19 Filistinli Çocuk, İsrail’in Son Saldırılarında Hayatını Kaybetti

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, son bir haftada Filistin topraklarında İsrail saldırıları sonucu 19 çocuğun hayatını kaybettiği bilgisini paylaştı.

Haber Merkezi / Bachelet, “Uluslararası insan hakları hukuku açık ve nettir. Sivilleri veya sivil unsurları hedef alan saldırılar yasaktır. Bu saldırılar durdurulmalıdır. Çatışmalarda herhangi bir çocuğa zarar vermek son derece rahatsız edicidir. Çocukların öldürülmesi ve yaralanması vicdana aykırıdır. İsrail’in uluslararası insan hakları hukukunu defalarca ihlal etmesi karşısında neredeyse topyekun bir hesap verilebilirlik eksikliği sürmektedir” dedi.

Ne olmuştu?

İsrail askerleri, 1 Ağustos’ta işgal altındaki Batı Şeria’nın Cenin kentinde İslami Cihad Hareketi’nin yöneticisi Bessam Saadi’yi yaralayarak gözaltına almıştı. İsrail ordusu, Saadi’nin gözaltına alınmasının ardından olası bir misilleme endişesiyle abluka altındaki Gazze çevresinde alarm seviyesini üst düzeye çıkarmıştı.

Bu kapsamda ordu birlikleri, Gazze Şeridi çevresindeki Yahudi yerleşim bölgelerini birbirine bağlayan ana yolları kapatmış, Gazze semalarında onlarca insansız hava aracı uçurulmuştu. Süreçte Gazze’nin kuzeyindeki Beyt Hanun (Erez) Sınır Kapısı ve Kerem Ebu Salim Sınır Kapısı da kapalı tutuluyordu.

İsrail ordusu, dün Gazze’ye hava saldırıları başlatmıştı. Saldırılarda İslami Cihad Hareketi’nin komutanlarından Teysir el-Caberi de öldürülmüştü. İsrail ile Gazze’deki İslami Cihad Hareketi arasında 7 Ağustos’ta ateşkes kararı alınmıştı.

Filistin İslami Cihat Örgütü kimdir?

Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Filistin İslami Cihat Örgütü, İsrail devletine karşı silahlı İslami direniş hareketi olarak 1981’de kuruldu.

Gazze İslam Üniversitesi öğrencileri tarafından kurulan grup 2007’den bu yana Gazze Şeridi’ni yöneten Hamas’ın “kardeş örgütü” olarak görülüyordu.

Her iki örgüt de Mısır’da başlayan ve sonrasında Arap coğrafyasına yayılan “Müslüman Kardeşler” hareketinden doğdu. 1992’de “Kudüs Tugayları” olarak bilinen askeri kanadı kurulan İslami Cihat’ın merkezi Gazze ancak Batı Şeria’da da güçlü bir varlığı olduğu biliniyor.

Örgütün kurucusu ve ilk lideri, 1995’de İsrail’in dış istihbarat servisi Mossad tarafından Malta’da öldürülen yazar ve Doktor Fethi Şikaki’ydi. İslami Cihat özellikle 2000-2005 yılları arasında İsraillileri hedef alan çok sayıda intihar saldırısını üstlendi. Örgüt, 1989’da Tel Aviv-Kudüs seferi yapan bir otobüse saldırı düzenlemiş ve saldırıda 16 kişi hayatını kaybetmişti.

İsrail ile müzakereyi reddeden İslami Cihat, Oslo Anlaşması’na şiddetle karşı çıkıyor. Örgüt İsrail yanlısı olarak gördüğü anlaşmanın Filistinlilere ve haklarına zarar verdiğini düşünüyor.

Örgüt geçtiğimiz mayıs ayında İsrail’le yaşanan çatışmalarda Hamas’la koordineli bir şekilde faaliyet göstermişti ancak İsrail’in son saldırılarında Hamas’tan bağımsız hareket etmeye başladı. Hamas cuma gününden bu yana İsrail saldırılarına yanıt vermedi.

Paylaşın

İsrail Ve İslami Cihad Arasındaki Ateşkes Uygulamaya Girdi

İsrail’in Gazze’ye düzenlediği saldırıların üçüncü gününde Tel Avivi ile İslami Cihat grubu arasında Mısır’ın ara buluculuğuyla varılan ateşkesin, pazar gecesi yerel saatle 23.30’dan (TSİ 23.30) itibaren yürürlüğe girdiği duyuruldu.

Bu açıklamadan kısa süre önce iki taraf arasındaki arabuluculuk görevini üstlenen Mısır’dan bir güvenlik yetkilisi AFP’ye yaptığı açıklamada “İsrail tarafı ateşkesi kabul etti” demişti.

İslami Cihat tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Mısır’ın, İsrail hapishanelerinde açlık grevindeki Halil Avavde ve pazartesi gözaltına alınan İslami Cihad yöneticisi Bessam Saadi’nin serbest bırakılması için çalışma taahhüdü ışığında ve yapılan istişarelerden sonra ateşkesin bu gece 23.30’da başlayacağını ilan eder” ifadesine yer verildi.

Açıklamada, herhangi bir saldırıya karşılık verme hakkının saklı tutulduğu aktarıldı.

İsrail Ulusal Kamu Diplomasi Başkanlığından yapılan yazılı açıklamada da 23.30’da ateşkesin uygulanmaya başlayacağı duyuruldu.

Çabalarından dolayı Mısır’a teşekkür edilen açıklamada “ateşkesin ihlali halinde İsrail’in güçlü yanıt verme hakkını koruduğu” belirtildi.

İsrail ordu sözcülüğü ise resmi olarak ateşkesin 23.30’da uygulamaya girdiğini açıkladı ve önceden planlanmış “savaş uçakları, helikopterleri ve silahlı insansız hava araçlarının katıldığı son saldırının tamamlandığını” duyurdu.

Ateşkesin devreye girmesinin ardından Gazze sokaklarında kutlama yapıldığı bildirildi.

Ateşkese çok kısa bir süre kala, İsrail’in güneyinde bazı kentlerde Gazze’den fırlatılan roketler sonucu saldırı alarmları çaldı. İsrail ordusu da benzer şekilde roket saldırısına karşılık Gazze içindeki noktalara saldırı düzenlediğini duyurdu.

