İBB Başkanı İmamoğlu: Sandık Gelecek, Bu İktidar Gidecek

Çağlayan Adliyesi önünde toplanan CHP’lilere hitap eden İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “‘Turbun büyüğü heybededir’ demek, ‘Ben soruşturma seviyesindeki bu dosyaların her sayfasını biliyorum’ demek değil midir? Peki, sayın cumhurbaşkanının bu dosyalara bakabilme hakkı var mı? Hakkı yok” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “‘Ben bu davayı takip ediyorum. Turbun büyüğü heybede. Ben ne yapılacağını da biliyorum’ diyorsun. Yani geçmişte olduğu gibi bu davanın da savcılığına soyunuyorsun. Biz aldatıldık diyenlerden usandık. Aldatıldık diyenlerle işimiz yok. Biz aldatılmayız. Sandık gelecek, bu iktidar gidecek.”

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, hakkında son 10 günde açılan iki ayrı soruşturma nedeniyle Çağlayan Adliyesi’ne giderek ifade verdi.

İmamoğlu’na destek için sabah saatlerinden itibaren binlerce partili Çağlayan Adliyesi önünde toplandı. İmamoğlu’na destek için Çağlayan Adliyesi’ne gelenler arasında CHP’li yöneticilerin yanı sıra Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş da bulunuyor.

Saat 09.50’de başlayan ifade süreci saat 11.40 civarında tamamlandı. İki soruşturma kapsamında ifadeler aynı savcı tarafından alınırken İmamoğlu’na avukatları Kemal Polat, Mehmet Pehlivan ve Nusret Yılmaz eşlik etti. Savcılık ifadesinin ardından İmamoğlu hakkında herhangi bir tedbir kararı alınmadı.

Adliye içinde ifade süreci devam ederken dışarıda polis ve partililer arasında arbede yaşandı. Gerginlik, CHP’ye ait seçim otobüsünün Çağlayan Adliyesi önüne ilerlemesine polisin engel olmasıyla başladı. TOMA ile yolu kapatan polis, CHP milletvekilleri ve diğer parti yöneticilerinin otobüsle adliye yakınlarına ilerlemesine engel oldu. Bunun üzerine polis ve kalabalık arasında arbede çıktı. Polis kalabalığı dağıtmak için göz yaşartıcı gaz kullandı.

Ekrem İmamoğlu, ifadesinin ardından kendisine destek için gelenlere seslendi. İmamoğlu’nun açıklamasından satır başları şu şekilde:

“Burada olmayan siyasi parti yok. Bu benim için en büyük gurur vesilesi. Çünkü burada tek tek ismini sayarsam yanlış olabilir ama bugün iktidar partisi hariç tüm siyasi partiler burada… Adaleti savunması için, adaletin tesisi için bize destek olmak için geldiler. Çünkü gerçekten 16 milyon insanın iradesi böyle bir ifade vermemeliydi.

Bugünkü mesele adalet meselesidir, bugünkü mesele hak arama meselesidir, bugünkü mesele geleceğimizdir. İstanbul’da yargı tacizinin en üst seviyesini yaşıyoruz ama yılmadık, yılmayacağız. Haksızlığa, hukuksuzluğa karşı mücadele etmeye devam edeceğiz.

Esenyurt’ta başlayan ve Ahmet Özer hocamızın sabahın köründe derdest edilerek hapse atılması, Beşiktaş’ta Rıza Akpolat kardeşimizin haksız yere tutuklanarak görevinden uzak uzaklaştırılması süreciyle beraber bu yargı eliyle süreci dizayn etme çabası devam etmektedir.

Tabii bugün büyük bir dayanışma ruhu içerisindeyiz. Dedim ya siyasi partilerimizin tamamı burada. Hatta genel başkanlarının bize katkı sunduğunu biliyorum.Her birisine Türkiye Cumhuriyeti’nin bu şanlı devletin bekası için, milletimizin birlik ve beraberliği için her birisine yürekten teşekkür ediyorum, minnet duygularımı iletiyorum.

Elbette, elbette benim siyasi yol arkadaşlarım bugün burada, hem İstanbul’umuzun hem ülkemizin farklı noktalarından yönetici dostlarımız burada, partimizin en üst seviyesinden üyesine kadar herkesin katkı sunduğu bir ortamın içerisindeyiz. Her daim yanımızda olan partimizdeki yol arkadaşlarımıza, bütün yöneticilerimize de teşekkür ediyorum, minnet duygularımı iletiyorum.

Bütün örgütümüzün yanı sıra elbette yol yürüdüğümüz, özellikle 31 Mart’tan sonra gösterilen seçim başarısıyla Türkiye’nin birinci partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’ne, başta Sayın Özgür Özel Genel Başkanımız olmak üzere her birimize, en fazla da belediye başkanlarına nasıl müdahale edildiğini, nasıl kötü bir muamelenin gösterildiğini hep beraber yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz.

Sevgili dostlarım, sevgili dostlarım, elbette bizi farklı konumlandırmaya ve farklı bir biçimde bizleri yorumlamaya çalışanlar var. Ben, bugün yanımda olan, anons edildi birçok başkanımız da burada ama gelemeyen de var buraya. Çünkü o tarafta, o tarafta insanlarımızın bir araya toplanmasına bile engel olunma çabasını anlayamıyorum.

Korkunun, korkunun neden kaynaklandığını biliyoruz. Bu konuda özellikle bu tür ortamlarda polisimizle, sevgili, kıymetli, ayağına taş değmesin diye dua ettiğimiz polisimizle halkımızı karşı karşıya getiren aklı da kınıyorum. Bunun o kadar kolay halledilebilecek ortamı var ki, buraya gelmezdi. Onun için gelemeyen başkanlarımız var. İzmir Belediye Başkanımıza, Muğla Belediye Başkanımıza, Tekirdağ Belediye Başkanımıza, onların nezdinde burada oldukları için sarıldım, kucakladım, teşekkür ettim.

Tabii özellikle burada bulunması, nasıl kol kola, omuz omuza olduğumuzu, birlikte ‘mesele vatansa gerisi teferruattır’ diyerek bir arada olduğumuzu gösteren değerli dostum, ağabeyim, Belediye Başkanımız Mansur Yavaş’a teşekkür ediyorum.

Sevgili dostlar bakın, ben, ben iki tane konuda burada ifade verdim. Bir tanesi, bir tanesi bir panelde bu sevgili kardeşim, Gençlik Kolları Genel Başkanımız Cem Aydın evinden, evinden çok sayıda polisle gidiliyor, ifade verilmek için adliyeye getiriliyor. Deseniz ki “Sayın Cem Aydın, gel ifade ver” yahut Cem Aydın aha burada adliyenin önünde. Bir korkusu olur mu bu insanların? Aramızda bir Allah’ın kulunun bile korkusu yok.

Gider ifadesini verir. Veremeyeceğimiz hesap yok. Neymiş? İtibarsızlaştıracakmışlar. Neymiş? Korkutacakmışlar. Ben de sevgili başkanımız, çok başarılı bir başkanımız. Sonuçta 30 seneye aşkındır, yani neredeyse doğmadan diyelim ailesini tanıdığım, çocukluktan beri yetişmesini gördüğüm bir insan üzerinden elbette hayıflanıyorum, kızıyorum.

Bir abi gibi, bir baba duygusuyla dedim ki; ‘Bak Sayın Başsavcı, biz öyle adil bir dönemi bu ülkeye kazandırmak istiyoruz ki senin çocukların dahi, sadece onun değil, kim haksızlık, kim hukuksuzluk yapıyorsa bu milletin hiçbir evladının sabahın köründe derdest edilerek evinden alınmayacağı günleri, herkese eşit bir adalet sistemini, yargının bağımsızlığını bu ülkeye biz getireceğiz’ dedim.

En kutsalımız olan aileyi, çocuğu tehdit etti diye Ekrem İmamoğlu’nu buraya ifade vermeye çağırıyorsun. Bu, bu bir şaşkınlık. Hem de, hem de daha konuşmamız yeni bitmiş, pat diye. İkincisi ne? İkincisi bir bilirkişisi, artık ismini söylemeyeceğim, herkes tanıyor. Bir bilirkişisi, bir bilirkişisi, öyle bir bilirkişi ki istatistik kurallarını altüst ediyor.

Ekrem İmamoğlu ve yakın çevresinde hangi konu var ise özellikle soruşturmanın başladığı anda ilk bilirkişi olarak çağırılıyor ve o bilirkişi raporlarıyla dava açılıyor. Şu ana kadar yazdığı her bilirkişi raporu da başka uzman bilirkişiler tarafından tamamen yanlış olduğu tescil ediliyor.

Özellikle son Esenyurt ve Beşiktaş operasyonunda Esenyurt için tutulan tutanakta orada 3 bilirkişinin ismi yazıyorken diğer ikisinin haberi olmadan, bilgisi olmadan bir rapor yazıyor, imzalıyor.

Tamamen usule, hukuka, kanuna aykırı. Çünkü ben şimdi hukuksuzluk yapmayayım, Mansur Başkanımın yanında ama ikisinin imzası olmadan o 3 kişinin ismi yazıyorsa bilirkişi raporu çıkamaz.

Dolayısıyla böyle bir evrakta sahteciliğe kadar giden uydurma bir rapor düzenliyor. Yahu bu millete kötülük düşünen, bu milletin birlik ve beraberliğini altüst etmeye çalışanı ben ifşa etmeyeceğim de kim edecek? Hem ifşa edeceğim.

‘Aldatıldık’ diyenlerden usandık, onlarla işimiz yok. Yanlışı yap sonra ‘aldatıldık’ de… Aldatıla aldatıla milletin yoksulluğa gömülmesine neden oldunuz. Buna müsaade etmeyeceğiz. Biz aldatılmayız. Sandık gelecek bu iktidar gidecek kardeşim. Bu işin başka yolu yok.”

Ekrem İmamoğlu hangi soruşturmalar nedeniyle ifade verdi?

CHP’nin potansiyel cumhurbaşkanı adayı olarak görülen İmamoğlu’nun 20 Ocak 2025’te katıldığı bir panelde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’e yönelik sözleri soruşturmaya konu olmuştu.

İmamoğlu, Başsavcı Gürlek hakkında şu ifadeleri kullanmıştı: “Bak başsavcı sana söylüyorum. Sana hiçbir faydamız olmaz senin zihnin çürümüş de… Biz var ya senin evlatlarını bile bu muamelelerden kurtarmak için seni yöneten aklı bu milletin zihninden söküp atacağız. Bunu unutma.

Söküp atacağız ki senin evlatlarının kapısına birileri dayanmasın, senin evlatlarını sabahın köründe evinden kimse almasın. Senin zihniyetinin içinden geçen yol ve yöntemleri bu memleketin her ortamından söküp atacağız ki senin dahi yuvana, çocuklarının geleceğine huzuru temin edelim. Bizim derdimiz bu.”

Bu sözlerin ardından Savcılık, “tehdit ve terörle mücadelede görev alan kişileri hedef göstermek” suçlamalarıyla soruşturma başlatmıştı.

Bir hafta sonra, 27 Ocak’ta ise İmamoğlu bu kez düzenlediği “Turpun Büyüğü” başlıklı basın toplantısındaki sözleri nedeniyle soruşturmayla karşı karşıya kaldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın tutuklanması üzerine yaptığı “Turpun büyüğü heybede” açıklamalarına atıfta bulunan İmamoğlu basın toplantısında; İBB, Esenyurt ve Beşiktaş belediyeleri ile kendisi hakkında yürütülen bazı soruşturmalarda bilirkişi olarak aynı ismin varlığına dikkat çekmişti.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı “bir kısım soruşturmalarda görevli bilirkişinin hedef gösterilmek suretiyle yargı görevi yapanın etkilemeye teşebbüs edilmesi” iddiasıyla İmamoğlu hakkında soruşturma başlatmıştı.

“Adil yargılanma anayasal bir haktır”

İmamoğlu’nun ‘Terörle Mücadele Eden Kimseleri Hedef Göstermek ve Tehdit Etmek’ suçlamasıyla verdiği ilk ifadenin tam metni şöyle: ”Bugün burada bulunmamın nedeni, hukukun değil talimatların egemen olduğu bir düzendir. Ben ‘hak yemem ama hakkımı da yedirmem’ diyerek seçilmiş bir kişiyim. Ve sözümün eriyim.

İsnat edilen suçla bağlantılı olarak dediğim şeyler belli, burada da tekrar ediyorum: “Biz senin evlatlarını bile bu muamelelerden kurtarmak için seni yöneten aklı bu milletin zihninden söküp atacağız. Söküp atacağız ki senin evlatlarının kapısına birileri dayanmasın… senin evlatlarını sabahın köründe evinden kimse almasın… söküp atacağız ki senin dahi yuvana, çocuklarının geleceğine huzuru temin edelim. Bizim derdimiz bu.

Biz, hukukun talimatla değil, evrensel ilkelerle işleyeceği bir gelecek için gece gündüz çalışıyoruz. Çocuklarımız da gelecek kuşaklar da adaletin sıcaklığıyla huzur ve güven içinde uyuyabilsinler diye.

