Kanser Hastalığı Tarihinde Bir İlk: Deneye Katılan Tüm Hastalar İyileşti

Bir kanser deneyi beklenmedik sonuçlar verdi ve deneye katılan tüm rektum kanseri hastalarında tamamen iyileşme görüldü. Fizik muayene, endoskopi, PET taramaları veya MRI ile saptanamayan kanserin her hastada kaybolduğu anlaşıldı.

Euronews Türkçe’den Sertaç Aktan’ın haberine göre; Ancak yapılan çalışma sadece 18 kişiden oluşan küçük bir grup olduğu için şimdi uzmanlar deneyin daha büyük bir grup ile tekrarlanması gerektiğini söylüyor.

New England Journal of Medicine’de 5 Haziran Pazar günü yayınlanan ve ilaç şirketi GlaxoSmithKline tarafından desteklenen çalışmaya dair bir makale yazan Memorial Sloan Kettering Kanser Merkezi görevlisi Dr.Luis A. Diaz Jr. bu türden bir sonuca ulaşan başka hiçbir çalışma bilmediğini söyledi.

Dr. Diaz, “Bu durumun kanser tarihinde ilk kez gerçekleştiğine inanıyorum” dedi. San Francisco’daki California Üniversitesi’nde kolorektal kanser uzmanı olan ve araştırmaya dahil olmayan Dr. Alan P. Venook da bunun bir ilk olduğunu açıkladı ve “Her hastada tam bir remisyon duyulmamış şey” dedi.

Bu rektum kanseri hastaları, kemoterapi, radyasyon ve büyük olasılıkla bağırsak, idrar ve cinsel işlev bozukluğu ile sonuçlanabilecek yaşamı değiştiren cerrahi zorlu tedavilerle karşı karşıya kalacaklar ve bazılarının kolostomi torbalarına ihtiyacı olacaktı.

Çalışmaya da bu prosedürlerden geçmek zorunda kalacaklarını düşünerek girdiler çünkü kimse tümörlerinin kaybolmasını gerçekten beklemiyordu. Ancak artık hiçbirinin daha fazla tedaviye ihtiyacı kalmadı.

Hiçbir yan etki gözlemlenmedi

Dr. Venook, başka bir sürprizin de hastaların hiçbirinde klinik olarak önemli komplikasyonların olmaması olduğunu ekledi.

Ortalama olarak, her beş hastadan biri, hastaların aldığı dostarlimab gibi ‘kontrol noktası inhibitörleri’ olarak bilinen ilaçlara karşı ters tepkiye veriyor.

İlaç altı ay boyunca her üç haftada bir verildi ve doz başına yaklaşık 11 bin dolara mal oldu. İlaç kanser hücrelerinin maskesini kaldırarak bağışıklık sisteminin onları tanımlamasına ve yok etmesini sağlıyor.

Reaksiyonların çoğu kolayca yönetilebilse de, kontrol noktası inhibitörleri alan hastaların yüzde 3 ila yüzde 5’i, bazı durumlarda kas zayıflığına, yutma ve çiğneme güçlüğüne neden olan daha ciddi komplikasyonlar geçiriyor.

Önemli yan etkilerin olmamasını Dr. Venook şu şekilde açıklıyor: “Ya yeterli hastayı tedavi etmediler ya da bir şekilde bu kanserler tamamen farklı.”

Araştırma nasıl geliştirildi?

Rektum kanseri araştırmasının ilhamı, Dr. Diaz’ın 2017 yılında liderliğini yaptığı ve ilaç üreticisi Merck’in finanse ettiği bir klinik araştırmadan geldi.

Vücutlarının çeşitli bölgelerinden kaynaklanan metastatik kanserli 86 kişiyi içeriyordu. Ancak kanserlerin tümü, hücrelerin DNA’daki hasarı onarmasını önleyen bir gen mutasyonunu paylaşıyordu. Bu mutasyonlar tüm kanser hastalarının yüzde 4’ünde görülüyor.

Bu denemedeki hastalar iki yıla kadar bir Merck kontrol noktası inhibitörü olan pembrolizumab adlı ilacı aldı. Hastaların yaklaşık üçte biri ile yarısı arasında tümörler küçüldü veya stabilize oldu ve daha uzun yaşadılar. Tümörler, denemeye katılanların yüzde 10’unda ise tamamen kayboldu.

Bu, Dr. Cercek ve Dr. Diaz’ı şu soruyu sormaya yöneltti: İlaç, hastalığın seyri sırasında, kanserin yayılma şansı bulamadan çok daha önce kullanılsaydı ne olurdu?

Sadece lokal olarak ilerlemiş rektum kanseri olan hastalar üzerinde bir araştırma yapmaya karar verdiler.

Rektuma ve lenf düğümlerine yayılmış ancak diğer organlara yayılmamış olan tümörlere sahip hastalar bulundu. Dr. Cercek, 2017 denemesinde aynı mutasyonlara sahip hastaların bir kısmına kemoterapinin yardımcı olmadığını fark etmişti. Tedavi sırasında küçülmek yerine rektum tümörleri büyümüştü.

Dr. Cercek ve Dr. Diaz, bir kontrol noktası inhibitörü ile immünoterapinin bu tür hastaların kemoterapi, radyasyon ve ameliyattan kaçınmasına izin vereceğini düşündüler.

Dr. Diaz, kontrol noktası inhibitörleri yapan şirketlere küçük bir denemeye sponsor olup olmayacaklarını sormaya başladı. Ancak şirketler deneyin çok riskli olduğunu söyleyerek teklifi geri çevirdiler. Çünkü araştırmacıların önerdiği yöntem nedeniyle hastaların tedavi edilebilecekleri noktanın ötesine geçecek şekilde tümörlerinin büyümesine neden olabilirdi.

