İrlanda, Sosyal Medya Şirketlerine Sınırlama Getirmeye Hazırlanıyor

İrlanda, çevrimiçi nefret söylemi ve zararlı içeriğe karşı yeni önlemler almaya hazırlanıyor. Yeni önerilen yasa tasarısına göre, sosyal medya şirketlerinin yöneticileri, dijital platformlardaki nefret ve düşmanca içeriklerin kaldırılmasındaki gecikmelerden şahsen sorumlu tutulacak.

Önümüzdeki aylarda yasalaşması beklenen tasarı, şirketlerin ihlalleri halinde milyonlarca euroluk para cezalarına çarptırılmalarına yol açabilir. Teknoloji uzmanları, sosyal medya şirketlerine büyük mali cezalar verilmesinin önümüzdeki yıllarda olumlu sonuçlar doğurabileceğini söylüyor.

Öte yandan, İrlanda’nın nefret söylemi yasa tasarısı, X’in sahibi Elon Musk’ın sert eleştirilerine neden oldu. Musk, yasanın geçmesi halinde buna karşı çıkacağını ifade etti. Musk ayrıca, yeni mevzuat kapsamında hedef alınacak İrlanda vatandaşlarının yasal savunmasını finanse etmeyi de teklif etti.

İrlanda hükümeti, 1989 tarihli “Nefrete Teşvik Yasası” ile ilgili güncellemeyi de amaçlayan Ceza Adaleti (Şiddete veya Nefrete Teşvik ve Nefret Suçları) Yasa Tasarısı kapsamında çevrimiçi nefret söylemi ve zararlı içeriğe karşı yeni önlemler almaya hazırlanıyor.

Yeni önerilen yasa tasarısına göre, sosyal medya şirketlerinin yöneticileri, dijital platformlardaki nefret ve düşmanca içeriklerin kaldırılmasındaki gecikmelerden şahsen sorumlu tutulacak. Önümüzdeki aylarda yasalaşması beklenen tasarı, şirketlerin ihlalleri halinde milyonlarca euroluk para cezalarına çarptırılmalarına yol açabilir.

İklim ve İletişim’den sorumlu Devlet Bakanı James Lawless, “Sosyal medya şirketlerinin platformlarında yer alan içerikleri sahiplenmeleri ya da bu içerikler konusunda sorumluluk almaları gerekiyor,” dedi.

Lawless, “Nihayetinde [içerikleri] sunan onlar, bu içeriğin çevrimiçi olmasından kâr elde ediyorlar, dolayısıyla nelerin barındırıldığına dikkat etmeleri, izlemeleri ve yönetmeleri için üzerlerinde bazı yükümlülükler olması gerekiyor,” diye ekledi.

İrlandalı bakanların internet üzerinden aldıkları tehditlerde artış görülmesinin ardından önlem alması için hükümetin üzerindeki baskılar arttı.

İrlanda Hükümet Başkanı Simon Harris de sosyal medya şirketlerini baskı altına alma konusunda aciliyet vurgusu yaparak, “Sosyal medyada, [bir gazetenin tabi olduğu gibi] yasalara ve yaptırımlara tabi olmayan bir çeşit Vahşi Batı olarak görülen bir duruma müsaade edemeyiz. Sonuçta bu da bir medya türü,” dedi.

Teknoloji uzmanları, sosyal medya şirketlerine büyük mali cezalar verilmesinin önümüzdeki yıllarda olumlu sonuçlar doğurabileceğini söylüyor.

Irish Independent’in Teknoloji Muhabiri Adrian Weckler, “Teknoloji şirketlerinin çoğu muhtemelen Medya Komisyonu’nun yeni kurallarına uyacaklardır ve uymak zorundalar. Çünkü bu kurallar Avrupa Birliği (AB) çapında uygulanan ve çok büyük para cezaları içeren Dijital Hizmetler Yasası ile destekleniyor,” dedi.