Resmi davet yazısıyla ifade vermeye pekala davet edilebilecek olan CHP Gençlik Kolları Genel Başkanımızın kapısına gün doğmadan çok sayıda polisle birden gidilmesini eleştirirken, bir abi – bir baba şefkatiyle sarf ettiğim sözlerimi tehdit olarak görmek, bağımsız yargıyı, gerçek adaleti tehdit olarak görmek demektir. Benim bu sözlerimden ancak yargı üzerindeki hakimiyetini kaybetmekten korkanlar tehdit algılayabilir.

Benim sözlerimde tehdit yok, hedef göstermek yok. Benim yaptığım ifade özgürlüğüdür. Ve ifade özgürlüğü anayasal bir haktır. İfade özgürlüğü, adli makamlara ve onların işleyişine yönelik eleştirileri de kapsar.

Demokratik düzenin bir gereği olarak uğradığımız haksızlıkları milletimizle paylaşmak; yaşanan usulsüzlükleri eleştirmek ve bu uygulamaların ‘hukuka güven’ zarar verdiğini dile getirmek ne zamandan beri tehdit sayılıyor?

Ülkenin en büyük partisinin bir belediye başkanı olarak, iktidara geldiğimizde kurulacak düzende ‘hukuka güven olacak, yargıya güven olacak, yargı bağımsız ve tarafsız olacak, kötü ve intikamcı zihniyete son verilecek, ülkeye adalet gelecek ve kimse sabah erkenden inzibat marifetiyle derdest edilip götürülmeyecek’ demek, ne zamandan beri tehdit sayılıyor?

Asıl tehdit “Turpun büyüğü heybede” diyerek yargıya doğrudan müdahale edenler tarafından yapılmaktadır. “Turpun büyüğü heybede” diyerek hedef gösterenler, bu sözleriyle bir yandan da yargı mensuplarının bağımsız ve tarafsız çalışamayacaklarını deşifre etmektedirler.

‘Yargı üzerindeki tüm baskıları kaldıracağız, asla yargıya talimat vermeyeceğiz, baskı uygulamayacağız’ sözünü veren bir yöneticiyi tehdit olarak gören akıl, milleti tehdit olarak görüyor demektir. Çünkü bağımsız yargı millet adına karar verir. Bağımsız yargı da milli iradenin bir parçasıdır.

Türkiye, liyakatli savcıların ve hâkimlerin onurlu ülkesidir. Bu ülke, hırsızların, yolsuzların, yetim hakkını yiyenlerin karşısına dikilen milletin öz evladı olan, hukukçulardan yanadır. Onlar, bizim iktidarımızda bağımsız olarak çalışabilecekler, ‘bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun’ diyebileceklerdir.

Fakat yargıyı, siyasi çıkarlar için araç hale getirenler günü gelecek, hukuk önünde gerçek bir muhasebeye tabi tutulacaktır. Bu, bizim sözümüzdür. Bu, halkın adalet talebinin karşılığıdır.

Yargıyı araçsallaştıran siyasiler er meydanına çıkıp mertçe yarışmak yerine, böyle yollara başvurmaktan vazgeçsin. Milletin ferasetine kendinizi teslim etsin.

Çünkü millet büyüktür! Şunu da unutmasınlar: Hiçbir baskı, hiçbir tehdit, halkın adalet mücadelesini durduramayacak. Bu düzen ilk seçimde değişecek ve yeniden hukuk devleti inşa edilecek! Hukukun talimatla değil, evrensel ilkelerle işlemesi sağlanacak! Bu milletin evlatlarını şafak operasyonlarıyla gözaltına alanlar ve her muhalif sesi hukuksuz bir biçimde mahkum edenler yaptıkları adaletsizliğin zerresini bile görmeyecekler.

Bu israf ve yağma düzeni yalnızca hukuku değil, emekçinin ekmeğini, gençlerin umudunu, milyonların alın terini de çaldı. Depremde, yangında zorda kalan insanlarımızın canını aldı. Biz buna asla teslim olmayacağız. Bu büyük millet, adaletin yeniden tesis edildiği günleri mutlaka görecektir! Ve hakkımda açılan bu siyasi soruşturmanın cevabını millet sandıkta verecektir! Yüce milletime arz ederim.”

İmamoğlu hakkında bilirkişi Satılmış B. ile ilgili sözleri gerekçesiyle açılan soruşturmada verdiği ifadede ise şunları belirtti: “Basın açıklamam sırasında, aleyhimde soruşturma açılmasına karar veren savcılık, sadece 15 dakika sonra alelacele bir açıklama yaptı.

İnsan düşünmeden edemiyor…

Savcılık bu hızını kadın cinayetlerinde, çocuk istismarlarında, yolsuzluklarda veya haksızlığa uğramış mazlumların davalarında da gösterebilseydi, bugün milletin adalete olan güveni bu kadar sarsılmış olur muydu? Ama belli ki bazı konular, diğerlerinden daha ‘acil’ sayılıyor.

Eleştiriye tahammülü olmayan bir düzenin ayakta kalma çabası, en temel haklarımızı bile tehdit eder hale gelmiştir. Bu tehditlere boyun eğmeyeceğim. Beni bu tür haksız isnatlarla, siyasi saiklerle yapılan soruşturmalarla yıldırmaya çalışanlar, halkın vicdanında çoktan mahkûm olmuşlardır.

Ben basın açıklamamda, milletin iradesiyle seçilmiş bir kişi olarak, hesap verebilirlik ve şeffaflık ilkelerine olan bağlılığımla yaşanan gerçekleri tek tek dile getirdim. Şartları oluştuğunda bir bilirkişinin tarafsızlığını sorgulamak, demokratik bir toplum düzeninde doğal bir hak olduğu gibi, adaletin tecellisi için de bir zorunluluktur. Kamuoyunun doğru bilgiye erişmesi ve adaletin şeffaflıkla işlemesi, hukuk sisteminin olmazsa olmazıdır. Ancak bugün, bu eleştiriyi dile getirdiğim için soruşturmaya maruz kalıyorum. Bu bir suç değil, aksine adaletin ve demokrasinin gereğidir.

Sormak istiyorum: Tarafsız olması gereken bir bilirkişiyi eleştirmek mi adil yargılamayı etkiler, yoksa tarafgirliği görmezden gelmek mi?

Ben buraya, basın toplantısında yaptığım açıklamalarla “Yargı görevini yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs” iddiasıyla ifade vermeye çağrılmış bulunuyorum. Hepimiz biliyoruz ki bu ‘suçun’ oluşması için, bilirkişiye hukuka ve gerçeğe aykırı bir rapor hazırlaması için baskı kurulması ve tehdit edilmesi gerekiyor.

Zaten çoktan yazılmış ve ilgili makamlara çoktan sunulmuş raporların nesi etki altında kalacak? ‘Binlerce bilirkişi içinden hep aynı bilirkişinin her seferinde CHP’li belediyeler, belediye başkanları veya iştirak şirketlerinde nasıl oluyor da görevlendiriyor” diye sormak mı suç oluyor? Yargı görevini yapanın gerçeklere aykırı rapor veya mütalaa yazması sorun değil de, bunun eleştirilmesi mi sorun oluyor? Asıl bunu yapan bilirkişinin kendisi adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmiyor mu?

Ben konuşmamda, bir bilirkişiyle ilgili olarak, aklın ve istatistik biliminin sınırlarını zorlayan bir duruma dikkat çektim ve bunun bir tesadüf olup olmadığının sorgulanmasını talep ettim. Ben bilirkişilik sıfatıyla bağımsız ve tarafsız bir şekilde kamu görevi yapması gerekirken, gerçeğe aykırı mütalaada bulunduğu çeşitli örneklerle sabit olan bir şahsın yarattığı adalet sorununa müdahale edilmesini talep ettim.

Bunu hem Sayın Adalet Bakanı’ndan hem de milletimizden talep ettim. Milletimizden talep ettim çünkü, bağımsız yargı millet adına karar verir. Ve milletten daha büyük makam veya güç yoktur. Adli makamların işleyişini sorgulamak da ifade özgürlüğü kapsamında korunmaktadır ve demokratik düzenin bir gereğidir. Zira, adil yargılanma hakkı her vatandaşımızın sahip olduğu anayasal bir temel haktır.

Hz. Ali der ki ‘Bir zulmü engelleyemiyorsanız, en azından onu herkese duyurun…’

Bu nasihatten güç alarak bugün benimle uğraşan bu düzeni teşhir etmeyi boynumun borcu sayıyorum. Bizim çabamız; bu ülkede birliğin, kardeşliğin ve huzurun korunması çabasıdır! Bizim çabamız; bu ülkede yaşayan istisnasız her bir vatandaşın hakkını, hukukunu, can ve mal emniyetini sağlama çabasıdır!

Bizim çabamız; asıl yetkinin millette olduğunu hatırlatma çabasıdır! Çünkü Atatürk, cumhuriyetimizi ‘Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.’ düsturuyla kurdu. Biz de bu düsturla hareket ediyor ve mücadelemizi milletimizin iradesine teslim ediyoruz. Yüce milletime arz ederim.”

Paylaşın

İmamoğlu’ndan “Erken Seçim” Mesajı: Bu Gidişattan Kurtulmanın Tek Yolu

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, sosyal medya hesabı üzerinden, “Kötü gidişata dur demek için partimiz yola çıktı, bu gidişattan kurtulmanın tek yolu erken seçimdir” mesajı verdi.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, sosyal medya hesabından başlattığı yayınla gündeme yönelik açıklamalarda bulundu.

İmamoğlu, geçen günlerde CHP’li belediyelere açılan soruşturma dosyalarında yer alan bilirkişinin ismini açıklamıştı.

İktidarı sert sözlerle eleştiren İBB Başkanı hakkında dakikalar içinde soruşturma açılmıştı. İmamoğlu’nun “hukuksuzlukların perdesi yapılmaya çalışıldığını” söylediği bilirkişi ile görüşen ve o kaydı yayımlayan Halk TV gazetecileri gözaltına alınmıştı.

Halk TV Sorumlu Müdürü Serhan Asker, sunucu Seda Selek, gazeteci Barış Pehlivan program koordinatörü Kürşad Oğuz adli kontrolle serbest bırakılırken, Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş tutuklandı.

Bilirkişi ifşasıyla “kötülük kilit taşını yerinden söktüklerini” söyleyen İBB Başkanı, gazetecilere yapılanlara tepki gösterdi.

Öte yandan bilirkişi krizinin ardından CHP’nin cumhurbaşkanı adaylığı tartışmaları bir kez daha alevlenmişti. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, adayın ön seçimler CHP’nin üyeleriyle seçileceğini duyurmuştu.

Adaylık için ismi geçen İBB Başkanı İmamoğlu, yayımladığı videoda bu konu hakkında da, “Kötü gidişata dur demek için partimiz yola çıkmıştır. Bu gidişattan kurtulmanın tek yolu erken seçimdir. Genel başkanımız bir cumhurbaşkanı adayı belirleme sürecini başlatmıştır” ifadelerini kullandı.

“Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”

“Kimsenin endişesi olmasın. Millet büyüktür. Bu aziz milletin çocukları için her alanda mücadeleye devam edeceğim. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” diyen İmamoğlu konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

“Hafta başında bir basın toplantısıyla milletimize Satılmış B. isimli bir bilirkişiyi tanıttım. Bu şahsın, hukuksuzlukların perdesi yapılmaya çalışıldığını, olmayan raporların nasıl iddianameye girdiğini, raporların nasıl değişime uğradığını, imzasız raporla bu kişi üzerinden insanların nasıl suçlandığını belgeleriyle açıkladım. Bu tarihi ifşa, bize tezgah kuranları büyük paniğe uğrattı. Çünkü kötülük duvarının kilit taşını böylece yerinden söktük ve o duvar oyun kuranların üzerine devrildi.

Bu sözde bilirkişiye ulaşan ve konuşmasını yayınlayan gazetecilere jet hızıyla gözaltılar yapıldı. Belli ki panikleri büyüktü. Nihayetinde Halk Tv’den 4 gazeteci gözaltıların ardından adli kontrolle serbest kalırken, ne yazık ki gazeteci Suat Toktaş tutuklandı. Çok üzücü. Suat beye ve Halk Tv’ye selamlarımı iletiyorum. Geçmiş olsun diyorum. Gazeteciler büyük sıkıntı çekerken, marifetlerini belgelediğimiz bilirkişi ise,ne yazık ki adeta büyük koruma altında.

‘Sen ne yaptın?’ Diye soran bile yok. Belli ki tek başına yapmamış.

Bu olay bir gazeteci için tutuklama gerektiren suçsa hatırlatmak isterim. 31 Mart 2019 seçimlerinin hemen öncesinde, devletimizin kırmızı bültenle aradığı bölücü bir terörist hem de devletin ve milletin kanalı olan TRT’ye çıkarılmıştı. Kendisine benim aleyhime, rakibimin lehine demeç verdirildi. TRT’de bu şahsı konuşturanların başına bir şey geldi mi? Gelmedi.

