Kraliçe 2. Elizabeth, Resmi Törenle Toprağa Verildi

Kraliçe 2. Elizabeth, İngiltere’nin başkenti Londra’da gerçekleştirilen resmi cenaze töreninin ardından toprağa verildi. Törene kraliyet ailesinin yanı sıra çok sayıda devlet başkanı ve hükümet temsilcisi de katıldı. Törende Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu temsil etti.

14 Eylül’den bu yana Westminster Salonu’nda halkın ziyaretine açık olan cenaze, bu sabah erken saatlerde ziyaretlere kapatıldı. Kraliçe’nin tabutu, Westminster Salonu’ndan top arabası üzerine cenaze töreninin yapılacağı Westminster Kilisesi’ne götürüldü.

Tabuta Kraliçe’nin çocukları eşlik ederken onların ardında ise Prens William, Harry ve 2. Elizabeth’in diğer torunları vardı. Westminster Kilisesi’ndeki tören başladı. Töreni kilisenin rahibi David Hoyle yürüttü.

Kraliçe’nin tabutu, Westminster Salonu’ndan top arabası üzerine cenaze töreninin yapılacağı Westminster Kilisesi’ne götürüldü. Tabuta Kraliçe’nin çocukları eşlik ederken onların ardında ise Prens William, Harry ve 2. Elizabeth’in diğer torunları vardı.

Aynı zamanda 2. Elizabeth’in 1953 yılındaki taç giyme törenine ev sahipliği yapmış olan ve Kraliçe’nin Prens Philip ile evlendiği kilise olan Westminster Kilisesi’ndeki devlet törenine 2 bin kişi katıldı.

İngiltere Başbakanı Liz Truss, törendeki kısa konuşmasında, İncil’den alıntı yaptı. Canterbury Başpiskoposu da konuşmasında, “dünyada çok az liderin, Kraliçe’ye duyulduğunu gördükleri sevgiyle karşılandığını” ifade etti.

Westminster Kilisesi’ndeki cenaze töreni Türkiye saatiyle 14:00’te sona erdi. Ardından ülke genelinde 2 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Ulusal marşın okunmasının ardından buradaki tören Kraliçe’ye bağlı gayda çalan bir müzisyenin yaktığı ağıtla sona erdi.

Törenin ardından Kraliçe 2. Elizabeth’in üzerinde tacının yanı sıra çiçeklerin bulunduğu tabutu, Hyde Park’ın girişindeki Wellington Arch’a, oradan da defnedileceği Windsor’a götürdü.

Buradaki geçit törenin ardından ise Windsor Kalesi’ne getirilecek olan Kraliçe 2. Elizabeth, kaledeki St. George Şapeli’ne nakledilecek ve özel aile töreniyle defin işlemi burada gerçekleşti.

Kraliçe’nin cenazesi için düzenlenen dini tören sırasında Avrupa’nın en uzun süre tahtta kalan hükümdarı Danimarka Kraliçesi II. Margrethe, kıtanın en yeni hükümdarı Kral Charles’ın tam karşısında oturuyordu.

Kraliçe Margrethe ve II. Elizabeth birbirlerine çok düşkündüler. Danimarka Kraliçesi bu yıl tahtta 50’inci yılını kutluyor ancak arkadaşının ölümü nedeniyle geçen hafta sonu kutlama planlarını değiştirdi.

Törendeki diğer yabancı kraliyet üyeleri arasında Bhutan Kralı ve Kraliçesi, Japonya İmparatoru ve İmparatoriçesi, Belçika Kralı Philippe ve Kraliçesi Mathilde, Hollanda Kralı Willem-Alexander ve Kraliçesi Maxima ve İspanya Kralı Felipe ve Kraliçesi Letizia yer alıyordu.

Kraliçe 2. Elizabeth’in cenaze törenin 500 devlet ve hükümet başkanı davet edilmişti. Törene katılmak isteyen liderlerden özel uçak kullanmayarak ticari uçakla Londra’ya gelmeleri istendi. Liderlere ayrıca ülkelerine ait resmi araçları kullanamayacakları ve cenaze töreninin gerçekleşeceği Westminster Kilisesi’ne toplu olarak otobüsle götürülecekleri söylendi.

İngiltere’nin diplomatik ilişki kurmadığı Suriye, Venezuela ve Afganistan, askeri junta yönetimindeki Myanmar, Rusya ve Belarus liderleri 2. Elizabeth’in cenaze törenine davet edilmedi.

