CHP Lideri Kılıçdaroğlu’ndan ‘Göçmen’ Çıkışı!

Göçmenlere ilişkin yaşanan son gelişmelerin ardından sosyal medya hesabından paylaşımlarda bulunan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Saray iktidarının ülkeyi yangın yerine çevirmesine izin vermeyeceğim” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, göçmenlere ilişkin yaşanan son gelişmelerin ardından sosyal medya hesabından paylaşımlarda bulundu.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, paylaşımında “Göndere Afgan bayrağı çekme, sözde gazeteci bir provokatörün verdiği mesajlar, Suriyeli bir gencin “CHP’ye karşı birleşelim” çağrıları, saldırı ve ölümler… Ben bu işin nereye gidebileceğini görebiliyorum; Saray iktidarının ülkeyi yangın yerine çevirmesine izin vermeyeceğim.” dedi.

“Sakin olun ve bize güvenin”

Kılıçdaroğlu, paylaşımlarının devamında, “Biz bu sığınmacı sorununu çözeceğiz; ve tabii ki bunu aklıselim ile yapacağız. Davul zurna ile uğurlayacağız misafirlerimizi. Lütfen sakin olun ve bize güvenin” ifadelerini kullandı.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun paylaşımları şöyle:

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: AK Partinin yapamadığını yapacağız

Partisinin grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Her bölgede sorunlar var, milletvekillerimiz çalışıyor. AKP’nin yapamadığını yapacağız. Çünkü biz iktidar olacağız, bütün sorunları çözeceğiz.” dedi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında, “Sen hala sandığa gittiğinde AKP’ye oy veriyorsan, şikâyet etmeyeceksin, aç kaldığında da şikayet etmeyeceksin, hakkını da aramayacaksın. Ama hakkını arıyorsan, çoluğun çocuğun işsizse, yeraltında kömür dururken, o kömürü çıkarmayıp, dışarıdan getiriyorlarsa, sandığa gideceksin, dersini vereceksin. Tek oyla dersini vereceksin. O zaman bu ülke kurtulur.” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a ‘uçak’ yanıtı: Korkma

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘uçak’ açıklamasına yanıt veren CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Bir yere tarifeli uçakla gitmeyi, metroya, trene binmeyi korkunç bir şey gibi görüyorsun. Korkma, o kadar kötü değil. Halkınla birlikte olabiliyorsun, dert dinleyebiliyorsun. Bu aralar senin çok ihtiyacın var bunlara, benden söylemesi.” dedi.

Haber Merkezi / Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısına sarf ettiği, “Neymiş, uçakları satacakmış. Dünyayı dolaşacaksın, neyle, tarifeli uçaklarla mı? Trene binersin, otobüslerle beraber seyahat edersin” sözlerine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yanıt geldi.

CHP lideri Kılıçdaroğlu; 3 Haziran 2021 tarihinde Ankara’dan İzmir’e gittiği uçakta birlikte yan yana yolculuk yaptığı ve bulmaca çözdüğü gençle fotoğrafını da paylaşarak sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“Erdoğan “Kılıçdaroğlu iktidar olunca uçakları satacak mı göreceğiz” demişsin. Gel diyoruz er meydanına, kaçıyorsun. Gelirsen görürsün satacak mıyım, satmayacak mıyım! Sen kaç, biz kovala, nereye kadar Erdoğan? Bir de anlaşılan bir yere tarifeli uçakla gitmeyi, metroya, trene binmeyi korkunç bir şey gibi görüyorsun. Korkma, o kadar kötü değil. Halkınla birlikte olabiliyorsun, dert dinleyebiliyorsun. Bu aralar senin çok ihtiyacın var bunlara, benden söylemesi.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan ‘erken seçim’ çağrısı

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki Grup Toplantısında yaptığı konuşmada, “Bu kadar çürüme hiç olmadı ama temizleyeceğiz, demokratik yollarla temizleyeceğiz, demokratik yollarla temizleyeceğiz. Temizliğin sihirli anahtarı seçim; hemen seçim, erken seçim, gelsin, Türkiye’yi aydınlığa kavuşturacağız, beraber kavuşturacağız” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / CHP Lideri Kılıçdaroğlu, konuşmasında ülke gündemini kasıp kavuran devlet-siyaset-mafya ilişkilerinin ifşası sonrası sessizliğini koruyan iktidara yüklenerek, “Türkiye’yi temelden sarsan bir sürü açıklama var, Saray’dan tek bir açıklama yok. Bu kadar lağım kokusu dünyaya yayılmışken neden kimse konuşmuyor? Neden savcılar harekete geçmiyor?” dedi.

HDP hakkında açılan kapatılma davası hakkında da konuşan Kılıçdaroğlu, “CHP demek demokrasi demektir. Bu ülkeye kendi özgür iradesiyle çok partili hayatı getiren parti CHP’dir. Dünyada başka örneği yoktur. Demokrasi olmazsa olmazımızdır. Siyasi partiler ise demokrasinin vazgeçilmez unsurudur. Demokrasinin var olduğu bir ortamda siz bir partiyi kapatamazsınız” ifadelerini kullandı.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun grup konuşmasındaki açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“Türkiye’yi temelden sarsan bir sürü açıklama var, Saray’dan tek bir açıklama yok. Ak Partili, MHP’li kardeşlerime sesleniyorum. Bu kadar lağım kokusu dünyaya yayılmışken neden kimse konuşmuyor? Neden savcılar harekete geçmiyor? Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir kabile devleti mi? Nerede bu savcılar?

İktidar kendisini kurtarmak istiyor, gündem değiştirmek istiyor. Gırtlağına kadar lağım çukuruna düşmüşler. Açık ve net ifade ediyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devleti olmaktan çıkmıştır. Yargı asla ve asla tarafsız ve bağımsız değildir. Talimatla iş yapan bir yargı vardır. Türkiye’de hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur.

Devletin hazinesini mafyayla el ele olacaksın, tezgahı kuracaksın, belli yerlere çökeceksin rantı alacaksın. 21. yüzyılın Türkiye’sinin geldiği nokta bu. İktidar sahipleriyle mafya ortak devleti yönetiyorlar. Cumhur İttifakı’nın üçüncü ortağı mafyadır!

Ben lağım borusu patladı dedim. Meğer lağım çukurundalarmış bunlar. Saray kokuyu hissetmiyor. Türkiye’yi temelden sarsan bir sürü açıklamalar var. Saray’dan tek cümle bile yok. Niçin? Gerekçe yaratmak istiyorlar onda da batıyorlar. Gerekçe bile bulamıyorlar. İstifa diye bir müessese var. Onurlu insanların başvurduğu istifa diye bir müessese var!

Yeraltı dünyasının önemli bir aktörü açıklama yapıyor. Gazeteler, TV’ler tartışıyor. İktidar sahibinden tık yok. Sen her konuda konuşuyordun. “Dış güçlerin oyunu” diyorlar. O zaman 19 yılın sonunda ülkeyi dış güçlerin oyuncağı haline sen getirmedin mi?

Rüşvet alan siyasetçilerden söz ediliyor, siyasi destekle uyuşturucu kaçakçılığı yapanlar var, tık yok. Savcılar korkudan soruşturma açamıyorlar. Kara para aklayanları bizzat serbest bırakıyorlar, yurtdışına çıkarıyorlar. Bunu yapan kim?

“İçişleri Bakanı isim verecek mi, asla vermez”

Meclis Başkanı’na geçen salı günü çok ağır konuşmuştum, doğru. Konuşması lazımdı. 600 milletvekilini kimse töhmet altında tutamaz! Sonunda konuştu. “Mektup gönderdim” dedi, “O siyasetçinin ismini istiyorum” dedi. İçişleri Bakanı isim verecek mi, asla vermez. Atanmış bakan, seçilmiş Meclis Başkanı’nın sorusuna cevap vermezse bu nasıl karşılanacak?

