Borcu Nedeniyle Takibe Düşen Kişi Sayısı Yüzde 112 Arttı

Kredi kartı borcu nedeniyle takibe düşen kişi sayısında geçen yıla göre yüzde 112’lik artış yaşandı. TBB Risk Merkezi verilerine göre bireysel kredi ve kredi kartı borcunu ödememiş gerçek kişilerden borcu devam etmekte olan kişi sayısı da haziran ayı itibarıyla 4 milyon 126 bin 858 kişiye çıktı.

Emeğiyle yaşayan yurttaşlar yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı sonrası yaşamını sürdürebilmek adına bankalara yöneldi. Milyonlarca kişi kredi, faiz, borç sarmalında hayatını idame ettirmeye çalışırken; geri ödemelerde yaşanan sorunlar nedeniyle takibe düşen kişi sayısı da arttı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) pandemiyle birlikte bankalara tanıdığı takibe atma süresi esnekliğinin sona ermesiyle de bu artışta etkili oldu.

Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Risk Merkezi’nin verilerine göre Ocak-Haziran dönemini kapsayan yılın ilk yarısında bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe düşmüş kişi sayısı 470 bin 990, bireysel kredi borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı ise 583 bin 561 oldu. 2021 yılının Ocak- Haziran döneminde ise kredi borcundan takibe düşen 474 bin 355, kredi kartı borcundan takibe düşen ise 222 bin 377 kişiydi.

Geçen yılın aynı dönemine göre kredi kartı borcu nedeniyle takibe düşen kişi sayısında yüzde 112’lik artış yaşanırken bireysel kredi borcunu nedeniyle takibe düşün kişi sayısı yüzde 23 arttı. Bireysel kredi kartı borcunu ödememiş gerçek kişi sayısı haziranda, bir önceki aya göre ise 3 bin 953 kişi artarak 78 bin 799 kişiye ulaştı.

4,1 milyon kişinin borcu bulunuyor

BirGün’de yer alan habere göre TBB Risk Merkezi’nden yapılan açıklamada, kredi geri ödemeleri süresi konusunda sağlanan esnekliklere ilişkin düzenlemelerin, yasal takibe intikal etmiş kişi sayısındaki gelişmelerde etkili olduğu belirtildi. Risk Merkezi’nin verilerine göre bireysel kredi ve kredi kartı borcunu ödememiş gerçek kişilerden borcu devam etmekte olan kişi sayısı da haziran ayı itibarıyla 4 milyon 126 bin 858 kişiye çıktı.

Bireysel kredi kartlarını da içeren bireysel kredilerde tasfiye olunacak alacaklar da bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 52,8 oranında artarak 29,8 milyar TL’ye çıktı.

Paylaşın

Bireysel Kredi Ve Kart Borcu 1 Trilyon 221 Milyar Lirayı Aştı

Yüksek enflasyonla birlikte alım gücü erirken zamlı ücretleri henüz alamayan milyonlar borçlanmaya devam etti. Milyonlarca ücretli çalışan ay sonu yaklaştıkça bankalara biraz daha borçlandı.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) haftalık istatistiklerine göre temmuz ayının son haftasında yurttaşların bireysel kredi ve kredi kartı borcu 14 milyar 105 milyon lira daha arttı. Böylece bireysel kredi ve kredi kartı borçluluğu 1 trilyon 221 milyar 404 milyona yükseldi. Ayın ilk haftasındaki borçluluk 1 trilyon 196 milyar 644 milyon liraydı. Böylece ay başından sonuna kadar olan borçluluk 24 milyar 760 milyon lira artmış oldu.

Ticari kredi ve kredi kartlarıyla birlikte borçluluk, 6 trilyon 494 milyar 205 milyon liraya yükseldi. Bir haftada gerçekleşen artış 83 milyar 572 milyon lira oldu.

Tüketici kredileri 927 milyar lira

Verilere göre, tüketici kredileri tutarı, 29 Temmuz itibarıyla 5 milyar 553 milyon lira artışla 926 milyar 793 milyon liraya yükseldi. Söz konusu kredilerin 350 milyar 202 milyon lirası konut, 25 milyar 613 milyon lirası taşıt ve 550 milyar 978 milyon lirası ihtiyaç kredilerinden oluştu. Söz konusu dönemde taksitli ticari kredilerin tutarı 12 milyar 664 milyon lira artarak 858 milyar 640 milyon liraya yükseldi. Bankaların bireysel kredi kartı alacakları da yüzde 3 artışla 294 milyar 611 milyon liraya çıktı. Bireysel kredi kartı alacaklarının 125 milyar 257 milyon lirası taksitli, 169 milyar 354 milyon lirası taksitsiz oldu.