Paylaşın

İran’dan Almanya, Fransa Ve İngiltere’nin ‘Nükleer Bildirisi’ne Sert Tepki

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani, Almanya, Fransa ve İngiltere’nin, ülkesinin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile ilgili duruşunun müzakereleri tehlikeye attığına ilişkin ortak bildirisinin iyi niyete aykırı olduğunu ve yapıcı olmadığını ifade etti.

Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre, Kenani, Almanya, Fransa ve İngiltere’nin ortak bildiriyle İran’ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile ilgili duruşunu eleştirmesi ve söz konusu duruşun müzakereleri tehlikeye attığını öne sürmesine tepki gösterdi.

Kenani, ortak bildirinin yapıcı olmadığını ve “üç Avrupa ülkesinin yaptırımları kaldırmaya yönelik müzakerelerle ilgili iyi niyetine aykırı” olduğunu belirtti.

Müzakerelerin sonuca ulaşması için müzakere eden taraflar ile müzakerelerin koordinatörü arasında diplomatik etkileşimlerin ve mesaj alışverişinin devam ettiğini bildiren Kenani, müzakerelerin birçok aşamada ilerlediğini, bunun, İran’ın iyi niyetinin, girişimlerinin ve fikirlerinin bir sonucu olduğunu savundu.

Avrupalı tarafları, müzakere sürecine başından beri karşı çıkan ve şimdi tüm güçleriyle İran’ı yenmeye çalışan üçüncü tarafların etkisi konusunda dikkatli olmaya çağıran Kenani, yaptıkları ortak açıklama nedeniyle üç Avrupa ülkesini İsrail çizgisine uymakla suçladı.

Kenani, bu ülkelerin, nükleer anlaşmayı yeniden canlandırma müzakerelerinin başarısız olması durumunda sorumlu tutulacaklarını ifade etti.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Almanya, Fransa ve İngiltere’ye, “kalan birkaç anlaşmazlığın sona erdirilmesine yönelik çözüm sağlamak için diplomatik süreci yok etme noktasına gelmek yerine daha aktif rol oynama” tavsiyesinde bulundu.

Ne olmuştu?

Fransa, Almanya ve İngiltere, yayınladıkları ortak bildiride, nükleer anlaşmanın diğer üyeleri ve ABD ile birlikte Nisan 2021’den bu yana İran ile anlaşmayı yeniden canlandırmak ve uygulamak için müzakere ettiklerini belirtmişti.

Ağustos ayının başlarında Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) Koordinatörü, Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in İran’a KOEP yükümlülüklerine geri dönmesine izin verecek ve aynı zamanda ABD’nin anlaşmaya dönmesi için zemin sağlayacak nihai metni sunduğu bildirilmişti.

Bildiride, müzakereye sunulan son metinde koordinatörün, sınırlarını zorlayan değişiklikler de yaptığı belirtilerek, “Ne yazık ki İran bu kritik diplomatik fırsatı kullanmamayı tercih etti. Bunun yerine, nükleer programını kabul edilebilir sivil gerekçelerin sınırlarının ötesine taşımaya devam etti.” ifadeleri kullanılmıştı.

Bildiride, İran’ın konumunun yasal olarak bağlayıcı yükümlülükleriyle çeliştiği ve KOEP’i yeniden canlandırma olasılığını tehlikeye attığı kaydedilmişti.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth Hayatını Kaybetti

İngiltere’nin en uzun süre tahtta kalan hükümdarı Kraliçe 2. Elizabet, 96 yaşında hayatını kaybetti. Londra Buckingham’daki Kraliyet Sarayı’nda bayraklar yarıya indirildi.

Haber Merkezi / Kraliyet ailesinin sosyal medya hesabından yapılan açıklamada, Kraliçe Elizabeth’in, İskoçya’daki Balmoral Kalesi’nde hayatını kaybettiği belirtildi.

Açıklamada, “Kraliçe bu öğleden sonra Balmoral’da huzur içinde yaşamını yitirdi.” ifadesi kullanıldı. Açıklamada, ayrıca, Kraliçenin naaşının yarın başkent Londra’ya götürüleceği belirtildi.

Kraliçe 2. Elizabeth’in ölümüyle, en büyük oğlu eski Galler Prensi Charles İngiltere’nin yeni kralı ve devlet başkanı oldu.

Buckingham Sarayı’nın açıklamasında Kral ve eşinin bu gece Balmoral’da kalacakları, yarın Londra’ya dönecekleri ifade edildi.