Peki göndermediği zaman atanmış bir bakan, seçilmiş bir TBMM Başkanı’nı sorduğu soruya cevap vermeyerek aşağılamasını nasıl karşılayacak? “Cevap vermiyorum sana, istediğin kadar yaz” diyecek, göreceksiniz. Sayın Başkan’a mektup yazdığı için teşekkür ederim.

10 bin dolar alan siyasetçi kimdir, açık ve net ortaya çıkması lazım. Biz biliyoruz, herkes biliyor. O kişide acaba yüz, ahlak var mı? Kire bulaşmış insanlar, yaşamları boyunca kirli gezmekten hoşlanırlar.

Türkiye’yi bu bataktan çıkaracağız. Ülkemize temiz, ahlaklı siyaseti, dayanışma kültürünü yeniden getireceğiz. Farklı görüşler, farklı siyasi anlayışlar kavga konusu değil zenginlik olmalı… Demokrasini var olduğu bir ortamda siz bir partiyi kapatamazsınız. Şiddet, baskı uyguluyorlarsa kapatın. Zaten savcı harekete geçer. Ama savcı siyasi otoritenin tavrıyla harekete geçiyorsa orada demokrasiyi yok ediyorsunuz demektir.

“İstifa bir erdemdir”

Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum rektör atadılar. Melih Bulu’ya söylüyorum. Sen o üniversiteye bırak rektör olmayı, orada ders verecek kapasiteye bile sahip değilsin. Sende onur varsa istifa et. İstifa bir erdemdir. Hocaların görevine son veriyor. Niçin? Hangi akılla, hangi mantıkla? Üniversitenin rektörü bilime düşman olur mu? Düşünün rektör bilime, bilim insanına düşman!

Boğaziçi Üniversitesi’nde görevine son verilen hoca, “Maddi karşılığı olmayan bu vazifeyi memlekete ve gençlere bir vazife olarak gördüm. Keşke iyiden, doğrudan, güzelden bu kadar nefret etmeselerdi. Güzel günler göreceğiz” diyor.

“Keşke Yunan galip gelseydi” diyen bir meczubu devlet ricali gidip ziyaret etti. Milli ordumuzun Tank Palet Fabrikası’nı beş kuruş bile almadan Katar ordusuna peşkeş çektiler. Hangi milli dayanışmadan söz ediyor bu iktidar? Asgari ücretliler geçinemezken, Saray beslemeleri bir yerden değil iki, üç, dört, beş yerden maaş alıyor. Bu mudur adalet?

Bu kadar çürüme hiç olmadı ama temizleyeceğiz, demokratik yollarla temizleyeceğiz, demokratik yollarla temizleyeceğiz. Temizliğin sihirli anahtarı seçim; hemen seçim, erken seçim, gelsin, Türkiye’yi aydınlığa kavuşturacağız, beraber kavuşturacağız.”

 

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu gençlere seslendi: Bunları artık yemeyin

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabı üzerinden paylaştığı video ile gençlere seslenerek, “Bakın sevgili gençler sizden bir isteğim var; bunları artık yemeyin. Çünkü bunlar gidici. Biz iktidara geliyoruz. Size sözüm söz. Sizden çalınan ne varsa, hepsini alıp size vereceğim. Çünkü ben sizleri çok seviyorum.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabı üzerinden paylaştığı bir video ile gençlere seslendi.

Evinin mutfağında çekildiği anlaşılan videoda CHP Lideri Kılıçdaroğlu, özetle şu ifadeleri kullandı;

“Size evimin mutfağından sesleniyorum. Biliyorum bu paylaşımın altına bir süre sonra bir troll ordusu saldıracak. Neymiş efendim, ‘Kılıçdaroğlu muhalefet yapamıyormuş, liderlik yapamıyormuş’. E haklılar! ‘128 milyar dolar’ ezberlerini bozdu. Bakın sevgili gençler sizden bir isteğim var; bunları artık yemeyin. Çünkü bunlar gidici. Biz iktidara geliyoruz. Size sözüm söz. Sizden çalınan ne varsa, hepsini alıp size vereceğim. Çünkü ben sizleri çok seviyorum.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan ‘kripto para yönetmeliği’ tepkisi

Resmi Gazete’de yayınlanan kripto para yönetmeliğine tepki gösteren CHP Lideri Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada “Böyle kararlar verilmeden önce tüm paydaşlarla konuşulur. Kripto kararını kime danıştın ey iktidar?” diye sordu.

Haber Merkezi / CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı bir açıklama ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) Resmi Gazete’de yayınlanan ve kripto varlıkların ödemelerde doğrudan ve dolaylı olarak kullanılamayacağını bildiren yönetmeliği eleştirdi.

Bunu ‘geceyarısı zorbalığı’ olarak niteleyen CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Kurtulamadılar bu zihniyetten. İlla geceyarıları bir akılsızlık yapacaklar” dedi. Kılıçdaroğlu, “Böyle kararlar verilmeden önce tüm paydaşlarla konuşulur. Kripto kararını kime danıştın ey iktidar? Bu konunun tüm paydaşları ile oturup, istişarelerde bulunacağım” ifadesini kullandı.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan ‘fezleke’ açıklaması: Hodri meydan

Kendisinin de arasında olduğu 10 milletvekili hakkında TBMM’ye gönderilen fezlekeler hakkında açıklama yapan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Ne yaparsanız yapın. Ne söylerseniz söyleyin. Yiğide savaş, bayramdır. Hodri meydan” dedi.

Haber Merkezi / CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendisinin de arasında olduğu 10 milletvekili hakkında TBMM’ye gönderilen fezlekeler hakkında sosyal medya hesabı üzerinden yayınladığı video ile cevap verdi.

“Fezleke göndermiş, dokunmazlığımı kaldıracakmış… Hodri meydan!” diyen CHP Lideri Kılıçdaroğlu, yayınladığı videoda özetle şunları söyledi;

”Ülke lebaleb hasta. Hastanelerde yer yok. 128 milyar doların nereye gittiği belli değil. Gece yarısı muhalefet partisinin ofislerini basıyorlar, vinçlerle. Gündemi değiştirmek gerekiyor, algıları tutmadı. Algıcıların algıları tutmadı. Şimdi ne yapıyorlar, fezleke düzenliyorlar Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığını kaldıracağız diye. Ya önemli olan Kılıçdaroğlu değil, önemli olan ülke. Kılıçdaroğlu fanidir. Ne yaparsanız yapın. Ne söylerseniz söyleyin. Yiğide savaş, bayramdır. Hodri meydan”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: Kendinize Bilim Kurulu demeyin ya, bilime ayıp

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM’de düzenlenen grup toplantısında yaptığı konuşmada, Bilim Kurulu’nu eleştirerek, “Bir de Bilim Kurulu var. Ne dedikleri, söyledikleri belli değil. 4 Nisan itibariyle ABD’yi geçtik vaka sayısında. Dün 193 kişi hayatını kaybetti. Nasıl yönetiliyor bu ülke? Bilim Kurulu hikaye tamamen. Hiçbirisinin bilim ile ilgisi yoktur. Bilim Kurulu dediğin senin dediğin kurallara iktidar uymazsa, izzeti ikbal ile çekileceksin oradan. Tam tersi oluyor. Bilim Kurulu ayrı havada, Sağlık Bakanı ayrı telden çalıyor. Allah aşkına kendinize Bilim Kurulu demeyin ya, bilime ayıp. Saray ise kaç kişi ölürse ölsün diyor” dedi.

Haber Merkezi / Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlenen grup toplantısında açıklamalarda bulundu.

Kılıçdaroğlu, konuşmasında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’yla (TCMB) ilgili ileri sürülen ‘rezervler azaldı’ iddiasına yer verdi. “Sordum, 128 milyar dolar nereye gitti? Bu sorunun cevabını almış değiliz. Cevabını veremiyorsa sarayın bekçisine söylesin, o cevap versin. Bizim için fark etmez” ifadesini kullanan Kılıçdaroğlu, “Esnafa sordum, ‘Biz almadık’ diyor. Simitçiye soruyorum, ‘Dalga mı geçiyorsun?’ diyor. 128 milyar dolar nereye gitti diye soran Merkez Bankası Başkanı’nı neden görevden aldınız?” dedi.