Garabetin dik alası işte budur.

Ne yazık ki, Türkiye’de hukukun üstünlüğü değil,üstünlerin hukuku egemen olmuştur, daha doğrusu bir avuç insanın…

Oysa Anayasa’nın 10. Maddesinde ne yazıyor: Kanun önünde herkes eşittir.

Kıymetli Dostlar;

Bu bir avuç insan; siyasetçiler, sivil toplum liderleri, medya mensupları, iş insanları ve akademisyenler dahil herkesi susturmaya çalışıyor.

Çünkü artık ekonomiyi yönetemiyor; ülkeyi yönetemiyorlar…

Biliyorum; bu yüzden her biriniz uzun zamandır çok ağır hayat pahalılığı, işsizlik ve geçim sıkıntısı yaşıyorsunuz.

Biliyorum; ülkenin dört bir yanında yaşanan felaketler, milletimize yaşatılan büyük acılar, hastanelere kadar nüfuz etmiş yaygın bir çeteleşme ve buna karşılık ülkeyi yöneten bir avuç insanın sorumsuz tavırları canınızı çok sıkıyor.

Biliyorum; tadınız tuzunuz kalmadı.

Karşınızda sizin halinizden anlamayan, sesinize kulak vermeyen ve gün geçtikçe daha fazla otoriterleşen bir iktidar var.

‘Gerçek insan, başkasının yüzünde patlayan tokadı kendi suratında duyabilendir’ derler.

Ama onlar, sizin canınızın nasıl yandığını hissetmiyorlar.

Bir avuç insanın mutluluğu onlar için yeterli.

Oysa ben başkasının yüzünde patlayan tokadı yüreğimde hissediyorum, içim acıyor.

Kimin başına gelirse gelsin, her türlü adaletsizliğe isyan ediyorum.

Belki ekonomik verilerde rakamlar değişiyor ama DERİN geçim sıkıntısı hiç değişmiyor.

Enflasyon zirvedeyken de geçim sıkıntısı var, düştüğü söylenirken de.

İktidar, ne yazık ki ekonomik sorunlara çare olamıyor.

“ŞAHLANAN SADECE BİR AVUÇ İNSAN OLDU”
Milletten yetki isterken vaatleriyle kapınızı çalanlar, iş sorumluluk almaya geldiğinde ortadan kayboluyor.

Yılardır ‘ekonomimiz şahlandı, şahlanacak’ vaatleriyle sizleri aldattılar.

On yıllar geçti ama, şahlanan sadece bir avuç insan oldu.

Türkiye gibi şahlanması gayet kolay, dinamik bir ülkeyi yönetemez hale getirdiler.

Baksanıza, iş sorumluluk almaya gelince bakanları bile birbirlerini suçluyor.

Bu fotoğraf çöküşün fotoğrafıdır.

Türkiye bu akla, bu ahlaka, bu zihniyete daha fazla emanet edilemez.

Bu kötü gidişata dur demek için partimiz yola çıktı.

Bu dibe vuruştan kurtulmanın tek yolu seçimdir. Erken seçim!

Bu yüzden Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, partimiz için son derece demokratik bir Cumhurbaşkanı adayı belirleme süreci başlattı.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin tam 1 milyon 600 bin üyesi ön seçimlerde partimizin adayını belirleyecek.

Ülkemiz tarihinde ilk defa yapılacak olan bu demokratik uygulama, yakın geleceğimiz adına tam bir devrimdir.

O yüzden partimizin bu kararını en güçlü bir şekilde destekliyorum.

Tam bir “cesur demokrasi” uygulaması olacak olan önseçimler, sadece partimizi, seçmenlerimizi değil, inanıyorum ki ülkemizin demokratik muhalefetini de birleştirecektir.

Kimsenin kaybetmeyeceği, sonuç ne olursa olsun, hepimizin ilk günkü şevk ve heyecanla tamamlayacağı bir süreç olacak bu.

Ama sevgili vatandaşlarım,

Bu yol, güllük gülistanlık bir yol değildir. Engebe ve tuzaklarla dolu bir yoldur. Hepimiz bu süreçte güçlerimizİ birleştirmeliyiz.

Ama çok iyi biliyorum ki, bu yolun sonu aydınlık ve huzur dolu, iktidar yoludur.

Biz bu yola çıktık.

Artık bizim için bu yoldan dönüş yok.

Yolumuzu azimle, cesaretle yürümeye devam edeceğiz.

Her koşulda ve her zaman memleketimiz ve milletimiz için “Tam Yol İleri” diyeceğiz.

Kıymetli Yurttaşlarım;

Bir kısmınızın duymuş olduğu gibi yarın sabah Çağlayan Adliyesi’nde olacağım.

Tam bir abi, baba duygusuyla bizlere bugünleri reva görenlere “Sizin bu milletin evlatlarına yaşattığınız adaletsizlikleri biz sizin evlatlarınıza yaşatmayacağız! Çünkü bizim iktidarımızda yargı bağımsız olacak” dediğim için hakkımda açılan soruşturmada ifade vereceğim.

Ayrıca bize karşı kurduğu tüm tuzakları, hazırladığı sahte raporları ifşa ettiğimiz bilirkişiyi milletimize anlattığım için de ifadem alınacak. Düşünebiliyor musunuz; yargının bağımsız olmasını, herkesin adalete güvenebilmesini istediğim için ifadem alınacak.

Ama yarın sadece benden ifade alınmayacak…

Benim gibi düşünen on milyonlarca vatandaşımızdan ifade alınacak.

Oysa demokrasilerde millet hesap vermez, hesap sorar.

Muhalefetsiz bir ülke yaratma hevesiyle, hukuk görüntüsü altında bir siyasi operasyon sürdürüyorlar.

Ama kimsenin endişesi olmasın.

Millet büyüktür…

Sandık gelir, herkes boyunun ölçüsünü alır.

Bu yoldan da dönmeyeceğim.

Cesaretimiz var, heyecanımız yüksek!

Bu aziz milletin evlatları için her alanda mücadeleye devam edeceğim.

Daha önce dediğim gibi…

Kurtuluş yok tek başına…

Ya hep beraber ya hiçbirimiz!”

Paylaşın

İBB Başkanı İmamoğlu: Büyük Telaş İçindeler

“Bilirkişi” açıklamasının ardından başlayan soruşturmada gazetecilerin gözaltına alınmasına tepki gösteren İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kilit taşı çekildi, kumpasa düzeni ortaya çıktı” dedi ve ekledi:

“Bilirkişi deşifre edildi. Büyük kaygı ve telaş içindeler. Bu telaşla baskı yapıyorlar. Bizi yıldırabileceklerini sanıyorlar. Ama yanılıyorlar demokrasi kurulana kadar onlarla mücadelem devam edecek.”

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Saraçhane’de gazetecilerin sorularını yanıtladı. İmamoğlu’nun açıklamaları şöyle:

“Bugün utanç verici basınları, gazetecilik mesleğine saldırıya sesini dahi çıkaramayan medya kuruluşlarında aynı kişiyle röportaj yayınlanıyor, benimle ilgili yalan ifadelerle dolu 5 seneleri geçti. Ama Halk TV’deki gazetecilere ceza vermenin gayreti içindeler.

Kilit taşı çekildi, kumpasa düzeni ortaya çıktı. Bilirkişi deşifre edildi. Büyük kaygı ve telaş içindeler. Bu telaşla baskı yapıyorlar. Bizi yıldırabileceklerini sanıyorlar. Ama yanılıyorlar demokrasi kurulana kadar onlarla mücadelem devam edecek.

Sayın Bakan tam da beklediğim gibi konuştu. Ben de şimdi ona soruyorum; sayın Bakan İstanbul’da sözün geçiyor mu geçmiyor mu? Sakın öyle ‘bağımsız yargı’ diye tweet atma. Buna cevap ver. Umarım bu ülkenin aklı başında yargı mensuplarının tazyikiyle bu süreç sona erer ve gazeteciler özgürlüklerine kavuşur.

Cuma günü ben de gideceğim, ifademi vereceğim. Terör savcısı alacakmış ifademi. Benim terörle ne işim olur. Biz bu kumpas düzeni içerisinde bulunan bir bilirkişiyi deşifre ettikten sonra onların kilit taşını yerinden çektik ve duvar yıkıldı duvarın altında kaldılar. Kendilerini toparlama süreci içerisinde de her yere saldırıyorlar.”

Ne olmuştu?

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun pazartesi günü düzenlediği basın toplantısı sonrası “kamu davalarında görevli bilirkişilerden biri olan şahsı hedef gösterdiği” gerekçesiyle soruşturma başlatılmıştı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamada, “Cumhuriyet Başsavcılığımızca yürütülen bir kısım soruşturmalar ile kamu davalarında görevli bilirkişilerden biri olan şahsı, soruşturma şüphelileri lehine sonuç doğuracak karar verilmesi amacıyla alenen hedef göstermek suretiyle, ayrıca bu amaçla ismini de açıklayarak yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs ettiği tespit edildiğinden Türk Ceza Kanunu’nun 277 ve 288’nci maddeleri uyarınca resen soruşturma başlatılmıştır,” dendi.

“Ayrıca yazılı ve görsel medyada bu yönde söylemlerde bulunanlar için gerekli tespitin yapılarak soruşturma başlatılması için İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne talimat verilmiştir,” ifadeleri yer aldı.

İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın tutuklanması üzerine yaptığı “Turpun büyüğü heybede” açıklamalarına referansla pazartesi günü sabah saatlerinde “Turpun Büyüğü” başlıklı basın toplantısında “S. B.” isimli bir bilirkişiden söz etti.

“Olmayan rapor savcı iddianamesine girdi. Olmayan rapor savcılık iddianamesine nasıl girdi? Avukatlarımız raporun olmadığını ispat etti ancak buna rağmen iddianameye girdi. Heybedeki turpun adı “S. B.” diyen İmamoğlu sözlerine şöyle devam etti:

“Sayıştay denetçisi olarak görev yapmış üç kişilik uzman bilir kişi heyeti konuyu inceledi. Yeni rapor tümüyle benim ve arkadaşlarımın lehine çıktı. Yani bu kez muhasebe kökenli Satılmış Bey değil 3 emekli Sayıştay denetçisinden oluşan devlet ciddiyetini bilen kişiler raporlar hazırladı. Bu raporun ardından mahkeme dedi ki iki rapor birbiriyle çelişiyor. O zaman bir üçüncü bilirkişi raporu isteyelim. Mahkeme yine bu kez başka üç emekli Sayıştay denetçisinden bilirkişi raporu istedi.”

Yeni Şafak gazetesinden Erdal Kılınç’a konuşan S. B. ise Salı günü yayımlanan mülakatta, “Beşiktaş ve Esenyurt’ta belediye başkanları her işten yasaca ve idareten sorumlu olduğu için hukuksuz kararlar karşısında hesap vermeleri gerekiyor. Ancak son kararı yargı veriyor” dedi.

“Hukukun gereği neyse onu yaparım” diyen S. B., 1976’dan bu yana devlet memuru olduğunu, 2002’den beri davalara bilirkişi olarak atandığını söylüyor:

“Yarası olan gocunuyor. 2010’da AK Parti ve MHP belediyeleri hakkında da olumsuz raporlarım oldu. Ancak kimse ses çıkarmadı. Bunların yarası büyük. Aba altından sopa gösteriyorlar.”

S.B., Ekrem İmamoğlu’nun, “Eğer bir konu İBB’yi ve Ekrem İmamoğlu’nu ilgilendiriyorsa, savcıların konuyu bize bağlama arzusu varsa, bilin ki maharetli bilirkişi Satılmış Bey de o dosyaya eklemleniyor,” şeklindeki sözlerine yanıt olarak, “Kesinlikle öyle bir şey yok. Mahkeme istediği bilirkişiyi atar. Hatta birden fazla heyet de görevlendirebilir. Kasti olarak hazırladığımız bir rapor yok. Bizi görüşmeye telefonla çağırdılar, gittik” dedi.

S.B., “Ben soruşturma çerçevesinde önüme gelen belgeye bakarım. Hukukun gereği neyse onu yaparım” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Ekrem İmamoğlu’na Jet Hızıyla Soruşturma: Gerekçe “Bilirkişi”

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, hakkında, “Bilirkişiyi hedef gösterdiği” gerekçesiyle soruşturma başlatıldı. İmamoğlu, “Turpun Büyüğü” başlıklı bir basın toplantısı düzenledi ve “S. B.” isimli bir bilirkişiden söz etti.

İmamoğlu, 31 Mart seçimlerinden birinci olarak çıkan CHP’ye yönelik operasyonların devam ettiğini belirterek şunları kaydetti: “Sizin yetkililerden duyduğunuz ilk cümle ‘yargı bağımsızdır’ cümlesi. Siz onlara inanmayın. Siyaset köküne kadar yargıya karışıyor, bu kadar net. Bunu ben demiyorum, Cumhurbaşkanı diyor. ‘Turpun büyüğü heybede’ diyor.”

