Erdoğan: Enflasyonun Düşüşe Geçmesini Bekliyoruz

Kabine Toplantısı’nın ardından açıklamalarda bulunan Erdoğan, “Yıllık enflasyonun düşüşe geçmesini bekliyoruz. Cari açıkta daralma başladı. Ocak ayında 15 milyar dolar azalarak 37,5 milyar dolara geriledi. Altın ve enerji hariç tutulduğunda cari fazla gerçekleşti” dedi ve ekledi:

“Gabar petrolü, Karadeniz doğalgazı keşiflerimizle bu sektörde ilk defa özgüven kazandık. Van ve Hakkari’deki yeni kuyularımızda yapacağımız keşiflerle üretim rakamlarını çok daha yukarılara taşıyacağız. Orta vadeli programımızı güçlendirecek adımlar atacağız. İnşallah çok yakında yeni programı kamuoyuyla paylaşacağız.”

Erdoğan, açıklamasının devamında, “Kamuda tasarrufları artırmak, yatırımları önceliklendirmek, yapısal reformlara hız kazandırmaktır. Büyüme potansiyeli güçlendirmemizin yolu verimliliği ve rekabeti artırmaktan, yüksek katma değere odaklanmaktan geçiyor” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Kabine Toplantısı, 31 Mart yerel seçimlerinin ardından bugün ilk kez toplandı. Toplantının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, önemli açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

“İdari izinle birlikte 9 güne çıkardığımız bayram tatili boyunca Türkiye genelinde ciddi bir insan ve araç trafiği yaşandı. Gerek yollarımızın kalitesi gerekse tedbirler sayesinde yoğun süreci geçmiş yıllara göre az bir kayıpla atlattık. Muhalefetten gelen eleştirilere rağmen köprü ve otoyollarımızın trafiği ne kadar rahatlattığını bir kez daha görmüş olduk.

Kamu özel işbirliğiyle devletin kasasından tek kuruş çıkmadan hayata geçirdiğimiz projelerimizin milletimizin hayatını kolaylaştırmasının yanında ülke ekonomisine katkıdan dolayı memnuniyet duyuyoruz.

Bayramın üçüncü günü teleferik kazasıyla hepimizin yürekleri dağlanmıştır. 174 insanımız kabinlerde saatlerce mahsur kaldı. AFAD ve Silahlı kuvvetlerimizin başta olmak üzere devletimizin birimlerinin yoğun gayretiyle vatandaşımızın tamamını burunları kanamadan kurtardık. Gece gündüz demeden büyük bir titizlikle 2 bin 200’den fazla personelimize teşekkür ediyorum. Yaralılarımıza Rabbimden acil şifalar diliyorum. Yaşanan ihmalle ilgili kusuru, sorumluluğu olanlarla ilgili yargımız süratle harekete geçmiştir.

Bir süredir istisnasız her seçim öncesinde tedavüle konulan son seçim propagandasının tamamen safsatadan ibaret olduğu anlaşılmıştır. Türkiye bir seçimi daha dünyaya örnek olacak olgunlukla gerçekleştirmiştir.

Soruşturma kapsamında özellikle bu hattı işleten firma ile bakımdan sorumlu firma yetkililerinden 5 kişi tutuklanmış, 8 şüpheli hakkında adli kontrol kararı verilmiştir. Ana muhalefet yöneticilerin daha olayın ilk anından itibaren hadiseyi sulandırma ve asıl sorumluları koruma çabaları gözden kaçmamıştır. Aynı vicdansızlığın Beşiktaş’ta yaşanan yangın faciası ile sergilendiğini gördük.

Rızkının peşindeki 29 emekçi kardeşimiz İstanbul’un göbeğinde hayatını kaybetti. Ne sendika, ne basın yayın kuruluşlarından ne de muhalefet cephesinden kaydadeğer hiçbir tepki gelmedi. Hak, hukuk adına Van’a koşanlar Beşiktaş için tek bir adım atmadılar. Bunun adı sadece vicdansızlık değil aynı zamanda ikiyüzlülüktür. Hem Antalya hem Beşiktaş’taki cinayetlerin faillerinin yargıya hesap vermesi için üzerimize düşenin yapacağımızın bilinmesini istiyorum.

Benzer acıların tekrar yaşanmaması için Çalışma, Turizm ve İçişleri Bakanlıklarımız vasıtasıyla tedbir ve denetimlerimizi daha fazla yoğunlaştıracağız. Trafik kazalarında ve her iki kazada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. 31 Mahalli İdareler seçim maratonunu hamdolsun suhuletle tamamladık. En ufak şaibeye mahal vermeden neticelenmesi demokrasimizin kazanç hanesine yazılmıştır.

Milletin takdiriyle göreve gelen belediye başkanlarına, meclis üyelerine, muhtarlarımıza muvaffakiyetler temenni ediyorum. Seçimler sonrasında muhalefet partilerinin bir kısmının sergilediği sorumlu ve ağır başlı tavrı takdirle karşıladığımızı ifade etmek isterim. Yarın ki toplantımızda seçim toplantılarımızı değerlendireceğiz.

Bir süredir istisnasız her seçim öncesinde tedavüle konulan son seçim propagandasının tamamen safsatadan ibaret olduğu anlaşılmıştır. Türkiye bir seçimi daha dünyaya örnek olacak olgunlukla gerçekleştirmiştir.

31 Mart seçimlerinin ilk kazananı sandıktır. Sandığın namusu ve itibarıdır. Rüştünü, gücünü ve yetkinliğini tartışmasız bir şekilde tekrar ispat eden Türk demokrasisi bu seçim sürecinin en büyük galibidir. Ülkemiz, milletimiz ve gelecek kuşaklar adına kıymetli bir kazanım olarak görüyorum. Muhalefetin de gerekli dersi çıkaracağını, bir daha temelsiz, basit ve zarar veren argümanların arkasına sığınmayacağını ümit ediyorum.

Son 21 yıldır olduğu gibi gelecekte de demokrasimizin standartlarını yükseltmeye devam edeceğiz. Bu irademizin en net tezahürü, bugün 7. yılını idrak ettiğimiz 16 Nisan halk oylamasıdır. Türkiye 200 yıllık bir tartışmaya nihai noktayı koymuş, yönetim modeli tercihi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden yana olmuştur.

14-28 Mayıs seçimleriyle parlamenter sistemine geri dönüş tartışmaları bir daha açılmamak üzere milletimiz tarafından kapatılmıştır. Siyaset kurumunun eskiye dönüş tartışmalarıyla vakit kaybetmek yerine mevcut sistemin daha da iyileştirmesine mesai harcamasına çok daha faydalı olacağına inanıyorum.

Ülkemizin son 10 ayına damga vuran seçim gündeminin geride kalmasıyla tüm özellikle söylüyorum seçim tarihi boyunca gidiş gelişler artık asıl meselelere son verilme dönemidir. Ekonomi, güvenlik, deprem, hak ve özgürlükler ile terörle mücadele başta olmak üzere acil sorunlarımıza odaklanmış bulunuyoruz.

Covid-19 salgınıyla başlayan ve gelişmelerle derinleşen küresel ekonomik kriz enflasyon boyutuyla halen devam ediyor. Gelişmiş ekonomiler dahil hemen herkes ciddi sıkıntılar yaşıyor. Türkiye olarak yakın çevremizdeki gerilim ve çatışmaların etkisiyle bu olumsuzlukların yansımasını maalesef biz de hissediyoruz.

Bir taraftan bölgesel krizleri yönetirken diğer taraftan ekonomideki yol haritamıza sıkı sıkıya bağlı kalıyoruz. Orta vadeli programın müsbet sonuçlarını görmeye başladık. 2023 yılını yüzde 4,5’luk büyüme oranı ile kapattık. Milli gelirde 1,1 trilyon doları, kişi başına düşen gelirde ise 13 bin doları aşmış olduk. Satın alma gücü paritesine göre dünyanın en büyük 11. ekonomisiyiz.

2024’ün ilk çeyreğinde net ihracatın ekonomimize önemli katkı sağladığını ortaya koyuyor. İhracat bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 3.6 oranında artış gösterdi. Mart ihracatı ise 22 milyar 578 milyon doları buldu. Bu rakamla en yüksek 3. Mart ayın ihracat değerine ulaştık. İthalatta aylık azalış trendi devam ediyor. İhracatın ithalatı karşılama oranı 1,3 puan artışla yüzde 75’i yakaladı. İhracatın da pozitif etkisiyle büyüme oranımızın yıl sonunda yüzde 4’e yaklaşacağına inanıyoruz.

Özellikle istihdam piyasamız güçlü bir ivme gösteriyor. Şubat ayı rakamlarına göre istihdam yıllık bazda 1 milyon 156 bin artışla 32.4 milyona ulaştı. İşsizlik oranı yüzde 8,7 olarak gerçekleşti. Bizim de temel sorunumuz hayat pahalılığı ile katmerleşen enflasyon baskısı. Emeklilerimiz başta olmak üzere enflasyonun ücretli kesimlerde yol açtığı sıkıntıları biliyoruz. Kendimiz bedel ödesek dahi ülkemize, milletimize, gelecek nesillere bedel ödetecek her türlü popülist adımdan uzak durduk duracağız.

“Yıllık enflasyonun düşüşe geçmesini bekliyoruz”

Yıllık enflasyonun düşüşe geçmesini bekliyoruz. Cari açıkta daralma başladı. Ocak ayında 15 milyar dolar azalarak 37,5 milyar dolara geriledi. Altın ve enerji hariç tutulduğunda cari fazla gerçekleşti. Gabar petrolü, Karadeniz doğalgazı keşiflerimizle bu sektörde ilk defa özgüven kazandık.

Van ve Hakkari’deki yeni kuyularımızda yapacağımız keşiflerle üretim rakamlarını çok daha yukarılara taşıyacağız. Orta vadeli programımızı güçlendirecek adımlar atacağız. İnşallah çok yakında yeni programı kamuoyuyla paylaşacağız. Kamuda tasarrufları artırmak, yatırımları önceliklendirmek, yapısal reformlara hız kazandırmaktır. Büyüme potansiyeli güçlendirmemizin yolu verimliliği ve rekabeti artırmaktan, yüksek katma değere odaklanmaktan geçiyor.

Dünya savaş, çatışma, siyasi ve ekonomik krizlerin, sosyal çalkantıların kıskacında kıvranırken hamdolsun Türkiye bölgesinin istikrar adası olma vasfını korumaktadır. Dış politikada dengeli ve ilkeli siyaset, savunma salanı alanında elde ettiğimiz t arihi başarılar vardır.

Gazze’de ateşin bölgeye yayılma riskine dikkat çektik. Bölgeye insani yardımların ulaştırılması için çabaladık. 3 bin 774 tonluk 9. iyilik gemisi ile birlikte Türkiye Gazze’ye en fazla insani yardım yapan ülke konumunu perçinlemiştir. 7 Ekim’den sonra İsrail’e yönelik ihracat kısıtlamasına öncülük eden ülke Türkiye’dir.