Kralice 2. Elizabeth 21 Nisan 1926 Kral VI. George ve Kraliçe Elizabeth olacak olan York Dükü ve Düşesi’nin büyük kızı olarak Londra’da dünyaya geldi. Çocukluğu boyunca evde özel eğitim gördü.

Babası, ağabeyi VIII. Edward’ın tahttan çekilmesiyle 1936’da kral oldu ve kendisi o tarihten itibaren olası varis konumuna geldi.

II. Dünya Savaşı sırasında orduda görev almaya başladı. 1947’de Edinburgh Dükü Philip ile evlendi ve Charles, Anne, Andrew ve Edward adlarını verdikleri dört çocukları oldu.

Paylaşın

Almanya’yı 2-1 Yenen İngiltere Avrupa Şampiyonu Oldu

İngiltere, 2022 Avrupa Kadınlar Futbol Şampiyonası’nın (EURO 2022) finalinde Almanya’yı 2-1 yenerek şampiyon oldu. İngiltere’nin başkenti Londra’daki Wembley Stadı’nda oynanan maçı resmi rakamlara göre 87 bin 192 taraftar izledi.

Bu sayıyla erkek ve kadın Avrupa Şampiyonaları tarihinde tribünde en çok taraftarın yer aldığı maç rekoru kırıldı.

Karşılamanın ilk gol İngiltere adına 62. dakikada Ella Toone’dan geldi. Dakikalar sonra Almanya’nın bir vuruşu kale direğinden döndü.

78. dakikada Almanya Lina Magull ile karşılaşmada beraberliği sağladı. Karşılaşmanın 90 dakikası 1 – 1 sona erdi. Uzatmaların ilk bölümü bu sonuçla biterken, İngiltere uzatmanın ikinci yarısında bitime 10 dakika kala Chloe Kelly ile öne geçti.

Karşılaşma bu golle sonuçlandı. İngiltere 1966 yılında erkek milli takımının kazandığı Dünya Kupası sonrası ilk kez bir büyük futbol turnuvasında şampiyon oldu.

Almanya kadınlar futbolunda bu turnuvada ilk kez final kaybetti. Yaklaşık bir sene önce İngiltere Erkek Milli Takımı İtalya’ya aynı statta penaltılarla yenilmişti.

İngiltere kadın futbol milli takımı daha önce 1984 yılında İsveç’e, 2009’da da Almanya’ya Avrupa Şampiyonası finalinde kaybetti.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Prens William da karşılaşmayı izledi. Birçok futbol yorumcusuna göre uluslarası arenada İngiltere’nin en büyük rakibi olan Almanya’ya karşı Ada’nın şansı yaver gitmiyordu.

Kadınlar futbolunda 27 kez Almanya ile karşılaşan İngiltere bu maçların 21’ini kaybetmişti.

Paylaşın

Bileşik Krallık Başbakanı Boris Johnson İstifa Etti

Bileşik Krallık Başbakanı Boris Johnson, Başbakanlık Ofisi önünde yaptığı açıklamada, “Siyasette hiç kimse vazgeçilemez değildir” diyerek, Parlamento’nun talebi üzerine görevinden ayrıldığını açıkladı.

“Dünyanın en iyi işini bıraktığı için üzgün olduğunu” söyleyen Boris Johnson, yeni başbakan seçimi için takvimin haftaya açıklanacağını belirtti.

Böylelikle aylardır istifa baskısı altında bulunan Başbakan Johnson sonunda görevini bırakmayı kabul etti. Johnson, yaşanan skandalların ardından 50’den fazla bakanın görevi bırakmasına rağmen kabinesinden gelen istifa çağrılarını geri çevirmişti.

“Partygate skandalı”

Son dönemde Johnson “Partygate skandalı” nedeniyle de gündemden düşmüyor.

Başbakanın Mayıs 2020 ile Nisan 2021 arasında, Kovid-19 tedbirleri kapsamında duyurulan sokağa çıkma yasağını ihlal ederek, BK Başbakanlık Konutu ve Ofisi’nin yer aldığı Downing Sokağı’nda 15 farklı etkinlik düzenlediği ortaya çıkmıştı.

İddialar üzerine açılan soruşturmayı yöneten üst düzey bürokrat Sue Gray’in raporunda, sabaha kadar süren partiler düzenlendiği belirtilirken, bunlara ait fotoğrafların basına sızması tepki toplamıştı.

