Kayseri: Kapuzbaşı Şelaleleri

Kapuzbaşı Şelaleleri; Kayseri’nin Yahyalı İlçesine bağlı Kapuzbaşı Köyü sınırları içerisinde yer alan kaynak şelalelerdir. 

Bölge Kayseri merkezinden 165 km uzaklıkta olup, Yahyalı-Kapuz Başı arasındaki 62 km’lik yolun stabilize olan bölümünde genişleme ve yeni güzergah çalışması bitirilmiştir. Asfaltlama çalışmaları başlamıştır. Büyük bölümü orman içinden geçen yolun manzarası keyif verici. Yorgunluğu alıp götürüyor. Kapuzbaşı Şelaleleri, Aladağ Milli Parkı sınırları içerisindedir.

Dünyanın en yüksek ikinci şelalesi durumunda olan Kapuzbaşı Şelalesi, görenleri adeta büyülemektedir. İrtifa akışı itibarı ile Uganda’da bulunan Victoria çağlayanı (100 mt.) hariç, ABD’de bulunan Niagara’dan 55 m., Finlandiya’da bulunan İmarat’dan 25 m., Erzurum’daki Tortum’dan 50 m., Antalya’daki Düdenden 25 m. Ve Manavgat’tan 5 m. Daha büyük olan Kapuz Başı şelalesinin aktığı yerin rakımı ise 700 m.dir.

Aladağ’ın zirvesinde bulunan kar ve buzullardan beslenmekte ve, ziyaretçilerini yazın sıcaklığında buz gibi çağlayan sularının serinliği ile karşılamaktadır. Zamantı ırmağının iki yanında ve ırmağın üzerini kapatan tabii bir köprünün baş kısmında yer alan 20 mt. yükseklikte Yeşilköy şelalesi vardır.

Yine Kapuz Başı Köyü yakınında tepenin doğu ve güneyindeki derin vadi yamaçlarından irili ufaklı büyük bir gürültü ile akan ve görenleri hayrete düşüren vadinin yamacından, Voklüz ayna şeklinde çıkan sular büyük şelale halinde Suarısı deresine dökülerek oradan da Zamantı ırmağına karışmaktadır.

Yörede beş tanesi büyük, iki tanesi küçük olmak üzere yükseklikleri 30 ile, 70 mt.’yi bulan ve her biri dereyi besleyecek güçte olan 7 şelale vardır. Ayrıca ilçeye 7 km. Uzaklıkta Derebağ Şelalesi de görenleri büyüleyecek derecede bir görkeme sahip oluşuyla, görmek isteyenleri etkileyecek bir doğa harikasıdır.

 

Paylaşın

Kayseri: Sultan Sazlığı Milli Parkı

Sultan Sazlığı Milli Parkı; Kayseri’nin Develi, Yahyalı ve Yeşilhisar ilçelerinin oluşturduğu üçgen içerisinde yer almaktadır.

2002 – 2004 yılları arasında yapılan flora çalışmaları sonucunda alandaki doğal bitki türünün 428 olduğu ve bunlarından 48 tanesinin endemik olduğu tespit edilmiştir.

Sultansazlığı’nda bu zamana kadar yapılan kuş sayım sonuçlarına göre maksimum 301 kuş türü sayılmıştır.

Sultansazlığı’ndaki, kuş türü ve sayısı özellikle sulak alan ekosistemindeki su seviyesinin değişimine ve aylara bağlı olarak büyük değişiklik göstermektedir.

Paylaşın

Kayseri: Camii Kebir (Ulu Cami, Sultan Cami)

Camii Kebir; Kayseri’nin Melikgazi İlçesi, Camikebir Mahallesi, Kaleönü Caddesi üzerinde yer alır. Kapalıçarşı’nın yanında yer almaktadır. Ulu Cami olarak bilinmekle beraber değişik kaynaklarda Cami-i Kebir veya Sultan Cami olarak da anılmaktadır.

H.530/M.1135 tarihinde, Danişmendli hükümdarı Melik Mehmet Gazi tarafından yaptırılmıştır. Caminin kuzeye açılan kapısının yanındaki kitabe ise bir onarım kitabesidir. Melik Mehmet Gazi’nin yeğenlerinden olan Yağıbasanoğlu, Muzaffereddin Mahmud tarafından 1206 yılında onartılmıştır.