Dr. Diaz, “Tüm standart sağlık sistemi ve sektör bu durumda hep ameliyatı adres göstriyor.” diyor.

Umutlar tükenmek üzereyken küçük bir biyoteknoloji firması olan Tesaro, araştırmaya sponsor olmayı kabul etti. Ancak Tesaro da GlaxoSmithKline tarafından satın alındı. Dr. Diaz, bu büyük şirkete çalışma için onay aldıklarını hatırlattı çünkü bu küçük deney şirket yöneticilerinin gündeminde değildi.

İyileşen ilk hastanın hikayesi

Deneyin ilk hastası 38 yaşında olan Sascha Roth’du ve ilk olarak 2019’da bir miktar rektal kanama fark etmişti. Ancak bunun dışında kendini iyi hissediyordu.

Yakında Georgetown Üniversitesi’nde kemoterapiye başlaması planlandı, ancak bir arkadaşı önce Memorial Sloan Kettering’de Dr. Philip Paty’yi görmesi için ısrar etti. Dr. Paty, kanserinin kemoterapiye iyi yanıt vermesini olası kılmayan mutasyonu içerdiğinden neredeyse emin olduğunu söyledi. Bu şekilde Roth’un klinik araştırmaya girmeye uygun olduğu ortaya çıktı. Eğer kemoterapiye başlamış olsaydı bu deneye katılamayacaktı.

Dostarlimab’tan tam bir tedavi beklemeyen Roth, deneme bittikten sonra radyasyon, kemoterapi ve muhtemelen ameliyat için New York’a taşınmayı planlamıştı. Beklenen radyasyon tedavisinden sonra doğurganlığını korumak için yumurtalıklarını bile aldırıp ameliyatla kaburga kemiklerinin arkasına yerleştirtti.

İlaç tedavisinden sonra Roth tamamen iyileşti ve aradan iki yıl geçmiş olmasına rağmen hala vücudunda kanserden eser yok.

Paylaşın

Türkiye’de Her Yıl 3500 – 4000 Çocuğa Kanser Teşhisi Konuluyor

Türkiye’de yılda 3500 – 4000 çocuğa yani her 3 saatte 1 çocuğa kanser teşhisi konuluyor. Bu sayı nükslerle birlikte 5 bine ulaşıyor. Kanserli Çocuklara Umut Vakfı (KAÇUV), 15 Şubat Çocukluk Çağı Kanser Günü vesilesiyle çocukluk çağı kanserleri hakkında farkındalık yaratmak ve erken teşhisin önemini vurgulamak için #sarıyıfarket kampanyasına desteğe çağırıyor.

Vakıf, erken teşhisin önemine dikkat çekmek amacıyla gerçekleştirilen proje kapsamında İstanbul’da farklı billboard alanları, afişler, dijital ekranlar ve sokaklardan İstanbullulara #sarıyıfarket diyor ve kurumları ve bireyleri 15 Şubat günü farkındalık yaratmak için sosyal medya hesaplarından paylaşım yapmaya davet ediyor.

Çocukluk çağı kanserlerinde hastalığı erken evrede yakalamak kadar uygun merkeze ulaşıp tedavi almanın da büyük önem taşıdığına dikkati çeken KAÇUV Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. İnci Yıldız şu bilgileri paylaştı:

Her geçen yıl üç yaş altı çocuklarda kanser vakaları artıyor. Çocukluk çağı kanserlerinin en sık görüleni ve bilinen vakaların %30’u lösemi… Geri kalan %70 içinde, gelişmiş ülkelerdeki gibi Türkiye’de de ikinci sırada beyin tümörleri yer alıyor. Bugün çocukluk çağı lösemisinden eskisi gibi korkmuyoruz.

30 yıl önce görülen vakaların %20’si iyileşirken, bugün yüzde %70- 80’inden fazlası iyileşiyor. Çocukluk çağı kanserleri erişkin kanserlerinden türleri, tanı yöntemleri ve belirtileri bakımından ayrışıyor. Erişkinlerdeki gibi yerleşmiş tarama testleri olmadığından erken tanı alabilmeleri için ebeveynler tarafından bulgu ve belirtilerin bilinmesi büyük önem taşıyor. Bu nedenle çocukluk çağı kanserleri hakkında bilgi sahibi olmak gerekiyor.”

Kanserli Çocuklara Umut Vakfı

2000 yılında çocukları tedavi görmekte olan aileler ile hekimlerinin bir araya gelmeleriyle kuruldu. Vakfın temel amacı maddi sorunları nedeniyle tedavileri aksama riski taşıyan çocukların tedavilerinin sürekliliğini sağlamak.

Ayrıca kanser ile mücadelede önemli bir gereksinim olan psikolojik destek ve çocuk psikolojisine uygun tedavi ortamının yaratılması Vakfın öncelikli hedefleri arasında yer alır. Umudum Eğitim Burs Programı ile de kanser tedavisi gören veya tamamlanmış farklı yaş gruplarında çocukların eğitim giderlerini karşılıyor.

Paylaşın

Yaşlanma ve Kanserde ‘Çöp DNA’ Dizisinin Potansiyel Rolü

Bir grup bilim insanı yakın zamanda, belirli hücre tiplerinde yaşlanmayı önlediği gösterilen telomeraz geninin aktivitesini yönlendirdiği görülen VNTR2-1 olarak da bilinen bir DNA bölgesi tanımladılar. Telomeraz geninin nasıl düzenlendiğini ve aktive edildiğini ve neden sadece belirli hücre tiplerinde aktif olduğunu bilmek, bir gün insanların nasıl yaşlandığını ve kanserin yayılmasını nasıl durduracağını anlamada anahtar olabilir.