Bu hakikate rağmen hükümetimizi haksız, insafsız, buram buram fırsatçılık kokan ithamlara maruz kalmıştır. Jet yakıtı konusunda Türkiye’ye iftira atanları asla ve asla unutmayacağız. Türkiye, İsrail’e askeri amaçla kullanabilecek hiçbir malzeme satışına izin vermemiştir. Bunun arkasında hangi hesapların ve odakların bulunduğu ortaya çıkacaktır.

13 sene önce çatışmalar ilk başladığında Suriyeli komşularımıza nasıl kucak açtıysak, Ukrayna’daki savaştan kaçanlara nasıl sırtımızı dönmediysek, DEAŞ terör estirdiğinde nasıl imkanlarımızı seferber ettiysek, Gazze krizinde de kardeşlik vazifemizi hakkıyla yerine getirmeye devam edeceğiz.

Son 7 aydır önüne geçmek için uğraştığımız tehlikelerin peyderpey gerçekleştiğini görüyoruz. Hafta sonu yaşadığımız hadiseler Batı’nın çifte standardını göstermiştir. Sadece 13 Nisan gecesine bakarak değerlendirme bulunmak hakkaniyetli, adaletli bir tavır olmayacaktır. 7 Ekim’den bu yana İsrail hükümeti ateşi bölgeye yaymak için provokatif adımlar atmaktadır.

Şam’daki İran Büyükelçiliğini hedef alması bardağı taşıran son damla oldu. İsrail’in saldırgan tutumuna ses çıkartmayanlar İran’ın cevabı karşısında hemen kınama yarışına girdiler. Burada öncelikle kınanması telin edilmesi gereken Netanyahu’nun ta kendisidir. 34 binden fazla masumu katleden, haber yapma dışında gayesi olmayan basın mensupları öldüren, okul, kilise, cami, mülteci kamplarını, yardım malzemesi almak için sıra bekleyen insanları bombalayan, tüm dünyanın gözü önünde soykırım uygulayan, her türlü şımarıklığı sergileyen Netanyahu’dan başkası değildir.

Siyasi ömrünü uzatmak adına hem kendi vatandaşları hem de bölge halkının canını tehlikeye atmaktadır. 13 Nisan gecesi yüreklerimizi ağzımıza getiren birinci müsebbibi Netanyahu ve gözünü kan bürümüş rejimidir.

Türkiye olarak son 2 gündür Gazze’deki katliamların geri plana itilmemesi için temaslarımızı daha da artırdık. Dışişleri Bakanımız Amerika, İran, İngiliz, Ürdünlü muhatapları ve BM Genel Sekreteri ile görüştük. Biz de dün Katar Emiri ile görüşmemiz oldu. Telefon diplomasimize bir hafta boyunca devam edeceğiz. Gerilimde sürekli el yükselterek hiçbir yere varılmaz.

Tüm aktörleri artık saldırılara son vermeye, sorumluluk içinde hareket etmeye davet ediyoruz Gazze’de zulüm ve soykırım durmadıkça yeni gerilimlere açıktır. İslam alemi ve Arap ligi başta olmak üzere sorumluluk sahibi herkes artık seslerini daha fazla yükseltmelidir.”

Paylaşın

Erdoğan: Gazze’de Kelimenin Tam Anlamıyla Bir Vahşet Yapılmakta

Kabine Toplantısı’nın ardından açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gazze’de kelimenin tam anlamıyla bir vahşet, bin yıl önceki Haçlı işgali, 2. Dünya Savaşı’nda yaşananları aratmayan bir gaddarlık yapılmaktadır” dedi ve ekledi:

“Hamile kadınları katletmekle övünen bir cinnet hali içindeler. Çocukları, yaşlı erkek ve kadınları uçaklarla, tanklarla, toplarla bombalayarak, üzerlerine mermi yağdırarak öldürmenin adı savaş değil barbarlık, eşkıyalık, devlet terörüdür.”

Erdoğan açıklamasının devamında, “Netenyahu İsrail halkı üzerinde yitirdiği itibarı hastaneleri, ibadethaneleri, okulları bombalayarak yeniden canlardırmak peşindedir. Neredeyse tüm hastaneler ya yıkıldı, ya zarar gördü ya da kullanılamaz hale geldi. El Ehli Baptist ve Şifa hastanelerinde yaşanan vahşeti hepimiz takip ettik. Bu hastanelerle ilgili İsrail’in ortaya attığı iddiaların tamamen safsata olduğu anlaşıldı” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine Toplantısı’nın ardından gündeme dair açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle: “Türkiye Yüzyılı’nın inşası için verdiğimiz mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdürüyoruz. İçeride ve dışarıda birçok etkinliğe, zirveye, görüşmeye, açılış törenine iştirak ettik. Kazakistan’ın ev sahipliğinde Astana’da düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı zirvesinde birliğimizi, beraberliğimizi bir kez daha perçinledik.

Merhum Gaspıralı İsmail Bey’in ‘Dilde, fikirde işte birlik” idealine adım adım yaklaşıyoruz. Geçen sene KKTC’nin anayasal ismiyle teşkilata gözlemci üye olması tarihi adımdı. Kıbrıs Türkü kardeşlerimize uygulanan tecridin kırılması yanında Türk dünyasının Kıbrıs halkına desteğini ortaya koymuştuk. KKTC’deki kardeşlerimizin 15 Kasım Cumhuriyet Bayramını tekrar tebrik ediyorum. Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş’ı bir kez daha rahmetle yâdediyorum.

Son olarak 4 ay önce 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı’nda Ercan Havaalanının yeni terminal binası ve pistinin açılışını gerçekleştirdik. Zaman verdiği sözlerin hilafına davranarak AB’nin ne kadar büyük bir yanlış yaptığını ispat edecektir. Kıbrıs Türkünü ambargolarla haklı davalarından döndürmeye çalışanların Kafkasya’da yeni oyunlar peşinde koştuğuna şahit oluyoruz.

Kimi Batılı güçler bölgemizde yeni bir dönemin başladığını hala idrak edemiyor. Gerçekleşmesi mümkün olmayan ham hayalleri körükleyerek Ermenileri istismar ettiler, kullandılar, güvensizliğe mahkum ettiler. Bu gerçeğin de Ermenistan’ın görüp kabullenmesi gerekiyor. Batılı ülkeler tarafından gönderilen hiçbir silah ve mühimmat kalıcı barış ortamının sağlayacağı huzurun yerini tutamaz. Ermenilerin barış fırsatını farklı hülyalara kapılarak boşa harcamamak en büyük temennimizdir. Ermenistan’a Azerbaycanlı kardeşlerimizin uzattığı barı elini tutması çağrısında bulunuyorum.

Kazakistan dönüşü açılışını yaptığımız Ford Otosan Yeniköy fabrikası toplam 3 bin 500 kişiye istihdam kapısı olan önemli yatırımdır. Otomotiv sektörümüz Türk ekonomisinin lokomotifi olmayı sürdürüyor. Bu sektörde dünyanın 13. en büyük otomotiv üreticisi konumundayız.

TOGG’un üretimi ve satışa başlamasıyla kendi markamızla küresel rekabetteki yerimizi aldık. Her aşamasını yakından takip ettiğim bu projenin hayata geçmesiyle ‘Türk araba yapamaz, fabrikada üretim bandı yok, vatandaş bunu almaz’ diyenleri, bundan 60 yıl önce Devrim otomobilini garaja mahkum edenlerin bugünkü uzantılarını hüsrana uğrattık.

TOGG şimdiye kadar 12 bine yakın teslimat yaptı. Üretim bandından inen ve teslim edilen araç sayısı günden güne artıyor. Bu yarışa nasıl isabetli bir zamanda dahil olduğumuz daha iyi anlaşılacaktır. Rize’de bakanlıklarımız ve belediyelerimizin tamamladığı 2 milyar 886 milyon lira yatırım bedeli olan eser, proje ve hizmetlerin resmi açılışını gerçekleştirdik. 36,7 kilometre uzunluğundaki Ayder yolunun temelini de bu vesile ile attık.

Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın 8-9 Kasım tarihlerindeki Taşkent’te Özbekistan Cumhurbaşkanı ve katılımcı ülkenin liderleriyle bir araya geldik. İran ve Pakistan’la birlikte kurduğumuz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın kurumsal kapasitesini güçlendirmeye devam edeceğiz.

10 Kasım’da Cumhuriyetimizin banisi Mustafa Kemal ve kahraman silah arkadaşlarını bir kez daha yâdettik. Her yıl milli ağaçlandırma günü olarak kutladığımız 11 Kasım’ı bu kez ülkemiz genelinde ağaçlandırma seferberliğine dönüştürdük. 5 milyon fidanı toprakla buluşturduk. Her ilimizde 100. Yıl Cumhuriyet Ormanları’nın kuruluşunu gerçekleştirdik.

Önümüzdeki dönemde havanın, suyun, toprağın, ağacın ve varisi olduğumuz bütün güzelliklerin korunması için daha çok çalışacağız. Türkiye Yüzyılı’na Nefes sloganıyla yürüttüğümüz bu çalışmalara destek veren herkese teşekkür ediyorum.

Türkiye Cumhuriyeti devleti tarihten tevarüs ettiği kerim devlet vasfına tam manasıyla ilk kez bizim dönemimizde kavuşmuştur. Kurucu kadronun hayallerini süsleyen, kimsesizlerin kimsesi olan Cumhuriyet özlemi, 21 yılda bir idealden çıkıp hakikate dönüşmüştür. Ülkemize dünyanın en geniş kapsamlı sosyal güvenlik ve sağlık sistemini kazandırdık. Devletimizin şefkat şemsiyesi dışında hiçbir vatandaşımızın kalmaması için özel çaba harcadık.

Çeşitli destek programlarından evde bakım hizmetlerine farklı alanlarda yeni düzenlemeleri devreye aldık. Diğer alanlar gibi sosyal devlet uygulamalarında mevcutla yetinmiyor kendimizi sürekli geliştiriyoruz. Darülaceze Sosyal Yaşam bunun en son örneğiydi.

İnşaat alanı 146 bin metrekareyi bulan, 928 yatak kapasitesine sahip 23 bloğu, camisi, kilisesi ve havrasıyla gerçekten muhteşem bir eseri ülkemize kazandırdık. Yaşadığımız deprem felaketine rağmen 1,5 yıl gibi kısa sürede inşasını tamamladığımız Darülaceze’nin milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Yurt dışında da mazlum, mağdur, ezilenlerin yanındayız. AFAD’ımız, Kızılayımız, TİKA’mızla dünyanın en zor coğrafyalarında faaliyet gösteren ihtiyaç sahiplerine yardım etmeye çalışıyoruz.

Filistin’deki mazlumların acısı nasıl bizim acımız ise Uygun Türkü, Ahıska Türkü, Kerkük Türkmeni’nin sıkıntısı bizim sıkıntımızdır. Bunların hepsiyle yakından ilgileniyoruz. Türkiye’nin soydaş ve akraba topluluklara yönelik hassasiyeti bizim dönemimizde zirveye çıkmıştır. Bundan sonra da her daim kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz.

