Gazze’de İsrail Saldırılarında Can Kaybı 26 Bin 83’e Yükseldi

Filistin – İsrail savaşının 112. günü geride kalırken Gazze Şeridi’nde, İsrail saldırılarında 24 saatte 183 kişi hayatını kaybederken, toplamda can kaybı ise 26 bin 83’e yükseldi.

Haber Merkezi / Gazze Şeridi’nde, İsrail saldırılarında yaralı sayısının ise 64 bin 487’e yükseldiği kaydedildi. İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarıldı.

Saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulanırken, sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

Öte yandan aralarında Uluslararası Af Örgütü, Oxfam ve Save the Children’ın da bulunduğu 16 insani yardım ve insan hakları örgütü, İsrail’e ve Filistinli silahlı gruplara silah transferine son verilmesini istedi.

Birleşmiş Milletler (BM) üye devletlerine, Gazze’deki krizi körüklemeye son vermeleri, daha fazla insani felaket ve can kaybı yaşanmasını önlemeleri için açık çağrı yaptılar: “Derhal ateşkes talep ediyor ve devletleri uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları hukuku ihlalleri işlemekte kullanılabilecek silahların transferini durdurmaya çağırıyoruz.”

İmzacı örgütler: Federation Handicap International – Humanity & Inclusion, War Child Alliance, Christian Aid, Norwegian People’s Aid , Médecins du Monde International Network, Mennonite Central Committee, medico international, Oxfam, Center for Civilians in Conflict (CIVIC), Danish Refugee Council, Save the Children, Plan International, Norwegian Refugee Council, Diakonia, Uluslararası Af Örgütü, American Friends Service Committee (AFSC).

Ayrıca Uluslararası Adalet Divanı (ICJ), Güney Afrika’nın açtığı soykırım davasında mahkeme İsrail’in davanın reddedilmesi talebini kabul etmedi.

ICJ, Güney Afrika’nın açtığı davada karar verme yetkisine sahip olduğuna hükmetti. Güney Afrika, mahkemeden, harekatın hemen durdurulması ve Gazze’ye insani yardım girişindeki sınırlamaların kaldırılması ile ilgili ihtiyati tedbir kararı vermesini istemişti.

Mahkeme, İsrail’e, soykırım suçu anlamına gelecek tüm adımları önleme ve cezalandırma talimatı verdi. Adalet Divanı, aynı zamanda İsrail’e, ordu güçlerinin soykırım suçu işlememesini garanti etme ve insani durumu düzeltme talimatı da verdi.

Mahkeme, İsrail’in bu talepler bağlamında bir ay içinde rapor sunması beklendiğini de açıkladı. Filistin heyeti kararı olumlu karşıladıklarını söyledi. Güney Afrika heyeti ise “açık bir zafer” olduğunu yorumladı.

Paylaşın

Gazze’de İsrail Saldırılarında Ölü Sayısı 25 Bin 700’e Yükseldi

Hamas’ın başlattığı Filistin – İsrail savaşının 110. günü geride kalırken Gazze Şeridi’nde, İsrail saldırılarında 24 saatte 210 kişi hayatını kaybederken, toplamda can kaybı ise 25 bin 700’e yükseldi.

Haber Merkezi / Gazze Şeridi’nde, İsrail saldırılarında yaralı sayısının ise 63 bin 740’a yükseldiği kaydedildi. İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarıldı.

Saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulanırken, sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

Öte yandan Hamas’ın kalıcı ateşkes yerine geçici süreliğine çatışmaların durdurulması halinde de rehine takasına açık olabileceği bildirildi.

Kimliğinin paylaşılmasını istemeyen Mısırlı yetkililer, ABD’nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal’a (WSJ), çatışmalara önemli bir süre ara verilmesi karşılığında Hamas’ın elindeki İsrailli esirleri serbest bırakmaya sıcak baktığını söyledi.

Haberde, gelişmenin Hamas’ın pozisyonunda önemli bir değişime işaret ettiğine dikkat çekildi. Şimdiye dek örgüt, sadece savaşın sonlanması koşuluyla rehine takasını kabul edeceğini duyurmuştu. Mısırlı yetkililer, Hamas’ın elindeki tüm kadın ve çocuk sivilleri serbest bırakacağı bir anlaşmaya açık olduğunu söyledi. Arabulucular, Hamas’ın bu hamlesinin Tel Aviv’in teklifinin ardından geldiğini ifade etti.

Söz konusu teklifte üç aylık bir ateşkes sağlanması, İsrail güçlerinin Gazze’nin bazı bölgelerinden çekilmesi ve Filistinli sivillerin bölgede serbestçe hareket etmesine izin verilmesi karşılığında tüm sivil esirlerin serbest bırakılması öngörülüyor.

WSJ, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisinin ve Hamas’ın yorum taleplerini reddettiğini aktardı.

Taraflar arasında olası rehine takası ve ateşkes anlaşması için görüşmeler sürerken, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, Netanyahu’yu iki devletli çözüme yanaşmadığı için eleştirdi. Guterres, pazartesi günkü açıklamasında Tel Aviv yönetiminin bağımsız bir Filistin devleti kurulmasını reddetmesinin “kabul edilemez olduğunu” söyledi.

İki devletli çözümün savaşı sonlandıracak tek seçenek olduğuna dikkat çeken Guterres, “Filistin halkının devlet kurma hakkının inkar edilmesi, küresel barış ve güvenlik için büyük bir tehdit haline gelen bu çatışmayı süresiz şekilde uzatacaktır” dedi.

ABD de son dönemde Netanyahu’ya iki devletli çözümü kabul etmesi için baskı yapıyor. Başkan Joe Biden, 19 Ocak’ta Netanyahu’yla gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde konuyu tekrar gündeme getirmişti. Netanyahu ise Gazze’nin güvenliğinin İsrail’de olması gerektiğini savunarak iki devletli çözümü reddediyor.

Paylaşın

Hamas’tan Rehine Takası Şartı: Çatışmaların Durdurulması

Filistin – İsrail savaşının 109. günü geride kalırken ABD’nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal’a (WSJ), çatışmalara önemli bir süre ara verilmesi karşılığında Hamas’ın elindeki İsrailli esirleri serbest bırakmaya sıcak baktığını söyledi.

