Halkların Demokratik Partisi (HDP) Heyeti, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Merkezi’ni ziyaret ederek, KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik ve KESK yönetimi ile görüştü.
HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli başkanlığındaki HDP Heyeti, KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik ve KESK yönetimi ile Demokratik Anayasa, Yargı Paketi ve Demokrasi İttifakı’nı görüştü.
Temelli, görüşme sonrası yaptığı açıklamada, 3 büyükşehir belediye başkanlığına atadığı kayyumları eleştirerek, “Biz demokrasi zeminini var edemezsek otoriter rejim üzerinde kendisini yapılandıran bu iktidar benzer sahneleri karşımıza getirecektir” ifadelerini kullandı.
Sezai Temelli, açıklamasında, “Otoriter bir rejim, aklını yitirmiş bir devlet, anayasası olmayan ama anayasalı bir devlet görünümü söz konusu. Hukuk devletinden kaçan, demokratik kurumları tasfiye etmeye çalışan bir yapı var karşımızda” dedi.
Açıklamasının devamında, “Türkiye’nin her yerinde vicdan sahibi herkes bu karara tepkisini gösteriyor” diyen Temelli, “Tepki göstermezsek çok iyi biliyoruz ki bundan sonraki adım tüm Türkiye’yi kayyımla yönetmek olacak” ifadelerini kullandı.
HDP Eş Genel Başkanı Temelli’nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Türkiye’de bir sivil darbe ile karşı karşıyayız. 19 Ağustos sabahı Türkiye yeniden karanlık bir fotoğrafla karşılaştı. 12 Eylül’den beri devam eden ‘darbe dinamiği’ dediğimiz bir çarkın içinde Türkiye. 12 Eylül Anayasası tüm bunların referansını oluşturuyor. Otoriter bir rejim, aklını yitirmiş bir devlet, anayasası olmayan ama anayasalı bir devlet görünümü söz konusu. Hukuk devletinden kaçan, demokratik kurumları tasfiye etmeye çalışan bir yapı var karşımızda. Bir türlü iyileşemeyen, demokrasi, insan hakları meselesini halledemeyen bir ülkede yaşıyoruz.
“Otoriter rejimin kendisini dayatmasını görüyoruz”
19 Ağustos bunun son fotoğrafı. Halkın iradesini, sandığı yok saymasını, uzunca bir süre kayyımla yönetilen bu kentlere yeniden kayyım atayarak otoriter rejimin kendisini dayatmasını görüyoruz. OHAL’de ısrarı görüyoruz, kayyımda ısrarı görüyoruz. Bu yönetememe halidir. Yönetemedikçe şiddetin her türlüsünü topluma dayatmaya devam ediyorlar.
“Bu şiddeti kabul etmiyoruz”
Kayyım şiddettir. Bu şiddeti kabul etmiyoruz. Bir an öne arkadaşlarımızın göreve iade edilmesini istiyoruz. Suç olan karardan geri dönülmesini ısrarla dile getiriyoruz. Sadece biz mi? Türkiye’de herkes bunu dile getiriyor, bugün sokaklarda milyonlarca insan bunu dile getiriyor. Her gün sokaklarda sivil itaatsizlik eylemleri var. Bu sadece HDP’lilerin eylemleri değil. Türkiye’nin her yerinde vicdan sahibi herkes bu karara tepkisini gösteriyor. Çünkü tepki göstermezsek çok iyi biliyoruz ki bundan sonraki adım tüm Türkiye’yi kayyımla yönetmek olacak. Sadece Amed’e, Van’a, Mardin’e kayyım atanmadı aslında, Türkiye’nin her yerindeki siyasi iradeye karşı bugün aklını yitirmiş devletin şiddetiyle karşı karşıya kaldık, hepimiz bundan mağduruz.
“Demokrasi ittifakını var edemezsek iktidar benzer sahneleri karşımıza getirecek”
Bu mağduriyeti aşmanın yegane yolu demokrasi, hak, hukuk, adalet mücadelesinde yan yana gelmektir. Bu kayyımların atanmasından çok önce böyle bir karar almıştık. Demokrasi ittifakında, demokratik anayasa ittifakı konusunda, yargı reformu konusunda bir çağrıyı yapma konusunda kararlar almıştık. Birçok kurum ziyaretini takvimimize yerleştirmiştik. Ne kadar doğru bir karar olduğu 19 Ağustos’ta bir kez daha ortaya çıktı. Çünkü eğer biz demokrasi zeminini var edemezsek otoriter rejim üzerinde kendisini yapılandıran bu iktidar benzer sahneleri karşımıza getirecektir. Bugün 3 büyükşehir belediye başkanlığına atadığı kayyımı yarın İzmir’e, İstanbul’a, Antalya’ya atamayacağının bir garantisi yoktur.
“Bu zulme hep beraber son verebiliriz”
Anayasal suç teşkil eden bu kararda o denli ısrarlılar ki hala ağızlarından şiddet, nefret söylemi çıkıyor. Hala ötekileştiren ayrıştıran bir akıl hakim. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Türkiye demokrasi ile yönetilmeye layık bir ülkedir. Bu coğrafya kadim halkların coğrafyasıdır. Burada farklı inançlar bir arada birlikte yaşama iradesini ortaya koymuştur. 12 bin yıllık tarih var. İşte Göbeklitepe, işte Hasankeyf. Bu coğrafyaya dayatılan zulümdür. Bu zulme hep beraber son verebiliriz.
