatları veya hatta yer üstü habitatları içeriyor.

“Yeterli koruma sağlayabilir”

Ancak, halihazırda mevcut olan doğal barınaklardan yararlanmak daha iyi bir fikir olabilir. Mars, yüzeyinde derin çukurlar, mağaralar ve lav tüpü yapıları bulunmakta. İspanya Ulusal Havacılık ve Uzay Teknolojisi Enstitüsü’nde Daniel Viúdez-Moreiras liderliğindeki araştırmacılar tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre , bu mağaraların çoğu insan yerleşimcilere yeterli koruma sağlayabilir.

Araştırmacılar, mağaralar ve girişleri, çoğunlukla yüzeyde bulunan zararlı iyonlaştırıcı ve iyonlaştırıcı olmayan radyasyondan doğal korumaları nedeniyle, yaşam kanıtlarını koruyabilecek yaşanabilir ortamlar ve bölgeler olarak önerdiler.

Araştırmacılar, “Mağara girişlerinin sayısal simülasyonları, yıl boyunca ve gezegenin herhangi bir yerinde, hem maksimum anlık hem de kümülatif dozlarda UV radyasyonunda iki büyüklükten daha fazla bir azalma olduğunu gösteriyor” dedi.

Araştırmacılar, Mars mağaralarındaki UV radyasyon seviyelerinin bazı durumlarda yüzeyde bulunan değerlerin ~%2’si olduğunu buldular.

Dahası, aktif radyasyon miktarı, Dünya benzeri fotosentez için gereken minimumdan hala daha yüksektir. Başka bir deyişle, mağara girişleri hem insanları hem de bitki besin kaynaklarını barındırabilir. Bununla birlikte, kanserle ilişkili elektromanyetik radyasyon türü olan iyonlaştırıcı radyasyonun UV radyasyonu ile aynı şekilde engellenip engellenmediği açık değildir.

Viúdez-Moreiras, “İyonlaştırıcı radyasyon, UV radyasyonu ile tam olarak aynı davranışı göstermiyor. Ancak, iyonlaştırıcı radyasyonun çukur kraterlerde ve mağara tavan pencerelerinde de güçlü bir şekilde zayıflamasını bekliyoruz” dedi.

“Tharsis şehri”

Mars Odyssey’in termal emisyon görüntüleme sistemi (THEMIS) ile birlikte Mars Reconnaissance Orbiter Context Camera sistemi (CTX) gibi cihazlar tarafından son birkaç on yılda kaydedilen yüksek çözünürlüklü yüzey görüntüleme verileri , Tharsis çıkıntısının en iyi bölge olabileceğini düşündürmektedir.

Mars’taki mağara adayları. Arsia Mons, Pavonis Mons ve Ascraeus Mons olmak üzere üç devasa kalkan volkanı da içeren bu bölgede 1000’den fazla uygun mağara tespit edilmiştir. Tharsis şehri, Mars’taki ilk insan yerleşimi için harika bir isim gibi görünüyor.

Paylaşın

Eskişehir’in Gizemli “Mağaraları”

Eskişehir, gezilecek yerler ve tarihiyle dikkat çekiyor… Binlerce, belki de milyonlarca yıl öncesine dokunabilmenin hazzına erişmeniz, dikit ve sarkıtların beslediği ihtişamın büyüsüne kapılmanız için Eskişehir’de birçok mağara bulunuyor.

Tarih boyunca birçok canlının sığınağı olan mağaralar Eskişehir’de de meraklılarını bekliyor.

Yarımkaya Mağarası

Han’a bağlı Kayı köyü yakınında Değirmen Deresi’nin sol yamacında yer almaktadır. Eskişehir-Çifteler-Han-Kayı köyü veya Eskişehir-SeyitgaziBardakçı-Karağaç-Kayı köyü yollarıyla gidilir. Kayı köyünün 1.5 km güneyindeki mağaranın önüne kadar yol vardır. Düden konumunda yatay olarak gelişmiş bir mağaradır. Girişi vadi tabanından 20 m yukarıda; -3 m’lik dik bir kuyu şeklindedir.

Yelinüstü Mağarası

Sivrihisar ile Günyüzü Sakarya Nehri arasında uzanan Sivrihisar Dağlarının güneydoğusunda yer alır. Ankara-Eskişehir veya Ankara-Polatlı-Yunak kara yolların Kayakent Beldesine gidilebilir. Mağara Kayakent Beldesinin hemen yakınındadır.

Afarın Düdeni

Sarıcakaya’nın 10 km kuzeyindeki Sarıcakaya Yaylası’nda yer alır. Sakarya Nehri tarafından kesilerek derince yarılan plato karakterinde geniş bir düzlük üzerinde gelişen mağaraya Sarıcakaya-Yenipazar kara yoluyla gidilmektedir. Stabilize olan bu yol 5-6 km sonra yaylaya ulaşmakta ve mağaranın hemen yanından Yenipazar köyüne gitmektedir. Kuyu şeklinde bir girişi vardır.

Beyyayla Mağarası

Eskişehir’in kuzeyinde, Beyyayla köyünün 1.5 km kuzeybatısında yer alır. Mağaraya Sarıcakaya-Beyyayla yolundan gidilir, yol köye kadar düzgündür.

Eşekini Mağarası

Mihalıççık’ın 15 km kuzeybatısında bulunan Sorkun köyünün 2 km kuzeyinde, Çayboğazı Deresi’nin sağ yamacında yer alır. Mihalıçcık-Nallıhan kara yolu ile Sorkun köyü çıkışından sonra Çayboğazı Deresi’nin kenarından giden bu yol 1.5 km sonra mağaranın hemen üstüne gelir. Buradan 10 dakikalık yürüyüşle mağaraya ulaşılır. Gelişimini tamamlamış fosil bir mağaradır. İki girişi vardır.