Filistin Sağlık Bakanlığı’nın paylaştığı rakamlara göre, İsrail ordusunun bombardımanlarında Gazze’de 11 bini çocuk, 7 bin 500’ü de kadın en az 25 bin 490 kişi öldürülürken, 63 bin 354 kişi de yaralandı.

Hamas’ın kalıcı ateşkes yerine geçici süreliğine çatışmaların durdurulması halinde de rehine takasına açık olabileceği bildirildi.

Kimliğinin paylaşılmasını istemeyen Mısırlı yetkililer, ABD’nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal’a (WSJ), çatışmalara önemli bir süre ara verilmesi karşılığında Hamas’ın elindeki İsrailli esirleri serbest bırakmaya sıcak baktığını söyledi.

Haberde, gelişmenin Hamas’ın pozisyonunda önemli bir değişime işaret ettiğine dikkat çekildi. Şimdiye dek örgüt, sadece savaşın sonlanması koşuluyla rehine takasını kabul edeceğini duyurmuştu. Mısırlı yetkililer, Hamas’ın elindeki tüm kadın ve çocuk sivilleri serbest bırakacağı bir anlaşmaya açık olduğunu söyledi. Arabulucular, Hamas’ın bu hamlesinin Tel Aviv’in teklifinin ardından geldiğini ifade etti.

Söz konusu teklifte üç aylık bir ateşkes sağlanması, İsrail güçlerinin Gazze’nin bazı bölgelerinden çekilmesi ve Filistinli sivillerin bölgede serbestçe hareket etmesine izin verilmesi karşılığında tüm sivil esirlerin serbest bırakılması öngörülüyor.

WSJ, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisinin ve Hamas’ın yorum taleplerini reddettiğini aktardı.

Taraflar arasında olası rehine takası ve ateşkes anlaşması için görüşmeler sürerken, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, Netanyahu’yu iki devletli çözüme yanaşmadığı için eleştirdi. Guterres, pazartesi günkü açıklamasında Tel Aviv yönetiminin bağımsız bir Filistin devleti kurulmasını reddetmesinin “kabul edilemez olduğunu” söyledi.

İki devletli çözümün savaşı sonlandıracak tek seçenek olduğuna dikkat çeken Guterres, “Filistin halkının devlet kurma hakkının inkar edilmesi, küresel barış ve güvenlik için büyük bir tehdit haline gelen bu çatışmayı süresiz şekilde uzatacaktır” dedi.

ABD de son dönemde Netanyahu’ya iki devletli çözümü kabul etmesi için baskı yapıyor. Başkan Joe Biden, 19 Ocak’ta Netanyahu’yla gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde konuyu tekrar gündeme getirmişti. Netanyahu ise Gazze’nin güvenliğinin İsrail’de olması gerektiğini savunarak iki devletli çözümü reddediyor.

İsrail – Filistin savaşı

Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin Kassam Tugayları’nın 7 Ekim’de başlattığı Aksa Tufanı operasyonuna, İsrail de Demir Kılıçlar operasyonuyla yanıt vermişti. Filistin Sağlık Bakanlığı’nın paylaştığı rakamlara göre, İsrail ordusunun bombardımanlarında Gazze’de 11 bini çocuk, 7 bin 500’ü de kadın en az 25 bin 490 kişi öldürülürken, 63 bin 354 kişi de yaralandı.

İsrail ise Gazze’den düzenlenen saldırılarda 556’sı asker en az 1200 kişinin öldürüldüğünü, 5 bin 132 kişinin de yaralandığını duyurdu. 24 Kasım’da başlayan ve bir hafta süren ateşkeste 81 İsrailli ve 240 Filistinli esir karşılıklı serbest bırakılmıştı. İsrail ordusuna göre Gazze’de halen 136 kişi rehin tutuluyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

“İsrail, Hamas’a İki Aylık Ateşkes Önerisinde Bulundu” İddiası

Filistin – İsrail savaşının 109. günü geride kalırken, İsrail tüm rehinelerin serbest bırakılması ve rehine cenazelerinin Katar ve Mısır’ın arabuluculuğuyla birkaç aşamada İsrail’e iade edilmesini öngören bir teklifte bulundu.

İnternet portalı Axios’un İsrailli yetkililere dayandırdığı haberde bunun karşılığında İsrail’in iki aylık bir ateşkesi kabul etmeye hazır olduğu belirtildi.

Plana göre Hamas ilk aşamada kadınlar, 60 yaş üstü erkekler ve hastaları serbest bırakacak. Bunu kadın askerler, ordu mensubu olmayan 60 yaş altı erkekler, erkek İsrail askerleri ve son olarak da rehinelerin cenazeleri izleyecek. Plan çerçevesinde İsrail de cezaevlerindeki Filistinli mahkumları salıverecek. Mahkumların sayısı üzerinde önceden anlaşmaya varılacak ve her bir Filistinlinin ismi müzakere edilerek belirlenecek.

Ancak habere göre söz konusu plan ne savaşın sona ermesini ne de uzun vadeli bir siyasi çözüm içeriyor. İsrail askerleri Gazze Şeridi’ndeki büyük kentlerde varlıklarını azaltacak ve Filistinlilerin Gazze Şeridi’nin kuzeyine dönmelerine izin verilecek.

Öte yandan Gazze Şeridi’nde, İsrail saldırılarında 24 saatte 195 kişi hayatını kaybederken, toplamda can kaybı ise 25 bin 490’a yükseldi. Gazze Şeridi’nde, İsrail saldırılarında yaralı sayısının ise 63 bin 354’e yükseldiği kaydedildi. İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarıldı.

Saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulanırken, sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

Öte yandan Gazze Şeridi’nde, yaşanan yoğun çatışmalarda son 24 saat içinde 24 İsrail askeri öldürüldü. İsrail ordu sözcüsü Tuğamiral Daniel Hagari, roket güdümlü bir el bombasının İsrail güçlerini koruyan bir tanka isabet etmesi sonucu 21 askerin öldüğünü söyledi.

Aynı zamanda, askerlerin yıkmak için patlayıcı yerleştirdiği iki katlı iki binada bir patlama meydana geldi. Patlama binaların İsrail askerlerinin üzerine yıkılmasına neden oldu. Hagari sabah erken saatlerde düzenlediği basın brifinginde “Olayın detaylarını ve patlamanın nedenlerini hâlâ araştırıyoruz” dedi.