Meta, X ve TikTok gibi dünyanın en büyük on sosyal medya şirketlerinden bazılarının İrlanda’nın başkenti Dublin’de büyük ofisleri bulunuyor.

Öte yandan, İrlanda’nın nefret söylemi yasa tasarısı, X’in sahibi Elon Musk’ın sert eleştirilerine neden oldu. Musk, yasanın geçmesi halinde buna karşı çıkacağını ifade etti. Musk ayrıca, yeni mevzuat kapsamında hedef alınacak İrlanda vatandaşlarının yasal savunmasını finanse etmeyi de teklif etti.

Buna karşılık İrlanda Hükümet Başkanı Harris, “Benim endişem Elon Musk ya da (Facebook ve Meta’nın kurucusu) Mark Zuckerberg ya da isimleri her neyse onlar değil. Benim endişem bu ülkedeki insanların korunması, güvenliği ve refahı,” ifadelerini kullandı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Beş Avrupa Ülkesinden Filistin’in Bağımsızlığını Tanıma Hamlesi

İspanya, İrlanda, Slovenya, Malta ve Norveç, Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanıma eşiğinde. Beş ülkenin bu hamlesi, İsrail’in yoğun saldırılarda bulunduğu Gazze’deki sivil halkla dayanışmayı sembolize ediyor.

Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı ise son 24 saatte 70 artarak 35 bin 456’ya yükseldi. Gazze’de İsrail saldırılarında yaralananların sayısı ise son 24 saatte 110 artarak 79 bin 476’ya yükseldi.

Gazze’de İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarılırken, saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulandı. Sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

2024 yılının Mayıs ayı Filistin açısından önemli bir dönüm noktası olarak tarih sayfalarına geçebilir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda, Filistinlilere geniş haklar tanıyan karar kabul edildi. Tam üyeliğin önünde tek engel kaldı: Oy verme hakkı.

Avrupa cephesinde de Filistinlilerin uluslararası diplomasi sahnesindeki konumunu güçlendirecek kritik gelişmeler yaşanıyor. Beş Avrupa ülkesi, Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanımanın eşiğinde.

Bu hamle, Gazze Şeridi’ndeki sivil halkla dayanışmayı sembolize ediyor. Ama aynı zamanda Ortadoğu ihtilafına iki devletli çözümü destekleyen bir pozisyonu temsil ediyor. Mevcut sağcı İsrail hükümeti ise bu çözüm yolunu gittikçe daha güçlü bir şekilde reddediyor.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’i hedef alan terör saldırılarının ardından Gazze Şeridi’ni yöneten militan İslamcı Hamas’ın yok edilmesini, bir savaş hedefi olarak ilan etmişti.

Bu arada İsrail hükümeti Filistinlilerin bu topraklarını daha uzun süreli olarak kontrol etmek istediği yönünde açıklamalar yapıyor.

Ancak terörle mücadele gerekçesiyle Gazze’de yürütülen askeri operasyonlarda Hamas kontrolündeki Gazze Sağlık Bakanlığının verilerine göre 35 binden fazla sivilin ölmesi ve korkunç boyutlara ulaşan insani durum, İsrail üzerindeki uluslararası baskıyı giderek artırıyor. Özellikle İspanya ve İrlanda, Filistin devletini tanıyarak bu baskıyı artırmak istiyor.

İspanya?

İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, son aylarda Filistin devletinin tanınması için Avrupalı partnerleriyle yoğun görüşmeler gerçekleştirdi. Önce AB düzeyinde nabız yoklayan Sanchez, aralarında Almanya ve diğer bazı üye ülkelerin itirazları üzerine başka bir yola yöneldi, Filistin devletini tanımaya istekli üye ülkelerden bir koalisyon inisiyatifi başlattı.

Kendisi de İspanyol olan AB Dış Politika Yüksek Temsilci Joseph Borrell, İspanya, İrlanda ve Slovenya’nın bu yönde atacakları adımlar tarih açıkladı, 21 Mayıs’a işaret etti.