Merkez raporunda alkol vurgusu

Merkez Bankası, temmuz ayı fiyat gelişmeleri raporunu açıkladı. Raporda tüketici fiyatlarının yüzde 2,37 oranında arttığı, yıllık enflasyonun yüzde 79,60 olduğu hatırlatıldı. Bu dönemde, tüketici yıllık enflasyonunun enerji grubunda gerilerken diğer gruplarda yükseldiği belirtildi. Enflasyondaki artışa en belirgin katkının temel mal ve hizmet gruplarından geldiği ifade edildi. Alkollü içecekler ve tütün ürünleri fiyatlarındaki artışta tütün ürünlerindeki vergi ayarlamasının sınırlı etkisinin yanı sıra üretici firmaların fiyatlama davranışlarının etkili olduğu belirtildi. Gıda grubunda yıllık enflasyonun işlenmemiş gıdada sınırlı bir düşüş kaydettiği, işlenmiş gıdada ise yükselmeye devam ettiği ifade edildi.

Enerji enflasyonunun, uluslararası enerji fiyatlarındaki görünüme paralel olarak gerileyen akaryakıt ve tüp gaz fiyatlarıyla düştüğü belirtilerek “Uluslararası emtia fiyatlarının etkileriyle rafine petrol ve ana metal fiyatlarında gerileme gözlense de özellikle diğer enerji kalemlerinin etkisiyle üretici enflasyonundaki yükseliş sürmüştür. Bu görünüm altında, B ve C göstergelerinin mevsimsellikten arındırılmış aylık değişimi bir önceki aya göre artışa işaret ederken, göstergelerin yıllık enflasyonlarındaki yükseliş devam etmiştir” ifadeleri yer aldı.

Dövize yönelimde artış

Türk Lirası değer kaybedip enflasyon tarihi seviyelere yükselirken, dövize yönelimdeki artış da sürüyor. Merkez Bankası verilerine göre 29 Temmuz haftası itibariyle yurt içi yerleşiklerin döviz mevduatı 1,9 milyar dolar artışla 212,7 milyar dolar oldu. Böylelikle toplam mevduatları içinde döviz mevduatlarının payı yüzde 54,5’e yükseldi. BDDK verilerine göreyse kur korumalı mevduat geçen hafta itibariyle 1,13 trilyon TL’ye yükseldi.

Bu mevduat ürününde tutulan tasarruflar da dahil edildiğinde mevcut dolarizasyon yüzde 71’e ulaştı. MB verilerine göre 29 Temmuz haftasında özellikle şirketlerin döviz mevduatlarında artış dikkat çekti. Söz konusu dönem itibariyle şirketlerin döviz mevduatları pariteden arındırılmış veri setine göre 2,1 milyar dolar arttı. Gerçek kişilerin döviz mevduatlarıysa 193 milyon dolar düştü.

Paylaşın

2001 Krizinde Türkiye’nin Kredi Notları Kaçtı, Bugün Ne Durumda?

2001 krizinde kredi derecelendirme kuruluşları sürekli değişen ekonomik koşullardan dolayı 2001’de notlarını birkaç kez güncelledi. Kuruluşlar 21 ve 22 Şubat tarihlerinde Türkiye’nin notunu değiştirdi. S&P’nin bu tarihte notu B+ olurken, Moody’s B1 ve Fitch de BB- notunu verdi. Bugün ise kuruluşların son verdiği notlar şöyle: S&P B+, Moody’s B2 ve Fitch B.

Türkiye’nin 5 yıllık kredi risk primi (CDS) 885 puanı görerek 15 Temmuz 2022 itibarıyla 2003’ten bu yana en yüksek düzeye çıktı.

Son olarak kredi derecelendirme kuruluşu Fitch artan enflasyon, genişleyen cari açık ve diğer ekonomik riskleri gerekçe göstererek Türkiye’nin kredi notunu “B+”dan “B”ye düşürdü.

Uluslararası kuruluşların Türk ekonomisine o dönem verdiği notlar ile günümüz kredi notlarına bakıldığında nasıl bir tablo var? 2001 krizinde Türkiye’nin kredi notları kaçtı? Son 20 senede Moody’s, Standard & Poor’s (S&P) ve Fitch’in kredi notları nasıl değişti?