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ise, “dayanılmaz derecede zor bir sabah” diye nitelediği olayla ilgili, “Tüm ulus adına aileleri teselli ediyor ve yaralıların iyileşmesi için dua ediyorum. Bu üzücü ve zor sabahta bile güçlüyüz ve birlikte kazanacağımızı hatırlıyoruz” açıklamasında bulundu.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail Hamas’ı yok edene ve Gazze’de esir tutulan 100’den fazla rehine özgürlüğünü kazanana dek savaşa devam edileceğini açıklamıştı.

Fakat son saldırının ardından İsrail’de de başbakana karşı büyüyen bir tepki ve savaş konusunda fikir ayrılıkları oluşmaya başladı. Pazartesi günü rehinelerin aile üyeleri İsrail parlamentosundaki bir komite toplantısını basarak “Onlar orada ölürken siz burada oturmayacaksınız!” diye bağırdı.

Paylaşın

Gazze’de İsrail Saldırılarında Can Kaybı 25 Bin 490’a Yükseldi

Filistin – İsrail savaşının 109. günü geride kalırken Gazze Şeridi’nde, İsrail saldırılarında 24 saatte 195 kişi hayatını kaybederken, toplamda can kaybı ise 25 bin 490’a yükseldi.

Haber Merkezi / Gazze Şeridi’nde, İsrail saldırılarında yaralı sayısının ise 63 bin 354’e yükseldiği kaydedildi. İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarıldı.

Saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulanırken, sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

Öte yandan Gazze Şeridi’nde, yaşanan yoğun çatışmalarda son 24 saat içinde 24 İsrail askeri öldürüldü. İsrail ordu sözcüsü Tuğamiral Daniel Hagari, roket güdümlü bir el bombasının İsrail güçlerini koruyan bir tanka isabet etmesi sonucu 21 askerin öldüğünü söyledi.

Aynı zamanda, askerlerin yıkmak için patlayıcı yerleştirdiği iki katlı iki binada bir patlama meydana geldi. Patlama binaların İsrail askerlerinin üzerine yıkılmasına neden oldu. Hagari sabah erken saatlerde düzenlediği basın brifinginde “Olayın detaylarını ve patlamanın nedenlerini hâlâ araştırıyoruz” dedi.

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ise, “dayanılmaz derecede zor bir sabah” diye nitelediği olayla ilgili, “Tüm ulus adına aileleri teselli ediyor ve yaralıların iyileşmesi için dua ediyorum. Bu üzücü ve zor sabahta bile güçlüyüz ve birlikte kazanacağımızı hatırlıyoruz” açıklamasında bulundu.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail Hamas’ı yok edene ve Gazze’de esir tutulan 100’den fazla rehine özgürlüğünü kazanana dek savaşa devam edileceğini açıklamıştı.

Fakat son saldırının ardından İsrail’de de başbakana karşı büyüyen bir tepki ve savaş konusunda fikir ayrılıkları oluşmaya başladı. Pazartesi günü rehinelerin aile üyeleri İsrail parlamentosundaki bir komite toplantısını basarak “Onlar orada ölürken siz burada oturmayacaksınız!” diye bağırdı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Batı’nın iki devletli çözüm baskılarına rağmen geçen haftasonu savaştan sonra bir Filistin devletinin kurulmasına karşı olduğunu yinelemesi Avrupa Birliği (AB) Dışişleri Bakanlarının tepkisine neden oldu.

İsrail’in savaş sonrası müzakerelerin bir parçası olması gerektiğini söyleyen Fransa Dışişleri Bakanı Stephane Sejourne, “Netanyahu’nun açıklamaları endişe verici. Herkes için güvenlik garantisi olan bir Filistin devletine ihtiyacımız var.” ifadelerini kullandı.

Netanyahu’nun demecini “kabul edilemez” olarak nitelendiren İrlanda Başbakanı Micheal Martin ise “İsrail Başbakanı’nı barış ve iki devletli çözüm isteyen dünyayı dinlemeye çağırıyorum.” dedi.

İsrail’e bir eleştiri de en yakın müttefiklerinden Avusturya’dan geldi. Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg, Netanyahu’nun açıklamalarını “dar görüşlü” olarak nitelendirdi ve Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme hakkını “tek çözüm” olarak savundu.

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarını eleştirirken iki devletli çözüm çağrısını yineledi.

AB dışişleri bakanlarının Brüksel’de İsrailli ve Filistinli en üst düzey diplomatlarla gerçekleştireceği toplantı öncesi gazetecilere konuşan Borrell, “Yapmak istediğimiz şey, iki devletli bir çözüm inşa etmek. Bu yüzden bu konu hakkında konuşalım” dedi.

Borrell, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Gazze’deki savaş sona erdikten sonra bir Filistin devleti kurulmasına yönelik çağrıları reddetmesini “kabul edilemez” olarak tanımlayan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in bu tepkisine de destek verdi.

İsrail’e “barış ve istikrarın sadece askeri yollarla inşa edilemeyeceğini” söyleyen Borrell, “Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi?” dedi.

Borrell, “Amacın, Hamas’ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas’ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail’e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” diye konuştu.

İki devletli çözüm neydi?

İki devletli çözüm anlaşmasının taslağı, İsrail ve Yaser Arafat’ın El Fetih örgütü liderliğindeki FKÖ’nün, Norveç’in arka planda aracılık ettiği müzakerelerin ardından 1993 yılında iki devletin karşılıklı olarak birbirini tanımasını kabul etmesinden sonra oluşturuldu.

Oslo süreci olarak adlandırılan süreçte, hiçbir zamansona gelinemedi ve geride çözülmesi eskisinden çok daha zor olan sorunlar kaldı.

Barış için toprak anlaşmaları, Filistin Yönetimi’nin İsrail’in 1967’deki 6 Gün Savaşı’nda ele geçirip işgal ettiği topraklarda özyönetim kurmasını sağladı.

Ancak askeri işgal ve Yahudi yerleşim faaliyetleri devam etti ve “kalıcı statü sorunları” adı verilen meseleler daha sonraki müzakerelere bırakıldı.

Bunlar arasında, 1948’deki ilk Arap-İsrail Savaşı’nın ardından Birleşmiş Milletler’in 1947’de bölünme yönünde oy kullanmasıyla İsrail’in kurulduğu topraklardaki Filistinli mültecilerin durumu da vardı.

