Danıştay Cumhuriyet Başsavcılığı: “Terör Arananlar” Listesi Hukuka Aykırı

İçişleri Bakanlığı tarafından kurulan Ödül Komisyonu’nun “terör arananlar listesi” yapma yetkisinin bulunmadığına dikkat çeken Danıştay Cumhuriyet Başsavcılığı, bu duruma izin veren yönetmelik maddesinin iptalini istedi.

İçişleri Bakanlığı savunmasında ise, haklarında arama/yakalama kararı bulunan şahısların listeler halinde yayımlanarak kamuoyu bilgilendirme usulünün sadece Türkiye’ye özgü bir durum olmadığı ileri sürüldü.

İçişleri Bakanlığı’na bağlı kurulan Ödül Komisyonu, tutuklu Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın da sanığı olduğu ÇHD davasının firari sanığı Avukat Özgür Yılmaz’ın adını http://www.terorarananlar.pol.tr/ uzantılı “Terör Arananlar Turuncu Listeye” yazdı. Yılmaz’ın bulunmasına yardımcı olanlara 1 milyon TL vaat edildi.

Özgür Yılmaz’ın avukatı Fatih Gökçe, Yılmaz’ın adının “terör arananlar” listesine yazılması işleminin iptali istemiyle Danıştay’da dava açtı. Dava dilekçesinde, 5 Kasım 2019 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Terör Suçlarının Ortaya Çıkarılmasına veya Delillerin Ele Geçirilmesine ya da Suç Faillerinin Yakalanmasına Yardımcı Olanlara Verilecek Ödül Hakkında Yönetmelik’in tümünün de iptali talep edildi.

Danıştay Savcısı: Terör Arananlar listesi iptal edilmeli

Davaya ilişkin Danıştay Cumhuriyet Savcısı görüşünü Danıştay 10. Daire’ye sundu. Danıştay’ın görüşünde, dava konusu yönetmeliğin 6. Maddesinin 2. Fıkrasındaki “Ödül vaadiyle aranan terör suçluları, terör örgütündeki hiyerarşik konumları ve/veya yaptıkları eylemin sonuçlarının ağırlığına göre Ödül Komisyonunca gruplandırılarak ve her bir grupta yer alanlara verilebilecek azami ödül miktarı belirtilmek suretiyle ilan edilebilir” hükmün iptali talep edildi. Ayrıca Özgür Yılmaz’ın adının “terör arananlar” listesine yazılmasının da iptal edilmesi gerektiği bildirildi.

Danıştay Başsavcılığı, iptal talebinin gerekçesinde yönetmelik kapsamında İçişleri Bakanlığı tarafından kurulan Ödül Komisyonu’nun “terör arananlar listesi” yapma yetkisinin bulunmadığına dikkat çekerek, şu değerlendirmede bulundu:

“Ödül komisyonuna tanınan, verilecek ödül miktarının belirlenmesi yetkisinin, aranan terör suçlularının önem sıralaması sonucunu doğuran bir listeleme yapmayı sağlayan bir yetki olarak kullanımı mümkün bulunmamaktadır. Aranan terör suçlusu ya da faili yönünden böyle bir listeleme yapılması Anayasal düzenin devamı açısından gerekli olması halinde bu listelemenin, terör suçlarının ortaya çıkarılmasına, delillerin ele geçirilmesine ve suç faillerinin ele geçirilmesine yardımcı olanlara verilecek ödülü belirleyecek olan Ödül Komisyonu tarafından yapılması tanınan yetkiyi aşar nitelikte bulunmaktadır.”

İçişleri Bakanlığı’nın savunmasında, haklarında arama/yakalama kararı bulunan şahısların listeler halinde yayımlanarak kamuoyu bilgilendirme usulünün sadece Türkiye’ye özgü bir durum olmadığı ileri sürüldü. Ancak Danıştay Başsavcılığı, bu savunmayı kabul etmeyerek, şu görüşü ifade etti:

“Verilen örneklerin İNTERPOL ‘Wanted persons’ kısmında uluslararası arananların bilgileri ve fotoğrafları, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin Polis Teşkilatlarının işbirliği yapabilmesi amacıyla oluşturulan Avrupa Polis Teşkilatı olarak bilinen ‘EUROPOL’ ‘Europe’s Most Wanted Fugitives’ listesinde arananların bilgiler ve fotoğrafları, ABD ‘FBI’ın resmi Web Sitesinde ‘Most Wanted’ kısmında aranan şahısların bilgiler ve fotoğrafları ve ödül miktarlarının bulunduğu belirtilmiş olmasına karşın yapılan listemelerin hepsinin de Polis Teşkilatı ya da kolluk kuvvetlerince gerçekleştirilen listelemeler olduğu, ödül komisyonu tarafından gerçekleştirilen bir listelemeden söz edilmediği açıktır.”