İsrail, cuma günü Gazze’deki saldırı hazırlığında olduğu gerekçesiyle İslami Cihad’a ait olduğunu iddia ettiği hedeflere saldırı başlatmıştı. İsrail’in saldırısı üzerine Gazze’den İsrail yönüne bir dizi roket atılmıştı. İsrail’in Gazze şeridine düzenlediği saldırılar sonucunda aralarında 14 çocuk ve 4 kadının yer aldığı 44 kişi hayatını kaybetmişti. Ölenler arasında İslami Cihat yöneticisi Halid Mansur ile Ziyad el-Mudallal ve Rifat Şeyh el-Eyd’in olduğu da belirtildi. İsrail tarafındaysa herhangi bir can kaybı yaşanmamıştı.

BM: Ateşkesi memnuniyetle karşılıyoruz

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in, Gazze ve İsrail arasında ilan edilen ateşkesi memnuniyetle karşıladığı bildirildi.

Genel Sekreter sözcülüğünden yapılan yazılı açıklamada, Genel Sekreterin, Gazze’deki hava saldırıları ve İsrail’e atılan roketler nedeniyle aralarında çocukların da bulunduğu can kaybı ve yaralanmalardan derin üzüntü duyduğu kaydedildi.

Açıklamada, şiddet mağdurlarına ve yakınlarına en derin taziyelerin iletildiği belirtilerek, bölgedeki düşmanlıkların insani bir acil duruma neden olduğuna dikkat çekildi.

Gazze’ye geçişlerin kapatıldığı ve elektrik kesintilerinin temel tesisleri etkilediğine işaret edilen açıklamada, yüzlerce bina ve evin yıkıldığı veya hasar gördüğü, binlerce Filistinlinin evsiz kaldığı vurgulandı.

Açıklamada, ateşkesteki çabalarından dolayı Mısır takdir edilirken, Guterres’in tüm tarafları ateşkese uymaya çağırarak, “Yalnızca müzakere edilmiş, sürdürülebilir bir siyasi çözüm, bu yıkıcı şiddet döngülerini kesin olarak sona erdirecek ve hem Filistinliler hem de İsrailliler için barışçıl bir geleceğe yol açacaktır” değerlendirmesinde bulunduğuna yer verildi.

İslami Cihat nedir?

Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Filistin İslami Cihat Örgütü, İsrail devletine karşı silahlı İslami direniş hareketi olarak 1981’de kuruldu.

Gazze İslam Üniversitesi öğrencileri tarafından kurulan grup 2007’den bu yana Gazze Şeridi’ni yöneten Hamas’ın “kardeş örgütü” olarak görülüyordu. Her iki örgüt de Mısır’da başlayan ve sonrasında Arap coğrafyasına yayılan “Müslüman Kardeşler” hareketinden doğdu.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

İsrail’in Hedef Aldığı Filistin İslami Cihat Örgütü Nedir?

İsrail ordusu, “Şafak” operasyonu kapsamında Filistin’e yönelik son saldırılarında İslami Cihat Örgütü’nü hedef aldığını açıkladı. İsrailli yetkililerden yapılan açıklamada “Gazze Şeridi’nde İslami Cihat Hareketi kaynaklı tehditler karşısında ordunun harekete geçtiği” bildirildi. 

Gazze saldırılarının 3. gününde İslami Cihat üst yöneticisi Halid Mansur’un öldürüldüğü açıklandı. Örgütün önde gelen isimlerinden Teysir el-Caberi’nin de cuma günkü İsrail saldırılarında Gazze’de öldürüldüğü duyurulmuştu.

İsrail, Filistin İslami Cihat Örgütü’nün İran ile bağlarını giderek derinleştirdiğini öne sürüyor.

İsrail Başbakanı Yair Lapid, örgütün saldırı tehdidini gerekçe göstererek cuma günü operasyon izni verdiğinde İslami Cihat lideri Ziyad en-Nahhale’nin İran’da olduğunu söyledi.

Ziyad en-Nahhale cumartesi günü İran Devrim Muhafızları Ordusu Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami ile Tahran’da bir araya geldi. Selami’nin en-Nahhale’ye “Bu yolda sonuna kadar yanındayız.” dediği aktarıldı.

Filistin İslami Cihat Örgütü kimdir?

Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Filistin İslami Cihat Örgütü, İsrail devletine karşı silahlı İslami direniş hareketi olarak 1981’de kuruldu.

Gazze İslam Üniversitesi öğrencileri tarafından kurulan grup 2007’den bu yana Gazze Şeridi’ni yöneten Hamas’ın “kardeş örgütü” olarak görülüyordu.

Her iki örgüt de Mısır’da başlayan ve sonrasında Arap coğrafyasına yayılan “Müslüman Kardeşler” hareketinden doğdu.

1992’de “Kudüs Tugayları” olarak bilinen askeri kanadı kurulan İslami Cihat’ın merkezi Gazze ancak Batı Şeria’da da güçlü bir varlığı olduğu biliniyor.

Örgütün kurucusu ve ilk lideri, 1995’de İsrail’in dış istihbarat servisi Mossad tarafından Malta’da öldürülen yazar ve Doktor Fethi Şikaki’ydi.

İslami Cihat özellikle 2000-2005 yılları arasında İsraillileri hedef alan çok sayıda intihar saldırısını üstlendi. Örgüt, 1989’da Tel Aviv-Kudüs seferi yapan bir otobüse saldırı düzenlemiş ve saldırıda 16 kişi hayatını kaybetmişti.

İsrail ile müzakereyi reddeden İslami Cihat, Oslo Anlaşması’na şiddetle karşı çıkıyor. Örgüt İsrail yanlısı olarak gördüğü anlaşmanın Filistinlilere ve haklarına zarar verdiğini düşünüyor.

Örgüt geçtiğimiz mayıs ayında İsrail’le yaşanan çatışmalarda Hamas’la koordineli bir şekilde faaliyet göstermişti ancak İsrail’in son saldırılarında Hamas’tan bağımsız hareket etmeye başladı. Hamas cuma gününden bu yana İsrail saldırılarına yanıt vermedi.