Konuşmasında, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi eleştiren Kılıçdaroğlu, “Onun tek derdi var, sarayın bekçiliğini yapmak. Ülkücü kardeşlerime şunu söylemek isterim. Hiç meraklanmayın, ben milliyetçiliğin ne olduğunu Bahçeli’ye de göstereceğim, dünyaya da göstereceğim. Ben saray beslemelerine asla itibar etmeyeceğim” ifadelerini kullandı.

Konuşmasında, genç işsizlik sorununa da değinerek, “Ya gençlerimiz? İşsizler. Bunların hali ne olacak? Gençlere sözüm var, sizin elinizden alınan bütün hakları size iade edeceğiz ve tamamını telafi edeceğiz” diyen Kılıçdaroğlu’nun Grup Konuşması söyle;

“Evet, hepinize en içten sevgiler, saygılar sunuyorum. Değerli konuklarımız, bizleri televizyonları başında izleyen, radyolarında dinleyen, sosyal medya hesaplarında takip eden sevgili vatandaşlarım; hepinize Cumhuriyet Halk Partisi Grubu’ndan sevgilerimizi, saygılarımızı ve muhabbetlerimizi gönderiyorum. Huzurlu bir Türkiye’yi hep beraber istiyoruz.

İzin verirseniz önce bir durum tespiti yapmamız gerekiyor. Çünkü Türkiye farklı bir sürecin içine evrilmeye başladı. Sıkıntılı bir tablo var. Tümüyle yönetim erkini kaybetmiş bir siyasal iktidarla karşı karşıyayız. Kontrolünü kaybetmiş, Türkiye’yi yönetemiyor, ağır sorunların altında ezilen, çaresizlik üreten, çaresizliğini örtbas etmek için sağa sola saldıran, yapay gündemlerle toplumu meşgul etmek isteyen bir siyasi yönetimle, bir kişinin yönetimiyle, bir tek kişiyi hükümetiyle karşı karşıyayız. Cumhuriyet tarihinde ilk kez böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla önce bir Türkiye tespiti yapmamız gerekiyor. Şu anda pandemi sürecindeyiz. İnsanlar can derdinde. Aşı bekliyorlar. Nerede aşılar? Isparta’ya giden arkadaşlarımız yaşlı bir kadına soruyorlar, kadının söylediği şu: “Bir türlü aşı sırası gelmedi. 70 yaşını aşkınım” diyor. Nerede bu aşılar? Kim bu aşıları bulacak? Kim Türkiye’ye getirecek? Kim halkın can güvenliğini sağlayacak? Bu ülkeyi kim yönetiyor, kim sorumlu bu ülkenin yönetiminden? Bu soruyu herkesin kendisine sorması lazım. Ama özellikle Ak Parti’ye geçmişte oy vermiş, şimdi kafası karışık olan vatandaşlarıma seslenmek istiyorum. Türkiye’nin gidişinden memnunsan, alkışla. “Bu gidiş, gidiş değildir” diyorsan beni dinleyeceksin kardeşim, bu kardeşini dinleyeceksin. Doğruları öğrenmek istiyorsan, bu kardeşini dinleyeceksin. Ben sana her zaman, her yerde, her ortamda doğruları söylemeye devam edeceğim.

Değerli arkadaşlarım; bakın hep beraber sağlık çalışanlarını alkışlıyoruz. Neden? Hiç onları sorguluyor muyuz? Hayır. Günün 24 saatinde çalışıyorlar mı? Evet çalışıyorlar. Çocuklarını bile göremiyorlar. Pandemi ile Covid-19’la mücadele ederken hayatlarını feda ediyorlar. Hayat kurtarmak için hayatını feda eden insanların elleri öpülmez mi değerli arkadaşlarım? Hayat kurtarmak için hayatını feda eden sağlık çalışanlarının elleri öpülmez mi? Bir istekleri vardı. Covid-19 dolayısıyla hayatını kaybedenler için, “meslek hastalığı olsun, bunu kabul edin” dediler. Yapmıyorlar. Niçin yapmıyorsunuz? Vicdan yok mu sizde? Bu insanlar günün 24 saati bizim insanlarımız için çaba harcarken, çalışırken bir taleplerini neden yerine getirmiyorsunuz? Hangi gerekçeyle yerine getirmiyorsunuz? Bunun sorgulanması lazım değerli arkadaşlarım.

Çok sayıda sağlıkçı hayatını kaybetti bu süre içinde değerli arkadaşlarım. Şu soruyu sormak gerekir yine: Bütün bunların sorumlusu kim? Bu ülkeyi yöneten kim? Bu ülkenin yönetiminde söz sahibi olan kim? Böyle acı bir tabloyu Türkiye’nin önüne koyan kim? Ben soruyorum ama her vatandaşımın da sormasını istiyorum, her vatandaşımın da… Her vatandaşımız yeri geldiği zaman “dur arkadaş” demesi lazım. Dur arkadaş ya, yeter artık. Milleti canından bezdirdiler. Buna bakmak lazım.

Değerli arkadaşlarım; iki örnek vereceğim size, pandemi dolayısıyla nelerin yaşandığına dair sadece iki örnek vereceğim ve vicdan sahibi herkesin de bu iki örneği dikkatle dinlemesini isterim. Aslı Özkısırlar, İzmir’de elleriyle yaptığı takıları satarak geçimini sağlıyor. Bir hastalığı var, yatarak tedavi olması lazım ama bir türlü boş yatak bulamıyor. Yok diyorlar boş yatak ve sonunda şu Tweet’i atmak zorunda kalıyor: “Neredeyse 10 günden fazladır hastaneye yatış için bekliyorum. Yatak yok ama siz yapın kongrenizi. Benim çektiğim ağrının, eziyetin ne önemi var sonuçta? Sürünerek ölürsünüz umarım” diye de beddua da ediyor. 21’inci Yüzyıl’ın Türkiye’sinde Aslı Özkısırlar’a yatak bulunamadı ve hayatını kaybetti. Sorumlusu kim? Kim sorumlusu? Yine söyleyecek biliyorum, “Bay Kemal sorumlusu” diyecek. Beyefendi, bu işin baş sorumlusu sensin, sen! Hâlâ bilmiyor musun, sen yönetiyorsun memleketi!

Sırtı kalın olanlara, dayısı olanlara ambulans uçaklar hazır. Her taraftan hastalar getirilir, yatakları hazır, yataklara konur, tedavisi yapılır. Peki garibanlara, dayısı olmayanlara, fakire fukaraya; telefon açıp da bir türlü yatamayan hastaların sözcüsü kim olacak? Onların dertlerini kim dile getirecek? Ben getireceğim, biz getireceğiz. Diyorum ya, “dostlarımızla beraber.” Soruyorlar: “Dostlarınız kim?” Dostlarımız bu ülkenin garibanlarıdır, bu ülkenin işsizleridir, bu ülkenin esnafıdır, bu ülkenin kamyon şoförleridir, bu ülkenin apartman görevlileridir. Bu ülkenin esnafıdır bizim dostlarımız. Bizim dostlarımız bunlardır. Halktır, halk bizim dostlarımız.

İkinci örnek Kayseri’den: Sidar adında 16 yaşında bir kızımız, 16 yaşında. Evine giderken güvenlik görevlisi çağırıyor, “maskeyi nizami takmadın” diyor ve ceza kesiyor. Maskesi var ama nizami takmadı. O nizami hangi ölçü, bilmiyoruz. Nizami takmadın diye ceza yazıyor. Bu Sidar’ın, gencecik fidan gibi kızımızın babası esnaf. 900 lira ceza kesiyorlar. Nereden ödeyecekler 900 lirayı? Ödeyemiyorlar tabii. 22 Mart tarihinde kendisine bir mektup: “23 Mart’ta vergi dairesinde icra servisine geleceksin” diyorlar. Gidiyor kız ve kendisine bir ödeme emri tebliğ ediliyor. Açıklama şöyle: “Borcunuzun menkul veya gayrimenkul mallarınızla, her türlü hak ve alacaklarınızın haczedilerek paraya çevrilmek suretiyle tahsil edileceğini bilin” diyor. 16 yaşındaki kız maskeyi nizami takmamış, takmadığı için 900 lira ceza. 16 yaşındaki kız bunu ödeyemiyor. “Efendim, sen ödemezsen babandan ev haczi, gayrimenkul, menkul ne varsa haczedeceğiz, parayı alacağız” diyor. Peki, bu bir zulüm değil mi?