İsrail’in 7 Ekim’den beri süren ahlaksız ve alçak saldırılarına maruz kalan Gazze halkına bu anlayışla sahip çıkıyoruz. 11 uçak dolusu malzeme ile bir sivil insani yardım gemisini Mısır’a gönderdik. Gazze’li kardeşlerimiz için 800 tona varan malzemeyi bölgeye sevk etmiş olduk. Yardım malzemelerinin Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze’ye ulaştırılmasını sağlıyoruz. İsrail suyunu, yakıtını, elektriğini, iletişimini komple keserek Gazze halkını sadece öldürmekle kalmıyor, aynı zamanda taammüden hastanelerini bombalayarak Gazze’lilerin direniş azmini kırmaya çalışıyor.

Gazze’de kelimenin tam anlamıyla bir vahşet, bin yıl önceki Haçlı işgali, 2. Dünya Savaşı’nda yaşananları aratmayan bir gaddarlık yapılmaktadır. Hamile kadınları katletmekle övünen bir cinnet hali içindeler. Çocukları, yaşlı erkek ve kadınları uçaklarla, tanklarla, toplarla bombalayarak, üzerlerine mermi yağdırarak öldürmenin adı savaş değil barbarlık, eşkıyalık, devlet terörüdür.

Netenyahu İsrail halkı üzerinde yitirdiği itibarı hastaneleri, ibadethaneleri, okulları bombalayarak yeniden canlandırmak peşindedir. Neredeyse tüm hastaneler ya yıkıldı, ya zarar gördü ya da kullanılamaz hale geldi. El Ehli Baptist ve Şifa hastanelerinde yaşanan vahşeti hepimiz takip ettik. Bu hastanelerle ilgili İsrail’in ortaya attığı iddiaların tamamen safsata olduğu anlaşıldı.

Güya medeni dünya İsrail’in hastanelere dönük saldırılarını sessizce seyretti. Savaş hukukunun açık ihlali olan İsrail’i kendisini savunma hakkı olarak diyen ülkeler gördük. Gazze’deki tek onkoloji hastanesinin vurulması akabinde buradaki kanser hastalarının ülkemize sevki ile girişimimizi başlattık. Toplam 88 hasta ve 61 refakatçısı ile ülkemize getirdik.

Gazze’de mahsur kalan vatandaşlarımızın bir kısmının tahliyesini dün gerçekleştirdik. Diğerleri ile ilgili çabalarımız sürüyor. Günümüzde de Türk özlenendir, gözlenendir, mazlum ve mağdurların hamisidir. Türkiye tarihi misyonunu, nemelazımcılık yaparak değil başı dara düşenlere kucak açarak yerine getirmektedir.

Türkiye olarak Gazze’de akan kanın durması için seferber olmuşken, batılı ülkelerin vicdansızlığını yüzümüz kızararak takip ediyoruz. Avrupası’ndan Amerikasına kadar en ufak tepki gelmiyor. Çocuklara, yaşlılara atom bombası atma tehdidi dair, onu destekleyen herkes sadece tarih önünde değil insanlık nezdinde yargılanacaktır.

Ateşkes sözcüğünü kullanmaktan bile çekinen ürkeklikle, korkaklıkla karşı karşıyayız. Holokost utancı Avrupalı liderleri esir almış durumda. Batılı entelektüeller, basın kuruluşları, insan hakları örgütleri de aynı şekilde İsrail’i aklamanın peşinde. İsrail yönetimi holokostu, soykırıma varan katliamları kalkan olarak kullanıyor. Almanya’ya gerçekleştirdiğimiz son seyahatte bir kez daha üzülerek şahit olduk.

“Hepsinin İsrail’e borçları var”

Hak bildiklerimizi birilerini rahatsız etse de cesaretle söylememizin sebebi işi budur. Bizim borcumuz yok ama onların hepsinin İsrail’e borçları vardır. Onlar borç ödüyorlar. Utanç veren olay Batılı ülkelerin katliamlarına kılıf uydurma konusunda İsrail ile sergilediği yalan kardeşliğidir.

Irak’ta nükleer silah arayanların İsrail’li bakanların kameralar önünde sarf ettiği atom bombası itirafı karşısında tek cümle kurmamaları ibretlik durumdur. İsrail nükleer güce sahip olduğunu açıkça ikrar ediyor. Nükleer silah meselesi öyle meskut kalınacak bir konu değildir. Bugün İsrail’e ses çıkarmayanların yarın başka ülkelere söyleyecek hiçbir sözü olamaz. İsrail’in nükleer silahları meselesinin unutulmasına, unutturulmasına Türkiye olarak izin vermeyeceğiz. Bugün Gazze’ye tepki vermezsek vadelmiş topraklar denen işgalci fanatizmin kendi topraklarımıza ulaşmasına engel olamayız

Riyad zirvesinde nükleer silahlar hususunda önemli kararlar aldık. Önümüzdeki dönemde her iki meseleyi gündemde tutmaya devam edeceğiz. Gazze’deki vahşet karşısında insanlığın vicdanı ve sesi olma görevi şu an Türkiye’nin omuzlarındadır. 15 Kasım’da eşimin öncülüğünde düzenlenen lider eşleri zirvesi bu anlamda kilometre taşı oldu. Türkiye’ye gelen küresel çağrı metnine imza atan, zor zamanda yürekli duruş sergileyen tüm misafirlerimize teşekkür ediyorum.

Kudüs davasına şaşı bakanlara hatırlatmak istediğim bir gerçek var. Türkiye’nin siyasi ve kültürel sınırları kendi resmi sınırlarından değil Adriyatik’ten Çin Seddi’ne diye ifade edilen çok daha geniş hattan başlar.

Ne zamanki biz bu coğrafyaları kendi dışımızda görmeye başlarsak o vakit eldeki vatan da tehlikeye düşmüş olur. Balkanlar, Kafkaslar, Karadeniz, Akdeniz’in doğu kıyılarına kadar yaşanan her hadise bizi doğrudan ilgilendirir. Karabağ ile Gazze’nin gönlümüzdeki yeri aynıdır. Asırlardır her kritik vakitte olduğu gibi son gelişmeler karşısında milletimiz duasını ona göre yapmakta, yumruğunu ona göre sıkmakta gerektiğinde harekete ona göre geçmektedir.

Gerektiğinde yeni operasyonlarla bu alçak ve sinsi planları da sahiplerin başına geçirmekte kararlıyız. Bir gece ansızın gelebiliriz ikazımız dün olduğu gibi bugün de geçerlidir. Buradan bütün şehitlerimizi rahmetle anıyor, kahraman gazilerimize şükranlarımı sunuyorum. Ordumuzu, emniyet birimlerimizi, istihbarat teşkilatımızı, güvenlik korucularını tebrik ediyor rabbim yar ve yardımcısı olduğunu diliyorum.

Türkiye olarak iklim değişikliğine bağlı ortaya çıkan çevre sorunlarından tüm dünya gibi biz de olumsuz etkileniyoruz. Yaşadığımız sel, fırtına ve su baskınları bunlardan sadece birkaçıdır. Dün 9 insanımız vefat etti, 52 vatandaşımız yaralandı. 7 bin personelimizin hızlı müdahalesi neticesiyle hamdolsun 110 insanımızı kurtardık. Zonguldak açıklarında batan geminin bulunmasına yönelik arama çalışmalarımız devam ediyor. Vefat eden vatandaşlarımıza rahmet, yaralı kardeşlerimize şifalar diliyorum.

Devletimiz afetzede kardeşlerimizin yanındadır. Zarar tespit çalışmalarımız hızla tamamladıktan sonra destek ödemelerini yapacağız.”

Paylaşın

Erdoğan: Yılbaşında Emeklilerimizin Durumunu Yeniden Gözden Geçireceğiz

Kabine Toplantısı sonrası açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Enflasyon ve hayat pahalılığıyla mücadelemize destek vermeye davet ediyorum. Her kesimden insanımıza verdiğimiz sözlerin takipçisi olduğumuzu hatırlatmak isteriz. Emeklilerimize bir defaya mahsus olmak üzere 5 bin lira ödemeyi kararlaştırdık. Halen çalışmakta olan emeklilerimizi bu kapsamdan muaf tutacağız. Yılbaşında emeklilerimizin durumunu tekrar gözden geçirecek, inşallah o zaman da her türlü fedakârlığı sergileyeceğiz” dedi.

Erdoğan, Filistin ile İsrail arasında tırmanan gerilime ilişkin, “Müslümanlar olarak ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’nın ve onun içinde yer aldığı Kudüs’ün gönül dünyamızda ayrı bir yeri var. BM’nin ve diğer kuruluşların Filistin ile ilgili aldığı kararlar uygulanmadı. 1949 yılından beri İsrail devletini tanıyoruz, diplomatik ilişkilerimizi sürdüyoruz. 1967 sınırları içinde başkenti Kudüs olan Filistin devleti kurulmadan bölgeye huzur gelmeyeceğine inanıyoruz. Filistin halkını sürekli taciz ederek evlerine ve arazilerine el koyarak kalkınmasına engel olarak bölgedeki sorunun çözülemeyeceği açıktır. Böyle bir yaklaşım sadece çatışmaların artmasına her iki tarafında kanının dökülmesine yol açar” ifadelerini kullandı ve ekledi:

“İsrail’in Filistin halkının temel haklarını hiçe sayan yaklaşımı son olayda da göreceği üzere kendi halkının güvenliğini tehdit etmektedir. Biz ne İsrail topraklarında ne Filistin topraklarında tek masumun burnunun kanamasına razı olmadığımızı hep söyledik, söylüyoruz. Bugün de aynı yerdeyiz. İsrail’in güvenlik güçlerinin Filistinlilere yaptığı baskıya nasıl karşıysak, İsrailli sivillere yönelik rastgele eylemlere de aynı şekilde karşıyız. Hele hele Gazze’nin orantısız saldırılarıyla yerle yeksan edilmesi, camilerin bombalanması bu sırada yaşanan sivil ölümleri asla kabul edilemez durumdur. Savaşın da bir adabı ve ahlakı vardır.”

Erdoğan, açıklamasının devamında, “Tüm taraflar buna riayet etmekte mükelleftir. Adil bir barışın kaybedeni olmaz. Bir şiddet sarmalına girilmesi ilave acıdan başka bir şey getirmez. İsrail’den Gazze başta olmak üzere Filistin topraklarına yönelik bombardımanlarını, Filistin’den de İsrail’deki sivil yerleşimlere yönelik tacizlerini durdurmalarını istiyoruz. Gün fevri değil, devlet aklıyla hareket etme günüdür. Türkiye olarak tarafların talep etmesi halinde esir takası dahil her türlü arabuluculuğa hazır olduğumuzu belirtmek isterim. Diplomatik temaslarımızı artırarak sürdürüyoruz” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı. Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

“Ekonomiden güvenliğe ve bölgesel gelişmelere kadar pek çok konuyu değerlendirdiğimiz bir Kabine Toplantımızı daha tamamladık. Hep olageldiği gibi son Kabine Toplantımızdan bugüne kadar ülkemize ve milletimize hizmetle dolu günler geçirdik.