Danıştay Başsavcılığı, bu kapsamında “Bu halde, aranan terör suçu faillerinin yakalanmaları için Komisyon tarafından suç ya da suçlu hakkında önem sıralaması yapılarak, listeler oluşturulmasına ve davacının da bu kapsamda oluşturulan turuncu listeye dahil edilmesine yönelik idari işlemde hukuka uyarlık bulunmamıştır” sonucuna vardı.

İçişleri Bakanlığı ne dedi?

İçişleri Bakanlığı ise mahkemeye gönderdiği savunmada, bu listede yer alan kişilerin somut deliller olmadıkça ceza alması ya da haklarında güvenlik tedbiri uygulanması söz konusu olmamakla birlikte şahısların bahse konu sitede yayımlanmasının adli makamlarca yakalanma kararı bulunması şartı ile sınırlandırıldığı belirtildi. Savunma dilekçesinde, davacının iddialarının “farazi” olduğunu ve bunlar karşısında yönetmeliğin tamamının iptalinin kabul edilebilir olmadığı belirtilerek şöyle denildi:

“Kaldı ki söz konusu yönetmeliğin tamamının ya da bir takım maddelerinin iptal edilmesi davacı şahsın yargılama süreci ile ilgili kendisine hukuken olumlu/olumsuz herhangi bir katkıda bulunmayacağından davacının gerek Yönetmeliğin tamamı gerek ise birtakım maddelerinin iptaline yönelik talebinde hukuki bir menfaati de bulunmamaktadır. Zira davacı şahıs DHKP-C terör örgütüne üye olmak suçu kapsamında hakkında ulaşılan deliller doğrultusunda yargılanmaktadır. www.terorarananlar.pol.tr adresli web sitesinde yer alması şahsın yakalanmasına yönelik olup yargılama sürecinde herhangi bir etkisi olmayacağı da bilinmektedir.”

Avukat Gökçe: Yönetmelik anayasaya aykırı

DW Türkçe’den Alican Uludağ’a konuşan Avukat Fatih Gökçe, kamuoyunda “Aranan Teröristler Listesi” olarak tabir edilen ve İçişleri Bakanlığı’nca hazırlanan listelerin açıkça hukuka ve Anayasa’ya aykırı olduğunu belirterek, “Bakanlığın bu uygulaması ile pek çok insan mağdur edilmiş ve haklarında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı olmamasına rağmen kişilerin isim ve fotoğrafları paylaşılmak suretiyle ‘terörist’ olarak gösterilerek hedef haline getirilerek can ve mal güvenliği bakımından geri dönüşü olmayacak bir duruma neden olunmuştur. Meslektaşımız avukat Özgür Yılmaz’ın adı ve resmi halen bu listelerde yer almakta olup, meslektaşımız halen bu durumun neden olduğu sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır” dedi.

Ödül Komisyonu nedir?

“Terör Arananlar” listesi, 5 Kasım 2019 tarihinde yayımlanan yönetmelik kapsamında http://www.terorarananlar.pol.tr/ internet adresi üzerinden yayımlandı. Yönetmelikte, verilecek ödülü belirleme yetkisi Ödül Komisyonu’na verildi. Komisyon, emniyet işlerinden sorumlu İçişleri Bakanlığı Bakan Yardımcısı’nın başkanlığında; Emniyet Genel Müdürlüğü’nden belirlenecek üç üye, Jandarma Genel Komutanlığı’ndan belirlenecek üç üye ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’ndan bir üye olmak üzere toplam sekiz üyeden oluşuyor. Ödül Komisyonu, İçişleri Bakanı’nın onayıyla kuruluyor. Komisyon’un sekretarya görevini ise merkezde Emniyet Genel Müdürlüğü, taşrada il emniyet müdürlükleri tarafından yerine getiriliyor.

Ödül Komisyonu; “Terör Arananlar” listesine eklediği kişileri önem sırasında göre “Kırmızı”, “Mavi”, “Yeşil”, “Turuncu” ve “Gri” gruplandırdı. En yüksek ödül, “kırmızı listede” yer alanların yakalanmasına yardımcı olanlara veriliyor. Bu listede PKK’dan Gülen yapılanmasına, IŞİD’den MLKP’ye, El Kaide’den Hizbullah’a kadar birçok terör örgütünün üst yöneticisinin adı yer alıyor. Bunlar arasında Fethullah Gülen, Adil Öksüz, Murat Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan, Fehman Hüseyin, Mihraç Ural, İlhami Balı, Fehriye Erdal, Mustafa Dokumacı, Edip Gümüş’ün isimleri de yer alıyor.