“Sözüm sözdür, bu ülkeye mutlaka adaleti, adaleti, adaleti getireceğim”

Bir de şuna bakın: Şu tablo neresi? Ak Parti’nin Kongresi. Ya maskesiz bir sürü adam var. Ceza yazan var mı buraya? Yok. Kim bunların dayıları? Sarayda oturanlar, beşli çeteler; dolarla avroyla oynayanlar bunların dayıları. Bunlara ceza yok ama 16 yaşında Kayseri’deki Sidar’a 900 lira ceza. Bunu vicdan kabul eder mi? Ak Parti’ye oy veren kardeşlerime sesleniyorum: Bunu vicdan kabul eder mi? Ahlak kabul eder mi bunu? 16 yaşındaki kıza 900 lira, bunlara sadece alkış, sadece alkış. Bunları doğru kabul etmiyoruz. Çifte standart, devlet yönetiminde olmaz. Birisi için farklı, dayısı olan için; dayısı olmayan için zulüm. Birisine ikramiye, birisine zulmedeceksin. Buna da devlet yönetimi diyeceksin. Devlet böyle yönetilmez. Devlet adaletle yönetilir, bilgiyle yönetilir. Farklılık yaratarak devlet yönetilmez. Vatandaşlar arasında ayrım yapılmaz. O zaman bunlara da 900 lira ceza keseceksin her birine, ben de diyeceğim ki: “Seni kutluyorum arkadaş; vatandaşlar arasında ayırım yapmadın.” Bu tabloyu eğer Ak Partili kardeşlerim, Milliyetçi Hareket Partisi’ne oy veren kardeşlerim içlerine sindiriyorlarsa bir şey demiyorum. İçlerine sindiremiyorlarsa, “burada bir adaletsizlik var” diyorlarsa, beni dinleyin kardeşim. Sözüm sözdür, bu ülkeye mutlaka adaleti, adaleti, adaleti getireceğim.

Bakın değerli arkadaşlar; tuttular ta Karadeniz’den başladılar, kalabalık kongreler… Ya, yanlış bu arkadaş? Kongreler yaptılar, yanlış arkadaş bu. Defalarca söyledik “bunlar yanlıştır” diye. Bakın şu, Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurultayı. Şu da Ak Parti’nin kurultayı. Cumhuriyet Halk Partisi Kurultayı’nda bütün sosyal mesafeler korunmuştur, Ak Parti Kurultayı’nda yoktur. Cumhuriyet Halk Parti devleti yönetmemektedir. Ak Parti’nin bir kişisi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yönetmektedir. Vatandaşa hangisi örnek? Bu tablodan hangisi örnek vatandaş? Bu mu, bu mu? Bu örnekse bilin ki Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni adalette yönetecektir. Böyle olduğu gibi Hiçbir vatandaşının geleceğini tehlikeye atmayacaktır.

Ayrıca bakın değerli arkadaşlarım; kurultay öncesi- gazeteciler burada, sorsunlar gazetecilere- Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurultayı nasıl oldu? Daha önemli bir şey söyleyeyim. Bütün Ak Parti’ye oy veren kardeşlerime seslenmek isterim: Kurultayı yapmadan önce Sağlık Bakanlığı’na yazı yazdık. Hiçbir partilimizin hayatını tehlikeye atmak istemeyiz. Kongremizi nasıl yapalım? “Kapalı yerde yapmayacaksınız, açık yerde yapacaksınız” dediler. “Sosyal mesafeyi koruyacaksınız.” Biz de yaptık. Hiçbir vatandaşımızın hayatını tehlikeye atmadık. Şimdi söyleyin bakalım, devleti kim daha iyi yönetir, kim adaletle yönetir ve kim vatandaşına değer verir? Diyorlar ya, efendim CHP gelse acaba memleketi yönetir mi? Bal gibi yönetir, adaletle yönetir, güzellikle yönetir. Açlık olmaz, sefalet olmaz.

“Kontrolü tamamen kaybetmişler ve devleti yönetemiyorlar”

Bir de Bilim Kurulu var Sağlık Bakanlığı’nda. Allah aşkına kendinize bilim kurulu demeyin. Bilime ayıptır ya, bilime ayıp. Ne dedikleri belli değil, ne söyledikleri belli değil; oturmuşlar koltuğa memlekete bakın arkadaşlar. 4 Nisan itibariyle vaka sayısında Amerika Birleşik Devletleri’ni geçtik. Dün 193 kişi hayatını kaybetti, bunlar da resmi rakamlar. Nasıl yönetiliyor bu ülke? Bilim Kurulu var; hikaye tamamı, hikaye tamamı… Orada oturanların hiçbirisinin bilimle ilgisi yoktur. Bir daha söyleyeyim: Orada oturanların hiç birisinin bilimle ilgisi yoktur. Bilim Kurulu dediğin, senin koyduğun kurallara siyasi iktidar uymazsa izzeti ikbal ile çekilecektir oradan. “Ben bilim insanıyım, sen siyasetçi değilim. Kuralları koydum, buna uyuyorsa hayhay. Uymuyorsan, kusura bakma; beni sadece burada göstermelik olarak tutamazsın” demesi lazım. “Benim bir kişiliğim var, benim bir onurum var, benim bir bilimsel altyapım var. Ben kendi onurumu ezdirmem” diyeceksin. Ama tam tersi oluyor. Oturmuşlar oraya, Bilim Kurulu ayrı havadan, ne dediğini kimse bilmiyor. Sağlık Bakanı ayrı telden çalıyor. Saray ise zaten, “kaç kişi ölürse ölsün, yeter ki benim koltuğun sağlam olsun” diyor. Bu mudur devleti yönetmek? Bir daha söylüyorum: Bu mudur devleti adaletle yönetmek? Bu mudur vatandaşının can ve mal güvenliğini korumak? Bu mudur vatandaşın sağlığını koruma? Kontrolü tamamen kaybetmişler ve devleti yönetemiyorlar. Sadece tek düşündükleri koltukları, bunu yapıyorlar… Peki bu fatura kime çıkıyor değerli arkadaşlarım? Öyle ya, bunun bir faturası vardır. Kime çıkıyor bu fatura? Saray ve beslemelerinin durumu çok iyi. Bir yerden değil, beş yerden maaş alıyorlar, avro üzerinden maaşlarını alıyorlar. Garantili maaşları; istifa etseler bile, işlerine son verilse bile dünyanın parasını alıyorlar. Vergi de ödemiyorlar bunlar. O da başkaları tarafından, başka kurumlar tarafından ödeniyor. Bir elleri yağda, bir elleri balda. 193 kişi hayatını kaybetmiş. Ya insan gece uyumaz ya, gece uyumaz. Bunların umurunda bile değil; 100 kişi değil, 100 bin kişi de ölse olsa umurlarında değil. Bekledikleri tek şey: “Benim cebim nasıl dolacak? Ben paramı nasıl alacağım? Londra’daki bankalara paramı nasıl yatıracağım?” Bunların derdi o. Bunlar tefecilere çalışıyorlar. Bakın beşli çete de çok memnun hayatından, onların da bir sıkıntısı yok. Garantilerin tamamı dövizle… Peki esnafın durumu, manavın durumu, taksicinin durumu, kamyon şoförünün durumu, apartman görevlisinin durumu, sokak satıcılarının durumu, simitçiler durumu, pastacıların durumu, yeşil saha çalıştıranların durumu? Bunların durumu nedir? Saray biliyor mu? Saray bilmiyor. Sarayın umurunda bile değil. “Bin lira verdim, idare edin.” E sen bin lirayla 1 ay geçin bakalım, nasıl geçiniyorsun? Sen bin liraya para ile demiyorsun. Senin gözünün önünde sadece dolar var, Amerikan Doları var, Avrupa’nın Avrosu var. Sen Türk Lirası’nı zaten çoktan boş vermişsin.