Millî Güvenlik Kurulumuzun Eylül ayı toplantısında sahadaki sonuçları daha sonra ortaya çıkan önemli kararlar aldık. Türkiye’nin güvenliği söz konusu olduğunda sınırları içinde ve dışında izleyeceği hareket tarzına ilişkin stratejimizi sürekli geliştirerek hayata geçiriyoruz.

Bu yıl İstanbul ve Ankara’nın ardından 29 Eylül’de İzmir’de de düzenlenen TEKNOFEST’in heyecanını tüm katılımcılarla ve özellikle gençlerimizle birlikte yaşadık. Katılımcı, etkinlik ve ziyaretçi sayısıyla artık dünya çapında bir teknoloji festivaline dönüşen TEKNOFEST’te bir araya geldiğimiz evlatlarımızın dinamizmi bize de güç veriyor, enerji veriyor. Bu kapsamda Cumhuriyet tarihi boyunca ülkemizde düzenlenecek en büyük bilimsel etkinlik olan Uluslararası Uzay Kongresi’nin 77’incisine inşallah 2026 yılında Antalya’da ev sahipliği yapacağız.

Her yıl olduğu gibi bu sene de Türkiye Büyük Millet Meclisimizin yeni yasama yılının açılış töreninde milletvekillerimizle birlikte gazi Meclisimizde hazır bulunduk.  Bu vesileyle, Cumhuriyetimizin kuruluşundaki ideallerden Türkiye Yüzyılı hedefimize ülkemizi yeni bir anayasaya kavuşturma kararlığımıza kadar pek çok başlıktaki görüşlerimizi Meclisimizle ve milletimizle paylaştık. Her ne kadar bazılarının millî mücadeleyi yöneten, 15 Temmuz’da hain darbecilere direnen Meclisimize gazi demeye dili varmıyor olsa da, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu şanlı unvanı inşallah ilelebet taşıyacaktır.

Gazi Meclisimizde millî iradenin temsilcisi sıfatıyla ülkesine ve milletine hizmet etmek için görev yapan tüm milletvekillerine yeni yasama yılında bir kez daha başarılar diliyorum. Danıştay Eğitim Tesisleri’nin açılışı ile Uluslararası Yüksek İdari Yargı Mercileri Birliği’nin Yönetim Kurulu Toplantısı ve Semineri’nin kapanışı töreninde yüksek yargı mensuplarımızla bir araya geldik. Türkiye Yüzyılı’nı inşallah adaletin yüzyılı yapma hayalimize adım adım yaklaşıyoruz.

İnsanımızın adalet özlemini giderme yanında terör örgütleri başta olmak üzere ülkemize ve milletimize dönük tehditler karşısında sağlam bir duruş sergileyen yargımızın yanında olmaya hep devam edeceğiz. Partimizin 4. Olağanüstü Kongresi vesilesiyle ağırladığımız misafirlerimizle de ülkelerimiz arasındaki ilişkileri değerlendirdiğimiz görüşmeler yapma fırsatı bulduk.

Dün de İstanbul’da Mor Efrem Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi’nin açılışını gerçekleştirdik. Bu toprakların ayrılmaz bir parçası olarak gördüğümüz Süryani cemaatiyle iş birliği içinde inşa ettiğimiz kilise, ülkemizdeki din ve inanç özgürlüğünün bir sembolüdür. Bölgemizde ve dünyada dini ve etnik kökenlere dayalı ayrışmaların, çatışmaların, nefret suçlarının arttığı bir dönemde, Türkiye’nin sergilediği bu kuşatıcı ve kucaklayıcı tavır çok çok önemlidir.

İstanbul’da tüm semavi dinlerin temsilcileri ve mensuplarının katılımıyla başarılan hoşgörü ve dayanışma ikliminin Kudüs başta olmak üzere dünyanın her yerine örnek olmasını temenni ediyoruz. Bugün de Kabine Toplantımızdan önce üniversitelerimizin 2023-2024 akademik yılının açılı törenini gerçekleştirdik. Yeni akademik yılın Yükseköğretim Kurulumuza, üniversitelerimize, hocalarımıza, öğrencilerimize hayırlı olmasını diliyorum.

Ayrıca, bu süreçte Ankara’da ve İstanbul’da yaptığımız çok sayıda görüşme ve toplantıyla ülkemizi büyütme, milletimizin refahını yükseltme, devletimizi güçlendirme mücadelemizi kesintisiz sürdürdük. Dünyada ve bölgemizde tüm yaşanan gelişme elbette yakın takibimiz altındadır. Biraz sonra bu hususlarla ilgili ülkemizin yaklaşımlarını ve devletimizin siyasetini ifade eden kapsamlı değerlendirmeleri sizlerle paylaşacağız.

Bununla birlikte, ekonomideki sorunların çözümü, depremde yıkılan şehirlerimizin hızla ayağa kaldırılması ve terörle mücadelede önceliklerimizin en başında yer almayı daima sürdürmektedir.

“Gelecek 30 yıla dair hedef ve vizyonumuzun yol haritasını…”

Öncelikle ekonomik görünümle ilgili gelişmelere değinmek istiyorum. Ekonomi alanındaki programlarımızı dikkatle ve belirlenen takvimi içinde yürütüyoruz. Eylül’ün ilk haftasında Orta Vadeli Programı milletimizin ve iş dünyamızın takdirine sunduk. 2053 vizyonumuzun önemli bir parçası olan 12. Kalkınma Planımızın hazırlıklarını önemli ölçüde tamamladık. Gelecek 30 yıla dair hedef ve vizyonumuzun yol haritasını teşkil edecek planın detaylarını önümüzdeki haftalarda kamuoyumuzla paylaşacağız.

Tabi orta ve uzun vadeli programları yürütürken ekonominin güncel sorunlarını ve ihtiyaçlarını da ihmal etmiyoruz. Küresel ekonominin geleceğiyle ilgili tahminlerin giderek kötümserleştiği bir dönemde, Türkiye bir kez daha kendini farklı bir güzergâha taşımayı başarmıştır. Yaşadığımız enflasyon, daha doğrusu rasyonel olgularla bağlarını tamamen koparmış hayat pahalılığı sıkıntısını çözmek için özgün ve akılcı politikalara dayalı bir yol izliyoruz. Bu meselenin üstesinden gelmesinin hukuki ve idari tedbirler yanında asıl milletçe ve bireyler olarak topyekûn ortaya koyacağımız ahlak, erdem, hak ve hakkaniyet esaslı bir duruştan geçtiği açıktır.

Biz, iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batırarak öncelikle üzerimize düşenleri eksiksiz bir şekilde yerine getirmenin gayreti içindeyiz. Son birkaç yıldır adeta bir histeri hâlinde süren fiyatlama davranışlarının sonuna gelindiğine inanıyoruz. Ülkemizi kronik baş ağrısı olan faiz, kur, enflasyon üçgenine sıkıştırma gayretlerini bir kez daha boşa çıkartmakta kararlıyız. Türkiye’yi yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazlayla büyütme esasına dayanan stratejimizden en küçük bir geri adım atmıyoruz. Sadece bu doğrultuda geldiğimiz seviyenin gereği olan yeni yöntemleri, yeni politikaları devreye alıyoruz.

Küresel ekonominin büyüme tahminleri sürekli düşürülürken, Türkiye’ye ilişkin büyüme tahminlerinin düzenli olarak yükseltilmesi, doğru istikamette gittiğimizi gösteriyor. Bu yılın ilk yarısında yüzde 3,8 büyüyen, 254 milyar doları aşan ihracatının etkisiyle küresel ticaretten aldığı pay, yüzde 1,03’e yükselen Türkiye, depremin getirdiği yüke rağmen hedeflerine ilerlemeye devam ediyor.

Öte yandan, otomotiv sektörüyle ilgili getirdiğimiz ve yılbaşına kadar uzattığımız pazarlama, satış, ilan sınırlamalarının etkisi giderek daha fazla hissediliyor. Aldığımız tedbirler, kestiğimiz cezalar ve diğer engellemeler sayesinde otomotiv piyasasında yaşanan spekülatif fiyat artışları ortadan kalkmaya başladı. Bu kapsamda stokçuluk yapan ve haksız fiyat uygulamasına giden firmalar ile şahıslara toplam 222 milyon lira idari para cezası kesildi. Aynı şekilde rekabeti bozucu faaliyet yürüttüğü tespit edilen 139 firma, 2 milyar 105 milyon cezaya maruz kaldı.

Şimdi benzer bir uygulamayı gayrimenkul piyasasında devreye alıyoruz. Konut ve kira sektöründe adil, dürüst, özenli ve makul şekilde hareket etmeyerek piyasanın dengesini bozan, fahiş fiyat artışlarına yol açan kişi ve kurumlara yönelik ağır yaptırımlar getiriyoruz.

Çimento ve hazır beton sektöründeki dengesiz fiyat artışları da yakın takibe alındı. Yapılacak incelemeler sonunda haksız bir şekilde fiyat yükselttiği tespit edilen firmalar, bunun bedelini ağır para cezalarıyla ödeyecekler.

Tüketicilerimizi korumak için aldatıcı ve yanıltıcı reklam yapan firmalar ile etiketiyle kasası arasında fiyat farkı bulunan işletmeler üzerinde de hassasiyetle duruyoruz. Yapılan denetimlerde bu tür yollara tevessül edenlere 215 milyon lira ceza yazıldı. Ticaret Bakanlığımızın 81 ilde yürüttüğü gözetim ve denetim faaliyetleri ışığında fahiş fiyat uygulayan işletmelere 86 milyon lira ceza kesildi.

Bakanlığımızın zincir marketlere yönelik indirim çağrısının giderek daha çok makes bulduğunu görüyoruz. Biz de buradan zincir marketlerimiz başta olmak üzere tüm esnafımızı, işletmelerimizi yapacakları indirimlerle enflasyonla ve hayat pahalılığıyla mücadelemize destek vermeye davet ediyorum. Vatandaşımızın ekmeğine ve aşına göz dikenlere eyvallah etmeyeceğimiz gibi, bu dönemde sergilenen fedakârlıkları da asla unutmayacağız.

Bu vesileyle her kesimden insanımıza verdiğimiz tüm sözlerin takipçisi olduğumuzu tekrar hatırlatmak isterim. Milletimize verdiğimiz, çalışanlarımızı ve emeklilerimizi enflasyona ezdirmeme, refah kayıplarını telafi etme sözümüzü yerine getirmek için de bugüne kadar pek çok düzenleme yaptık. Enflasyonun hala yüksek oranlarda seyretmesinin bizim bu çabalarımızı sekteye uğrattığının elbette farkındayız. Bilhassa emeklilerimizin yaşadığı sıkıntıları çok iyi biliyorum, bunun için bakanlarımıza yeni hazırlıklar yapmaları noktasında gerekli talimatları vermiştim.