Çalpınar Mağarası

Mihalıççık’ın 7 km batısında bulunan Dağcı köyünün 2 km kuzeyindeki Kale Tepe’nin (1490 m) kuzeybatısında yer almaktadır. Porsuk Nehri’nin büyük bir kolu olan Koca Çay’a bağlanan Pazar Çayı’nın sağ yamacında bulunan mağaraya, Mihalıçcık-Eskişehir yolunun 5. km’sinden ayrılarak Dağcı köyüne varan yolla gidilir. Köyden de 3 km stabilize bir yol, mağaranın önüne kadar girmektedir.

Dumanlıkaya Mağarası

İnönü’nün yaklaşık 12 km doğusundaki Ballık Mahallesi’nin hemen yakınında yer alır. Porsuk Nehri’nin kolu olan Sarısu Çayı’na karışan Ballık ve Kayala derelerinin yardığı karstik bir plato üzerinde gelişen mağaraya Eskişehir-İnönü- Kütahya kara yolu veya Ankara-Eskişehir-İstanbul demir yoluyla gidilmektedir. Ballık Mahallesi’nden yarım saatlik yürüyüşle mağaraya ulaşılır. İnönü Ovası’nın hemen güneyinde dik bir yamaçla yükselen, plato karakterli bir bölgede bulunur. Girişi -35 m kuyu şeklindedir; bundan sonra eğimli bir taban ile devam eder ve son noktası girişe göre -45 m’de sona erer.

Düdensuyu/Düdenönü Mağarası

Sarıcakaya’ya bağlı Beyyayla köyüne yakın Düdensuyu Deresi ile bağlantılıdır. Düdensuyu Deresi, mağaranın güneydoğuya bakan ağzından girip kuzeybatıya bakan ağzından çıkmaktadır. Düdensuyu Deresi’nin kaya kütlesi içinde açmış olduğu galeri oldukça geniştir. Dere, mağara içinde yer yer gölcükler oluşturmuştur. Bu gölleri geçmek için suyun çok olduğu mevsimlerde bot kullanmak gerekmektedir.

Gürleyik 1 / Gürleyik 2 Mağarası

Mihallıççık’ın 2 km güneyinde Kayalıboğaz Deresi’nin sağ yamacında yer alır. Mihalıççık-Nallıhan kara yolundan gidilir. Bu yolun üzerinde bulunan Dinek kasabasından 45 dakikalık yürüyüşle ulaşılmaktadır. Gelişimini tamamlayarak askıda kalmış fosil bir mağaradır. İçerisinde yoğun şekilde oluşumlar (sarkıt, dikit, sütun, duvar ve perde damlataşları ile makarnalar) gelişmiştir.

Güvercin İni Mağarası

Afarın Düdeni ve Sarıkız Subatanı ile birlikte Sarıcakaya Yaylası’nda yer almaktadır. Afarın Düdeni’nin 1.5 km kuzeydoğusundadır. Üst Jura Alt Kretase yaşlı Bilecik kireçtaşları içinde dikey olarak gelişmiştir. Mağaranın girişi 9×5 m boyutlarında; kuyu gibidir. Ayrıca -25 ve -15 m olmak üzere iki girişi daha vardır.

Hacıhüsrevin Mağarası

İnönü’nün hemen doğu kenarında su depolarının yakınında yer alır. Mağaranın önüne kadar yol vardır. Ulaşım için Eskişehir-İnönü-Kütahya kara yolu veya Ankara-Eskişehir-İstanbul demir yolu kullanılabilir.

Kuzeydoğu-güneybatı yönünde uzanan ve mermerlerin doğrultusu ve eğimine bağlı olarak dirsekler çizen mağara; yatay olarak gelişmiştir. İçeride çok sayıda blok, çakıl ve yer yer duvar damlataşları bulunan mağaranın girişi uçlardan değil; ortaya yakın bir noktadandır.

Heybeci Mağarası

Gürleyik Mağarası’nın 1 km doğusunda Dinek kasabasından geçen Heybeci (Çat) Deresi’nin iki kola ayrıldığı bölgenin üstünde yer alır. Mihalıççık-Nallıhan kara yolu üzerinde bulunan Dinek kasabasından gidilir. Buradan 15 dakikalık yürüyüşle mağaraya varılır. Kuyu şeklinde dikey olarak gelişmiştir. Son bölümünde duvar damlataşları gelişen mağara; molozlarla dolmuş küçük bir odayla sona ermektedir.

İnönü Mağaraları

İnönü’nün yaslandığı büyük dikliğin orta bölümünde gelişmiştir. Eskişehir İnönü-Kütahya kara yolu veya Ankara-Eskişehir-İstanbul demir yoluyla gidilebilir. Giriş ağzı büyük olan mağara çok uzaktan görülmektedir. İnönü (Sarısu) Ovası’nın güney kenarında yer alır.

Kara Mağara

Alpu’ya bağlı Karacaören köyünün 2 km kuzeyindeki Sulununkıran Tepesi’nin Sakarya Nehri’ne bakan kuzey yamacının başlangıcında yer alır.

Alpu-Gökçekaya Barajı yoluyla gidilir. Buradan ayrılan stabilize yol Kuzavya ve Gümele köylerinden geçerek Karacaören’e varır. Bu yol daha sonra Otluk ve Kandamlış köylerinden geçerek Eskişehir-Alpu-Mihalıççık-Nallıhan yoluna bağlanır. Karacaören köyünden yarım saatlik yürüyüşle mağaraya ulaşılır.

