Dervişoğlu: Saray İktidarı Etliye Sütlüye Karışmayan Muhalefet İstiyor

Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, ”Saray iktidarı etliye sütlüye karışmayan bir muhalefet istiyor. Ama biz etliye de sütlüye de karışacağız. Millet adına muhalefet yapmaya ve milletin gerçek gündemini konuşmaya devam edeceğiz” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ve Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’e eleştirilerde bulunan Dervişoğlu, “Açıktır ki saray kayyımı altındaki Türkiye’de bu iki bakanlığın, iki asli kamu hizmetinin sadece isimleri ‘milli’ kalmıştır. Aksi olsaydı bir başıbozuk Milli Eğitim Bakanı diye atanamazdı. Diğeri ise Atatürk ve laik cumhuriyete bağlılık yemini eden teğmenlerin ihraçlarını akıllarından bile geçiremezdi. Erdoğan sebep, Yusuf Tekin sonuçtur. Okullara sabun koyamayan bir kabiliyetsizin böyle büyük büyük laflar etmesi elbette tesadüf değildir. Kendisi kabinedeki diğer emsalleri gibi kul hakkı yemekten şişmiş, bugün de oturduğu makam üzerinden Atatürk ve cumhuriyetten intikam aldığını zannetmektedir. Bu zat laikliği icat edilmiş bir kavram olarak tanımlıyor. Hezeyanlarına sözde dindarlık kılıfı geçirerek saraydaki sahibine ve el etek öptüğü şeyhlerine katıldığı AK Parti kongrelerinden sadakatini ispat ediyor” dedi.

“Saray iktidarı etliye sütlüye karışmayan bir muhalefet istiyor” diyen Dervişoğlu, “Ama biz etliye de sütlüye de karışacağız. Milletimizin en büyük sorunu hayat pahalılığıdır. Bunun da başında yüksek gıda enflasyonu gelmektedir. Bu sebeple insanımız en ucuz gıdalara yönelmektedir. Bunu fırsat bilen art niyetliler de gıdalarımızla oynamaya başlamıştır. Taklit ve tağşiş artmıştır, ürünlerimiz sınır kapılarından geri dönmektedir. Özellikle et ürünlerinde durum daha da vahimdir. Amaç dışı büyüme amaçlı antibiyotik kullanımındaki denetimsizlik nedeniyle iş çığırından çıkmıştır. Bu durum toplum sağlığımızı olumsuz etkilemektedir. Nesillerimiz tehdit altındadır” ifadelerini kullandı.

Sağlık alanında yaşanan ‘yenidoğan çetesi’ skandalına da değinen Dervişoğlu, “AK Parti’nin elinde artık bebek kanı da vardır. Bunların akıl dışı bir şekilde elleriyle mahvettikleri ekonomik ve sosyal yapı sayesinde suçluların bir fotoğraf çekinerek haklı olabildiği bir düzende her yol mubahtır” dedi. Bebeklerin para için öldürüldüğünü hatırlatan Dervişoğlu, Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nu eleştirerek, “Aç bırakılmış, işkence edilmiştir. Maalesef evlatlarımız bebek katilliğiyle ün salmış bir örgüte emanet edilmiştir. Çünkü sağlık sistemi halk için, millet için değil özel hastane sahibi bakanların kurduğu, baronların işlettiği, bebekleri bile SGK ödemesi diye gören bir organizasyondur. Bir bakanın istifa etmesi için acaba daha hangi rezalet yaşanmalıdır. Bu utanç son bulmalı ve Sağlık Bakanı derhal görevinden azledilmelidir” diye konuştu.

“Bu oyunu bozacağız”

Teğmenlerin Kılıçlı yeminini okuyan Dervişoğlu, şu ifadeleri kullandı: “Atatürk’ten, Cumhuriyetten ala ala bitiremedikleri intikamlarını şimdi de genç teğmenlerimizden almaya kalkışıyorlar. Teğmenlerimizi ve onların şerefli komutanlarını TSK’den atma planlarının asıl sebebini bir kere daha anlamış oluyoruz. Çünkü 22 yıldır yıkamadılar. Dört yandan, dört koldan balyozlarla vurdular ama yine yıkamadılar. Üç genç kadının okul birincisi olduğu bir Türk ordusu gerçeğini yıkamadılar. Teğmenlerimiz yalnız değildir. Bizim itibarımız onlardır. Övünç kaynağımız ve gurur vesikamızdır. Genç teğmenlerin ihracı, Milli Eğitim Bakanı’nın demeçleri, teröristbaşının Meclis kürsüsüne çağırılması, iktidarın kaçakları Türk milletinden üstün tuttuğu yeni bir ‘millet sistemi’ projesidir. Bu oyunu bozacağız. Amaç cumhuriyetin ortadan kaldırılmasıdır.”

Paylaşın

“Etki Ajanlığı” Düzenlemesi: Muhalefet Katkı Vermeyecek

Başta CHP, İYİ Parti ve DEM Parti olmak üzere muhalefet partileri, Mayıs ve Ekim aylarında TBMM gündemine getirilen ve tepkiler sonrası geri çekilen “etki ajanlığı” düzenlemesine katkı vermeyecek.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, MİT’in ya da AK Parti’nin neden “etki ajanlığı” düzenlemesine ihtiyaç olduğuna açıklama getirmediğini söyledi. İYİ Parti Grup Başkanvekili Buğra Kavuncu, “Topyekün muhalefet olarak bir daha herhangi bir torba kanun teklifine benzer maddeleri ekleme ihtimallerine karşı hazırlıklı olacağız” mesajını paylaştı.

DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit ise, kesinlikle iktidar cephesiyle toplumsal muhalefeti olumsuz etkileyecek herhangi bir düzenlemeye katkı vermeyeceklerini söyledi.

AK Parti iktidarınca gözden geçirilmesi sonrasında yasalaştırılacağı açıklanan “etki ajanlığı” düzenlemesi üzerindeki çalışmalara katkı vermeme kararı alan muhalefet, casuslukla ve ajanlık faaliyetleriyle mücadeleyi amaçladığı belirtilen düzenlemede neyin suç olduğu açıkça yazılmadığı sürece TBMM’ye gelecek teklife karşı çıkmaya hazırlanıyor.

Türk Ceza Kanunu’na (TCK) “etki ajanlığı” gerekçesiyle eklenecek yeni suç tanımlaması, muhalefet partileriyle uzlaşma sağlanması amacıyla AK Parti iktidarınca geçtiğimiz hafta TBMM Genel Kurulu gündemindeki yasa teklifinden çıkarıldı. Böylece “Noterlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Teklifi” kapsamında 16’ncı maddede yer alan “etki ajanlığı” düzenlemesi, şimdilik yasama gündeminden düşmesine rağmen iktidar cephesi yeni suç oluşturmakta kararlı olduğunu açıkladı.

Geçtiğimiz hafta boyunca AK Parti Grup Başkanı Abdullah Güler, Adalet Bakanlığı’yla birlikte yeniden bu suç düzenlemesi üzerine çalışma yapılacağını belirterek, “etki ajanlığı” düzenlemesinden tümüyle vazgeçmedikleri mesajını defalarca ifade etti. “Tekliften çıkaracağımız casusluk düzenlemesiyle ilgili önümüzdeki hafta muhalefetin de öneri ve itirazlarını ele alacağımız bir toplantı gerçekleştireceğiz. Bu, Bakanlık yetkililerinin de katılacağı bir toplantı olacak. Daha sonra bu düzenlemeyi tekrar gündemimize alacağız” diyen Güler’in açıklamasıyla gözler muhalefet partilerine çevrildi.

AK Parti daveti üzerine muhalefet temsilcilerinin katılımıyla nasıl bir suç tanımlaması yapılabileceği merak konusu oldu. Ancak CHP, İYİ Parti ile DEM Parti, herhangi bir şekilde iktidar cephesiyle etki ajanlığı düzenlemesiyle yeni suç yaratılmasında müzakere etmeme kararı aldı.