Aynı şahsın kızı olan Atsuz Elti Hatun da Gülük Camii’ni aynı dönemde onartmıştır. Abidenin bu gün taşıdığı tek kitabe olan onarım kitabesi kuzey duvarın dış yüzüne, kapının yakınına konulmuştur. Onarım kitabesinde şu ifadeler yer almaktadır: “Bu cami, Kılıçaslan oğlu, büyük Sultan Keyhusrev devrinde – Allah onun yardımını yüceltsin- H.602/M.1206 yılında Yağıbasanoğlu, Muzaffereddin Mahmud tarafından onarılmıştır.”

Ulu Cami, 1716 yılında meydana gelen büyük depremden zarar görmüş, 5-6 yıl gibi bir süre harap halde kullanılmadan kaldıktan sonra 1723 yılında Matbah-ı Amire Emini (Saray mutfak sorumlusu) Kayserili Hacı Halil Efendi tarafından onartılmıştır. Bu onarımda minarenin yıkılan külah kısmı da yenilenmiş, çöken kubbesi ve minareleri de onartılmıştır. Yaklaşık 30m x 50m bir tabana oturan cami dış görünüşüyle oldukça sadedir.

İçerisinde kullanılan Roma ve Bizans mimarilerine ait sütunlardan dolayı eski bir kiliseden veya saraydan dönüştürüldüğü düşünülmekle beraber mimarı planı ve sivri kemer uygulamaları ile İslam mimarisine özgün bir eserdir. İçeride kullanılan sütun gibi mimari elemanların kullanımı da ülkemizde birçok camide görülebilmektedir.

Ulu caminin ebatları, uzunluğu 47,5 metre ve genişliği ise 27 metredir. Caminin iki kubbesi vardır. Biri mihrabın önünde, diğeri ortaya inşa edilmiştir. Dikdörtgen şeklinde dört penceresi olan mihrap kubbesinin cami ile beraber yapıldığı düşünülmektedir. Ancak orta kubbe büyük bir ihtimalle sonradan eklenmiştir.

Ulu Cami’nin de, Selçuklu camilerinde görülen orta alanın açık ve ışıklık olarak bırakıldığı mimari planlara göre yapıldığı düşünülmekte bu açıklığın sonradan kubbe ile örtüldüğü anlaşılmaktadır. Bu mimari planda camiler uzunlamasına yapılmış, orta bölümü açıklık olarak bırakılmıştır.

Camide ayaklar ve sütunlar kemerlerle birbirlerine bağlanmışlardır. Bu kemerler ibadet yerinin kısa eksenine paraleldirler. Güneyde istinat noktalarını bağlayan kemerler ise binanın uzun eksenine paraleldirler. Tavanı 30 – 50 cm. çaplarına sahip çam kirişler taşımaktadır. Bu kirişler üzene kamış bir çit konulmuştur.

Bu çitin üzerinde yakın bir zamana kadar topraktan kalın bir örtü örtülü iken son zamanlarda beton atılmıştır. Tavan yatay olduğundan yağmur sularının akması için gereken meyil toprak ve şimdi beton örtünün kalınlığının değişikliği ile elde edilmiştir. Kalınlık büyük eksen boyunca ortalama bir metredir. Taştan oluk ağızları dış duvarlara geçirilmiştir.

Caminin içinden üzeri açık doğrusal bir merdivenle taraçaya çıkılır. Buradan minarenin şerefesine kadar varan helezoni bir merdivenle çıkılır. Cami mimarisi ile minare mimarisi arasındaki farklar minarenin sonradan yapıldığını göstermekte ve sonradan inşa edildiği anlaşılmaktadır.

Ancak minarenin ne zaman yapıldığına dair herhangi bir kitabe veya kayıt yoktur. Bununla beraber bu minare Kayseri’nin en eski minaresi olarak kabul edilmektedir. Taştan dört köşe kaidesi olan minare, şerefeye kadar tamamen tuğladan örülmüştür. Yüksekliği 47 metredir. Şerefenin altında çini üzerine nefis bir Kufi yazı ile yazılmış fakat henüz okunamamış bir ayet vardır.

Yedi Tuğlanın Hikayesi;

Ulu Cami’nin inşası ile ilgili bir söylence vardır. Bu söylenceye göre; Melik Mehmet Gazi, camiyi yaptırırken ustalarına kimseden yardım almamalarını, caminin tamamen kendi hayrı olacağını söylemiştir.