Haber Merkezi / Bilim insanları, hücrelerin nasıl yaşlandığını biliyorlardı, ancak bunun tam olarak nasıl çalıştığı belirsizliğini koruyordu. Washington Eyalet Üniversitesi’nden bir grup bilim insanı tarafından yürütülen yeni bir araştırmadan elde edilen bulgular, bu bulmacanın küçük bir parçasını çözmüş olabilirler. Araştırma , Proceedings of the National Academy of Sciences (PNAS) dergisinde yayınlandı.

Jiyue Zhu başkanlığındaki bir araştırma ekibi, yakın zamanda, belirli tiplerde yaşlanmayı önlediği gösterilen telomeraz geninin aktivitesini yönlendirdiği görülen VNTR2-1 olarak bilinen bir DNA bölgesi tespit etti. 

Telomeraz geni, telomerlerin üretilmesine yardımcı olan telomeraz enziminin aktivitesini kontrol eder. Normal hücrelerde, hücreler bölünmeden önce DNA’larını her kopyaladıklarında telomerlerin uzunluğu biraz daha kısalır. Telomerler çok kısaldığında hücreler artık çoğalamaz ve yaşlanmalarına ve ölmelerine neden olur. 

Bununla birlikte, üreme hücreleri ve kanser hücreleri de dahil olmak üzere bazı hücre tiplerinde telomeraz geninin aktivitesi, DNA kopyalandığında telomerlerin aynı uzunluğa sıfırlanmasını sağlar. Esasen bu, yeni yavrularda yaşlanma saatini yeniden başlatan şeydir, ancak aynı zamanda kanser hücrelerinin çoğalmaya ve tümör oluşturmaya devam etmesinin nedeni de budur.

Telomeraz geninin nasıl düzenlendiğini ve aktive edildiğini ve neden sadece belirli hücre türlerinde aktif olduğunu bilmek, bir gün insanların nasıl yaşlandığını ve kanserin yayılmasının nasıl durdurulacağını anlamanın anahtarı olabilir. Zhu’nun bir bilim insanı olarak kariyerinin son 20 yılını yalnızca bu genin çalışmasına odaklamasının nedeni budur.

Zhu, araştırmaya ilişkin yaptığı değerlendirmede, ekibinin VNTR2-1’in telomeraz geninin aktivitesini yönlendirmeye yardımcı olduğuna dair en son bulgusunun, temsil ettiği DNA dizisi türü nedeniyle özellikle dikkate değer olduğunu söyledi.

Açıklamasının devamında “Genomumuzun neredeyse yüzde 50’si, protein kodlamayan tekrarlayan DNA’dan oluşuyor” diyen Zhu, “Bu DNA dizileri, genomumuzdaki ‘çöp DNA’ veya karanlık maddeler olarak kabul edilme eğilimindedir ve bunların incelenmesi zordur. Çalışmamız, bu birimlerden birinin aslında telomeraz geninin aktivitesini arttırmada bir işlevi olduğunu açıklamaktadır” ifadelerini kullandı.

Araştırmanın bulguları, hem insan hücre dizisinde hem de farelerde kanser hücrelerinden DNA dizisinin silinmesinin telomerlerin kısalmasına, hücrelerin yaşlanmasına ve tümörlerin büyümesinin durmasına neden olduğunu bulan bir dizi deneye dayanıyor.

Bilim insanları ardından, 1988 ve 2008 yılları arasında 100 yaş ve üzeri bir grup insanı izleyen bir çalışma olan Georgia Centenarian Study’deki Kafkas ve Afrikalı Amerikalı deneklerden alınan DNA örneklerinde dizinin uzunluğuna bakan bir çalışma yaptılar. Bilim insanları, dizinin uzunluğunun, DNA’nın 53 tekrarı veya kopyası kadar kısa ve 160 tekrar kadar uzun olduğunu buldular. Zhu, bu sonuca ilişkin “Bu çok değişkenlik gösteriyor ve çalışmamız aslında telomeraz geninin daha uzun dizili insanlarda daha aktif olduğunu gösteriyor” dedi.

Çok kısa sekanslar yalnızca Afrikalı Amerikalı katılımcılarda bulunduğundan, bu gruba daha yakından baktılar ve kontrol katılımcılarına kıyasla kısa VNTR2-1 sekansına sahip nispeten yaşlı kişinin olduğunu buldular. Ancak Zhu, daha kısa bir diziye sahip olmanın, yaşam sürenizin daha kısa olacağı anlamına gelmediğini, çünkü bu, telomeraz geninin daha az aktif olduğu ve telomer uzunluğunun daha kısa olabileceği anlamına geldiğini ve bunun da kansere yakalanma olasılığınızı azaltabileceğini kaydetti.

“Bulgularımız bize bu VNTR2-1 dizisinin nasıl yaşlandığımız ve nasıl kansere yakalandığımızın genetik çeşitliliğine katkıda bulunduğunu söylüyor” diyen Zhu, açıklamasına “Onkogenlerin – veya kanser genlerinin – ve tümör baskılayıcı genlerin kanser olmamızın tüm nedenlerini açıklamadığını biliyoruz. Araştırmamız, resmin bir onkogen mutasyonundan çok daha karmaşık olduğunu ve güçlü bir kanser oluşturduğunu gösteriyor. Bu sözde çöp DNA’ya daha yakından bakmak için araştırmamızı genişletmek için bir neden” şeklinde devam etti.

Paylaşın

Kansere neden olan düzenli tükettiğimiz sekiz yiyecek!

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre kanser, dünyadaki ikinci önde gelen ölüm nedenidir. İnkar edilemez bir şekilde bu korkunç hastalıktan bahsetmek bile sizi endişelendirebilir, ancak çoğu zaman görmezden geldiğimiz şey, kanserin temel nedeninin günlük alışkanlıklarımıza bağlı olabileceği gerçeğidir.