“Üstesinden gelemeyeceğimiz mesele, çözemeyeceğimiz sorun, alt edemeyeceğimiz tehdit yoktu”

Kabine Toplantımızda yaptığımız kapsamlı değerlendirmelerin ardından emeklilerimizi rahatlatacak yeni bir karar aldık. Emeklilerimize bir defaya mahsus olmak üzere 5 bin Türk Lirası ödeme yapmayı kararlaştırdık. Hem emekli olup hem de fiilen çalışmaya devam eden emeklilerimizi bu düzenlemenin dışında bırakıyoruz. Bütçemize toplam maliyeti 61 milyar lirayı geçen bu ödemeler, Kasım ayının ilk yarısı itibariyle emeklilerimizin hesabına yatırılmış olacaktır. Yılbaşında emeklilerimizin durumunu tekrar gözden geçirecek, inşallah o zaman da her türlü fedakârlığı sergileyeceğiz. 12,2 milyon emeklimizi doğrudan etkileyen aldığımız bu kararın hayırlı olmasını diliyorum.

Türkiye; büyüdükçe, güçlendikçe, zenginleştikçe ortaya çıkacak kaynağı milletimizin her kesimiyle paylaşma ilkemizi, doğal gazdan çalışan ve emekli maaşlarına kadar her alanda hayata geçirmeyi sürdüreceğiz. Birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize sıkı sıkıya sarıldıkça Allah’ın izniyle üstesinden gelemeyeceğimiz mesele, çözemeyeceğimiz sorun, alt edemeyeceğimiz tehdit yoktur.

Dünyada 11 şehirdeki 14 milyon insanı etkileyen, 50 bini aşkın can kaybına ve 850 bin bağımsız bölümün yıkımına yol açan bir felaketle böylesine etkili ve hızlı mücadele eden başka ülke örneği yoktur. Şehir merkezlerimizdeki deprem yıkıntılarını büyük ölçüde temizledik. Geçici barınma alanlarında 600 bin vatandaşımıza hizmet veriyor, ayrıca kira yardımı ve diğer desteklerle 1,3 milyon insanımızın yanında yer alıyoruz.

Rezerv alanlarda yapacağımız 200 bin konut ve yerinde dönüşümle inşa edilecek 218 bin konutla ilgili çalışmalar süratle ilerliyor. Şüphesiz bu kadar büyük bir alana yayılan, bu kadar çok nüfusu etkilen bir felaketin ardından kimi eksiklikler, kimi aksaklıklar yaşanabilmektedir. Ama devlet ve millet dayanışmasıyla, sabırla ve sebatla hareket ederek her badirenin üstesinden geleceğimizden, her sorunu çözeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.

“Bir gece ansızın gelebiliriz sözünün gereğini…”

Türkiye, 40 yıllık terörle mücadelesini sadece fiziki standartları itibariyle değil, aynı zamanda insani ve ahlaki olarak da alnının akıyla yürüterek başarıya ulaştırmış bir ülkedir. Medeniyetimizden, tarihimizden ve kültürümüzden tevarüs ettiğimiz mirasın ışığında aynı ilkeli duruşla mücadelemizi sürdürüyoruz. Son dönemde terörü kaynağında kurutma stratejimiz çerçevesinde bu mücadeleyi önemli ölçüde sınırlarımız dışına taşıdık.

Binlerce yıllık devlet geleneğimizden aldığımız ilhamla, sınırlarımız dışındaki mücadeleyi de uluslararası hukuka riayet ederek insani ve ahlaki çizgileri asla ihlal etmeden yürütüyoruz. Bizim terörle mücadele tarihimizin sayfalarında ne bilinçli olarak burnu kanamış tek bir masumun, ne kanı dökülmüş tek bir çocuğun, ne de onuru zedelenmiş tek bir mazlumun kaydı vardır.

Kuzey Irak ve Suriye’nin kuzeyinde geçtiğimiz hafta yaptığımız son harekâtları da aynı hassasiyetle icra ettik. Sadece terör örgütü mensuplarını, teröristlerce kullanılan tesisleri, terörün gelir kaynaklarını ve yeteneklerini hedef aldığımız operasyonumuzun ilk safhası başarıyla sonuçlandı. 1 Ekim’den bugüne Hava Kuvvetlerimizin harekâtları ve ateşle taarruz neticesinde teröristlere ait toplam 194 hedef imha edildi.

Operasyonlarımız sonucunda 162 terörist etkisiz hâle getirildi. Her operasyonumuzda olduğu gibi, son harekâtta da en büyük sorunu DEAŞ bahanesiyle terör örgütüne destek veren müttefikimizle yaşadık. Bilindiği gibi yıllardır bölgedeki terör örgütleriyle yakın ilişki içinde olan diğer güçlere bir çağrı yapıyoruz.

Bu ülkelerden yapacağımız harekâtlarda zarar görmemeleri için bölgedeki askeri ve istihbarı unsurlarını teröristlerden uzak tutmalarını istiyoruz. Son harekâttan önce de hem Dışişleri hem Millî Savunma Bakanlıklarımız hem de MİT Başkanlığımız seviyesinde aynı ikazlarda bulunduk. Adeta ak sütün içindeki ak kılı ayırt etme hassasiyetiyle teröristler dışında kimseye zarar vermeden bu operasyonu yürüttük. Buna rağmen tatsız ve muhataplarımızın ifadesiyle ‘üzüntü verici’ bir hadise yaşanmasını engelleyemedik. Hiç şüphe yok ki bu olay mîlli hafızamıza kayıt edilmiştir ve vakti, saati geldiğinde gereği muhakkak yapılacaktır.

Terör örgütüne ve kontrolündeki yerlere daha bir kararlılıkla, daha bir şiddetle, daha etkili bir şekilde harekâtlar düzenlemeye devam edeceğiz. Sınırlarımızda ne tek bir teröristin barınmasına, ne de bir terör koridoru kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Esasen müttefiklerimiz bunun sözünü bize verdiler, ancak bu sözlerini tutmadılar.

Terör örgütünün ismini değiştirmeleri sadece kendilerini kandırmaları anlamına gelmiyor, başkalarını da kandırıyorlar. PKK’ya SDG demekle, Amerika’ya Birleşik Devletler, Büyük Britanya’ya Birleşik Krallık demekle burada herhangi bir şey değişmiyor. Dolayısıyla, PKK’yı terör örgütü olarak tanıyan her ülkenin bu örgütün farklı isimlerle faaliyet gösteren yapılarını da aynı kapsama alması hem hukuki hem ahlaki bir yükümlülüktür.

PKK’nın siyasi uzantısı HDP’nin şu anda cezaevinde bulunan eski genel başkanının ve yönetiminin çağrısıyla bundan tam 9 yıl önce yaşanan hadiseler bile tek başına böyle bir tavrı gerekli kılar. Güvenlik görevlilerimizin yanı sıra aralarında Yasin Börü’nün de olduğu onlarca sivil vatandaşımızın vahşice katledildiği bu kanlı hadiselerin sorumlularına arka çıkanlar da en az onlar kadar suçludur.

Tüm isimleri ve uzantılarıyla PKK’yı tamamen ortadan kaldırana kadar sınır ötesi harekâtlarını devam ettirme, küresel düzeyde istihbarı faaliyetler yürütme Türkiye’nin meşru hakkıdır. Bir gece ansızın gelebiliriz sözünün gereğini her gün, her an yerine getirmeyi sürdüreceğiz. Bu konsept sadece PKK’yla sınırlı değildir, onunla birlikte FETÖ’dan DEAŞ’a ülkemizi hedef alan terör örgütlerinin hepsini kapsamaktadır.

Diğer yandan, Kuzey Irak sınırlarımızda oluşturmaya başladığımız güvenlik koridorunu her geçen ay biraz daha yaygınlaştırıyor, tahkim ediyoruz. Irak Merkezi Hükûmeti ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile iş birliği içinde yürüttüğümüz bu çalışmaları tamamlayarak çemberi kapattığımızda terörle mücadelede yeni bir safhaya geçeceğiz. Türkiye’nin buradaki operasyonlarıyla terör örgütünü çökertmesi, Irak’ın toprak bütünlüğüne ve Kuzey Irak Bölgesel yönetiminin huzuruna da katkı verecektir. Irak’la geliştirdiğimiz siyasi ve ekonomik ilişkilerin geleceği bakımından da bu sürecin bir başarıyla sonuçlanmasını hayırlı bir adım olarak görüyoruz.

“Ermenistan yönetimiyle ilişkilerimizi adım adım geliştirmeye…”

Bölgemizdeki bir başka kriz alanı olan Karabağ’da Azerbaycanlı kardeşlerimizin kararlı ve cesur mücadelesiyle elde edilen zaferi bir kez daha tebrik ediyoruz. Bu tecrübeler ışığında Ermenistan yönetiminden beklentimiz; önümüzdeki dönem de aklın ve hakkaniyetin ışığında barış, güvenlik ve refah odaklı bir politika izlemesidir. Şayet bu şekilde hareket eder, Zengezur koridorunun açılması başta olmak üzere verdiği sözleri tutarsa Ermenistan yönetimiyle ilişkilerimizi adım adım geliştirmeye hazır olduğumuzu tekrar ifade etmek istiyorum.

İran yönetimine de bölgede barışın ve huzurun kökleşmesini sağlayacak siyasi ve ekonomik adımların yolunu açacak bu tarihî projede birlikte hareket etme çağrısında bulunuyorum.

Müslümanlar olarak ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’nın ve onun içinde yer aldığı Kudüs-u Şerif’in gönül dünyamızda ayrı bir yeri var. İnsanlığın en eski yerleşimlerine, medeniyetlerine beşiklik eden Kudüs merkezli coğrafyadaki her kökenden ve inançtan insanlar ecdadımızın idaresinde asırlarla barış ve huzur içinde yaşamıştı. Ecdat, bölgenin dini zenginliğine El Halil Kapısı’nın üzerine “La İlahe İllallah İbrahim Halilullah” ifadesini yazacak kadar özenle ve itinayla yaklaşmıştı.

Maalesef bu bölge Birinci Dünya Savaşının ardından orayı tek etmek zorunda kalmamızla birlikte kanın, gözyaşının, gerilimin, çatışmanın, işgalin eksik olmadığı bir yere dönüştü. Hem Filistin halkına yapılan haksızlıklar ve zulümler, hem üç dinin kutsallarını içinde barındıran Kudüs’ün, özellikle de Mescid-i Aksa’nın mahremiyetine yönelik tecavüzler bölgeyi hep diken üstünde tuttu. Sorunların bu kadar derinleşmesinde elbette uluslararası toplumun Filistinlilere verdiği sözleri yerine getirmemesinin de çok ciddi payı vardır. Birleşmiş Milletler’in ve diğer uluslararası kuruluşların Filistin’le ilgili aldığı kararların neredeyse hiçbiri uygulanmadı.

“İsrail’in Filistin halkının temel haklarını hiçe sayan yaklaşımı…”

Türkiye olarak bizim bu konudaki tavrımız en başından itibaren nettir, 1949 yılından beri İsrail Devleti’ni tanıyoruz ve kimi zaman kesintiye uğrasa da diplomatik ilişkilerimizi sürdürüyoruz. Bununla birlikte, 1967 sınırlarında Başkenti Kudüs olan coğrafi bütünlüğe sahip, bağımsız, egemen bir Filistin Devleti kurulmadan bölgeye huzur gelmeyeceğine inanıyoruz.