Cami inşaatına gelen yaşlı bir kadın, dul olduğunu belirterek, yanında getirdiği 7 tuğlanın da kendi hayrı olarak caminin duvarına konulmasını ister. Caminin ustabaşı, yaşlı kadının bu isteğini, Melik Mehmet Gazi’nin emri olduğunu hatırlatarak kabul etmez. Ertesi gün cami inşaatını gezmeye gelen Melik Mehmet Gazi, ustabaşını çağırarak gece sabaha kadar uyuyamadığını belirterek “Gece rüyama girdiler. Yaşlı bir kadını üzdüğünüzü, getirdiği tuğlaları kullanmazsanız caminin ömrünün de tuğla sayısı kadar kısa ömürlü olacağını söylediler” der. Ustabaşının olayı anlatması üzerine, Melik Mehmet Gazi, yaşlı kadının bulunmasını emreder. Şehre dağılan görevliler, uzun bir araştırmadan sonra evinin önünde 7 adet tuğla bulunan yaşlı kadını alıp cami inşaatına getirler. Yaşlı kadının elini öpen Melik Mehmet Gazi, “Anne, bizim kararımız seni üzmek için değil. Biz halk fakir olduğu için, onların zorda kalmalarını önlemek için bağış kabul etmedik. Senin getirdiğin tuğlaları caminin en güzel yerine koyacağız” der ve tuğlalar uygun bir yere konulur.

Ulu Cami’nin doğu bölümünde, kesme yonu taşlarıyla yapılan duvarın üstünde halen 7 adet tuğla vardır. Ve bu söylenceye kaynak olmuştur.

Paylaşın

Kayseri: Kurşunlu Cami ve Şadırvanı

Kurşunlu Cami ve Şadırvanı; Kayseri’nin Kocasinan İlçesi, Gevhernesibe Mahallesi içerisinde yer alır.

Memleketi Kayseri olan Mimar Sinan’ın 1573 yılında inşa ettirdiği ve asıl adı Hacı Ahmet Paşa Camisi olan bu cami, merkezî kubbesinin kurşunla kaplı olmasından dolayı “Kurşunlu Cami” adını almıştır.

Cami, şehirde 12 eser yapan Mimar Sinan’ın Kayseri’de Kurşunlu Cami ve Şadırvanı 03 günümüze ulaşmış tek eseri olma özelliğini taşımaktadır.

İç süslemeleri, minberi ve avluda sekiz sütuna basan sivri kemerlerin taşıdığı kubbeli şadırvanı ile dikkat çekmektedir.

Klasik Osmanlı dönemi mimari eseri olan Kurşunlu Cami, kalem nakışları ve süslemeleri bakımından Kayseri’nin en güzel camilerinden biridir.

Caminin düzgün kesme taştan inşa edilen son cemaat yeri, Mimar Sinan’ın İstanbul Üsküdar’daki Mihrimah, Atik Valide ve Eminönü Rüstem Paşa camilerinde olduğu gibi çift revaklıdır.

Paylaşın

Kayseri: Cıncıklı Cami

Cıncıklı Cami; Kayseri’nin Melikgazi İlçesi, Cumhuriyet Mahallesi sınırları içerisinde yer alır.

Çiğdelizade Cami olarak da bilinen yapı, Çiğlizade Hacı Ahmet Ağa tarafından 1664-1665 tarihlerinde inşa edilmiştir.

Hicri 1062 tarihli vakıfnamede belirtildiğine göre Ahmet Ağa, Debbağ esnafından olup Kepe İlyas mahallesindeki Çiğdeli bahçenin kendine ait yarı hissesini kendi camisine ve bazı çeşme ve camilere vakfetmiştir.

Cami, 1715 ve 1923 yıllarında tamir ettirilmiş, 1985 yılında ise yol açmak için asıl yerinden geri çekilerek yeniden inşa edilmiştir.

Kare planlı olarak kesme taştan inşa edilen caminin, kule minaresinde diğer minarelerden farklı olarak silindirik bir merdiven sistemi uygulanmıştır.

Paylaşın

Kayseri: Şeyh Tennuri Camisi

Şeyh Tennuri Camisi; Kayseri’nin Melikgazi İlçesi, Cumhuriyet Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır.

Şeyh Tennuri Cami’nin 1466 yılında bizzat Şeyh İbrahim Tennuri tarafından yaptırıldığına ve 1586 yılında oğlu Şeyh Abdurrahim Efendi tarafından inşa ettirildiğine dair iki farklı görüş vardır.

Kare planlı olarak yapılan camiye yapışık bir mimaride olan türbe ise 1484-1485 yıllarında inşa edilmiştir.

Kayseri’de örnekleri çok görülen klasik Selçuklu kümbetlerine benzeyen türbeye camiden geçişi sağlayan bir eyvan mevcuttur.

Türbede üç sanduka bulunmaktadır. Şeyh İbrahim Tennuri, oğlu ve halifesi Şeyh Lütfüllah, yine oğlu ve halifesi Ali Sultan’ın burada yattığı bilinmektedir.