Kuruluşların notları ana olarak “yatırım yapılabilir” ve “spekülatif” diye ikiye ayrılıyor. En kötüsü ise “batık”. Aşağıdaki görselde Türkiye’ye verilen son notlar sarı olarak işaretlendi.

Fitch 8 Temmuz’da Türkiye’nin notunu B+’dan B’ye düşürdü. Görünüm ise negatif. S&P ise son güncellemeyi 10 Aralık 2021’de yaptı. Kredi notu B+’da kalırken görünüm durağandan negatife döndü.

Moody’s ise, Eylül 2020’de Türkiye’nin kredi notunu B1’den B2’ye düşürmüştü. Üç kuruluşun kredi notu da “yatırım yapılabilir” seviyenin oldukça altında yer alıyor. Türkiye’ye verilen son kredi notları “çok spekülatif” durumunda.

2001 krizinde kredi derecelendirme kuruluşları sürekli değişen ekonomik koşullardan dolayı 2001’de notlarını birkaç kez güncelledi. 19 Şubat 2001 Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasında yaşanan tartışmadan hemen sonra kuruluşlar 21 ve 22 Şubat tarihlerinde Türkiye’nin notunu değiştirdi. S&P’nin bu tarihte notu B+ olurken, Moody’s B1 ve Fitch de BB- notunu verdi. Bugün ise kuruluşların son verdiği notlar şöyle: S&P B+, Moody’s B2 ve Fitch B.

2001-2006 yılları arasında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkan Yardımcısı olan Fatih Özatay’ın değerlendirmesine göre 2001 ve son notlar kıyaslandığında şu durum ortaya çıkıyor:

“Notumuz 2001 krizi ile karşılaştırıldığında şöyle: S&P: İki üstte; Moody’s: Bir altta; Fitch: Bir üstte 2001’deki gibi ‘çok spekülatif’ kümesindeyiz. ‘İflas’ dahil 9 küme var. Biz 6. Kümedeyiz”

AK Parti’nin iktidara gelmesinin ardından Türkiye’ye verilen notlar kademeli olarak yükselmeye başlarken son yıllarda belirgin bir düşüş dikkat çekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’ye verilen bu notlara zaman zaman sert tepki gösteriyor.

Moody’s, S&P ve Fitch kredi derecelendirme piyasasının yüzde 95’ini kontrol ediyor. Bu kuruluşların notları yatırım dünyasında oldukça önemli etkiye sahip.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

KYK Borçları İçin İki Formül Masada

Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun çalışmasına göre anaparaya uygulanan faiz ya silinecek ya da belli oranda indirim yapılacak. Son karar kabine toplantısında alınacak.

KYK kredilerinde, anaparanın dört katına çıkan faizlerle karşılaşan üniversite mezunlarının tepkileri üzerine iktidardan yeni adım geldi. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın, Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) ile borçlara ilişkin yürüttüğü çalışmada iki formül geliştirildi.

Cumhuriyet’ten Selda Güneysu’nun haberine göre; bunlardan ilkini KYK burslarında anapara üzerine eklenen faiz üzerinden yapılacak bir indirim oluşturuyor. KYK burslarında da ‘anapara üzerinden alınacak faiz oranına bir sınır belirlenmesi’ öngörülüyor.

Bir diğer formülün ise “sıfır faiz” olduğu ileri sürülüyor. Buna göre yapılan çalışmayla öğrencilerden yalnızca anapara talep edilecek. ‘Öğrencilerin artan enflasyondan etkilenmemesi ve mağdur olmamaları için böyle bir düzenlemenin gelebileceği’ belirtiliyor. İktidarın, KYK borçlarında “anaparadan taviz vermeyeceğinin” de altı çiziliyor.

Türkiye’de bugün 5.5 milyon öğrencinin KYK borcunun olduğu ve borcu bulunan bu öğrencilerin 400 bininin ise icralık olduğuna işaret edilirken, iktidarın icralık olan öğrencilere yönelik de ‘yapılandırmaya gidebileceği, af çıkabileceği’ değerlendiriliyor.

Paylaşın

KYK Kredisi Borçlarının Geri Ödeme Tutarları En Az 2 Katına Çıktı

Gençlerin KYK kredisi borçlarının geri ödeme tutarları 2-3 katına çıktı. Öğrenciler, “Ekonomik krizin faturasını bizlerin ödemesi bekleniyor. Bu ekonomi yönetiminden en çok kim yarar sağlıyorsa faturayı da onlar ödesin” diyor.