Paylaşın

İsrail Saldırısında Ölenlerin Sayısı 32’ye Yükseldi

İsrail’in 5 Ağustos’tan bu yana saldırı düzenlediği abluka altındaki Gazze Şeridi’nde hayatını kaybedenlerin sayısının 32’ye yükseldi. Filistin Sağlık Bakanlığı son üç günde saldırılarda 6’sı çocuk, 4’ü kadın olmak üzere 32 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

Yaralı sayısının 253’e yükseldiği belirtilen açıklamada, yaralıların sağlık durumuna ilişkin detaylı bilgi verilmedi.

BM’den toplanma çağrısı

Öte yandan Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin ise İsrail’in Gazze’ye saldırılarını görüşmek üzere acil gündemiyle yarın toplanacağı duyuruldu.

Filistin haber ajansı WAFA’nın haberine göre, Filistin’in BM Daimi Temsilcisi Riyad Mansur, Filistin’in “İsrail saldırılarının durdurulması ve kınanması, Filistinlilere uluslararası koruma sağlanması” yönündeki talebine olumlu dönüş yapılması için BMGK üyeleriyle iletişim kurulduğunu açıkladı.

Mansur, söz konusu talebin BM Güvenlik Konseyi geçici üyesi Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) aracılığı ile yapıldığını aktardı.

İsrail’in Gazze’ye başlattığı saldırıların ardından İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz İle ABD’li mevkidaşı Lloyd Austin arasında telefon görüşmesi yapılmıştı.

Gantz’ın “İsrail’in Filistinli gruplara karşı kendi vatandaşlarını koruduğu” iddiasında bulunduğu aktarılmıştı.

Ne olmuştu?

İsrail askerleri, 1 Ağustos’ta işgal altındaki Batı Şeria’nın Cenin kentinde İslami Cihad Hareketi’nin yöneticisi Bessam Saadi’yi yaralayarak gözaltına almış, çıkan çatışmada 1 Filistinli ölmüştü.

İsrail ordusu, Saadi’nin gözaltına alınmasının ardından olası bir misilleme endişesiyle abluka altındaki Gazze çevresinde alarm seviyesini üst düzeye çıkarmıştı.

Bu kapsamda ordu birlikleri, Gazze Şeridi çevresindeki Yahudi yerleşim bölgelerini birbirine bağlayan ana yolları kapatmış, Gazze semalarında onlarca insansız hava aracı uçurulmuştu.

Son 5 gündür devam eden süreçte Gazze’nin kuzeyindeki Beyt Hanun (Erez) Sınır Kapısı ve Kerem Ebu Salim Sınır Kapısı da kapalı tutuluyordu.

İsrail ordusu, dün Gazze’ye hava saldırıları başlatmıştı. Saldırılarda İslami Cihad Hareketi’nin komutanlarından Teysir el-Caberi de öldürülmüştü.

Gazze’de bulunan El-Fetih dışındaki Filistinli örgütler ortak açıklama yaparak saldırılara karşılık verileceğini duyurmuştu. Akşam saatlerinde de Gazze’den İsrail’e çok sayıda roket fırlatılmıştı.

Paylaşın

İsrail’den Gazze’ye Hava Saldırıları: En Az 10 Ölü

İsrail, Gazze’de Filistin İslami Cihat Örgütü’ne bir saldırı düzenleyerek aralarında örgütün komutanlarından birinin de yer aldığı en az 10 kişiyi öldürdü. Gazze merkezli örgüt de İsrail’i bir bombalı saldırı düzenlemekle tehdit etmişti.

Yerel yetkililer, hayatını kaybedenler arasında bir kız çocuğunun da olduğunu, onlarca kişinin de yaralandığını açıkladı.

Son günlerde İslami Cihat’ın üst düzey bir yöneticisinin Batı Şeria’da gözaltına alınmasının ardından bölgede gerilim yükselmişti.

Filistinli militanlar bugün de İsrail’e çok sayıda roket fırlatmış, bunların bir kısmı İsrail’in Demir Kubbe hava savunma sistemi tarafından etkisiz hale getirilmişti.

Bir video mesaj yayınlayan İsrail Başbakanı Yair Lapid “İsrail tehdit üzerine bir terörizmle mücadele operasyonu gerçekleştirdi” dedi.

İsrail Savunma Bakanlığı da İslami Cihat’la ilişkilendirilen konumlara saldırı düzenlendiğini açıkladı.

Saldırılan noktalar arasında Gazze’deki yüksek Filistin Kulesi adlı bina da yer alıyor.

Gazze’deki sağlık yetkilileri saldırıda İslami Cihat Komutanı Teysir el-Cebari ve beş yaşında bir kızın da olduğu en az 10 kişinin öldürüldüğünü, 55 kişinin de yaralandığını belirtti.

Bir İsrail ordusu sözcüsü, “Yaklaşık 15 militanın öldürüldüğünü tahmin ettiklerini” söyledi.

Uzun ve zorlu bir çatışmaya yol açabilir

İsrael Times gazetesine göre İsrail İçişleri Bakanı Ayelet Şaked “Bunun sonuçlarının ne olacağını tam olarak bilmiyoruz, zaman alabilir… Uzun ve zorlu bir çatışmaya da yol açabilir” dedi.

İran’ın başkenti Tahran’ı ziyaret etmekte olan Filistin İslami Cihat Örgütü Genel Sekreteri Ziyad en-Nahale “Bu saldırıya güçle yanıt vereceğiz ve bu halkımızın kazanacağı bir çatışma olacak” dedi ve ekledi: Bu savaşta kırmızı bir çizgi yok ve Tel Aviv direniş roketlerinin hedefi olacak.

Gazze Şeridi’ni yöneten Hamas ise silahlı örgütlerin çatışmada birlikte hareket edeceğini belirtti.

İsrail son dönemde Filistinlilerin ve İsrailli Arapların düzenlediği, 17 İsrailli ve iki Ukraynalı’nın ölümüne yol açan saldırıların ardından, Pazartesi akşamı İslami Cihat Örgütü’nün Batı Şeria’daki lideri olduğu söylenen Bassem Saadi’yi gözaltına almıştı.

Gözaltı sonrası İsrail, sınır hattında yaşayanlar için güvenlik önlemlerini artışmış, İslami Cihat’ın siviller ve askerlere saldırı düzenlemeyi planladığını açıklamıştı.

İsrail’in yolları da kesmesi nedeniyle ülkenin güneyindeki kentlerde ve köylerde yaşam durma noktasına gelmişti.