İspanya, başta Mağrip ülkeleri olmak üzere birçok Arap ülkesi ve Türkiye ile iyi ilişkilere sahip. Bu ilişkiler kısmen Franco diktatörlüğünden (1939-1975) bu yana devam etmekte. İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda bu ülkeler İspanya’yı Batı ve Doğu Bloku arasındaki ekonomik ve siyasi izolasyondan kurtardılar.

Franco diktatörlüğünün 1975 yılında sona ermesiyle birlikte İspanya İsrail ile ekonomik ilişkilerini geliştirdi, 1986 yılında da iki ülke arasında diplomatik ilişkiler tesis edildi. Bunu izleyen yıllarda İspanya kendini İsrail ile Arap devletleri arasında yapıcı bir arabulucu olarak konumlandırmaya başladı. Hatta 1991 yılında Madrid’de yapılan Ortadoğu Konferansı, İsrail ile Filistinliler arasındaki Oslo barış sürecinin başlangıcı olarak görülüyor.

İrlanda

Gazze savaşının ilk gününden itibaren Filistinlilerle en güçlü dayanışmayı sergileyen Avrupa ülkelerinin başında İrlanda yer alıyor.

Nisan ortasında yeni Başbakan Simon Harris görevine başladığında, İspanya Başbakanı Sanchez Dublin’e ilk devlet ziyaretini gerçekleştiren lider oldu. Görüşmenin ana gündem maddesi ise Ortadoğu’daki gelişmeler ve Filistin devletinin tanınması oldu.

İrlanda hükümeti, diğer tüm AB ülkelerinden daha uzun bir süredir, 1980’den itibaren, egemen bir Filistin devleti ile iki devletli bir çözümden yana olmakla övünüyor.

İrlanda’nın Filistin ile kurduğu güçlü özdeşleşme tarihle açıklanabilir: Bu süreç 19. yüzyılın sonlarında Büyük Britanya tarafından sömürgeleştirilen ve kendi kendini yönetmesine izin verilmeyen İrlanda’dan sorumlu olan İngiliz hükümet yetkilisi Arthur Balfour ile başlıyor.

Balfour 1917’de, İngiltere Dışişleri Bakanı olarak görev yaptığı esnada Balfour deklarasyonunu kaleme aldı. Bu deklarasyonda Balfour, İngiliz hükümeti adına Osmanlı kontrolündeki Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasına destek açıkladı. Bölge, kısa bir süre sonra İngiliz himayesine geçti ve burada jandarmalar görev aldı. Jandarma olarak görev yapanların büyük çoğunluğunu da daha önce İrlandalı isyancılara karşı acımasızca savaşan “Black and Tans” olarak adlandırılan paramiliter gruplar oluşturdu.

Yahudilerin, çoğunlukla Müslüman nüfusun yaşadığı Ortadoğu’ya akını, Katolik İrlanda’da İngiliz Protestanların adanın kuzeyine yerleşmesine benzetiliyor. Zira bazı İrlandalılar, bu gelişmeler üzerine yaşanan Kuzey İrlanda ihtilafının, Ortadoğu ihtilafına benzediğini düşünüyor.

Slovenya, Malta ve Norveç

İspanya’nın solcu ve İrlanda’nın merkez sağ hükümetleri, Filistin hamlelerine daha fazla ağırlık kazandırmak için başka destekçiler de buldu: Slovenya, Filistin’i Haziran ortasına kadar tanıma hedefini açıklamıştı. AB dışişleri temsilcisi Borrell’e göre artık bu hedef öne, yani 21 Mayıs’a çekildi. Malta da harekete geçebilir. Malta, Nisan ayında BM Güvenlik Konseyi’ndeki oylamada Filistin’in BM’ye tam üyeliği lehinde oy kullanmış, ancak karar ABD’nin vetosu nedeniyle onaylanmamıştı.