Cami ve türbenin yanında bulunan ve 1482 yılında yapıldığı tahmin edilen çeşme ise günümüze kadar pek çok onarım görmüştür.

Cami, türbe ve çeşmesiyle birlikte bir kompleks oluşturmaktadır. Şeyh Tennuri Türbesi Selçuklu tipi türbelerden Osmanlı tipi türbelere geçişin ilk örneklerindendir.

Paylaşın

Kayseri: Hatıroğlu Camisi

Hatıroğlu Camisi; Kayseri’nin Melikgazi İlçesi, Şehit Nazımbey Mahallesi, Şht. Miralay Nazım Bey Bulvarı üzerinde yer alır.

Camiyi, Moğol emirlerinden Hatıroğlu Eşref Bey’in yaptırdığı bilinmektedir. 1222 ve 1271’de inşa edildiğine dair iki farklı görüş vardır.

Halk arasında “Katıroğlu Camisi” olarak bilinen bu caminin, bazı kaynaklarda “Toprak Minare”, “Osman Paşa” camisi gibi isimlerle de anıldığı yer alsa da günümüzde bu isimler kullanılmamaktadır.

Minaresi 1835 yılında meydana gelen depremde yıkılmış ve 1867 yılında caminin tamiratı sırasında minare yeniden inşa edilmiştir.

Caminin daha sonra 1912 yılında Sultan Reşat zamanında yeniden onarılmış olduğu kitabesinden anlaşılmaktadır.

Cami, kubbeyle örtülü kare mekânlı harim, kuzeyde üç küçük kubbeli son cemaat mahali ve devamındaki kemerler ile üç kısma ayrılan saçaklı bölümden oluşmaktadır.

Paylaşın

Kayseri: Ulu Cami (Camii Kebir)

Ulu Cami (Camii Kebir); Kayseri’nin Melikgazi İlçesi, Camikebir Mahallesi, Kaleönü Caddesi üzerinde yer alır.

Kayseri’yi başkent yapan Danişmentli hükümdarı Melik Mehmet Gazi tarafından 1134-1143 yıllarında yaptırdığı düşünülen, Sultan Camisi veya Cami-i Kebir adlarıyla da bilinen cami, Kayseri’nin en eski Selçuklu Dönemi yapısıdır.

Uzunlamasına dikdörtgen plan şekli, mihrab önü kubbesi, eyvan uygulamasını devam ettirme anlayışı ile Büyük Selçukluların cami geleneğini Anadolu’da yaşatan ilk örneklerdendir.

Caminin doğusunda, Vezirhan’ın güney duvarına bitişik olarak yapılmış çeşmenin ise 18. yüzyılın başlarında inşa edildiği düşünülmektedir.

Caminin kuzey, doğu ve batı olmak üzere üç kapısı vardır. Kuzey kapısının kanatları Etnografya Müzesi’nde sergilenmektedir.

Paylaşın

Kayseri: Han Cami ve Kümbeti

Han Cami ve Kümbeti; Kayseri’nin Melikgazi İlçesi, Tacettin Veli Mahallesi içerisinde yer alır.

Şehir surlarının dışında kalanların konaklaması için 13. yüzyılda han olarak inşa edilen yapı, şehrin surların dışına taşması ile camiye dönüştürülmüştür.

Yapı güneybatıdan şehir surlarına yaslanan, derinliğine dikdörtgen planlı, beş sahnlı avlusuz bir handır. 1188 yılına tarihlenen kümbetin içinde ise iki lahit yer almaktadır.

Hanın basık kemerli kapısı orta göze açılmaktadır. Caminin mihrabı bu kapı yerine yerleştirilince sonradan bu kapı iptal edilmiştir.

Paylaşın

Kayseri: Sindelhöyük

Sindelhöyük; Kayseri’nin Develi ilçesi’ne bağlı bir kasabadır. Sindelhöyük, Develi’nin en büyük ve gelişmiş kasabasıdır.

1209’da Bilecik’in Söğüt ilçesinde Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan sonra Anadolu’ya yerleşen; Develioğulları, Aydınoğulları, Aşıklar ve bu gibi kabilelerin yöreyi yerleşim bölgesi olarak seçmesi neticesinde kurulmuştur.

Sindelhöyük Kasabası ismini mezarlığından almaktadır. Mezarlığın ortasının yüksek olması nedeniyle, eski Türkçede “mezarı yüksek” anlamına gelen Sindelhöyük ismi verilmiştir. (sin = mezar & höyük = yüksek) demektir.

Sindelhöyük Kasabasına ilk gelen ve yerleşim bölgesi olarak seçenlerin Menteşeoğulları olduğu tahmin edilmektedir.

Paylaşın