“İlk görüşmemizi CHP ile yaptık”
Bugün başladık görüşmelere, hatta sabah ilk görüşmemizi CHP ile yaptık, bununla ilgili açıklamaları CHP ile birlikte basına geçeceğiz. Birçok kurum ve yapı ile yan yana geleceğiz. Bir dosyamız var. Bu dosya demokrasi mücadelesine çağrıdır. Bu dosyada anayasa konusunda strateji metnimiz var. Bu strateji metni aslında eşit yurttaşlık temelinde demokratik anayasayı birlikte sürecidir.
“Bu ülkede yaşayan halklar anayasasını yazmalıdı”
Bu ülke artık kendi anayasasını yazmalıdır. Türkiye’nin emekçileri anayasasını yazmalıdır. Türkiye’nin emekçileri kendi anayasasını yazmazsa kendisi için yazılmış bir anayasa olmayacaktır. Yazılmış hiçbir anayasada da kendini bulamayacaktır. Kadınlar bir anayasa yazmalıdır, kadına yönelik şiddete ve bu vahşi saldırılara son vermek, kadını yok sayan bu erkek egemen anlayışa son vermek için kadınlar kendi anayasalarını bizzat kendileri yazmalıdır. Bu ülkede yaşayan halklar anayasasını yazmalıdır. Kürtler, Türkler, Ermeniler, Süryaniler… 72 millet birlikte anayasasını yazmalıdır, eşit haklar temelinde buluşmalıdır.
“Devlet aklı toplumun kolektif aklını ifade eder”
İşte bu zulme son vermenin yolu bir arada yaşayabileceğimiz bir siyasi aklı, ortak aklı, bir kolektif devlet aklını var etmekten geçiyor. Devlet aklı dediğiniz birilerinin keyfince uygulayacağı bir şey olamaz. Devlet aklı toplumun kolektif aklını ifade eder. Devlet bir kurumlar bütünlüğüdür. Bu kurumlarda hangi siyasi iradenin hakim olacağını belirleyecek en temel şey de işte o demokratik anayasa olmalıdır. O kolektif aklı yaratmalıyız. Yoksa zorbalıktan beslenen bu aklın nereye sürükleneceğinin fotoğrafı işte 19 Ağustos fotoğrafıdır.
“Hepimiz buna tanıklık ediyoruz. Bu ilk defa olmuyor”
Bu darbelere son verebilmenin yolu her şeyden önce emek ve demokrasi mücadelesini yükseltmekten geçiyor. Bugün Türkiye’de yaşanan zulüm ve şiddetten en fazla payı belki de emekçiler alıyor. Hatta Toplu İş Sözleşmesi denilen bir tiyatroya tanıklık ediyoruz. Kamu emekçilerinin hakkının nasıl gasp edildiği gözümüzün önünde, hepimiz buna tanıklık ediyoruz. Bu ilk defa olmuyor. Uzun yıllardır bu şekilde devam ediyor. Bugün Türkiye’de yoksulluk sınırı 7 bin liraya yaklaştı, kamu emekçilerine yüzde 3-4 zam teklif ediliyor. Neden? Bütçe yama tutmuyor. Artık bütçe Saray tarafından gasp edilmiş, savaşa ayrılıyor. Cumhurbaşkanı soruyor, “Bir mermi kaç para” diye. Aslında bu bütçe hakkımızın gasp edilmesidir. Neden? Çünkü emekçiye, halka ayrılacak bir bütçe kalmamıştır. Savaşı, yolsuzlukları finanse etmeye ayırdıkları bütçe kalmıştır.
“Neden kayyım atandı?”
Bu kayyım gaspları da aynı bütçenin gaspı gibidir. Yerelde halkın haklarını gasp eden bir anlayıştır. Yine her şey toplumun gözü önünde tezahür ediyor. Neden kayyım atandı? Bu sorunun yanıtını en iyi ifade eden şeylerden bir İçişleri Bakanı’nın, Cumhurbaşkanı’nın aldığı hediyelerdir. Kayyımların yolsuzluklarıdır. Bunlar halkın hakkıdır. Halka ait kaynakların nasıl gasp edildiğinin bir fotoğrafıdır. Haklarımızın gasp edilmemesi için tüm Türkiye’de emekçiler, kadınlar, bütün kesimler yan yana gelmelidir. Bir demokratik anayasa mücadelesi vermeli, bir yargı bağımsızlığı mücadelesi vermelidir.
“Bir müzakere iklimi yaratmak istiyoruz”
Türkiye’de önemli bir şiddet aracı da yargı eliyle hayata geçmekte. Binlerce insan cezaevinde. Her gün onlarca HDP’li gözaltına alınmakta. Tüm toplum şiddet girdabına itilmekte. Bu amaçla ziyaretimizi gerçekleştiriyoruz. İnanıyoruz ki başlattığımız bu girişim bütün kurumları harekete geçirecektir. Herkesin herkesle konuşmasını istiyoruz. Bir müzakere iklimi yaratmak istiyoruz. Faşizme karşı mücadele ederken faşizm baskısı altında olan herkesin, bu şiddetin altında yaşayan herkesin konuşmasını müzakere sürecini başlatmasını arzu ediyoruz. Umarım bunlara vesile olacaktır görüşmelerimiz.