Polis etkinliklere katıldığı tespit edilen 83 kişiye 126 para cezası kesmişti. Ceza alan kişiler arasında Johnson’ın yanı sıra eşi Carrie ve Sunak da vardı.

Johnson yasaları çiğnediği için özür dilerken, eğlence amaçlı parti düzenlenmediğini ve iş toplantıları yapıldığını savunmuştu.

Ruanda planları

Johnson’ın ülkeye yasadışı yollardan giren kişileri Ruanda’ya gönderme planı da büyük tepki topladı.

14 Haziran’da sığınmacıları Ruanda’ya götürecek ilk uçuşun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla son dakikada durdurulması gündem olmuştu.

Bunun üzerine karara tepki gösteren Johnson, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden çekilmenin de yer aldığı bir dizi seçeneği gözden geçirdiklerini söylemişti.

Hükümet üyelerinin istifaları

İngiltere’de Sağlık Bakanı Sajid Javid ile Maliye Bakanı Rishi Sunak 5 Temmuz’da art arda istifa ettiklerini açıklamıştı.

Javid, artık vicdanen görevine devam edemeyeceğini ve Johnson’a güven duymadığı için istifa ettiğini belirtmişti.

Sağlık Bakanı’nın istifa kararından çok kısa bir süre sonra da Maliye Bakanı Sunak istifa ettiğini duyurmuştu.

İki bakanın istifa kararı, Johnson’ın, Muhafazakar Parti milletvekili ve partinin Grup Yöneticisi Chris Pincher’a yönelik taciz suçlamalarından haberdar olmasına rağmen kendisine verdiği görevden dolayı “son derece pişman” olduğu açıklamasının ardından gelmişti.

Başbakanlık Ofisi 10 Numara’dan daha önce yapılan açıklamada ise Johnson’ın Pincher’la ilgili taciz iddialarından haberdar olmadığı belirtilmişti. Ancak, daha sonra Johnson’ın, 2019’da dışişleri bakanı olarak görev yaptığı dönemde Pincher’la ilgili şikayetler hakkında bilgilendirildiği ortaya çıkmıştı.

Bakanların istifalarından hemen önce Johnson, Pincher’a verdiği görev nedeniyle özür dilemiş, büyük pişmanlık duyduğunu dile getirmişti.

İngiltere Başbakanı Boris Johnson’un salı günü Maliye Bakanı olarak atadığı Nadhim Zahawi de göreve geldikten bir gün sonra Boris Johnson’a istifa etmesi çağrısında bulundu.

Bakan Zahawi, Başbakan Johnson için “yapılacak en doğru şeyin şimdi gitmek” olduğunu söyledi.

Salı akşamı kabinenin iki kıdemli ismi olan finans ve sağlık bakanlarının istifasıyla başlayan dalga çarşamba günü de devam etti ve perşembe sabahı Kuzey İrlanda Bakanı Brandon Lewis işlerin geri dönülemez noktayı geçtiğini belirterek görevini bıraktı.

Yeni atanan bir diğer isim olan Eğitim Bakanı Michelle Donelan da görevi bırakarak Johnson’a istifa çağrısında bulundu

Johnson, Başbakanlık Ofisi 10 Numara’da Kovid 19 salgını sırasında karantina kurallarını ihlal eden partiler düzenlenmesi nedeniyle eleştiri ve istifa baskısı altındaydı.

Paylaşın

İskoçya’nın İkinci Bağımsızlık Referandumuna İzin Çıkmadı

İngiltere, Birleşik Krallık’a bağlı İskoçya’nın ikinci bir bağımsızlık referandumu düzenlemesine izin verilmesi yönündeki talebini reddetti. İngiltere Başbakanı Boris Johnson, İskoçya Bölgesel Hükümeti Başbakanı Nicola Sturgeon’a yazdığı mektupta şu ifadeleri kullandı:

“Bir başka bağımsızlık referandumu düzenlemek için İngiliz Parlamentosundan, İskoç Parlamentosuna yetki devri için ortaya koyduğunuz argümanları dikkatle inceledim. Ülkemiz yurt içi ve yurt dışında eşi görülmemiş zorluklarla karşı karşıya olduğu için 2014’te İskoç halkı tarafından açıkça yanıtlanan bir soruya geri dönme zamanının geldiği konusunda hemfikir değilim.”

Johnson mektubunda, İngiliz ve İskoç hükümetinin birçok konuda yaptığı iş birliğinin önemi dikkati çekti.