Haber Merkezi / Uzmanlara göre, kanser vakalardaki artışın arkasındaki ana neden günlük yaşam tarzımız ve beslenme alışkanlıklarımızdır. Paketlenmiş gıdalardan karıştırılmış taze ürünlere kadar hepsi birlikte vücutta bir dengesizlik yaratır ve çeşitli sağlıklı sorunlarına yol açar. Bu makale, sizi doğrudan kansere maruz bırakan ve kaçınılması gereken bu tür 9 yiyecek maddesinden bahsediyor.

Beyaz un;

Hepimiz tam tahılların iyi olduğunu biliyoruz, eğer biri işlenmiş tahılların iyi olduğunu söylüyorsa, dikkat edin, sizi yanlış yönlendiriyor. İşlenmiş tahıl, örneğin rafine beyaz un doğası gereği kanserojendir. İşleme sırasında beyaz renk, klor gazı patlamasıyla ortaya çıkar. Beyaz un bunun yanı sıra, kan şekeri ve insülin seviyelerini beraberinde yükselten son derece yüksek bir glisemik indekse sahiptir.

Alkol;

Her şeyin fazlası kötüdür ve alkol de farklı değildir. Aşırı alkol tüketimi karaciğerinize zarar verir ve böbrekler üzerindeki baskıyı artırır. Aşırı alkol tüketiminin ağız, yemek borusu, karaciğer, kolon ve rektum kanseri riskini artırdığı kanıtlanmıştır. Kadınlar için günde bir, erkekler için iki kadeh içkinin güvenli olduğu tavsiye edilir.

Füme ve işlenmiş et;

Füme ve işlenmiş ette, kansere neden olduğu bilinen içeren nitrat ve nitrit kullanır. Ayrıca, kalbiniz ve sindirim sisteminiz için de kötü olduğu düşünülen yüksek yağ içeriği bakımından zengindirler. Uzmanlara göre, kanser riskini azaltmak için kişi günde 1 porsiyondan fazla yağsız kırmızı et veya haftada 3-4 porsiyon yenmelidir.

Konserveler;

Konserve yiyecekler söz konusu olduğunda, kutular sizin için tehlikelidir. Doğrudan kansere neden olan, bilinen bir hormon bozucu olan tehlikeli kimyasal BPA ile kaplı oldukları kanıtlanmıştır. Bu BPA yavaş yavaş yiyeceğe sızar ve kanserin temel nedeni haline gelir.

Gazlı içecekler;

Hepimiz gazlı içeceklerin sağlığa zararlı olduğunu ve fazla tüketildiğinde öldürücü olduğunu biliyoruz. Gazlı içecekler kanser hücrelerini çoğaltan ve riski artıran fazla miktarda şeker içerir. Ayrıca hiçbir besin değeri yoktur ve eklenen yapay kimyasalların ve renklendiricilerin varlığı nedeniyle sizi daha fazla risk altına sokar.

Patates cipsi;

İnsan vücudu için iyi olmayan tuz ve doymuş yağ bakımından zengindirler. Ayrıca, yüksek sıcaklıkta pişirilen ve kanser riskini artıran yiyeceklerde ortaya çıkan kanserojen bir kimyasal olan akrilamid bakımından da zengindirler. Bu kimyasal, sigarada da bulunur ve bu da onu tehlikeli kılar.

Salamura yiyecekler;

Bazı uzmanlar turşuyu sağlıklı bulurken, sağlık uzmanları turşunun gıdayı zehirlemenin başka bir yolu olduğunu düşünüyor. Turşu yapmanın gıdalardaki nitratları, tuzu ve yapay renklendirme içeriğini artırdığı ve mide ve kolonu etkileyen sindirim sistemi kanseriyle doğrudan bağlantılı olduğu kanıtlanmıştır. Turşuyu çok seviyorsanız, evde hazırlamanız önerilir.

Mikrodalga patlamış mısır;

Patlamış mısır hazırladığınız mikrodalga poşetinin, pankreas, böbrek, karaciğer ve mesane kanserinin nedeni olduğu kanıtlanmış PFOA adlı bir ürünle kaplı olduğunu biliyor musunuz? Torbada mısır pişirdiğinizde PFOA, tereyağında bulunan yapay trans yağ ile birlikte mısırları kaplar. Patlamış mısır, yalnızca gazlı ocakta veya geleneksel şekilde patlatıldığında sağlıklı bir atıştırmalıktır.

 

Paylaşın

Kanserin uyarı işaretleri nelerdir?

Bilim insanları, kansere karşı mücadelede büyük ilerlemeler kaydetti. Ama yine de her yıl yüzbinlerce insana kanser teşhisi konuluyor. Kanser, dünya genelinde erken ölümlerinde önde gelen nedenlerinden biridir. Kanser, bazen uyarı vermeden gelişebilir. Ancak vakaların çoğunda uyarı işaretleri vardır.

Olası kanser belirtilerini ne kadar erken tespit ederseniz, hayatta kalma şansı o kadar artar. Hbaerimizin devamında en yaygın kanser belirtilerini sizler için hazırladık.

En yaygın kanserler;

  • Melanom
  • Deri kanserleri
  • Mesane kanseri
  • Meme kanseri
  • Kolon ve rektum kanseri
  • Endometriyal kanser
  • Böbrek kanseri
  • Lösemi
  • Karaciğer kanseri
  • Akciğer kanseri
  • Melanom
  • Non-Hodgkin lenfoma
  • Pankreas kanseri
  • Prostat kanseri
  • Tiroid kanseri

Kanserin uyarı işaretleri;

Kilo kaybı;

Kanser hücreleri sağlıklı olan hücrelere saldırdıkça, vücudunuz buna kilo vererek yanıt verebilir. Açıklanamayan kilo kaybı, hipertiroidizm (aşırı aktif tiroid) gibi diğer sağlık koşullarından kaynaklanabilir. Ancak kanserin farkı, kilo kaybının aniden ortaya çıkmasıdır. Kilo kaybı en çok şu kanser türlerinin belirtileri arasındadır;

  • Yemek borusu
  • Akciğer
  • Pankreas
  • Mide

Ateş;

Ateş , vücudun bir enfeksiyona veya hastalığa verdiği tepkidir. Kanseri olan kişilerde genellikle semptom olarak ateş olur. Kanserin yayıldığının veya ileri bir aşamada olduğunun bir işaretidir.