2021-2022 eğitim öğretim döneminin bitmesiyle mezun olan öğrencilerin, eğitim gördükleri süre içinde almak zorunda kaldıkları KYK kredisi borçlarının geri ödeme miktarları da belli oldu. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi’ne (Yİ-ÜFE) bağlı olarak hesaplanan geri ödeme miktarı, Türk Lirası’nın yüksek değer kaybı, döviz ve enflasyondaki yükselişle birlikte fırladı.

Öğrencilere çıkarılan geri ödeme tutarları, alınan paranın en az 2-3 katına çıktı. Cumhuriyet’e konuşan ve adını vermek istemeyen yeni mezun bir kişi, “Dört senede 30 bin lira olarak aldığım öğrenim kredisinin geri ödemesi, Saray’ın dahiyane ekonomi yönetimi sayesinde 74 bin TL olarak geldi” dedi.

“Açıklayamıyorum”

Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay ise öğrencilerin devleti yönetenler tarafından borç batağına saplandığını belirtti.

“Koca holdinglerin, yandaş müteahhitlerin kredi ve vergi borcunun adaletsizce silindiği bu ülkede, bir gencin ailesinin imkansızlıklarına rağmen okumaya çalışmasının bedeli, onu okutmakla yükümlü olan kurumlara kâr kapısı olmak” diyen Özbay, “Beş yıl önce 34 bin lira olarak çekilen bir KYK kredisinin geri ödemesinin enflasyon farkı ve gecikme faiziyle birlikte 130 bin liraya yükselmesini, bir matematik öğretmeni olarak açıklayamıyorum. Devleti yönetenler, faiz tuzaklı krediler verdiği gençlerden bir de utanmadan kendi sebep oldukları enflasyonun farkını istiyor” dedi.

Paylaşın

BDDK Kararının Şirketler Ve Ekonomi Üzerinde Olası Etkileri Neler?

BDDK’nın getirdiği son düzenleme, elinde yüksek miktarda döviz tutan firmaların TL kredi kullanmalarına sınırlama getiriyor. Buna göre, bağımsız denetimden geçmesi gereken ve elinde 15 milyon TL’den fazla nakit dövizi bulunan firmalar, şayet bu miktar toplam aktiflerinin ya da bir yıllık satış gelirlerinin yüzde 10’unu aşıyorsa TL cinsi ticari kredi alamayacak.

Söz konusu uygulama, bu sınırlamaya tabi olan şirketleri ellerindeki dövizi satmaya ve bu şekilde piyasadaki döviz arzını artırarak kurdaki yükselişi sınırlamayı umuyor. Peki atılan bu yeni adım şirketler ve ülke ekonomisi üzerinde ne tür etkilere sahip olabilir?

Prof. Dr. Selva Demiralp, BBC Türkçe için değerlendirdi;

“Son uygulama ile bir kez daha altta yatan probleme kalıcı çözüm geliştirilmeyip problemin yarattığı yan etkilerle mücadele çabasına şahit oluyoruz.

TL’nin değer kazanması için enflasyonu kontrol altına almak gerekiyor. Çünkü bir para biriminin başka para birimleri cinsinden değerini o paranın alım gücü belirliyor. Bizde ise “enflasyonla büyüme”nin bilinçli bir politika tercihi olarak ifade edilmesi, enflasyonun düşürülmeyeceğini, enflasyonla mücadele için gerekli para politikasının uygulanmayacağını söylüyor.

Büyümeyi desteklemek için faizler düşük tutuluyor. Düşük faiz enflasyonu tetikliyor. Faizlerin enflasyona paralel bir şekilde artması engellenince bu sefer gerek kişisel gerek kurumsal düzeyde tasarruflar dövize kayıyor.

Düşük faiz ortamında TL cinsi varlıklar cazip olmadığı için dışarıdan döviz girişi olmuyor. Bilakis, artan kırılganlık ve risklerle içerideki döviz arzı da dışarı kaçıyor. Bu nedenle bir süredir döviz likiditesinde ciddi bir açık yaşıyoruz.

Faizleri yükseltip kurumsal alt yapıyı güçlendiren, üretkenliği destekleyecek politikalar geliştirilmeyince sermaye girişini artırmak mümkün olmuyor. Bu durumda geriye içeride döviz talebini dizginleyecek önlemler kalıyor.

KKM bu düzenlemelerin en önemlilerinden biriydi. Ancak “yara bandı” niteliğindeki bu düzenlemeler kendi içinde yan etkilerle geliyor.