Mağara Sakarya Nehri ve Gökçekaya Barajı’nın hemen önündedir. Biri kuzeye diğeri güneye bakan iki girişi vardır. Mağaradaki oluşumların birçoğu; insan yerleşimi olduğundan dolayı yakılan ateş sonucu isle kaplanmıştır. Tarih öncesi çağlarda kullanıldığı sanılan mağaranın tabanında kalın bir kültür toprağı vardır.

Karlık Düdeni

Sivrihisar Dağları’nın güneydoğu ucunda Arayit Dağı’nın (1819 m) kuzeybatısında bulunan Karlıkkale Tepe (1737 m) üzerinde yer alır. Yelini ve Yelüstü mağaralarına yakın olan düden Sivrihisar’a bağlı Karacaören Köyü’nün kuzeydoğusunda yer alır. Mağaraya Sivrihisar-Ballıhisar-Çaykoz veya Günyüzü-Kayakent-Karacaören-Çaykoz yolları ile gidilir. Köyden sonra 2 saatlik yürüyüşle mağaraya ulaşılır. İlk giriş -13 m dikey iniştir. Anahtar deliği şekilli profili olan mağara çok dönemli gelişim özelliği gösterir.

Kızılçukur Mağarası

Süleler köyünün Kokarkuyu Mevkii’nde ormanlık bir arazide yer alır. Mağaranın giriş ağzı kuzeybatı yönüne bakmaktadır. Mağara, ortalarına yakın bir bölümünde daralmakta ve bir insanın ancak sürünerek sığabileceği küçük bir delik hâline gelmektedir. “Darboğaz” olarak adlandırılan bu delikten mağaranın ikinci kısmına geçilmektedir. Buradan sonra tek bir ana kol şeklinde devam eden mağara büyük bir çöküntü salonla sona ermektedir.

Karakaya Mağarası

Mihalıççık’ın kuzeybatısındaki Yalımkaya (Domya) köyünün 1 km doğusunda Sakarya Nehri’nin kolu olan Domya Deresi’nin sağ yamacında yer almaktadır. Yüksek dağlar arasında batıdan doğuya doğru derin gömülü vadi içinde akan Domya (Gürleyik) Deresi bölgeyi yararak parçalamıştır. Mağaraya Eskişehir-Mihalıççık yolundan ayrılan Büğdüz-Sasa-Yalımkaya veya Mihalıççık-Gürleyik-Yalımkaya yollarından biriyle gidilebilir. Yalımkaya köyüne kadar araçla; buradan da bir saatlik yürüyüşle mağaraya ulaşılır. Kayabaşı Tepe’nin 1263 m kuzeyindeki dik yamaçta bulunan mağaraya çoğu yerde ip kullanılarak inilmektedir. Sarıkaya Mağarası’nın 1.5 km batısında yer almaktadır. Mağaraya Gürleyik köyünden Domya Deresi’nin derin kanyonu içinde 1 saatlik yürüyüşle de gidilebilir.

Kuzeydoğu-güneybatı yönlü bir fay üzerinde Sömdiken mermerleri içinde gelişmiştir. Tek bir galeriden oluşmaktadır. Mağara oluşum açısından (Sarkıt, dikit, sütun, duvar ve perde damlataşları, havuzlar) oldukça zengindir. Özellikle dikit; sütun ve duvar damlataşların üzeri gri veya kurşuni beyaz ve siyah renklerde sıvanmıştır.

Kötüfatma Mağarası

Kara Mağara’nın 3 km doğusunda yer alır. İki mağara arasında kanyon şekilli ve derin bir vadi içinde Girdap Dere akar. Giriş ağzı Sakarya Nehri’ne bakan mağaraya Alpu-Karacaören-Otluk veya Alpu-Bozan-Büğdüz-Ağaçhisar -Kandamlamış-Otluk yoluyla gidilebilir. Otluk köyünün Atçım Mahallesi’nden yaya olarak bir saatlik yürüyüşle mağaraya varılır. Mağaranın üç ayrı girişi vardır. Gelişimini tamamlamış fosil bir mağaradır.

Koçakkıran Mağarası

Kötüfatma, Karamıkini ve Kara Mağara’nın çok yakınında bulunur. Otluk köyünün Açtım Mahallesi’nin yakınındaki Koçakkıran Tepe’nin (1358 m) 1 km kuzeyinde yer alır. Açtım Mahallesi’nden dik bir yamaç üzerinde bir saatlik yürüyüşle mağaraya varılır.

Giriş ağzı Sakarya Nehri’ne bakan birbirine bağlı fakat farklı dönemlerde oluşmuş iki bölümden meydana gelir. Birinci bölümde yoğun damla taşlar ile kaplıdır. Batıya doğru dönen bu bölüm çok dar bir geçitle ikinci bölüme bağlanmaktadır. Burada içeriden dışarıya doğru çok kuvvetli bir rüzgâr esmektedir.

Manasır Mağarası

Mihalıççık’ın kuzeybatısında Manasır Platosu üzerindedir. Mihalıççık-Nallıhan kara yolu üzerinde bulunan mağara, Sorkun köyü veya Dinek kasabasından 1.5-2 saatlik yürüyüş mesafesindedir. Büyük bir çöküntü dolininin tabanında yer alan düdenin derinliği, kireç taşlarının kalınlığına bağlı olarak -368 m’yi bulmaktadır. Düden; -130 m’de dirsek yaparak yaklaşık 240 m’lik dikey bir inişle bitmektedir.

Sarıkaya Mağarası

Yalımkaya (Domya) köyünün 1 km doğusunda, Domya Deresi’nin kolu olan Çatalkaya Deresi’nin sol yamacında yer alır. Mağaraya Eskişehir-Mihalıççık yolundan ayrılan Büydüz-Sasa-Yalımkaya veya Mihalıççık-Gürleyik-Yalımkaya yollarından biriyle gidilir. Yalımkaya köyünden bir saatlik yürüyüşle mağaraya varılır.