AK Parti ise, Adalet Bakanlığı’nın yanısıra Cumhur İttifakı ortağı MHP’yle birlikte hazırlığı üzerinde çalışıldıktan sonra önümüzdeki haftalarda kısmı değişiklikle yeniden etki ajanlığıyla ilgili yasa hükmü teklifinde bulunulabileceğini işaret etti. Dolayısıyla muhalefet katkısı olmaksızın özellikle MHP’nin de talep etmesi nedeniyle TBMM gündeminden geri çekilmiş düzenlemeyi yasalaştırma yönünde AK Parti’nin gelecek günlerde harekete geçeceği vurgulandı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ise, hem Milli İstihbarat Teşkilatı hem de diğer hukuki kadroları itibariyle devletin bürokrasisinde gerekli yasa maddesi yazma olanağı olduğunu belirterek, AK Parti iktidarına suç yazımına katkı vermeyeceklerini ve “etki ajanlığı” şeklinde düzenleme gelirse karşı koyacaklarını açıkladı.

Özel, CHP milletvekillerine geçtiğimiz haftaki mücadeleleri için teşekkür ettiği grup konuşmasında, AK Partili isimlerce muhalefet ile birlikte “etki ajanlığı” düzenlemesi hazırlanacağı yönündeki açıklamalara karşılık şunları söyledi:

“Etki ajanlığı. Bu yasa ile güya MİT, Türkiye’deki üçüncü ülkelerin, birinci ülkelere yaptığı operasyonlarda filan filan’… Ama bir yazmış AK Parti grubu, herkes ajan. Gazeteci ajan, televizyoncu ajan, öğrenci ajan, siyasetçi ajan, her muhalif ajan. Dedim ki, ‘Arkadaşlar kırmızı alarm ilan ediyoruz. Bu yasa geçmeyecek. Geçmemesi için elden gelen ne varsa yapılacak’. Grup mesajı aldı. Geçen hafta mücadele verildi, Etki Ajanlığı Yasası geri çekildi. Şimdi derler ki, ‘CHP yazsın getirsin o zaman’. Meramımızı nasıl anlatacağımızı, o yazıyı yazmak muhalefetin işi değil. Biz iktidara bütün eleştirilerimizi, uyarılarımızı yaptık. Taslağı hazırlasınlar, ajana ‘ajan’ desinler.

‘Efendim üçüncü ülke, Türkiye üzerinden bomba ile bir başka ülkeye gidecek. Yakalayınca sadece patlayıcı maddeden ceza veriyoruz’. Yazın oraya ne yazacaksanız. Ama MİT’in istediği veya devletin güvenlik güçlerinin istediği öğrenciyi, öğretmeni, öğretim görevlisini, siyasetçiyi, gazeteciyi tehdit etmeyen, kısıtlamayan, ‘ajan’ demeyecek, sadece bu durumu tanımlayacak maddeyi yazacak akıl, beceri, erdem, lügat bu ülkenin bürokrasisinde var. Yazsınlar, alın getirin. Oturmaya, konuşmaya, düzeltmeye, en uygun hale getirmeye biz varız. Ama sakın ha sakın geçen haftakine benzer bir metnin orasını, burasını değiştirip, aynı niyetle gelmeyin. Kırmızı alarm kalkmadı, sadece sarıya çevirdik. Gerektiğinde yeniden ilan ederiz, aynı mücadeleyi tekrar veririz.”

VOA Türkçe’den Yıldız Yazıcıoğlu‘nun konuyla ilgili sorusunu yanıtlayan CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen de, MİT’in ya da AK Parti’nin neden “etki ajanlığı” düzenlemesine ihtiyaç olduğuna açıklama getirmediğini kaydetti.

Gökçen, “Adalet Komisyonu’nda MİT Hukuk Müşaviri geldi ve şunları söyledi: ‘Bazı suçlar işleniyor Türkiye’de. Uyuşturucu, tehdit, şantajla ilgili cezalar yeterli değil. Biz bunları ajanlığa bağlayamıyoruz ama ajanlık faaliyetleri gelişti. Farklı yöntemlerde artık ajanlık yapılıyor.’ Doğru farklı yöntemlerde ajanlık yapılıyor. Ama işin esasına döndüğümüz zaman tehdidin, şantajın, insan kaçırmanın, uyuşturucunun cezası bu kadar mı yetersiz de siz buna ihtiyaç duyuyorsunuz? Ama gerçekten bir ihtiyaç varsa ve bu ifade özgürlüğünü, örgütlenme özgürlüğünü hiç ilgilendirmeyen bir şekilde ve mevcut kanunlarda ne eksik olduğu anlatılırsa o zaman bu tartışma imkanı da doğabilir. Ama şu anda bu koşullarda değiliz maalesef. Yapılan açıklamalar da demokratik düzlemden uzaklaşılmış olduğu gerçeğini kabul eden açıklamalar değil” dedi.

İYİ Parti: “Benzer madde ekleme ihtimaline hazırlıklıyız”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu ve parti grubu da “etki ajanlığı” düzenlemesiyle ilgili tümüyle karşı çıkma tavrını koruma kararlılığında. Geçtiğimiz hafta Dervişoğlu, “Kamuoyunda etki ajanlığı yasası olarak da adlandırılan yeni düzenleme ülkemizin güvenliği için atılan bir adım olarak sunulmak istenen bu yasal düzenleme, aslında ifade özgürlüğünü sınırlayan, eleştiriyi kriminalize eden, kamusal alanda bazı faaliyetlerin, devletin güvenliğiyle ilişkilendirilip cezalandırılmasını sağlayan bir istibdat arayışıdır” açıklamasıyla bu düzenlemeye karşı çıkmaya devam edeceklerini mesajını verdi.

İYİ Parti Grup Başkanvekili Buğra Kavuncu da, “Topyekün muhalefet olarak bir daha herhangi bir torba kanun teklifine benzer maddeleri ekleme ihtimallerine karşı hazırlıklı olacağız” mesajını paylaştı.

“Biz buna asla razı olmayacağız”

DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit ise, kesinlikle iktidar cephesiyle toplumsal muhalefeti olumsuz etkileyecek herhangi bir düzenlemeye katkı vermeyeceklerini söyledi. TBMM’deki basın toplantısında gündemi yorumlayan Koçyiğit, Mayıs ayında “etki ajanlığı” düzenlemesi yapılacağı açıklaması üzerine demokratik muhalefet tepkisiyle teklif edilmeyen suç hükmünü AK Parti’nin Noterlik Kanunu içinde getirdiğini ama yine tepkiler ardından geri çektiğini hatırlattı.

AK Parti’nin muhalefet ile müzakere etme açıklamasına karşılık Koçyiğit, TBMM’deki basın toplantısında, “Ama anlaşılan getirmekte ısrarcılar, yeniden getirmek için zaman kolladıklarını görüyoruz. Şunu açıkça söylüyoruz: Toplumun, sivil siyasetin, basın meslek örgütlerinin ve derneklerin her türlü işini ve sözünü kriminalize eden, casusluk faaliyeti olarak nitelendiren böyle bir yasaya asla razı olmayacağız, yol vermeyeceğiz. Sonuna kadar hem sokakta hem de Meclis’te böyle bir düzenleme karşısında tutum alacağız. İktidar yetkilileri, ‘Gelsinler tekliflerini söylesinler, yoksa aynı şekilde getireceğiz’ demiş. Bizim teklifimiz açık ve nettir. Toplumun ve demokratik kamuoyunun alanını daraltacak; onun her sözünü kriminalize edecek, casusluk faaliyeti olarak nitelendirecek iş ve işlemlerden uzak durun. Biz buna asla razı olmayacağız” diye konuştu.

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan “Etki Ajanlığı” Tepkisi: Tiranlık Uygulaması

“Etki Ajanlığı” yasası olarak bilinen düzenlemeye ilişkin konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Ülkemizin güvenliği için atılan bir adım olarak sunulmak istenen bu yasal düzenleme, aslında ifade özgürlüğünü sınırlayan, eleştiriyi kriminalize eden, kamusal alanda bazı faaliyetlerin, devletin güvenliğiyle ilişkilendirilip cezalandırılmasını sağlayan bir istibdat arayışıdır” dedi ve ekledi:

“Burada asıl olan devletin güvenliği değil, iktidarın güvenliği ve keyfiliğidir. Geçmişte söylemiştim. Bugün de tekrarlayayım. Soğuk savaş döneminde değiliz Sayın Erdoğan. Burası Sovyetler Birliği değil, siz de Stalin değilsiniz. Mülteci politikalarına karşı çıkan, demografik değişim endişelerini dile getirenleri bile, etki ajanı olarak nitelendirmeyi mümkün kılacak bu yasa teklifini şiddetle reddediyoruz. Bu bir tiranlık uygulamasıdır. Yol yakınken bu hatadan dönün. İYİ Parti olarak bütün milletvekillerimizle birlikte, demokrasiyi katleden, ifade özgürlüğünü sekteye uğratan, söz söyleme ve eleştirme hakkına tecavüz eden, İktidarın, istediğini ajan, gerçek ajanı da masum ve muteber ilan ettirebileceği Bu derebeylik yasasına sonuna kadar direneceğiz.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Dervişoğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle: “Bugün ağır ateşte pişirdikleri şeyin özünde, Ortağı ve eş başkanı olmakla gurur duydukları Büyük Ortadoğu Projesi’nin bu safhasında, Normalleşmeden, Yeni Anayasaya, ‘Devletin ülkesi, milleti olmaz’ hadsizliğinden, terörist başını Meclis kürsüsüne davet eden delirmişliğe kadar her şey, sınırlarımızın hemen dibinde, ABD, İngiltere ve İsrail’in talimatlarıyla, iki sipariş devletin hamiliğini yaptırma planlarıyla ilgilidir.