Altta yatan sorun devam ettiği için vergi istisnası gibi ek teşvikler olmayınca bu ürünler bir noktada ömrünü dolduruyor. O noktada yeni enstrümanlar ve düzenlemeler devreye sokuluyor.

Haftasonu devreye giren BBDK düzenlemelerini bu çerçevede değerlendirdiğimizde KKM’nin devamı için geliştirilmiş yeni bir teşvik olarak da görebiliriz. Bu bağlamda dövizde geçici bir rahatlama yaratsa da kalıcı bir etki beklemek zor.

Yeni düzenlemenin etkisi ne olur?

Olası senaryoları tartışmadan önce şunu hatırlayalım ki şirketlerin ellerinde döviz tutmaları kurda artış beklentisinin bir sonucu.

Kura yönelik yukarı yönlü riskler ise giderek artıyor. Bir taraftan içeride TL’nin değerini koruyacak para politikası adımlarının atılmayacağının her fırsatta altı çizilirken diğer yandan büyük merkez bankaları agresif faiz artırımlarını başlattılar.

İçerideki döviz ihtiyacına karşılık enflasyondaki artış devam ediyor ve bu kırılganlıklar risk primini artırıyor. Artan risk primi ise borçlanma maliyetlerimizi yükselterek kur üzerindeki yukarı yönlü riskleri artırıyor.

Kurda artış bekleyen bir şirket ise doğal olarak gelirini döviz olarak tutup ileride yapacağı döviz cinsi harcamalar için şimdiden kaynak ayırıyor.

Bunu önlemenin yolu kurda istikrar, kurda istikrarın yolu fiyat istikrarı, fiyat istikrarının yolu ise “enflasyonla büyüme” tercihinin terk edilmesidir.

Bu yapılmadığı sürece alınacak her yeni önlem belki geçici bir rahatlama yaratacak ama uzun vadede hem etkinliğini yitirecek hem de düzeltilmesi gereken daha fazla yan etki yaratacaktır.

BBDK düzenlemesi şirketleri hangi kanallardan etkiler?

  • Şirketler TL kredisi edinebilmek için ellerindeki dövizi satarlar: Tekrar hatırlayalım ki şirketlerin ellerinde döviz tutmaları, ileride döviz ihtiyaçları olduğunda finansman maliyetlerini en ucuza getirebilmek için yaptıkları bir “optimizasyon”un sonucu.

Eğer bugün ellerindeki dövizi satıp yarın daha pahalı bir fiyata almak durumunda kalırlarsa bu durum kısa vadede döviz piyasasını sakinleştirse de uzun vadede artan maliyet olarak geri dönecek, şirket bilançolarını olumsuz etkileyecek ve enflasyonist baskıları artıracaktır.

İlave olarak bu tür bir düzenleme dışarıdan döviz girişi sağlamayacağından sadece mevcut dövizin kısa vadede el değiştirmesine vesile olup uzun soluklu bir rahatlama getirmeyecektir.

  • Şirketler ellerindeki döviz varlıkları eritmeden TL kredisi de alabilmek için yan yollara başvurabilirler: Eurobond satın almak, döviz varlıkları şirket hesabında değil şahıs hesabında tutmak, yurtdışındaki hesaplarına taşımak, bankalarla swap yapıp bugün ellerindeki dövizleri ellerinden çıkmış gösterip ileri bir tarihte geri almak gibi. Bu durumda dövizde arzu edilen rahatlama sağlanamadığı gibi şirketler üretime odaklamaları gereken enerjilerini finansal canbazlıklara harcadıklarından üretim olumsuz etkilenir.
  • Şirketler döviz tutmak yerine o dövizle almayı düşündükleri ara malını önceden alıp depolama yoluna giderler ve depolama maliyetlerine katlanmak durumunda kalırlar. Artan bu maliyet daha fazla enflasyon olarak geri döner.
  • Şirketler banka kredisi yerine tahvil çıkararak borçlanmaya çalışır: Finansal piyasalarının derinliği çok yüksek olmayan ve bankacılık sisteminin finansal sistemin belkemiğini oluşturduğu bizim gibi ülkelerde banka dışı finansman imkanları hem daha kısıtlı hem daha maliyetidir. Şirketler küçüldükçe daha çok asimetrik bilgi sorununa maruz kaldıkları için tahvil çıkararak borçlanabilme maliyetleri daha da artar. Bu da bir kez daha maliyet enflasyonunu tetikler.
  • Kredilerde yavaşlama: Yeni düzenleme hem arz hem de talep tarafından kredileri yavaşlatabilir. Arz tarafında bankalar hangi şirketlerin bu düzenlemeye tabi olduğunu anlamaya çalışırken frene basabilirler.