“İskoçya demokrasisi başka bir başbakanın tutsağı olmayacak”

İskoçya Başbakanı Nicola Sturgeon, Twitter’dan Johnson’ın kendisine gönderdiği mektubu paylaşarak, bunun, Johnson’ın “başbakan olarak yaptığı son eylemlerden biri” olduğu yorumunda bulundu.

Sturgeon, “Açıkça söylemek gerekirse, İskoçya bağımsızlığı seçme fırsatına sahip olacak. Umarım 19 Ekim 2023’te yapılacak bir referandumda ama değilse de genel seçimle. İskoç demokrasisi ne bu ne de başka bir başbakanın tutsağı olacak.” ifadelerine yer verdi.

İskoçya, 19 Ekim 2023’te bağımsızlık referandumu düzenlemek istiyor

İskoç Ulusal Partisi (SNP) lideri Sturgeon, 28 Haziran’da yaptığı açıklamada, 19 Ekim 2023’te bağımsızlık referandumu düzenlemek istediklerini, bu planın yasallığının belirlenmesi için Yüksek Mahkemeye başvuracaklarını ve merkezi hükümetle de görüşmeye “hazır ve istekli” olduklarını söylemişti.

İstişare amaçlı referandum yapacaklarını ve buna ilişkin tasarının da parlamentoya sunulduğunu belirten Sturgeon, oylamada halka “İskoçya bağımsız bir ülke olmalı mı?” diye sorulacağını bildirmişti.

Referandumun “yasal” olması gerektiğini ve bunun müzakere edilemez olduğunu kaydeden Sturgeon, merkezi hükümetin onayı olmadan yapılabilecek bir referandumun yasallığının belirlenmesi için Yüksek Mahkemeye başvurulacağını açıklamıştı.

Sturgeon, mahkemenin, İskoç Parlamentosunun referandum düzenleme yetkisine sahip olmadığına karar vermesi durumunda, bir sonraki genel seçimin, “fiili bir referandum” olacağını aktarmıştı.

İskoçya Başbakanı, mahkemenin lehte karar vermesi durumunda ise ilgili tasarıyı yasalaştıracaklarını bildirmişti.

2014’te reddedildi

SNP, 2014’te yapılan referandumda İskoçya yüzde 55’le bağımsızlığı reddetmiş olsalar da Brexit’in durumu değiştirdiğini ve yeni bir referanduma ihtiyaç olduğunu savunuyor.

Brexit referandumunda İngiltere’nin aksine yüzde 62 karşı oy kullanan İskoçya, istemedikleri halde AB’den çıkarıldıklarını belirtiyor.

Referandum için onay gerekiyor

Yeni bir bağımsızlık referandumu düzenlemek için İngiltere Parlamentosundan izin almak gerekiyor. Johnson liderliğindeki Muhafazakar Partinin çoğunluğu elinde bulundurduğu 650 üyeli parlamentodan böyle bir iznin çıkması imkansız görülüyor.

Bu nedenle, bağımsızlık yanlılarının alternatif yollar deneyebileceği değerlendiriliyor. Bu seçeneklerden birini, İngiltere Parlamentosundan izin alınmasını zorunlu kılan yasaya karşı mahkemeye gitmek oluşturuyor.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

G7’den ‘Çin’in İpek Yolu’na Alternatif Proje

ABD, İngiltere, Almanya, İtalya, Fransa, Japonya ve Kanada’dan oluşan G7’nin liderleri, gelişmekte olan ülkelerde altyapının finansmanı için 600 milyar dolar fon sağlama kararı aldı.

G7’nin planı, “Çin’in İpek Yolu” olarak nitelendirilen “Kuşak ve Yol” Projesi’ne alternatif bir girişim. Çin’in trilyonlarca dolarlık altyapı inisiyatifi, ülkeleri çok fazla borçlandırdığı gerekçesiyle eleştiriliyordu.

G7’nin Küresel Altyapı ve Yatırım için Ortaklık Planı geçen yıl İngiltere’de yapılan G7 görüşmelerinde gündeme gelen bir progam.

ABD Başkanı Joe Biden, planın herkes için kazançlı olacağını söyledi. Biden, G7’nin planı için “Net olmak istiyorum. Bu yardım ya da hayır girişimi değil. Herkese kazanç sağlayacak bir yatırım. Ülkelerin demokrasilerle ortaklık yapmanın somut yararlarını görmesine yardımcı olacak” dedi.

