1957 yılında İstanbul’da dünyaya gelen İlhan Büyükcebeci, çocukluğu Çankırı’da ve İstanbul’da geçti. 1979 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ni bitirdi. Özel bir bankadan emekli oldu.
Haber Merkezi / Halen İstanbul’da yaşayan İlhan Büyükcebeci’nin şiir ve yazıları Adam Sanat, Amatör Sanat, Broy, Cumhuriyet Dergi, Damar, Dönemeç, Dört Eylül, Evrensel Kültür, Karşı, Kıyı, Mum, Oluşum, Sevi, Varlık, Yaba / Öykü, Yazıt, Yazko Somut gibi dergilerde yayımlandı.
Eserleri;
Çile Çocuğu (1979)
Yakın Güz (1999)
“Bir Fotoğraftan”
Bir acının gizlice
Başka bir acıyla sözleştiği
Eski aşkların konuk geldiği odama
Yaralı bir gece:
Bir fotoğraftan sessizce
Gülümseyişin bana
Soluk bir fotoğrafın
Bir geçmişi kanattığı
Hüznünse gitgide
Koyulaştığı
yağmurlu bir gece
Ah anımsayış! Bir yangının
Acıyla umutsuz eşelenen külleri
Gene şiir kitaplarıyla dolu her yanı masamın
Zamanla yıpranmayan yalnızca
Günün birinde rastlamak sana
Kokusu uzaklarda kalsa da saçlarının
Sevgilim, usul yağan yağmur da dindi
Gözlerimin ıslaklığı düşüyor saçaklara…
“Ömrün kırık imecesi”
Çocukların yüreğine üşüyor yetim güz
Kıymık acısı uykularında
Korku yıldızına çıkarken yokuşları
Dutların en sevdikleri mevsim yaz
Geçip giderken tarlakuşları
Ne yapsalar yalnızlıkları kalıyor
Alt katı kilisenin kış evi
Masalların gölgesinde yetimyurdu
Yıllarla epriyen siyah beyaz fotoğrafları
Kiraz dalı inceliğinde
Kollarını taşıyorlar uzak çeşmeden
Bilek göverten kırbalarla
Kırık imecesini ömrün
Bilinmez bir yarın düşüyor
Acı soğuran yüzüyle annecil ayrılığa
Dudakları karadut içimi yangın
Akşamın alaca düşünde
Neydi hayat
Yetim bir kız çocuğunun saçlarını
Her sabah ören sabır
Anne yarısı morakur’un
Buruk sevecenliğinden
Ürperişlerin buzdan yatakhanesi
Ne çok özlemek sevgiyi, demir karyola
Örtününce karanlığın yorganını
Acılar kıvamında horozşekeri
Ot bürümüş bahçesini tahta atların
Öteki çocukların gül yaprağında cenneti
Bozulmuş bağlar, bozlaklar, Sarı Gelin Türküsü
Çocukluk, hani şu
Gözlerinizde hiç gidilmemiş masal ülkesi
“Telgrafçiçeği”
Gezginliği yerleşik
Sığ toprağın gizemine büyümüş
Kısa pantolonlu gelincik
Ovalarda bir turaç
İncecik boynu kırılgan
Bozkır ateşleri söndürülmüş
Çok eski bir haziran
Ürpertisinde sevdaların
Nasıl da üşümüş sırt çantası
Tadı belleğinde dalgın bir öpüş ki
Salıvermez ayrılığı dudağından
Özlemi savunan kapı eşiği
Geçitlerine yasak örülmüş duvar
Kendini unutan paslı çıngırak
Sessizliği kırık camların
Mızıkası eskimiş bir çocuk
Üzgün sesleri yineler durmaksızın
Süreğen hüznüyle bir ip cambazı
Yürürken telden köprüsünü
Düş alazına vuran çocuk yüzleri
Gibi bakıyor ayçiçekleri
Utangaç gülüşlü bir yolcunun
Okul kasketine takılıyor suskunluğu
Yalımlarla koşuyor çocukluğu yitik
Sevginin giyimsiz koyaklarına
Güncesinde eksi sonsuz bir soru üşüyor
” Ne kadardır ömrü telgrafçiçeğinin ”
“Yüzünün hırpalanmış ipeği”
Bir anımız olsun günçiçeği
Ihlamur ağacının en uçarı dalına
Yuva yaparken bilinçli üveyik
Yüreklerimizin birlikte kanat çırpması
Birlikte kanat çırpması yüreklerimizin
Gelincik yanığı yüze değercesi
Uykuda saçını okşayan baba
Unutulmuş çocukluğun ilkyaz güncesi
İlkyaz güncesi unutulmuş çocukluğun
Yorgun açılır papatya beyazına
Kırların böğürtlen sevinci kelebek ömrü
Eski bir tarihin zaman duvarında
Zaman duvarında eski bir tarihin
Aslanağzı, yıldızçiçeği, sarmaşık gülü
Okşayıp geçer fesleğenleri
Yalaza durmuş özlemin alacası
Kalsaydı
biraz daha
sesindeki gül bahçesi
Ve unutulmuş çocuk yüzünün
hırpalanmış ipeği