Kasım 2019’da da İsrail ve İslami Cihat arasında bir çatışma yaşanmıştı. O çatışma da bir İslami Cihat komutanının İsrail’e saldırı düzenlemeyi planladığı istihbaratı üzerine başlamıştı.

İran’ın desteklediği ve merkezi Şam’da bulunan İslami Cihat, Gazze’deki en güçlü silahlı örgütler arasında yer alıyor.

Örgüt bugüne kadar İsrail’de çok sayıda saldırıdan sorumlu tutulmuştu.

Kasım 2019’daki çatışmalarda 34 Filistinli ölmüş, 111 Filistinli ve 63 İsrailli de yaralanmıştı.

İsrail, öldürülen Filistinlilerden 25’inin militan olduğunu, bir kısmının roket saldırısı düzenlemek üzereyken öldürüldüğünü açıklamıştı.

Paylaşın

Ortadoğu Kendi ‘NATO’sunu Mu Kuracak?

Ortadoğu’da yeni bir askeri ittifak kurulacağı iddiaları ortaya atılıyor. Olası bir “Arap NATO”sunun içinde İsrail’in de yer alması muhtemel. Geçen hafta Ortadoğu’da NATO benzeri bir askeri ittifak kurulursa bunu destekleyeceğini söyleyen Ürdün Kralı’nın yaptığı bu açıklama manşetlerdeydi.

Ürdün Kralı 2’nci Abdullah, ABD yayın organı CNBC’ye yaptığı açıklamada, “Ortadoğu NATO’sunu destekleyecek ilk insanlardan biri ben olurum” dedi.

“Hepimiz bir araya gelip ‘Birbirimize nasıl yardımcı olabiliriz?’ diyoruz. Ki bence bu, bu bölge için çok sıra dışı” diye ekledi.

“Arap NATO’su” kurulmasına yönelik ifadeler başka çevrelerden de geldi.

Ürdün Kralı’ndan önce İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz da İsrail’in, ABD öncülüğünde kurulan “Ortadoğu Hava Savunma İttifakı” adlı bir oluşuma katıldığını açıkladı.

Gantz, bu oluşumda başka hangi ülkelerin olduğuna dair bilgi vermedi.

Reuters ve Associated Press dâhil uluslararası medya organları, İsrail’in duyurduğu bu oluşumu ya da ismini teyit edemedi.

Bu haftanın başındaysa Wall Street Journal gazetesi; İsrail, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’den askeri yetkililerin savunma alanında işbirliğini ele almak üzere Mısır’da gizli görüşmeler gerçekleştirdiğini bildirdi.

Zamanlama

Arap NATO’sunun kurulması için bazı iyi sebepler var. Kahire’deki El Ahram Siyasi ve Politik Çalışmalar Merkezi’nden uzman Ahmed el Said Ahmed, Ortadoğu’da güvenliğin ana garantörü olarak hareket eden ABD’nin son yıllarda yavaş yavaş bölgeden çekildiğini belirtiyor.

DW Türkçe’ye konuşan Ahmed, “Araplar, geçmişte başta ABD olmak üzere Batılı güçler üzerine yaptıkları bahislerin tutmadığının farkına giderek daha fazla varıyor” diyor ve ekliyor: “Özellikle de Ukrayna savaşının neden olduğu istikrarsızlık ve pandemiden sonra, istikrar sağlanabilmesi ve ekonominin düzeltilebilmesi amacıyla artık bölgesel sorunlar ele alınırken farklı bir yaklaşım var.”

İsrail’in dahli de mühim. Olası bir İran kaynaklı hava saldırısından çekinen Arap devletleri, İsrail’in gelişmiş hava savunma sistemlerinden faydalanmak isteyebilir.

“Amaç, İsrail’i Ortadoğu’daki bir askeri ittifaka entegre etmek olabilir” diyen Ahmed, bunun İsrail ile Arap komşuları arasında 2020 yılında İbrahim Anlaşması’yla başlayan temasların devamı olarak nitelendirilebileceğini söyledi. Söz konusu anlaşma, İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin “normalleşmesini” sağlamıştı.

“Arap Nato’sunda kimler olabilir?

Uzmanlar, olası bir savunma ittifakının, İsrail’le diplomatik ilişkisi olan devletleri kapsamasının muhtemel olduğunu belirtiyor.

Bu gruba, İbrahim Anlaşması’nı imzalayan BAE, Bahreyn, Sudan ve Fas’ın yanı sıra İsrail’le zaten diplomatik ilişkisi bulunan Ürdün ve Mısır giriyor.

Suudi Arabistan, Umman, Katar ve Kuveyt de ittifakta rol oynayabilir. Olası bir ittifak anlaşmasının arabulucusu olacağı tahmin edilen ABD de elbette oluşumdaki yerini alacaktır.

Ancak gözlemciler, tüm bu varsayımlara karşın Ortadoğu’dan yakın gelecekte NATO tarzı bir ittifakın çıkmasının zor olduğu görüşünde.

Washington merkezli düşünce kuruluşu “Yeni bir Amerikan Güvenliği Merkezi”nden (CNAS) Becca Wasser, “Şu an daha geniş bölgesel işbirliği için büyük bir çaba var… Ancak Arap NATO’su fikrinin hâlen erişilmesi güç bir hedef olduğunu düşünüyorum” diyor.

El Ahram’dan Ahmed de “Arap NATO’su fikri daha önce de birçok kez ortaya atıldı… Ancak şu ana kadar hiçbir zaman belirginleşmedi. Ve sanırım kısa vadede de gerçekleşmeyecek” öngörüsünde bulunuyor.

Birçok girişim birçok başarısızlık

Ortadoğu’da, özellikle de petrol üreticisi Körfez ülkeleri açısından baş güvenlik garantörü konumundaki ABD, böyle bir savunma işbirliğine gidilmesi için uzun yıllardır çabalıyor.

Örneğin 1950’li yıllarda bölgedeki olası Sovyet yayılmasına karşı “Bağdat Paktı” adıyla kurulan ve daha sonra “Merkezi Antlaşma Teşkilatı” (CENTO) ismini alan oluşum vardı. Ancak hiçbir zaman çok etkili olmadı ve 1979’da dağıldı.

En son olarak Trump yönetimi “Ortadoğu Stratejik İttifakı” (MESA) fikrini ortaya atmıştı. Obama yönetimi döneminde de benzer bir ittifakın farklı versiyonları gündeme gelmişti. ABD Başkanı Joe Biden’ın da Suudi Arabistan ve İsrail’e yapacağı ziyaretlerde bu konuyu ele alması bekleniyor.