Değerli arkadaşlarım; arkadaşlarımızı illere gönderiyoruz, gidin alana bakın. Vatandaşın hangi sorunu var ve biz bu sorunlarla nasıl ilgileneceğiz, birebir görüşün. Isparta’ya gitti 20 milletvekilimiz ve parti meclisi üyelerimiz; 31 Mart-1 Nisan arası oradalardı. Bakın bir esnaf şunu söylüyor: “Ya Ramazan ayı geldi, en çok iş yapacağımız dönemde dükkanlar kapandı.” Bu esnaf kardeşime soruyorum: En çok para kazandığın dönemde, senin dükkanını kapatan kongreleri kim yaptı? Bak Cumhuriyet Halk Partisi kongre yaptı; bütün illerde yaptı, Ankara’da da yaptı. Bir kişinin burnu kanadı mı, bir kişinin? Bir kişi herhangi bir nedenle sağlık sorunu yaşadı mı? Hayır. Ama bunlar vatandaşın sağlığı hiç önemli değil, bunu yapıyorlar. Yine arkadaşların gözlemi: “Her 100 metrede bir dükkan kapatıldığını görüyoruz.” Tabela var, asmış oraya; ya satılıktır veya kapattık dükkanı… Geçinemiyor adam. Kirayı ödeyemiyor adam. Saraydakiler bunu biliyor mu? Bilse ne olur, bilmese ne olur? Onun gözünde esnaf yok ki zaten. Esnafı şöyle görüyor: Nasılsa vururum ensesine tokadı, alırım oyumu. Ama bu esnaf artık eski esnaf değil. Bu esnaf sana sandıkta hesabını soracak; ben bunu gayet iyi biliyorum.

2 bin nüfuslu Aksu İlçesinde “daha 6 aydır açığım” diyor, “dükkanı açtım. 25 bin lirayı bulan veresiye defterim var.” 2 bin nüfuslu küçücük bir yer. 6 ay, 25 bin lirayı bulan veresiye defteri… Millette para yok. Saray’a sormak lazım ve onların beslemelerine de sormak lazım. Bu vatandaşın yaşadığı travmadan, yaşadığı sorunları siz yeteri kadar biliyor musunuz? Travmalardan haberiniz var mı? İntiharlardan haberiniz var mı? Yoksulluk diz boyu, bundan haberiniz var mı?

Yine Aksu İlçesi’nde bir ayakkabıcı, aynen okuyorum söylediklerini: “30 yıldır ayakkabı satarım. İlk defa gelip bana ikinci el ayakkabı var mı diye soruyorlar. İlk defa… 30 yıldır ayakkabı satıyorum, ilk defa gelip bana ikinci el ayakkabı var mı diye sormaya başladı insanlar.” Halkın yeni ayakkabı alamayıp ikinci el sorduğu bir dönemi geçiriyoruz, bir dönemi yaşıyoruz. İkinci Dünya Savaşı’nda bile böyle olmamıştı. Diyorum ya, devleti yönetemiyorlar. Diyorum ya, dağılmış vaziyetteler, tamamen kontrolü kaybetmiş vaziyetteler, ne yapacaklarını bilmiyorlar. Sarayda Lale Devri yaşanıyor. Herkesin bir eli yağda, bir eli balda. Ahali felaket vaziyette, Erdoğan çıkıp esnafın önüne, esnafın dükkanına gidebilir mi? Aksu İlçesi’ne gidebilir mi? Isparta’ya gidip esnaflarla birebir konuşabilir mi? Hayatta gidemez. Belki elli bin korumayla gider, elli bin korumayla. Bu mudur devleti yönetmek? Bu mudur halkçı olmak? Bu mudur milliyetçi olmak? Aynı şeyi Bahçeli’ye de soruyorum. Bu tabloya Bahçeli de destek veriyor, ülkücüleri bunun dışında tutuyorum. Ülkücü kardeşlerimin ne yaptığını gayet iyi biliyorum. Çok rahatsız olduklarını da gayet iyi biliyorum. Bahçeli ayrı… Bütün bu yoksulluğun değirmenine su taşıyan kişidir. Bir daha söyleyeyim, bütün bu yoksulluğun değirmenine su taşıyan kişidir.

Emin olun bunlarda vicdan yok; vallahi de yok, billahi de yok. Kayseri’de Sahabiye Medresesi’nde dükkanlar var. Geçen yıl 9 bin 380 lira kira ödeyen bir esnaftan, bu yıl 20 bin 332 lira istiyorlar. 9 bin 380 liradan, 20 bin 332 lira. Yahu ne oldu da bu kadar büyük bir zam yapıyorsunuz? “Vakıflar Genel Müdürlüğü istedi” diyorlar. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bilgisi yok. Büyükşehir Belediye Başkanı istiyor. Ha buradan yine sandık geldiğinde bütün vatandaşlarımın düşünmesini isterim. Bu Ak Partili belediye; Cumhuriyet Halk Partisi belediyesinde böyle garabetler olmaz. Onlar, halka hizmet ederler. Halk için çalışıyorlar. Görevlerini de, işlerini de tıkır tıkır yaparlar. Engel çıkarıyorlar, engelden şikayet etmezler. Engelleri aşmasını bilir, halka giderler. Kayserili kardeşime, bu esnaf kardeşime de. Orada görev yapan, çalışan, alın teri döken esnaf kardeşimize de söylüyorum: Sandık gelecek, bu kardeşine oy vereceksin, Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy vereceksin. O paraların tamamını sana iade edeceğim faizi ile beraber.

“Dünyadaki bütün mezarlıklar vazgeçilmez adamlarla doludur”

Devleti yönetiyorlar, perişan ettiler. Bakın değerli arkadaşlar, 2020 yılında, geçen sene, Esnaf ve Sanatkar Sicil Gazetesi var. 99 bin 588 esnaf, 2020 yılında iflas etti, dükkanını kapattı. Bu 99 bin kişi nasıl yaşıyor acaba? Devleti yöneten iradenin şunu sorması lazım: “Bu 99 bin kişi iflas etti, bunların aileleri, çocukları var. Bir sorun bakayım ya, bunlar geçimlerini neyle sağlıyor?” Saray bunu sorabilir mi? Soramaz, sormaz da saten. 99 bin kişi ölmüş, onun umurunda bile değil. İflas etmiş, umurunda bile değil. Onların çocukları var, umurunda bile değil. Umurunda olan tek şey var: Koltuğumu nasıl korurum. Koltuk insanı büyütmez, insanı büyüten akıldır akıl. İnsanı büyüten adalet duygusudur. Koltuğa oturdun, kendini vazgeçilmez adam görüyorsun. Dünyadaki bütün mezarlıklar vazgeçilmez adamlarla doludur. Yoktur öyle bir şey.

Son 14 ayda en az 124 bin 910 esnafımız iflas etti arkadaşlar. İzledikleri yanlış politikanın getirdiği fatura budur. Sadece esnaf mı? Çiftçiye bakalım, çiftçinin durumuna bakalım. Çiftçi de hayatından memnun mu? Hayır, onun da sıkıntıları var. Defalarca söyledim; Nevşehir’de, Kırşehir’de 400-450 ton patates depolarda duruyor, yeşillendi. Alacak kimse yok… Alacak kimse yok ama banka haciz gönderiyor traktörüne, hayvanına, arabasıyla, evine. Nasıl geçinecek bu adam? Zamanında taksitlendirin dedik, yapmadılar. Şimdi Tarım Kredi Kooperatifleri, “borcu dolayısıyla taksitlendireceğiz” diyorlar. Güzel. Yeniden yapılandıracağız, güzel. Faizi ne yapıyorlar değerli arkadaşlar? 11’den, 18’e çıkarıyorlar. Yahu neyin fiyatı düştü de sen bunu bu kadar yükseltiyorsun? Sen üreticinin elindeki patatesi aldın mı? Üreticinin elinde depolarda bekleyen elmayı aldın mı? Nasıl ödeyecek bu adam? Mal depoda, icra kapıda; banka gelmiş, Tarım Kredi gelmiş, “parayı öde.” “Malı al ki, parayı ödeyeyim. Malım satmadıktan sonra ben nasıl ödeyeceğim?” Çiftçinin de bu saray hükümetinden alacağı var. Saray hükümetinden çiftçinin alacağı var. Ödemiyor parasını. Değerli arkadaşlarım; eskiden yapılandırmada 5 taksitti, şimdi yüzde 30’u peşin 3 taksit. Nasıl ödeyecek bu adam? Çiftçi nasıl ödeyecek bunu? Çiftçi de memnun değil. O da biliyor başına gelenleri. Yaşıyor zaten. Traktöre haciz gelmiş, evine haciz gelmiş, hayvanına haciz gelmiş; nasıl geçinecek bu adam? Tarlasını haciz gelmiş.

