İzmir Barometresi araştırmasına göre; İzmirlilerin yoksulluk ya da yoksulluk riski ile baş edebilmek için tasarruf ettiği ilk üç alan; sağlıklı ve nitelikli gıda, sosyalleşme ve tatil, kültürel aktiviteler.
İzmirlilerin “kısamadıkları” harcamalar ise büyük oranda kira, fatura, ulaşım gibi mecburi masraflar ve eğitim başta olmak üzere çocukların giderleri.
Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı (Bayetav), yılda dört kez yayınlayacağı ve İzmir’in sosyolojik fotoğrafını çekerek kamuoyu ile paylaşacağı İzmir Barometresi araştırmalarının ilkini tamamladı.
Bayetav İzmir Barometresi, İzmirlilerin yereldeki sorunlara ilişkin önceliklerine, Türkiye’nin güncel meselelerine ilişkin değerlendirmelerine, İzmir’de yaşama hangi duygu ve kimliklerin hakim olduğuna periyodik olarak ışık tutmayı amaçlıyor.
Araştırmanın saha çalışması 30 Eylül – 3 Ekim tarihlerinde, bilgisayar destekli telefon anketi (CATI) yöntemi kullanılarak gerçekleştirildi. Araştırma kapsamında İzmir’in 30 ilçesinden 614 kişi ile görüşüldü. Araştırmaya katılanların yüzde 50’si erkek, yüzde 50’si kadınlardan oluşuyor.
İzmirlilerin, son zamanlarda en şiddetli hissettikleri duyguların stres ve kaygı (6.8) olduğu görülüyor. Güvensizlik (5.5) ve öfke (5.4) gibi diğer ilişkili negatif duyguların puanı da ortalamanın üzerinde çıkıyor.
İzmirlilerin en yoğun yaşadığı duygular kaygı ve stres olsa da; bu duyguların şiddeti gelir durumu ile son derece ilişkili. Stres ve kaygı düzeyi, kişinin geliri düştükçe artıyor. Alt sınıf ile üst sınıf arasında, %10’luk bir fark açılıyor.
Araştırmaya göre, İzmirlilerin, İzmir’de yaşamaktan büyük oranda (yüzde 73,5) memnun olduğu görülüyor. Araştırmaya göre, Her 100 katılımcıdan 40’ı, İzmir’de yaşamaktan “çok memnun” olduğunu ifade ediyor, yalnızca 10 katılımcıdan biri, İzmir’de yaşamaktan memnun olmadığını belirtiyor.
İzmir’de yaşamı güzel kılan, İzmir ile en fazla eşleşen ve katılımcıların çoğunluğunun üzerinde uzlaştığı faktörler; kadınların kamusal yaşama eşit katılımı (yüzde 65), İzmir’in çocuk dostu bir kent olması (yüzde 55), kültür-sanat olanaklarının (yüzde 57) ve kamusal alanların (sahil, park ve yeşil alanlar) zenginliği (yüzde 55) geliyor.
Katılımcıların yaşamak için en çok tercih ettiği ilk üç ilçe ise sırasıyla Karşıyaka, Bornova ve Güzelbahçe oldu.
Anadil bakımından İzmir’de yaşamaktan duyulan memnuniyet dikkate değer düzeyde farklılaşıyor. Örneklemde anadili Türkçe olmayanların oranı yüzde 22 ve bu grubun içerisinde Kürtlerin oranı yüzde 13.3’tür. Geriye kalan yüzde 8.7’lik kesimden hiçbir grup analize dahil edilebilecek sayıya ulaşamadığı için karşılaştırmaya yalnızca anadili Kürtçe olanlar dahil edildi. Anadili Kürtçe olanların İzmir’de yaşamaktan duyduğu memnuniyet, anadili Türkçe olanlardan daha düşük.
Anadili Kürtçe olanlar içerisinde gelir durumuna göre “derin yoksul” kategorisine düşenlerin oranı da hayli yüksek. Anadili Kürtçe olan her beş kişiden biri derin yoksulluk koşullarında yaşarken, bu oran anadili Türkçe olanlarda her yirmi beş kişiden biri. Orta ve üst sınıflarda da dikkate değer bir farklılaşmanın olduğu görülüyor. Anadili Türkçe olan her 100 kişiden 34’ü orta sınıf grubunda yer alırken, anadili Kürtçe olan her 100 kişinin sadece 15,6’sı bu gruba giriyor.