S. B. İmamoğlu’nun iddialarını reddetti. CHP’li davalarda hep kendisinin mi bilirkişi olduğunun sorulmasına karşılık “Yalan konuşuyorsunuz genel olarak, çünkü ben sadece CHP davalarına değil, beni kimse bağlamaz, AK Parti’nin 2010’daki (dosyasında) MHP’nin de (dosyasında) bilirkişilik yaptım. Asla seçilmiş kişi değilim” dedi. Büyükcanayakın bilirkişilik yaptığı sırada savcılarla asla istişare etmediğini de kaydetti.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İBB Saraçhane Başkanlık Binasında gündeme ilişkin konuştu. İmamoğlu’nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve belediyelerine yönelik haksız, hukuksuz operasyonlar hız kesmeden devam ediyor. Siz bakmasın bakmayın ki hani her gün bir şey olduğunda biz bir tepki gösterdiğimizde hemen ilk çıkıp yetkililerin ağzından duyduğunuz cümle, yargı bağımsızdır cümlesi. Onlara inanmayın. Türkiye’de bağımsız özerk kurum kaldı mı diye gidin vatandaşlarımıza sorun. Emin olun ki vatandaşlarımızın büyük bir kısmı kalmadı diyecektir.

Başkanı ve yardımcısı Cumhurbaşkanı tarafından atanan kurum hakimlerin savcıların geleceğine karar vermiyor mu? Hakları da orada atanma kararları da oradan çıkıyor. Hal böyle olunca belli amaçlar için atanan atananlar yüzünden kanundan gelen güç ne yazık ki kişiselleştiriliyor, hedef gözetiliyor. Yani siyaset bugün hepimizin yaşadığı gündelik haberler üzerinden ve ortaya çıkan atmosferden görüyoruz ki siyaset köküne kadar yargıya karışıyor, bu kadar net.

Dökülen gerekçeleri, güldüren sebeplerle az önce ifade ettiğim genel başkanlar dahil hukuksuz operasyonlarına devam edecek, vazgeçmeyecekler. Bunu ben demiyorum. Bunu en yetkili ağız söylüyor. Kim söylüyor bunu? Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor. Ne diyor? Turpun büyüğü heybede diyor. Dosyalar gizli denilerek şüphelilerin avukatlarına bilgi verilmiyor. Avukatlarına dahi o dosyalar açılmıyor ama Cumhurbaşkanı ne olacak, ne bitecek her detaya vakıf.

Neredeyse sabahından akşamına bu işin içinde olan insanlarla irtibat kuracak kadar bu işin içinde mi diye insan düşünmeden edemiyor. Ama lafa gelince hemen yargı bağımsız. Buradan yargı bağımsız lafının söylendiği, söyleyen kişiye seslenmek istiyorum Sayın Adalet Bakanı’na. Yargı bağımsız öyle mi Sayın Adalet Bakanı? İşte bugün biz de Cumhurbaşkanından esinlenerek basın toplantımıza tam da bu ismi koyduk. Basın toplantımızın adı Turpun Büyüğü. . Bugün heybeden turp niyetine çok enteresan bir kişilik çıkacak.

Bu kişinin adeta bir infazcıya dönüştürüldüğünü hukuksuzlukların perdesi yapılmaya çalışıldığını, olmayan raporların nasıl iddianameye girdiğini raporların nasıl değişime uğradığını imzasız raporla insanların nasıl suçlandığını, hatta tutuklandığını sizlere ve kamuoyuyla birlikte buradan paylaşacağım. Müsaadenizle başlayalım. Bildiğiniz gibi Beylikdüzü Belediye Başkanlığım sırasında 2015 yılında yapılan bir ihale nedeniyle hakkımda dava açıldı.

Bu dava halen Büyükçekmece Adliyesi’nde devam ediyor. 7 yıl hapis ve siyasi yasakla yargılanıyorum. Mahkemenin duruşma başlarken hedef koyduğu bitirme süresi 409 gündü. 11 Nisan’a ertelenen duruşma 826. gününde karara bağlanacak mı hep birlikte göreceğiz. Aslında yargılandığım ihale dosyası hakkında 2020 yılında Danıştay karar verdi. Burada belediye başkanına yani bana ceza sorumluluğu yüklenemeyeceğini karara bağladı.

Danıştay’ın bu kararının altında 5 yüksek yargıcın imzası bulunuyor. Buna rağmen bana dava açıldı. Danıştay’ın 5 yüksek yargıcının benimle ilgili görüşünü yeterli bulmayan mahkeme konuyu bir bilirkişiye emanet etti. 3 Temmuz 2022 günü bu bilirkişi raporunu sundu. Bu sıra dışı bilirkişi Danıştay’ın 5 yüksek yargıcının kararını doğru bulmamıştı. Ve yeni yazdığı raporla bu bilirkişi bu ihalede sorumluluğum olduğunu iddia etti. Bu ifadeler iddianameye de girdi.

Raporuna dayanan savcı iddianamenin 7. sayfasında ne diyor? “Bu bakımdan soruşturmaya konu ve suç teşkil eden eylemler olduğu tespit edilen ihale ile ilgili iç denetçi tarafından hazırlanan raporun üst yönetici olan şüpheli Ekrem İmamoğlu’na sunulmasına rağmen iç denetçi tarafından hazırlanan raporun üst yönetici olan şüpheli Ekrem İmamoğlu’na sunulmasına rağmen ihalenin iptali ve ilgililer hakkında suç duyurusu vesaire herhangi bir işlem yapmadığı yani ben herhangi bir işlem yapmadım tespit edilen şüphelinin cezai sorumluluğu doğacağı açıktır.

Savcıya göre Beylikdüzü Belediyesi’nin iç denetçisi bu ihale ile ilgili sorunlar tespit etmiş, rapor hazırlamış ve bana sunmuş ama ben gereğini yapmamışım. Bu iddia çok ciddi ve çok önemli. Yalnız ortada bir sorun var. Çok ciddi bir sorun var. Böyle bir rapor yok. Böyle bir rapor yok. Tekrar ediyorum, böyle bir rapor yok. Olmayan bir rapor bana sunulamayacağı için de sorumluluk ihmali yapmam söz konusu değil. Peki olmayan rapor savcı iddianamesine nasıl giriyor? Olmayan rapor. İnanır mısınız bunu önce bir mülkiye müfettişi yazdı.

Bugün tek bir isme odaklanacağımız için başka isim vermeye gerek yok. Bu davanın bilir kişisi de o mülkiye müfettişi de yazıyor bunu. O meşhur mülkiye müfettişi. O da her yerden çıkan. Bu davanın bilir kişisi de tıpkı mülkiye müfettişi gibi iç denetçi raporu olduğunu belirtti. Avukatlarımız böyle bir rapor olmadığını mahkemede ispat etti. Buna rağmen yani olmayan bir rapora rağmen mahkeme iddianameyi kabul etti.

Gördüğünüz gibi bu bilir kişi olmayan şeyleri yazacak atıf yapacak kadar rahat bir profesyonel. Başına bir şey gelmeyeceğinden emin. Belli ki arkasında çok güvendiği kişiler var. Özel seçilmiş birisi. Şimdi sizlere bu kişiyi takdim ediyorum. Heybedeki turpun adı S. B. Olmayan raporların nasıl iddianameye girdiğini, imzasız raporlar insanların nasıl suçlandığını sizlerle paylaşacağım, lafla da değil, belgeleriyle açıklayacağım.

Bugün heybeden turp niyetine çok enteresan bir kişilik çıkacak. Bu kişinin adeta bir infazcıya dönüştürüldüğünü hukuksuzlukların perdesi yapılmaya çalışıldığını, olmayan raporların nasıl iddianameye girdiğini raporların nasıl değişime uğradığını imzasız raporla insanların nasıl suçlandığını, hatta tutuklandığını sizlere ve kamuoyuyla birlikte buradan paylaşacağım.

Olmayan rapor savcı iddianamesine girdi. Olmayan rapor savcılık iddianamesine nasıl girdi? Avukatlarımız raporun olmadığını ispat etti ancak buna rağmen iddianameye girdi. Heybedeki turpun adı S. B. Arkasında çok güvendiği kişiler var. Yeni bilirkişi raporu geldi. Olmayan rapordan bahsedecek kadar gözü kara. Satılmış Bey’e yeni sorumluluklar verildi. Verilen görevler de ne tesadüf ki hep bizimle ilgili. İsfalt dosyasına da Satılmış Bey atandı. Savunma avukatlarımız bilirkişinin yeterliliği olmadığına dair dilekçe verdi. Ancak kabul edilmedi. Satılmış Bey kısa sürede bilirkişi raporu hazırladı.

Bu ismi sakın unutmayın. Danıştay’ıın beş üyesinin imzasını olduğu raporda diyorlar ki, ‘Ekrem İmamoğlu’nun bir sorumluluğu olmadığı gibi kurumu kara geçirmiştir.’ Bu Satılmış Bey’e verilen tüm görevler de hep bizimle alakalı. İETT ile ilgili yapılan soruşturmada da bu bey bilirkişi yapıldı. Savcıdan uzun süre yanıt gelmedi, bu beyefendide ısrarcı olundu. Satılmış Bey İETT aleyhine asılsız bilgilerle dolu bir rapor hazırladı. Satılmış Bey çok pratik, kısa sürede hazırlıyor raporları. Danıştay denetçileri, bu beyefendinin tespitlerinin yanlış olduğunu bildiren bir yazı da yolladı.

İktidardakiler gerçekten edeplerini de utanma duygularını kaybetmişler. Bizim işlerimizde bilirkişi hep Satılmış Bey. İstanbul’da 8806 bilirkişi var ama bizim şansımıza hep Satılmış Bey. Ne tesadüf ama… 2019’un sonbaharında göreve geldikten hemen sonra teftiş kurulumuza yetki verdim. Usulsüzlüklerle ilgiliydi bunlar ama hep döndü yargıdan nedense. Bir ihaleyle ilgili usulsüzlük konusunda mahkeme yine ne tesadüf ki bilirkişi yine Satılmış Bey olarak seçildi. Satılmış Bey 2019’a kadar son derece uslu biriyken, nedense biz geldikten sonra cengaver oldu.

Bu Satılmış bey kim diye baktık. Neden hep satılmış bey tercih ediliyor? Satılmış bey kim anlatalım. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’ndan emekli. Kendisi kooperatif davalarına bakıyor. İstanbul’un çok ünlü bilirkişisi Satılmış beyin Çorlu Ağır Ceza Mahkemesi’nde sahte bilirkişi yazmak suçlamasıyla yargılandığı bir dava oldu mu? O hakimler iyi biliyor. Davanın kuyruğu çoktan koptu da bunu dinleyin.

Satılmış bey, son olarak Beşiktaş ve Esenyurt operasyonlarında karşımıza çıktı. ‘Alo Satılmış Bey’ hemen imdada yetişiyor. ‘Şak’ diyorlar, ‘Tak’ rapor çıkıyor. Eğer bir dava İmamoğlu’na dokunuyorsa Satılmış Bey hemen karşımıza çıkıyor. Beşiktaş ve Esenyurt operasyonlarıyla İBB şirketinin ilgisi şöyle; gizli bir dosya var. Ama bu dosya aynı zamanda İETT, İGDAŞ’ı kapsıyor. Bu adam dosyalar arası ilinti kuruyor.

Satılmış Bey burada tek değil, iki bilirkişi daha var. 3 Ocak 2025 tarihli bir belge bakın. Ahmet Özer ile ilgili bir bölüm var. ‘Özer’in belediyeyi sevk ve idare etmek görevini ihmal ve ihlal ettiği ve kötüye kullandığı hükmü kapsamında değerlendiği…’ Yani 3 bilirkişinin olduğu rapor bu. Bakan bey iyi dinleyin.

Kuralda şöyle diyor; ‘Bilirkişilerin bir araya gelerek toplantı yapmayı ve bilirkişi raporunu birlikte hazırlamaları gerekmektedir. Kurul halinde yapılan bu görüşmeler sonrası muhalif düşüncesini dile getiren bilirkişi ayrı rapor hazırlayabilir.’ Esas skandal şu, bu raporda diğer iki bilirkişinin imzası yok. Sadece Satılmış Bey’in imzası var. Yani savcılık bu geçerliliği olmayan raporu kabul ediyor. Ayrı hazırlanan ve kabul edilmeyen bilirkişi raporunda ise Ahmet Özer’in adı yok.

Adına sahte diyebileceğimiz bir bilirkişi raporuyla bir gecede 65 yaşındaki profesörü terörist ilan edip hapse attılar. Ellerinde bir şey olmadığı için 100 gündür iddianame yazamıyorlar. Başkanımız hakkında elinizde hiçbir şey olmamasına rağmen onu nasıl hapiste tutarsınız? Sayın Adalet Bakanı duy bunları. Bunları duyup inceleyip ona göre hareket etmeni istiyorum.