AB üyesi olmayan NATO ülkesi Norveç de bahar aylarında Filistin’i tanıyabileceğini gündeme taşıdı. Norveç Dışişleri Bakanı Espen Barth Eide, bu hamlenin “Hamas devleti” yerine siyasi olarak birleşmiş bir Filistin devletin tesisine yol açacağını umduğuna dikkat çekiyor.

Günümüzde AB’de Filistin devletini tanıyanların çoğunluğu Orta ve Doğu Avrupa devletleri. Bunun gerisinde, söz konusu devletlerin sosyalist geçmişi ve o dönem FKÖ’nün lideri Yaser Arafat ile var olan ideolojik yakınlıkları yatıyor. Ancak başta Çek Cumhuriyeti ve Macaristan olmak üzere bu ülkelerden bazıları Filistinlilerle tam diplomatik ilişkilerini sürdürseler de artık İsrail’in destekçisi olarak görülüyor.

Filistin’i tanıyan ülkeler AB üyesi olmadan önce bu adımı atmışlardı. AB’ye üye olduktan sonra Filistin devletini tanıyan tek bir ülke oldu. O da İsveç.

İspanya ve İrlanda’nın öncülük ettikleri koalisyonun genişleyip genişlemeyeceği henüz belirsiz. Belçika’da hükümet bunun zamanlaması ile ilgili değerlendirmelerini sürdürüyor. Muhafazakarların iktidara geldiği Portekiz şimdilik geri adım atmış görünüyor.

Almanya ise Filistin Özerk Yönetimi ile ilişkilere sahip olmakla birlikte bir Filistin devletini ancak İsrail de bu yönde adım attığı takdirde tanımak istiyor. İsrail’in tasfiye etmek istediği, AB ve ABD tarafından terör örgütü olarak sınıflandırılan Hamas Filistin topraklarında siyasi bir güç unsuru olmaya devam ettiği müddetçe bu mümkün görünmüyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Avrupa’nın En Büyük ‘Çöpçatanlık Festivali’ Geri Döndü

İrlanda’nın batı kıyısındaki küçük bir kasabada düzenlenen çöpçatanlık festivali iki yıl üst üste iptal edildikten sonra geri döndü. Yıllık festival taşradaki kaplıca kasabası Lisdoonvarna’da 165 senedir düzenlenmesine rağmen Kovid pandemisi yıllarında durduruldu.

Düzenlendiği ay boyunca etkinliğin katılımcı sayısı genelde 60 bini buluyor. Etkinliğin internet sitesi, festivalin 18’inden 80’ine kadar her yaştan kişinin ilgisini çektiğini söylüyor ama “yalnız çiftçilerden” özellikle bahsediyor.

Flört uygulamalarının yarattığı tükenmişlik onları iyice etkisi altına alırken, gerçek hayatta özel biriyle kıvılcımların çakmasını düşleyen, teknoloji yorgunu bekarlar katılımcı sayısını artırabilir.

Şenlikler sırasında, profillerden oluşan “şanslı kitabıyla” çöpçatan Willie Daly, çiftleri bir araya getirme umuduyla, çoğunlukla kasaba merkezindeki The Matchmaker (Çöpçatan) Bar’da faaliyet gösteriyor.

Festivalin internet sitesinde yer alan bilgiye göre Daly, kendisinden önce “utangaç çiftçilerin uygun bir hanımefendiyle tanışma cesaretini toplamalarına” yardımcı olan babasının ve büyükbabasının izinden giderek 50 yıldır bu işi yapıyor.

Çöpçatanlık becerilerini kendi çocuklarına aktaran Daly, binlerce evliliğe aracılık ettiği için övgü topluyor.

İnternet sitesinde şu ifadeler yer alıyor: Bugüne kadar 3 binden fazla evlilikle, Daly’nin işinde iyi olduğunu söyleyebilirsiniz. Ya da suçu, çöpçatanın serpiştirdiği büyülerin tutunma şansının daha da yüksek olduğu ortama atın.