Plan kapsamında ABD; hibeler, federal fonlar ve özel yatırımlardan 200 milyar dolarlık bir bütçe vadetti. Avrupa Birliği de 300 milyar euroluk kaynak sözü verdi.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, projenin amacının “kalkınmakta olan ülkelerdeki ortaklarımıza bir seçenekleri olduğunu göstermek için olumlu bir yatırım duygusu sunmak” olduğunu söyledi.

Altyapı programı ilk olarak 2021’de İngiltere’de yapılan G7 toplantısında gündeme gelmişti. O dönem “Daha iyi bir dünya inşa et” adını taşıyan ABD öncülüğündeki planda gelişme kaydedilememesi üzerine adı Küresel Altyapı ve Yatırım için Ortaklık Planı olarak değiştirilmiş ve 2022 G7 zirvesinin gündemine alınmıştı.

G7 ülkeleri yeni planlarıyla iklim değişikliğiyle mücadeleyi, küresel sağlığı iyileştirmeyi, cinsiyet eşitliğini ve dijital bir altyapı geliştirmeyi hedefliyor. Büyük projeleri arasında, Angola’da güneş enerjisiyle çalışan bir tesis, Senegal’de bir aşı fabrikası ve Mısır ve Afrika Boynuzu üzerinden Singapur’u Fransa ile bağlayacak 1609 kilometre uzunluğunda bir su altı telekomünikasyon kablosu da sayılıyor.

G7’nin planı, Çin’in Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ne karşı gündeme gelmişti.

Çin, lideri Şi Cinping’in 2013’te duyurduğu proje ile gelişmekte olan ülkelere liman, yol ve köprü gibi altyapı projelerinde finansman sağlıyor.

Kuşak ve Yol İnisiyatifi, ticari ilişkileri geliştiriyor. Ancak inisiyatif, aynı zamanda zaten borç yükü altında ezilen ülkelere yüksek faizli krediler sağladığı ve bu ülkeler borçlarını ödeyemedikleri takdirde önemli varlıklarına el koyma aracı olarak kullanıldığı gerekçesiyle eleştiriliyor.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Pasifik’te Çin’e Karşı ABD Öncülüğünde Yeni Beşli Grup

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda ve İngiltere, Pasifik ada ülkeleriyle ekonomik ve diplomatik ilişkileri güçlendirmek amacıyla gayri resmi bir grup kurdu.

Euonews Türkçe’den Mustafa Bag’in haberine göre, Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada Başkan Joe Biden yönetiminin, Hint-Pasifik bölgesine daha fazla kaynak aktarma sözü verdiği bildirildi.

5’li grubun kurulması, Çin’in, yabancı yatırıma ihtiyaç duyan Pasifik ada ülkeleriyle ekonomik, askeri ve polisiye alanlarda ilişkilerini güçlendirmeye çalıştığı bir sürece denk geliyor.

PBP (Partners in the Blue Pacific) olarak adlandırılan grup, Pasifik bölgeselciliğini kuvvetlendirmeye ve Pasifik’te yer alan adalarla dünyanın geri kalanı arasındaki ekonomik bağları güçlendirmeye odaklanacak.

“Pasifik toplumlarının yararına olan bu bölgeyi destekleme konusundaki ortak kararlılıkta birleşiyoruz” ifadesine yer verilen Beyaz Saray’ın açıklamasında, “Ayrıca bu vizyonu Pasifik bölgeselciliği, egemenlik, şeffaflık, hesap verebilirlik ve en önemlisi Pasifik Adaları tarafından yönetilen ve idare edilen ilkelere göre nasıl gerçekleştireceğimiz konusunda da bir araya geliyoruz” denildi.

Beyaz Saray Hint-Pasifik Koordinatörü Kurt Campbell yaptığı açıklamada, Washington’ın, stratejik öneme sahip bölgede Çin’e karşı koymak için angajmanını artırdığı bir ortamda daha fazla üst düzey ABD’li yetkilinin Pasifik ada ülkelerini ziyaret etmesini beklediğini söyledi.

PBP, Hint-Pasifik bölgesinde ‘Çin’i dengelemeye’ yönelik bir ittifak olarak değerlendirilen ve ABD, Hindistan, Japonya ve Avustralya’nın katılımıyla kurulan Quad İttifakı’ndan farklı olarak daha ziyade (yine Pekin’e karşı) bölge ada ülkeleriyle ilişkileri güçlendirmeyi amaçlıyor.