İsrail, 1967’de Doğu Kudüs’ü ilhak etmişti ve bu da bir başka muammaydı çünkü kutsal mekanlar her iki taraf için de taviz vermeyi kabul etmeyecek kadar önemliydi.

Yıllar süren diplomatik tartışmalardan sonra, sorunlar nihayet 2000 yılında Camp David’de dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’ın ev sahipliği yaptığı basına kapalı zirvede ele alındı, ancak İsrail Başbakanı Ehud Barak ve Filistin Yönetimi Başkanı Yaser Arafat arasındaki uçurum kapanmadı.

Başarısızlıkla ilgili herkes birbirini suçladı. İsrailli ve ABD’li yetkililer Arafat’ın o güne kadar elde edebileceği en cömert anlaşmayı geri çevirdiğini söyledi. Filistinlilerse anlaşmayı, Doğu Kudüs’te bir başkent kurulması gibi şartların çok altında kalan bir sahtekarlık olarak nitelendirdi.

İsrail’in ana düşmanını etkisiz hale getirme hedefine çoktan ulaştığını savunan eleştiriler yapıldı. Peki, Filistin nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde güvenlik kontrolü Filistin Yönetimi’ne devredilirken, bu kadar çok yatırım yaptığı yerden neden vazgeçiyordu?

Arafat, müzakereleri zayıf bir pozisyonda yürütürken, ABD’li arabulucu İsrail ile tarihteki tüm devletlerden tartışmasız daha yakın bir ilişki içindeydi. İki devletli çözüme giden yolda aşılamaz olduğu ortaya çıkan başka önemli faktörler de vardı.

1987’de Gazze’de kurulan İslami Direniş Hareketi (Hamas), rakibi El Fetih’in barış konusundaki tavizlerine karşı çıktı ve 1994’ten itibaren görüşmeleri intihar saldırılarıyla sabote etmek için çok sayıda fırsat buldu.

Yahudi yerleşimciler aynı zamanda Tanrı’nın kendilerine vaat ettiğine inandıkları topraklardaki varlıklarını genişletmek ve güçlendirmek için bu ertelemeleri fırsat olarak kullandılar.

Paylaşın

Gazze’de Çatışmalar Şiddetlendi: Son 24 Saatte 24 İsrail Askeri Öldü

Hamas’ın başlattığı Filistin – İsrail savaşının 109. günü geride kalırken Gazze Şeridi’nde, yaşanan yoğun çatışmalarda son 24 saat içinde 24 İsrail askeri öldürüldü. 

Haber Merkezi / İsrail ordu sözcüsü Tuğamiral Daniel Hagari, roket güdümlü bir el bombasının İsrail güçlerini koruyan bir tanka isabet etmesi sonucu 21 askerin öldüğünü söyledi.

Aynı zamanda, askerlerin yıkmak için patlayıcı yerleştirdiği iki katlı iki binada bir patlama meydana geldi. Patlama binaların İsrail askerlerinin üzerine yıkılmasına neden oldu. Hagari sabah erken saatlerde düzenlediği basın brifinginde “Olayın detaylarını ve patlamanın nedenlerini hâlâ araştırıyoruz” dedi.

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ise, “dayanılmaz derecede zor bir sabah” diye nitelediği olayla ilgili, “Tüm ulus adına aileleri teselli ediyor ve yaralıların iyileşmesi için dua ediyorum. Bu üzücü ve zor sabahta bile güçlüyüz ve birlikte kazanacağımızı hatırlıyoruz” açıklamasında bulundu.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail Hamas’ı yok edene ve Gazze’de esir tutulan 100’den fazla rehine özgürlüğünü kazanana dek savaşa devam edileceğini açıklamıştı.

Fakat son saldırının ardından İsrail’de de başbakana karşı büyüyen bir tepki ve savaş konusunda fikir ayrılıkları oluşmaya başladı. Pazartesi günü rehinelerin aile üyeleri İsrail parlamentosundaki bir komite toplantısını basarak “Onlar orada ölürken siz burada oturmayacaksınız!” diye bağırdı.

Gazze’de can kaybı 25 bini aştı

Öte yandan Gazze Şeridi’nde, İsrail saldırılarında toplam can kaybı 25 bin 295’e yükseldi. Gazze Şeridi’nde, İsrail saldırılarında yaralı sayısının ise 63 bin 021’e yükseldiği kaydedildi. İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarıldı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Batı’nın iki devletli çözüm baskılarına rağmen geçen haftasonu savaştan sonra bir Filistin devletinin kurulmasına karşı olduğunu yinelemesi Avrupa Birliği (AB) Dışişleri Bakanlarının tepkisine neden oldu.

İsrail’in savaş sonrası müzakerelerin bir parçası olması gerektiğini söyleyen Fransa Dışişleri Bakanı Stephane Sejourne, “Netanyahu’nun açıklamaları endişe verici. Herkes için güvenlik garantisi olan bir Filistin devletine ihtiyacımız var.” ifadelerini kullandı.

Netanyahu’nun demecini “kabul edilemez” olarak nitelendiren İrlanda Başbakanı Micheal Martin ise “İsrail Başbakanı’nı barış ve iki devletli çözüm isteyen dünyayı dinlemeye çağırıyorum.” dedi.

İsrail’e bir eleştiri de en yakın müttefiklerinden Avusturya’dan geldi. Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg, Netanyahu’nun açıklamalarını “dar görüşlü” olarak nitelendirdi ve Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme hakkını “tek çözüm” olarak savundu.

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarını eleştirirken iki devletli çözüm çağrısını yineledi.

AB dışişleri bakanlarının Brüksel’de İsrailli ve Filistinli en üst düzey diplomatlarla gerçekleştireceği toplantı öncesi gazetecilere konuşan Borrell, “Yapmak istediğimiz şey, iki devletli bir çözüm inşa etmek. Bu yüzden bu konu hakkında konuşalım” dedi.

Borrell, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Gazze’deki savaş sona erdikten sonra bir Filistin devleti kurulmasına yönelik çağrıları reddetmesini “kabul edilemez” olarak tanımlayan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in bu tepkisine de destek verdi.

İsrail’e “barış ve istikrarın sadece askeri yollarla inşa edilemeyeceğini” söyleyen Borrell, “Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi?” dedi.

Borrell, “Amacın, Hamas’ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas’ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail’e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” diye konuştu.