Sonuçta, muhteşem İrlanda kırsalında minik bir sohbete sürüklenmek ve ardından dans pistine konuk olmak kolaydır.

Daly’nin profil kitabı yaklaşık 150 yıllık ve ona dokunan birinin 6 ay içinde evleneceği ya da halihazırda evliyse balayı dönemini yeniden yaşayacağı söyleniyor.

Aşkta ve çekimde başarı asla garanti edilmez ancak festival, aşk tanrısının oku ıska geçse bile eğlenceli bir mola sunabilir.

Festivalin çoğu gününde, “eğlence” ertesi gün öğlen 11’e kadar sürüyor ve country müzik sanatçıları ve DJ’ler kasabanın çeşitli yerlerinde canlı müzik yapıyor.

Festivalin sitesinde şu ifadeler yer alıyor: Dans etmek, kaynaşmak ve içmek; hepsi biraz biraz eğlenceli olsa da asıl ilgi çeken hâlâ aşk eşleşmesidir.

Dinlenme ve romantizm arayanlar da kasabanın mineral ve kükürt açısından zengin kaplıca suyunun tadını çıkarabilir. Lisdoonvarna’nın çöpçatanlık festivali 2-30 Eylül tarihlerinde gerçekleşecek.

Çöpçatanlık festivalinin spin-off’u olan The Outing adlı LGBT festivali de 10-12 Şubat 2023 hafta sonu düzenlenecek.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Sinn Fein’den Tarihi Zafer; Birleşik İrlanda Çağrısı

Birleşik Krallık’ın İngiltere, Galler ve İskoçya parçalarında yerel seçimler ve Kuzey İrlanda’da ise parlamento seçimleri yapıldı. Yerel seçimlerde hemen hemen hiç sürpriz olmazken, Kuzey İrlanda’da ise ülke tarihinde ilk kez “birleşik İrlanda”yı savunan Sinn Fein birinci parti oldu.

90 sandalyeli Kuzey İrlanda parlamentosu için yapılan seçimlerde oyların yüzde 29’unu alan Sinn Fein 27 milletvekili çıkardı. İngiltere yanlısı Demokratik Birlik Partinin (DUP) oyu ise 21’de kaldı ve 24 milletvekili kazanabildi. Sinn Fein, Kuzey İrlanda Parlamentosu’nda ilk kez bir başbakana sahip olmuş olacak. Yüzde 13,5 alan İttifak Partisi 17, yüzde 9,1 oy alan Sosyal Demokrat İşçi Partisi 8 milletvekili kazandı.

Sinn Fein’in zafer kazanması, birleşik İrlanda için referanduma gidilmesi çağrısılarını tetikleyince siyasi kriz yarattı. Birleşik Krallık’a bağlı kalınmasını savunan Demokratik Birlik Partisi de, seçimlerin ardından iktidar paylaşımına dayalı bir hükümet kurulması girişimlerini engelleyeceğini duyurdu.

Sinn Fein oyların % 29’unu alırken, Stormont Meclisi’nde en büyük parti olacak ve bu, yüz yıl önce birlikçilerin daima çoğunluk olması üzerine kurulan sistemde çok büyük bir değişiklik demek.

Bir dönem Gerry Adams’ın liderliğini yaptığı parti, gayrımeşru bir varlık olarak gördüğü yapıyı reddediyor ve “Kuzey İrlanda” tanımını kullanmıyor, bunun yerine bölgeye “Kuzey” diyorlar. Sinn Fein Londra’daki Birleşik Krallık Parlamentosuna milletvekili göndermeyi de boykot ediyor.

Sinn Fein Genel Başkan Yardımcısı ve Başbakan adayı Michelle O’Neill, “Bugün, dini ve sosyal durumumuzdan bağımsız olarak, bu toplumdaki ilişkilerimizi hakkaniyet, eşitlik, sosyal adalet temelinde yeniden düşünmek adına bir fırsat sunan bir dönemin habercisi” dedi.