Sorunlar değişmiyor

Geçmişteki Arap NATO’su planlarının hiçbiri başarıya ulaşmadı. Aslında başarıya ulaşmalarına engel olan şartların birçoğu hâlen de geçerli.

Lojistik açısından birlikte çalışabilirlik sorunları söz konusu. Zira ülkelerin kullandığı silah sistemleri ve savaş uçakları farklılıklar gösteriyor. Mısır ya da Suudi Arabistan gibi daha büyük ve daha gelişmiş silahlara sahip ülkelerin olası bir ittifaka tahakküm etmesinden korkuluyor. Ayrıca tüm Arap ülkeleri İran’ı en büyük düşmanı olarak görmüyor. Mısır dâhil bazı ülkelerin farklı siyasi öncelikleri var.

Konu İsrail’le işbirliği olunca, İsrail-Filistin sorunu da hâlâ Arap ülkeleri için büyük bir engel olarak duruyor. Örneğin Suudi Arabistan bu yüzden İsrail’le yakın ilişki kurmayı reddetti.

Berlin merkezli düşünce kuruluşu Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nden (ECFR) Cinzia Bianco, DW’ye yaptığı değerlendirmede, olası bir ittifaka girmesi muhtemelen ülkelerin “hâlen birbirine güvenmediğini”, aralarındaki siyasi ilişkilerin de “inişli çıkışlı ve belirsiz” olduğunu belirtiyor.

Körfez ülkeleri ve güvenlik konuları üzerine çalışmalar yürüten Bianco, “Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesi olmadan ilerlemek de bir hayli zor olur” diye ekliyor.

Konu sadece İsrail’den ibaret de değil. CNAS’ten Wasser, “Ortadoğu’daki devletlerin birçoğunun arasında da Körfez ülkelerinin kendi içinde de hâlen sorunlar ve çekişmeler var” diyor.

NATO gibi bir savunma ittifakının fazlasıyla istihbarat ve bilgi paylaşımı gerektireceğinin altını çizen Wasser, “Bu, bahsi geçen devletlerin çoğu için inanılmaz hassas bir konu. Bunu kendi egemenliklerine yönelik tecavüz olarak görüyorlar” ifadesini kullandı.

Öncelik hava savunma işbirliği

Tam bir “Arap NATO’su” kurulması şu an için zor görünse de önümüzdeki dönemin bölgede askeri işbirliğinin artırılması yönünde atılacak yeni adımlara gebe olduğu aşikâr.

“Tüm bu devletleri kapsayacak şekilde entegre edilmiş olan daha büyük bir füze savunma işbirliği gibi şeyler göreceğimizi düşünüyorum” diyen Wasser, bununsa ABD üzerinden yürüyen bir mekanizmayla hayata geçirilmesinin mümkün olabileceğini söyledi.

Örneğin edinilen istihbaratın önce ABD’ye gönderildiği ve ABD tarafından diğerlerine iletildiği bir yapıyla karşılaşabileceğimizi ifade eden Wasser, “çok taraflı bir bağlam içinde ABD’yle ikili işbirliğini zorunlu kılan, bir nevi bir dağıtım merkezinin olduğu bir sistemi görmemiz daha muhtemel” dedi.

ECFR’den Bianca da bu görüşe katıldı: “Şu ana kadarki tartışmalarda da radarların senkronize edilmesi ve olası bir tehdit karşısında erken uyarı paylaşımını sağlayacak bir iletişim sistemi geliştirmek gibi hava savunmasıyla ilgili teknik işbirliği konusuna yoğunlaşıldı.”

Bianca, bu konunun, üzerinde fazla anlaşmazlık ve görüş ayrılığı yaşanmayan bir konu olduğunu belirtti.

Paylaşın

Türkiye, İsrail-İran Geriliminin Mücadele Alanı Mı Oluyor?

İsrail ile İran arasında son dönemde giderek tırmanan gerginlik Türkiye’ye de yansırken, gözler bu gerginliğin Türkiye-İran ve Türkiye-İsrail ilişkilerini nasıl etkileyeceğine çevrildi.

İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid dün yaptığı açıklamada Türkiye’de bulunan İsraillilere ülkelerine dönme çağrısı yaparak, İran’ın İsrail vatandaşlarına saldırı hazırlığında olduğunu belirtmişti. Vatandaşlarına “mümkün olan en kısa sürede” Türkiye’den ayrılmalarını söyleyen Lapid, ortada “gerçek ve yakın bir tehlike olduğunu” dile getirmiş, Türk güçlerine de yardımlarından dolayı teşekkür etmişti.

İsrail basınına göre Ankara, İsrail hedeflerine yönelik saldırı hazırlığı içinde olan İranlı bir çeteyi ortaya çıkardı. Dışişleri Bakanı Yair Lapid’in vatandaşlarına seyahat uyarısının çete haberlerinin İsrail basınına yansımasından bir gün sonra geldiğine dikkat çekiliyor.

İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi aynı nedenle geçen ay sonu da Türkiye’ye seyahat uyarısı yapmıştı.

İsrailli Bakan Lapid’in açıklamasının ardından Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, dün gece İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir-Abdullahiyan ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Görüşmeye dair bilgi verilmedi.

Mücadele üçüncü ülkelere nasıl sıçradı?

Peki Lapid’in açıklaması ile yeni bir boyut kazanan İsrail-İran mücadelesi neden Türkiye gibi üçüncü ülkelere sıçradı?

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’e son gelişmeleri değerlendiren İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Dış Politika Koordinatörü Dr. Bilgehan Alagöz, son bir ayda İran’da İsrail bağlantılı olduğu düşünülen çok sayıda gelişmenin olduğunu hatırlatarak, bunlar arasında en dikkat çekenleri Parçin Askeri Tesisi’ne yönelik patlayıcı yüklü drone saldırısı ve İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun üst düzey komutanlarının şüpheli şekillerde ölümleri olarak gösteriyor.