HSK’yı hemen bu konuda harekete geçirmelisiniz. Yargı mensuplarının iş ve işlemlerini takip etmek soruşturmak sizin bakanı olduğunuz HSK’nın görevi. Sakın bana bağımsız yargı deyip tweet atmayın. Harekete geçin. Ama bence yapamayacaksınız, gücünüz yetmez. Buradan iddia ediyorum, hadi yanıltın beni. Yapamazsınız, sözünüz İstanbul’da geçmez.

Adliyede tek bir şey konuşuluyor, adliyede çınlayan bir ses kulaklarda çınlıyor; ‘Bakan bize karışamaz.’ Ama siz bu durumda bugüne kadar sadece tweet attınız. Bize mangal gibi adaletli bir yürek lazım. Hukukun üstünlüğünü de bu millet adına namus sayıp dert edinmek lazım. Devletin dini adalettir değil mi? Sözün güzelliğine bakar mısınız? Keşke harekete geçseniz ve ben de sizden özür dilesem. Ama yapamıyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanı, turpun büyüğü senin heybenden çıktı.

Endişeniz var mı sorusu sıkça soruluyor. Bir iş insanıyken sorumluluk üstlenme adına yola çıktım. Bu kutsal yolculukta kararlı bir insanım. 2019 yolculuğu itibariyle başka bir evreye ulaştı bu yolculuk. Özellikle bir kamu yöneticisinin hukuksuzluklarıyla mücadele etme sebebiyel başladığım siyaset yolculuğunda belediye başkanlığı koltuğuna geldim. Rubicon’u geçenler için kaygı ve korku yoktur.

Ekrem İmamoğlu, CHP’nin erkenden Cumhurbaşkanı adayını açıklayıp açıklamaması gerektiği ile ilgili soruya yanıt verdi. İmamoğlu, “Şu an ülkede çok önemli bir yargı konusu var. Ben buna odaklanmayı doğru buluyorum, diğer konular hakkında konuşmayı şu an için doğru bulmuyorum” dedi.

İmamoğlu sözlerine şöyle devam etti: Hakkımda bir soruşturma var. Bu hafta bir çağrı bekliyoruz. Ya da ona göre bir ortam olacak diye düşünüyoruz. Bugün bize haksızlık hukuksuzluk yapanların ihtiyaç duyduğu bağımsız yargı düzeni kuracağız. Bunu sizin çocuklarınız için yapacağız. Yargıyı bağımsızlaştıracak, bu ülkenin yargı mensuplarının hak ettikleri bir mesleği yürüteceği bir ortamı tesis edeceğiz.

Sayın Cumhurbaşkanı ‘Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum’ diyen kişi. Eğer yargıya dair bir uyarı varsa Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ı uyarmış olabilir. Ben üstüme alınmadım. Daha önce Yüksek Kurul’a başvurusu var avukatlarımızın. Hangi aşamada ne gerekiyorsa birçok müdahale olacaktır ve başvuruyu hukukçularımız devrede olacak ve gerekli başvuruyu yapacaktır.

Heybe iddiası kendisine ait ama ben heybede bulduğum ne varsa milletime açıklıyorum zaten. çıktıkça da açıklarım. Ülkede yargıya duyulan güvenin azaldığı noktada bir meseleyi ifade ettiniz. Sektördeki bir konuyu Gezi’ye götürüp oradan da İmamoğlu’na bağlamak… Olmaz diyemiyorum artık. İlk kez 10-11 siyasi partinin ve Meclis’te grubu olanların da imzasıyla bir mutabakat var. 15 Temmuz’da ortaya çıkan detayın kaldırılmasını talep ettik.

TBMM tarihinde yok böyle bir şey. Buna benzer faaliyet ve çalışmalarımız devam edecek. Adalet mücadelesi veriyoruz ki vermeye de devam edeceğiz. Ben karnımdan konuşmam bunu yargı mensupları konuşuyor. Konuşmayan yok. Ankara’daki duymayacak ve ben de duyduğumu söylemeyeceğim… ‘Kimsenin lafı geçmez’ deniyor. Bu kadar aleni konuşulan cümleleri bile duyup işlem yapması gerek Adalet Bakanı’nın. Ben onun bile hakkını savunuyorum şu an.

Yanındayız, hakkını yedirmeyeceğiz cümlelerini o kadar duyuyorum ki. Ben kendi inancımı ve cesaretimi ortaya koyuyorum. Bu milletin sesi. Bunun içinde sanatçı da vardır, iş insanı da vardır. Elbette daha güçlü çıkmalı. Niye 600-700 terörist dendi de hiç çıkmadı da niye kimse bedel ödemiyor. Bu kadar ahmakça bir iş olamaz ya. Millet vicdanında kararını vermiş. Adaleti sağlamadıktan sonra enflasyon da düzelmez, düzeltemiyorsunuz. Para da bulamasınız, boşuna geziyorsun Maliye Bakanı.

“Belgelerle açıkladığım hukuksuz işlerle ilgili de jet hızıyla soruşturma bekliyorum”

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, kendisi hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca soruşturma açılmasına ilişkin, “Daha konuşmam bitmeden hakkımda soruşturma başlatılıyor. Bu haksız müdahalelere cevap vermek adil yargılamayı etkilemek değil, tam tersine hukukun bağımsızlığını savunmaktır. Belgelerle açıkladığım hukuksuz işlerle ilgili de jet hızıyla soruşturma bekliyorum” dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu, bugün düzenlediği basın toplantısında “Heybedeki turpun adı S.B.” ifadeleriyle ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma açılmasına tepki gösterdi. İmamoğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda şunları kaydetti:

Bize yapılan her hukuksuzluğu, her adaletsizliği Türk milletiyle paylaşacağız. Kimsenin hakkını yemeyeceğiz hakkımızı da yedirmeyeceğiz. Daha konuşmam bitmeden hakkımda soruşturma başlatılıyor. Bu haksız müdahalelere cevap vermek adil yargılamayı etkilemek değil, tam tersine hukukun bağımsızlığını savunmaktır. Belgelerle açıkladığım hukuksuz işlerle ilgili de jet hızıyla soruşturma bekliyorum. Bu hukuksuz iş ve işlemleri haber yapan basın kuruluşları ve paylaşan vatandaşlar hakkında soruşturma açmak da sansürün dik alasıdır. Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.

İstanbul Başsavcılığı, İmamoğlu hakkında ‘Bilirkişiyi hedef gösterdiği’ gerekçesiyle soruşturma başlattı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturmayla ilgili açıklaması şöyle:

“İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında bugün düzenlediği basın toplantısında  Cumhuriyet Başsavcılığımızca yürütülen bir kısım soruşturmalar ile kamu davalarında görevli bilirkişilerden biri olan şahsı, soruşturma şüphelileri lehine sonuç doğuracak karar verilmesi amacıyla alenen hedef göstermek suretiyle, ayrıca bu amaçla ismini de açıklayarak yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs ettiği tespit edildiğinden Türk Ceza Kanunu’nun 277 ve 288’nci maddeleri uyarınca resen soruşturma başlatılmıştır.

Ayrıca yazılı ve görsel medyada bu yönde söylemlerde bulunanlar için gerekli tespitin yapılarak soruşturma başlatılması için İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne talimat verilmiştir.”

Ekrem İmamoğlu’na açılan soruşturmaya CHP’liler tepki gösterdi. CHP’liler soruşturmayı, ‘siyasi oyun’ olarak yorumladı. CHP’den İmamoğlu’na açılan soruşturmaya tepkiler şöyle:

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökan Zeybek: Demokrasimizde, yargıda ve hukuk sistemimizde açılan derin yaraları anlatmak; yargı bağımsızlığından kopuşu gözler önüne sermek soruşturma sebebi olamaz. Asıl soruşturulması gereken, bahsi geçen skandalların sorumlularıdır. TBB ve İBB Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu hakkında jet hızında açılmış olan soruşturma, gerçekleri bastırma girişimidir. Fakat Sayın İmamoğlu’nun da ifade ettiği üzere, gerçekler er ya da geç ortaya çıkar.

CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır: Sayın Ekrem İmamoğlu turpun büyüğünü masaya koydu, CHP’den sorumlu güdümlü yargının panik butonuna basması 15 dakikayı bulmadı. Milyonlarca yurttaşımıza mı soruşturma açacaksınız? Yargıya jet hızıyla talimat vereceğinize, sandığı getirin de boyunuzun ölçüsünü alın.

CHP Grup Başkanvekili Murat Emir: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu kürsüden iner inmez ikinci kez, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı jet hızı ile soruşturma başlattı. Bir Başsavcı düşünün, İstanbul’da çeteleri çökertmiş, tüm yargı dosyalarını halletmiş, tek işi Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve Sayın İmamoğlu’na soruşturma açmak kalmış.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı muhtemelen Guiness Rekorlar kitabına girmeye çalışıyor. Yıldırım hızıyla başlattıkları soruşturmalarla ‘dünya hukuksuzluk rekoru’nu kırmaları an meselesi. Adalet tamamen rafa kalktı, sahnede tam bir siyasi oyun var.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu kürsüden iner inmez, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bir soruşturma daha başlattı. Yargı sadece partimiz söz konusu olduğunda jet hızıyla işliyor. Facialarda, ucu iktidara dokunan skandallarda mumla arasan bulamazsın.

CHP Sözcüsü Deniz Yücel: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu’nun, ‘CHP’li belediyeler aleyhine ısmarlama rapor yazsın diye’ dosya dosya gezdirilen bilirkişi ile ilgili açıklamaları yargının içler acısı halini ve AKP iktidarının meşruiyetini kaybettiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Sayın Ekrem İmamoğlu hakkında daha basın toplantısı bitmeden soruşturma açılması ise iktidarın gözünü ne kadar kararttığını göstermiştir. Bedeli ne olsun haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe boyun eğmeyeceğiz. İktidarını kaybedeceği korkusu ve kaygısıyla her türlü kirli oyundan, tuzaktan ve kumpastan medet uman AKP iktidarına ilk sandıkta son vereceğiz.

Paylaşın

İmamoğlu’ndan Hakkında Soruşturma Açan Başsavcıya Tepki: Seni Yöneten Aklı…

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında soruşturma açan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’e tepki göstererek, “Seni yöneten aklı bu milletin zihninden söküp atacağız. Bunu unutma” dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Modern Hukuk ve Yargının Siyasallaşması Paneli’nde konuştu. BirGün’ün aktardığına göre; İmamoğlu’nun konuşmasında şunları söyledi:

“Yargının siyasallaşması tam anlamıyla hayati bir sorun. Ne kadar zor bir güne ve ülkeye uyandığımızı her biriniz aslında çok çok iyi biliyorsunuz. Her yönüyle zor bir sabaha ve zor bir haftaya uyandık. Tabii yargının siyasallaşması ve bu siyasallaşma üzerinden ülkemize etkisini çok kıymetli konuşmacılar aktaracaklar. Şunu söylemekte fayda var. Böylesi bir uygulamanın doğrudan insanların yaşamına mal olduğunun altını çizmek isterim.

Yargı bağımsızlığını yitirip siyasi güç odaklarının baskısı altına girmeye başlarsa vatandaşların can ve mal emniyetinin kalmayacağını, yargının can ve mal güvencesi olmaktan çıkacağını hepimizin bilmesi şart. Haklı olanın değil, güçlü olanın lehine işleyen bir yargı sistemi her türlü suç örgütünün, çeteleşmenin önünü açmıştır ve açar. Türkiye maalesef bugün böylesi bir sürecin içerisinden geçiyor.

Geçtiğimiz günlerde iki genç hukukçu kardeşimizin acı biçimde yaşadıklarını paylaştım. Genç bir avukat Mert Akdoğan hakimlik ve savcılık sınavında önemli bir başarı elde etmesine rağmen şeffaflıktan ve objektiflikten uzak bir sözlü mülakatta nasıl elendiğini ve acı biçimde canına kıydığını hatırlatmak isterim. Kamu atamalarında liyakat esas alınmadığı tam bir partizanlıkla hareket edildiği için çaresizliğe, umutsuzluğa itilen bir gencimizi daha yitirdik. Bir başka genç, stajyer savcı Mithat Can Yalman da kurum içinde uğradığı mobbinge ve baskılara karşı yeterli hukuki ve idari koruma alamadığı, mesleki bir izolasyona maruz bırakıldığı için canına kıydı. İnsan canından bahsediyoruz.

Bir makama bir mevkiye gelmekten, bir koltuğa oturmaktan bahsetmiyoruz. Gencecik insanların canına kıymasından bahsediyoruz. İşte kendi içerisinde bile adaleti sağlayamayan bu yapı, tam da bu tür ortamların ülkemizde yaşanması gibi bir acı faturayı bizlere göstermekte. İnanınız bu paylaşımımızdan sonra onlarca gencimizin feryadını aldığı puanları nasıl defalarca birinci olmasına rağmen hem de Türkiye’de nasıl elendiğini anlatan, yazan, gönderen birçok detay var bunu lütfen dile getirin diye feryat eden gençlerimiz var.