İçeriye Misak-ı Milli; dışarıya da tekmil vererek yapacakları değnekçiliği, daha şimdiden üstün hizmet madalyası gibi yakalarına takmış anlatıyorlar. İşte bunun adına ‘Büyük Türkiye’ diyorlar, bunların ağzından ‘büyük’ sıfatını duyduğunuz an, bilin ki Türkiye küçülmektedir. Ve 101 yıl önce bize armağan ve emanet edilmiş olan İstiklal ve Cumhuriyetimizi kaybetmek üzereyizdir.

Bilinsin ki, Cumhuriyet düşmanları nasıl yargılandılarsa, ne yaşadılarsa, Cumhuriyet düşmanlarına çanakçılık yapanlar da öyle yargılanacaklardır. Öyle muamele göreceklerdir. Bu devletin anayasası ile kurulmuş Baroların arkasına sığınarak, bu ülkeye düşmanlık yapanlara tekraren söyleyeyim: Türk yargısı kararlarını Türk Milleti adına verir. Ona hasım olanların mahkemedeki yeri bellidir. Şeyh Sait gibi sanık sandalyesidir. Seyit Rıza gibi sanık sandalyesidir. Bizim Savunduğumuz şey Cumhuriyettir.

Bugün yaşadığımız elim ve vahim vaziyette iki hususa dikkat çekmek isterim: Bu iki husus, direncimizin nasıl kırıldığına, bizi nasıl savunmasız kıldıklarına ilişkindir. Birincisi şudur: Türk vatandaşları devletinden ve milletinden uzaklaştırılmaktadır. Yokluk ve yoksulluk içerisinde bırakılıp, anayasal hakları elinden alınmaktadır. Yani ne parasız eğitimden, ne de sağlık hizmetinden yararlanamamaktadır. Barınamamaktadır. Can korkusu, namus kaygısı duymaktadır. Bu perişanlık içerisinde de bir cinnet haline itilmektedir.

Bilerek ve isteyerek yapılmaktadır bu. Çünkü sonunda kalkıp diyeceklerdir ki ‘Katiller hapse girsin’ diyorsanız, ‘Sapıklar yakalansın’ istiyorsanız, ‘Bize daha fazla yetki verin!’ ‘Bizi bir kere daha seçin’, ama önce şu yeni anayasaya evet deyin diyecekler. Ne kadar tanıdık bir senaryo değil mi? İsimler ve aktörler değişse de, 11 Eylül 1980 gecesine kadar kan dökülmesine müsaade edenler de, aynı şeyi yapmışlardı bizim nesillerimize. Kimimizi sağa, kimimizi sola dizdiler, kimimizi mezara, kimimizi mapusa düşürdüler. Onlarsa en büyük makamlara geldiler.

Saray İktidarı, sırtını dayadığı rant çetelerini, doymak bilmeyen patronlarını üç kuruş vergi alırım da aman küstürürüm diyerek, tüm faturayı bu fakir millete kesmek için tüm şeytanlıklarını seferber etmektedir. Yerli ve Milli Baş Ekonomist Erdoğan ve yamağı vergimatik Mehmet, yıl sonuna gelindikçe, ağızlarındaki baklayı çıkarmaya başladılar. Bu beylere göre, ‘Ülkemizdeki enflasyonun sebebi ücret ve maaşların yüksekliği’ imiş. ‘Ücret ve maaşların yüksekliği enflasyonun sebebiymiş.’ Bu baklayı çıkartıp, densizce ortaya koymaksa Merkez Bankası başkanına nasip olmuştur: Asgari ücreti belirlerken maaşların artış oranı gerçekleşen enflasyon oranını değil, gelecek yıl için hedeflenen enflasyon oranını esas alınarak belirlenmeliymiş.

İktidarın işçi–emekçi düşmanı bu yaklaşımının, ne kadar şeytani bir plan olduğunu daha net anlamak için geriye gidelim. Eğer geçtiğimiz yıllarda ‘Hedeflenen enflasyon’ oranı esas alınsaydı, Bugün asgari ücret kaç para olacaktı? 2006 itibariyle bu yöntem benimsenseydi, asgari ücret sadece 1.875 lira olurdu. Eğer 2019’dan itibaren hedeflenen enflasyona göre bir hesaplama yapılsaydı, Bugün asgari ücret yaklaşık 4 bin 100 TL olacaktı. Bugünkü 17 bin liralık asgari ücretin vatandaşımızı mahkum ettiği, Adına yaşamak denirse, yaşam standardını düşünürsek, varın gerisini siz hesap edin. Kısaca, Yalan ve riyakarlıkta bir marka olan Saray iktidarı, belli ki artık kendi sınırlarını zorlamaktadır.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da İYİ Parti olarak net asgari ücret beklentimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz: 2024 yılı için yılsonu TÜFE tahminini en son yüzde 44 olarak revize edilmiştir. 2024 yılında yıllık ortalama tüketici fiyat artışı en az yüzde 58,5 olacaktır. Biz diyoruz ki en azından, millete çekinmeden yalan söyleme cüreti göstererek, oynadığınız sahte enflasyonu baz alın. Gerçekleşen enflasyon kadar ücret artışı yapmak, çalışanın yaşadığı refah kaybını telafi etmemektedir. İşverenlerin de durumu göz önünde bulundurularak temmuz ayında tekrar arttırılmak kaydıyla, 2025 yılının ilk yarısında net asgari ücret en az 28 bin lira olmalıdır. Bunun altında kalan ücret, Türk milletine zulümdür. Bu zulmün hesabını sormak da boynumuzun borcudur.

“Bu derebeylik yasasına sonuna kadar direneceğiz”

TBMM’de gündeme gelecek ve kamuoyunda ‘Etki Ajanlığı’ yasası olarak da bilinen yeni düzenlemeyle ilgili görüşlerimi de kısaca paylaşmak istiyorum. Bilindiği gibi bu konu daha önceden de gündeme getirilmiş, ayrıntılı bir değerlendirmede bulunmuştum. Ülkemizin güvenliği için atılan bir adım olarak sunulmak istenen bu yasal düzenleme, aslında ifade özgürlüğünü sınırlayan, eleştiriyi kriminalize eden, kamusal alanda bazı faaliyetlerin, devletin güvenliğiyle ilişkilendirilip cezalandırılmasını sağlayan bir istibdat arayışıdır. Burada asıl olan devletin güvenliği değil, iktidarın güvenliği ve keyfiliğidir.