Alagöz, bu gelişmelerin İsrail Başbakanı Naftali Bennett’in Savunma Bakanlığı yaptığı dönemde yani 2018’in sonlarında uygulamaya koyduğu “Ahtapot Doktrini” ile ilintili olduğunun düşünüldüğünü belirterek, bu doktrini ve İran’ın buna yanıtını ise şöyle anlatıyor:

“Bu doktrine göre ahtapotun başı İran’ı, ahtapotun kolları İran’ın bölgesel milis grupları ve (Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen gibi ) müdahalelerini temsil etmektedir. Dolayısıyla İsrail artık İran’a içeride müdahaleler yapmaya ağırlık vermiştir. Bu durum karşısında İran’ın etkisiz kalışı ister istemez İran’ı İsrail’e dönük olarak üçüncü ülkelerde operasyonlara sevk etmekte.”

Alagöz, son dönemde haberlere yansıyan İran kaynaklı saldırı iddialarının ana gerekçesinin İran’ın kendisine dönük İsrail kaynaklı olduğunu iddia ettiği saldırılara yanıt verme ihtiyacı ile oluştuğunu belirtiyor.

İran ve Ortadoğu Uzmanı Arif Keskin de son gelişmelerin başlangıcının aslında ABD Başkanı olarak Joe Biden’ın seçilmesine kadar uzandığına dikkat çekerek, Biden ile İsrail arasında İran’ın nükleer gücü ile ilgili ciddi bir ihtilaf bulunduğunu hatırlatıyor. İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin), Almanya ve Avrupa Birliği (AB) arasında 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılması için geçen yılın sonunda müzakerelere yeniden başlanmıştı.

Keskin, bu süreçten rahatsız olan İsrail’in, İran nükleer tesisleri ve bilim insanlarına yönelik çok sayıda operasyon düzenlediğini ve böylelikle İran’ın nükleer güç olmasını engellemeye çalıştığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Ancak artık İsrail bir politika değişikliğine giderek İran’ın içinde de operasyon yapmaya ve hedeflerini sadece nükleer güçle ilgili kişilerle sınırlı tutmamaya başladı. Sadece Tahran değil İran’ın geneline de yayabileceklerini söylüyor. İran da buna yanıt olarak İsrail içinde operasyon yapamadığı için başka ülkelerde yapıyor. Böylelikle üçüncü ülkeler de iki ülke için bir mücadele alanına dönüşüyor.”

Türkiye-İran ilişkileri nasıl etkilenir?

Lapid’in endişesini yansıttığı şekilde Türkiye topraklarında İsrailli vatandaşlara yönelik bir saldırı durumunda bundan zaten hassas olan Türkiye-İran ilişkilerinin de etkilenebileceği belirtiliyor.

Alagöz, İran’ın son dönemde Türkiye aleyhindeki söylemlerini artırdığının görüldüğünü söyleyerek, bunun iki temel sebebini Türkiye’nin Suriye’de Tel Rıfat’a dönük planladığı askeri operasyon ve İsrail ile Türkiye arasındaki son yakınlaşma olarak gösteriyor. Alagöz ilişkilere dair öngörüsünü ise şöyle aktarıyor:

“Ancak bu dönemsel rahatsızlıklar ikili ilişkileri tamamen sabote edecek bir boyutta değil. 8 Haziran’da İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı telefon görüşmesinde Astana sürecinin canlı tutulmasını özellikle vurgulamıştır. Bu da İran’ın Türkiye ile ilişkilerde gerilimi düşürme ihtiyacını yansıtmakta.”

Keskin ise son olayların Türkiye-İsrail ilişkilerinden daha çok Türkiye-İran ilişkilerini etkileyebileceği görüşünde. “Eğer İran burada bir operasyon yapacaksa bu aslında Türkiye için bir egemenlik sorunu. Türkiye müdahil olmadığı bir sorun içinde buluyor kendini” diyen Keskin, İran Dışişleri Bakanı’nın geçen hafta başında planlanan ziyaretinin iptal edilmesinin nedeninin açıklanmadığına işaret ediyor.

Türkiye-İsrail yakınlaşması sürer mi?

Son gerilim bir taraftan Türkiye-İran ilişkilerini sıkıntıya sokarken, diğer taraftan İsrail ile Türkiye arasındaki yakınlaşmanın nasıl süreceğine dair sorulara da yol açtı.

Arif Keskin, İsrail’in son dönemde sadece Türkiye ile değil diğer Arap ülkeleriyle de ilişkilerini geliştirdiğini hatırlatarak, aslında bölgede şu anda İran dışında İsrail’e sorun yaratacak bir ülkenin pek kalmadığını belirtiyor.

Alagöz, Türkiye’de ilgili makamların resmi bir açıklaması olmamakla birlikte İsrail basınına sızan bilgilerin Türkiye’nin İsrail vatandaşlarına yönelik bir operasyonu geçen ay önlediği yönünde olduğuna işaret ederek, şunları söylüyor:

“Dolayısıyla Türkiye’nin kendi topraklarında İran ya da İsrail fark etmeksizin hiçbir ülkenin eylemine izin vermeyeceği aşikar. Uzun yıllara yayılan gerilimi her iki ülke de geride bırakma eğiliminde. O sebeple Türkiye ve İsrail arasındaki yakınlaşma trendi devam edecektir.”

Paylaşın

İsrail’den Türkiye’deki Vatandaşlarına: Derhal Ülkeyi Terk Edin

İsrail, Türkiye’deki vatandaşlarına yönelik yeni bir seyahat uyarısı yaptı.  İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid, İstanbul’u ziyaret etmekte olan İsraillilerin kenti bir an önce terk etmesi gerektiğini söyledi.

Haber Merkezi / Lapid “Gerçek ve acil bir tehditle karşı karşıyayız. İstanbul’daysanız en kısa zamanda dönün, yakın zamanda gitmeyi planlıyorsanız iptal edin” dedi ve ekledi: Hiçbir tatil hayatınızdan daha değerli değildir.

Türkiye’nin geri kalanına da “elzem bir neden olmadıkça” gidilmemesi gerektiğini söyleyen Lapid, “Türkiye’den dönen bazı vatandaşlarımız, hayatlarını kurtardığımızı bilmeden ülkelerine döndü” dedi.

Bunla birlikte İsrail Dışişleri Bakanı, İsrail vatandaşlarının hayatlarını koruma çabaları için Türk hükümetine de teşekkür etti. Lapid, turizmin iki ülke için de önemli olduğunu ancak Türkiye’nin de uzak durulması gereken risklerin farkında olduğunu belirtti.