İşte. Bu yönleriyle kesinlikle bugün oluşan yapı hiç kuşkusuz yargının siyasallaşmasından bulduğu güçle kuvvetle oluşmuş bir yapıdır. Yargının siyasallaşması insanların hayatlarına mal olduğu gibi bir başka boyutu daha tehlikeli. Devletin varlığını tehlikeye atar. Devlet hepimiz için en büyük çatı en büyük güvence sığınacağımız en büyük gökkubbe diye tariflediğimiz altında yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Ve işte bu yargının siyasallaşması devletin varlığını tehlikeye atar. İktidarların sınırsız güç kullanmasını önleyecek hukukun üstünlüğünü sağlayacak olan yegane kuvvet bağımsız yargının varlığıdır.

Yargının bağımsızlığına son verir, yargıyı, iktidarın bir parçası haline getirirseniz ortada hukuk devleti kalmaz. Kurallar önemini yitirir, kurumlar yozlaşmaya ve çürümeye başlar. Tüm dünyada otoriter rejimlerin yaptığı tam da budur. Kontrolsüz güç ve onun yol açtığı derin kurumsal çürümeler… Kendisini milli iradenin tek temsilcisi kabul eden yargıyı ayrı ve bağımsız bir kuvvet olarak görmeyen bir iktidarın modern devlet anlayışında yeri yoktur. Böyle bir iktidar modelinin Cumhuriyetimizin temel ilke ve idealleri içerisinde de yeri yoktur. Türkiye bugün yargının siyasallaşması kavramını bile ifade etmekte kalacağı bir noktaya ne yazık ki gelmiştir.

Yargıyı bir kişinin bir partinin çıkarlarına uygun sonuçlar üreten güdümlü bir mekanizmaya dönüştürme çabası büyük ölçüde ne yazık ki amacına ulaşmıştır. Çok yakın geçmişte Ergenekon davalarıyla 2010 Anayasa Referandumundaki yargı düzenlemeleriyle başlayan bir süreçtir bu. O dönemde ne istedilerse verdikleri paralel yapılanmalarla el ele, kol kola getirdikleri düzenlemeler yargıyı tahaküm altına almalarını sağlamıştır. Bu çabalar, üzülerek ifade ediyorum ki 2017 referandumuyla beraber kurumsallaşmış ve son amacına ulaşmıştır. İşte kurulan tek adam rejimi tam da bu süreçte zirveye ulaşmıştır. Bugün artık bağımsız yargı can çekişmektedir.

Kendini sadece hukuka, millete ve vicdanına karşı sorumlu gören hakimlerimiz, savcılarımız elbette vardır. Ama onların oluşturulmaya çalışılan bu yapı içerisinde ne denli baskı altında olduklarını ve nasıl muamele gördüklerini yakından yaşamış birisiyim. İktidarın siyasal amaçlarla yargıyı nasıl tahakküm altına aldığını gösteren en pervasız örneklerden birisi 2019 yerel seçimleri sonrası yaşananlardır.

2019 yerel seçimleri sonrası yaşananlar o günden bugüne İstanbul’da yaşanmaya devam etmektedir. 31 Mart 2019 gecesi İstanbul’da seçimleri kaybettiklerini anlayınca ilk iş olarak kurtuluş mücadelesinin göbeğinde kurulmuş milletin bağımsız bir biçinde haber almasını sağlayacak Anadolu Ajansı’nın veri akışını nasıl durdurduklarını, seçimi kaybetmelerine rağmen İstanbul’u kazandıklarını ifade ettiklerine 16 milyon İstanbullu şahitlik etmiştir.

Cumhurbaşkanı o tarihte aynen şöyle dedi. Ortada bir yolsuzluk var şaibe var bu yolsuzluğun ortadan kaldırılması hem YSK’yı aklayacaktır, hem de milletimiz rahatlayacaktır. Onlar kaybedince seçimler, yargı organları hatta millet şaibeli hale geliyor. Ve bunu pervasızca söylemekten imtina etmiyorlar. Her koşulda onlar kazanacak. Ne olursa olsun koltuk onlara ait. Onların malı mülkü. Her şey onların bizim bildiğimiz bir tek yüzüktü onların. Şimdi her şey oluyor.

Bu zihniyet bakın bu şaibeli diye ifade ettiği YSK ve o yönde adım atan ve kararlar alan koca kurulu suçlayan aynı akıl heybeden bahsediyor. Yani yürütmeyle yargının nasıl iç içe geçtiğini talimatı kimden aldığını hani varsa bir soruşturma varsa bir yol yürüyüş o yürüyüş esnasında bile varsa bir detay ya da uydurdukları detaylar onlara hakim olduğunu ve onun da ona bilgi olarak aktığını heybede olduğunu pervasızca milletle paylaşıyorlar. Bundan daha büyük somut delil olamaz. İşte yargının siyasallaşması dediğimiz şey bir kavram değil ne yazık ki şu anda bu ülkede yaşamın ta kendisidir hayatın bir parçası halinde olur.

13 bin küsur oyla seçimi İstanbul’da kazanacağını mı zannediyorsun diye ifade ettiğini unutmayınız. 806 bin oy fark yedi sonra. Bu milletin iradesini hafife alan anlayış bir sağdan bir soldan ama yetmiyor. Bu millet sizi bu güzel Cumhuriyet tarihinden silip atacak. Bu kadar net. Bir başka kurtuluşu yok. Çünkü kendilerini yetkiyi geçici süreliğine milletten alan bir hükümet olarak değil tekrar ifade ediyorum ülkenin tek sahibi milletin üzerinde bir güç olarak görüyorlar.

Millet neymiş ki? Millet neymiş ki? Esas olan şahsım bu kadar net. Sakın bunu böyle kenara köşeye atmayın. Kumun altına gizlemeyin bu kadar net önemli olan şahsım. Bu kadar net ifade ediliyor zaten. Bu zihniyetle 2019’dan bugüne sürekli yargı tacizi altında olmamıza rağmen milletin vermediği yetkiyi yargı yoluyla ele geçirme konusunda yapmadıklarını geride bırakmadılar. Her şeyi yaptılar. 2019’dan bugüne Allah aşkına bir seçim bitti. Seçimi kazandık. Ellerini yakamızdan bırakmamaya çalışıyorlar.

Kaç defa ellerini böyle milletçe vurup yere düşürmemize rağmen hala elleriyle yakamıza yapışmaya çalışıyor böyle bir şey olmaz. Bu tam yüzsüzlük. Yani dört defa kaybettin hala ulaşmıyorsun be kardeşim. Böyle bir şey olamaz. Ahmak davasında işte bugüne geldiğinizde Esenyurt’taki yaşadığımız garabet, değerli dostumuz, kıymetli akademisyen hocamız Profesör Doktor Ahmet Özer ve en son Beşiktaş Belediye Başkanımız, değerli kardeşim Rıza Akpolat.

İşte bunların yargılanması, soruşturma süreçleri bir yanda 90 gündür hala yazılmayan iddianame. Utanmadan büyükşehir meclisinde sözcüleri terörist kelimesini ona ithafen ifade ettiler. Niye yazmıyorsun o zaman iddianameyi? Çünkü hala uydurmaya çalışıyoruz. Durdurmaya çalışıyoruz. İşte tüm bu yapılanların temel meselesi İstanbul’u kaybetmeleri meselesidir. Oluşturdukları yargı tacizi atmosferi net olarak budur. Milletin vermediği yetkiyi yargı yoluyla ele geçirmeye önümüzdeki seçimi bugünden kurgulayıp dizayn etmeye milletin iradesini bugünden baskı altına almaya çalıştıkları nettir.

İktidarı denetleyen güçlü ve bağımsız yargı sistemini kuramazsak ekonomik, toplumsal, siyasi hiçbir sorunumuzu çözemeyiz. Yoksulumuz yoksulluktan kurtulmaz. İş adamımız batmaktan kurtulamaz. İnsanlarımızın büyük kısmı can ve mal güvenliğinden emin olamaz. Bugün siyasi erklerini sağlama alma adına siyasi kişiliklere yapmış oldukları şafak baskınlarını yarın iş yerlerimize fabrikalarımızı yaparlar. Sakın bu bana yapılamaz diye kimse düşünmesin. Dolayısıyla sanmasınlar bu mesele Ekrem İmamoğlu meselesidir.

Sanmasınlar bu mesele Cumhuriyet Halk Partisi ya da onun Genel Başkanı Özgür Özel meselesidir. Bu mesele Türkiye Cumhuriyeti Devleti Milleti ve bu güzel Cumhuriyetin geleceğinin beka meselesidir. Biz onun için feryat ediyoruz. Çünkü işte yargının denetleyemediği bir iktidar olursa mutlaka o yozlaşma ve çürüme sadece bugünümüzü değil geleceğimizi de mahveder. Türkiye bu büyük yozlaşma ve çürümeyi aşacak kuvvetler ayrılığına dayalı gerçek bir hukuk devletini ve demokrasiyi inşa edecek kabiliyet ve tecrübeye sahip bir ülkedir.

Şurada göz ucuyla görebildiğim hukuk dünyasının duayen ve çok kıymetli insanları sadece şu salonda bulunan insanları dahi şu salondan çıkışta bir odaya otursalar bu ülkenin yargı sistemindeki arızaları tek tek ortaya çıkarır çözüm oranlarını çözüm ortamlarını büyük oranda milletin önüne koyar. Milletimiz bizim kabiliyetli. Bugünkü kabiliyetsiz ortamın müsebbibi nettir. Bunu yaşatan bize bellidir. Bunun yolu çözüm yolunda bellidir. Onun için hep birlikte bu çözüm yoluna koşmak zorundayız hep birlikte koşmalıyız. Bunun başka bir yolu yok.

Adalet mülkün temelidir sözü ve devletin birliğin ve düzenin harcı adalettir demektir. Aynı cümleyi tersinden ifade edersek. Adaletin olmadığı yerde devlet de kalmaz, birlik de kalmaz. Biliyorsunuz Hazreti Ali’ye, devletin dini olur mu diye sormuş. O da devletin dini adalettir. Adaleti olmayan devlet dinsizdir demiştir. Bu kadar net. Gerçekten bir ülkede adalet yıkılırsa herkes altında kalır. Kimse kurtuldum diyemez. Mücadelemiz onun için millet mücadelesidir. Milletin mücadelesidir.

“Seni yöneten aklı bu milletin zihninden söküp atacağız”

Tek bir kişinin uğradığı adaletsizliğin bile bütün topluma yönelik tehdit olduğunu bilerek hissederek yaşayan bir millet olmaya mecburuz. Birliğimiz ve kardeşliğimizin en sağlam temeli herkes için eşit ve tarafsız işleyen bir hukuk düzenidir. Böyle bir düzeni en baştan en sağlam şekliyle inşa etmeye mecburuz. Bütün bunları ve çok daha fazlasını başarabiliriz başarmaya mecburuz. Yani benim gencecik kardeşim, arkadaşım, Gençlik Kolları Genel Başkanı Cem Aydın’ı ifade için çağırıyorsun, sözüm ona. Yedi, sekiz polisle evine baskın yapıyorsun. Neymiş? Bizim gözümüzü korkutmakmış. Amacın senin milletin gözünü korkutmak.

Bak Başsavcı sana söylüyorum. Biz var ya senin evlatlarının bile -sana hiçbir faydamız olmaz senin zihnin çürümüş de- senin evlatlarını bile bu muamelelerden kurtarmak için seni yöneten aklı bu milletin zihninden söküp atacağız. Bunu unutma. Söküp atacağız ki senin evlatlarının kapısına birileri dayanmasın. Senin evlatlarını sabahın köründe evinden kimse almasın. Senin tıynetini, senin aklının senin zihninin içinden geçen yol ve yöntemleri bu memleketin her ortamından söküp atacağız ki senin dahi senin bile yuvana ailenin o çocuklarına geleceğine huzuru temin edelim bizim derdimiz bu.

Kötü niyetli insanlardan bu memleketi temizlemek zorundayız. Buna mecburuz ve hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki başaracağız. Biz her daim, erdemin, vicdanın yanında olduk adaletin yanında olduk, olmaya devam edeceğiz. Bu ülkenin birliğinin teminatıyız, teminatı olmaya devam edeceğiz. Özgürlüğün, kardeşliğin, demokrasinin ve kalkınmanın teminatıyız, teminatı olmaya devam edeceğiz. Bu güçlü devletin, güçlü Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin teminatıyız. Cesur olmayan var mı aranızda? Yok.

Cesarete ihtiyacımız var, örgütlü, erdemli bir dayanışmaya ihtiyacımız Başka türlü kurtulamayız bunlardan. Gencecik adamı evinden alacaksın ifade için Çağlayan’a götüreceksin. Bu ülkede her kamu yöneticisi yargılanabilir kardeşim. Usulü vardır, üslubu vardır hesabını verir. Hesabını vermek zorundayız. Bu kadar net. Usulüne ve üslubuna göre yapacaksınız. Onun için biz yol arkadaşlarımızın bir an önce özgürlüklerine kavuşmasını iddianamelerin doğru dürüst yazılıp yargılanma düzenlerinin kurulmasını ve yargıya, siyasetin müdahalesinin olmamasını diliyoruz.”