Çiftçinin dışında, emekliler; peki, emekliler hayatımdan memnun mu? Soralım emekliye. Eğer emekli kardeşimiz hem Emekli Sandığı’ndan, hem yönetim kurulu üyeliklerinden, bir yerden değil beş yerden maaş alıyorsa hayatımdan memnun. Sarayda bunlardan dolu, lebâleb sarayda dolu, hepsi orada. Ne kadar bir yerden değil, 3 yerden, 5 yerden maaş alanların alayı orada, tamamı orada. Peki aşağıda? Hakkari’deki, Siirt’teki, Rize’deki, Çankırı’daki, Tekirdağ’daki, İzmir’deki emeklinin durumu ne? Perişan vaziyette. Bin lira ikramiye verdiler 2018’de; ya her şeye zam geldi kardeşim, her şeye zam geldi. Buna da zam yap. Enflasyon oranında zam yap. 1680 lira tutuyor olması gerekiyor, 1500 lira yap. “Yapmam” diyor. “Vermem” diyor. Niçin? “Emekli de hayatından memnun” diyor. “Beni görünce beni alkışlıyorlar emekliler. O zaman demek ki durumları çok iyi” diyor. Hepimizin oturup düşünmesi lazım. Emekli kardeşlerimin de oturup düşünmesi lazım. 2 maaş ikramiyeyi alman için verdiğimiz mücadeleyi düşünün. Emekli ikramiyesini en az bin 500 lira yapacağız, en az bin 500 lira. Emekliyi öyle bir hale soktular ki, gramla, gramla et alıyor. Tavuğu dörde bölüyor, bir parçasını alıyor Bursa’da anlattılar.

Değerli arkadaşlarım; 7 milyon 900 bin emekli, 7 milyon 900 bin emekli, asgari ücretin altında aylık alıyor. Bu emeklerin günahı ne? Bu emekliler 30-35 yıl çalıştılar, alın teri döktüler, sigorta primlerini ödediler, gelir vergisi ödediler, emekli oldular. Emekli oldular diye saray iktidarı bunlara zulmetmeye başladı. “Para vermem” diyor size. “Enflasyon yüzde 8 diyor, yüzde 8 vereceğim. Yüzde 7 diyor, yüzde 7 vereceğim.” Peki enflasyon kaç? Margarin; son bir yılda, son bir yılda margarinin fiyatı yüzde 39 arttı, tavuk eti yüzde 44 arttı, mercimek yüzde 50 arttı. Mısırözü yağı yüzde 55, ayçiçeği yağı yüzde 60, yumurta fiyatını yüzde 64 zam geldi. Emekliye yüzde 8, “bununla idare et” diyor. Neden? “Para yok” diyor. E saraya para var, malı götürenlere para var. Her türlü imkanı veriyorsun. Üstelik para var, dolarla para var, avroyla para var. Türk lirası da geçmiyor orada. Bu zulüm değil midir? Bu zulümdür.
Bakın değerli arkadaşlarım; ayrıca dul-yetim aylığı alanlar var, emekliler dışında dul-yetim aylığı alanlar var. 2 milyon 600 bin kişi; bunlar ayda kaç lira alıyor biliyor musunuz? 763 lira. 763 liraya dul ve yetim geçinmeye çalışıyor, 763 lira… Bunlarda vicdan var mı ya, bunlarda ahlak var mı? Bunlarda insan sevgisi var mı? Bunlar sefaleti bilmiyorlar. İstanbul’da Nişantepe’ye gittim. Erdoğan’ın gidip, orayı görmesini isterim. Diyecek: “Burası Türkiye mi, Afrika mı?” Afrika değil beyefendi, orası Türkiye ama senin haberi yok. Altında uçakların var. Hiçbir padişaha nasip olmayacak kadar sarayların var. Görmüyor musun milletin halini? Milletin perişanlığını görmüyor musun? 2002 yılında en düşük emekli aylığı ile yedi çeyrek altın alınıyordu. 2002 yılında, yani bunların iktidar olduğunda en düşük emekli aylığı ile yedi çeyrek altın alınıyordu, şimdi iki çeyrek… Emekliler de böyle. Onları da boş verdiler.
Ya gençlerimiz ve işsizlerimiz; bunların hali ne olacak? 19 yıl devleti yöneteceksin, 19 yıl 10 milyon 287 bin işsiz olacak. 10 milyon 287 bin işsiz yaratacaksın, sonra da çıkıp, “bu memleketi ben güzel yönetiyorum” diyeceksin. 10 milyonu aşkın işsizin olduğu bir yerde hangi güzellikten bahsediyorsun sen? Üniversiteyi bitirmiş pırıl pırıl çocuklar; senin bu çocukları, bu evlatlarımızı umutsuzluğa sevk etmeye hakkın var mı ya? Böyle bir hak sana verildi mi? Senin durumunu iyi, saraydakilerin durumu iyi, çocuklarının durumu iyi, beslemelerin durumu iyi; herkes birden fazla maaş alıyor, birden fazla yerden maaş alıyor. Üniversiteyi bitirmiş, üstelik en iyi okulları bitirmiş olanlar işsiz. İşsizliğin ne olduğunu acaba Erdoğan biliyor mu?

Değerli arkadaşlarım; gençlerle konuştum: “KPSS’den alsınlar bizi, sınavdan başarılıyız ama sözlüde eleniyoruz.” Bunu kesinlikle kaldıracağız. Ne mülakatı? Girmiş, sınavda başarılı olmuş, almış 93 puanı. “Gel kardeşim, çalış” diyeceksin. Dayın yoksa eleniyorlar, akraban yoksa eleniyorlar, siyasi yandaşın mı yoksa sözlüde eliyorlar. Bu haksızlığı gidereceğiz. Sayıştay raporlarına göre, 138 bin 393 öğretmen açığı var. Tamamını dolduracağız, tamamını. Ne demek 20 bin, 40 bin. Kardeşim, 138 bin 393 öğretmen açığı var. Bu öğretmenler ne yapacak? Evlatlarımızı yetiştirecekler. Eğitimden tasarruf edilir mi? Eğitimden tasarruf edilmeyeceğini en iyi anneler-babalar bilir; kendisi yemez çocuğuna yedirir, kendisi giymez, çocuğuna giydirir. Kredi Yurtlar Kurumu’ndan borç almışlar, aile durumu iyi değil üniversiteyi okurken. Şimdi hem faiz, hem işsiz. İş ver, parayı alacaksan ondan sonra al. Hem iş vermiyorsun ve diyorsun, “borcunu öde.” Nasıl ödeyecek, nasıl ödeyecek? “İcra göndereceğim, babanın malvarlığına el koyacağım.” Babanın ne günahı var? Zaten durumu iyi olsa kredi almazdı. Bunları bitireceğiz, tamamını bitireceğiz. Gençlere sözüm var gençlere, gençlere sözüm var: Sizin elinizden alınan bütün hakları size iade edeceğiz ve tamamını telafi edeceğiz.