Geçmişte söylemiştim. Bugün de tekrarlayayım. Soğuk savaş döneminde değiliz Sayın Erdoğan. Burası Sovyetler Birliği değil, siz de Stalin değilsiniz. Mülteci politikalarına karşı çıkan, demografik değişim endişelerini dile getirenleri bile, etki ajanı olarak nitelendirmeyi mümkün kılacak bu yasa teklifini şiddetle reddediyoruz. Bu bir tiranlık uygulamasıdır. Yol yakınken bu hatadan dönün. İYİ Parti olarak bütün milletvekillerimizle birlikte, demokrasiyi katleden, ifade özgürlüğünü sekteye uğratan, söz söyleme ve eleştirme hakkına tecavüz eden, İktidarın, istediğini ajan, gerçek ajanı da masum ve muteber ilan ettirebileceği Bu derebeylik yasasına sonuna kadar direneceğiz.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Bahçeli’nin “Öcalan” Çıkışına Sert Eleştiriler

Bahçeli’nin “Öcalan” çıkışını değerlendiren İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Bahçeli’nin konuşmalarında özneyi seçemezsiniz. 1999 seçimlerinden sonra der ki ‘Fazilet ve DYP dinlensin’. Cümlenin öznesini ‘Fazilet ve DYP’ zannedersiniz. Gerçek özne Ecevit başbakan olsundur” dedi ve ekledi:

“Cumhurbaşkanı seçimi olur 2017’de. ‘Demokrasi, hukuk, adalet ve anayasanın gereklerini yerine getireceğiz ve bu sebeple TBMM’ye gireceğiz’. Özneyi hukuk, adalet, anayasa zannedersiniz ama özne ‘Abdullah Gül cumhurbaşkanı olsun’dur. Burada da özne Meclis kürsüsü olarak gösterildi. ‘Abdullah Öcalan TBMM’ye gelsin, DEM Parti grubunun kürsüsünde konuşsun, terörün bittiğini açıklasın’ dedi. Ama gerçek özne Meclis kürsüsü değil, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasıdır.”

Müsavat Dervişoğlu, sözlerini “Abdullah Öcalan, Aşağı Ayrancı’da oturmuyor. TBMM’ye gelmesi için önce İmralı’daki mahpushaneden çıkması lazım. Ama bu özneleri saklayarak tefsire muhtaç konuşmalar yapıyor. Türk siyasi hayatına çıktığı andan itibaren de buna benzer işleri yaşama geçiriyor” ifadeleriyle sürdürdü.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşmasıyla başlayıp terör örgütü PKK’nin elebaşısı Abdullah Öcalan’a yaptığı çağrıyla devam eden tartışmalar, siyaset gündemindeki yerini korurken; İYİ Parti ile MHP arasında da gerileme neden oldu. İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu; söz konusu tartışmalar, yeni anayasa konusu başta olmak üzere gazetemiz Cumhuriyet’e siyaset gündemini değerlendirdi. Bahçeli’nin “Öcalan” çıkışına yönelik sert eleştirilerde bulunan Dervişoğlu, şunları kaydetti:

“Sayın Bahçeli benzer çıkışlar, zaman zaman karakteriyle mütenasip olmayan, ideolojik geçmişi, müktesebatıyla ilgili olmayan, ilişkilendirilemeyen çıkışları yapar. Bahçeli’nin konuşmalarında özneyi seçemezsiniz. 1999 seçimlerinden sonra der ki ‘Fazilet ve DYP dinlensin’. Cümlenin öznesini ‘Fazilet ve DYP’ zannedersiniz. Gerçek özne Ecevit başbakan olsundur. Cumhurbaşkanı seçimi olur 2017’de. ‘Demokrasi, hukuk, adalet ve anayasanın gereklerini yerine getireceğiz ve bu sebeple TBMM’ye gireceğiz’. Özneyi hukuk, adalet, anayasa zannedersiniz ama özne ‘Abdullah Gül cumhurbaşkanı olsun’dur. Burada da özne Meclis kürsüsü olarak gösterildi. ‘Abdullah Öcalan TBMM’ye gelsin, DEM Parti grubunun kürsüsünde konuşsun, terörün bittiğini açıklasın’ dedi. Ama gerçek özne Meclis kürsüsü değil, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasıdır.”

Son yaptığı TBMM grup toplantısındaki sözlerini anımsatan Dervişoğlu, “Abdullah Öcalan, Aşağı Ayrancı’da oturmuyor. TBMM’ye gelmesi için önce İmralı’daki mahpushaneden çıkması lazım. Ama bu özneleri saklayarak tefsire muhtaç konuşmalar yapıyor. Türk siyasi hayatına çıktığı andan itibaren de buna benzer işleri yaşama geçiriyor” ifadelerini kullandı.

Dervişoğlu, “Tabii ben bunun önceden planlanmış projelere ve belki de önceden verilmiş taahhütlere bağlı olduğuna hükmedebilirim. Abdullah Öcalan teslim edildiğinde o dönem konuşuluyordu. Abdullah Öcalan Türkiye’ye teslim edildi ve 25 yıldan bahsedilmişti. Yani 25 yıl sonra çıkarılmak üzere Türkiye’ye teslim edildi” ifadelerini kullandı.

Söz konusu 25 yılın sonuna gelindiğine işaret eden Dervişoğlu, “Dolayısıyla bir taahhüdü yaşama geçirmek adına atılması icap eden bir adım da gerekebilir. Buna en çok tepki göstermesi muhtemel alanı, tepkileri yönüyle bloket etmek üzere de Türk milliyetçiliği markasının kendisini sahibi zannettiği yani sahibi zannettiği bir kişiye bu telaffuz ettirilebilir. Buna benzer hamleler yapıldığında kendi partisine zarar veren birçok hamle yaptı. Siyaseten partisinin göreceği zararı nazar itibari almak yerine belki de bir taahhüdün yerine getirilmesi noktasında kendisini vazifeli adletmiş olabilir” açıklamalarında bulundu.

Dervişoğlu, Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşmasına yönelik de “Devlet Bey el sıkışmadı, el uzattı. Çünkü el sıkışmayı çok yaşadı Türkiye. Sayın Bahçeli, TBMM’de o yasama yılı açılışında Tayyip Bey’in yaptığı konuşmaya istinaden, durumdan vazife çıkararak DEM’e el uzattığını söyledi. Dolayısıyla Cumhur İttifakı adına el uzattığını da ifade etti. O elin gerçek sahibi Recep Tayyip Erdoğan” değerlendirmesinde bulundu.

Kayyum atamalarını Bahçeli’nin sözleriyle ilişkilendirmediğinin altını çizen Dervişoğlu, “Geçmişe baktığınızda birbirleriyle ilgili neler söylediler. Dolayısıyla onların söylemlerini merkeze alarak bir değerlendirme yapmanın faydası olduğunu düşünüyorum” dedi. Dervişoğlu, “Türkiye’deki gerginliğin sebebinin esas itibarıyla Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı adayı olmasını temin edecek altyapı çalışmalarından kaynaklandığına inanıyorum. Sayın cumhurbaşkanına öncelikle bir daha aday olamayacağının bütün siyasiler tarafından hatırlatılması lazım. Anayasanın kendisine iki defa cumhurbaşkanı olabilir hakkı tanıdığı Erdoğan 22 yıldır bu ülkeyi yönetiyor. Anayasada bir takım imkânlar kendisine sunulmuş diye bunun arkasından dolanmaya çalışmanın bir anlamı yok” diye konuştu.

“Dezavantajları avantaja dönüştürebilir”

Anayasaya göre Erdoğan’ın iki kez aday olamayacağını vurgulayan Dervişoğlu, “Bunun bir şartı var, aday olmasının. TBMM, beşte üçlük bir çoğunlukla yani nitelikli çoğunlukla erken seçim kararı alırsa Recep Tayyip Erdoğan bir kere daha aday olabilme hakkına sahip oluyor. Şimdi bunu muhalefete telaffuz ettirdiler. Ben diyorum ki muhalefet çıksın ‘Recep Tayyip Erdoğan aday olamaz’ desin” dedi. Dervişoğlu, “Bir de şu tarafı var ama yani Erdoğan bunu temin edebilmek ve siyaseti tanzim edebilmek adına gerginlik üzerinden strateji geliştirmeye elverişli bir siyasi karaktere sahip. Muhalefet, kapılarını anayasa değişikliğine, erken seçime ve Erdoğan’ın stratejilerine kapattığı andan itibaren Türkiye’de sosyal gerginlik yaratmak adına bir gerekçede kalmayacak” açıklamasını yaptı.

Türkiye’nin jeopolitiğinden kaynaklı olarak hem avantajlara hem dezavantajlara sahip bir konumda olduğunun altını çizen İYİ Parti lideri Dervişoğlu, “Türkiye, eğer güçlü bir devlet olursa bu jeopolitikten kaynaklı dezavantajları avantaja dönüştürebilir. Biz bunu Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşadık. Ama Türkiye buradaki siyasi iktidarın varlığını sürdürmesi amacıyla emperyalist emellere teslim olduysa ayrı bir değerlendirmeyi getirir” ifadelerini kullandı.