Çalışma sermayesi konusunda daha rahat olan şirketler ise TL kredi almak yerine döviz tutmayı tercih ettikleri ölçüde kredi talebinde azalma olacaktır. “Enflasyonla büyüme” tercihini ortaya koymuş olan hükümetin böyle bir yan etkiden hoşlanmayacağı kesin. Çünkü kredilerdeki yavaşlama büyümenin de yavaşlaması anlamına gelir. Enflasyonun kontrolü açısından bu tür bir sonuç faydalı olur. Ancak eğer kredilerde bir yavaşlama görülürse bu sefer büyüme sekteye uğrayacağı için söz konusu düzenlemenin geri çekilmesi muhtelemeldir.

Görünen o ki tüm bu kanallar orta ve uzun vadede ya daha yüksek enflasyon ya da daha düşük büyüme olarak geri dönüyor ki bunlardan hiçbiri arzu edilecek sonuçlar değil.

Ancak ekonominin dinamik yapısında etki sadece bu şirketlerle kalmayacak dalga etkisi ekonominin geneline yayılacaktır. Bu noktada o etkiyi kestirebilmek zor.

Döviz piyasasına yapılan ek düzenlemeler giderek sıkışan bir likidite ihtiyacının altını çizdiği için dolarizasyonu beslemesi olası.

Keza yeni gelen her düzenleme düşük faiz politikasından geri adım atılmayacağı ve altta yatan problemin derinleşerek devam edeceği inancını kemikleştiriyor.

BDDK kararının ardından varlık fiyatlarında gözlenen oynaklık da bu belirsizliği yansıtıyor.”

Paylaşın

Reuters: Birçok Banka Kredi Kullanımını Durdurdu

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) tarafından cuma günü yayımlanan kurul kararına göre 15 milyon lira karşılığı, yani yaklaşık 900,000 dolar yabancı para nakit varlığı bulunan şirketler, aktifleri veya yıllık satış gelirlerinin yüzde 10’undan fazla yabancı para nakit varlığı tutuyorlarsa TL cinsi nakdi ticari kredi kullanamayacak.

Kararın ardından Reuters’ın görüş aldığı üç bankacılık kaynağı, bankaların kredi kullandırmaya devam etmek için sürecin netleşmesini ve detayları takip ettiğini belirterek, bazı bankaların bu yüzden yeni kredi kullandırmayı şu anda durduğunu söyledi.

Bir bankacılık kaynağı, “Kararda bağımsız denetime tabi olma koşulu ön koşul. Eğer bağımsız denetime tabi değilse şirket etkilenmez bu karardan. Böyle olan çok sayıda şirket de var tabi. Ancak bağımsız denetime tabi olma şartı da sıkılaştırılırsa o zaman kapsam değişir” dedi.

Enflasyon ve kur raydan çıktı

Merkez Bankası’nın geçen yıl enflasyonda başlayan yükselişe rağmen politika faizini düşürmesi ve yüzde 70’i aşan enflasyona rağmen politika faizini yıl başından bu yana yüzde 14 seviyesinde koruması yatırımcıların TL’den uzaklaşmasına neden oldu.

TL geçen yıl yüzde 44, bu yıl ise yüzde 20’nin üzerinde değer yitirirken, ekonomi yönetimi geçen yıldan bu yana TL’nin daha fazla değer kaybetmemesi için bir dizi önlem açıkladı.

Ekonomi yönetimi olarak liralaşma stratejisi olarak özetlenen bu önlemler bir yandan döviz talebini sınırlamayı, enflasyon karşısında negatif getirisi olan TL’ye olan talebi artırmayı, diğer yandan da TCMB’nin döviz rezervini artırmayı amaçlıyor.

Ekonomistlerden tepki

Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başekonomisti Gizem Öztok Altınsaç, kişisel Twitter hesabından paylaştığı mesajda, dün akşam BDDK kararına ilişkin “Doğru iktisadi politikalar uygulamak yerine, ardı sıra regülasyonlarla ekonomiyi idame ettirmeye çalışıyoruz. Bu son uygulamalarının hiçbir tanesi orta vadede ne sürdürülebilir ne de ekonomiye katkı sağlar. Gün sonunda ticaret durursa kime ne faydası olacak?” dedi.