İki devletli çözüm neydi?

İki devletli çözüm anlaşmasının taslağı, İsrail ve Yaser Arafat’ın El Fetih örgütü liderliğindeki FKÖ’nün, Norveç’in arka planda aracılık ettiği müzakerelerin ardından 1993 yılında iki devletin karşılıklı olarak birbirini tanımasını kabul etmesinden sonra oluşturuldu.

Oslo süreci olarak adlandırılan süreçte, hiçbir zamansona gelinemedi ve geride çözülmesi eskisinden çok daha zor olan sorunlar kaldı.

Barış için toprak anlaşmaları, Filistin Yönetimi’nin İsrail’in 1967’deki 6 Gün Savaşı’nda ele geçirip işgal ettiği topraklarda özyönetim kurmasını sağladı.

Ancak askeri işgal ve Yahudi yerleşim faaliyetleri devam etti ve “kalıcı statü sorunları” adı verilen meseleler daha sonraki müzakerelere bırakıldı.

Bunlar arasında, 1948’deki ilk Arap-İsrail Savaşı’nın ardından Birleşmiş Milletler’in 1947’de bölünme yönünde oy kullanmasıyla İsrail’in kurulduğu topraklardaki Filistinli mültecilerin durumu da vardı.

İsrail, 1967’de Doğu Kudüs’ü ilhak etmişti ve bu da bir başka muammaydı çünkü kutsal mekanlar her iki taraf için de taviz vermeyi kabul etmeyecek kadar önemliydi.

Yıllar süren diplomatik tartışmalardan sonra, sorunlar nihayet 2000 yılında Camp David’de dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’ın ev sahipliği yaptığı basına kapalı zirvede ele alındı, ancak İsrail Başbakanı Ehud Barak ve Filistin Yönetimi Başkanı Yaser Arafat arasındaki uçurum kapanmadı.

Başarısızlıkla ilgili herkes birbirini suçladı. İsrailli ve ABD’li yetkililer Arafat’ın o güne kadar elde edebileceği en cömert anlaşmayı geri çevirdiğini söyledi. Filistinlilerse anlaşmayı, Doğu Kudüs’te bir başkent kurulması gibi şartların çok altında kalan bir sahtekarlık olarak nitelendirdi.

İsrail’in ana düşmanını etkisiz hale getirme hedefine çoktan ulaştığını savunan eleştiriler yapıldı. Peki, Filistin nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde güvenlik kontrolü Filistin Yönetimi’ne devredilirken, bu kadar çok yatırım yaptığı yerden neden vazgeçiyordu?

Arafat, müzakereleri zayıf bir pozisyonda yürütürken, ABD’li arabulucu İsrail ile tarihteki tüm devletlerden tartışmasız daha yakın bir ilişki içindeydi. İki devletli çözüme giden yolda aşılamaz olduğu ortaya çıkan başka önemli faktörler de vardı.

1987’de Gazze’de kurulan İslami Direniş Hareketi (Hamas), rakibi El Fetih’in barış konusundaki tavizlerine karşı çıktı ve 1994’ten itibaren görüşmeleri intihar saldırılarıyla sabote etmek için çok sayıda fırsat buldu.

Yahudi yerleşimciler aynı zamanda Tanrı’nın kendilerine vaat ettiğine inandıkları topraklardaki varlıklarını genişletmek ve güçlendirmek için bu ertelemeleri fırsat olarak kullandılar.

Paylaşın

Gazze’de İsrail Saldırılarında Ölü Sayısı 25 Bin 295’e Yükseldi

Hamas’ın başlattığı Filistin – İsrail savaşının 108. günü geride kalırken Gazze Şeridi’nde, İsrail saldırılarında 24 saatte 190 kişi yaşamını yitirirken, toplamda da can kaybı 25 bin 295’e yükseldi.

Haber Merkezi / Gazze Şeridi’nde, İsrail saldırılarında yaralı sayısının ise 63 bin 021’e yükseldiği kaydedildi. İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarıldı.

Öte yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Batı’nın iki devletli çözüm baskılarına rağmen geçen haftasonu savaştan sonra bir Filistin devletinin kurulmasına karşı olduğunu yinelemesi Avrupa Birliği (AB) Dışişleri Bakanlarının tepkisine neden oldu.

İsrail’in savaş sonrası müzakerelerin bir parçası olması gerektiğini söyleyen Fransa Dışişleri Bakanı Stephane Sejourne, “Netanyahu’nun açıklamaları endişe verici. Herkes için güvenlik garantisi olan bir Filistin devletine ihtiyacımız var.” ifadelerini kullandı.

Netanyahu’nun demecini “kabul edilemez” olarak nitelendiren İrlanda Başbakanı Micheal Martin ise “İsrail Başbakanı’nı barış ve iki devletli çözüm isteyen dünyayı dinlemeye çağırıyorum.” dedi.

İsrail’e bir eleştiri de en yakın müttefiklerinden Avusturya’dan geldi. Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg, Netanyahu’nun açıklamalarını “dar görüşlü” olarak nitelendirdi ve Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme hakkını “tek çözüm” olarak savundu.

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarını eleştirirken iki devletli çözüm çağrısını yineledi.

AB dışişleri bakanlarının Brüksel’de İsrailli ve Filistinli en üst düzey diplomatlarla gerçekleştireceği toplantı öncesi gazetecilere konuşan Borrell, “Yapmak istediğimiz şey, iki devletli bir çözüm inşa etmek. Bu yüzden bu konu hakkında konuşalım” dedi.

Borrell, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Gazze’deki savaş sona erdikten sonra bir Filistin devleti kurulmasına yönelik çağrıları reddetmesini “kabul edilemez” olarak tanımlayan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in bu tepkisine de destek verdi.

İsrail’e “barış ve istikrarın sadece askeri yollarla inşa edilemeyeceğini” söyleyen Borrell, “Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi?” dedi.

Borrell, “Amacın, Hamas’ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas’ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail’e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” diye konuştu.

İki devletli çözüm neydi?

İki devletli çözüm anlaşmasının taslağı, İsrail ve Yaser Arafat’ın El Fetih örgütü liderliğindeki FKÖ’nün, Norveç’in arka planda aracılık ettiği müzakerelerin ardından 1993 yılında iki devletin karşılıklı olarak birbirini tanımasını kabul etmesinden sonra oluşturuldu.