“Bu tablo, Türkiye’nin kabul edeceği bir tablo değil”

Bakınız, 28 kez Türkiye şampiyonu olan bir kardeşim var, Elazığlı hemşerim, 28 kez… Pazarda yumurta satarak geçiniyor. Bu bir devlet ayıbı değil midir? Bu ayıp değil midir? Niye buna iş yok? Torpili olmadığı için, dayısı olmadığı için. Değerli arkadaşlarım; bir üniversite öğrencisi, işsiz mühendis, inşaat mühendisi, “üniversiteye gidip, diplomamı alırken çok üzüldüm” diyor. “İşsizim” diyor. “Bu diplomanın bir işe yaramadığını gördüm” diyor. Dayın yoksa arkanda, yakının yoksa bir siyasi, ister KPSS’den 100 puan al, yine de bir iş bulamıyorsun. Bunu yaratan kim? Gençlere soruyorum.: Bu tabloyu Türkiye’nin önüne, bu tabloyu gençlerin önüne koyan kim? Saraydakiler… Çok derin ve üzüntülüyüz değerli arkadaşlarım. Bu tablo, Türkiye’nin kabul edeceği bir tablo değil.

Değerli arkadaşlarım; zulüm var. Evet, zulümle yönetiyorlar. Evet, ben bunu gayet iyi biliyorum. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri eylem yapıyor. Silah var mı? Yok. Saldırı var mı? Yok. Saldırıyı yapan kim? Sarayın polisleri. Olmaz arkadaşlar… Boğazını sıkıyorsun, niçin? Birisini mi dövdü? Hayır. Elinde silah mı var? Hayır. Neden peki bunu yapıyorsun? “Talimat geldi.” Talimatı verene iyi dikkat edin. Sevgili gençler; talimatı verene iyi dikkat edin. Sizin nefesinizi kesiyorlar, boğazınıza biniyorlar, hak arama talebinizi kesmek istiyorlar. “Neden gençler haklarını arıyorlar” diye bir korku ve kaygı içindeler. Benim size sözüm var, bütün gençlere, benim size sözüm var. Türkiye Cumhuriyeti coğrafyasında Allah’ın izniyle iktidar olduğumuzda, bizi özgürce eleştirebileceksiniz, bu hakkı vereceğiz size.

Herkesi terörist ilan ediyorlar, herkesi darbeci ilan ediyorlar. En zor koşullarda yaşayanlar da Roman vatandaşlarımız. Değerli arkadaşlarım, 8 Nisan Dünya Romanlar Günü. Allah’ın verdiği bir yetenek var, bunların müzik kulakları çok iyi. Bunlar sokak ekonomisi dediğimiz, günlük yaşayan insanlar ama bunlar yaşamıyorlar şimdi açlık çekiyorlar. Dünya Romanlar Günü’nde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde romanlar en büyük açlığı ve yoksulluğu yaşayan kesim. Onların da haklarına sahip çıkmamız lazım.

Değerli arkadaşlar; tablo böyle. Diyorum ya, tamamen kontrolü kaybetmiş vaziyetteler. İşleri güçleri CHP’ye saldırmak, Cumhuriyet Halk Partisi’ne saldırmak. Geçen bir toplantıda söyledim, hep bize saldırıyorlar. Ya biz ne zaman iktidar olduk tek başımıza, ne zaman olduk? Hani iktidar olalım da bizi eleştirin. Şimdi olacağız ama halkın desteği ile olacağız, milletin desteği ile olacağız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti nasıl adaletle yönetilirmiş, bütün dünyaya göstereceğiz.

Ve Ak Parti’ye ve Milliyetçi Hareket Partisi’ne geçmişte oy veren vatandaşlarıma sormak isterim. Sordum, defalarca sordum: 128 Milyar dolar nereye gitti? Merkez Bankası’nın kasasındaki 128 milyar dolar nereye gitti? Bu sorunun cevabını almış değilim. O sormuyorsa, cevabını veremiyorsa, sarayın bekçisine söylesin, o bize cevap versin. Bizim için fark etmez, 128 milyar dolar nereye gitti? Kim aldı 128 milyar doları? Esnafa sordum, “yok biz almadık” diyor. Simitçiye sordum, “dalga mı geçiyorsunuz?” diyor. Manava soruyorsun, yok. Emekliye soruyorsun, “ne doları?” diyor, Türk Lirası bile bulamıyoruz. Kim aldı 128 milyar doları ve “128 milyar dolar nereye gitti?” diye soran Merkez Bankası Başkanı’nı neden görevden aldın? Neden görevden aldın? Gerçekler görülmesin diye mi?

Değerli arkadaşlarım; Bahçeli hiçbir zaman işsizlerin derdini dile getirmedi, esnafın derdini dile getirmedi, çiftçinin derdini dile getirmedi. Onun tek derdi var, sarayın bekçiliğini yapmak, Cumhuriyet Halk Partisi’ne saldırmak. O görevi vermişler, “sen bizim adımıza bunu yap” diye. Bu cevabı, bunu verirken üzülüyorum, gerçekten üzülüyorum ama ülkücü kardeşlerime şunu seslenmek, şunu söylemek isterim: Sevgili ülkücü kardeşim, hiç meraklanma; ben milliyetçiliğin ne olduğunu Bahçeli’ye de göstereceğim, dünyaya da göstereceğim. Ben saray beslemelerine asla ve asla itibar etmeyeceğim.

Bütün bunlar olurken, “vay efendim Türkiye’de darbeciler var.” Ne darbesi ya, ne darbesi kardeşim? Montrö Sözleşmesi dolayısıyla emekli büyükelçiler açıklama yaptı, tık yok. Emekli amiraller açıklama yaptı, mal bulmuş mağribi gibi “vay efendim yeniden darbe.” Ne darbesi kardeşim, ne darbesi kardeşim? Ne paranoyası kardeşim bu? Bütün bunların üstünü örtmek için. Esnafın derdi dile gelmesin, çiftçinin derdi dile gelmesin, işsizlik sorunu konuşulmasın, çiftçi sorunuyla baş başa kalsın, milletin dikkatini bir yere çekelim; koro halinde… Yahu zaten bunlar daha önce defalarca gazetelerde yazıldı, televizyonlarda söylendi. Sen çıkıp baştan, en baştan: “Ne Montrö Sözleşmesi kardeşim? Ne Lozan’ı kardeşim? Lozan da, Montrö de bizim güvencemizdir, Türkiye’nin güvencesidir” desen, zaten bir şey olmayacak. Sesini çıkarmıyorsun. Kalkıyorsun, ondan sonra da: “Vay efendim, nasıl olur bu? Bunlar darbeci.” Yok kardeşim, geçti onlar. Kimse yemiyor artık bu numaraları, millet de yemiyor artık bu numaraları. “Kardeşim ben açım, aç” diyor. Dükkan kapalı, dükkan; sen neden bahsediyorsun? Adam bir de emekli, emekli amiral. Ya emekliler dünyanın neresinde darbe yaptı? Bunlar akıllarını gerçekten peynir ekmekle yemişler. Bu kadar saçmalığı Türkiye Cumhuriyeti Devleti hiç görmedi ve duymadı.

“Bu numaraların hiçbirisini bu millet yemiyor”

Şu gerçeği herkes bilsin: Artık ortada bizim anladığımız anlamda devleti sağlıklı yöneten bir iktidar yoktur. Devleti sağlıklı yöneten bir iktidar yoktur. Ortak da sağlıklı bir ortak değil. Bakanlar, bakan değil. Bürokratlar ise hiç bürokrat değil, tamamı yağcılardan oluşmuş, tamamı ve evet efendimci. Akıllarını kiraya vermişler. Gündemi büyütmek ve halkın gündemini çalmak için telefonla Yargıtay’a: “Siz de bir bildiri yayınlayın.” Hepsi esas duruşta. Ya ben bilirdim, esas duruş askerlikte olurdu. Bu sivil darbeden sonra, sivil hayatta da esas duruş başladı. “Derhal, emredersiniz” onlar bir açıklama. Danıştay’a telefon: “Hayhay.” Şuraya telefon, üniversiteye telefon, “sizler de açıklama yapın.” Ya Allah bunlara akıl fikir versin gerçekten ya. Diyorum ya, artık bunlar devleti yönetemiyorlar. Bu milletin yakasından düşmek zorundadırlar. Bu numaraların hiçbirisini bu millet yemiyor. Millet diyor ki: “Kardeşim bırak bağırmayı, bırak suçlamayı, sandığı getir sandığı” diyor.