Kan kaybı;

Bazı kanser türler olağandışı kanamalara neden olabilir. Örneğin, kolon veya rektum kanseri kanlı dışkıya neden olabilirken, idrardaki kan prostat veya mesane kanserinin bir belirtisi olabilir. Bu tür semptomları veya herhangi bir olağandışı akıntıyı analiz için doktorunuza bildirmeniz önemlidir. Kan kaybı, mide kanserinde gizli bir belirtisi olabilir.

Acı ve yorgunluk;

Açıklanamayan yorgunluk, kanserin başka bir belirtisi olabilir. Aslında en yaygın semptomlardan biridir. Yeterli uykuya rağmen geçmeyen yorgunluk, altta yatan bir sağlık sorununun belirtisidir. Kanser sadece bir olasılıktır .

Lösemide yorgunluk en belirgindir. Yorgunluk, diğer kanserlerden kaynaklanan kan kaybıyla da ilişkili olabilir. Bazı durumlarda yayılan veya metastaz yapan kanser ağrıya neden olabilir. Örneğin, aşağıdaki kanserler sırt ağrısına neden olabilir;

  • Kolon
  • Prostat
  • Yumurtalıklar
  • Rektum

Kalıcı öksürük;

Öksürük birçok nedenden dolayı ortaya çıkabilir. Öksürük, vücudunu istenmeyen maddelerden kurtulma yoludur. Soğuk algınlığı, alerji, grip ve hatta düşük nem, öksürüğe neden olabilir.

Akciğer kanseri söz konusu olduğunda öksürük uzun süre devam edebilir. Öksürük sık olabilir ve ses kısıklığına neden olabilir. Hastalık ilerledikçe kan bile öksürebilirsiniz. Kalıcı bir öksürük, bazen tiroid kanserinin bir belirtisidir.

Cilt değişiklikleri;

Cilt değişiklikleri çoğunlukla cilt kanseri belirtisidir. Bazı cilt değişiklikleri, diğer kanser türlerini de işaret edebilir. Örneğin ağızdaki beyaz noktalar ağız kanserine işaret edebilir.

Kanser, aşağıdakiler gibi başka cilt değişikliklerine neden olabilir:

  • Artan tüyler
  • Hiperpigmentasyon veya siyah noktalar
  • Sarı cilt veya sarı gözler
  • Cilteki kırmızılıklar

Cilt kanserine bağlı cilt değişiklikleri, geçmeyen yaraları veya iyileşip geri dönen yaraları gibi…

Sindirimdeki değişiklikler;

Bazı kanserler, yutma güçlüğü, iştah değişiklikleri veya yemekten sonra ağrı gibi yeme ile ilgili sorunlara neden olabilir. Mide kanseri olan bir kişi, özellikle erken dönemde pek çok semptom göstermeyebilir. Ancak kanser hazımsızlık, mide bulantısı, kusma ve şişkinlik gibi belirtilere neden olabilir.

Yutma sorunu, yemek borusu kanserinin yanı sıra farklı baş ve boyun kanserleri ile bağlantılı olabilir. Bununla birlikte, bu semptomlara neden olabilecek sadece gastrointestinal (GI) sistem kanserleri değildir. Yumurtalık kanseri ayrıca şişkinlik veya geçmeyen bir dolgunluk hissi ile ilişkilendirilebilir. Mide bulantısı ve kusma da beyin kanserinin bir belirtisi olabilir .

Gece terlemeleri;

Gece terlemeleri hafif terlemeden veya çok sıcak hissetmekten daha yoğundur. Daha önce bahsedilen diğer semptomlar gibi, gece terlemeleri kanserle ilgisi olmayan bir dizi nedenden dolayı ortaya çıkabilir. Bununla birlikte, gece terlemeleri, lösemiden lenfomaya ve karaciğer kanserine kadar çeşitli kanserlerin erken evrelerine de bağlanabilir .

Uyarı işareti olmayan kanserler;

Pankreas kanseri, ileri bir aşamaya gelene kadar herhangi bir belirti veya semptoma yol açmayabilir. Bir aile öyküsü ve sık pankreas şişmesi riskinizi artırabilir. Durum böyleyse, doktorunuz düzenli kanser taramaları önerebilir.

Bazı akciğer kanseri vakaları, iyi bilinen öksürük dışında yalnızca hafif belirti ve semptomlarla sonuçlanabilir. Bazı türler, laboratuar çalışması olmadan tespit edilemeyen bir semptom olan, kan kalsiyum seviyelerinin artmasına neden olabilir.

Böbrek kanseri, özellikle erken evrelerinde, kayda değer semptomlara neden olmayabilecek başka bir türdür . Daha büyük veya daha ileri böbrek kanseri, bir tarafta ağrı, idrarda kan veya yorgunluk gibi semptomlara neden olabilir. Bununla birlikte, bu semptomlar genellikle diğer iyi huylu nedenlerin sonucudur.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Kahve kansere neden ulur mu?

2016 yılında, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı’nın (IARC) bir araştırma grubu, kahve içmenin kansere neden olup olmayacağını araştırdı. 1.000’den fazla çalışmanın incelediği araştırma sonucunda, kahveyi kanserojen olarak sınıflandırmak için kesin kanıt olmadığı sonucuna varıldı.