Oslo süreci olarak adlandırılan süreçte, hiçbir zamansona gelinemedi ve geride çözülmesi eskisinden çok daha zor olan sorunlar kaldı.

Barış için toprak anlaşmaları, Filistin Yönetimi’nin İsrail’in 1967’deki 6 Gün Savaşı’nda ele geçirip işgal ettiği topraklarda özyönetim kurmasını sağladı.

Ancak askeri işgal ve Yahudi yerleşim faaliyetleri devam etti ve “kalıcı statü sorunları” adı verilen meseleler daha sonraki müzakerelere bırakıldı.

Bunlar arasında, 1948’deki ilk Arap-İsrail Savaşı’nın ardından Birleşmiş Milletler’in 1947’de bölünme yönünde oy kullanmasıyla İsrail’in kurulduğu topraklardaki Filistinli mültecilerin durumu da vardı.

İsrail, 1967’de Doğu Kudüs’ü ilhak etmişti ve bu da bir başka muammaydı çünkü kutsal mekanlar her iki taraf için de taviz vermeyi kabul etmeyecek kadar önemliydi.

Yıllar süren diplomatik tartışmalardan sonra, sorunlar nihayet 2000 yılında Camp David’de dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’ın ev sahipliği yaptığı basına kapalı zirvede ele alındı, ancak İsrail Başbakanı Ehud Barak ve Filistin Yönetimi Başkanı Yaser Arafat arasındaki uçurum kapanmadı.

Başarısızlıkla ilgili herkes birbirini suçladı. İsrailli ve ABD’li yetkililer Arafat’ın o güne kadar elde edebileceği en cömert anlaşmayı geri çevirdiğini söyledi. Filistinlilerse anlaşmayı, Doğu Kudüs’te bir başkent kurulması gibi şartların çok altında kalan bir sahtekarlık olarak nitelendirdi.

İsrail’in ana düşmanını etkisiz hale getirme hedefine çoktan ulaştığını savunan eleştiriler yapıldı. Peki, Filistin nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde güvenlik kontrolü Filistin Yönetimi’ne devredilirken, bu kadar çok yatırım yaptığı yerden neden vazgeçiyordu?

Arafat, müzakereleri zayıf bir pozisyonda yürütürken, ABD’li arabulucu İsrail ile tarihteki tüm devletlerden tartışmasız daha yakın bir ilişki içindeydi. İki devletli çözüme giden yolda aşılamaz olduğu ortaya çıkan başka önemli faktörler de vardı.

1987’de Gazze’de kurulan İslami Direniş Hareketi (Hamas), rakibi El Fetih’in barış konusundaki tavizlerine karşı çıktı ve 1994’ten itibaren görüşmeleri intihar saldırılarıyla sabote etmek için çok sayıda fırsat buldu.

Yahudi yerleşimciler aynı zamanda Tanrı’nın kendilerine vaat ettiğine inandıkları topraklardaki varlıklarını genişletmek ve güçlendirmek için bu ertelemeleri fırsat olarak kullandılar.

Paylaşın

Avrupa Birliği’nden İsrail’e İki Devletli Çözüm Çağrısı

Hamas’ın Aksa Tufanı operasyonu ile başlattığı Filistin – İsrail savaşının 108. günü geride kalırken, Avrupa Birliği’nden (AB) İsrail’e iki devletli çözüm çağrısı geldi.

Haber Merkezi / Gazze Şeridi’nde, İsrail saldırılarında can kaybı 25 bin 105’e yükselirken, yaralı sayısının ise 62 bin 681’e yükseldiği kaydedildi. İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarıldı.

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarını eleştirirken iki devletli çözüm çağrısını yineledi.

AB dışişleri bakanlarının Brüksel’de İsrailli ve Filistinli en üst düzey diplomatlarla gerçekleştireceği toplantı öncesi gazetecilere konuşan Borrell, “Yapmak istediğimiz şey, iki devletli bir çözüm inşa etmek. Bu yüzden bu konu hakkında konuşalım” dedi.

Borrell, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Gazze’deki savaş sona erdikten sonra bir Filistin devleti kurulmasına yönelik çağrıları reddetmesini “kabul edilemez” olarak tanımlayan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in bu tepkisine de destek verdi.

İsrail’e “barış ve istikrarın sadece askeri yollarla inşa edilemeyeceğini” söyleyen Borrell, “Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi?” dedi.

Borrell, “Amacın, Hamas’ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas’ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail’e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” diye konuştu.

İki devletli çözüm neydi?

İki devletli çözüm anlaşmasının taslağı, İsrail ve Yaser Arafat’ın El Fetih örgütü liderliğindeki FKÖ’nün, Norveç’in arka planda aracılık ettiği müzakerelerin ardından 1993 yılında iki devletin karşılıklı olarak birbirini tanımasını kabul etmesinden sonra oluşturuldu.

Oslo süreci olarak adlandırılan süreçte, hiçbir zamansona gelinemedi ve geride çözülmesi eskisinden çok daha zor olan sorunlar kaldı.

Barış için toprak anlaşmaları, Filistin Yönetimi’nin İsrail’in 1967’deki 6 Gün Savaşı’nda ele geçirip işgal ettiği topraklarda özyönetim kurmasını sağladı.

Ancak askeri işgal ve Yahudi yerleşim faaliyetleri devam etti ve “kalıcı statü sorunları” adı verilen meseleler daha sonraki müzakerelere bırakıldı.

Bunlar arasında, 1948’deki ilk Arap-İsrail Savaşı’nın ardından Birleşmiş Milletler’in 1947’de bölünme yönünde oy kullanmasıyla İsrail’in kurulduğu topraklardaki Filistinli mültecilerin durumu da vardı.

İsrail, 1967’de Doğu Kudüs’ü ilhak etmişti ve bu da bir başka muammaydı çünkü kutsal mekanlar her iki taraf için de taviz vermeyi kabul etmeyecek kadar önemliydi.

Yıllar süren diplomatik tartışmalardan sonra, sorunlar nihayet 2000 yılında Camp David’de dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’ın ev sahipliği yaptığı basına kapalı zirvede ele alındı, ancak İsrail Başbakanı Ehud Barak ve Filistin Yönetimi Başkanı Yaser Arafat arasındaki uçurum kapanmadı.