İsrail daha öncede uyarıda bulunmuştu

İran Devrim Muhafızları’nın üst düzey isimlerinden Albay Hassan Sayid Khodaei’nin geçen ay evinin önünde silahlı saldırıya uğrayarak öldürülmesi sonrasında İsrail yönetimi, vatandaşlarına “Türkiye’ye gitmeyin” uyarısında bulunmuştu.

İsrail Başbakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Son haftalarda İran, üst düzey Devrim Muhafızları yetkilisinin ölümünden İsrail’i sorumlu tuttu ve İran, İsraillilere yönelik bir misilleme gerçekleştirebilir” denmişti.

İsrail, son olarak da İran’ın Türkiye’deki İsrail vatandaşlarına saldırı girişimlerinin engellendiğini öne sürmüştü.

Paylaşın

İsrail, Filistinlilere İşkence Etmeye Devam Ediyor

Filistin halkının “büyük felaket” olarak tanımladığı en-Nakba; Filistin halkının topraklarından sökülüp göçe zorlandığı 15 Mayıs 1948, aynı zamanda Filistinlilerin emperyalist devletler tarafından kendi kaderini tayin etme hakkının önüne set çekildiği de tarih.

Halkların Demokratik Partisi (HDP), “En Nakba” için yayınladığı basın açıklamasında, İsrail’in saldırı politikasının devam ettiğine dikkat çekti. Halklar ve İnançlar Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Tülay Hatimoğulları imzalı açıklama şöyle:

Açıklama şöyle:

“74’üncü yıldönümünde, İsrail devletinin uyguladığı sistematik saldırı politikası bugün halen devam ediyor. Filistin halkına olduğu kadar, başta Araplar olmak üzere diğer tüm bölge halklarının mücadelelerine karşı sınırsız şiddet, işgal ve savaş saldırıları onlarca yıldır sürüyor. Filistin-İsrail arasındaki çözümsüzlük giderek daha fazla derinleşiyor.

İsrail hükümetleri yeni yerleşim alanlarını uluslararası hukuka aykırı bir şekilde inşaya açarak Filistinlileri evlerinden etmeye devam ediyor. AKP iktidarı ise tüm bu zulme karşın; İsrail ile askeri, siyasi ve ekonomik anlaşmalar yapmaya devam ediyor. İkiyüzlü dış siyaset politikasını Filistin meselesinde de sürdürüyor, her geçen gün İsrail ile yaptığı ticaret hacmini artırmaya dönük hamleler yapıyor. Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde İsrail Cumhurbaşkanı Herzog ile görüşmesi sonrası birlikte çalışmaya devam edeceklerinin basına yansıması bunun son örneğidir.

Filistinli gazeteci Şirin Ebu Akile’yi katledip, cenazesine saldıran İsrail güçlerinin görüntüleri ile sürgünde hayatını kaybeden, dün Dersim’de memleketinde defnedilmek istenen siyasetçi Aysel Doğan’ın cenazesine yapılan saldırı görüntüleri; her iki devletin izlediği politikaların ne kadar aynı olduğunu gözler önüne serdi.

Türkiye-İsrail ticareti durdurulmalı, ikili ilişkiler gözden geçirilmeli ve bu iki yüzlü politikalara son verilmelidir. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası toplum Filistin’de yaşanan zulmün son bulması için acil rol ve sorumluluk almalıdır. Yeni Nakba anlamına gelen “Yüzyılın Projesi”ne geçit verilmemelidir.

Filistin halkının ortak olmadığı hiçbir yol çözüm olamaz. Filistin sorunu ancak demokratik yöntemlerle ve onurlu bir barışla çözülür. Filistin ve tüm Ortadoğu halklarına dayatılan ulus-devlet anlayışının tekçi, katliamcı politikalarını reddediyoruz. Çözüm; halklar ve inançların özgür ve eşit koşullarda yaşayacağı, ortak yaşam modelleri ile mümkündür.”

Nakba hakkında

İsrail’in kurulması Filistinliler için katliam ve sürgün hayatının başlaması anlamına geliyor, Filistinliler her yıl bu günü Nakba (büyük felaket) adıyla anıyor.

Filistinlilerin Nekbe (Büyük Felaket) dediği, İsrail’in kuruluş yıldönümü  Filistinlilerin İsrail’in 1948 yılında kurulduğu tarihe atıfla felaket olarak niteledikleri olay. Nekbe 700 binden fazla Filistinlinin 1948’de topraklarından sürülmesinin adı. Sözcük ilk olarak Arap aydını Konstantin Zureyk tarafından Ağustos 1948’de ortaya atıldı.

Zureyk, Nekbe sözcüğünü ‘sürmekte olan’ olarak kullandı. Zira 500’den fazla Filistin köyünün yıkımı 1948’de değil, İsrail  işgali takip eden yıllar içerisinde gerçekleşti.

Her yıl, “Nekbe Günü” olan 15 Mayıs’ta Filistinliler evlerine dönme talebiyle gösteriler yaparken, mülteciler uzun süredir kayıp olan evlerinin anahtarlarını sembol olarak saklıyor.

Birleşmiş Milletler Yardım ve Kalkınma Ajansı’na (UNWRA) göre,  Ortadoğu ülkelerine dağılmış dört milyondan fazla kayıtlı Filistinli mülteci var.

Filistin resmi rakamlarına göre, İsrail tarafından işgal edilen Filistin topraklarında 1948 yılında 1 milyon 400 bin Filistinli yaşamaktaydı. Bu nüfusun 800 bini köylerinden çıkarılarak, Batı Şeria veya Lübnan, Ürdün ve Suriye gibi komşu ülkelere sürüldü.

An itibariyle tarihi Filistin topraklarında 11.8 milyon kişi yaşıyor. Yahudi nüfusun oranı yüzde 51 olmasına rağmen, söz konusu toprakların yüzde 85’inde yaşıyor. Geriye kalan yüzde 15’lik bölümde ise nüfusun yüzde 49’u, yani Filistin halkı hayatını devam ettirmeye çalışıyor.

El Cezire gibi kaynaklara göre, 1948’de Siyonist çeteler 70 farklı katliam gerçekleştirdi. Bu katliamlarda 15 bin Filistinli hayatını kaybetti.