Aslında, birçok araştırmada kahve tüketiminin pankreas, prostat ve meme kanserlerinin gelişimi üzerinde hiçbir etkisinin olmadığı bulunmuştu. Ek olarak, karaciğer ve endometriyal kanserler için de kanser riski azaltımıştı. Diğer kanser türlerine ilişkin kanıtlar sonuçsuz kabul edildi.

Kahve içmenin kolorektal, pankreas ve meme kanseri gibi çeşitli kanser türleri arasında önemli bir ilişki bulunamadı. Araştırmada, kahve tüketiminin prostat kanseri, karaciğer kanseri ve melanom dahil olmak üzere birkaç kanser riskinin daha düşük olmasıyla ilişkili olduğu bulundu.

Kafein;

Kahvenin en iyi bilinen bileşenlerinden biri kafeindir. Araştırmalar çoğunlukla kafein tüketimi ile kanser arasında hiçbir bağlantı olmadığını göstermiştir.

Akrilamid;

Akrilamid, plastik, kağıt ve yapıştırıcılar gibi ürünlerin üretiminde yer alan bileşenleri üretmek için kullanılan bir kimyasaldır.

Akrilamid ayrıca kızartma veya fırınlama gibi yöntemlerle yüksek sıcaklıklara ısıtılan gıdalarda da bulunabilir. Kavrulmuş kahveye ek olarak, akrilamid içerebilen diğer yiyecek örnekleri arasında patates kızartması, patates cipsi ve krakerler bulunur.

Şimdiye kadar, çalışmalar akrilamid alımı ile pankreas kanseri, epitel yumurtalık kanseri , meme kanseri ve prostat kanseri dahil olmak üzere birçok kanser riski arasında bir ilişki bulamamıştır .

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Kanser nedir? Belirtileri, Nedenleri, Türleri

Kanser, ilgili hastalıkların tümüne verilen ortak addır. Tüm kanser türlerinin ortak özelliği vücut hücrelerinin bir kısmında başlar durmadan bölünerek çevre dokulara yayılır. Kanser, trilyonlarca hücreden oluşan insan vücudunun hemen hemen her yerinde başlayabilir.

Normalde insan hücreleri, vücudun ihtiyaç duyduğu yeni hücreler oluşturmak için büyür ve bölünür. Hücreler yaşlandığında veya hasar gördüğünde ölürler ve yerlerini yeni hücreler alır. Ancak kanser geliştiğinde, bu düzenli süreç bozulur. Hücreler giderek daha fazla anormal hale geldikçe, eski veya hasarlı hücreler ölmeleri gerektiğinde hayatta kalırlar ve ihtiyaç duyulmadığı halde yeni hücreler oluşur.

İhtiyaç duyulmadığı halde oluşan yeni hücreler, durmadan bölünebilir ve tümör adı verilen yapıyı oluştururlar. Kanserli tümörler kötü huyludur, yani yakındaki dokulara yayılabilir veya istila edebilirler. Ayrıca bu tümörler büyüdükçe bazı kanser hücreleri parçalanarak kan veya lenf sistemi yoluyla vücuttaki uzak yerlere gidebilir ve orijinal tümörden uzakta yeni tümörler oluşturabilirler.

Kötü huylu tümörlerin aksine, iyi huylu tümörler yakın dokulara yayılmaz veya bunları istila etmez. Bununla birlikte, iyi huylu tümörler bazen oldukça büyük olabilir. Çıkarıldıklarında genellikle geri büyümezler, oysa kötü huylu tümörler bazen büyüyebilirler.

Kanser nasıl oluşur?

Kanser bir genetik hastalıktır veya diğer deyişle, hücrelerimizin işlev gösterme biçimini, özellikle de nasıl büyüyeceklerini ve bölüneceklerini, kontrol eden genlerdeki değişiklikler kansere yol açar.

Kansere neden olan genetik değişiklikler anne ve babalarımızdan kalıtım yoluyla geçebilmektedir. Hücreler bölünürken meydana gelen hatalardan dolayı veya çevremizdeki belirli etmenlere maruz kalmanın neticesinde DNA’da oluşan hasarın sonucu olarak kişinin yaşamı boyunca da ortaya çıkabilirler. Kansere neden olan çevresel maruziyetlere sigara dumanındaki kimyasallara benzer maddeler ve güneşin ultraviyole ışınları gibi radyasyon dahil edilebilir.

Her bireyde görülen kanser kendine özgü genetik değişikliklerin birleşimine sahiptir. Kanser büyümeye devam ettikçe ilave değişiklikler meydana gelecektir. Farklı hücreler, aynı tümör içerisinde bulunsalar dahi, farklı genetik değişikliklere sahip olabilirler.

Genelde, kanser hücreleri normal hücrelerden daha fazla genetik değişikliğe (örnek olarak DNA’daki mutasyonlar gibi) sahiptir. Bu değişikliklerden bazıları kanserle hiçbir bağlantıya sahip değildir veya kanserin nedeni olmaktansa kanserin sonucu olabilirler.

Nedenleri;

Araştırmacılar, kanserin birçok faktörün etkileşimi sonucu oluştuğu kanısındadırlar. Doğuştan gelen, yani değiştirilemeyen faktörler ile değiştirilebilir ve çevresel faktörlerin kanserin oluşumunda rol oynadığı düşünülmektedir.

Değiştirilemeyen faktörler arasında; yaş, cinsiyet, genetik risk faktörleri ve aile öyküsü yer almaktadır. Değiştirilebilir faktörler; yaşam biçimi – fiziksel aktivite azlığı, sigara ve alkol tüketimi, düzensiz beslenme, stres çevresel faktörler ise çevre kirliliği ve radyasyon şeklinde belirtilmektedir.