Başarısızlıkla ilgili herkes birbirini suçladı. İsrailli ve ABD’li yetkililer Arafat’ın o güne kadar elde edebileceği en cömert anlaşmayı geri çevirdiğini söyledi. Filistinlilerse anlaşmayı, Doğu Kudüs’te bir başkent kurulması gibi şartların çok altında kalan bir sahtekarlık olarak nitelendirdi.

İsrail’in ana düşmanını etkisiz hale getirme hedefine çoktan ulaştığını savunan eleştiriler yapıldı. Peki, Filistin nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde güvenlik kontrolü Filistin Yönetimi’ne devredilirken, bu kadar çok yatırım yaptığı yerden neden vazgeçiyordu?

Arafat, müzakereleri zayıf bir pozisyonda yürütürken, ABD’li arabulucu İsrail ile tarihteki tüm devletlerden tartışmasız daha yakın bir ilişki içindeydi. İki devletli çözüme giden yolda aşılamaz olduğu ortaya çıkan başka önemli faktörler de vardı.

1987’de Gazze’de kurulan İslami Direniş Hareketi (Hamas), rakibi El Fetih’in barış konusundaki tavizlerine karşı çıktı ve 1994’ten itibaren görüşmeleri intihar saldırılarıyla sabote etmek için çok sayıda fırsat buldu.

Yahudi yerleşimciler aynı zamanda Tanrı’nın kendilerine vaat ettiğine inandıkları topraklardaki varlıklarını genişletmek ve güçlendirmek için bu ertelemeleri fırsat olarak kullandılar.

Paylaşın

Hamas’tan 7 Ekim Saldırısına İlişkin İlk Açıklama

Filistin – İsrail savaşının 107. günü geride kalırken, Hamas yayınladığı 16 sayfalık bir belge ile İsrail’e düzenlediği 7 Ekim saldırısının örgüte göre nedenlerini açıkladı.

Hamas, İsrail işgaline karşı bu saldırının gerekli olduğunu savundu. Bu Hamas’ın, saldırı ile ilgili ilk açıklaması olarak da kayda geçti.

BBC Türkçe’nin aktardığına göre; Hamas açıklamasında dikkat çekici bölümlerden biri, saldırıda bazı hataların yapıldığının kabul edilmesi oldu. Örgüt bu hataların, İsrail güvenlik sisteminin hızlı şekilde yıkılması nedeniyle yaşandığını savundu.

7 Ekim saldırısında ağırlıkla siviller olmak üzere 1200 kişi öldürüldü. 250’ye yakın kişi de rehin alınarak Gazze’ye götürüldü.

Örgüt açıklamasında sivil ölümlerinin İsrail askerleri ile çatışma sırasında kazayla yaşandığı savunuldu. Raporda, “Birçok İsraillinin ordu ve polis tarafından karışıklık içinde öldürüldüğü” de iddia edildi.

Gazze’de can kaybı 25 bini aştı

Öte yandan Gazze’de sağlık yetkilileri 7 Ekim’den bu yana bölgede yaşamlarını yitirenlerin sayısının 25 bini geçtiğini açıkladı.

Bölgede iki devletli çözümü reddeden İsrail savaş alanında amacına ulaşmaktan uzak görünüyor. İsrail Hamas’ın elinde tuttuğu 100’den fazla rehinenin kurtarılması konusunda ilerleme sağlayabilmiş değil.

Gazze’deki yıkım, can kayıplarının fazlalığı, evlerinden olan insanların sayısı savaşı iki taraf arasında yaşananların açık ara en kanlısı, yıkıcısı haline getirmiş durumda.

İsrailli yetkililer savaşın birkaç ay daha devam edeceğini belirtirken, yavaş ilerleyen süreç, rehinelerin hala Gazze’de tutuluyor olması İsrailliler’i bölmüş durumda. İsrail – Filistin savaşının uzaması çatışmaların bölgeye yayılma riskini de son günlerdeki gelişmeler ışığında arttırmışa benziyor.

7 Ekim’de 1200’den fazla kişinin yaşamını yitirdiği Hamas’ın İsrail’e saldırısının ardından İsrail Gazze’yi yoğun bombardımana tuttu, ardından da kara harekatı başlattı. 7 Ekim’den bu yana 25,105 Filistinli’nin yaşamını yitirdiği belirtilirken, 62,681 Filistinli de yaralandı.

Yetkililer aslında can kaybı sayısının daha fazla olduğunu çünkü çok sayıda cansız bedenin enkaz yığınları altında olduğunu kaydediyor. Bölgedeki sağlık yetkililerinin verdiği bilgiye göre yaşamını yitirenlerin üçte ikisi kadın ve çocuk.

İsrail ordusu kanıt göstermeden 9 bin civarında Hamas militanının öldürüldüğünü belirtiyor. İsrail ordusu ayrıca Gazze’ye kara harekatının başlamasından bu yana 195 askerin hayatını kaybettiğini de kaydediyor.

Savaş Gazze’de yaşayan 2,3 milyon insanın yüzde 85’inin evlerini terk etmesine neden oldu. Binlerce kişi Birleşmiş Milletler’in yönetimindeki barınak ve çadır kamplara yerleşti.

Birleşmiş Milletler 2,3 milyonluk nüfusun çeyreğinin insan yardımın azlığı, çatışma ve İsrail kısıtlamaları nedeniyle açlıkla karşı karşıya olduğunu belirtiyor.

İsrail Başbakanı Netanyahu İsrail tam bir zafere ulaşana ve rehineler geri dönene kadar harekatın devam edeceğini belirtiyor ama bazı üst düzey İsrailliler bile artık bunun ulaşılması zor bir amaç olabileceğini kabullenmeye başladılar.

İsrail Savaş Kabinesi üyesi eski Genelkurmay Başkanı Gadi Eisenkot geçen hafta kalan rehineleri serbest bırakmanın tek yolunun ateşkesten geçtiğini söylemişti.

İsrail hükümeti şimdilik ateşkes fikrine sıcak bakmıyor ama rehinelerin ailelerinin baskısıyla karşı karşıya. İsrailli rehinelerin aileleri yeni bir takas için baskı yapıyor. Binlerce kişi hafta sonunda Tel Aviv’de bir araya gelerek seçim çağrısı yaptı.

Paylaşın

BM’den Filistin’i Tanıma Çağrısı

Filistin – İsrail savaşının 107. günü geride kalırken Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, “İsrail ve Filistinliler için iki devletli çözümü ve Filistin halkının bir devlet kurma hakkını reddetmek kabul edilemez” dedi.