Filistin halkını sürekli taciz ederek, can ve mal güvenliğini hiçe sayarak, evlerine ve arazilerine el koyarak, altyapısını tahrip ederek, kalkınmasına engel olarak bölgedeki sorunun çözülmeyeceği açıktır. Böyle bir yaklaşım sadece derinleşen huzursuzluğun yol açtığı çatışmaların artmasına, her iki tarafın da sürekli kanının dökülmesine, nihayetinde de barış arayışlarının hep hüsranla sonuçlanmasına yol açar. İsrail’in Filistin halkının temel haklarını hiçe sayan yaklaşımı son olayda da görüleceği üzere kendi halkının güvenliğini de tehdit etmektedir.

Biz, ne İsrail topraklarında ne Filistin topraklarında tek bir masumun dahi burnunun kanamasına razı olmadığımızı hep söyledik, söylüyoruz, bugün de aynı yerdeyiz, değişen bir şey yok. Bugün, hiçbir ayrım yapmadan, inancına, kökenine bakmadan insanı bu şekilde savunuyoruz. İsrail güvenlik güçlerinin ve illegal yerleşimcilerin Filistinlilere uyguladığı baskıya, zulme, yargısız infazlara, can ve mal tehdidine de nasıl karşıysak, İsrailli sivillere yönelik rastgele eylemlere de aynı şekilde karşıyız.

Hele hele Gazze’nin orantısız hava ve kara saldırıyla yerle yeksan edilmesi, camilerin bombalanması, bu sırada yaşanan masum çocuk, kadın, yaşlı ve sivil ölümleri asla kabul edilemez bir durumdur. İsrail şehirlerine yönelik eylemlerde benzer manzaralar ortaya çıkmışsa, bunları da kesinlikle tasvip etmiyoruz. Her şeyin olduğu gibi savaşın da bir adabı ve ahlakı vardır, tüm taraflar buna riayet etmekte mükelleftir. Altını çizerek hep ifade ettiğimiz gibi; adil bir barışın kaybedeni olmaz. Bir şiddet sarmalına girilmesi, ilave acıdan başka bir şey getirmez.

İsrail yönetiminden Gazze başta olmak üzere Filistin topraklarına yönelik bombardımanlarını, Filistinlilerden de İsrail’deki sivil yerleşimlere yönelik tacizlerini durdurmalarını istiyoruz. Bu itidalli adım, barışa giden yolun kapısını da aralayacaktır. Gün fevri değil, devlet aklıyla, soğukkanlılıkla ve insanlık vicdanıyla hareket etme günüdür. Türkiye olarak tarafların talep etmesi hâlinde esir takası dâhil her türlü arabuluculuğa hazır olduğumuzu belirtmek isterim.

Bir süredir devam ettirdiğimiz, son üç gündür daha da yoğunlaştırdığımız diplomatik temaslarımızı arttırarak sürdürüyoruz. Bugün Filistin Devlet Başkanı Sayın Abbas ve İsrail Cumhurbaşkanı Sayın Hertzog ile son derece verimli birer telefon görüşmesi gerçekleştirdim. Her iki lidere de sivil ölümlerinden duyduğumuz derin üzüntüyü ifade ettim. Çatışmaların sonlandırılması ve sükûnetin bir an önce sağlanması noktasında elimizden geleni yapmaya hazır olduğumuzu dile getirdik.

Yine bugün Katar Emiri Şeyh Temim, Lübnan Başbakanı Sayın Mikati, Malezya Başbakanı Sayın Enver İbrahim ile de görüşerek akan kanı nasıl durdurabileceğimizi değerlendirdik. Gazze halkının ihtiyaç duyacağı insani yardım malzemelerinin tedariki konusunda da gerekli hazırlıklarımızı yapıyoruz.

Dünya, dikkatini İsrail’de yaşanan hadiselere çevirmişken, Güney Asya’nın kadim coğrafyası Afganistan’dan acı bir haber geldi. Cumartesi, Afganistan’ın Herat vilayetinde meydana gelen ve en büyüğü 6,3 şiddetinde ölçülen bir dizi deprem, büyük yıkıma ulaştı. İlk belirlemelere göre ölü sayısının 2 bin 500’ü, yaralı sayısının 10 bini bulduğu depremlerde hayatını kaybeden Afganistanlı kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz.

Türkiye olarak deprem haberini alır almaz hemen arama-kurtarma, sağlık ve yardım personellerimizi, malzemelerimi hazırladık. Ayrıca, bölgede faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarımızı harekete geçirdik. Bugün itibariyle Afganistan’a ulaşan ekiplerimiz, ülkenin afet yönetiminden sorumlu birimleriyle iş birliği içinde çalışmalarına başladı. Yakın zamanda çok daha büyük deprem felaketi yaşamış bir ülke olarak Afganistan’daki kardeşlerimizin yanında yer almaya, her türlü ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmaya devam edeceğiz. Rabbim ülkemizi, kardeşlerimizi ve tüm dünyayı her türlü afetten muhafaza eylesin diyoruz.”

Paylaşın

Erdoğan Duyurdu: Depremlerde Can Kaybı 46 Bin 104’e Yükseldi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine Toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerde can kaybının 46 bin 104’e yükseldiğini söyledi.

Haber Merkezi / Ağır hasarlı bina sayısının 230 bin olduğunu açıklayan Erdoğan, konteyner sayısının artırılabileceğini bildirdi. Erdoğan, ağır hasar yerlerde esnaf ve sanatkarlara 250 bin liraya kadar 60 ay vadeli, yarısını da Hazine’nin ödeyeceği yüzde 7,5 faizli kredi verileceğini duyurdu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine Toplantısı ardından açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Cumhuriyet tarihinin en çok can kaybına, yıkıma, acıya yol açan 6 Şubat depremleri ve sonrasındaki artçı sarsıntılar sebebiyle milletimize bir kez daha geçmiş olsun dileklerimizi sunuyorum. 46 bin 104 vatandaşımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyoruz.

6 Şubat saat 04.17’de yaşadığımız ilk deprem anından itibaren devlet ve millet olarak tüm imkanlarımızı seferber ettik. Bakanlık, kurum ve kuruluşlarımızın tamamı arama kurtarma, yardım, destek kapasitelerini bölgeye yönlendirdik.

Yaklaşık 9 saat sonra ikinci deprem felaketin sonuçlarını daha da ağırlaştırdı. 11 ilimizdeki 62 ilçe ve 10 bin 190 köyümüzde yıkıma yol açtı. Depremin ülkemizde ve bölgede ağır kış şartlarında yaşanması işleri daha da güçleştirildi.

Şehirlerdeki kamu personeli ile acil müdahale ekipleri süratle toparlanarak milletimizin yardımına koştular. AFAD’ın koordinasyonunda 81 vilayetin tamamındaki kamu gücünü saatler içinde harekete geçirdik.

Bakanlarımız sabah 09.00’dan itibaren deprem sahasında koordinasyonu üstlendiler. Her şehrimize en az 1 bakanımızı daimi olarak görevlendirdik. Tüm bakanlarımız kendi sorumluluk alanlarıyla ilgili eksiklikleri tespit edip, milletimizin acılarını paylaştılar.

Tüm birimlerimizi ülkemizin dört bir yanından görevlendirdiğimiz mülki idare personeli ile t akviye ettik. Milletvekillerimizi deprem bölgesi illerinde görevlendirerek depremzedelerimizin yanında olmalarını sağladık. Askerimiz depremden dakikalar sonra harekete geçerek üzerine düşen görevi bihakkın yerine getirdi, getirmeye devam ediyor.

Polisimiz ve jandarmamız arama kurtarmaya destekleri, hayati rolleriyle adeta destan yazdılar. Sağlık personelimiz kimi yerlerdeki zarar gören hastanelerimize rağmen yaralı olarak kurtarılan insanlarımıza şifa için insanüstü gayretle çalıştı, çabaladık.

Belediyelerimiz, personeli, araç gereçleriyle deprem şehirlerine koştu. Madencilerimiz, ormancılarımızı, DSİ ekiplerimizi, Karayolları ekiplerimizi arama kurtarma çalışmalarına katılmak için hemen bölgeye gönderdik.

Gerekli eğitime ve donanıma sahip tüm sivil arama kurtarma potansiyelimizi değerlendirdik. Uluslararası yardım çağrımıza cevap veren NATO ve AB dahil profesyonel arama kurtarma ekiplerini hızla sahaya dağıttık. 35 bin kişiyle dünyada eşi benzeri görülmemiş arama kurtarma gücünü bir araya getirdik.

Yıkım öylesine çok, yıkım alanı öylesine büyük, iklim ve saha şartları öylesine zorluydu ki yine de çalışmanın ilk anlarında arzu ettiğimiz hıza ve etkinliğe ulaşamadık. Kapanan yolları süratle açarak, altyapıyı kullanılabilir hale getirerek, kamu ve özel sektördeki tüm araç ve insan gücünü devreye alarak kısa sürede düzeni sağladık.

İdeal bir arama kurtarma ekibinin 80 kişiden en az da 20 kişiden oluşması gerekiyor. Asgari personel sayısı ile bile 1750 binaya aynı anda müdahale imkanı vardı. Arama kurtarma yapılması gereken bina sayısı ise bırakın ekip sayısını, toplam arama kurtarma personeli sayısı kadardı.

Ekiplerimiz yıkıntılar altındaki son canlı insanımızı çıkarabilmek için günlerce durup dinlenmeden çalıştı, çabaladı. Sonuçta dünyada örneği olmayan şekilde neredeyse depremin 10. gününde arama kurtarma çalışmalarının çoğunu tamamlamayı başardık.

Yıkıntıların altından çıkan her canlı insanımızla 85 milyon sevinç gözyaşlarına boğulduk. Hayatını kaybeden her bir insanımızla yüreklerimiz dağlandı. Bugün depremin 4. haftasını geride bırakırken, yaşadığımız afetin büyüklüğünü daha iyi görüyor, kayıplarımızın acısını daha derinden hissediyoruz.

Depremin yol açtığı geniş yıkım, geride kalan insanlarımızın hayatını da fevkalade zorlaştırdı. 11 ilimizde yıkık, acil yıkılacak, ağır hasarlı yani kullanılamaz hale gelmiş bina sayısı 230 bini, bağımsız bölüm sayısı 645 bini buluyor.

Evi hasarsız, az hasarlı olan vatandaşlarımızın bir kısmı da artçı sarsıntılar sebebiyle yaşadıkları kaygıyla evlerine giremiyor. 3 milyon 320 bin insanımız tahliye edilerek diğer illerimize gitti. 800 bin insanımız ise şehirlerden ayrılarak köylerine sığındı.

1,5 milyon aşkın insanımız çadırlarda, 53 bin insanımız konteynerlerde, 153 bin insanımız Milli Eğitim kurumları başta olmak üzere kamu tesislerinde hayatını sürdürüyor.