Paylaşın

Ekrem İmamoğlu’na Jet Hızıyla Soruşturma: Gerekçe Başsavcı’yı Tehdit

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Akın Gürlek ve ailesini tehdit niteliğindeki sözleri nedeniyle ‘tehdit ve terörle mücadelede görev olan kişileri hedef göstermek’ suçlarından resen soruşturma başlatıldı.

Haber Merkezi / Öte yandan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ hakkında da AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret iddiasıyla soruşturma başlattığı bildirildi.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’e yönelik sözleri nedeniyle Pazartesi günü soruşturma başlatıldı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamada, “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında bugün (20/01/2025) katıldığı bir programda İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Akın Gürlek ve ailesini tehdit niteliğindeki sözleri nedeniyle Tehdit ve Terörle mücadelede görev olan kişileri hedef göstermek suçlarından resen soruşturma başlatılmıştır” denildi.

20 Ocak’ta düzenlenen Ülke Politikaları Vakfı Modern Hukuk ve Yargının Siyasallaşması isimli bir panele katılan Ekrem İmamoğlu, başsavcı Akın Gürlek hakkında şu sözleri kullandı:

“Bak başsavcı sana söylüyorum. Sana hiçbir faydamız olmaz senin zihnin çürümüş de… Biz var ya senin evlatlarını bile bu muamelelerden kurtarmak için seni yöneten aklı bu milletin zihninden söküp atacağız. Bunu unutma. Söküp atacağız ki senin evlatlarının kapısına birileri dayanmasın, senin evlatlarını sabahın köründe evinden kimse almasın. Senin zihniyetinin içinden geçen yol ve yöntemleri bu memleketin her ortamından söküp atacağız ki senin dahi yuvana, çocuklarının geleceğine huzuru temin edelim. Bizim derdimiz bu.”

İmamoğlu, sosyal medya hesabı üzerinden de bir açıklama yaptı. “İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, kendisini ve ailesini tehdit ettiğim iddiasıyla hakkımda soruşturma başlatmış” diyen İBB Başkanı, şunları kaydetti:

“Konuşmamda tek kelime tehdit yok. Hele hele kimseyi ailesi ve evlatları üzerinden tehdit etmedim/etmem. Kullandığım her kelime bu ülkede herkesin çocukları ve geleceği için tarafsız bir hukuk talebiydi. Sözümün arkasındayım. Her zaman, herkes için adalet. Buradan tehdit iddiası çıkaran Başsavcıyı, Allah’a ve milletin vicdanına havale ediyorum.”

Ekrem İmamoğlu, konuşmasında CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Başsavcı Akın Gürlek hakkındaki sözlerini içeren bir videoyu sosyal medyada paylaşan CHP Gençlik Kolları Başkanı Cem Aydın’a soruşturma açılmasını eleştirmişti.

İmamoğlu, bugün bir panelde yaptığı konuşmada, Cem Aydın’ın ifade için çağrıldığını, evine baskın yapıldığını belirterek, “Senin amacın milletin gözünü korkutmak. Bak başsavcı, sana söylüyorum. Sana hiçbir faydamız olmaz, senin zihnin çürümüş de senin evlatlarını bile bu muamelelerden kurtarmak için seni yöneten aklı bu milletin zihninden söküp atacağız. Söküp atacağız ki senin evlatlarının kapısına birileri dayanmasın, senin evlatlarını sabahın köründe birileri evinden almasın” demişti.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı sabah saatlerinde CHP Gençlik Kollarına ait sosyal medya hesabından İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek hakkında yapılan paylaşım nedeniyle soruşturma başlatıldığını bildirmiş, Aydın polis zoruyla ifade vermeye götürülmüştü.

Gençlik örgütünün hesabından “Seyyar Giyotin’in Anatomisi: Akın Gürlek” başlıklı bir video paylaşılmıştı.

Aydın’ın gözaltına alındığı iddialarını yalanlayan Başsavcılık, “CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Cem Aydın’ın gözaltına alındığı haberleri doğru değildir. Şahıs ifadeye davet edilmiştir. İstanbul Başsavcımız Sayın Akın Gürlek ile ilgili attığı tweet, kamu görevlisine hakaret ve terörle mücadele eden kişilere hedef göstermek suçlarından soruşturma başlatılmıştır” açıklamasını yaptı.

İmamoğlu’na yönelik soruşturma kararından önce yaptığı açıklamada CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Sekiz polis kapıya gelmiş. ‘Adliyeye gideceğiz, ifadeni alacaklar.’ Gözaltı kararı var mı? Yok… ‘Gözaltı kararı yok, ifadeye çağırdık’ diyorlar. İfadeye çağırdıysan sekiz polis, iki araba nasıl götürüyorsun?… Zihniyet, polis devleti zihniyeti” sözleriyle Aydın’a yönelik uygulamaya tepki göstermişti.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında ifade veren Aydın ise hakkındaki suçlamaları reddetti. CHP avukatları soruşturmaya konu paylaşımdaki ifadelerin CHP Genel Başkanı Özgür Özel’eait olduğuna, Cem Aydın’ın bunlara en ufak bir ekleme yapmadığına dikkat çekerek “Bu CHP politikalarının, CHP’nin savlarının soruşturulduğu anlamına gelmektedir. Eğer CHP’nin faaliyetleri soruşturma konusu yapılmak isteniyorsa yöntemi bu değildir” savunmasını yaptı.

Ümit Özdağ hakkında da soruşturma açıldı

Öte yandan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ hakkında da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret iddiasıyla soruşturma başlattığı bildirildi. Özdağ, konuyla ilgili sosyal medya hesabında yaptığı açıklamada, Erdoğan’a hakaret iddiası ile başlatılan konuşmasını Antalya’da Zafer Partisi 4. il Başkanları Çalıştayı’nda yaptığını belirterek şunları ifade etti:

“Konuşma yeri Antalya. Antalya Başsavcılığı soruşturma açmıyor. Erdoğan ve ben Ankara’dayız. Ankara Başsavcılığı da soruşturma açmıyor. İstanbul Başsavcılığı açıyor. Bu konuşmayı 1000 defa daha yapmaya hazırım. İster hapse atın, ister kurşuna dizin. Atatürk’ten ve kurduğu Cumhuriyet’ten taviz vermeyeceğiz.”

Paylaşın

İstanbul’da Sahte İçkiden Beş Günde 38 Kişi Hayatını Kaybetti

İstanbul’da son beş günde sahte içki nedeniyle 38 kişi hayatını kaybetti. İstanbul Valiliği, sahte içki satışı ve tüketiminin önlenmesi için ek tedbir kararları alındığını açıkladı.

Haber Merkezi / Sahte alkol kaynaklı ölümlerin çoğu metanol zehirlenmesiyle gerçekleşiyor. Metanolün çok düşük oranlarda kullanılması bile kalıcı sağlık sorunlarına ve hatta ölüme yol açabiliyor. Metanolün, başta kalıcı körlük olmak üzere pek çok toksik etkisi de bulunuyor.

Ölümler sonrası yapılan polis operasyonlarında 29 ton sahte içki ele geçirildi, 64 işletme kapatıldı. Gözaltına alınan 15 kişiden dördü ‘kasten adam öldürme’ suçundan tutuklandı.

İstanbul’da bu hafta içinde sahte içki tüketimine bağlı tedavi altına alınan 88 kişiden 38’i hayatını kaybetti. Tedavisi tamamlanan 4 kişi taburcu edildi.

İstanbul Valiliği, sahte içki üretimi ve satışının önüne geçebilmek amacıyla bazı ilave tedbirler alındığını duyurdu. Bu tedbirlerin ilki, içki satışı yapan işletmelerde, işletmenin tamamını görebilecek şekilde 7/24 yüksek çözünürlükte kayıt yapabilecek kamera sistemi kurulması ve kayıtların 30 gün süreyle kayıt altında tutma zorunluluğu getirildi.

Denetim ekiplerinin 24 saat aralıksız denetim yapacağını da duyuran Valilik, 1 Ocak’tan bu yana yürütülen operasyonlarda 29 ton sahte alkole el konulduğunu, sahte ya da kaçak içki sattığı tespit edilen 64 işletmenin iş yeri ruhsatı iptal edilerek kapatıldığını açıkladı.

Gözaltına alınan 15 kişiden dördü ‘kasten adam öldürme’ suçundan tutuklandı.

Sahte alkol kaynaklı ölümlerin çoğu metanol zehirlenmesiyle gerçekleşiyor. Metanolün çok düşük oranlarda kullanılması bile kalıcı sağlık sorunlarına ve hatta ölüme yol açabiliyor. Metanolün, başta kalıcı körlük olmak üzere pek çok toksik etkisi de bulunuyor.

24 Aralık’ta yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı’na göre, yüksek alkollü içkilerin ÖTV tutarları yüzde 13 oranında artırıldı. Zamla birlikte, 70’lik rakı fiyatı bin lira civarında oldu. Buna göre rakıya ödenen miktarın yüzde 71’ini vergi oluşturuyor. Uzmanlara göre alkole gelen zamlar, evde üretilen içkilere ilgiyi artırıyor.

Uzmanlar, vatandaşları bandrolsüz veya şüpheli içki satın almamaları konusunda uyarıyor. Sahte içkinin kokusu, rengi veya tadı normal içkilerden kolayca ayırt edilemeyebilir. Bu nedenle tüketicilerin yalnızca güvenilir kaynaklardan alkol satın alması gerektiği belirtiliyor.

İstanbul Tabip Odası’nın konuyla ilgili açıklamasında ise alkollü içkilere yönelik fahiş vergi uygulamaları sebebi ile alkolün satış fiyatının çok yüksek bir noktaya geldiğine dikkat çekildi.

Açıklamada “Sanayide boya inceltici, teksir makine sıvısı, antifriz, cam temizleyici gibi maddelerin yapımında kullanılan metil alkol (metanol) aynı zamanda yasadışı olarak sahte içki yapımında da kullanılmaktadır. Alkollü içkiler normal şartlarda alkol olarak etil alkol (etanol) ihtiva eder. Ancak ülkemiz koşullarında alkollü içkilere yönelik fahiş vergi uygulamaları sebebi ile alkolün satış fiyatı çok yüksek bir noktaya gelmiştir. Bu da merdiven altı üretimi teşvik etmektedir” denildi.

Oda’dan yapılan açıklamada “Maliyeti düşürmek ve daha fazla kazanç sağlamak için yasal olmayan merdiven altı üretimle insan sağlığı hiçe sayılarak içkiye metil alkol ilave edilmektedir” ifadelerine yer verildi.

“Sahte içki zehirlenmeleri, halk sağlığı sorunudur. Bu anlamda birincil sorumlu kamu otoritesidir. Ancak içki zehirlenmesi vakaları geçmişten beridir kamu otoritesinin İslami muhafazakâr yaklaşımından dolayı üvey evlat muamelesi görmektedir” diyen İstanbul Tabip Odası sahte içkiden zehirlenmelerin ve ölümlerin bir an evvel son bulması için kamu otoritesini göreve çağırdı.

Paylaşın

Ekrem İmamoğlu: Yargı Tacizi Altındayız

Beşiktaş Belediyesi’nde açıklamalarda bulunan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Yaklaşık 28 ay Adalet Bakan Yardımcısı olarak görev yapmış bir siyasi müsteşar, şu anda İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı… Bir yargı tacizi altındayız. Şimdi yeni operasyonlarla şehvetli heyecanlar peşinde bu arkadaşlar” dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın gözaltına alınmasına ilişkin Beşiktaş Belediyesi’nde açıklamalarda bulundu. İmamoğlu, yaptığı açıklamada, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’e tepki gösterdi.

“Ne yazık ki İstanbul’da adil ve tarafsız olmayan bir başsavcılıkla karşı karşıyayız” diyen İmamoğlu, “İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olan beyefendi ve genç savcılardan oluşan ekibinde bu adaletsizliği aylardır yaşıyoruz, yaşamaya devam ediyoruz” ifadelerini kullandı.

İmamoğlu, şöyle devam etti: “Gözaltı tedbiri hukuken ancak tarafların ifadelerinin normal şartlarda alınamadığı, engellerin oluştuğu ya da oluşacağı durumlarda alınacak bir tedbirdir. Sanki bu rutin bir uygulamaymış gibi her gün evinden, şafak vaktinde baskınla alınıyormuş gibi nerede oldukları belli olan, ne zaman çağrılsa gelecek ve hesap verecek olan kamu görevlileri ve tabii ki belediye başkanımız Rıza kardeşim şafak operasyonuyla gözaltına alınmıştır.”