Gelecek Partisi Ekonomi Politikaları Başkanı Kerim Rota da karara ilişkin paylaştığı mesajda, “Şirketlerin hesaplarında tasarruf amaçlı 1 milyon dolar bile tutmasına tahammül edemez hale düşmüşler. Artık bir sonraki adımı beklemekten dolayı bozulacak beklentiler, kısa vadeli kazanımlardan çok daha zehirleyici olacak. Yeni ekonomi modeli dedikleri 1970’lere dönüşmüş” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Bankalarda Haciz Stokları Tükendi

Otomobil ve konutta hızla artan fiyatlar nedeniyle bankaların elindeki haciz stokları neredeyse tamamen tükendi. Ödeme güçlüğüne düşen tüketiciler, banka ipotekli konut ve aracını haciz aşamasına gelmeden satarak, kredi borcunu kapatıyor.

Dünya’dan Aysel Yücel’in haberine göre, yakın döneme kadar sayıları binlerle ifade edilen bankaların hacizli gayrimenkul ve araç stokları, kredinin geri ödeme döneminde yaşanan aşırı fiyat artışlarıyla neredeyse tamamen tükendi.

Kredi borcunu ödeyemeyenler, bankanın üzerinde ipoteği bulunan araç ve konutlarını satışa çıkararak borcunu kapatma yoluna gidiyor. Bankanın haczettiği az sayıdaki araç ve konutlar ise, ana para ve faizini birkaç katına katlayan fiyatlar nedeniyle oldukça kısa süre içinde satılıyor.

Bankaların internet sitelerinde satılık gayrimenkul ve araç sayısı rekor denecek seviyede azaldı. Birçok bankanın sitesinde satılık araç yer almazken, gayrimenkul satışlarının ise konuttan ziyade işyeri ve arsa ağırlıklı olması dikkat çekiyor. Bazı bankalarda icralık araç sayısı sıfırlanırken, bazılarında ise 10’u geçmiyor. En fazla icradan satılık araç ilanının bulunduğu bankalardan biri olan Ziraat’te sadece 34 araç satışta.

Piyasanın yüzde 15-20 altında fiyatla satılıyor

Bankalar gayrimenkullerde olduğu gibi icra yoluyla eline geçen taşıtları direkt teklif usulü ya da e-ihale yoluyla satıyor. Bu satışlar ya bankaların kendi sitelerinde ya da online aracı kurumlar üzerinden satışa sunuluyor. Bu araç satış ihalelerinin başlangıç bedelleri oldukça ekonomik oluyor.

Çünkü bankalar bu araçları satarken, bayi ve galerilere göre çeşitli vergi avantajına sahip. Çoğunlukla bu araçlar ihale sonrası piyasasın yüzde 15-20 oranında daha ucuza satılıyor. Yakın döneme kadar bankaların elinde binlerce satılık araç bulunuyordu. Şimdi ise neredeyse tüm bankalardaki satılık araçların sayısı 100’ü geçmiyor.

Bankaların elinde sınırlı sayıda araç olmasının iki temel nedeni bulunuyor. Çip krizi nedeniyle piyasada arz-talep makası açılırken otomobil fiyatlarının hızla yükselmesi otomobili daha değerli bir ürün haline getirdi. Bulunurluk sorunu nedeniyle ikinci el otomobil fiyatının sıfıra yaklaşması hatta bazı durumlarda sıfırı geçmesi, otomobili en cazip yatırım araçlarından birine dönüştürdü.

Konuştuğumuz sektör temsilcileri, şu anki piyasada hiçbir tüketicinin 100 bin-200 bin TL kredi borcu için otomobilini haczettirmeyeceğini söylüyor. Çünkü sadece bir yıl önce 300 bin TL’ye alınan bir aracın fiyatı iki katından fazla artmış durumda. Dolayısıyla kredisini ödemekte zorlanan biri aracını bankaya kaptırmaktansa satarak borcunu kapatmayı tercih ediyor. Diğer yandan, icraya düşen araçlar da piyasadaki arz sorunu nedeniyle eskiden daha hızlı satılıyor. Benzer durum konut tarafında da yaşanıyor.

Paylaşın

Bireysel Kredi Kullanan Kişi Sayısı 36 Milyonu Aştı

Emeğiyle geçinen yurttaşlar hayatlarını devam ettirebilmek için bankalara yönelirken, AK Parti iktidarının çözümü ise ekonomide atılan son adımlar ile tüketici kredilerine yönelik kısıtlamalar getirmek oldu.