İrlanda’nın kuzeyi ve güneyinin yeni, paylaşılan bir adayı tartışmasının zamanının geldiğin söyleyen O’Neill, “Geleceğimizin neye benzeyeceğine dair sağlıklı bir tartışma yapalım” diye konuştu. Sinn Fein Lieri Mary Lou McDonald da birlik yanlılarına “Korkmayın, gelecek hepimiz için parlak” mesajını verdi.

Sinn Féin 15 yıldır diğer partilerle koalisyon hükümetlerinde yer aldı ve yönetimin bu haliyle devam etmesi için çalışacağını vaat etti.

Kuzey İrlanda’ya barış getiren Hayırlı Cuma Anlaşması’na göre, çoğunluk birleşik bir İrlanda istiyor gibi görünüyorsa, Kuzey İrlanda’dan sorumlu devlet bakanının referanduma gitmesi gerekiyor. Anketler, çoğu kişinin Birleşik Krallık’a bağlı kalmaktan yana oluğunu gösterirken, Sinn Fein bu eğilimin beş ila 10 yıl içinde değiştirilebileceğini umuyor.

Sinn Fein’in Kuzey İrlanda’daki lideri Michelle O’Neill (solda) ve Mary Lou McDonald (sağda)

Hükümet kurulması zor

Ancak Sinn Fein’in zaferine karşın, hükümet kurabilmesi zor. Çünkü yine Hayırlı Cuma Anlaşması’na göre, iktidarın en büyük birlik yanlısı partiyle paylaşılması gerekiyor ve Demokratik Birlik Partisi (DUP) sınır protokolünde anlamlı bir düzeltme olmadan hükümete girmeyeceğini ilan etti.

Bu arada İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss da, Brüksel’e Kuzey İrlanda sınır protokülünü düzeltme uyarısı yaptı ve aksi takdirde barış sürecinin tehlikeye atılacağını belirti. Truss, AB’nin pozisyonunu değiştirmemekteki ısrarının Kuzey İrlanda’daki siyasi istikrarsızlığı uzatabileceğinden “derinden kaygılı” olduğunu vurguladı.

DUP, protokolün Kuzey İrlanda’nın Birleşik Krallık içindeki yerine bir tehdit oluşturduğunu savunuyor. Protokol uyarınca, Birleşik Krallık’ın geri kalanından gelen ürünlerin gümrük kontrolünden geçirilmesi gerekiyor. 2021 başında yürürlüğe giren protokol AB ve İngiltere arasında bir gerilim kaynağı.

Protokol, Kuzey İrlanda’dan İrlanda Cumhuriyetine geçen kamyonların, gümrükten geçirilmeden gidebilmesini sağlıyor. Brexit’ten önce, Kuzey İrlanda ve İrlanda Cumhuriyeti arasında bir açık sınır işletmek kolaydı. Kuzey İrlanda ve İrlanda Cumhuriyeti AB’nin bir parçasıyken, aynı AB ticaret kurallarını uyguluyordu ve bu da gümrük gerekmemesi anlamına geliyordu.

Ancak, Kuzey İrlanda’nın Birleşik Krallık’ın geri kalanıyla birlikte AB’en çıkmasıyla yeni bir düzenleme gerekti. AB’nın sıkı gıda kuralları var ve AB dışı ülkelerden gelen süt ve yumurta gibi belli yiyecekler sınırlarda kontrol ediliyor. İlaç lisansı vermek gibi alanlarda da benzer kurallar var.

Bu sorunun üstesinden gelebilmek için AB ve İngiltere Kuzey İrlanda Protokolünü müzakere etti ve bu şimdi Brexit Anlaşması’nın bir parçası.

Kuzey İrlanda nasıl kuruldu?