Teşekkür ederim. Polis Haftamız var, polis kardeşlerimiz gerçekten de can ve mal güvenliğimizi sağlayan kardeşlerimiz. Onlara minnet borçluyuz. 176. yılını kutluyorlar. 10 Nisan Polis Haftası, Polis Günü, onlara şükran borçluyuz. Polis kardeşlerimiz diyorlar ki: “Biz şehit olmaktan korkmuyoruz ama emekli olmaktan korkuyoruz. Çünkü 3600 ek gösterge çıkmalı.” Bütün polis kardeşlerime sözüm sözdür, sözüm söz: 3600 ek göstergeyi çıkaracağım, hiç endişe etmeyin.

Efendim, bu darbe marbe hikayelerini güçlendirmek için bakıyorlar ki havuz medyasını yeteri kadar kullanamıyorlar, -çünkü itibarı yok- bir parça itibarı olan Hürriyet Gazetesi üzerinden bu sefer Cumhuriyet Halk Partisi’ne saldırmaya başladılar. İnsan üzülüyor, o gazetenin geçmişine üzülüyor insan. Halkın gazetesiydi, Türkiye’nin en çok satan gazetesiydi ve gerçekten medyanın amiral gemisiydi, şimdi kuyrukta sandal bile olamadı, sandal bile olamadı. Efendim: “CHP, bildiri, darbe bildirisi, bilmem neler…”, gündem yaratıyor sözde! O da, CNN Türk de; bu ikisi ne yaparsa yapsın, bildiğimiz yoldan dönmeyeceğiz, dönmeyeceğiz, dönmeyeceğiz!

Bir şey daha, bir şey daha… Teşekkür ederim. Hep Erdoğan’ı eleştiriyoruz, bir de Erdoğan’ı övelim. O kadar da olmaz yani. Açıklama yapmış Erdoğan: “Vatanı satmak, kendi dirayetsizliğiniz, kendi iş bilmezliğiniz yüzünden ülkeyi kriz üzerine krize sokmakla olur” diyor. “Dirayetsizliğiniz, iş bilmezliğiniz yüzünden ülkeyi krizden krize sokuyorsanız, bu vatanı satmaktır” diyor. Vatanı satmak demek, vatana ihanet etmek demektir. Erdoğan’ın bu sözünü tutacağım, Allah’ın izniyle iktidar olduğumuzda, bu vatan hainlerinin hepsinden hesap soracağım.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: Özgür ve demokratik Türkiye’yi inşa edeceğimizin sözünü veriyorum

‘5 Nisan Avukatlar Günü’ dolayısıyla sosyal medya hesabından bir mesaj yayımlayan CHP lideri Kılıçdaroğlu, mesajında, “Yargının bağımsız ve tarafsız olacağı, özgür ve demokratik Türkiye’yi inşa edeceğimizin sözünü veriyorum” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 5 Nisan Avukatlar Günü dolayısıyla sosyal medya hesabından bir mesaj yayımladı.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, mesajında, “Tüm baskı ve sindirme politikalarına rağmen mesleğini onuruyla omuzlayan değerli Avukatlarımızı selamlıyorum. Hukukun üstünlüğünün yeniden hâkim, yargının bağımsız ve tarafsız olacağı, özgür ve demokratik Türkiye’yi inşa edeceğimizin sözünü veriyorum” ifadelerine yer verdi.

5 Nisan 1958 tarihinde İzmir Ticaret Odası toplantı salonunda yapılan 2 günlük toplantı sonunda Barolar Birliği’nin kuruluş çalışmaları başlamıştır. Yapılan araştırmalar sonucu ilk olarak İstanbul Barosu’nun 80 yıl önce 5 Nisan 1878 de toplanıp genel kurul yapmış olduğu anlaşılmış ve 5 Nisan Avukatlar Günü ilan edilmiştir.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan ’emekli amiraller bildirisi’ açıklaması: Bu sahte gündemler tutmaz

Emekli amirallerin bildirisine ilişkin sosyal medya hesabı üzerinden açıklama yapan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Bu sahte gündemler tutmaz. Halkımızın tek gerçek gündemi sofrasıdır. Büyük ve ünlü Ekonomist Erdoğan, yarattığın ekonomik yıkım ile seni yüzleştireceğim. Geleceğini kararttığın gençlerimizin hikayelerini buradan paylaşacağım.” dedi.

Haber Merkezi / CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, emekli amirallerin bildirisiyle ilgili sosyal medya hesabından açıklamada bulundu.

Parti Sözcüsü Faik Öztrak’ın emekli amirallerin yayımladığı bildiriyle ilgili sözlerini AKP’nin mağduriyet kastığı sahte gündemleri konuşmaya değer bulmuyoruz. Genel Başkanımız dünden beri işsiz gençleri can kulağı ile dinlemektedir. Gençlerimizin hali saraylardan görünmüyor ama bizden söylemesi bu gençler manipülasyon nedir biliyorlar. Boşuna nefesinizi harcamayın” alıntılayan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, konuya ilişkin şu ifadeleri kullandı;

“Bu sahte gündemler tutmaz. Halkımızın tek gerçek gündemi sofrasıdır. Büyük ve ünlü Ekonomist Erdoğan, yarattığın ekonomik yıkım ile seni yüzleştireceğim. Geleceğini kararttığın gençlerimizin hikayelerini buradan paylaşacağım.”

Emekli amiraller bildirisi;

“Son zamanlarda gerek Kanal İstanbul, gerekse Uluslararası Antlaşmaların iptali yetkisi kapsamında Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması endişe ile karşılanmaktadır.

Türk Boğazları, dünyanın en önemli suyollarından biri olup, tarih boyunca çok uluslu antlaşmalara göre yönetilmiştir. Bu antlaşmaların sonuncusu ve Türkiye’nin haklarını en iyi şekilde koruyan Montrö; sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme değil, Türkiye’ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlardaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşmasını tamamlayan büyük bir diplomasi zaferidir. Montrö, Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin güvenliğinin temel belgesi olup Karadeniz’i barış denizi yapan sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin II. Dünya Savaşında tarafsızlığını korumasına imkân yaratmıştır. Bu ve benzeri nedenlerle, Türkiye’nin bekasında önemli bir yer tutan Montrö Sözleşmesinin tartışma konusu yapılmasına/masaya gelmesine neden olabilecek her türlü söylem ve eylemden kaçınılması gerektiği kanaatindeyiz.

Diğer taraftan; son günlerde basında ve sosyal medyada yer alan kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, haber ve tartışmalar ömrünü bu mesleğe adamış bizler için çok derin bir üzüntü kaynağı olmuştur. TSK ve özellikle Deniz Kuvvetlerimiz son yıllarda; çok bilinçli bir FETÖ saldırısı yaşamış ve çok değerli kadrolarını bu hain kumpaslara kurban vermiştir. Bu kumpaslardan çıkarılacak en önemli ders; TSK’nin, anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruretidir.

Bu gerekçelerle, TSK ve Deniz Kuvvetlerimizi bu değerlerin dışına çıkmış, Atatürk’ün çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşmış gösterme çabalarını kınıyor ve tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz. Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir.

Türk Milletinin bağrından çıkan şanlı bir geçmişe sahip, Ana ve Mavi Vatan’ın koruyucusu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personelinin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda yetiştirilmesi elzemdir. Ülkemizin her köşesinde denizde, karada, havada, iç güvenlik bölgesinde ve sınır ötesinde fedakârca görev yapan, Mavi Vatandaki hak ve menfaatlerimizin korunması için Atatürk’ün gösterdiği yolda canla başla çalışan cefakâr Türk Denizcilerimizin yanındayız.

Deniz Şehitlerimizi anarak Saygıyla duyururuz.”

Paylaşın