Türkiye Bankalar Birliği (TBB) verileri ise bireysel kredi borcu olan kişi sayısının yeni bir sınırı daha aştığını ortaya koydu. 2022 Nisan sonu itibarıyla bireysel kredi borcu olanların sayısı 36 milyon 52 bin kişiye ulaştı. Toplam kredi borcu ise son bir yılda 902,5 milyar liradan bir trilyon 137 milyar liraya çıktı.

Nisan ayı verileri

Verilerin yer aldığı TBB Risk Merkezi’nin Nisan 2022 ile ilgili yeni açıkladığı “Aylık Bülten”de öne çıkan detaylar şöyle:

“2022 yılı nisan sonu itibarıyla bireysel kredi borcu olanların sayısı 36 milyon 52 bin kişiye ulaştı. Bu sayı Nisan 2021 sonunda 34 milyon 538 bin, Mart 2022’de 35 milyon 873 bin kişiydi. Ayrıca küresel Covid-19 salgını öncesi; Mart 2020’de kişi sayısı 32 milyon 156 bindi.

Toplam kredi borcu tutarı ise Nisan 2022 itibarıyla son bir yılda 902,5 milyar liradan bir trilyon 137 milyar liraya ulaştı. Bu rakam Aralık 2021’de bir trilyon 47 milyar lira, Mart 2020’de ise 659 milyar liraydı.

Yine geçen nisan sonu itibarıyla son bir yılda bireysel kredi borcu (kredi riski) ortalaması 26 bin 131 liradan 31 bin 541 liraya ulaştı. Bu rakam Mart 2022’de 30 bin 716 lira, Mart 2020 sonunda ise 20 bin 501 liraydı.

Kullanım alanlarına bakıldığında, konut kredisi borcu olanlar Nisan 2022 itibarıyla son bir yılda 2 milyon 539 binden 2 milyon 479 bin kişiye inerken borç tutarı 285,4 milyar liradan 330,9 milyar liraya yükseldi. Taşıt kredisi kullananların sayısı da 473 bin kişiden 438 bin kişiye düşerken kredi hacmi 47,9 milyar liradan 62,3 milyar liraya yükseldi. Ayrıca her iki kredi türünü kullanan kişi sayısı Mart 2022’ye göre arttı.

Daha çok günlük giderler için ihtiyaç kredi kullanan kişi sayısı ise son bir yılda 28 milyon 297 binden 28 milyon 627 bine çıktı. Kredi hacmi de 414,5 milyar liradan 502.3 milyar liraya yükseldi. Bunun yanında Nisan 2021’den Nisan 2022’ye bireysel kredi kullanan kişi sayısı 28.3 milyondan 30.8 milyona, bireysel kredi kartı kullanımı nedeniyle borç tutarı ise 154,7 milyar liradan 241,6 milyar liraya ulaştı.

Paylaşın

Türkiye’nin Kredi İflas Riski Son 14 Yılın En Yüksek Seviyesinde

Türkiye’nin kredi iflas riskini gösteren 5 yıllık CDS’leri dün 700 puanı aşarak 2008’den bu yana en yüksek seviyeye çıktı. Dolar kuru bandının ise önümüzdeki haftalarda daha net seçilebileceği belirtildi.

Türkiye’ye ait varlıkların taşıdığı risk hakkında gösterge olan CDS’teki belirgin yükseliş Hazine’nin dolar borçlanma maliyetlerini yükseltirken,  bankacılar maliyetlerin çift haneye yaklaştığına dikkat çektiler.

CDS’ler son bir haftada 72 baz puan ile keskin şekilde yükselerek dün gün içinde 7 Mart’ta gördüğü 700 baz puan seviyesini aştıktan sonra günü 697/705 baz puandan kapattı. Böylelikle 2008’den bu yana en yüksek seviye aşılmış oldu.

Dolar kuru tahmini

Bu gelişmelerle birlikte dolar/TL bu sabah 20 Aralık’tan beri ilk kez 15.43’e yakın seviyelerden işlem görürken, bankacılar kurun 15.5’in altında denge bulabileceğini ifade ettiler.

Reuters’ın görüşlerine başvurduğu beş işlemciden dördü dolar/TL’deki yeni bandı 15-15.5 olarak tahmin ederken, bir bankacı ise 15.5-16 bandını öngördü. Bankacılar önümüzdeki haftalarda bandın daha net seçilebileceğini belirtti.

Paylaşın