“Seçim mevzuatımıza göre hakimler ve savcılar bir siyasi partiden aday olmak için istifa ederse ve seçimi kazanamadıkları halde siyasi bir görev almayı istemiş oldukları için hakimlik ve savcılık görevlerine geri dönemiyorlar. Seçilmiş demiyor! Aday olmak için istifa edersen diyor” diyen İmamoğlu, şunları söyledi:

“Adalet Bakan Yardımcısı olarak yaklaşık 28 ay görev yapmış olan bu beyefendi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olarak atanıyor. ‘İyi de Bakan Yardımcılığı görevi, seçim sonuçlarıyla değil atamayla gelinen bir görev. Ne ilgisi var?’ denilebilir. Çok ilgisi var. Başka bir rejimdeyiz şu an, başka bir sistemin içindeyiz.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın o zaman yapmış olduğu basın toplantısında yaptığı açıklamaya bakarsak, İstanbul’da görev yapan bir dönem Adalet Bakan Yardımcısı olan beyefendi, Adalet Bakan Yardımcısı olarak atandığı tarih itibarıyla bir nevi onun ismi siyasi müsteşar. Siyasi müsteşar olarak göreve başlamıştır. O siyasi müsteşar görevini terk etmediği gibi içselleştirmiş de birisidir. Yani Adalet Bakan Yardımcısı olarak görevde kaldığı 28 ay boyunca, Cumhurbaşkanı ifadesiyle net olarak bir siyasidir. Bu durumda seçim mevzuatına göre herhangi bir göreve aday olan hakim ya da savcı görevine dahi geri dönemezken, yaklaşık 28 ay Adalet Bakan Yardımcısı olarak görev yapmış bir siyasi müsteşar, şu anda İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı…”

“Bir yargı tacizi altındayız”

“Bir yargı tacizi altındayız” vurgusunda bulunan İmamoğlu, şöyle devam etti: “Şimdi yeni operasyonlarla şehvetli heyecanlar peşinde bu arkadaşlar. Şu anda Belediye Başkanımız (Rıza Akpolat) ve bazı çalışma arkadaşları gözaltında. Sebep ne? Bir iş insanı varmış ama o iş insanı aslında bir suç örgütü lideriymiş! Bu kişinin şirketlerine arabalarında İBB’nin bazı şirketlerinin de olduğu CHP’li belediyeler ihale vermiş! Burada bazı istismarlar olabilirmiş!”

İmamoğlu, şunları anlattı: “Bu suç örgütü lideri denen kişinin şirketi, AK Partili Isparta Belediye Başkanı’na ‘çok lüks’ kategorisine giren, milyonlarca liralık ‘Audi A8’ marka bir makam otomobili hediye etmiş. Her gün bin beni hatırla! Mesela Isparta Belediye Başkanı’na bunları soracak mısınız? Bu iş insanı size neden milyonlarca liralık aracı hediye etti diye sorgulamaları yapacak mısınız?”

İmamoğlu, hakkında siyasi yasak ve hapis cezası istenen ‘ahmak davası’ hakkında şu değerlendirmeyi yaptı: “İstinaf’ta bekletilen ‘ahmak davası’ devam ediyor. Davamın hakimi usule uygun olmayan şekilde değiştirildi. Sürülen hakim, sürülen diyorum çünkü AK Parti İBB Sözcüsü kendi ifade etti, bana 2 yıldan fazla ceza verilmesi için tehdit edildiğini kendisi söyledi. İki kez HSK’ya başvurdum. Dinlemediler. Bunu milletimiz duysun! Kimsenin bir lüksü yok, hepimiz yargılanabiliriz. Ama bunun bir usulü, adabı, kuralı var. HSK’nın hakkında soruşturma açtığı, bu soruşturmanın başında demoklesin kılıcı gibi sallanan bir hakimi buraya görevlendirdiler. Bu demoklesin kılıcı başımda sallanan hakim, kısa sürede bana ceza verdi.”

“Demokrasi ve hukuktan her geçen daha da sapan bu zihniyet, bu akıl iktidardayken ekonomi düzelemez” vurgusu yapan İmamoğlu, “Kim istemez ülkesinin ekonomisinin kötü olmasını. Bu süreç böyle devam ettiği takdirde ekonomi düzelmez. Türkiye’de hiçbir şey iyiye gitmez, Türkiye dünyada bir cazibe noktası olmaz. Sermayenin yolu, yatırımların yolu bu cennet vatanımızdan geçmez. İşte bu operasyona karşı eylem planınız ne? Açık söyleyeyim; bu saatten sonra ne yapacaksak milletçe hep beraber yapacağız. Bu hepimizin sorunu, sadece CHP’nin değil” ifadelerini kullandı.

İmamoğlu, şunları söyledi: “Bana hayatı dart etmeye çalışana meydan okuyorum. İBB’ye ve bana ulaşmak ise hedefiniz benim yol arkadaşlarıma ve ailelerine çile çektirmenize, bahaneler yaratmanıza gerek yok. İşte siyasi yasak davam orada! Madem hedefiniz benim, bari burada mert olun. Onayın benim cezamı, milleti rahat bırakın!”

Paylaşın

İmamoğlu’ndan “Ahmet Türk” Sorusu: Muteber İse Neden Görevden Aldınız?

DEM Parti heyetinde yer alan Ahmet Türk’ün TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ve MHP Lideri Devlet Bahçeli ile görüşmesine atıfta bulunan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Ahmet Türk muteber ise neden görevden aldınız?” diye sordu.

Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı (İBB) Ekrem İmamoğlu, Esenyurt Belediyesi önünde Kent Lokantası açılışında konuştu.

Cumhuriyet’in aktardığına göre; Ekrem İmamoğlu, dün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ile görüşen DEM Parti heyetine atıfta bulunarak kayyum politikasına ve yerine kayyum atanan eski Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutukluluğunun devam etmesine tepki gösterdi.

DEM Parti’nin TBMM ziyaretleri heyetinde DEM Parti Milletvekilleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder ile birlikte yer alan yerine kayyum atanan Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü örnek gösteren İmamoğlu şu ifadeleri kullandı:

”Dün ne oldu devletimizin terörist diye görevden aldığı Sayın Ahmet Türk, devlet protokolümüzün ikinci sırasında yer alan TBMM Başkanı ile görüştü. Ardında da devletimizi yöneten ittifakın ortağı partinin genel başkanıyla bir araya geldi.

Yani devlet terörist diye görevden aldığı bir belediye başkanını devlet protokolü kapsamında kabul etti. Demek ki; Ahmet Türk muteber biri. Bize göre de öyle zaten ama bakıyorsunuz daha dün bir ay önce koca harflerle terörist yazıyorsun bakanlığın sitesine yerine kayyum atanmış Mardin’i yönetiyor. Muteber biriyse neden terörist diyerek kayyum atadınız. Terör bağı varsa neden devlet protokolüyle karşılıyorsunuz? İşte dün yaşanan bu garabet Esenyurt’ta yaşanan garabettir. Dün devletimizi düşürdükleri durum, tam da Ahmet Özer hocamızın yaşadığıyla aynıdır.”

Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Esenyurt’ta 2022 yılında yaşanan sel felaketinden sonra çizmelerini giyerek bölgeye gitmesini işaret eden İmamoğlu şunları söyledi:

“İşte sorunu yaratan aklın temsilcileri ise bizim burada yürüttüğümüz bu çalışmanın tam da göbeğinde yağan bir yağmurdan sonra çizmelerini giyip burada şov yapmışlardı. O zaman demiştim ben çizmelerimi yağmurdan sonra şov yapmak için giymem. Yağmurdan önce, yağmur yağınca sel o insanları rahatsız etmesin diye proje başlatmak için çizme giyerim demiştim. İşte bu millet o arkadaşı evine gönderdi, bizim söylediğimiz anlayışı da bu ilçede iktidar yaptı.”

Paylaşın

İmamoğlu’ndan İktidara “Haciz” Tepkisi: Tarihe Gömüleceksiniz

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Erdoğan’ın “Belediyeleri silkeleyin” talimatıyla CHP’li belediyelere yönelik başlatılan haciz işlemlerine ilişkin, “‘Ekrem’in birazcık boğazını sıkalım. İş yapamasın.’ Boğazımızı sıktıkça biz daha çok iş yapıyoruz, onu söyleyeyim. Milletin zaten gözünden düştünüz de tamamen tarihe gömüleceksiniz” dedi ve ekledi:

“Ekonomi perişan, ticaret perişan, eğitim perişan… Yıkıcı ve insanların canını sıkan enflasyon hala düşürülemiyor. Yok SGK borcu, şu bu… Bütün SGK’ye borçlu kurumların sadece 10’da biri belediyeler. 2024’teki SGK’nin toplam gelirinin yüzde 2 buçuğu değil belediyeler. AKP’li CHP’lisi… Şaka gibi ya. Bugünkü belediyelerin yarısı CHP’li değildi daha 6 önce. Borçları oralardan devraldı arkadaşlarımızın çoğu.”

CHP’li belediyelere, Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) olan borçları nedeniyle haciz gelmesi siyaset gündeminde yeni tartışma yarattı. AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’a ‘Belediyeleri silkeleyin’ talimatıyla harekete geçildi.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Tuzla Sosyal Yaşam Merkezi töreninde, CHP belediyelerine Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) borçları üzerinden haciz başlatılmasına sert tepki gösterdi. Cumhuriyet’in aktardığına göre; “Tamamen tarihe gömüleceksiniz” diyen İmamoğlu şunları kaydetti:

Biz mesajımızı almış yolumuza devam ediyoruz. Mesajını almayanlar var. 31 Mart’taki mesajı alıp başını önüne eğmeyip yolunu ona göre çizmeyenler var. Ankara’da, hükümet olduğunu düşünen anlayış… Düşünen anlayış diyorum çünkü 31 Mart’tan itibaren Türkiye’de irinci parti CHP ve yerel yönetimlerde bu kadar hizmet yapıyorsak tavrımız iktidar tavrı olmalıdır. Elbette yetkili olduğumuz alanları biliyoruz. Yetkinin bize ait olmadığı alanları da biliyoruz.

31 Mart’ta iktidar seçim sonuçlarından gerekli dersi almadı. Seçim öncesi yaptığı hataların farkında değil. Ayırmacılık kayırmacılık yaptı. İşleri engelledi. Bu seçimden önce, hatta 2019’dan itibaren, genel seçimler dahil, orantısız güç kullanma rakibini çiğnemeye çalışma, bugünkü iktidarın yaptığı hatalar…

Seçimden önce İstanbul’da AKP’li belediyelerin kasasına 25 ilçe belediyesinin kasasına Cumhurbaşkanlığından örtülü ödenekten 1 milyardan fazla parayı aktarmak görülmüş bir şey değil… Bunlar toplumu gerecekler. Kutuplaştırmaya ve siyasi rakiplerini engellemeye devam edecekler, karalayacaklar, mümkünse siyasetin dışına atmaya çalışacaklar. Yetinmeyecekler, belediyelerin bir kısmına kayyum atayacaklar.

Dediler ki boğazlarını sıkarsak çalışamazlar. Bizim boğazımızı sıktıkça daha iyi çalışacağız. Ne yaparsanız yapın bu millet israfçı ve icraatçı yönetim arasındaki farkı görüyor. Milletin durumunun farkında değiller. Bu millet rantçılık devrine son verecek halkçılık dönemine başla diyecek… Benim her dava arkadaşımın boynunun borcu milletin işini iyi yapmaktır. Ben bu yolculuğun bu davanın bir parçasıyım diyen herkes çok büyük bir vebal altındadır.

Bizi öyle davayla, soruşturmayla, hacizle durduramazsınız. Böyle devam ederseniz tepeden aşağı kirlenirsiniz. O kirli halinizle milletin karşısına çıkarsınız, millet de o tertemiz eliyle yollar gidersiniz. Tarihe gömülürsünüz. Yok ‘belediyelerin üstüne git’, yok efendim belediyelerin hesaplarına haciz koy, yok silkele bilmem ne. Şaka gibi, komedi filmi.

“Ekonomi perişan, ticaret perişan, eğitim perişan…”

Ekonomi perişan, ticaret perişan, eğitim perişan… Yıkıcı ve insanların canını sıkan enflasyon hala düşürülemiyor. Yok SGK borcu, şu bu… Bütün SGK’ye borçlu kurumların sadece 10’da biri belediyeler. 2024’teki SGK’nin toplam gelirinin yüzde 2 buçuğu değil belediyeler. AKP’li CHP’lisi… Şaka gibi ya. Bugünkü belediyelerin yarısı CHP’li değildi daha 6 önce. Borçları oralardan devraldı arkadaşlarımızın çoğu.

Belediyenin kasasına göz dikilir mi? Eskiden 20 senede aldıkları bakanlığın yapıp belediyeye devrettiği metroların tam 11 milyarını bizden 10 ayda aldılar. 11 milyar lira… Niye? İmamoğlu CHP’li diye. Yani ne olacak ‘Ekrem’in birazcık boğazını sıkalım. İş yapamasın.’ Boğazımızı sıktıkça biz daha çok iş yapıyoruz, onu söyleyeyim. Milletin zaten gözünden düştünüz de tamamen tarihe gömüleceksiniz.”

Paylaşın