Dervişoğlu, “Biliyoruz ki Ortadoğu’da, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında bizim bilgimiz dışında emel ve hedefleri olan devletler var. Türkiye burada şah olması icap eden bir coğrafyada kendisini piyon durumuna düşürdüyse ayrı bir değerlendirme gerekir. İktidarın işbaşına geldiği andan itibaren BOP’un eşbaşkanlığının büyüsüne kapılmış bir kişi yönetimde bulunuyor, 22 yıldır. Dolayısıyla her hataya bir devlet aklı aramanın anlamlı olduğu kanaatini taşımıyorum” dedi.

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Bahçeli’ye: Git, Grup Toplantını İmralı’da Yap

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan çağrısına tepki gösteren İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Sözünün arkasındaymış ve ısrarlıymış. Bebek katili Meclis kürsüsünde konuşmalıymış. Dilinin altında bir bakla vardı, çıkardı. Bütün amacının Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı olduğunu itiraf etti” dedi ve ekledi:

“Bahçeli’yi iyi tanırım, bu millet de iyi tanır. Sen Abdullah Öcalan denilen teröristbaşının TBMM’ye gelip konuşmasını mı istiyorsun, yoksa serbest bırakılmasını mı istiyorsun? Sen yeni bir af planının zeminini mi hazırlıyorsun? İmralı Türk toprağı değil miymiş, sen ne dediğinin bilincinde misin? Sen istersen gidip, İmralı’da grup toplantısı yapabilirsin. Bu saatten sonra sana yakışır da, ama binlerce şehidinin katili bizlerin cesedini bu meclise giremeyecektir.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Dervişoğlu’nun konuşmasında öne çıkan başlıklar şöyle: “Cebren ve hile ile seçim kazanmanın mübah görüldüğü bir oyuna davet edilenlere seslenmek istiyorum. Oynadığınız oyunun tek bir sonucu vardır: Türksüz ve Cumhuriyetsiz bir Türkiye. Biz bu oyunda kurucu da oyuncu da piyon da olmayacağız. Safımız bellidir.

Bu oyunu bozduğumuz gibi, bundan sonra kuracağınız oyunları da bozacağız. Cumhuriyet; şeyhler, dervişler, müritler rejimi olmadığı gibi ağalar ve marabalar rejimi de değildir! AKP ve DEM bir ve aynı şeydir. Aynı zihin dünyasına sahip oldukları gibi aynı güç ve iktidar saplantısı içindedirler. Milletmiş, iradeymiş, insan haklarıymış, demokrasiymiş… İkisinin de umurunda değildir.

AKP ve DEM birbirlerinin aynadaki suretleridir. Onları ayıran şey günün koşullarında arizidir. Zira onları ayıran değil birleştiren hususlar daha fazladır. Her ikisi de oy aldıkları hassasiyetler dünyasına seslenmenin hilelerinde oldukça mahirdirler. Her ikisi de milli devletle ve cumhuriyetle hesaplaşmakta bir ve birliktedirler.

Onlara göre millet; şahsi menfaat için sandıklarda kullanılacak araçtır. Millet, marabadır. Vatan, bölünmez bir bütün değil bilakis parçalara ayrıştırılarak paylaşılacak bir şeydir. Alınıp satılabilecek, paraya çevrilebilir bir değerdir. Siyasetleri ise tam da bu anlamıyla danışıklı bir dövüştür. Birisi pası atar, diğer golü. Biri Kandil’den, İmralı’dan belediye başkan adayı atar diğeri ise ona kayyum atar.

İmralı’da aylardır trafiği yürüten ve terörist başını Meclis’e davet eden zihniyet, ya ölüm ya sıtma tercihini Türk milletine göstermiştir. Tuncer Bakırhan, CHP lideriyle çıktığı otobüste repliğinde şunları söylüyor: Şeyh Saitler, Seyyid Rızalar, Sakineler ne yaptıysa onların yaptığının aynısını yapacağız. Ben ona istediği cevabı vereceğim. Cumhuriyet devleti, Şeyh Saitlere Seyit Rızalara ne yaptıysa, aynı muameleyi göreceksiniz. Yapılması gereken neyse, o yapılacaktır, mutlaka.

Bir sözüm de, ana muhalefet partisi genel başkanına. Anlaşılan odur ki, oturduğunuz kumar masasından koparacak bir şey kalmadığını gördünüz. Yanınızda meydan okunan şeyin, ne olduğundan bile habersizsiniz. Üzerine giydirilen kostümle, orada arzı endam eyliyorsunuz. siz bir hukuksuzluğa itiraz etmiyorsunuz, bir millete ve onun cumhuriyetine meydan okunan bir ihanet kürsüsünü susarak onaylıyorsunuz. Buyurun hayrınızı görün. Buyurun koltuğunda oturduğunu iddia ettiğiniz Atatürk’ün manevi hatırasıyla kendi şahsi hesabınızı görün.

Benim derdim isimlerle değildir, benim derdim Türkiye’dir. Benim derdim Türkiye Cumhuriyetinin geleceğiyle ilgilidir. Oynanan oyunu doğru teşhis edip, sorumlularını da teşhir edeceğiz. Bugün Türkiye’de sahneye koyan senaryonun özünde, Erdoğan’ı yeniden seçtirmek vardır. Bahçeli de bunu itiraf etmiştir.

Bu anayasaya göre, sayın Erdoğan bir daha cumhurbaşkanı adayı olmaz, olamaz. O zaman iktidar penceresinden baktığımızda, yeni sürecin yeni stratejiyle tanzimi gerekir. Yapılan budur. Bu planın düşünceden eyleme geçirmenin şartları bellidir, ya bir anayasal düzenleme yapacaksınız, ya da bir erken seçim kararı çıkartacaksınız. İktidar açısından baktığınızda, Meclis aritmetiği içinde bu mümkün değildir. İşte tam bu noktada muhalefetin tanzim edilmesi hasıl olmuştur.

Üzülerek görüyorum ki, muhalefet partileri de bu tuzağa düşmüştür. Tek amacı Erdoğan’ın ömrünün sonuna kadar cumhurbaşkanı kalmasını sağlayacak düzenlemelere, muhalefet tarafından kapılar sonuna kadar kapatılmalıdır. Türkiye’nin bugün ihtiyaç duyduğu şeyin, anayasa değişikliği değil iktidar değişikliği olduğu vurgulanmalıdır. Velhasıl bu iktidara oyun ve tuzak kurduracak, alan bırakılmamalıdır. Muhalefet isterse bunu yapar. Biz milletimize söz verdik, herkes sussa da biz susmayacağız, oyunları bozacak tuzaklarını dağıtacağız.

“Git, grup toplantını İmralı’da yap”

Yine çıktı Meclis kürsüsüne, sözünün arkasındaymış ve ısrarlıymış. Bebek katili Meclis kürsüsünde konuşmalıymış. Dilinin altında bir bakla vardı, çıkardı. Bütün amacının Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı olduğunu itiraf etti. Bahçeli’yi iyi tanırım, bu millet de iyi tanır.

Sen Abdullah Öcalan denilen teröristbaşının TBMM’ye gelip konuşmasını mı istiyorsun, yoksa serbest bırakılmasını mı istiyorsun? Sen yeni bir af planının zeminini mi hazırlıyorsun? İmralı Türk toprağı değil miymiş, sen ne dediğinin bilincinde misin? Sen istersen gidip, İmralı’da grup toplantısı yapabilirsin. Bu saatten sonra sana yakışır da, ama binlerce şehidinin katili bizlerin cesedini bu meclise giremeyecektir.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Bahçeli’ye: Biz Saray Muhafızı Değil…

Partisinin 7. kuruluş yıl dönümü kutlamalarında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, Bahçeli ile geçmişte siyaset yaptığı dönemi de hatırlatarak “Mazide yaşanmış güzel günlerin anısına saygıda kusur etmemek için de elimden geleni yapıyorum. Ama bayrağıma, milletime, istiklalime olan saygım, her şeyin üzerindedir” dedi.

Müsavat Dervişoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bebek katiline hürriyet, Müsavat Dervişoğlu’na tehdit size yakışmaz. Allah seni ıslah etsin, Sen bizi ne zannediyorsun. Biz saray muhafızı değil, Türk milliyetçileriyiz. Kuru tehditlere pabuç bırakmayacağım herkes tarafından iyi bilinmelidir”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, İYİ Parti’nin 7’nci kuruluş yıl dönümü kutlamalarında konuştu. Gazete Duvar’dan Ceren Bayar‘ın aktardığına göre; Dervişoğlu, “2017 yılında, bugünlerdeydi. 7 yıl önce başladık bu destanı yazmaya. Alın terimizi mürekkep. Kalplerimizi defter eyledik. Her bir satırına inançla başladık. Her bir harfini azimle yazdık. İşte yine beraberiz” dedi.