Paylaşın

İngiltere’den ‘Savaş’ Sinyali: Hazırlanmalıyız

İngiltere’nin yeni genelkurmay başkanı General Sir Patrick Sanders, tüm ordu mensuplarına gönderdiği bir mesaj ile cephede Rusya ile yüzleşmeye hazır olmaları gerektiğini söyledi.

Geçen hafta göreve başlayan Sir Patrick, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin, İngiliz ordusunun ülkeyi korumaya ve kara savaşlarına hazır olması gerektiğini gösterdiğini vurguladı. Sir Patrick, ordunun Rusya’yı yenecek bir kapasiteye sahip olması gerektiğini belirtti.

Bir savunma kaynağı ise, Savunma Bakanlığı’nın iç ağında yayınlanan mesajın tonunun şaşırtıcı olmadığını; tüm orduların savaşmak için eğitim almasına rağmen son dönemde koşulların açıkça değiştiğini söyledi.

‘Kara savaşları ihtimali’

General Sir Patrick, 1941’den bu yana Avrupa’da kıtanın büyük güçlerinden birine karşı kara savaşı yürütme ihtimali varken göreve başlayan ilk genelkurmay başkanı olduğuna dikkat çekti ve ekledi:

“Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, ana varlık nedenimizi tekrar vurguluyor: İngiltere’yi savunmak, karada savaşmaya ve kazanmaya hazır olmak, gücümüzle Rus saldırganlığını caydırmak.

Dünya 24 Şubat’tan bu yana değişti ve şimdi müttefiklerimizle birlikte savaşarak Rusya’yı yenilgiye uğratabilecek bir orduya sahip olma ihtiyacı yüksek.

Hedefim ordunun mobilizasyonu ve modernizasyonunu hızlandırmak, NATO’yı güçlendirmek ve Rusya’nın Avrupa’nın daha fazlasını işgal etmesinin önüne geçmek.

Bizim neslimiz, orduyu Avrupa’da bir savaşa daha hazırlaması gereken nesil.”

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, önümüzdeki yıllarda kesintilere maruz kalacak orduya bakış açısını değiştirdi.

İngiltere’de savunma harcamaları 2016-17’den bu yana reel olarak her yıl 3 milyar sterlin arttı.

2010-17 arasında ise reel rakamlarla 6,6 milyar sterlinlik bir kesinti yapılmıştı.

ISS Global Military Balan 2020 raporuna göre Rusya gayrisafi yurtiçi hasılasının yüzde 4,14’ünü ordusuna ayırırken İngiltere’de bu oran yüzde 2,33.

Rusya’nın işgali öncesinde, Kasım ayında yaptığı bir konuşmada Başbakan Boris Johnson “Avrupa’da tankların ilerlediği dönemlerin geride kaldığına inandığını” aktarmıştı.

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmaya hazırlandığı o günlerde savunma bütçesi hakkındaki görüşleri sorulan Johnson, şunları söylemişti:

“Avrupa kıtasında büyük tank savaşları yapmak gibi eski konseptlerin miadını doldurduğunu kabul ediyoruz. Yatırım yapmamız gereken daha iyi şeyler var.

Gelecekte savaşlar gelişmiş hava sistemleri ve siber stratejilerle yürütülecek ve bizim de orada olmamız lazım.”

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Dikkat Çeken Rapor: Türk Gazeteciler Ayakta Kalma Mücadelesi Veriyor

İngiltere‘de Oxford Üniversitesi bünyesindeki Reuters Gazetecilik Çalışmaları Enstitüsü, dünya nüfusunun yarısını kapsayan, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 46 ülkedeki dijital haber tüketimi ile ilgili 2022 Dijital Haber Raporu’nu yayınladı.

Yaklaşık 93 bin dijital haber tüketicisi ile yapılan anketin sonuçlarına dayanan raporda, küresel çapta tüketicilerin haberlere ilgisinin azaldığı ve gazetecilik ile toplum arasındaki bağın yıprandığı belirtiliyor.

Rapor, hâlâ gazete, dergi vb. dijital olmayan haber kaynakları kullanımının en fazla Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) yaygın olduğunu ve ABD’yi bu alanda Japonya, İngiltere ve Fransa’nın izlediğini ortaya koyuyor.