Yüzyıllar boyunca İngiltere’nin işgali ve kontrolü altında olan İrlanda adası, defalarca isyan ederek, savaşarak bağımsızlığını kazanmaya çalıştı. Her seferinde İngiliz orduları ayaklanmaları kanla bastırdı ve çeşitli yöntemlerle adayı kontrol altında tutmayı başardı.

Baskı yöntemlerinden biri de Britanya (İngiltere, İskoçya, Galler) ve İrlanda adalarına verilen isimler ve ona uygun olarak hazırlanan anayasalardı. 1801 yılına kadar bu isim “Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı” idi. Anayasa ve yapılan anlaşmalarla İrlanda Krallığı, Büyük Britanya Krallığı’na göbekten bağlıydı. Büyük Britanya Krallığı’nın orduları İrlanda Krallığı’nda konuşlandırılmıştı.

1916 yılına gelindiğinde 6 siyasi parti güçlerini birleştirerek Britanya’ya karşı savaşa girdi. Öncülüğünü İrlanda İşçi Partisi Lideri James Connolly’nin yaptığı ayaklanma, 24 Nisan 1916 tarihinde başlatıldı. Büyük Britanya Krallığı’nın orduları İrlanda’nın bir bölümünden çıkartıldı. Ancak başta Connolly olmak üzere öncü isimler teker teker tutsak düştü. Connolly de 15 Mayıs’ta 1916 tarihinde idam edildi.

Tarih 6 Aralık 1922’yi gösterdiğinde artık İrlanda Krallığı ortadan kalmış ve İrlanda Cumhuriyeti ilan edilmişti. Ancak ülkenin bir bölümünü İngiliz kontrolünde kaldı. Kuzeydeki bu bölüme Kuzey İrlanda denildi. İki bölünen İrlanda’nın Kuzey İrlanda bölümünün bağlanmasıyla Büyük Britanya Krallığı sona erdirildi. İngiltere, Galler ve İskoçya’ya Kuzey İrlanda da eklenerek Birleşik Krallık ilan edildi.

Sinn Fein bugüne nasıl geldi?

1922 yılından bu yana İrlanda adası, İrlanda Cumhuriyeti ve Kuzey İrlanda olarak iki ülkeye bölünmüş durumda. Ama Kuzey İrlanda halkı, İrlanda ile birleşme mücadelesini hiç terk etmedi. İrlanda Kurtuluş Ordusu (IRA), bağımsız İrlanda için silahlı mücadele başlattı.

1919’da faaliyetine başlayan IRA, 1970’lere geldiğinde kuzeydeki halkın önemli bölümünün desteğini almaya başlamıştı. Her ne kadar İngiliz politikacılar ve medya, çatışmanın “Protestanlar ve Katolikler” arasında dini bir çatışma olduğu propagandasını öne çıkarsa da gerçek çatışma bağımsızlık isteyenlerle İngiltere’ye bağlı kalma yanlıları arasında sürdü. Bu arada İngiltere yanlılarının önemli bir bölümü adaya yerleştirilen İngilizlerden oluştuğunu belirtmek gerekiyor. İngiltere’nin burada oluşturduğu paramiliter gruplar, bu süreçte defalarca katliamlar yaptı.

1905 yılında kurulan Sinn Fein, birkaç bölünmeden sonra 1970’te tekrar faaliyetini yükseltti ve IRA ile yakın durmaya başladı. Bu tarihten sonra IRA’nın siyasi kanadı olarak siyaset sahnesinde rol aldı.

Yine bir Paskalya dönemine denk getirilen “Kutsal Cuma Anlaşması” ise 10 Nisan 1998 yılında imzalandı ve bu tarihten itibaren Sinn Fein’in parlamento seçimlerine katılmasının önü açıldı. Son 24 yıldır yapılan seçimlerde her zaman ikinci parti oldu. Bugüne kadar birlik yanlısı DUP hep birinci partiydi.

Paylaşın