1948 öncesinde Filistinliler, 1300 köy ve şehirde yaşamaktaydı. Yahudiler bu iskan alanlarının 774’ünü ele geçirdi ve 531 köyü tamamen yerle bir etti.

1948 yılında 1.4 milyon olan Filistinlilerin bu günkü toplam nüfusu 11.6 milyondur. Bu nüfusun 5.6 milyonu Batı Şeria ve Gazze’de geri kalanı ise hala sürgünde yaşamaktadır. Lübnan’daki kamplarda yaşayan Filistinliler’e eğitim ve mülk edinme gibi hiçbir hak tanınmamaktadır.

Filistin Kurtuluş Örgütü, komşu ülkelerde yaşayan Filistinlilere vatandaşlık verilmesine karşı tavır sergilediğinden, yıllardır Filistin halkı üçüncü sınıf bir kenar mahalle sakini olarak kabul edilmektedir. Sadece Ürdün FKÖ’nun baskılarına rağmen Filistinlilere vatandaşlık vermiştir.

Ürdün’de yaşayan Filistinliler, Lüban ve Suriye’deki Filistinlilere oranla daha fazla iş, eğitim, mülk edinme, özgüven, vatan ve devlet gibi insani duygulara sahiptir. Diğer ülkelerdeki Filistinli nesiller, hala Nekbe’yi veya faciayı yaşamaktadır.

2013 verilerine göre halen, 5.3 milyon Filistinli sığınmacı durumundadır. Sığınmacıların yüzde 59’u Ürdün, Suriye ve Lübnan’da, yüzde 17’si Batı Şeria’da, yüzde 24’ü ise Gazze’de yaşamaktadır. Gazze aslında bir mülteci kampıdır.

Lübnan’da 12, Suriye’de 9, Ürdün’de ise 10 ayrı sığınmacı kampı bulunmaktadır. Buralara hala Arapça’da çadır kent anlamına gelen, “muhayyemat” denilmektedir.

Vatanlarını bütün uygulamalara rağmen terk etmeyen Filistinlilere “48” Filistinlileri deniliyor. İsrail topraklarında İsrail vatandaşı olarak yaşayan “48” Filistinlilerinin nüfusu 2012 verilerine göre 1.4 milyon.

1918 yılında Filistin’de yaşayan Yahudiler, nüfusun yüzde 8’ini oluşturuyordu. Toprakların ise sadece yüzde 1.56’sı Yahudilere aitti. “Nekbe” internet sitesi verilerine göre 1800 yılında Filistin’de 5 bin civarında Yahudi vardı. 1918’e gelindiğinde sayı 55 bine, 1948 yılında ise 650 bine yükseldi.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

İsrail İle Rusya Arasında ‘Hitler Krizi’

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un “Hitler Yahudi’ydi” ve “En büyük Yahudi karşıtları Yahudilerdi” şeklindeki açıklamaları Moskova ve Tel Aviv arasında diplomatik kriz yarattı. İsrail, Rusya’nın Tel Aviv Büyükelçisi’ni pazartesi günü Dışişleri Bakanlığı’na çağırdı ve Lavrov’un açıklamasını protesto etti.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov söz konusu ifadeleri, Pazar günü İtalyan TV programı Zona Bianca’ya verdiği röportajda sarf etti. Röportajda Lavrov’a Rusya’nın Ukrayna’yı işgal gerekçesi olarak öne sürdüğü “ülkeyi Nazilerden arındırmak” söyleminin nasıl mümkün olabileceği soruldu.

Rus bakan bu soruya, “Yanılıyor olabilirim ama Hitler’in de Yahudi kökleri vardı. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’nin Yahudi olması kesinlikle hiçbir şey ifade etmiyor. En büyük Yahudi karşıtlarının, yine Yahudiler olduğu söylenir” diye yanıt verdi.

Nazi Almanyası, İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Yahudi Soykırımı ile 6 milyon Yahudiyi öldürmüştü. Rusya tarafından gelen bu açıklama, İsrail siyasetinde tepkiyle karşılandı.

İsrail Başbakanı Naftali Bennett, “Böylesi yalanlar, tarihin en korkunç suçlarından Yahudileri sorumlu tutmak ve böylelikle de Yahudilere zulmedenleri, bu mesuliyetten kurtarmak anlamına gelir. Bugün hiçbir savaş ne Yahudi soykırımıdır ne de soykırım gibidir”

İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid, Yedioth Ahranoth’a verdiği röportajda, Lavrov’un bir İtalyan televizyonuna verdiği demeçte, “(Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir) Zelenskiy’nin Yahudi olduğunu söylüyorlar. Bana göre Hitler’de Yahudi kanı vardı. En büyük Yahudi karşıtları, Yahudilerdir.” ifadelerini değerlendirdi.

Lavrov’un sözlerini “affedilemez, skandal bir açıklama, feci bir tarihi hata” şeklinde tanımlayan Lapid, Rusya’dan özür beklediklerini belirtti. Lapid, Rusya’nın Tel Aviv Büyükelçisi’nin İsrail Dışişleri Bakanlığına “kolay geçmeyecek bir görüşme için çağrılacağını” söyledi.

Öte yandan İsrail’in İsrail’deki Yad Vaşem Soykırım Anma Merkezi Başkanı Dani Dayan da Lavrov’u kınadı. Dayan, “Sözlerinin pek çoğu absürt, yanıltıcı, tehlikeli. Her türlü kınamayı hak ediyor” dedi. Lavrov’un Yahudi soykırımının ters yöne çevrilmesi için uğraştığını belirten Dayan, “Hitler’in Yahudi kökenli olduğuna dair tamamen asılsız bir iddia ile kurbanları suçlulara dönüştürmek istiyor” dedi.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, mart ayı sonunda yaptığı bir konuşmada İsrail’in Ukrayna karşısındaki ‘tarafsız’ kalma politikasını eleştirerek, İsrail’in ülkesine silah yardımı yapmasını istemişti.

Ukrayna Dışişleri Bakanı Dimitro Kuleba da Lavrov’un sözlerine sert tepki gösterdi. Twitter’da yaptığı paylaşımda Kuleba, “Lavrov, Rus seçkinlerinin köklü antisemitist duygularını gizlemekten kendini alamadı. Çirkin sözleri, Başkan Zelenskiy’e, Ukrayna, İsrail ve Yahudi halklarına yönelik bir saldırıdır” dedi.

Paylaşın