Dervişoğlu, salondakileri hitaben, “Haykırmak istiyorsunuz, biliyorum, haykırın! Bu bir karabasandır, kötü bir rüyadır. Emin olun ki muhakkak kaçıp yok olacaktır” ifadelerini kullandı. Dervişoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ey helal rızıkları çalan zevat, Vatan toprağını kupon arsa bilen, ölmez şehidini kelle sanan zevat, saltanatınız yıkılacak. Ama bu kale yıkılmayacak.”

Akşener’e ve parti kurucularına teşekkür eden Dervişoğlu, “Sizler olmasaydınız olmazdı, olamazdı. Olmazsanız yine olmaz. Hepinizi ilk günün heyecanıyla yeniden bir ve birlikte olmaya, mukaddes davamızı birlikte omuzlamaya, çileyi nasıl birlikte çektiysek, zaferi de birlikte yaşamaya davet ediyorum” dedi.

Etkinliğin gerçekleştiği salonda “Katil Apo Meclis’e giremez” sloganı duyulunca Dervişoğlu, “Duyun bu sesi” dedi.

Konuşmasının devamında iktidarı eleştiren Dervişoğlu, “Okullarına öğretmen atamamaktadır, sabun dahi koymamaktadır. Hastanelerinde ne doktor ne de boş yatak vardır. Adalet terzasini, haklının kanunu değil, güçlünün parası çekmektedir. Kadınların canlarına, ırz ve namuslarına göz dikenler, serbestçe dolaşmaktadır. Binlerce insanın öldüğü depremler dahi, bu yağma düzeninin bir manivelasına dönüştürülmekte, Türk insanının evine, tarlasına, malına el konulmaktadır. Ormanları yakılıp betondan rant kuleleri yapılmaktadır. Türk Milletinin sosyal güvenliği kalmamıştır, sokak güvenliği kalmamıştır, sınır güvenliği kalmamıştır, can güvenliği kalmamıştır” diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘Öcalan’ çağrısına da gönderme yapan Dervişoğlu, “İnsanının can, mal, ırz ve namus güvenliğini korumak için kurulmuş olan ve Milletin teşkilatlanmış hali olan devlet, bu müstevlilerce içine sokulduğu felç hali sebebiyle, bebeklerin canını, bebek katillerine tercih etmekte, eli kanlı çeteleri, kahraman Türk subaylarına yeğlemektedir.

İhtirasla dolu ihanet şebekesi çığırından daha da çıkarak, Türk’ün Devletini kurduğu Millet Meclisinde, devlet düşmanlarını kürsüye çağırmaktadır” diye konuştu.

Dervişoğlu, konuşmasının devamında da Bahçeli’nin ‘Öcalan’ çağrısını eleştirdi ve şunları söyledi: “Bu ülkenin elli bin insanının katili olan ve bir an dahi olsa yapıp ettiğinden pişmanlık emaresi bile göstermeyen bir insan müsveddesinin İmralı’dan çıkarılmasının ‘umut hakkı’ adı altında pazarlanmasında nasıl ortaklaştıklarını milletimiz görüyor. Buna tek ciddi itirazın çileli milletin gönlünü yakan bu ihanete karşı tek hakiki sesin de İYİ Parti’den çıktığını görüyor.

Yeni anayasa tartışmalarına da değinen Dervişoğlu, “Yeni anayasa ile ilgili, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk dört maddenin tartışma masasına yatırılmasından sonra, etnik köken üzerinden mülahazalar, İmralı canisinin serbest bırakılması, bir siyasi partinin grup kürsüsünden konuşturulması, Kandil üzerinden kurulan köprüler, Suriye’nin kuzeyindeki yapıların tanınması, Yeni açılım senaryoları gibi konular kamuoyunun gündemini meşgul ediyor. Yaşanan bu tartışmalar, iş başında bulunan iktidarın gerçek niyetini deşifre etmeye yeterlidir. Bütün bunlara sebep olanlarla ilgili hükmünü elbette ki tarih verecektir” ifadelerini kullandı.

Dervişoğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye gönderme yaparak şunları söyledi: “Taşıdığı sıfat olursa olsun hiç kimsenin, şehitlerimizin manevi hatıralarına zarar vermeye ve onların aziz ruhlarını incitmeye hakkı yoktur. Gazilerimizi yeniden yaralamaya, onurlarıyla oynamaya da hakları yoktur. Buna asla izin vermeyeceğiz.”

“Biz saray muhafızı değil, Türk milliyetçileriyiz”

Dervişoğlu, “Kim hangi planı yaparsa yapsın Abdullah Öcalan denilen o canibaşı tıkıldığı delikten çıkamayacak, Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilemeyecektir. Cesetlerimiz çiğnenmeden buna izin vermeyeceğiz. Lütfen dikkat edin ifadelerime. Şifreli sözlerle konuşmuyorum. Hiç kimseyle de milliyetçilik yarışına girmiyorum” dedi.

Dervişoğlu, Bahçeli ile geçmişte siyaset yaptığı dönemi de hatırlatarak “Mazide yaşanmış güzel günlerin anısına
saygıda kusur etmemek için de elimden geleni yapıyorum. Ama bayrağıma, milletime, istiklalime olan saygım, her şeyin üzerindedir” dedi. Dervişoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bebek katiline hürriyet, Müsavat Dervişoğlu’na tehdit size yakışmaz. Allah seni ıslah etsin, Sen bizi ne zannediyorsun. Biz saray muhafızı değil, Türk milliyetçileriyiz. Kuru tehditlere pabuç bırakmayacağım herkes tarafından iyi bilinmelidir”

Paylaşın

Çözüm Süreci Tartışmaları: Dervişoğlu’ndan “Bu Filmi Seyrettik” Açıklaması

Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Dervişoğlu, “Çözüm Süreci” tartışmalarına ilişin, “2011’de ‘Çözüm’ adı altında başlayan ihanet süreci, 2015’te ‘Rafa Kaldırdık’ sözü ile uyutuldu, 2017’de İYİ Parti kuruldu, 2018’de rahatsız olanlar Cumhur İttifakını oluşturdu, Ardından Hüda – Par ile genişleyen Cumhur İttifakı, şimdi DEM ile el sıkışıyor” dedi ve ekledi:

“Bunun adı kapsayıcılık değil. Toplumun farklı kesimlerini kendi siyasi emellerine alet etme çabasıdır. Rafa kaldırılan ihanet sürecinin yürürlüğe konulmasıdır. Milletçe biz bu filmi seyrettik. Senaryo-yönetmen-yapımcı hepsi aynı, Sadece oyunculara yenileri eklenmiş bir devam filmi. Her adımınızı biliyor ve yakından takip ediyorum. Ben Müsavat Dervişoğlu, gücümü bu Büyük Milletin mensubiyetinden alıyorum. Yetkiyi de Türkiye Cumhuriyeti Devleti yurttaşlığımdan… Bu filmi bir daha çekemeyeceksiniz. Bu millete de bir daha seyrettiremeyeceksiniz. Gölge oyunları oynayarak ve sonra da pardon diyerek gerçek niyetlerinizi gizleyemezsiniz.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu. Dervişoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

Çözüm süreci tartışmaları: 2011’de ‘Çözüm’ adı altında başlayan ihanet süreci, 2015’te ‘Rafa Kaldırdık’ sözü ile uyutuldu, 2017’de İYİ Parti kuruldu, 2018’de rahatsız olanlar Cumhur İttifakını oluşturdu, Ardından Hüda-Par ile genişleyen Cumhur İttifakı, şimdi DEM ile el sıkışıyor. Bunun adı kapsayıcılık değil. Toplumun farklı kesimlerini kendi siyasi emellerine alet etme çabasıdır. Rafa kaldırılan ihanet sürecinin yürürlüğe konulmasıdır. Milletçe biz bu filmi seyrettik. Senaryo-yönetmen-yapımcı hepsi aynı, Sadece oyunculara yenileri eklenmiş bir devam filmi. Her adımınızı biliyor ve yakından takip ediyorum. Ben Müsavat Dervişoğlu, gücümü bu Büyük Milletin mensubiyetinden alıyorum.