Anadili Kürtçe olanların yerel hizmetlerden memnuniyeti, anadili Türkçe olanlara kıyasla belirgin bir şekilde düşük. Kürtler, İzmir’de dezavantajlı gruplar için yeterince hizmet sunulduğuna daha az katılıyor. Her 10 Kürt katılımcıdan yalnızca üçü dezavantajlı gruplara yapılan destekleri yeterli buluyor.
Anadili Kürtçe olanlar, İzmir’in herkes için eşit ekonomik fırsatlar ve iş imkanı sunduğu fikrine de daha az katılıyor. Ayrıca, bir genel eğilim olarak katılımcılar İzmir’in kültür-sanat alanında yeterince fırsat sunan bir şehir olduğunu düşünse de; bu fikre de Kürtlerin katılımı belirgin bir şekilde daha düşük. Bu açılmanın, mevcut kültür-sanat hizmetlerinin kapsayıcılığına ilişkin bir beklentiye işaret ediyor olması mümkün.
Üstelik, İzmir’in farklılıkları içerme kapasitesine ilişkin diğer konularda; çocuk dostu şehir, kadınların kamusal hayata eşit katılımı, farklı etnik grupların ve mültecilerin eşit fırsatlar muameleler ile buluşması gibi sorularda da Kürt katılımcıların kanaatleri anadili Türkçe olanlara kıyasla daha negatif. Anadili Türkçe olanlar ve anadili Kürtçe olanların kanaatlerinin birbirine yaklaştığı tek konu, altyapı hizmetlerinin yetersizliği.
Anadile göre farklılaşmanın en şiddetli görüldüğü temalar sırasıyla; farklı etnik kökenlerin sahip olduğu fırsatlar; belediye hizmetlerinden memnuniyet; çocuk dostu kent ve kültür-sanat hizmetleri olmuştur. Kürt katılımcılar İzmir’de farklı etnik grupların eşit imkanlara sahip olduğuna, belediye hizmetlerinin yeterli olduğuna, İzmir’in çocuk dostu bir kent olduğuna ve kültür-sanat hizmetlerinin zenginliğine daha az katılmaktadır.
Katılımcıların siyasi tercihlerine göre İzmir hakkındaki kanaatleri incelendiğinde; belediye hizmetlerinden, özellikle dezavantajlı gruplara yönelik desteklerden ve kamusal sosyal olanaklardan memnuniyetin AKP seçmenlerinde belirgin bir şekilde düşük olduğu görülüyor.
CHP seçmenleri ise şehrin sosyal ve kültürel imkanlarından görece memnun olsalar da; İzmir’de temel belediyecilik hizmetleri ile ekonomik fırsatlar ve iş imkanlarının yeterli olmadığını düşünüyor. DEM partili her dört seçmenden üçü de belediyecilik hizmetlerinden memnun değil. İzmir’deki ekonomik fırsatların yetersizliği, siyasi görüş fark etmeksizin memnuniyetsizlik yaratıyor. Kadınların kamusal hayata katılım fırsatları ise, yine siyasi görüş fark etmeksizin memnuniyet yaratıyor.
En önemli gündem ekonomi kadına / çocuğa şiddet
Katılımcılara göre, Türkiye’nin en önemli gündemleri ekonomi ve kadına/çocuğa yönelik şiddet. Bu iki öncelikli gündemin hemen ardından mülteciler, dış politika, adalet sistemi ve güvenlik sorunları geliyor. Ancak, ekonomi diğer tüm gündemlerin üzerinde ağırlığı olan ve açık ara farkla en fazla dile getirilen sorun olarak ayrı bir yerde duruyor. Kadına ve çocuğa yönelik şiddet de ekonominin ardından en yakıcı gündemler olarak sıralanıyor ve diğer tüm gündemler üzerinde bir ağırlığa sahip.
Katılımcıların yüzde 80’inden fazlası, Türkiye’de ekonominin mevcut durumunu “kötü” olarak nitelendiriyor ve %60’ı bu durumun daha da kötüye gideceğini düşünüyor. Yalnızca Türkiye ekonomisinin değil, kendi hanesinin ekonomik durumunun da 5 yıl sonra şimdikinden daha kötü olacağını düşünenlerin oranı yüzde 40’a yaklaşıyor. On kişiden üçü ise, ne uzayıp ne kısalacağını, ancak mevcut durumunu koruyabileceğini düşünüyor.
İzmirlilerin yoksulluk ya da yoksulluk riski ile baş edebilmek için tasarruf ettiği ilk üç alan sağlıklı ve nitelikli gıda, sosyalleşme ve tatil, kültürel aktiviteler. İzmirlilerin “kısamadıkları” harcamalar ise büyük oranda kira, fatura, ulaşım gibi mecburi masraflar ve eğitim başta olmak üzere çocukların giderleri.