Otellerde 137 bine yakın depremzedeyi misafir ediyoruz. Kamu ve sivil yardım kuruluşlarımız 5 milyon 800 bin insanımıza her gün hizmet veriyor. Diğer şehirlere giden insanlarımızın bir an önce evlerine geri dönmek istediklerini bildiğimiz için konteyner şehirlerin kurulmasına hız verdik.

Bu da biraz vakit alıyor. Amacımız 2 ayda 100 bin konteyner kurarak yarım milyon depremzedeyi bu alanlara taşımaktır. Gerekirse sayıyı daha da artırabiliriz. Üretimi ve yurt dışından gelen hibeleri bu doğrultuda seferber ettik.

Barınma sorunu yanında şehirlerimizin günlük hayatlarının ayrılmaz parçası olan ticari faaliyetlerin ayağa kaldırılmasına önem veriyoruz Fabrikalarımız üretime başladı. Kullanılamaz hale gelen iş yerleri için mobil çözümler geliştiriyoruz. 6 bin geçici ticarethaneyi esnafımızın hizmetine verdik.

3 bin konteynerde oluşan çarşılar kuruyoruz. Bölgenin ayağa kaldırılmasında sanayi tesisleri, fabrikalar, işletmeler için gereken tüm destekleri sağlayacağız. Şehirlerimizi inşa ve ihya çalışmalarımızı, sanayi siteleri, ticaret merkezleri ile planlıyoruz.

Deprem bölgesindeki işletmelerin KOSGEB’e olan 2023 borçlarını, felakette hayatını kaybeden işletmecilerimizin ise tüm borçlarını siliyoruz.

Kalkınma ajanslarımızın tüm kaynaklarını afet bölgesi şehirlerine aktararak projelerin finansmanındaki devlet katkısını en üst seviyeye çıkartıyoruz. Bireysel ve KOBİ kredilerindeki ertelemelerin yanında 250 milyar liralık kredi paketine 100 milyar lira daha ilave ettik.

Depremde ağır hasar olan yerlerde esnaf ve sanatkarlarımıza 250 bin liraya kadar 60 ay vadeli, yarısını da Hazine’nin ödeyeceği yüzde 7,5 faizli kredi veriyoruz.

Bölgeye sağladığımız istihdamı, ihtiyaç sahibi ailelere öncelik vererek 50 bin kişiye çıkartıyoruz. Çocuklarımızın eğitiminin aksamaması için de gayret gösteriyoruz. Çadır ve konteynerlerde kurduğumuz eğitim yuvalarında evlatlarımızı yeniden okula hazırlıyoruz.

İllerin ve okul binaların durumlarına göre ilk ve orta dereceli eğitim kurumlarımızı açtık. 3 ilimizde 1 Mart’ta başlayan eğitim öğretim 3 ilimizde 13 Mart’ta, 4 ilimizde 27 Mart’ta devreye girecek.

8 bin personelimiz psiko-sosyal destek için sahada görev yapıyor. Mobil sağlık merkezlerinde eksiksiz hizmet sunmanın gayreti içerisindeyiz.

Çiftçilerimize destek ödemeleri, yem ve gübre katkısına kadar her türlü kolaylığı gösteriyoruz. İnsanlarımızın diğer ihtiyaçlarını da ihmal etmiyoruz. 1 milyon 61 binden fazla depremzedeye hane başına 10 bin lira acil yardım ödemesi yaptık.

Evleri kullanılamaz hale gelenlere hane başı 10 biner lira taşınma yardımı ödemesine başladık. Kiraya çıkan depremzedelere 3-5 bin lira arasında destek veriyoruz.

Yakınları vefat eden depremzedelerimize 100’er bin lira ödüyoruz. Bu insanlarımızın barınmadan gıda ve giyime kadar tüm ihtiyaçlarının elbirliği ile karşılandığı dünyaya örnek olacak bir dayanışma görüyoruz.

“488 bin yeni hane yaparak vatandaşlarımıza teslim edeceğiz”

Devletimizin gücü ve milletimizin alicenaplığı öylesine büyüktü ki kötü emsaller birer teferruat olarak kaldı. Barınma ve gıda sorunlarını çözdüğümüz, enkaz kaldırma çalışmalarına hızla devam ettiğimiz bir yere geldik.

Hızla enkazını kaldırmamız gereken 50 bin bina var. Bir yandan da insanlarımızı yeni evlerine taşımak istiyoruz. En önemli gündemimiz insanlarımızı bir an evvel güven ve huzurla yaşayacakları yeni evlerine kavuşturmaktır. Önümüzdeki iki ay içinde 244 bin konutun inşasına başlamaktır.

Bunlardan 22 binin inşasına geçilmiştir. 405 bini konut ve 83 bini köy evi olmak üzere toplamda 488 bin yeni hane yaparak vatandaşlarımıza teslim edeceğiz.

Bu sayıya yaklaşık 40 bin binada 164 bin orta hasarlı bağımsız bölümü ekleyecek çalışmayı da başlatıyoruz. Kamu binalarını öncelik sırasına göre TOKİ eliyle yapacağız.

Yeni yerleşim yerlerini 3 veya 4 katı geçmeyecek şekilde yerel mimariyle altyapısı, okul ve sağlık merkezi, canmi, çarşısıyla, parkıyla başlı başına yaşam alanı olarak tasarlıyoruz.

Hak sahiplerine konutlarını 1 yıl içinde teslim etmeyi planlıyoruz. Bugüne kadar 1 milyon 180 bin insanımızı ev sahibi yapan TOKİ teknik yeterliliği, uygulama kabiliyeti ile depremden alnının akıyla çıktı.

Depremde yıkılan şehirlerimizi yeniden ayağa kaldırma sürecini TOKİ vasıtasıyla yaparak en iyi şekilde değerlendireceğiz. Hayatını kaybeden vatandaşlarımızı geri getiremeyiz. Ama bunun dışındaki tüm yıkımları, zararları, kayıpları, telafi etme kararlılığına sahibiz.

Deprem bölgesindeki şehirlerimizde hayat normale dönmeden bize durmak, dinlenmek haramdır.

Hükümet olarak bugüne kadar ülkemizi depreme ve diğer afetlere hazırlamak için kapsamlı çalışmalar yaptık. Sel, yangın, heyelan, kuraklık gibi tabiat olayları ile çevremizdeki siyasi ve sosyal krizlerin ülkemizde muhtemel etkilerine karşı alacağımız tedbirleri detaylıca planlıyoruz.

“Afete hazırlık planlarıyla ülkemizin tamamını kuşatan yeni hazırlıklar içindeydik”

Van, Elazığ Malatya, İzmir depremleri, Antalya, Muğla yangınları, Kastamonu, Giresin, Bartın sel afetlerinde hükümetimiz başarılı sınavlar verdi.

Afete hazırlık planlarıyla ülkemizin tamamını kuşatan yeni hazırlıklar içindeydik. Kentsel dönüşüm projeleri de biriydi. 6 Şubat’ta bir kez gördük ki felaketler bizim hazırlıklarımızı beklemiyor.

Tek başına kentsel dönüşüm projelerinde yaşadığımız sıkıntılar bile afetlerle mücadelede yeni anlayışı ve yöntemi hayata geçirmemizin şart olduğunu gösteriyor.

Kentsel dönüşüm projelerinin bir an önce tamamlanması için adeta yalvardık. Bu konunun siyasetin malzemesi olamayacak kadar hayati öneme sahip olduğunu, kaybedilen her anın göz göre göre gelen yıkımlara biraz daha yaklaştırdığını söyledik.

Türkiye’nin kontrolsüz köyden kente göç akımı, sağlıksız yapılaşmaya yol açmaya kalmamış, şehirlerimizin merkezlerini de felç etmiştir. Kalitesiz yapı stoğumuz en büyük baş ağrımıza dönmüştür.

Kentsel dönüşüm projeleriyle bu güne kadar yenilediğimiz 3,3 milyon konut elbette önemlidir. 15 yıldır kentsel dönüşüm dedik, başta ana muhalefet olmak üzere yavru muhalefet ‘Biz kentsel dönüşüme karşıyız’ dediler. Bununla ilgili çeşitli mitingler yaptılar. Vatandaşı topladılar. Şimdi de o vatandaş önümüzü kesiyor ‘Ne olur bizim de binalarımızı yıkın’ diyor.

Eğer o zaman bizim bu talebimize uysaydınız bugün binalar bitmiş olacaktı. Benim oturduğum yer, Üsküdar Burhaniye. Yalvardım ama kabul ettiremedim. Şimdi o çeverede dört dörtlük binalar yapıldı. Zemin artı üç, adeta caddeleri, ağaçlandırılması, yeşil peyzajıyla farklı bir görüntü ortaya koydu.

Bu hafta Vahdettin Köşkü’ne giderken vatandaş önümüzü kesti; ne olur başlayın diye. Bak sonra vaz geçmeyin! Arkadaşlarımıza talimatı verdik, tamam dediler. İnşallah buraya da başlayacağız. Yani zaman su gibi akıp gidiyor.

Öbür tarafta Bay Bay Kemal gidiyor, mitingler yapıyor ‘Sakın ha, buradan denize nazır evler yapılacakmış’ diyor. Tabii ki denize nazır evler de yapılacak, kendimize yapmıyoruz ki, burada oturan vatandaşımıza yapacağız.

Ne olur imara aykırı olan evlerden kurtulun, size yakışan evleri bir an önce yapalım diyoruz. Şu anda halen 81 ilimizde 250 bin konutun yenilenmesi, ayrıca TOKİ’ni sosyal projelerinde ilave 250 bin sosyal konutun inşası sürüyor.

Yıllarca önümüzü kestiler. Fikirtepe, bir kısmı Kadıköy bir kısmı Üsküdar’da. Şimdi yapılıyor. Önümüz kesilmemiş olsaydı oralar da bitmiş olacaktı. Son depremlerde yıkılan binaların yüzde 98’inin 2000 yılı öncesi inşaatlar olması, son yıllarda özel sektörün bu alanda mesafe kat ettiğine işaret ediyor.

Kimi muhalefet partilerin kimi belediye ve sivil toplum kuruluşu görünümlü ideolojik yapıların, kimi tahrikleri kapılan vatandaşımızın kurbanı kentsel dönüşümdeki kayıplar bizi büyük tehditle karşı karşıya bıraktı.

Süreci geliştirmenin vebali ağırdır. Bir kez daha vatandaşlarıma 6 Şubat acılarını bir daha yaşamak için eski ve eksikli binalarını bir kez daha kentsel dönüşüme sunmalarını rica ediyorum.

İzmir’in Karabağlar semti. Karabağlar’ın süratle kentsel dönüşüm ve değişime ihtiyacı var. Hadi bakalım İzmir’in belediyesi zatı şahanelerinde. Karabağları değiştirin, dönüştürün, bir adım atın.

Oranın aynı zamanda milletvekilisin. Şu anda ana muhalefet olarak baştasın. Hadi bakalım büyükşehir belediye başkanına söyle, ne yaparsa yapsın görelim, biz de alkışlayalım. Yapamazsınız, sizin öyle bir derdiniz yok. Aşkınız yok. Aynı şey Ankara için geçerli. Hadi atın adımları. İstanbul’da KİPTAŞ’ın kurucusu benim. Şimdi KİPTAŞ onlarda, yapın bir şey yahu, yok yapamazlar. Eğer derdiniz yoksa hiçbir şey yapamazsınız.

Kentsel dönüşüm projelerini hızlandırmak için subvansiyonlu finans yöntemini de önümüzdeki günlerde hayata geçiriyoruz. İstanbul’da Dolmabahçe’de 110 bilim insanımız ve uzmanımızla yaptığımız toplantıda bu hususları enine boyuna değerlendirdik.

Tüm ilim adamlarıyla bunu değerlendirdik. Yaptığımız görüşmeleri hepsini kayda aldık. Bu vesile ile Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli toplantısına katkı veren tüm bilim insanlarımıza ve uzmanlarımıza şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum.

Dolmabahçe’deki Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli toplantısında her tespiti ve teklifi dikkatle ele alarak çalışmalarımızı devam edeceğiz. Afet yönetimin kurumsal yapısının güçlendirilmesine kadar şimdiden hazırlıklara başladık.

Sadece şehirlerimizi değil toplumumuzu da dirençli hale getirmek istiyoruz. Ülkemizde topyekün anlayış birliği, denetleme kararlılığı sağlamamızla mümkündür. Yeni dönemde bunu mutlaka başaracağız.

Deprem bölgelerimizin yeniden inşa ve ihyasını planlarken maddi telafi ile birlikte ruhlarımızda açılan yaralarımızın telafisini, manevi gücümüzü tamir etmeye önem veriyoruz.

Şimdi elhamdülillah kişi başına milli gelirde 10 bin doları aştık. Nereden nereye? Bu istikrar ve güvenle oldu. Bu yeter mi hayır? Bu da yetmez. Bizim bunu 15-20 buralara çıkarmamız gerekiyor.

Bunu istikrar ve güven ikliminden aldığımız güçle yapacağız. 20 yılda asırlık eksiklerini tamamladığımız sağlam altyapı, bölgesel ve küresel düzeyde pek çok avantaja sahibiz.

Böyle bir Türkiye depremin yol açtığı sıkıntıları kısa sürede aşmakla kalmayacaktır. Daha büyük bir atılımın vesilesi haline getirebiliriz. Şehirlerimizi yeniden kurarken sadece beton ve demir yığınlarından oluşan binalar yapmayacak, maziden atiye köprülerle onlara ruh verecek, anlam katacak kimlikler de kazandıracağız.

“Ara dönem artık geride kaldı”

Bazı hastanelerimizde sismik izolatörler var. Bunu kamu binalarımızda özellikle hastanelerimizde, okullarımızda yaygınlaştırmamız lazım. Bizlere bu toprakları vatan olarak bırakan ecdadın, deprem yıkıntıları altında hayatını kaybeden insanlarımızın emanetine ancak bu şekilde sahip çıkacağımıza inanıyorum.

Küllerinden ayağa kalkan bir milletiz. Son 70 yılda siyasi, ekonomik, sosyal şartların getirdiği bir fetret dönemi yaşadık. Ara dönem artık geride kaldı. Depremde yıkılanla birlikte tüm şehirlerimizi maddi unsur ve altyapısıyla değil medeniyet ve kültür değerleriyle bir bütün olarak ayağa kaldırmak boynumuzun borcudur.

İşte Hatay, Antakya. Orası tamamen kültürler coğrafyası. Müslüman, Musevi, Hristiyan var. Hepsi bir arada. İbadethaneleri bir arada. Bu zenginliği yeni yerleşim yerlerimizde de yaşatacağız.

İnsanımızın kimliğini biçimlendiren hiçbir maddi ve manevi kültür varlığımızı ihmal etmeyeceğiz. Yeni yerleşim yerlerini kültür merkezi, müze, camileriyle tüm donanımlarıyla medeniyet tasarruvumuzu hayatın her alanında kuracağız.

Fay hatlarına, dere yataklarına, heyelan bölgelerine bina yapıldığı dönem artık bitmiştir. Bu sorumluluğu yerine getirmeyen kurumlardan hesap soracağız.

Türkiye’nin ‘asrın felaketi’ olarak tanımlanan bu afetin yaralarını sarması için güçlü bir yönetime ve siyasi iradeye ihtiyacı vardır. Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir felaketin üstesinden gelmek, devletimizle birlikte vatandaşımızın bekasını güvence altına almak, şehirlerimizi ve toplumumuzu afetlere karşı dirençli hale getirmek siyasi istikrarla mümkündür.

Tek gündemimiz depremdir, deprem yaralalarını sarmaktır. Seçim süreci beraberinde getirdiği yıpratıcı siyasi gerilimler ve gündemi kilitlemesi sebebiyle ister istemez bu çabaları gölgeleme riski taşıyor.

Bunun için de gündem sapmasına yol açacak seçim sürecinin bir an önce geride bırakılması, ülkenin seçim gerilimi ve tartışmalarından hızla çıkması şarttır. Seçimlerin 14 Mayıs tarihinde yapılmasının bize bu imkanı vereceğine inanıyoruz. Bizim seçim sürecindeki gündemimiz yine deprem olacaktır. Maddi ve manevi kayıpların telafisi olacaktır.

Siyasi çekişme, polemiklerle, kavgalarla örülü seçim kampanyası yapmayı içimize sindiremeyiz. Depremin ilk gününden itibaren asla siyasi tartışmaya girmedik. Söylenenleri not etmekle belirtmekle yetindik. Yalan ve iftiralarla çalışmaları tehlikeye atanlarla, rahat koltuklarında ahkam kesenleri, insanımız can derdinde iken mal bölüşümü derdine düşenleri, kısacası gördüğümüz duyduğumuz her şeyi not ettik.

Depremzedelerin yaralarını sarıp, yüzlerini güldürene kadar bu notları tutmayı sürdüreceğiz. Normal günlere dönünce herkese hak ettiği cevabı verecek, hak ettiği muameleye tabi tutacağız. Başka bir gündemle, başka bir tartışmayla meşgul olmayacağız. Türkiye’nin böyle bir vakit kaybına, enerji israfına tahammülü yoktur.

Türkiye için hemen şimdi diyoruz. Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Malatya, Gaziantep, Osmaniye, Kilis için hemen şimdi diyoruz. Adana için, Şanlıurfa için hemen şimdi diyoruz. Diyarbakır, Elazığ için hemen şimdi diyoruz.

“10 Mart’ta seçim kararı alacağız”

İnşallah 10 Mart cuma günü anayasanın bize verdiği yetkiye dayanarak alacağımız seçim kararının ertesi gün Resmi Gazete’de yayınlanmasıyla süreci başlatıyoruz. 11 Mart itibariyle seçim takvimi ile hususlar YSK’nın yetki alanına girmektedir.

Bu süreçte başka ile taşınan, yurt ve misafirhanede konaklayan, çocuğun kaydını başka ile alan, sağlık nedeni ile başka ile giden, seçmen kütüğünü yaşadığı yere nakleden hangi sebeple olursa olsun 6 Şubat felaketinden sonra ikametgahını, seçmen kaydını değiştiren depremzedelerimziin kendilerine sağlayan hak ve imkanlarından mahrum kalmamalarını sağlayacak Cumhurbaşkanlığı Kararnamesini yayınlıyoruz.

Milletimizin ve tüm İslam aleminin bu gece idrak edeceğimiz Ramazan-ı Şerif’in müjdecisi Leyle-i Berat’ını tebrik ediyorum. Mubarek gecenin ülkemize, milletimize tüm insanlığa hayırlar getirmesini Rabbimden niyaz ediyorum. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum, kalın sağlıcakla.”

Paylaşın

Erdoğan, Seçim Tarihini Açıkladı: 14 Mayıs

Kabine toplantısı sonrası açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 14 Mayıs’ta seçim yapılması için meclisten gerekli çoğunlukla karar alınmasını memnuniyetle karşılayacaklarını, aksi durumda yetkisini kullanarak süreci başlatacağını söyledi.

Haber Merkezi / Normal seçim tarihinin 18 Haziran olduğunu hatırlatan Erdoğan, “Ancak tarihi, hem Kurban Bayramı arifesine, Hac dönemine hem sınav takvimine hem de ilk ve orta öğretim tatiline denk gelmesi sebebiyle güncelleme ihtiyacı duyduk. Milletin talebini karşılama yanında, milli iradenin en yüksek katılımla ve en ideal şartlarda tecellisini sağlamakla sorumluyuz” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine Toplantısı sonrasında açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

“Yaptığımız kapsamlı değerlendirmeler sonunda 14 Mayıs 2023 Pazar gününün her bakımdan seçim için en uygun tarih olduğunu gördük.

Mecliste gereken çoğunluğun sağlanamaması halinde, seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılabilmesini temin edecek bir takvimle kararımızı alıp süreci başlatacağız.

Kağıthane’den havalimanına ulaşımı fevkalade kolay, hızlı ve konforlu hale getirecek bir projenin açılış törenine katıldık. Paris’te bile yok. Paris’teki metronun çatısı akıyor. Bizim metromuz dört dörtlük.

İsveç’teki çirkin eylem en başta Müslümanlar olmak üzere insanların temel hak ve özgürlüklerine saygı duyan herkese yapılmış hakarettir.

(İsveç açıklaması) Büyükelçiliğimiz önünde böyle bir kepazeliğin yaşanmasına sebebiyet verenler NATO’ya üyelik başvuruları konusunda bizden herhangi bir hayırhahlık beklemesin.

Türkiye Cumhuriyeti’nin veyahut Müslümanların dini inancına saygı göstermiyorsanız, bizden de NATO konusunda herhangi bir destek göremeyeceksiniz.

Terör örgütü mensupları ve İslam düşmanlarını bu kadar seviyorlarsa, ülkelerinin savunmalarını da onlara havale etmeleri tavsiyesinde bulunuyoruz.

Kurumlarımızın kamu alacaklarını yeniden yapılandıran bir kanun teklifini hazırlıyoruz. Borçların cezalarını kaldırıyoruz. Tüm bu borçları taksitle ödeme imkanı getiriyoruz.

Vergi dairelerine 31 Aralık 2022’den önce 2 bin lirayı aşmayan borcu olan vatandaşlarımızın cezalarının tahsilinden vazgeçiyoruz.

İnşallah önümüzdeki aylarda enflasyonun hızla yüzde 30’lara düştüğünü de göreceksiniz. İyi bir hazırlık yaptık, iyi bir altyapı kurduk. Milletimizin her bir kesimine ayrı destek programları hazırlayıp uyguladık.

(Yükseköğrenim kredisi) Endeks dışındaki borcun da yeniden yapılandırılarak taksitle ödenmesini mümkün hale getiriyoruz.

Sürücülerimizin alkol, uyuşturucu, ölümlü ve yaralanmalı kaza, drift ve aday sürücülük halleri dışındaki ihlallerden kaynaklanan ceza puanlarını siliyoruz.”

Paylaşın