Toplam uzunluğu 591 m. olan mağaranın iki girişi vardır. Birbirine bağlı üç kattan oluşur. Tabanında kum, çakıl ve molozlar bulunan mağaranın alt katı nemli olduğundan damlataşca zengindir. Oluşumları devam eden bu damlataşlar sarkıt, dikit, sütün, duvar ve perde damlataşı, damlataş havuzları çoğunlukla siyah ve kahverengidir. Üst katlar fosil şekildedir. Damlataş yönünden fakirdir.Mağaranın soğuk ve nemli bir havası vardır. Üst kat 13ºC, yüzde 80 neme, alt kat 10ºC, yüzde 90 neme sahiptir.

Mağara, Prehistorik ve tarihi dönemlerde insanlar tarafından kullanıldığını gösteren Çakmaktaşı yongaları seramik ve tuğla parçaları ve insan kemikleri gibi buluntu ve şekillere sahiptir.

Manasır Mağarası

Mihalıççık’ın kuzeybatısında Manasır Platosu üzerindedir. Mihalıççık-Nallıhan kara yolu üzerinde bulunan mağara, Sorkun köyü veya Dinek kasabasından 1.5-2 saatlik yürüyüş mesafesindedir. Büyük bir çöküntü dolininin tabanında yer alan düdenin derinliği, kireç taşlarının kalınlığına bağlı olarak -368 m’yi bulmaktadır. Düden; -130 m’de dirsek yaparak yaklaşık 240 m’lik dikey bir inişle bitmektedir.

Külçeini Mağarası

Eskişehir’in yaklaşık 30 km kuzeybatısındaki Çalkara köyünün 2 km kuzeybatısında bulunan Kocaçal Tepe (983 m) ile Küçükbursa Tepe’nin arasında akan Kurudere’nin sol yamacında yer alır. Girişi Sakarya Nehri’ne bakan mağaraya; Eskişehir-İnhisar yoluyla gidilir. Köyden bir saatlik yürüyüşle mağaraya ulaşılır. Genişliği yer yer 18 m’yi, tavan yüksekliği 5 m’yi bulan ana galerinin tabanı toprak; moloz ve iri çöküntü blokları ile kaplıdır. Mağaranın en derin yeri olan (-35 m) bu girinti şeklindeki galerilerde sarkıt, dikit, sütun ve duvar damlataşları gelişmiştir.

Mayıslar Mağarası

Mayıslar köyünün 4.5 km doğusunda, Gacani Tepe’nin (660 m) Sakarya Nehri’ne bakan kuzey yamacında yer alır. Vadi tabanından 440 m yukarıdadır. Ulaşım Sarıcakaya-Nallıhan yolu ile yapılır. Mayıslar’dan geçen bu yolun 4.km’sinden ayrılan stabilize yol ile Gacani Tepe’nin doğusuna kadar gelinir ve buradan dik bir yamaçta yarım saatlik yürüyüşle mağaraya varılır. Birbirine yakın iki girişi vardır, biri -5 m’lik kuyu şeklindedir. 2-12 m arasında değişen toplam 5 dik inişi vardır. Mağara dar fakat yüksek tavanlı ve eğimli galerilerden oluşmaktadır.

Ulubük Mağarası

Alpu’nun yaklaşık 30 km kuzeybatısında Alapınar köyünün 2 km güneyindeki Ulubük Yaylası’nda yer almaktadır. Mağaranın bulunduğu alan Sakarya Nehri ve Porsuk Nehri akarsu havzalarını birbirinden ayıran yüksek bir sırt hâlindedir. Sakarya’ya bakan mağaraya Eskişehir-Alpu-Gökçekaya Barajı yolu ile gidilir. Baraja giden yolun 20. km’sinden sola ayrılan 10 km’lik stabilize yol önce Ulubük Yaylası’ndan daha sonra da Alapınar köyünden geçer ve Sakarı Karacaören’e gider. Yol mağaranın önüne kadar gitmektedir.

Mağaranın girişi -4 m’lik dar bir kuyu şeklindedir. Daha sonra insanlar tarafından genişletilen bu giriş; belirgin bir çatlak üzerinde gelişmiştir. Yüzeye oldukça yakındır (2-5 m). Birbirine bağlı üç salondan oluşur. Tabanında kalın fosilleşmiş toprak ve kum deposu olan bu salondan, içinde yoğun bir şekilde damlataşların (sarkıt, dikit, sütun, duvar ve örtü damlataşları, makarnalar ve havuzlar) geliştiği ikinci bölüme geçilmektedir. Tavan yüksekliği 1-3 m olan bu bölüm dar bir galeriyle büyük salona bağlanmaktadır. Oluşum açısından zengin bir mağaradır. Mağaranın son bölümüne doğru insan kemiklerine ve seramik parçalarına rastlanmıştır.

Tozman Düdeni

Mihalgazi’nin yaklaşık 15 km kuzeybatısında bulunan Tozman Yaylası’nın Yenipazar’a bakan kuzey sınırında yer almaktadır. Sakarya Nehri tarafından derince yarılan yüksek platoluk bölgede bulunan mağaraya Eskişehir- Sarıcakaya-Mihalgazi-Çayköy-İnhisar veya Eskişehir-Söğüt-İnhisar-Çayköy- Mihalgazi yollarından gidilebilir. Çayköy’den ayrılan ve Tozman köyünden geçen yol sonra Tozman Yaylası’nda bulunan mağaranın hemen kenarından geçerek Yenipazar ilçesine ulaşır.