Haber Merkezi / Guterres, Uganda’da Bağlantısızlar Hareketi zirvesinde dün yaptığı konuşmada, Filistinlilerin kendi devletlerini kurma hakkının tanınması gerektiğine vurgu yaptı. BM Genel Sekreteri, bu hakkı reddeden bir tutumun “Dünya barışı ve istikrarı için büyük bir tehdit olan bir çatışmayı belirsiz bir süre için uzatacağı” uyarısında bulundu.

Ortadoğu’da bir Filistin devletinin kurulmasını reddeden İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu üzerinde iki devletli çözüme destek vermesi yönünde uluslararası baskı artıyor.

ABD Başkanı Joe Biden, yaklaşık bir ay aradan sonra İsraiI Başbakanı Benyamin Netanyahu ile yaptığı telefon konuşmasında bağımsız bir Filistin devleti kurulmasına yönelik olası çözümler hakkındaki görüşlerini yinelerken, ‘ordusu olmayan’ bir Filistin devleti fikrini de olası seçenekler arasında gösterdi.

Beyaz Saray’dan yapılan açıklamaya göre, görüşmede İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılar, rehinelerin durumu ve bölgeye insani yardım gönderilmesi ele alındı.

Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby basına yaptığı açıklamada, Biden’ın bu çağrıyı (iki devletli çözüm) “uzun süredir” yapmayı planladığını söyledi. Kirby, bu çağrının Netanyahu’nun perşembe günü İsrail’in güvenliğini garanti etmeyen Filistin devletine karşı oldukları yolundaki açıklamasına yanıt olmadığını söyledi.

Biden, basına yaptığı açıklamada iki devletli çözüme Netanyahu’nun iktidarda olmasının engel olmadığını söyledi. Netanyahu’nun bir açıklamasında, “iki devletli çözüme karşıyım” demesinin ardından bir muhabirin “Netenyahu iktidardayken iki devletli çözüm imkansız mı?” sorusuna Biden “hayır değil” yanıtını verdi.

Basının, “Netanyahu’nun tek devletle ilgili söyledikleri dikkate alındığında, İsrail’e verilen yardımlara ilişkin koşulları yeniden değerlendirecek misiniz? sorusuna Biden, şu yanıtı verdi: Bir şeyleri çözebileceğimizi düşünüyorum. İki devletli çözümlerin çeşitli türleri var. BM’ye üye olup hala kendi orduları olmayan birçok ülke var. Bazı eyaletlerde sınırlamalar var ve bence bunun işe yarayabileceği yollar var.

Kirby, “Başbakan Netanyahu bu konudaki endişelerini açıkça dile getirdi. Başkan Biden, iki devletli çözümün hala doğru yol olduğuna dair güçlü inancını açıkça ortaya koydu. Ve bu inancı sürdürmeye devam edeceğiz.” ifadelerini kullandı.

İki devletli çözüm neydi?

İki devletli çözüm anlaşmasının taslağı, İsrail ve Yaser Arafat’ın El Fetih örgütü liderliğindeki FKÖ’nün, Norveç’in arka planda aracılık ettiği müzakerelerin ardından 1993 yılında iki devletin karşılıklı olarak birbirini tanımasını kabul etmesinden sonra oluşturuldu.

Oslo süreci olarak adlandırılan süreçte, hiçbir zamansona gelinemedi ve geride çözülmesi eskisinden çok daha zor olan sorunlar kaldı.

Barış için toprak anlaşmaları, Filistin Yönetimi’nin İsrail’in 1967’deki 6 Gün Savaşı’nda ele geçirip işgal ettiği topraklarda özyönetim kurmasını sağladı.

Ancak askeri işgal ve Yahudi yerleşim faaliyetleri devam etti ve “kalıcı statü sorunları” adı verilen meseleler daha sonraki müzakerelere bırakıldı.

Bunlar arasında, 1948’deki ilk Arap-İsrail Savaşı’nın ardından Birleşmiş Milletler’in 1947’de bölünme yönünde oy kullanmasıyla İsrail’in kurulduğu topraklardaki Filistinli mültecilerin durumu da vardı.

İsrail, 1967’de Doğu Kudüs’ü ilhak etmişti ve bu da bir başka muammaydı çünkü kutsal mekanlar her iki taraf için de taviz vermeyi kabul etmeyecek kadar önemliydi.

Yıllar süren diplomatik tartışmalardan sonra, sorunlar nihayet 2000 yılında Camp David’de dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’ın ev sahipliği yaptığı basına kapalı zirvede ele alındı, ancak İsrail Başbakanı Ehud Barak ve Filistin Yönetimi Başkanı Yaser Arafat arasındaki uçurum kapanmadı.

Başarısızlıkla ilgili herkes birbirini suçladı. İsrailli ve ABD’li yetkililer Arafat’ın o güne kadar elde edebileceği en cömert anlaşmayı geri çevirdiğini söyledi. Filistinlilerse anlaşmayı, Doğu Kudüs’te bir başkent kurulması gibi şartların çok altında kalan bir sahtekarlık olarak nitelendirdi.

İsrail’in ana düşmanını etkisiz hale getirme hedefine çoktan ulaştığını savunan eleştiriler yapıldı. Peki, Filistin nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde güvenlik kontrolü Filistin Yönetimi’ne devredilirken, bu kadar çok yatırım yaptığı yerden neden vazgeçiyordu?

Arafat, müzakereleri zayıf bir pozisyonda yürütürken, ABD’li arabulucu İsrail ile tarihteki tüm devletlerden tartışmasız daha yakın bir ilişki içindeydi. İki devletli çözüme giden yolda aşılamaz olduğu ortaya çıkan başka önemli faktörler de vardı.

1987’de Gazze’de kurulan İslami Direniş Hareketi (Hamas), rakibi El Fetih’in barış konusundaki tavizlerine karşı çıktı ve 1994’ten itibaren görüşmeleri intihar saldırılarıyla sabote etmek için çok sayıda fırsat buldu.

Yahudi yerleşimciler aynı zamanda Tanrı’nın kendilerine vaat ettiğine inandıkları topraklardaki varlıklarını genişletmek ve güçlendirmek için bu ertelemeleri fırsat olarak kullandılar.

Paylaşın