Genel anlamda haberlerden kaçınanların sayısının da arttığı belirtilirken söz konusu 46 ülkede tüketicilerin yüzde 43‘ü, haberlerden uzak durmalarının en önemli sebebi olarak çok fazla siyasi ve Covid-19 haberine maruz kalmayı gösteriyor. Yüzde 36’lık bir kesim haberlerin kendini olumsuz etkilediği için uzak durmayı tercih ettiğini dile getirirken yüzde 29’luk bir grup haberlerin güvenilmez ya da taraflı olduğunu düşünüyor.

Türkiye’de gazetecilik ekonomik baskı altında

2022 Dijital Haber Raporu’nun Türkiye başlığı altında kaleme alınan en dikkat çekici noktalardan biri, Türkiye’de “yüksek enflasyon, zorlu siyasi koşullar ve ticari baskılar” nedeniyle bağımsız gazetecilerin mali güvenliklerinin “giderek daha fazla endişe verici” boyutlara ulaştığı yönündeki ifade.

Raporda, Türk lirasının geçen yıl ABD doları karşısında yüzde 50 oranında değer kaybettiği ve düşen gelirlerle artan kağıt maliyetleri sebebiyle çok sayıda gazetenin ayakta kalma mücadelesi verdiği vurgulanıyor.

Hükümet karşıtı ve alternatif medyanın, ekonomik krize karşı hükümet yanlısı medyaya göre daha savunmasız olduğu da yer alırken, buna neden olarak devlet kurumlarının neredeyse yalnızca hükümete yakın yayın organlarına reklam vermesi ve Fox TV Haber, Tele 1 ve Halk TV gibi AKP hükümetini eleştiren yayın kuruluşlarının RTÜK tarafından defalarca para cezasına çarptırılması gösteriliyor.

Dijital Haber Raporu’nda, yakın tarihte yayınlanan bir başka rapora atıfla 2021 yılında RTÜK tarafından bağımsız medya kuruluşlarına, toplamda yaklaşık 2 milyon dolar ceza kesildiği ve bunun, söz konusu kuruluşları daha da zor durumda bıraktığı ifade ediliyor.

Raporun devamında Türkiye’deki medyanın durumu hakkında şu yorum yapılıyor:

“Siyasi sansür, bağımsız medya üzerinde ek baskılar oluşturuyor. Çevrimiçi haber kaynakları zaman zaman engellenirken bazen de uygunsuz veya saldırgan olduğu düşünülen içerikleri kaldırmaları istenmeye devam ediyor. Örneğin hükümet ihalelerindeki usulsüzlüklere ilişkin haberler, hızlı mahkeme kararlarıyla ya engelleniyor ya da kaldırılıyor.”

Türkiye’de bağımsız yayın organlarının düzenli olarak enflasyonun etkisini haberleştirdiği, hükümet yanlısı yayınların ise, emekli maaşlarındaki artış gibi daha olumlu haberlere odaklandığının altı çizilirken; önde gelen bağımsız gazetecilerin, hükümet tarafından onaylanmayan konularda haber yaptıkları için sürekli olarak gözaltına alındığı veya davalarla karşı karşıya kaldığı da söz konusu raporda yer alan ifadelerden bir diğeri.

Uluslararası kuruluşlardan lisans istenmesi

2022 Dijital Haber Raporu, Türkiye’ye yayın yapan Deutsche Welle, Euronews ve Voice of America’nın Türkçe servislerinden RTÜK’ün yayın lisansı talep etmesine de değiniyor. Euronews bu süreçte lisans ihtiyacını önlemek için bazı videoları internet sayfasından çıkarmış; Deutsche Welle ve Voice of America ise RTÜK’ün lisans talebini kabul etmeyerek konuyu temyize taşımıştı. Burada mahkemenin vereceği karar bekleniyor.

Türkiye’de raporun hazırlanması için yapılan ankete katılanların sadece yüzde 23’ünün, medyanın siyasetin etkisinden bağımsız olduğunu düşündüğünü dile getirmesi de, raporda “şaşırtıcı değil” yorumu ile değerlendiriliyor.

FOX TV birinci, A Haber sonuncu

Dijital Haber Raporu’na göre Türkiye’de en fazla izlenen, takip edilen ya da okunan medya kuruluşlarının başında, yüzde 58’lik bir kesimin haftada en az bir kez izlediği FOX TV geliyor. Sözcü gazetesi bu kategoride yüzde 33 ile ikinci, CNN Türk ise yüzde 31 ile üçüncü sırada yer alıyor. Söz konusu sıralamanın son sırasında ise yüzde 18’lik oranla A Haber kanalı bulunuyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın