Akşener’den ’emekli amirallerin bildirisi’ üzerine yeni açıklama

Ankara’da vefatının 24’üncü yılında Alparslan Türkeş anısına düzenlenen “Türk Milliyetçiliğine Adanmış Bir Ömür” konferansına katılan İYİ Parti Lideri Akşener, program sonrası gazetecilere yaptığı açıklamada, emekli amirallerin gözaltına alınmasına tepki göstererek, “Atanmışların zevzekliklerini de gözaltına alarak soruşturun bakalım. Bunun da takipçisi olacağız” dedi.

Haber Merkezi / İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Ankara’da vefatının 24’üncü yılında Alparslan Türkeş anısına düzenlenen “Türk Milliyetçiliğine Adanmış Bir Ömür” konferansına katıldı. İYİ Parti Lideri Akşener, konferansın ardından gazetecilere açıklamada bulundu.

Akşener, 104 emekli amiralin yayınladığı bildiri üzerine yaptığı değerlendirmede, “Emekli general de edebilir, emekli hakim de edebilir; herkes edebilir. Ama gündüz vakti fikrini söylemek başka bir şey, bir araya gelip, adını ‘bildiri’ koyup gece yarısı paylaşmak başka bir şey. Eski hatıraları canlandıran, sonuç itibarıyla iktidarın üzerinde tepineceği bir argüman oluşan bir gerekçe oluştan bu meseleyi, tırnak içi ‘bildiri’ konusunu zevzeklik olarak değerlendirdim” ifadelerini kullandı.

Akşener, bildiri konusunu şekil olarak yanlış bulduklarını ifade ederek, “Bunun üzerine siz bu insanları gözaltına alma yoluna giderseniz, bizim bu defa iktidara şunu sorma söyleme hakkımız doğar; bu zevzekliğin yapıldığı pek çok iktidar partisi bürokratları var. Yani siyasi partilere ayar vermeye çalışan, ‘iktidar partisini öveceğim’ derken hadsizlik ve saygısızlık yapan, tanzim etmeye çalışanlar var. Madem burada bir gözaltı süreci başlattınız, zevzeklik olarak tanımladığım bu bildiri üzerinden bir süreç başlattınız; muhalefet partilerine, ana muhalefet partisi genel başkanına hakaret eden, İYİ Parti’nin Genel Başkanına hakaret eden yargıçlardan tutun, saray şürekasına kadar atanmışların zevzekliklerini de gözaltına alarak soruşturun bakalım. Bunun da takipçisi olacağız” dedi.

Emekli amiraller bildirisi;

“Son zamanlarda gerek Kanal İstanbul, gerekse Uluslararası Antlaşmaların iptali yetkisi kapsamında Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması endişe ile karşılanmaktadır.

Türk Boğazları, dünyanın en önemli suyollarından biri olup, tarih boyunca çok uluslu antlaşmalara göre yönetilmiştir. Bu antlaşmaların sonuncusu ve Türkiye’nin haklarını en iyi şekilde koruyan Montrö; sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme değil, Türkiye’ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlardaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşmasını tamamlayan büyük bir diplomasi zaferidir. Montrö, Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin güvenliğinin temel belgesi olup Karadeniz’i barış denizi yapan sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin II. Dünya Savaşında tarafsızlığını korumasına imkân yaratmıştır. Bu ve benzeri nedenlerle, Türkiye’nin bekasında önemli bir yer tutan Montrö Sözleşmesinin tartışma konusu yapılmasına/masaya gelmesine neden olabilecek her türlü söylem ve eylemden kaçınılması gerektiği kanaatindeyiz.

Diğer taraftan; son günlerde basında ve sosyal medyada yer alan kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, haber ve tartışmalar ömrünü bu mesleğe adamış bizler için çok derin bir üzüntü kaynağı olmuştur. TSK ve özellikle Deniz Kuvvetlerimiz son yıllarda; çok bilinçli bir FETÖ saldırısı yaşamış ve çok değerli kadrolarını bu hain kumpaslara kurban vermiştir. Bu kumpaslardan çıkarılacak en önemli ders; TSK’nin, anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruretidir.

Bu gerekçelerle, TSK ve Deniz Kuvvetlerimizi bu değerlerin dışına çıkmış, Atatürk’ün çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşmış gösterme çabalarını kınıyor ve tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz. Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir.

Türk Milletinin bağrından çıkan şanlı bir geçmişe sahip, Ana ve Mavi Vatan’ın koruyucusu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personelinin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda yetiştirilmesi elzemdir. Ülkemizin her köşesinde denizde, karada, havada, iç güvenlik bölgesinde ve sınır ötesinde fedakârca görev yapan, Mavi Vatandaki hak ve menfaatlerimizin korunması için Atatürk’ün gösterdiği yolda canla başla çalışan cefakâr Türk Denizcilerimizin yanındayız.

Deniz Şehitlerimizi anarak Saygıyla duyururuz.”

Paylaşın

Akşener’den ’emekli amiraller bildirisi’ açıklaması: Zevzeklik

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 104 emekli amiralin Montrö açıklamasına ilişkin yaptığı açıklamada, “Sabah bir uyandık emekli amirallerin canı sıkılmış ve gece bir bildiri yayınlamışlar. Bu bir zevzekliktir. Türkiye bu zevzekliklerden çok çekti.” ifadelerini kullandı. Akşener, açıklamasının devamında, İYİ Parti’nin demokrasinin yanında vesayetin karşında olduğunu dile getirdi.

Haber Merkezi / İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 103 emekli amiralin Montrö açıklamasına ilişkin basın toplantısı düzenledi.

Akşener, açıklamasında bildiriye tepki göstererek, “Siyaset, siyasetçi tarafından yapılır. Bu arkadaşlarımız bilgilerini ve görgülerini elbette çeşitli STK’lar ve varsa siyasi partiler içerisinde o bilgileri o görgüleri kamuoyuyla paylaşabilirler. Milletimizin, vatandaşımızın derdine çare olmak için ortaya koyabilirler. Muhalefet partilerini, muhalefet siyasilerini beğenmiyorlarsa, derhal bir siyasi parti kurup onun üzerinden yürüyebilirler.” dedi.

İYİ Parti’nin demokrasinin yanında vesayetin karşında olduğunu dile getiren İyi Parti Lideri Akşener, açıklamasında, “Sabah bir uyandık emekli amirallerin canı sıkılmış ve gece bir bildiri yayınlamışlar. Bu bir zevzekliktir. Türkiye bu zevzekliklerden çok çekti.” ifadelerini kullandı.

Açıklamasının devamında, “İYİ Parti, siyaset kurumunun yerine geçmeye çalışan herkesin karşısında olacaktır. Siyaset kurumu milletin derdini çözmekle mükellefir. Siyasetçi, siyasetçinin rakibidir ve o rekabet demokrasi yoluyla sandıkta ve seçim usulü ile olur.” diyen Akşener, basın açıklamasında özetle şunları söyledi;

“Bugün bu toplantıyı, gece yarısı 104 emekli amiralin bildiri yayınlaması üzerine yapıyoruz. Partimizin ve benim görüşlerimi paylaşmak üzere bir araya geldik.

İYİ Parti, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve kurumlarının değer ve kazanımları ile demokrasi geleneğimiz konusunda samimi ve kararlı bir şekilde taraftır. Yargısından, diplomasisine siyasetinden ordusuna Cumhuriyetimizin tüm kurumlarının ortak değerler konusunda, ortak bir akılla hareket etmesinin de ülkemizin bekası açısından önemli olduğuna inanıyoruz. Partimizin duruşu budur.

Sabah bir uyandık emekli amiraller bir bildiri yazmış ve iktidar partisi ve mensupları bunun üzerinde tepiniyor iş 15 Temmuz’a kadar gitmiş.

Benim bildiğim -60 İhtilalinde 4 yaşındaydım hatırlamıyorum ama daha sonraki bütün muhtıraları 72 muhtırasını, 80 ihtilalini, 28 Şubat’ın içinde yer alarak, yani maruz kalarak yaşamış ve 27 Nisan Bildirisi’ni de yaşamış biri olarak bildiğim- bir şey var.

Bu tür gece yarısı emekli de olsa gece yarısı yapılan silahlı bürokrasi mensubu kişilerin yaptığı açıklamalar genellikle Türkiye’deki demokrasinin kesintisine sebep olan muhtıraları, darbeleri hatırlatır. O nedenle iktidar partisini bu konuda çok önemli bir üzerinde tepinme fırsatı tanınmıştır.

Partimiz Türkiye’nin demokrasisinin yanında vesayet ve diğer odakların net bir biçimde karşısındadır. Ama bildiğim bir şey var bugüne kadar genellikle darbe ve muhtıralar, iktidar partisinin karşısında muhalefetin tutumunu beğenmeyen silahlı bürokratlar tarafından yapılmıştır.

‘Muhalefet bu işi yapamıyor, biz daha iyi yapıyoruz diyerek’ yapılmıştır. Sonuçta gerek darbe gerek muhtıraların sonucunda Türkiye’de sadece iktidar değil muhalefetin de tümü değişmiş ve paketlenip gönderilmiş.

Bugün burada Türkiye’de muhalefet, özellikle İYİ Parti kurulduğundan itibaren son derece millet odaklı, milletin problemleri, dertleri odaklı ve suni gündemlerden uzak, kutuplaşmanın dışında bir muhalefet sistemi Türkiye’ye getirmiştir İYİ Parti ve muhalefet görevini yapmaktadır.

31 Mart yerel seçimlerinde İYİ Parti’nin önderliğinde, alınamaz denilen, mümkün değil olamaz denilen pekçok şehir İstanbul ve Ankara başta olmak üzere iktidar partisinin elinden demokrasiyle sandık yoluyla alınmıştır.

Bugün bütün anketler iktidar partilerinin toplamının 2023’te veya daha önce olacak bir seçimde gerekli başarıyı 19 yıldır gösterdikleri başarıyı gösteremeyeceklerini ortaya koymaktadır.

Sabah bir uyandık emekli amirallerin canı sıkılmış ve gece bir bildiri yayınlamışlar. Bu bir zevzekliktir. Türkiye bu zevzekliklerden çok çekti. Ben dün Hakkari’de perşembe günü ise Konya’daydım.

Biz bu ülkede 104 işsiz gencin derdini konuşmak durumundayız, biz bu ülkede 104 tabletsiz çocukların derdini konuşmak zorundayız. Biz bu ülkede 104 siftahsız esnafın derdini konuşmak zorundayız.

Biz bu ülkede tencereye kaynatamayan 104 kadının derdini konuşmak zorundayız. 5 çeşit emekli maaşıyla inim inim inleyen 104 emeklinin derdini konuşmak zorundayız.

2020 20 Ocak’ından beri 15 aydır geziyorum bu insanların derdini anlatıyorum ve 104 dakika, 104 saniye maalesef basın yayın organlarında yer bulmuyor.

“Yunanistan’ın işgal ettiği Adalar konusunda bir tavır göremedik”

Bugün sabahtan itibaren 104 emekli amiralin gece yarısı ortaya koydukları bir itirazı darbe oluyor çağrıları altında üzerinde tepiniliyor. Buradan herkese, emekli silahlı bürokratlara sesleniyorum.

Herkes görevini, işin başındayken yapmalıydı. Ben bu arkadaşlar görevdeyken maalesef Yunanistan’ın işgal ettiği Adalar konusunda bir tavır göremedik.

Siyaset, siyasetçi tarafından yapılır. Bu arkadaşlarımız bilgilerini ve görgülerini elbette çeşitli STK’lar ve varsa siyasi partiler içerisinde o bilgileri o görgüleri kamuoyuyla paylaşabilirler.

Milletimizin, vatandaşımızın derdine çare olmak için ortaya koyabilirler. Muhalefet partilerini, muhalefet siyasilerini beğenmiyorlarsa, derhal bir siyasi parti kurup onun üzerinden yürüyebilirler.

Ama bugün darbe çağrıştıracak bütün gerçek gündemi örtecek herhangi bir yolun oluşmasına sebep olamazlar. Böyle bir hakları da yoktur hadleri de yoktur.

Elbette herkes fikrini söyler. Zamanı içinde, zemini içinde en sert biçimde söyle ama bunu demokrasiye bir tehditmiş gibi algılanabilecek bir tehditmiş gibi yolu açmaktan intina ederler.

Bugün ortaya çıkan bu meseleyi ciddiyetle ve manidar bularak takip ettiğimizi ifade etmek isterim. İYİ Parti milletimizin derdiyle hem hal olmaya devam edecektir.

Suni gündem oluşturmaya çalışanların ortaya koyduğu o perdeyi derhal indirecektir. İYİ Parti, demokrasinin yanında dün olduğu gibi bugün de durmaya devam edecektir. Demokrasinin yanında durmaya devam ederken milletin dertlerinin de yanında durmaya devam edecektir.

İYİ Parti, siyaset kurumunun yerine geçmeye çalışan herkesin karşısında olacaktır. Siyaset kurumu milletin derdini çözmekle mükellefir. Siyasetçi, siyasetçinin rakibidir ve o rekabet demokrasi yoluyla sandıkta ve seçim usulü ile olur.

“İYİ Parti milletimizin yanında olmaya devam edecektir”

Projelerin rekabet ettiği, projeler üzerinde hizmetin tartışıldığı bir sürecin sonunda sandıkta milletimiz teveccühünü bir siyasi partiye gösterir, ona da amenna denir. İYİ Parti bu yoldan dönmeyecektir.

İYİ Parti milletimizin yanında olmaya devam edecektir. Bugün itibariyle iktidarı uyarmaya, iktidar gidiyor, sandıkta gidiyor. Milletimizin dertleriyle ilgilenmediği için gidiyor. Böyle bir gitme eyleminin içinde iktidar olacaktır İYİ Parti ve bütün bu dertleri çözecektir.

Bu bildirinin öznesi Möntrö Anlaşması’yla ilgili Meclis Başkanı’nın söylediği sözler… İYİ Parti başta olmak üzere bu konuda çok sert tavır koyduk biz ve bütün siyasiler tavır koydular iktidar partisi destek vermedi ve Sayın Meclis Başkanı da yanlış anlaşıldım diyerek durumu düzeltti.

Aradan 1 hafta geçip de bu bildiri sahiplerinin bu zevzekliği yapmasına neyin sebep olduğunun da dikkate değer bulduğumu sizlerle paylaşmak isterim.

Türkiye yoluna devam edecektir. İYİ Parti bu tür yanlışlıkların sürdürülmesine müsaade etmeyecektir, milletinin yanında durmaya devam edecektir.”

Paylaşın

İYİ Parti Lideri Akşener’den iktidara sert sözler

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Akşener, Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınmasını eleştirerek, “Sayın Erdoğan’ın attığı her düşüncesiz adım, milletimizin aleyhine çalışıyor. Bu aralar, 7’den 70’e herkeste bir tedirginlik var; ‘Eyvah, yoksa damat geri mi dönüyor?’ sorusu, her mecrada dillendirilmeye başlandı” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında konuştu. Yaptığı konuşmada iktidarın ekonomi yönetimini eleştiren Akşener, “Gece yarısı yapılan gizemli atamalarla koskoca Türkiye’nin itibarı ayaklar altına alınıyor. Bu kendini bilmezliğin ekonomide yarattığı tahribatın hesabını kim verecek?” dedi.

Akşener, konuşmasının devamında “Sayın Erdoğan ve AK Parti iktidarının keyfi yönetim anlayışının, memleketimize olan maliyeti, her geçen gün artıyor. İnsan haklarında artıyor, kadın haklarında artıyor, demokrasi için artıyor, ekonomi için artıyor, çevre için artıyor. Sayın Erdoğan’ın attığı her düşüncesiz adım, milletimizin aleyhine çalışıyor. Bu aralar, 7’den 70’e herkeste bir tedirginlik var; ‘Eyvah, yoksa damat geri mi dönüyor?’ sorusu, her mecrada dillendirilmeye başlandı” ifadelerini kullandı.

Konuşmasında “Üç beş kişi bir araya gelince salgın yayılıyor da kongrelerinizde virüs tatile mi çıkıyor?” diyerek Ramazan ayı tedbirlerine tepki gösteren Akşener’in konuşmasından öne çıkan satırbaşları şöyle;

‘Eyvah damat geri mi dönüyor’ sorusu her mecrada dillendirilmeye başladı. Başarısızlıklarla dolu 2.5 yılın sonunda nihayet bu hatadan dönüldü. Bugün biri damat bakan ile ekonomi kavramını aynı cümle içinde kullansa dolar fırlıyor.

Bu işi beceremediğini defalarca kanıtlamış bir insanın tekrar bu konularla anılmasını bile sakıncalı buluyorum. Sayın Erdoğan saçmalama konusunda çıtayı uzaya çıkardığından maalesef kesin konuşamıyorum.

Merkez Bankası Başkanı’nın bir gece kararnamesiyle görevden alındığı bir ülkede istikrardan bahsedilemez. Ağbal’ı faizleri artırdığı için görevden aldın değil mi? En azından kamuoyuna böyle yansımasına izin verdin. Madem yeni başkan faiz düşürmeyecekti, o zaman Sayın Ağbal’ı neden görevden aldın? Madem yeni başkan aynı politikaları sürdürecekti, o zaman neden bizi bir gecede yüzde 15 fakirleştirdin?

“Enflasyonu tutabilene aşk olsun”

Mesela, ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ cümlesi hala dillendiriliyor. Gelin birlikte hatırlayalım; Sayın Erdoğan bu müthiş doktrinini, ilk kez ortaya attığında, dolar 2 liraydı. Enflasyon, tek haneliydi.

Faizler de yüzde 6’ydı. Şimdi geldiğimiz durumda ise, faiz yüzde 19. Dolar, neredeyse 8 buçuk lira. Enflasyonu tutabilene aşk olsun.

Sayın Erdoğan; kurumlar ve kurumsal değerlerle oynayarak, devlet yönetilmez. 6 ayda bir Merkez Bankası Başkanı değiştirerek, ekonomi yönetilmez. Merkez Bankası Başkanı’nın bir gece kararnamesiyle görevden alındığı bir ülkede, istikrardan bahsedemezsin.

Eski başkan Sayın Ağbal’ı, faizleri artırdığı için görevden aldın değil mi? En azından, kamuoyuna böyle yansımasına izin verdin. Ama nedense, yeni gelen başkanın ilk beyanatı, yüksek faiz politikasını, sürdürmekten yana oldu.

Ramazan ayında toplu iftar yasakmış. Bu şartlarda doğru bir karar. Bu fevkalade duyarlı arkadaşlara sormak istiyorum, sizin lebaleb kongrelerindeki keyfiniz Allah’ın sofrasından daha mı önemliydi? Kongrelerinize yasak getirecek durum yoktu da, mübarek sofralarda mı aklınız başınıza geldi.

“Kongrelerinizde virüs tatile mi çıkıyor?”

On binlerce işletme yeniden kapatılacakmış. Bir işletmeci diyor ki, her açma ve kapama bize 35 bin liraya mal oluyor. Yiyecek, et, sebze vs. ya dağıtmak ya da çürürse atmak zorunda kalıyoruz dediler. Siz ne vicdansızsınız. Üç beş kişi bir araya gelince salgın yayılıyor da kongrelerinizde virüs tatile mi çıkıyor?

Bu maliyeti, saray zenginleri ödemeyecek. Bu maliyeti, üç beş yerden maaş alan kardeşler, yeğenler, kayınçolar ödemeyecek. Bu maliyeti, o 5 müteahhit ve havuz medyası da ödemeyecek. Bu maliyeti, çiftçilerimiz ödeyecek, esnaflarımız ödeyecek, sanayicilerimiz ödeyecek.

Bu maliyeti, emeklilerimiz ödeyecek, memurlarımız ödeyecek, çalışanlarımız ödeyecek. Bu maliyeti, gençlerimiz ödeyecek, kadınlarımız ödeyecek. Bu maliyeti, hepimiz ödeyeceğiz, bir tek onlar ödemeyecek…

Çünkü bu maliyet, bu ucube sistemin ve onun arkasındaki bu çarpık zihniyetin sonucudur. Biz, İYİ Parti olarak, Merkez Bankası’nın bağımsızlığını önemsiyoruz ve bunu her fırsatta vurguluyoruz. Merkez Bankası yönetiminin bağımsızlığı ve güvencesiyle ilgili olarak, yüce Meclis’e bir de kanun teklifi verdik.

Teklifimize göre, Merkez Bankası başkanları, beş yıl süreyle atanabilecek ve görev süresi dolmadan görevden alınamayacak. Çünkü, Cumhurbaşkanı’nın bir gece, rüyasında görüp, görevden alabildiği bir Merkez Bankası Başkanı’nın, görevini hakkıyla yapabilmesinden söz edemeyiz.

O yüzden, süresinden önce görevden alınamamasını, hüküm altına alıp, görev güvencesi sağlıyoruz. Ayrıca, Para Politikası Kurulu’nun üyelerinden birinin de reel sektör temsilcisi olmasını sağlıyoruz.

TOBB’un önereceği üç adaydan birinin, Cumhurbaşkanı tarafından, para politikası kuruluna atanması hükmünü getiriyoruz.

Bu vesileyle, kanun teklifimize, başta, sözde reformsever Ak Parti ve küçük ortağı olmak üzere, Meclis’teki tüm partilerin desteğini bekliyoruz.

Son üç ayda; arabasında, 100 kilo eroin ile yakalanan, eski büyükelçilik basın müşaviri, Samsun Büyükşehir Belediyesi’nde yolsuzluktan tutuklanıp, evinde, on milyon bulunan daire başkanı derken, her geçen gün, ‘Asım’ın neslini yaratacağız’ diyerek iktidara gelenlerin, düştükleri hazin durumun, yeni örneklerine şahit oluyoruz.

“Hata yapan gençlerle değil, onları hak yolundan ayıran bu karanlık zihniyetledir”

Benim meselem, hata yapan gençlerle değil, onları hak yolundan ayıran bu karanlık zihniyetledir. O gencimiz ne diyor; ‘AK Parti’de görev alırsam, daha çok kazanmamın önü açılır diye düşündüm.’ Ne kadar acı değil mi? ‘Çok çalışırsam, çabalarsam, emek verirsem, sonunda başarırım, helaliyle kazanırım’ değil, ‘AK Parti’de görev alırsam, daha çok kazanırım.’ Gençlerimizi böyle düşünmek zorunda bırakanlara, yazıklar olsun.

Gençlerimizi dolambaçlı yollara sokan bu karanlığı, sorgulamak zorundayız. O gençlerin, hayat zannettikleri, hak zannettikleri, bu maskeli baloyu, sorgulamak zorundayız.

Bunların gençlerimize, doğru diye işaret ettikleri o yanlış düşünceler, kim bilir daha kaç gencimizi, büyük yanlışlara sürükledi? Bunları sorgulamak zorundayız.

Salgınla mücadelede durum aynı. Ekonomide durum aynı. Hukukta, insan haklarında, demokraside durum aynı. Kendileri çalıp, kendileri oynuyorlar.

Öyle olmasa, kendi kendilerine verdikleri yetkiyle, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilebilirler miydi? Milletin Meclisi onaylamış, Sayın Erdoğan’ın aklına esmiş, kendi kendine verdiği yetkiyle, sözleşmeyi iptal ediyor.

“Böyle şımarıklık olmaz. Böyle devlet yönetilmez”

Buradan çok net olarak vurgulamak istiyorum: Kim ne derse desin, şunu herkes bilsin ki, o sözleşme hâlâ geçerlidir. Yöntem de açıklanan karar da hem hukuken hem de siyaseten geçersizdir.

Sayın Erdoğan; burası muz cumhuriyeti değil, burası memleketi benzetmeye çalıştığın bir üçüncü dünya ülkesi de değil. Burası binlerce yıllık devlet geleneğinin sonucu olan, büyük Türkiye Cumhuriyeti. Aklını başına devşir. Böyle şımarıklık olmaz. Böyle devlet yönetilmez.

Kendisi bir de çıkmış, Cuma Namazı sonrasında, kadınlarımızı tehdit eder gibi diyor ki; ‘O iş bitti. Önünü ardını kurcalamayın.’ Aynen böyle diyor. Bak sen… Şu tarza, şu tavra bakar mısınız? Emrin olur ağam!

Bu tehditler, kadınlara sökmez Sayın Erdoğan. Elinden geleni ardına koyma. Tacize, tecavüze, hakarete, dayağa boyun eğmemiş o kadınlar, senin tehditlerine hiç boyun eğmez.

Kurtuluş savaşını yapmış gazi meclisin başkanı değil sanki sarayın meclisteki irtibat bürosu şefi konuşuyor. Yazıklar olsun sana da! Şimdiden uyarıyorum aklınızdan bile geçirmeyin.

Ege’deki adalarımıza çöken Yunanistan karşısındaki ezikliğinizi izlemek için Lozan’a Kanal İstanbul saçmalığınıza kılıç uydurmak için de Montrö’ye göz dikmeyin.

Sayın Erdoğan, bilim insanlarının tüm uyarılarına rağmen, Kanal İstanbul’dan vazgeçmemekte ısrarlı görünüyor. Deniz bilimciler uyarıyor. Jeoloji uzmanları uyarıyor.

“Ekolojik açıdan felaket olur” deniyor. “Milyonlarca vatandaşımızı küçücük bir adacığa sıkıştırmak, felakete davetiyedir” deniyor. Ama kendisi oralı bile değil. “İlle de kanal, inadına kanal.” diye tutturdu, gidiyor. Daha önce de söyledim, tekrar edeyim;

İlla bir kanal açacaksan, Urfalıların feryadını duy, git GAP’ta sulama kanalları aç, yağmurlama sistemleri kur, toprak ana bire beş versin, çiftçimiz de ülkemiz de zenginleşsin. Kırk yılda bir, memlekete bir hayrın dokunsun. Ama nafile.

Tabiata zarar vereceği kesin, Marmara Denizi’ni mahvedeceği kesin, Ama inadından vazgeçmiyor. Çünkü, doğa umurunda değil. Çünkü, deniz umurunda değil. Çünkü, yeşil umurunda değil. Çünkü, milletimiz umurunda değil. Çünkü, kendinden başka hiçbir şey umurunda değil.

Onların umurunda olmayabilir, ama bizim umurumuzda. Sayın Erdoğan ve arkadaşları, kanal diye, beton diye tutturmuşken, dünya, önemli bir değişime sahne oluyor. Artık bütün dünya, denetimsiz, kontrolsüz büyümenin getirdiği, İklim Krizi’yle mücadele etmek için, kolları sıvadı.

“Türkiye için de alarm zili artık çalıyor”

En az gelişmiş ülkesinden, en gelişmiş ülkesine, çöl ülkesinden, orman ülkelerine kadar herkes, doğaya nasıl daha az zarar veririz diye düşünüyor, hesap yapıyor. Çünkü herkes biliyor ki, doğa katliamı ve kirlenme bu hızla giderse, yaşayacak bir dünyamız kalmayacak.

İşte o nedenle biz diyoruz ki; “Türkiye bu mücadelenin dışında kalamaz.” Hele de çılgın proje denilen saçmalıklarla, bu tükenişin değirmenine su taşıyamaz.

Bu kadar basit. Bu kadar net. Rakamlar alarm veriyor. Yalnızca 2021 yılında, yani bu üç aylık süreçte, atmosfere 9,9 milyar ton karbondioksit salındı.

173 milyar ton buzul eridi. 222 milyon ton gıda israf oldu. Denizlere 2 milyon ton plastik atık bırakıldı. Bu hızlı yok oluşa rağmen, maalesef önlem almakta geç kalıyoruz.

Eğer, gerekli önlemleri almazsak; Yalnızca 28 yıl içinde, denizlerde balıktan çok plastik atık olacak. 18 yıl içinde, dünyada temiz su bulmak mümkün olmayacak. Ve 48 yıl içinde de, ozon tabakası geri döndürülemez biçimde tahrip olacak.

Rakamlara lütfen dikkat edin. Uzak bir gelecekten değil, çocuklarımızın ve torunlarımızın bizzat yaşayacağı bir felaketten söz ediyorum. Türkiye için de alarm zili artık çalıyor. İktidar, bu süreci hızlandırmak yerine, bir an önce, çözüm için somut adımlar atmak zorunda.

Paylaşın

İYİ Parti Lideri Akşener, İstanbul Sözleşmesi’ni Danıştay’a taşıdı

Türkiye, Cumhurbaşkanı Kararı ile İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılmıştı. Son dakika gelişmesine göre; İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptali için Danıştay’a başvurdu.

Haber Merkezi / İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptali için Danıştay’a başvuru yaptı. İYİ Parti Lideri’nin başvuru dilekçesinde kararın Anayasa’nın 6, 87, 90 ve 104’üncü maddelerine aykırı olduğu ifade edildi.

Meral Akşener, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlenen grup toplantısında Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesiyle ilgili “İktidar tecavüzü, ölümleri izlemeye devam etsin. Biz biliyoruz ki İstanbul Sözleşmesi yaşatır” demişti.

Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden ayrıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasını taşıyan kararda şu ifadeler yer aldı:

“Türkiye Cumhuriyeti adına 11/5/2011 tarihinde imzalanan ve 10/2/2012 tarihli ve 2012/2816 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3’üncü maddesi gereğince karar verilmiştir.”

İstanbul Sözleşmesi

Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ya da bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanan, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan uluslararası insan hakları sözleşmesidir.

Sözleşme, Avrupa Konseyi tarafından desteklenmektedir ve taraf devletleri hukukî olarak bağlar. Sözleşmenin dört temel ilkesi; kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesidir. Kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan, bağlayıcı nitelikte ilk uluslararası düzenlemedir. Tarafların sözleşme kapsamında vermiş oldukları taahhütler, bağımsız uzmanlar grubu GREVIO tarafından izlenmektedir.

Paylaşın

Akşener’den İstanbul Sözleşmesi tepkisi: Bu yetki aşımı milletimiz için hak gaspıdır

Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi ve Merkez Bankası Başkanı’nın değiştirilmesini sert sözlerle eleştirdi. Akşener, MB Başkanı’nın görevden alınmasına ilişkin “Bir gecede Merkez Bankası’nın bir başkanını görevden alabiliyorlar. Bu yetki aşımı milletimiz için hak gaspıdır. Bu gaspın bir kez önü açıldı mı nerede duracağını kestirmek zordur.” derken İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin ise, “Birkaç oy uğruna kadınlarımızı, çocuklarımızı feda etmeyi seçtiler” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında konuştu. Akşener, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi ve Merkez Bankası Başkanı’nın değiştirilmesini sert sözlerle eleştirdi.

İYİ Parti Lideri Akşener, “Sayın Erdoğan’ın paşa gönlü ne istiyorsa o yapılıyor. Sadece canları istedi diye uluslararası anlaşmayı kendileri adına feshedilebiliyor. Bir gecede Merkez Bankası’nın bir başkanını görevden alabiliyorlar. Bu yetki aşımı milletimiz için hak gaspıdır. Bu gaspın bir kez önü açıldı mı nerede duracağını kestirmek zordur. Seni o makamlara getiren Türk milletinin iradesine, Türk devletinin hukukuna halel getirecek hesabın içindeysen yol yakınken geri dön. Aynı hukuksuzluğu başka yerlerde kullanmayı hesaplıyorsan, yanlış hesap Bağdat’tan döner” dedi.

“Erdoğan panik içerisinde kimin gözüne nasıl girerim, nasıl oy devşiririm diye çırpınıyor” ifadelerini kullanan Akşener, “İstanbul Sözleşmesi’nin hedefi belli. Kadınları, aileyi ve çocukları korumak” diye konuştu.

“Türkiye’de son 1 yılda 304 kadın öldürüldü” diye sözlerini sürdüren Akşener, “Boşanmalar çığ gibi artıyor. Boşanmalar artıyor. Şiddetin bunda rolü büyük. İşte İstanbul Sözleşmesi bunun için vardır. Birkaç oy uğruna kadınlarımızı, çocuklarımızı feda etmeyi seçtiler” dedi. Akşener, “İlk seçimlerden sonra bu utancı temizleyeceğiz. Biz doğrularını anketlere göre belirleyenlerden değiliz. Söz konusu kadınların hayatı, çocukların sağlığıdır. Bizim için gerisi teferruattır. İktidar istediğini söylesin, biz biliyoruz ki İstanbul Sözleşmesi yaşatır” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Meral Akşener’in partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmadan satır başları şöyle:

“Geçtiğimiz Cumartesi günü, biliyorsunuz Nevruz Bayramı’ydı. Nevruz, Türkler’de, yeniden doğuşu, zorlukları yenip refaha erişi simgeler. Kışın sonunu, baharın gelişini simgeler.

Ergenekon’dan çıkışı, Türk’ün demir dağları delen, o büyük kararlılığını simgeler. Bu vesileyle, bir kez de buradan, Nevruz’un, Zor zamanlardan geçen, türlü sıkıntılarla uğraşan aziz milletimize, Mutluluk, huzur ve refah getirmesini diliyorum. Bu günler elbette geçecek, ve aynı büyük kararlılıkla, o güneşli baharları hep birlikte mutlaka göreceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Türkiye, bir yönetim kriziyle karşı karşıya. Türkiye, hukuksuzlukla, adaletsizlikle karşı karşıya.Türkiye, milli iradeye yapılan saygısızlıklarla karşı karşıya. Cumartesi sabahı itibariyle yaşananlar, beş bin yıllık devlet geleneğimizin, başımıza bela edilen bu ucube sistemde,ne büyük bir tehdit altında olduğunun göstergesidir.

“Devlet Ebed Müddet” diyen bizler, Varlığımızın teminatı olan devletimizin, Sayın Erdoğan’ın elinde, oyuncak olduğu gerçeğine, sessiz kalamayız. Devleti, şahıs şirketi zannettiklerini biliyorduk. Devleti, gelin, görümce ve damatlar için, makam kapısı gördüklerini biliyorduk. Devletin malını deniz, yemeyeni de keriz gördüklerini de biliyorduk.

Ama bugün artık öyle bir noktaya geldiler ki; Devletmiş, anayasaymış, kanunmuş, artık hepsi önemiz birer detay haline geldi. Kendilerini, saray sefasına öyle kaptırdılar ki; Millet iradesini umursayan, memleketin geleceğini düşünen kalmadı.

Bu anlayışla yönettikleri Türkiye’de Sayın Erdoğan’ın paşa gönlü ne istiyorsa, o oluyor, o yapılıyor. Sırf canları istedi diye, uluslararası bir anlaşmayı feshedebiliyorlar. Sırf canları istedi diye, gecenin bir yarısı, itibarı bağımsızlığından gelen Merkez Bankası’nın, bir başkanını daha görevden alabiliyorlar. Sırf canları istedi diye, Türk Milleti’nin kutlu iradesini hiçe sayıp, demokrasinin, hukukun, devlet insanlığının gereklerini yerle bir ediyorlar.

Anayasamız diyor ki; “Anayasada, kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.”

“Bu gaspın bir kez önü açıldı mı, nerede duracağını kestirmek zordur”

Yani diyor ki; “Cumhurbaşkanı’nın karar ve işlemleri, Anayasa’nın ve kanunların üzerinde değildir, onlara tabidir.” Oysa bir bakıyoruz, Bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, kendisine ek yetkiler verilmiş, ve Sayın Erdoğan, Millet iradesini hiçe sayan o kanunsuz yetkiyle, gece yarısı aklına esmiş, ve İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmiş…

Bu yetki aşımı, milletimiz için hak gaspıdır. Mesela, mülkiyet hakkı da, aynı yöntemle gasp edilebilir. Mesela, memuriyetten doğan tüm haklar da, aynı yöntemle gasp edilebilir. Mesela, çalışanlarımızın tüm yasal hak ve güvenceleri de, aynı yöntemle gasp edilebilir. Bu gaspın bir kez önü açıldı mı, nerede duracağını kestirmek zordur.

Yarın, “emekli maaşları artık ödenmeyecek.” diye, bir Cumhurbaşkanlığı kararının, çıkmayacağını bilemezsiniz. Yarın, “çiftçilere anayasal hakları olan, destekleme primini ödemeyeceğim” diye, bir Cumhurbaşkanlığı kararının, verilmeyeceğini bilemezsiniz. Yarın, “Seçme ve seçilme hakkını iptal ediyorum.” diye, bir Cumhurbaşkanlığı kararına, uyanmayacağımız bilemezsiniz.

Sayın Erdoğan; Bu gittiğin yol, yol değil. Böyle olmaz. Böyle devlet yönetilmez. Cumhurbaşkanı dahil hiç kimse, Millet İradesi’nin, Anayasa’nın ve kanunların üzerinde değildir. Aldığın abuk sabuk kararlarla, hukuksuzluğu normalleştirmekten vazgeç. Şimdiden uyarıyorum; Seni, o makamlara getiren Türk Milleti’nin iradesine, Türk devletinin hukukuna, Türk demokrasisinin ruhuna, halel getirecek herhangi bir hesabın içindeysen, Yol yakınken geri dön.

Bugün, uluslararası sözleşmeyi hukuka aykırı bir şekilde, yetkini ve haddini aşarak iptal edip, Yarın da aynı hukuksuzluğu, başka alanlarda kullanmayı hesaplıyorsan, şimdiden söyleyeyim, “yanlış hesap, Bağdat’tan döner. Bugün, kendin için açtığın bu dolambaçlı yollar, yarın döner dolaşır karşına çıkar. Dünün vesayetçilerinin yaptıklarının ötesini, bugün çıkıp, sen kendin yaparsan, Yarın aynısıyla karşılaştığında, dün yanında dimdik duranları, o gün yanında bulamazsın. Bunu böyle bilesin.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, İstanbul Sözleşmesi’ni, 2011 yılında, tüm partilerin onayıyla, milli bir uzlaşıyla kabul etmiştir. AK Parti iktidarının, milletimiz için yaptığı, ender iyi işlerden biridir. O zaman, gelinen bu noktada, sizce de bir gariplik yok mu? Bunca yıldır, bu sözleşmeyi iç siyasete malzeme yapıp, kadınlardan, çocuklarımızdan, aile yapımızdan dem vurup, siyasi rant kovalayan Sayın Erdoğan’ın, bugün çıkıp, aynı sözleşmeyi feshetmeye kalkması sizce de garip değil mi? Elbette garip, ama şaşırtıcı değil.

Neden mi? Çünkü, arkadaşlar zorda. Çünkü, oylar eriyor. O nedenle Sayın Erdoğan, panik içerisinde, “kimin gözüne nasıl girerim?”, “kimden nasıl siyaset devşiririm?” diye çırpınıyor. Sırf, çarpık zihniyetli bir azınlığa şirinlik yapacağım diye, Türkiye’de, şiddet gören, istismar edilen, tacize, tecavüze uğrayan, kadınların, çocuklarımızın güvenliğini, kutsal aile yapımızı kurban ediyor. İşin özü işte budur.

“Şu madde şu anlama gelir”, “bu madde şöyle sakıncalıdır.” gibi, Hamasi ve samimiyetsiz tartışmalara gerek yok. İstanbul Sözleşmesi’nin hedefi belli: Kadınları, çocukları ve aileyi koruyup kollamak. Bu kadar net. Ya kadınları korumayı seçeceksiniz, ya da kadın katillerine cesaret vereceksiniz. Ya çocuklarınızı kollamayı seçeceksiniz, ya da çocuk tacizcilerine yol vereceksiniz. Ya ailelerinize sahip çıkacaksınız, ya da yuvaların yıkılmasına göz yumacaksınız.

Bu kadar basit. Ne var ki, Sayın Erdoğan’ın siyaset anlayışı, korumak ve kollamaktan anlamaz. Onun zihniyeti, kavgadan, kargaşadan anlar. Onun siyaseti, nefretten, düşmanlıktan beslenir. Kimseyi bulamazsa, kendiyle ve kendi icraatlarıyla kavga eder. Nitekim, İstanbul Sözleşmesi konusunda da, durum aslında budur.

Bu arkadaşlar, sözleşmenin gereğini yapmak için, en küçük adımı bile atmamışlar, Şimdiyse çıkıp, kendi elleriyle imzaladıkları sözleşmeye karşı, mücadele ediyorlar. Bizim de bu tiyatroyu, onaylamamızı bekliyorlar. Çok beklerler. Kardeşim; Madem, kafanızı karıştıran maddeler vardı, O zaman sözleşmeyi neden imzaladınız?

Madem, şüpheleriniz vardı, O zaman neden, bir de adını İstanbul Sözleşmesi koydunuz? Madem kadınların, çocuklarımızın iyiliği umurunuzda değildi, O zaman kime şirinlik yapma peşindeydiniz? Bu işler, öyle gece yarısı kararnameleriyle, abuk sabuk konuşan vekillerle, tabela kovalayan trollerle olmaz. Çıkacaksın, devlet yönetmenin ciddiyetiyle, bunların cevabını vereceksin.

Niye imzaladın, şimdi niye vazgeçiyorsun, bu millete, kadınlara anlatacaksın. Öyle haksız, hukuksuz, oldu bittilerle, bu işin içinden sıyrılmazsın Sayın Erdoğan. Türkiye’yi yönetenler ne içeride ne dışarıda yatırımcıya güven vermiyor. İşinizle, aşınızla zerre ilgilenmeyen bu iktidar ömrünü tamamlamıştır. Piyasalar için istikrar ve güvenin adresi olması beklenen Merkez Bankası’nı yap-boz tablosuna çevirmelerinin nedeni budur.

“Kendisi faiz düşmanı ama faizi artıran da kendisi”

Merkez Bankası Başkanı’nı 4,5 ay sonra bir gece yarısı görevden almak ekonomiyi uçuruma sürükleyen bir adımdır. Şuursuz kararlar sonucuda Türkiye yüksek faizin acı reçetesi, yüksek kur ve enflasyonla boğulmaya devam ediyor. 2001 krizinde Türkiye dünyanın en büyük 18’nci ekonomisiyken bugün son sırada tutunmaya çalışıyoruz. Faizler son 4 yılın da zirvesine çıktı. Kendisi faiz düşmanı ama faizi artıran da kendisi.

Cuma sabahı iktidara yakın bir gazete faiz artırımına ‘tezgah’ dedi, aynı gazetenin yazarı yeni başkan oldu. ‘Gazete manşetleriyle bize istikamet veremez’ diyordun, onlar manşet atıyor, sen gereğini yapıyorsun. Nereden nereye. Manşetlerle vuruş vuruşa geliyordunuz, manşetlere eğile eğile gidiyorsunuz. Merkez Bankası Başkanı’nı uyarmak istiyorum, o koltuğa yeni talipler var. Ayasofya İmamı Twitter’dan ayar verip, başkanlığa göz kırptı. Sayın Başkan siz siz olun o koltuğa alışmayın.

Avrupa’nın en fakir ülkesi olmasıdır. Peki çözüm ne? Çözüm gayet açık. Bu ucube sistemden acilen kurtulup, iyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçmek. Hukuku üstün, demokrasiyi de tam ve kamil kılıp ,bu büyük zenginliğin sahibi olan Türkiye’yi, bu zenginliği milletine aktaracak, ahlaklı, ehil ellere emanet etmek. Gerisi kolay.

Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının bizleri bölmesinden, artık bıkmadık mı? Önümüze ardımıza bir sıfat koyup, bunu zorla kabul ettirmeye çalışmalarından, usanmadık mı? El oğlunun değil, kendimizden sandıklarımızın bizi ayırmasından, sıkılmadık mı? Biz sıkıldık.

Ocu, bucu, şucu diye tasnif edilmekten, Sonra da, adına siyaset diyerek, üzerimize hesap kitap yapılmasından artık sıkıldık. Ayrıştırılmaktan, kutuplaştırılmaktan, birbirimize yabancılaştırılmaktan artık sıkıldık. AK Parti’ye oy verenin makbul, vermeyenin terörist ilan edilmesinden artık sıkıldık Ama ne olursa olsun, umudunuzu kaybetmeyin.
Türkiye’nin çözülemeyecek sorunu yok. Biz varız.

Paylaşın

İYİ Parti Lideri Akşener: Kadının hakkını, hukukunu çiğnetmeyeceğiz

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılmasına sosyal medya hesabı üzerinden daha önce partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmanın bir bölümünün videosunu paylaşarak tepki gösterdi.

Haber Merkezi / Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılmasına tepki gösteren İYİ Parti Lideri Akşener, İstanbul Sözleşmesi ile ilgili daha önce partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmanın bir bölümünü sosyal medya hesabından paylaştı.

İYİ Parti Lideri Akşener, paylaştığı video ile birlikte yaptığı açıklamada,  “Hedefinde kadın olan bu kirli zihniyeti besleyip, #İstanbulSözleşmesi’ni de bahane gösteren acizler bilsin ki; Kadının hakkını, hukukunu çiğnetmeyeceğiz! Bu ucube sistem değişecek, #İstanbulSözleşmesi yeniden yaşatacak!” ifadelerini kullandı.

Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden ayrıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasını taşıyan kararda şu ifadeler yer aldı:

“Türkiye Cumhuriyeti adına 11/5/2011 tarihinde imzalanan ve 10/2/2012 tarihli ve 2012/2816 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3’üncü maddesi gereğince karar verilmiştir.”

İstanbul Sözleşmesi

Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ya da bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanan, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan uluslararası insan hakları sözleşmesidir.

Sözleşme, Avrupa Konseyi tarafından desteklenmektedir ve taraf devletleri hukukî olarak bağlar. Sözleşmenin dört temel ilkesi; kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesidir. Kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan, bağlayıcı nitelikte ilk uluslararası düzenlemedir. Tarafların sözleşme kapsamında vermiş oldukları taahhütler, bağımsız uzmanlar grubu GREVIO tarafından izlenmektedir.

Paylaşın

İYİ Parti Lideri Akşener: Vatandaşın derdi bini aşmış gidiyor

“Türkiye’de çok sert bir siyaset var. Herkesin birbirine hakaretin sınırlarını zorladığı bir durum. Nasıl dayanıyorsunuz?” sorusuna İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Ben çok şeyi bir arada gördüm. 40 yaşında İçişleri Bakanı oldum. O zamanlar müthiş bir nezaket vardı. Yaşlılar gençlere el verirdi. O devrin siyasetçileri kitap okur, literatür takip ederlerdi. Kurşun gibi sözler olurdu ama Türkçe’nin güzelliği onu anlatamam.” şeklinde cevap verdi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, ünlü televizyoncu Armağan Çağlayan’ın Youtube’daki kanalında yayınlanan GörBeni programına konuk oldu. Akşener, programda Çağlayan’ın sorularına verdiği yanıtlar şu şekilde;

Türkiye’de giderek büyüyen bir siyasi partinin lideri olmak zor bir şey mi?

Zor.

Bu sizin küçüklükten beri hayaliniz mi siyasetle uğraşmak? Yoksa şartlar mı sizi buraya getirdi?

Hayalimdi, ben İzmit doğumluyum, Kocaeli’ndeki bütün ilçelerde yaşayan benim yaş grubumdan, tahsil yapmaya gayret etmiş ailesi tarafından okutulmuş kız çocuklarının bir hayali vardı, idolü vardı Leyla Atakan rahmetli. Benim Kocaeli’ne belediye başkanı olmak gibi bir hayalim vardı, milletvekilliği falan değil. Leyla abla belediye başkanıyken trafik kazasında hayatını kaybetmişti.

Abim MHP İl Başkanıydı 60 ihtilaline kadar. Biz çok siyasi bir aileyiz. Kadın olduğunuz zaman o yıllarda, siyaset yapmayı ailenizdeki erkekler üzerinden tanımlıyorsunuz. Abim siyasetçi, ailemde annemin dayısı İstanbul İl başkanı, çocukları ilçe başkanı, babamın tarafı rahmet İnönü ve Atatürk’ün arkadaşları böyle bir devlet ve siyaset kavramı olan bir ailenin kızıyım ben.

Abilerinizden birinin sol görüşlü olduğu söylenir?

Hayır, benim abim tek, eşim sol görüşlüdür. Eşim, CHP üyesi, üst kurul delegesi bir babanın oğlu. O devirde Mao’cu olmuş bir arkadaş… Doğu Perinçek benden hiç hoşlanmaz muhtemelen bir Mao’cu neferini ülkücü edip evlendiğim için olabilir. Ben il başkanının kız kardeşiyim. Ne kadar Marksist kitap varsa okumuştum, adamı ikna edeyim diye. Antitez geliştirmek için okumadığım kitap kalmadı ama başarılı oldum.

Okuldan mı tanışıyorsunuz?

Yok, komşuyuz biz.

Günde kaç saat çalışıyorsunuz? 

Vallaha ben de bilmiyorum. Ben uzun yıllardır politika yapıyorum 27 yıl olmuş. Bir kadın olarak siyasette bu kadar aktif bulunup siyasi olarak sağ kalan tek kadınım ben. Çok fırtınalı bir siyasi hayatım oldu. O dönem içerisinde zamanı kullanmayı öğreniyorsunuz. Ben politikaya başladığımda oğlum 13 yaşındaydı. Dolayısıyla bir planlamanız oluşuyor.

Fakat şöyle bir durum oluşuyor; Hem annesiniz hem eşsiziniz, hem politikacısınız vs kendinizle ilgili zaman ayıramıyorsunuz. Şahsi bir alan oluşmuyor temel zorluğu bu. Ben iyi kitap okuyan bir insandım akademi dünyasından geliyorum. Şu anda literatür takip ediyorum ama genellikle eşim okuyup özet çıkarır, iki yıldır da oğlum özet çıkarır. Roman okumayı, literatür takip etmeyi çok severdim ama şimdi o kadar vaktim yok.

Yemek yapıyor musunuz?

Şu anda çok fazla yaptığım söylenemez, Kovid döneminde yaptım. Çok iyi yemek yaparım. İzmit Kız Enstitüsünün yemek bölümü mezunuyum. Üniversiteden mezun olduktan sonra evlenmeden evvel “yemek pişirmeyi öğren kızım deyip” 2 yıllık yemek bölümü okudum bir de.

En çok hangi yemeğiniz meşhur?

Tandır gibi kuzu eti pişiririm, domatesli pilav, düğün çorbası bir de pastırmalı böreğim vardır kendime has. Yemek yemeyi severim ama dikkat ediyorum.

Çok yoruldum ben, artık birilerine bıraksam mı bu işi dediğiniz oluyor mu?

Oluyor tabii, şöyle; benim bugünkü pozisyonumu tamamen şartlar getirdi. Bazen düşünüyorum kelebek etkisi ne kadar önemliymiş. Eğer 7 Haziran 2015 seçimlerine giderken bana kocamı aldattığıma dair bir iftira atıldı. O iftira olmasaydı ve ben çok sert bir mücadele vermeseydim, böyle dost zannettiğiniz yüzüne ayna tutulup da bazı iğrençlikleri şahit olmamış olsaydım ve genç kadınların bilmediğiniz yerlerde her gün böyle tacizlere maruz kaldığını her alandan bahsediyorum şahit olmamış olsaydım bu yolculuk olmayabilirdi.

2015 son seçimim diyordum bir daha aday olmayı düşünmüyordum. O kavga buraya getirdi. 2017’de malum referandum oldu, o referandumda bireysel olarak şehir şehir gezerek, yapılmayacak bir gayretle, işin ucundan tutmadan gövdemle bir referandum karşıtlığı çalışması yaptım. Sonrası bu günü getirdi. Bunların hiçbiri planlı değildi.

Sonra MHP Genel Başkanlığı… ve orada çok büyük bir mücadele verdiniz. Demirleri tutma sahneniz… Orada “benim burada ne işim var ya” diyor musunuz?

Öyle durumlarda öyle demiyorsunuz. Ben Rumeli göçmeni bir ailenin kızıyım. Bizde kadınlar mücadele edicidir, sadece benim ailem 3 kere göç etmiş ve erkekler askerde bu göçü organize eden kadınlar olmuş. Doğal bir genetik var sanki, derleyici toplayıcı bir kültür kodu diyorum ben buna. O mücadele haline geçildikten sonrasını düşünmüyorsunuz. Ailemdeki tüm kadınlar, genci yaşlısı, okumuşu okumamışı tümü böyledir. Mücadele esnasında traktör gibiyiz. Orada hiç öyle düşünmedim. Onca insan benimle birlikte ve polisler duruyor. Bir problem çıktığı takdirde o insanların zarar görmemesi birinci öncelikti. O demiri tutmak arkadaşlarımın o teli yıkmasının önüne geçmekti. Çünkü; orayı o teli oraya gerenleri alması gerekiyordu. Haksızlık oradaydı. Bizim arkadaşlarımız o teli yıkmaya kalkışsa o doğru değildi. Kendinizden önce başkalarını düşünmeye başlıyorsunuz. Bu tamamen muhtemelen hem ailenin hem de kadın olmanın getirdiği karakter.

Babanız ne iş yapardı?

Babam İzmit Devlet Hastanesi’nin muhasebe müdürüydü. Ondan evvel Tarım Kredi Kooperatifleri’nde çalışıyordu. Ortaokul mezunuydu benim babam. Bölge müdürlüğüne kadar çıktı ve şehir şehir gezerdi. Dört kardeşiz biz, 10 yaşıma kadar olan süreci ağırlıkla annemle geçirdim ben evin en küçüğüyüm. Annem ev kadınıydı, çiftçilik yapardık biz geriye dönüp bakıyorum benden çok çalışmış.

Nerede çiftçilik yapıyordunuz?

İzmit’in Gündoğdu köyündeniz biz. İlkokulu köyde bitirdim, ortaokula bir yıl köyden gittim geldim ondan sonra benim için İzmit’e taşındı ailem.

Akademisyenlik nereden?

Sınav açılıştı, ben Kocaeli Mühendislik Fakültesi’nde hocalık yaptım. İnkılap tarihi hocalığı yaptım. En son politikaya 1993 Kasım gibiydi teklif aldım. DYP’den Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı üzerine o zaman bölüm başkanıydım. Politikaya başladım. Doktoram var ama kullanmıyorum ben. Ama en önemli özelliği ben ilkokul öğretmeniyim Bursa Öğretmen Okulu mezunuyum. O okul öyle bir eğitim vermişti ki köyden gitmişsiniz, yetiştirme yurdundan kız arkadaşlarımız vardı. Türkiye’nin her yerinden arkadaşlarımız vardı, subay kızları vardı, memur kızları da vardı yetim çocukları da vardı… Mesela 3 rengin dışında üzerinizde kıyafet olmayacak gibi bir talimat gibi beynimize işlenmesi Bursa Öğretmen Okulu’ndandır. Niye? Öğrencinin dikkaktini çekmeyeceksin diye. Topuklu ayakkabı giymeyeceksin öğrencinin karşısında…Saçın uzunsa toplu olacak… Büyük küpe takmayacaksınız, etek dizin altında olacak ama bilekte de olmayacak…Bana mesleğim sorulduğu zaman ben öğretmenim diyorum.

Türkiye’de çok sert bir siyaset var. Herkesin birbirine hakaretin sınırlarını zorladığı bir durum. Nasıl dayanıyorsunuz? Dinlerken ben televizyonda çok utanıyorum.

Ben çok şeyi bir arada gördüm. 40 yaşında İçişleri Bakanı oldum. O zamanlar müthiş bir nezaket vardı. Yaşlılar gençlere el verirdi. O devrin siyasetçileri kitap okur, literatür takip ederlerdi. Kurşun gibi sözler olurdu ama Türkçe’nin güzelliği onu anlatamam. Şimdi bugünün Türkiye’sinde anadili konuşmak gibi bir problemleri var arkadaşların. Öğretmen gözüyle söylüyorum bunu bildikleri kelime sayıları oldukça düşük. Kelime bilginiz iyi değilse söversiniz. Bu resmi görünce bir gün şöyle ayıldım ben; bir gazeteci genç arkadaş dedi ki “Sayın Erdoğan, Sayın Kılıçdaroğlu’na şöyle dedi; Sayın Kılıçdaroğlu şu cevabı verdi, Sayın Bahçeli de bu konuşmaya şöyle dedi, siz ne diyorsunuz?” O kadar enteresan bir anki benim için banane diyemedim, sektirdim cevabı. Ondan sonra geldik Genel Merkeze arkadaşlara oturduk. Bu insanların gerçek sorunlarını gizlemek için bu bir orta oyunu. İktidar partisi bu işi yapıyor. Sonuç itibariyle biz de buna düşüyoruz. Ben 20 Ocak 2020 tarihinden itibaren ilçe ilçe gezmeye başladım. İnsanları dinlemeye bugün gelinen noktada gittiğim her ilçede yüzde 70-80 AK Parti’ye oy vermiş insanlarımızla karşılaşıyorum ve sinir krizi geçirenler var. O gerçek gündemi kapatmak için bu hakaretlerin havada uçuştuğuna kanaat getirdim. Rahmetli Özal’ın, Demirel’in, Başbuğ Türkeş’in, Erbakan’ın… Meclis konuşmalarına denk geldim. Seçim zamanları televizyonlarda da yaptığı konuşmalar var. Gülümseyerek bitiyor program. Şimdi öyle olmuyor. Buna hakkımız yok ki. Vatandaşın zaten derdi bini aşmış gidiyor. Onun için bunun içine girmemeye çalışıyoruz.

Siz Türkiye siyaseti için şanssınız. Bir kadın liderin olduğu yerde daha kibar olmak gerekiyor. 

Siz kibarsınız. Niccolò Machiavelli görseydi Türkiye’nin bugünkü halini yerinde ters dönerdi. Bir sonuç odaklı, seçim kazanma odaklı her şey mubah diye bir anlayış var ben bunu reddediyorum. O perdeyi yıkmak üzere bir çalışmamız var. İşsiz gencin, siftahsız dükkan kapatan esnafın… Kadınlar gelip kulağıma söylüyor, “3 çocuğum var 1 televizyon var bir cep telefonu var, tablet lazım” her gittiğim yerden 22-23 bilgisayar talebi oluyor. Ama siz geçilmeyen köprüden gidilmeyen yoldan, tünellere para veriyorsunuz. Öğrenciye bilgisayar dağıtamıyorsunuz. Böyle bir şey olur mu? Bunu gündeme getirmek siyasetçinin görevidir. Biz de bunu yapmaya çalışıyoruz.

Oğlunuzun siyasetle ilgilenmesini ister misiniz?

Ben insanlara şunu yapın bunu yapın demem, bu soruyu hep kendi kendime sorarım ailemden de gençler var. Genel başkan olmasam kendisi bilir derim ama ben genel başkanlık görevini yürüttüğüm için. An itibariyle ilgilensin istemem, çok zor ve yoğun bir iş. Siyaset sevildiği zaman çok güzel yapılan bir iş. Odağında insan olan bir iş. İnsan seven kişilerin siyaset yapmasında büyük fayda var. Ailemdeki tüm gençler kendileri bilir. Oğlumun çok siyasetle ilgisi yok.

Buraya gelen her siyasetçi dedi ki “çocuğum benim çocuğum olduğunu saklıyor” 

Oğlum Galatasaray Lisesi mezunu, orada okurken benim çok fırtınalı bir siyasi hayatım vardı. O zaman soyadını söylemezdi. Ben Fatih derdi o kadar.

Sizin eşiniz kendisini az göstermeyi başarıyor ama..

İşine gidip geliyor, İzmit’te bir işi var. Otobüs ya da trenle İzmit’e gider gelir. Akbili var İstanbul içinde toplu taşıma kullanır ve sonuç itibariyle benim sokaktaki gözümdür. Kimse de tanımaz.

Eşinizle en uzun ne kadar görüşmediniz?

4-5 gün eşimle görüşmüyorum, Pazar günü bir yere gidiyoruz, Perşembe falan dönüyorum. Ama evlilik çok canlı kalıyor haberiniz olsun.

Paylaşın

Meral Akşener: YSK Eliyle Darbe Yapıldı

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, YSK’nın İBB Başkanlığı seçiminin tekrarlanmasına ilişkin kararını eleştirerek, 6 Mayıs’ta, milletin iradesine karşı YSK eliyle bir darbe yapıldığını söyledi.

Akşener, konuşmasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir çağrı yaparak, “Saray’dan bir çıkın sönen ocakları, dağılan yuvaları, umutsuz gençleri görün. Sonra bir karar verin, ya damat ya millet” dedi.

İYİ Parti Lideri Akşener, konuşmasında, yaşanan ekonomik sorunlar üzerinden de iktidarı eleştirerek, Türkiye’nin ekonomik büyüme oranları bakımından Sudan, Azerbaycan, Uruguay gibi ülkelerin gerisinde kaldığını söyledi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlenen grup toplantısında konuştu.

Akşener’in açıklamalarının devamında şunlar öne çıktı:

“Gelelim bu haftaki damattan masallar bölümümüze. Burası çok önemli. Yine bir paket açıklamış. Her pakete de üşenmeyip isim koyuyor. Bu paketin adı İvme. Yani ileri verimli milli endüstriymiş. Sanki bu güne kadar fabrika açtılar da adına milli endüstri koymuş. Milletin parası damada teslime edileli 10 ay olmuş, 8 paket açıklanmış, açıklanan her paketle daha da ekonomi kötüye gitmiş

Beş tane yandaş gelince kaynak bol ama millete gelince kaynak yok diyor. İşte EYT’lilerin durumu ortada. Seslerini duyurmaya çalıştılar Yenikapı’da ama duyan olmadı. Bunların bir baltaya sap olamamış ne kadar çocuğu yakını varsa bu beylerin hepsi, müteahhit oldu, müdür oldu, zengin oldu. Bizim pırıl pırıl gençlerimiz işsiz. Adını soy adını yazamayan ne kadar yakını varsa ihya ettiler.

“Vakıflarla belediyeleri vakumluyorlar”

Vakıflarla belediyeleri vakumluyorlar. Hepsini ismini sayayım mı? Şunu yazın bir kenara artık her şey gün yüzüne çıkıyor. Geçen günlerde Sayın Mansur Yavaş bir ihale sonucunu açıklardı. Bu beylerin 3 yıl önce 1 milyar liraya ihale ettikleri iç bugün 180 milyon liraya ihale edildi. İnsaf. Neredeyse beş katı. Bunlar sadece devleti değil belediyeleri de borç batağına batırmışlar. 17 yıllık ekonomi politikasının özetidir bu. Milletin çocuklarına yok çekenler milletin kaynaklarını işte böyle yağmalıyorlar

Sayın Erdoğan’a sesleniyorum sizi yıllarca sırtında taşıyan millete sırtınızı dönmeyin. Unutmayın ki siz milleti değil bu cefakar millet sizi doyuruyor. Milletin dertleriyle ilgilenin. Söyleyecek yeni şeyleriniz yok. Saray’dan bir çıkın sönen ocakları, dağılan yuvaları, umutsuz gençleri görün. Sonra bir karar verin, ya damat ya millet.

“Ülkemizin geleceğini 15 defa çöpe attılar”

Eminim ki milleti yok sayanları milletimiz de yok sayacak. 17 yıldır iktidardalar, bu süre içerisinde eğitim sistemimizi tam 15 kere değiştirdiler. Her gelen bakan alfabeden harf çekti yeni bir isim uydurdu. Bu seferkinin adı da eğitim sistemi oldu. Sistem dediğiniz şey bir yap-boz tahtası değildir. Ülkemizin geleceğini 15 defa çöpe attılar.

Her seferinde bu son diyorlar. İşin değişik yanı da 1’den 15’e kadar her yap-bozu müjde diye sundular. Anne babalar tedirgin. öğretmenlerimiz gözlerinin içine bakan evlatlarımıza sistemi anlatamıyorlar. Çünkü kendileri de anlamıyorlar. Tarih dersini hangi aklıselim zorunlu olmaktan çıkarma fikrini sundu? Evlatlarımız tarihi sizin gibi televizyon dizisinden mi öğrensin istiyorsunuz?

“Eğitime yeniden itibarını kazandıracağız”

Üniversitelerimizi dünyanın en iyi üniversiteleriyle buluşturacağız, eğitime yeniden itibarını kazandıracağız. Bu memleketin evlatları aslında nasıl bir hazineye sahip olduklarını anlayacak. Çünkü onlara yalanlar söylemeyecek, hayallerini satmayacak, hayallerini gerçekleştirme imkanı sunacağız. İYİ Parti gelince Türkiye yeniden hak, hukuk, adalet ülkesi olacak. Anadolu’yu yeniden bir bayram sofrası yapacağız.”

Paylaşın

Akşener: Beka Sorunu Diye Milleti Birbirine Düşürenler Beka Sorunudur

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin Meclis’teki grup toplantısında yaptığı konuşmada iktidarı sert bir dille eleştirerek, “beka sorunu diye milleti birbirine düşürenler beka sorunudur” dedi.

Konuşmasında, Tekirdağ’da Göknur Damat isimli vatandaşın Ekrem İmamoğlu için bağış yaptığı haberinin yayılması sonrası bıçaklanmasına değinen Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan için “Kendi manevi kızını koruyamayan bir adam, bu milleti nasıl koruyacak?” ifadelerini kullandı.

YSK’nın İstanbul kararıyla millet iradesine darbe yapıldığını söyleyen Meral Akşener, “Sayın Erdoğan, Kenan Evren’i bile geride bırakıp sandığı devirdi” dedi.

Akşener, gazeteci Yavuz Selim Demirağ’a saldıranların serbest bırakılmasına tepki göstererek, “Saldırırken ‘öldürün’ diye bağıranları korumayın!” ifadelerini kullandı.

Sözlerine, 13 Mayıs 2014’te Manisa’nın Soma ilçesindeki kömür madeninde çıkan yangını anarak başlayan ve 301 madencinin yaşımını yitirdiği kaza için “İş kazası değil gerçek anlamda bir iş cinayetiydi Soma. Madencilerimizi bir kez daha rahmetle anıyorum. 301 madencimizin ruhları için sizlerden bir Fatiha okumanızı istiyorum. Allah hepinizden razı olsun” diyen Akşener’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Dün milletçe kahrolduğumuz Soma maden faciasının yıl dönümüydü. 301 kömür gözlümüzü toprağa verdik ama sorumluları elini kolunu sallayarak dolaşıyor. Hayatını kaybeden madencilerimiz için Allah’tan rahmet diliyorum.

Aynı zamanda bugün ilk hür ve adil seçimlerin yapıldığı 14 Mayıs 1950’nin yıl dönümü. Ne acıdır ki biz şafağa hasret milletimizle bir kez daha karanlıktan geçiyoruz. Aziz milletimizin iradesine vurulan darbeden daha büyük bir karanlık var mıdır? Bıkmadan korkmadan şu gerçeği ısrarla vurgulamaya devam edeceğiz: 6 Mayıs 2019 günü aziz milletimizin iradesine darbe yapılmıştır. Bu darbeye sessiz kalmayacağız. Bağımlı yargı yoluyla millet iradesinin gasp edilmesi ikinci bir 28 Şubat darbesidir.

“İktidar partisi seçmenin iradesini yok saydı”

28 Şubat’ta Sayın Erdoğan Belediye Başkanlığından uzaklaştırıldı. Bugün aynısını 6 Mayıs’ta yaptılar. Bugün aynı hukuksuzluğa karşı Sayın İmamoğlu’nun yanında olacağız. Sayın Erdoğan, Kenan Evren’i bile geride bırakıp sandığı devirdi. Parti devleti rejimine dönüş yapıldı anayasa askıya alındı. İktidar partisi seçmenin iradesini yok saydı. Milletin ve devletin akıbeti Erdoğan’ın iki dudağının arasında değildir.

İstanbul’da bazı sandık başkanları memur değil diye seçimleri iptal ettiler. İktidarın İstanbul’da seçim kaybetmemesi için seçim yenilemek demokrasi göstergesi oldu. Ekran ekran gezen şovmenleri de ıkınıp sıkılıyorlar çünkü yaptıklarının mantığı yok. Demokrasiden otokrasiye dönüş sürecinde millet çaresiz değildir. Büyük Türk milletine söz veriyorum. Türkiye, Venezuela ya da Kuzey Kore Olmayacak. Gün darbeye karşı hukuk saflarında buluşma günüdür. Gün, kaos ve çatışma isteyenlere karşı dik durma günüdür.

Mesele Darbe ile demokrasi arasında tercih yapma meselesidir. Mesele, iradesine yapılmış bu darbeye karşı milletin iradesini kurtarma meselesidir. Türk milleti sandığı devirenleri hiçbir zaman affetmemiştir. Milletimiz hep birlikte demokrasinin yanında yer alacak ve 6 Mayıs darbesini savuracaktır. Sandığın devrildiği ülkede siyasi ve ekonomik huzur olmaz. Şahsi hırsları için demokrasiyi ve millet iradesini hiçe sayıyorlar.

“Berat harikalar diyarında!

Ekonomi bakanı damat ve kayın pederi ‘krizi savuşturduk, patlıcan yemeseniz ölmezsiniz’ diyorlar ama mesele açlık farkında değiller. 2019 yılı için açıklanan fitre bedeli 23 lira. Yani bir kişinin karnını doyurmak için gereken para 23 lira. 4 kişilik bir ailenin karnını doyurmak için 92 lira gerekiyor. Asgari ücretin altında emekli maaşı var. Asgari ücretin altın çalışan var. İktidar artık milletimizle alay ediyor.

Damat bakan utanmadan tünelin ucunda ışığın göründüğünü söyledi. Berat harikalar diyarında! Hem dengelenmişiz hem de Hazine Merkez Bankası’ndan 40 milyar dolar istedi. Çarşıda pazarda vatandaşım her şeyi görüyor da sayın bakan siz neyi göremiyorsunuz? Dengelendi uçacağı kaçacağı söylenen ekonomimiz ihtiyat akçesine muhtaç hale geldi. Hiçbir siyasi kazanç tek bir vatandaşımızın saçının telinden kıymetli değildi.

“Gazetecilerin esir olamasına müsaade etmeyeceğiz”

Son birkaç günde yaşadığımız Türk milliyetçiliğinin sağlam kalemi Yavuz Selim Demirağ’a saldırı bunlardan biri. Kendisini ziyaret ettim. Saldıranların trafik magandası gibi serbest bırakılması hukuksuzluğu gösteriyor. Daha önce de inek hırsızından kahraman yapmışlardı. Türkiye’de gazetecilerin esir olamasına müsaade etmeyeceğiz. Saldırırken ‘öldürün’ diye bağıranları korumayın. Erdoğan’ın manevi kızı bıçaklı saldırıya uğradı. İmamoğlu’na destek verdiği için. Türkiye Sayın Erdoğan’ın yönetemediği bir ülke haline geldi. Kendi manevi kızını koruyamayan Sayın Erdoğan milleti nasıl korusun? Nerede milletin adamı?”

Dün tankla uçakla yapamadıklarını bilim ve sanatla yapmaya çalışıyorlar. Biz yerimizde sayarken onlar hızla ilerliyor. Üreten ve üretmeyen arasındaki fark geleceği belirliyor. Geçmişe takılanlar ve gelecek için vizyonu olmayanların en büyük beka sorunudur. Cephe savaşlarının yerini bilim ve teknoloji savaşları aldı. Biz büyük bir savaşın içindeyiz ama vizyonsuz yönetim yüzünden silahsız kaldık. 875 bin otomobil satışı yaptık ama elde ettiğimiz kar elma logolu telefon satanların karını ancak karşılıyor.

“Borç dileniyorsan kendine milliyetçi diyemezsin”

21 yüzyılda beka ve milliyetçiliğin tanımı yeniden yapılmalıdır. Milliyetçilik sadece bir parti adı değildir. Mustafa Kemal gibi eylemle milliyetçi olacaksınız. Beka sorunu diye milleti birbirine düşürenler beka sorunudur. Bizim rakibimiz Almanya’dır Amerika’dır, Rusya’dır, Güney Kore’dir. Bizim birbirimizle uğraştığımız her an zaman kaybıdır.

İnnovasyon günün büyüttüğü ABD şirketleri bazı ülkelerin ekonomik büyüklüğünü aştı. Almanya 255 milyar dolar dış ticaret fazlası verdi. O parayı Saraylara harcamak yerine deniz üzerine santraller kuruyor. Yerli ve milliyim diyerek milliyetçi olunmuyor. Benim vatandaşım Polonya’nın refahından daha iyi şartlarda yaşamıyorsa sen kendine milliyetçiyim diyemezsin. Avrupa’nın en büyük güneş enerjisi potansiyaline sahipken güneş görmeyen ülke senden 20 kat daha fazla güneş enerjisi üretiyorsa kendine milliyetçi diyemezsin. Yabancının kapısında borç dileniyorsan kendine milliyetçi diyemezsin. Bu ülkenin büyük beka sorunudur”

 

 

Paylaşın

Kılıçdaroğlu, Akşener’i Ziyaret Etti: İstanbul’da Seçimi Alacağız

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i ziyaret eden Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Ne olursa olsun İstanbul’da seçimi alacağı” dedi.

Kılıçdaroğlu, YSK’nın CHP ve İYİ Parti’nin İstanbul seçimlerinin tümüyle iptal edilmesi istemini oybirliği ile reddedmesine ise, “Farklı bir karar beklemiyorduk. YSK kendisini reddeden bir kurul” ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu; beraberinde Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, Genel Başkan Yardımcıları Oğuz Kaan Salıcı ve Seyit Torun ile İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i ziyaret etti.

Ziyaret sonrası iki lider İYİ Parti Genel Merkezinde düzenledikleri ortak basın toplantısında şu açıklamalarda bulundu:

Kemal Kılıçdaroğlu: Değerli basın mensupları, Türkiye’yi biliyorsunuz, bizlerin izlediği gibi sizler de yakından izliyorsunuz. Ekonomide ciddi sorunlarımız var, iç politikada ciddi sorunlarımız var, dış politikada ciddi sorunlarımız var. Dolayısıyla bu sorunları karşılıklı görüşmek, fikir alışverişini de yapmak bir siyaset geleneği olarak sürdürülmesi gereken bir olaydır. Sadece Türkiye’ye özgü değil; bütün dünyada da üç aşağı beş yukarı önemli olaylar olduğunda, bir ülke çok zor durumla karşı karşıya geldiğinde, siyaset insanlarının bir araya gelip konuşmaları, çıkış yolu aramaları kadar doğal bir şey yoktur.

Bu bağlamda Sayın Genel Başkanı ziyaret ettim arkadaşlarıyla beraber. Daha sonra kısa bir süre baş başa görüşme olanağımız oldu. Türkiye’nin iç sorunlarını, dış sorunlarını, ekonomiyi ve son günlerde yaşadığımız gazetecilere ve siyaset insanlarına yönelik şiddeti ve bu şiddetin artıp artmayacağı konusundaki endişelerimizi karşılıklı paylaştık.
Bu vesileyle son olarak ölümle karşı karşıya kalan, sopalarla saldırılan gazeteci arkadaşımız Demirağ da gündeme geldi, ona da acil şifalar diliyoruz, inşallah kısa süre içerisinde kendisi sağlığına kavuşur ve yeniden kalemiyle buluşur. Bu dilekleri de Sayın Genel Başkanla paylaştık.

Meral Akşener: Ben Sayın Kılıçdaroğlu’nun ziyaretiyle ilgili olarak kendilerine teşekkür ediyorum. Bahsettikleri gibi Türkiye’yi ve Türkiye’ye yönelik Türkiye’den dünyaya bakış, dünyadan Türkiye’ye bakışı konuştuk. Adalet, hukuk ve demokrasiyi konuştuk ve tabi İstanbul’da bir seçim yenilenmesi var, bu seçim yenilenmesine yönelik de biz İYİ Parti olarak görüşlerimizi ifade ettik. Biliyorsunuz bizim İstanbul’da adayımız yoktu ve gene olmayacak. Dolayısıyla da Sayın Ekrem İmamoğlu’nu dün desteklemiştik, bugün de elimizdeki tüm imkanları kullanarak destekleyeceğiz ve inşallah seçimi bu defa açık ara ve herhangi bir tereddüde mahal vermeyecek bir sonuçla kazanma yönünde çalışma yapacağız.

Kendilerine ziyaretleri nedeniyle bir kere daha arkadaşlarına ve Sayın Kılıçdaroğlu’na teşekkür ediyorum. Önemli bir söz söyledi, liderler arasında bu tür görüş alışverişlerinin olması lazım geldiğini.

Ben bu arada Cumhur İttifakının büyük ve küçük ortağına da buradan seslenmek isterim. Hadi toplumu ikiye böldünüz, diğer kanatla görüşmüyorsunuz da bari arada bir bi raraya gelin de hatlar karışmasın. Basın üzerinden görüşüp hepimizi germeyin.

Soru: Yüksek Seçim Kurulu kararını verdi başvurunuzla ilgili olarak. İstanbul’un ilçelerindeki seçiminde yenilenmesine ilişkin olarak ret kararı verdi efendim nasıl değerlendirirsiniz? Az önce karar çıktı.

Kemal Kılıçdaroğlu: Farklı bir karar zaten beklemiyorduk. Niçin beklemiyorduk onu da söyleyeyim. Yüksek Seçim Kurulu önce kendisini reddeden bir kurul. Kendisini reddeden bir kuruldan farklı bir karar beklemek zaten mümkün değildi.

Şimdi düşünün, sandık aynı sandık, heyet aynı heyet, seçmenler aynı seçmenler, geliyorlar oy kullanıyorlar, kullandıkları oyları aynı zarfa koyuyorlar, 4 pusulayı aynı zarfa koyuyorlar Yüksek Seçim Kurulu diyor ki, “bu zarflardan çıkan oyları kabul ediyorum ama birisini doğru bulmuyorum.” Hangi oyu doğru bulmuyorsun? “Efendim Büyükşehir Belediye Başkanlığı dolayısıyla kullanılan oyları doğru kabul etmiyorum.” Niçin? “Burada yanlışlık yapıldı.” Neye göre, hangi gerekçeye göre?

Yani bunu bırakın hukuk fakültesini bitirmiş bir yargıcı, bırakın yıllarını mahkemelerde geçirmiş bir yargıcı, ilkokuldan mezun olan sıradan hatta hiç okuma yazması olmayan ama sağduyu sahibi olan bir kişiye sorsanız burada bir sakatlık var, burada bir yanlışlık var der. Yanlışlığı yargı kararı olarak bizim önümüze koyuyorlar, bunu kabul etmiyoruz ve doğru bulmuyoruz.

Zaten söyledim, bir daha söyleyeyim, Yüksek Seçim Kurulunda yedili bir çete var. Bunlar talimatla iş yapıyorlar, talimatla karar veriyorlar. Aynı talimatlarla karar verilmiştir ama bu bizi asla umutsuzluğa sevk etmemeli, asla! Biz ne olursa olsun, neyi yaparlarsa yapsınlar, hangi baskıyı kurarlarsa kursunlar İstanbul’da seçimi alacağız. Niçin? 16 milyon İstanbullunun sağduyusuna güveniyorum. 16 milyon İstanbullunun vicdanına güveniyorum ve dolayısıyla Ekrem İmamoğlu bu saatten sonra sadece artık CHP’nin Büyükşehir Belediye Başkanı adayı değildir, 16 milyon İstanbullunun Belediye Başkanıdır. Bu kadar haksızlık yapılamaz. Bu kadar haksızlık karşısında da hiç kimse susamaz, çünkü haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.

Soru: Efendim ortak miting yapacak mısınız? Yani tekrar Millet İttifakı olarak giriyorsunuz seçime bu noktada daha önceki yani 31 Mart seçim öncesinde…

Kemal Kılıçdaroğlu: Nasıl çalışma yapacağımızı Sayın Genel Başkanla konuştuk. O konuda bilmiyorum izin verirseniz daha sonra onları kendi aramızda biraz daha netleştirmiş oluruz.

Soru: Efendim AK Parti kanadından yenilenme kararından bu yana sürekli “oylar çalındı” gibi bir çalma sözleri var. Bu yönde mi acaba, AK Partinin yeni propagandası bu mu olacak, siz ne düşünüyorsunuz? Bir de Sayın Devlet Bahçeli hafta sonu yaptığı açıklamada “Öcalan avukatlarıyla görüşebilmeli” dedi. Hem bu açıklamayı, hem de bugün HDP’den bir açıklama geldi “CHP ve İYİ Parti MHP’nin söylediğini bu konuda söyleyemeyecek mi” şeklinde bir açıklama oldu.

Meral Akşener: Ben önce birinci sorunuza cevap vereyim. Dervişin fikri neyse zikri oymuş. Biz milli iradeden bahsediyoruz, arkadaşlar çalmadan bahsediyor. Dolayısıyla uzmanlık alanları olduğu için böyle bir propaganda yöntemi tespit etmişler, bu ilginç.

Diğer mesele, Sayın Bahçeli çok ilginç bir savrulma içinde. Yıllarca bebek katili, İmralı canisi dediği terörist başına birden bire Öcalan demeye başladı. Bir sonraki adım sanıyorum tırnak içi Sayın Öcalan olacak. Ve bu savrulmanın MHP’ye gönül veren, oy veren, Türkiye’de yaşayan her seçmen açısından çok dikkate değer bulunup, değerlendirileceğine inanıyorum. Dolayısıyla biz durduğumuz yerde duruyoruz, bize PKK’lı dediler Sayın Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’e, Sayın Temel Karamollaoğlu’yla birlikte bize PKK’lı dediler. Hatta Sayın Temel Karamollaoğlu’yla benim İçişleri Bakanı olan zat tarafından Kandil’le sözleşme imzaladığımız iftirası atıldı. Ama bugün görülüyor ki Kandil’le kim ahbap ve yeni bir açılım, yeni bir saçılımın gündeme getirildiğini ve bizatihi Sayın Bahçeli’nin diliyle ortaya konduğunu şaşkınlık, hayret, ibretle görmüş durumdayız.

Kemal Kılıçdaroğlu: Oyların çalındığı söyleniyor değil mi? 280 bin kişiyi kim görevlendirdi? Erdoğan. Nerede görevlendirdi? İstanbul’da sandıklarda. Ve Erdoğan bir konuşma yaptı dedi ki, “elimizde görüntüler var.” Konuşmanın yapıldığı tarihten bu yana görüntüleri görmedik. Şimdi o hırsızın görüntülerini ben merak ediyorum. Eminim bütün medya merak ediyor. Kim o, görüntüler kimde? O görüntüleri versin bakalım, kim hırsızlık yapmış biz de görelim bakalım. Ama bir hırsızlık var ortada, doğru. Ne?Milli irade hırsızlığı yapılmıştır. Nerede yapılmıştır? Kapalı kapılar ardında yapılmıştır. Hangi adreste yapılmıştır? Yüksek Seçim Kurulunda yapılmıştır. Milli iradeye darbe söz konusudur ve milli irade, İstanbulluların iradeleri çalınmıştır orada.

Dolayısıyla kendisine tekrar yeniden açık ve net bir çağrıda bulunuyorum Sevgili Erdoğan’a; “oyların çalındığına ilişkin görüntüler var” dediniz, o görüntüleri ben de merak ediyorum, 81 milyon da merak ediyor. Eğer bunu açıklarsan eyvallah diyeceğim, şapka çıkaracağım. Açıklamazsan seni Türk milletine emanet ediyorum o zaman. Hakkından onlar gelecektir.

 

Paylaşın