Yetkiyi de Türkiye Cumhuriyeti Devleti yurttaşlığımdan… Bu filmi bir daha çekemeyeceksiniz. Bu millete de bir daha seyrettiremeyeceksiniz. Gölge oyunları oynayarak ve sonra da pardon diyerek gerçek niyetlerinizi gizleyemezsiniz. Hepinizi tanıyor ve takip ediyoruz. Çok şeye gerek yok, sadece İmralı tutanaklarına bakarak, Kimlere hangi misyonun yüklendiğini, Hangi ihanet planının figüranı olduklarını, Rollerin nasıl dağıtıldığını, Bugün sahneye koyulmak istenen hain senaryonun Kimler tarafından yazıldığını çok iyi biliyoruz. Bütün bunları zamanı geldikçe aziz milletimizle paylaşacağız.

Anayasa tartışmaları: Kabul edilemez söylemlerle gündeme gelen  Numan Kurtulmuş, siyaseten taktığı maskesini, bir üniversite kürsüsünde çıkartarak yaptığı konuşması ile çıkarmış, bu Aziz Meclisin gerçekte Başkanı olmadığını, millet egemenliğinin tecelligahı olan bu yapı yerine, çetelerin, Dolandırıcıların, İhale ve rant şebekelerinin yüz sürdüğü kapıya dönüşmüş olan, Beştepe’deki sarayın atanmış ve zavallı bir memuru olduğunu kanıtlamıştır. Söylediği lafa bakın! ‘Devletin ülkesi olmaz. Devletin milleti olmaz’ diyor Numan Kurtulmuş…

Aklının zincirlerinden kurtulmuş, Sayın Kurtulmuş ve onun gibi habis çocukluk rüyaları görenlere sesleniyorum. Sizin Devlet zannettiğinizle bizimkisi aynı değildir! Sizin Millet addettiğinizle bizimkisi aynı değildir! Sizin devletiniz, saraydaki zatın iki dudağından çıkan emirlerdir. Sizin devletiniz, vatan toprağına kupon arazi diye bakan arsa tüccarlığıdır. Sizin devletiniz, itibarı varaklı koltuklarda, sonu gelmez araç konvoylarındadır. Sizin devletiniz, bir tefeci dükkanı, bir ihale şebekesidir. Sizin devletiniz, ülkesine hizmet değil, o ülkeyi zimmetine geçirmek için vardır.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan “Kapalı Nüfus Sayımı” Önerisi

Meclis’te partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Sokaklar, caddeler, meydanlar uyuşturucu satıcıları, suç makineleri, sapıklar, tımarhane kaçkınları ve firarilerle adeta bir açık hava cezaevine dönüşmüştür” dedi ve ekledi:

“İstanbul’da uyuşturucu bağımlısı bir suç makinasının karakoldan kaçarak polisimiz Şeyda Yılmaz’ı şehit etmesi, iki genç kızımızın bir tımarhane kaçkını tarafından vahşice katledilmesi, Genç kızların sapıklar tarafından sokakta taciz edilmesi ve ancak sosyal medyadan tepki geldiğinde tutuklanması, İletişim Başkanlığı’nın Adalet Bakanlığı’nın yerini aldığını ve toplumsal şiddet ve cinnet halinin Türkiye’yi esir aldığını göstermektedir.”

Dervişoğlu, konuşmasının devamında, “Aynı gün içinde 71 suç kaydı bulunan bir gangster otostop çekerken yakalanıyor, eşini öldüren bir kişi ise 30 yıldır kaçak gezebiliyor. Suçun infazının, memleketteki güvenlik ve asayiş için değil de, cezaevi kapasitesine göre belirlendiği; siyasi suçların adli suçlardan daha fazla ceza aldığı bir infaz sisteminin adalet dağıtma şansı yoktur” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Kadın cinayetlerine ve çocuk istismarına tepki gösteren Dervişoğlu, “Konulara girmekte bile zorlanıyorum… Nereden nereye geldik. Kadın cinayetleri, taciz, çocuk istismarları… Son yıllarda bu vakaların artışı, hepimizin yüreğinde tarifsiz bir acı bırakıyor. Her iki günde bir en az üç kadın cinayeti ya da şüpheli kadın ölümü yaşanıyor. Bu sayı, sadece bir istatistik değil, adaletin suskun kaldığı her an yitip giden canların trajedisidir” dedi.

Dervişoğlu şöyle konuştu: “Ayşenur Halil, İkbal Uzuner, Zehra Gün, Gülfer Öter… Ve daha isimlerini sayamadığım binlercesi… Bu isimler, sadece nüfus kayıtlarından silinip giden, vefatları hoparlörlerden duyurulan kişiler değil; adalet arayışının sessiz çığlıklarıdır. Bu isimler, yalnızca kendi hanelerinde değil, milletimizin vicdanında yanan kor ateşlerdir. Bu ateşler yüreğimize düşmeye devam ediyor. Suçlular, mevcut düzenin sunduğu müsamahadan cesaret buluyor. Ceza sistemimizdeki hafifletici sebepler, iyi hal indirimleri, yetersiz denetimler, adeta suça davetiye çıkarıyor. Suç işleyenler, her seferinde daha da cesaretleniyor. Ama artık yeter! Hazreti Ali’nin dediği gibi, ‘Bir zulme engel olamıyorsanız, onu herkese duyurun.’ Biz de bu kötülüklere karşı sesimizi yükseltmek zorundayız.”

Erdoğan ve iktidardan bazı isimlerin kadınlara yönelik söylemlerini hatırlatan Dervişoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çocuk istismarına ‘Bir kereden bir şey olmaz’ diyenleri unutmayacağız. ‘Kadın herkes içinde kahkaha atmayacak, iffetli olacak’ diyenleri unutmayacağız. ‘Kadın ve erkek eşit olamaz, bu fıtrata aykırıdır’ diyenleri unutmayacağız. Türk kadını için evinin süsü diyenleri, kadın çalışmayı tercih ederek fuhşa hazırlık yapmış oluyor diyenleri de unutmayacağız. Ve ‘Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masumdur’ diyen zihniyetin karşısında duracağız. Çünkü bu millet, hak edilenin hakkın suskun kalınarak alınamayacağını çok iyi bilir.”

“Siyasi suçların adli suçlardan daha fazla ceza aldığı…”

“Sokaklar, caddeler, meydanlar uyuşturucu satıcıları, suç makineleri, sapıklar, tımarhane kaçkınları ve firarilerle adeta bir açık hava cezaevine dönüşmüştür” diyen Dervişoğlu, şunları söyledi: “İstanbul’da uyuşturucu bağımlısı bir suç makinasının karakoldan kaçarak polisimiz Şeyda Yılmaz’ı şehit etmesi, iki genç kızımızın bir tımarhane kaçkını tarafından vahşice katledilmesi, Genç kızların sapıklar tarafından sokakta taciz edilmesi ve ancak sosyal medyadan tepki geldiğinde tutuklanması, İletişim Başkanlığı’nın Adalet Bakanlığı’nın yerini aldığını ve toplumsal şiddet ve cinnet halinin Türkiye’yi esir aldığını göstermektedir. Aynı gün içinde 71 suç kaydı bulunan bir gangster otostop çekerken yakalanıyor, eşini öldüren bir kişi ise 30 yıldır kaçak gezebiliyor. Suçun infazının, memleketteki güvenlik ve asayiş için değil de, cezaevi kapasitesine göre belirlendiği; siyasi suçların adli suçlardan daha fazla ceza aldığı bir infaz sisteminin adalet dağıtma şansı yoktur”

İktidarın Türkiye’yi açık hava cezaevine çevirdiğini ifade eden Dervişoğlu, ‘kapalı nüfus sayımı’ önerisinde bulunarak, “Bütün bu kaçakların tespiti ve sınır dışı edilmesi için, Sokaklarda onlarca suç kaydıyla toplumu enfekte eden ne kadar sapık, suçlu, firari varsa tamamının tespiti ve cezaevine gönderilmesi için İYİ Parti’nin önerisi şudur: Gerekli bürokratik hazırlıkları yapın ve en kısa zamanda mümkünse 3 Kasım 2024 ‘te, 24 yıl sonra yeniden bir kapalı nüfus sayımı yapalım. Bu kadar kaçak ve suçlunun dışarıda elini kolunu sallaya sallaya gezdiği bir memlekette kapalı yani sokağa çıkma yasaklı nüfus sayımı bir seçenek değil zorunluluktur. Her gün güvende olmak için, bir gün evde kalmaya razıyız. Kapalı Nüfus Sayımı önerimizi kamuoyunun dikkatlerine arz ediyoruz” dedi.