Yarasa İni Mağarası

Eskişehir-Sarıcakaya-Mihalgazi-Alpagut ve İnhisar-Söğüt kara yoluyla gidilir. Mihalgazi’den Alpagut ve İnhisar’a giden yol mağaranın hemen önünden geçer. Alpagut ile mağara arası 2 km’dir. Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanır ve çok katlı gelişim özelliği gösterir. Sakarya Nehri’nin hemen kenarında; gelişimini tamamlamış fosil üç katlı, kuru bir mağaradır. Birbirine bağlı iki girişi vardır. Damlataş oluşumuna pek rastlanmaz.

Şaban’ın Düdeni

Küçük Sasa köyünün 3 km güneyinde Şabanpınarı Çeşmesi’nin hemen yanındadır. Domya Deresi ile Porsuk Nehri akarsu havzalarını birbirinden ayıran sırt üzerindeki bir çukurluğun tabanında gelişen mağaraya; Eskişehir Mihalıççık kara yolunda bulunan, Bozan kasabasında ayrılan Çırçır-Ağaçhisar-Sasa-Yalımkaya (Domya) köylerini birbirine bağlayan yol ile gidilir. Girişi -6m’lik kuyu şeklindedir. Daha sonra eğimli bir tabanla girişe göre -46 m’de sona erer. Bu bölümde yer yer küçük gölcükler oluşmuştur. Yarı aktif bir düdendir.

Yelini Mağarası

Yelinüstü Mağarasının güneyinde yeralan Mağara Sivrihisar ile Günyüzü Sakarya Nehri arasında uzanan Sivrihisar Dağılarının güneydoğusundadır. Mağaraya, Ankara-Eskişehir veya Ankara-Polatlı-Yunak Karayollarından gidilebilir. Yelinüstü Mağarası’nın güneyinde yer alır. Mağara “Yılanlı” ismiyle de anılmaktadır. Damlataş ve tavandan düşen iri bloklarla birçok salon ve odaya bölünen mağara görünümleri son derece güzel damlataşlar ile kaplıdır.

Toplam uzunluğu 271 m. olan Mağaranın en derin noktası, girişe göre -26 metredir. Damlataş ve tavan düşen iri bloklarla bir çok salon ve odaya bölünen mağara, görünümleri son derece güzel damlataşlar ile kaplıdır. Genel olarak girişten sona doğru sıcaklık azalarak nem artmaktadır. Girişte sıcaklık 25.5ºC, yüzde 45 nem, son salonda 16.1ºC sıcaklık, yüzde 79.5 nem oranına sahiptir.

Yelinüstü Mağarası ile benzer özellikler gösteren bu mağarada uzun dönemler insanlar tarafından kullanıldığını gösteren şekil ve kalıntılar mevcuttur. Mağara önünde, yamaç ve tarlalarda çakmak taşı, yonga, balta, mızrak uçları bulunmuştur. Girişte toprakta değişik alet, kemik, çanak çömlek parçaları bulunmuştur. Salonda ise tuğladan yapılmış derinliği 2 metreyi geçen havuzlar ve sarnıçlar bulunmaktadır.

Paylaşın

Erzincan’ın Doğa Harikası ‘Mağaraları’

Erzincan, gezilecek yerler ve tarihiyle dikkat çekiyor… Mağaralar, ülkemizde 1970’lerden sonra başta turizm olmak üzere çeşitli ekonomik amaçlarla kullanılmaya başlanmıştır.

Erzincan ili sınırları içerisinde yer alan Buz Mağaraları, Ala Mağarası, Köroğlu Mağarası’da turizm açısından ülkemizin önemli değerlerindendir.

Erzincan’a yolu düşen herkesin mutlaka görmesi gereken doğa harikası bu mağarayı gelin tanıyalım:

Buz Mağaraları

Erzinca’ın Kemah ilçesinin Ayranpınar köyündedir. Mağaranın içinde büyük buz kütleleri ve buzların oluşturduğu sarkıt ve dikitler bulunmaktadır.

Ala Mağarası

Erzincan’ın Kemaliye ilçesinin kuzeydoğusunda bulunan mağaranın içinde dehliz ve kanallar bulunmaktadır.

Köroğlu Mağarası

Erzincan’ın Refahiye ilçesinin Altköy mevkiinde bulunan mağaraya taş merdivenlerle çıkılmaktadır.

Erzincan Kısa Tarihi

Erzincan, Fırat’ın kollarından Karasu, doğu batı doğrultusunda uzanan demiryolu ile Sivas-Erzurum ve Trabzon-Sivas karayollarının birleştiği noktadadır.

Şehir İstanbul’un 1100 km, Ankara’nın 690 km doğusunda, Yukarı Fırat havzasının içinde 1200 m yüksekliğindeki bir ovanın ortasındadır. Ovanın boyutları, doğu-batı yönünde 30 km, kuzey-güney yönünde 10-15 km’dir.

Erzincan’ın siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel yönlerden, Mengücek Beyliği ve Selçuklu döneminde ve ondan sonra gelen yüzyıllar içerisinde de Anadolu’nun ileri gelen ticari ve kültür merkezlerinden biriydi. O dönemler içerisinde ekonomisinin temelini oluşturan faaliyetler açısından çağdaşı olan kentlerin pek çoğundan hayli ileri idi.

12. yüzyılda Gezgin Marco Polo, kentte dokumacılığın gelişmiş olduğunu, 14. yüzyılda İbni Batuta da kentte dokumacılığın ve bakır eşya yapımının ileri düzeyde olduğunu yazarlar. Dokumacılık, boya yapımının gelişmesini de sağlamıştı. 1561-1518 yıllarında düzenlenen tahrir defterlerinde kentin yıllık geliri 224.753 akçe idi. Bu gelir, çeşitli vergi ve resimlerden oluşmaktaydı.

Evliya Çelebi’ye göre, 17. yüzyıl ortalarında Erzincan’ın ortasında küçük ve alçak duvarlı kalesi içinde; 200 ev ile 1 cami vardı. Kale dışında ise 1800 ev, 7 cami, 60’tan çok mescit ile içinde 500’den fazla dükkanın bulunduğu bir çarşı ve bedesten, bütün şehirde ise 48 mahalle ve 40 okul bulunmaktaydı.

Evliya Çelebi’nin Erzincan’da 500 dükkanın varlığından söz etmesi, 17. yüzyıl ortalarında ticaret ve el sanatlarının gelişmiş olduğunu göstermektedir. İlin ticaret yolları üzerinde bulunması da bu kanıtı doğrulamaktadır. Aynı yıllarda Erzincan vilayeti dahilindeki padişah hasları 146.000 akçe tutuyordu. 1566 yılında şehrin geliri 234.000 akçeye ulaşmıştır.

Erzincan, tarihi boyunca tarım ve hayvancılık ürünlerinin yanısıra yeraltı kaynaklarına, özellikle zengin maden işletmelerine yakın bir konumda bulunmaktaydı. Bakır, kurşun, mermer ve taş ocakları bilinen en eski çağlardan beri işletilmekteydi.

Ancak, Osmanlı İmparatorluğu’nun 17. yüzyıldan itibaren duraklama ve gerileme sürecine girmesi, özellikle de 19. yüzyıl boyunca sanayileşmiş Batı Avrupa ve Rus emperyalizminin Osmanlı yönetimi üzerindeki askeri, mali ve siyasi baskıları İmparatorluğun her bölgesini, özellikle Doğu Anadolu’yu ekonomik yönden geri bıraktı.

Osmanlı döneminde doğu sınırından içeride bulunması nedeniyle Erzincan şehri, 19. yüzyıla kadar ordular için sadece bir konak yeri oldu, daha sonraki Rus istilaları karşısında askeri bakımdan önem kazandı ve bu sıralarda Erzurum Kalesi’nin koruyup kapattığı bir hareket noktası özelliğini aldı.

19. yüzyıl sonunda Erzincan’da 210 cami ve mescit, 35 medrese, 2 rüştiye, 9 ilkokul, 18 han, 1550 dükkan, 3 gazino, 35 kahvehane, 8 hamam, 14 fırın, 145 çeşme, 15 tabaklane, 12 bezirhane, 11 boyahane, 1 silah ambarı, 1 askeri tabakhane, 1 aba yapımevi bulunmaktaydı. Yukarıda saydığımız iki rüşdiye mektebinden biri 1865, diğeri 1883, idadi mektebi ise 1908 yılında öğretime açılmıştır.

19. yüzyılın son yıllarında Erzincan şehrinin nüfusu 23 bin iken, 1883 yılında göçmenlerin buraya yerleştirilmesi ve IV. Ordu Müşriklik Merkezi’nin buraya taşınması sonucu şehrin nüfusu kısa sürede artmıştır.

Erzincan Adının Kaynağı

Erzincan’ın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Asur kaynaklarında geçen Zuhma (Suhma), yörenin bilinen en eski adıdır. Erzincan adının Eriza’dan geldiği sanılmaktadır. Eriza adı Selçuklular tarafından Erzingan olarak kullanılmış, daha sonra da Erzincan olarak anılmıştır.

Erzincan adı bir söylenceye göre, eski çağlardaki “Azzi” bölgelerinden dolayı Aziriz olarak bilinmekteydi. Selçuklular, Aziriz adını çok beğenmiş ve buna “Rahmet yağarsa can Aziriz can” rahmet yağmazsa “Yan Aziriz yan” biçiminde bir tekerleme uydurulmuş, bu tekerlemedeki Aziriz sözcüğü zamanla değişerek, Erzincan biçimini almıştır. Erzincan da bu sözcükten türemiştir.

Paylaşın

Diyarbakır’ın Doğa Harikası ‘Mağaraları’

Diyarbakır gezilecek yerler ve tarihiyle dikkat çekiyor… Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Diyarbakır’da insanlar tarafından mesken veya çeşitli amaçlarla kullanılan pek çok doğal ve yapay mağara mevcuttur.

Mağaralar, ülkemizde 1970’lerden sonra başta turizm olmak üzere çeşitli ekonomik amaçlarla kullanılmaya başlanmıştır.

Diyarbakır ili sınırları içerisinde yer alan Birkleyn Mağarası, Hilar Mağarası, Hassuni Mağarası’da turizm açısından ülkemizin önemli değerlerindendir.

Diyarbakır’a yolu düşen herkesin mutlaka görmesi gereken birer doğa harikası olan bu mağaraları gelin biraz tanıyalım:

Birkleyn Mağarası

Birkleyn Mağaraları, Türkiye ve hatta bütün Orta Doğu’da tarihi eser ve doğal güzellikleri bakımından benzeri olmayan bir yerdir.

Diyarbakır Lice ilçesinde Diyarbakır-Bingöl yolu üzerindedir. Dicle Nehri’nin iki ana kolundan biri bu mağaradan doğar.Birbirine paralel uzanan iki kayalığın içinde üç mağara vardır.

Bırkleyn Suyu’nun açıktan aktığı bir numaralı mağarada, Asur kralları I. Tiglatpileser’e ait (M.Ö 1114-1076) kabartma ile çivi yazılı kitabe; III. Salmanassar’a ait (M.Ö. 859-828) kabartma ile iki adet çivi yazılı kitabe bulunur.

İki numaralı mağaranın girişinde ise, antik çağa ait yapı kalıntıları ve yine III.Salmansar’a ait kabartma ile iki adet çivi yazılı kabartma yer alır.

Üç numaralı mağara ise, bir doğa harikasıdır. Onbinlerce yılda oluşan sarkıt ve dikitleri ile bu mağara, yöre halkı tarafından astım tedavisinde kullanılmaktadır. Yine bu mağarada Kuzey Mezopotamya’ya özgü, Hassuna-Samarra seramikleri bulunmuştur.

Hilar Mağarası

Diyarbakır’ın Ergani, Hilar Köyü’ndeki Hilar Mağaraları, 10 bin yıl öncesinin izlerini taşıyor. Mö. 7250- 6750 yılları arasında insanların yerleşik düzene geçtiği bu bölgede, neolitik çağa ait birçok eser bulunuyor.

Yerleşik düzene geçen insanların burada ilk kez toprağı ekip-biçerek tarımsal alanda bir milat oluşturduğu belirlendi. Aynı şekilde insanları 4 duvar arasında yaşama kültürünü de yine burada oluşturmuş.

Kemikten yaptıkları kaşık ve çatal görevi gören aletlerin günümüze kadar geldiği bu bölgede, medeniyetin ilk tohumlarının burada atılarak dünyaya yayıldığı açıklanmıştır.

Hassuni Mağarası

Diyarbakır’ın Silvan ilçesinin 7 kilometre doğusunda bulunan Hasuni Mağaraları, ilk defa Mezolitik dönemde yerleşime sahne olmuştur.

Mağaralar, Hıristiyanlığın ilk yıllarında ve Ortaçağ’da da yerleşim özelliğini sürdürmüş.

Aralardaki kayalar düzleştirilerek yollar ve merdivenler yapılan mağaralar, sarnıçlar, su havuzları, kaya kiliseleri ve atölye gibi yapılarla da burada yaşayanların sosyal yaşamları kolaylaştırılmış.

Hasuni Mağaraları, Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu kararıyla koruma altında bulunuyor.

Bunların dışında ildeki diğer önem arz eden mağaralar Kulp, Eğil, Pir İbrahim, Süleyman Ağa, Şikefta ve Çüngüş mağaralarıdır.

Diyarbakır kısa tarihi

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin orta bölümünde yer alan Diyarbakır, tarih boyunca jeopolitik önemi açısından; İlk çağlardan bu yana Akdeniz’i Basra körfezine, Karadeniz’i Mezopotamya’ya bağlayan bir konuma sahiptir.

Diyarbakır’ın, doğal bir geçiş yolu olması her dönemde çekiciliğini arttırmış ve medeniyetlerin iz bıraktığı bir şehir olmuştur. Tarihin derinliklerinden gelen sayısız kültürün kucaklaştığı bir kenttir.

Tarih boyunca Amida, Amidi, Amid, Kara-Amid Diyar-Bekr, Diyarbekir ve Diyarbakır adlarını alan kent Güneydoğu Anadolu bölgesinin orta bölümünde El-Cezire denilen bölgede Bereketli hilalin kalbinde yer almaktadır.

Diyarbakır’ın köklü tarihi 12.000 yıl önceye uzanıyor. Son yıllarda kentin Bismil ilçesinde yapılan arkeolojik çalışmalar sonucunda, M.Ö. 10.400-9250 yıllarında “KörtikTepe”de yerleşik hayata geçildiği ortaya çıkmıştır.

Anadolu’nun en eski tarımcı köy topluluklarının en güzel örneğini veren Ergani yakınlarındaki Çayönü Tepesi, günümüzden 10.000 yıl öncesine dayanan tarihiyle sadece bölge tarihimize değil dünya uygarlık tarihine de ışık tutmaktadır.

Paleolitik ve Mezolitik devirde de Diyarbakır ve çevresindeki mağaralarda yaşamın bulunduğu ortaya çıkmıştır. Silvan yakınlarındaki Hassuni Mağaraları, Ergani yakınlarında Hilar Mağaralarında bu çağdan kalma kalıntılar tespit edilmiştir.

M.Ö. 3000’li yıllarda şehrin merkezinde izlerine rastlanan Hurrilerin, bölgeye hâkim olmasıyla Diyarbakır’ı yurt edinme çabaları başlamış, ardından Mitaniler, Abbasiler, Mervaniler, Büyük Selçuklular, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular, Eyyubiler, Anadolu Selçukluları, Akkoyunlular ve Osmanlı gibi birçok medeniyete yurt olmuştur. Diyarbakır, medeniyetlerin mekânsal ve mimari özellikleriyle az bulunur kültür ve tarih mirası taşımaktadır.

UNESCO Dünya Kültür Mirası Diyarbakır Surları, kentin sayısız eserlerinin başında gelmektedir. Kuşbakışı kalkan balığını andıran biçimiyle kenti baştanbaşa kuşatmış ve İç Kale ve Dış Kaleolmak üzere iki bölümden oluşmuştur.

Diyarbakır Surları, eskilik ve yükseklik bakımından dünyadaki kaleler arasında birinci sırada yer alır. Tamamına yakın kısmı günümüze ulaşan ve birçok medeniyetin izlerini taşıyan Diyarbakır Kalesi, zamana meydan okuyarak yaklaşık beş bin yıldır ayakta durmaktadır.

3-5 metre kalınlığı ve 11-12 metre yüksekliği ile görülmeye değer bir heybete sahiptir. 5.500 metre uzunluğundaki Diyarbakır Surları, 82 burçla taçlandırılmış ve şehrin boynuna adeta bir gerdanlık gibi sarılmıştır. Milad öncesi ve milad sonrası izleri, 63 ayrı kitabede ve sayısız figürlerinde saklamış, bir yazıtlar ve kabartmalar müzesi niteliğine sahiptir.

Kültürel kimliğiyle; yalnız Türkiye’nin değil, tüm dünyanın da en önemli kentlerinden biri sayılır. Kent tarihsel potansiyeliyle adeta bir Açık Hava Müzesi niteliğindedir. Birçok medeniyete beşiklik eden kent döneminin tanığı olmuş ve gelen her medeniyetin izlerini barındırmaktadır.

Paylaşın

Kaklık Mağarası Ve Keloğlan (Dodurgala) Mağarası

Denizli gezilecek yerler ve tarihiyle dikkat çekiyor… Mağaralar, ülkemizde 1970’lerden sonra başta turizm olmak üzere çeşitli ekonomik amaçlarla kullanılmaya başlanmıştır.

Denizli ili sınırları içerisinde yer alan Kaklık Mağarası ve Keloğlan (Dodurgala) Mağarası’da turizm açısından ülkemizin önemli değerlerindendir.

Denizli’ye yolu düşen herkesin mutlaka görmesi gereken birer doğa harikası olan bu mağaraları gelin biraz tanıyalım:

Kaklık Mağarası

Denizli Ankara karayolunda Denizli il merkezine 30 km. mesafede Honaz ilçesi Kaklık Kasabasındadır. Mağaralar insanların ilk doğal barınaklarına oluştururlar. Bu nedenle uzun yıllardan beri araştırmacıların dikkatlerini üzerlerine çekmiş ve ayrıntılı araştırmalara konu olmuştur.

Ancak bu özelliklerinin yanında mağaralar içlerinde sakladıkları gizli güzelliklerin keşif ve seyrinin insanlara verdiği mutluluk,mağaracılığın son yıllarda bir bilim dalı olarak karşımıza çıkarmaktadır.

Bunun yanında bir spor dalı olarakda karşımıza çıkmaktadır. Kaklık Mağarası damlataşı, sarkıtları ve dikitleriyle süslü olup, Pamukkalede bulunan travertenlere benzer ,traverten basamaklarıyla eşine rastlanmaz güzellikte olup, Küçük Pamukkale veya Mağara Pamukkale olarak adlandırılmaktadır.

Mağara içerisinde bol miktarda termal su bulunmaktadır. Berrak, renksiz ve kükürt kokulu olan bu su varlığı bazı cilt hastalıklarına iyi geldiği bilinmektedir.

Ayrıca mağaranın yakınında ziyaretçilerin istifadesine sunulmak üzere yapılan yüzme havuzu, küçük amfi tiyatro, seyir alanları, kafeterya ve kameriyeler mayıs 2002 tarihinden itibaren turizmin hizmetine sunulmuştur.

Düden-kaynak, çöküntü obruğu konumlu aktif bir magara olan “Kaklık Mağarası”nın çevresi; Mesozoik kireçtaşları, Eeosen marn, kil, kumtaşı ve konglomeraları, miyosen-pliyosen yaşlı kil, kum, Marn ve kalkerler ile kuveternere ait traverten ve alüvyonlardan meydana gelmiştir.

Kaklık Mağarasının doğrudan gün alan ve sürekli damlayan veya akan duvarlarında, sık bir yosun ve küçük yapraklı sarmaşık türü bitkiler gelişmiştir. Aydınlanmaya bağlı olarak gün içinde yeşilin değişik tonlarını alan bu bitkiler, mağaraya ayrı bir güzellik katmıştır.

Keloğlan (Dodurgala) Mağarası

Dodurgalar Keloğlan İni Mağarası Denizliye 60 km mesafedeki Acıpayam İlçesinin 18 km doğusundaki Dodurgalar Kasabasının 3 km batısındaki Mallı Dağın Doğu yamacında yer alır.

Batı Anadolu ve Ege Bölgelerini Akdenize bağlayan Denizli-Antalya Karayolu bu mağaranın hemen yakınından geçmektedir. Toplam uzunluğu 145 m olup, yatay olarak gelişmiş geçit konumlu fosil bir mağaradır.

Mağaranın içindeki bol miktardaki sarkıt, dikit, sütün, makarna sarkıtı ve örtü damlataşları bu mağarayı adeta damlataş ormanına döndürmüştür.

Bu nedenle Turizm amaçlı kullanıma çok uygun bir yerdir. 2003 yılında turizme kazandırılmış olup sosyal imkanlar mevcuttur.

Denizli’de gezilecek yerler

Denizli gezilecek yerler ve tarihiyle dikkat çekiyor. Başlangıcı Kalkolitik Çağa kadar uzanan Denizli, bereketli bir bölge olarak, Luvia, Frig, Pers, Yunan ve Roma gibi medeniyetlerin merkezi olmuştur.

Eski kent, modern şehrin 6 kilometre kuzeyindedir ve Antiokos tarafından inşa edilmiş ve eşi Laodikea’nın adını almıştır. Şehirden, Hristiyanların Vahiy Kitabında yedi kiliseden biri olarak bahsedilmektedir. Yakındaki Triopolis şehri ise, piskoposların merkezi olarak biliniyordu.

Denizli’deki tarihi kalıntılardan en önemlisi, diğerlerinden daha iyi korunmuş olan Roma ve Bizans kalıntılarıdır. Daha sonra Selçuklular ve Osmanlılar, İslam mimarisinin güzelliklerini Denizli’ye eklemiştir.

Denizli’ye nasıl gidilir?

Denizli’ye trenle ve karayolu ile kolaylıkla ulaşılabiliyor. Çardak ilçesinde bulunan havaalanına İstanbul’dan uçuşlar bulunuyor.

Paylaşın