Dünya çapında kanser sıklıkları bölgelere göre değişmekle birlikte, en sık görülen kanser türleri meme kanseri, akciğer kanseri ve kolon (bağırsak) kanseridir. Dünyada her yıl 13 milyon, Türkiye özelinde ise her yıl 150 bin yeni kanser vakası görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, 2020 yılında tüm dünyada kanserli vaka sayısının yüzde 30 artarak yaklaşık 17 milyara ulaşacağı tahmin edilmektedir.

Kanser riskini en aza indirmek için, kanser oluşumunda rol oynayan faktörlerin farkında olmak, gerekli önlemleri almak ve belirli dönemlerde erken tanıya yönelik testlerin yaptırılması büyük önem taşımaktadır.

Kanseri oluşturan etkenler nelerdir?

Kansere katkıda bulunan genetik değişiklikler üç ana gen türünü etkileme eğilimindedirler; proto-onkogenler, tümör süpresör genler ve DNA’yı tamir eden genler. Bu değişikliklere bazen kanseri oluşturan etmenler adı verilir.

Proto-onkogenler normal hücre büyümesi ve bölünmesinde yer alırlar. Bununla birlikte, bu genler belirli yollarla değişime uğradıklarında veya normalden daha aktif hale geldiklerinde, kansere neden olan genler (veya onkogenler) haline gelerek hücrelerin büyüyerek ölmeleri gereken zamanda yaşamlarını sürdürmelerine imkan tanırlar.

Tümör süpresör genler de hücre büyümesinin ve bölünmesinin kontrolünde yer alırlar. Tümör süpresör genlerde belirli değişikliklerin olduğu hücreler kontrolsüz şekilde bölünebilirler.

DNA’yı tamir eden genler, hasar görmüş DNA’nın tamirinde yer alırlar. Bu genlerde mutasyonların görüldüğü hücreler diğer genlerde ilave mutasyonlar geliştirme eğilimindedirler. Bu mutasyonlar, bir araya gelerek, hücrelerin kanseröz hale gelmesine neden olurlar.

Bilim adamları kansere yol açan moleküler değişiklikler hakkında daha fazla bilgi edindikçe, belirli mutasyonların birkaç kanser türünde yaygın şekilde meydana geldiklerini belirlemişlerdir. Bu nedenle, kanserler bazen sadece vücutta geliştikleri yerden ve kanserin mikroskop altında nasıl göründüğünden ziyade kendilerine neden olduğuna inanılan genetik değişikliklerin türlerine göre nitelendirilirler.

Kanser ne zaman yayılır?

Vücutta ilk başladığı yerden başka bir yere yayılmış kansere metastatik kanser adı verilir. Bir kanserin vücudun diğer bölgelerine yayılması süreci metastaz olarak adlandırılır.

Metastatik kanser, orijinal veya primer kanserle aynı ada ve aynı türde kanser hücrelerine sahiptir. Örneğin, akciğere yayılıp akciğerde bir metastatik tümör oluşturan bir meme kanseri akciğer kanseri olmayıp metastatik meme kanseridir.

Metastatik kanser hücreleri mikroskop altında genellikle orijinal kanserin hücreleriyle aynı görünürler. Ayrıca, metastatik kanser hücreleri ile orijinal kanserin hücreleri çoğunlukla, özel kromozom değişikliklerin bulunması gibi, bazı ortak moleküler özelliklere sahiptirler.

Tedavi, metastatik kanserli bazı kişilerin yaşam sürelerinin uzatılmasına yardımcı olabilir. Buna rağmen, metastatik kanserde tedavinin birincil hedefi genelde kanserin büyümesinin kontrol altına alınması ve neden olduğu belirtilerin hafifletilmesidir. Metastatik tümörler vücudun çalışma şeklinde ciddi hasara neden olabilirler ve kanser nedeniyle ölen çoğu kimse metastatik hastalık nedeniyle ölmektedir.

Belirtileri;

Kanserden kaynaklanan belirti ve semptomlar, vücudun hangi bölümünün etkilendiğine bağlı olarak değişiklik göstermektedir.

Kanser belirtisi olabilecek ancak yalnızca kansere özgü olmayan bazı genel belirtiler ve semptomlar şunlardır;

  • Yorgunluk
  • Cildin altında hissedilebilen şişlik veya kalınlaşma
  • İstemeden hızlı kilo alma veya kaybetme
  • Cildin sararması, koyulaşması ya da kızarması, iyileşmeyen yaralar ya da var olan benlerdeki değişiklikler gibi cilt değişiklikleri
  • Bağırsak veya mesane alışkanlıklarındaki değişiklikler
  • Kalıcı öksürük veya nefes darlığı
  • Yutma güçlüğü
  • Ses kısıklığı
  • Yedikten sonra kalıcı hazımsızlık veya rahatsızlık
  • Kalıcı, açıklanamayan kas veya eklem ağrısı
  • Kalıcı, açıklanamayan ateş veya gece terlemeleri
  • Açıklanamayan kanama veya morarma

Kanser türleri ve görülme sıklıkları;

Kanserler oluştukları organ, bölge ve mikroskobik yapılarına göre sınıflandırılırlar. 100’e yakın kanser türü olsa da bazı türler çok daha sıklıkla görülmektedir. Sık görülen kanser çeşitleri:

  • Akciğer kanseri
  • Meme kanseri
  • Beyin tümörleri
  • Ağız kanseri
  • Bağırsak (kolon) kanseri
  • Özofagus kanseri
  • Cilt kanseri
  • Rahim ve rahim ağzı kanserleri
  • Yumurtalık kanseri
  • Prostat kanseri
  • Testis kanseri
  • Mide kanseri
  • Böbrek kanseri
  • Karaciğer kanseri
  • Pankreas kanseri
  • Mesane kanseri
  • Gırtlak kanseri
  • Nazofarenks kanseri olarak sayılabilir

Her yıl dünyada yaklaşık 14 milyon kişinin kansere yakalandığı ve yaklaşık 8,2 milyon kişinin bu hastalıklar yüzünden hayatını kaybettiği bilinmektedir. Ülkemizde ise Sağlık Bakanlığı’nın istatistiklerine göre her yıl 103 bini erkek, 71 bini kadın olmak üzere 174 bin kişi kansere yakalanmaktadır.