Paylaşın

Yedi Vekile Ait Dokunulmazlık Fezlekeleri Meclis’te

Aralarında CHP Milletvekili Tuncay Özkan, DEM Parti Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İYİ Parti Milletvekili Turhan Çömez’inde bulunduğu 7 milletvekiline ait dokunulmazlık dosyaları, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı’na sunuldu.

Haber Merkezi / Meclis Başkanlığı’na, “Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi” sunulan 7 milletvekilinin isimleri şu şekilde:

“CHP İzmir Milletvekilleri Ahmet Tuncay Özkan ve Mahir Polat, DEM Parti Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş, DEM Parti İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek, Demokrat Parti İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt, MHP Kayseri Milletvekili Mustafa Baki Ersoy, İYİ Parti Grup Başkanvekili ve Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez.”

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

 

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Erdoğan’a “Hamaset” Çıkışı

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, Erdoğan’ın İsrail’in gözü topraklarımızda açıklamasına tepki göstererek, “Türkiye, basit ajitasyonlarla, hamasetle yönlendirilecek bir ülke değildir” dedi ve ekledi:

“Bölgemizde böylesine önemli meseleler söz konusu olduğunda, popülist korku siyasetiyle halkı kandırmaya çalışmak, ülkemizin uluslararası itibarını yerle bir etmekte ve diplomatik alanda bizi ciddiyetsiz bir aktör olarak göstermektedir. İsrail’in insanlık dışı politikalarına karşı durmak zaruridir; ancak Türkiye gibi kadim bir devletin, bu meselede akılcı ve stratejik bir diplomasi yürütmesi gerekirken, hamasi söylemlerle dış politika oluşturmaya çalışması kabul edilemez.”

Dervişoğlu, konuşmasının devamında, “Türkiye, Orta Doğu’da krizleri abartan bir ülke değil, çözüm üreten, tarihsel misyonuna uygun biçimde barışı savunan güçlü bir aktör olmalıdır. Türkiye, bu coğrafyanın kadim bekçisi olarak tarihsel sorumluluklarını asla unutmamalıdır. Türkiye’nin bölgesel gücü elleri kolları bağlanmış şekilde hareketsiz bırakılmıştır. İktidarın akıl almaz yönetim hataları, Türkiye’yi hem mazlum halkların yanında durma şansını yitirmiş hem de küresel siyasette ağırlığını kaybetmiş bir ülke konumuna sürüklemiştir” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Dervişoğlu’nun açıklamalarından satır başları şu şekilde:

“28. Dönem 3. Yasama yılının, milli meclisimizin şeref, haysiyet ve yetkilerinin iktidar tarafından tahrip edilmediği bir yıl olmasını dilerim. Yeni yasama yılının ilk grup konuşmasına güzel bir konuda, umut dolu mesajlar vererek başlamak isterdim. Ancak coğrafyamız yangın yeri.

Bildiğiniz üzere, İsrail’in Filistin’de onyıllardır süren kanlı işgali ve sistematik zulmü, artık bölgenin sınırlarını aşmış ve bu barbarca saldırganlık Lübnan’a kadar yayılmıştır. Bu işgalci devletin saldırıları, uluslararası hukukun zerrece umursanmadığı, pervasız bir tutumla yürütülmekte; sivil yerleşim alanları bilerek hedef alınmakta, çocuklar, kadınlar, masum siviller acımasızca katledilmektedir.

İsrail, Filistin’de gerçekleştirdiği insanlık dışı politikalara ilaveten, Lübnan’da şehirleri yerle bir etmekte, masum insanları yerlerinden, yurtlarından koparıp göçe zorlamaktadır. Bu vahşi saldırılar, sadece bölgenin istikrarını değil, tüm Orta Doğu’yu bir ateş çemberine sürüklemekte ve büyük bir yayılmacı stratejinin tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır. Ne var ki, Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum, bu insanlık dışı olaylar karşısında ne yazık ki utanç verici bir sessizliği tercih etmektedir.

Bu sessizlik, zulmü onaylayan, adeta İsrail’in işlediği savaş suçlarına ortak olan bir tavırdır. Birleşmiş Milletler’in acizliği ve etkisizliği, adaletin köküne kibrit suyu dökmekte, insanlık vicdanında derin yaralar açmaktadır. Eğer BM ve dünya toplumu, gerçekten barıştan yana bir duruş sergiliyor olsaydı, İsrail’in bu pervasız saldırganlığı karşısında cesur ve kararlı adımlar atarlardı.

Dünyada hal böyle. Peki, bizde durum nasıl? Cumhurbaşkanı Erdoğan dün bu konuyla ilgili devlet ciddiyetine yakışmayan açıklamada bulundu. Türkiye, basit ajitasyonlarla, hamasetle yönlendirilecek bir ülke değildir. Bölgemizde böylesine önemli meseleler söz konusu olduğunda, popülist korku siyasetiyle halkı kandırmaya çalışmak, ülkemizin uluslararası itibarını yerle bir etmekte ve diplomatik alanda bizi ciddiyetsiz bir aktör olarak göstermektedir.

İsrail’in insanlık dışı politikalarına karşı durmak zaruridir; ancak Türkiye gibi kadim bir devletin, bu meselede akılcı ve stratejik bir diplomasi yürütmesi gerekirken, hamasi söylemlerle dış politika oluşturmaya çalışması kabul edilemez. Türkiye, Orta Doğu’da krizleri abartan bir ülke değil, çözüm üreten, tarihsel misyonuna uygun biçimde barışı savunan güçlü bir aktör olmalıdır.

Türkiye, bu coğrafyanın kadim bekçisi olarak tarihsel sorumluluklarını asla unutmamalıdır. Türkiye’nin bölgesel gücü elleri kolları bağlanmış şekilde hareketsiz bırakılmıştır. İktidarın akıl almaz yönetim hataları, Türkiye’yi hem mazlum halkların yanında durma şansını yitirmiş hem de küresel siyasette ağırlığını kaybetmiş bir ülke konumuna sürüklemiştir.

“III. Dünya savaşı riskinden söz ederken TBMM’ye bilgi verilmiyor”

Böyle bir ortamda ve özellikle Hakan Fidan kamuya yaptığı açıklamalarda bir III. Dünya Savaşı riskinden söz ederken Dışişleri Komisyonu’na ve de TBMM Genel Kurulu’na bilgi verilmiyor oluşu kaygı vericidir. Buna bir de Sayın Cumhurbaşkanı’nın ‘İsrail’in müteakip hedefinin Türkiye olduğu’ yolundaki beyanları eklenince ‘iktidar milli güvenliğimiz için ne yapıyor’ sorusunu sormak durumundayız. Hiçbir şey yapmıyor gözüktükleri için de, beyanları onlar açısından maalesef inandırıcılığını yitirmektedir.

Arap ülkelerinin lakayt davranışı ve mezhepsel yaklaşımlar nedeniyle bu yaranın öngörülebilir bir gelecekte kapanması zor görülmektedir. Birleşmiş Milletleri Güvenlik Konseyi’nin ise veto yetkisine sahip ülkelerin tavrı nedeniyle kendisinden beklenen etkinliği gösteremeyeceği anlaşılmaktadır.

Ülkemizin ise sorunların aşılması yolunda, meseleye taraf olmaktan dolayı bir arabuluculuk işlevini yerine getirmesi de imkânsız hale gelmiş bulunmaktadır. İYİ Parti olarak iktidara çağrımız sorunun insani boyutunu öne çıkaracak çabalara öncelik vermeleri, TBMM ve siyasi Partileri de gerektiği veçhile bilgilendirmeleri yönündedir.

Çatışmaların bir yansıması olarak yeni sığınmacı dalgaları olasılığının da göz ardı edilmemesi gerektiğine inanıyoruz. Ülkemizin, tarihsel misyonuna ve bölgesel gücüne yakışır şekilde hareket etmesi ancak sağlam, tutarlı ve cesur bir dış politika ile mümkündür.”

Paylaşın