Türkiye’de erkelerde en sık görülen kanser tipleri akciğer, prostat, bağırsak, mide ve mesane kanseri iken kadınlarda meme, tiroid, bağırsak, rahim ve akciğer kanseri olarak bilinir.

Kanser tanı ve tedavi yöntemleri;

Belirtiler sonrası kanser tanısı koymak için birkaç yöntem kullanılmaktadır. Başlıca yöntemler; kan testleri, görüntüleme yöntemleri (MRI, bilgisayarlı tomografi vb.) ve biyopsi işlemi ile alınan parçaların patolojik açıdan incelenmesidir.

Kanserler, türlerine bağlı olarak farklı mikroskobik yapılara ve yayılma hızına sahiptir. Bu yüzden her kanser türünde farklı tedavi yolları izlenir. Genel olarak kanser tedavileri; çeşitli ilaçlarla uygulanan kemoterapiler, radyoaktif ışınlardan yararlanılan radyoterapiler, cerrahi girişimler ve hastaların yaşam kalitesini arttırmak için kullanılan tamamlayıcı (alternatif) tıp yöntemleri olarak sınıflandırılır. Bu tedavi yöntemlerinde teknolojinin ve bilimsel çalışmaların etkisiyle her geçen gün gelişmeler sağlanmakta ve ilerlemeler kaydedilmektedir. Bütün bu tedavi yöntemlerinin yanı sıra kanser hastalarında moral ve motivasyon, iyileşmenin en büyük yardımcısıdır. Zaman zaman hastaların psikolojik destek alması da tedaviye katkı sağlamaktadır.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

CA 15-3 nedir, yüksekliği ne anlama gelir?

Kanserli hastalarda hayat kalitesini artırmak erken teşhis ve yeterli mütli-modal tedavi yanında hastaya belli aralıklarla takip ederek lokal nüks veya uzak metastazları erkenden yakalayıp ona göre önlemler almakla mümkündür.

Görülme sıklığı bakımından kadınlarda birinci sırayı alan meme kanseri; erken tanı, yeterli cerrahi, postoperatif radyoterapi, adjuvan kematerapi, hormonoterapi; metastazlı dönemlerinde ise palyatif radyoterapi ve sistemik kemoterapi, kurtarma cerrahileri ile % 60’ın üzerinde şifa elde edilen bir kanser türüdür.

CA 15-3 nedir?

Kanser antijeni 15-3 (CA 15-3), normal göğüs hücreleri tarafından üretilen bir proteindir. Kanserli göğüs tümörleri olan birçok insanda, CA 15-3 ve ilgili kanser antijeninin 27.29’un üretimi artmıştır. CA 15-3 kansere neden olmamakta daha çok tümör hücreleri tarafından saçılmakta, kan dolaşımına girerek kanser seyrini takipte yararlı bir tümör belirtecine dönüşmektedir.

Erken lokalize meme kanseri olan kadınların yaklaşık % 10’u ve metastatik meme kanseri olanların ise % 70’inde CA 15-3 yükselmektedir. CA 15-3 ayrıca sağlıklı kişilerde, kolorektal kanser, akciğer kanseri, siroz, hepatit, ve iyi huylu meme hastalığı gibi kanser, rahatsızlıklar veya hastalıklar olanlarda da yükselebilmektedir. CA 15-3 erken evre meme kanserlerinin çoğunda yükselmeyeceğinden, meme kanseri taramasında kullanılmaz. CA 15-3’ün referans aralığı 30 U / mL’den azdır.

CA 15-3 testi, bir iğne ile yapılan bir kan testidir. Genellikle özel bir laboratuvarda veya hastane laboratuarında yapılır. Özel hazırlık yapmanıza gerek yoktur.

CA 15-3 yüksekliği ne anlama geliyor?

CA15-3 seviyeleri kanserli ve kanserli olmayan koşullarda normalden daha yüksek olabilir. CA15-3, çoğu zaman vücudun diğer bölgelerine yayılmış olan meme kanserinde artmaktadır.

Genel olarak, kandaki CA15-3 seviyesi arttıkça, vücutta daha fazla kanser olasılığını akla getirir. Meme kanseri, kemiklere, karaciğere veya her ikisine yayıldığında, seviyeler en yüksek seviyededir. CA15-3 seviyesi düşerse veya normale dönerse, bu tedavinin olumlu olduğu anlamına gelebilir. Eğer seviyeler zamanla artarsa, kanserin tedaviye iyi yanıt vermediği, hala büyüyeceği veya geri geldiği anlamına gelebilir (tekrarlayan).

CA15-3, akciğer, pankreas, yumurtalık ve prostat kanserinde normalden daha yüksek olabilir, ancak bu seviyeler meme kanseri kadar yüksek değildir.

CA 15-3’ü arttıran kanserli olmayan durumlar arasında endometriozis, pelvik inflamatuar hastalık ve karaciğer hastalığı bulunur. Hamilelik sırasında da artırılabilir. Bu koşullar ile, CA15-3 seviyeleri genellikle sadece çok yüksek gider. Genellikle zaman içinde artmaya devam etmezler.

Paylaşın