Ödül sistemini düzenleyen yönetmelik ise Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçların ortaya çıkarılmasına veya delillerin ele geçirilmesine ya da suç faillerinin yakalanabilmesine yardımcı olanlara veya yerlerini yahut kimliklerini bildirenlere verilecek para ödülünün miktar, usul ve esaslarını düzenliyor.

Davayla ilgili kararı önümüzdeki aylarda Danıştay 10. Daire verecek. Daireden çıkacak karara karşı Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na itiraz edilebiliyor.

Paylaşın

Fenerbahçe’den İçişleri Bakanlığı’na ‘3 Temmuz’ Davası

Fenerbahçe, İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nde İçişleri Bakanlığı’na karşı dava açtı. KAP’a yapılan açıklamada şirketin 3 Temmuz 2011 tarihi ve devamında zararı uğratıldığı gerekçe gösterildi.

Haber Merkezi / Fenerbahçe’nin Kamuyu Aydınlatma Platformu (KAP) açıklamasında şu ifadeler kullanıldı:

“Kulübümüz, 3 Temmuz 2011 tarihinde başlayan ve devam eden kumpas soruşturması sırasında, savcılık ve emniyet mensuplarının ‘ağır hizmet kusuru’ niteliğindeki idari işlem ve eylemleri dolayısıyla uğramış olduğu zararlar sebebiyle, Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı’na karşı 19 Ağustos 2022 tarihinde, İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nin 2022/1797 esas dosyası ile maddi ve manevi tazminat ile Fenerbahçe’ye itibarının iadesi talepli tam yargı davası açmıştır. Tüm kamuoyuna bildiririz.”

3 Temmuz süreci

Futbolda şike davası ya da 3 Temmuz süreci, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne bağlı ekiplerin yapmış olduğu 8 aylık teknik ve fiziki takip inceleme neticesinde 3 Temmuz 2011 tarihinde Türkiye’nin 15 şehrinde eş zamanlı olarak gerçekleştirdiği operasyonla birçok aktif yönetici ile futbolcunun gözaltına alınması sonucu başlayan davadır.

Türk futbol tarihinin en büyük skandallarından birisidir. 2010-11 sezonunda Süper Lig ve 1. Lig’in bazı müsabakalarında şike yapıldığı ve teşvik primi verildiği iddiası üzerine başlatılmıştır.

3 Temmuz 2011 tarihinde yapılan operasyonla halkın haberdar olduğu bu büyük dava, Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz tarafından başlatılmıştır. Daha sonra dava Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Mehmet Berk’e devredilmiş ve bu savcı operasyonları başlatmıştır.

İddianameyi yazdıktan sonra dava Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Ufuk Ermertcan’a teslim edilmiş ve Özel Yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan yargılama sırasında bu savcı görev yapmıştır. Özel Yetkili Mahkemeler kapatıldığından ötürü, Yargıtay kararı sonrası İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan yargılamada ise, Cumhuriyet Savcısı Abdullah Mirza Coşkun görev yapmıştır.

Savcı iddianameyi hazırlayana kadar soruşturmanın ilk evrelerinde 93 sanıktan 31’i tutuklanmış, daha sonra değişen yasa ve duruşmalar sonrasında tahliye edilmişlerdir. Şu anda bu davadan dolayı tutuklu sanık bulunmamaktadır.

Toplam 93 sanıklı dava, ilk olarak Özel Yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmüştür. 14 Şubat 2012 tarihindeki ilk duruşmayla başlayan dava, 2 Temmuz 2012 tarihindeki 23. duruşmada karara bağlanmıştır. Mahkeme Başkanı Hakim Mehmet Ekinci, Üyeler Hikmet Şen ve Bülent Kınay’dan oluşan Mahkeme Heyeti, sanıklara verdiği cezaları açıklamıştır. 93 sanıktan 48’i çeşitli cezalar alırken 45’i beraat etmiştir.

10 Ağustos 2012 tarihinde Özel Yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi, 682 sayfalık gerekçeli kararını açıklamıştır. Mahkemenin kararını önce savcı, arkasından da sanıklar temyiz etmiştir.

17 Ocak 2014 tarihinde Yargıtay 5. Ceza Dairesi kararını açıklamıştır. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, kararların belli bir kısmını onamış, bir kısmını düşürmüş, bir kısım hükümleri de bozmuştur.

6 Mart 2014 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından onanarak yasalaşan “Özel Yetkili Mahkemelerin Kaldırılması” şeklindeki yeni yasa düzenlemesine göre Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından hükümleri bozulan sanıklar, haklarında yapılacak yeniden yargılamada özel yetkili mahkemelerde değil, ağır ceza mahkemelerinde yargılanmıştır. 2 Mayıs 2014 tarihinde ise HSYK tarafından verilen karara göre dava, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmüştür.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay tarafından cezası bozulan 31 sanık ve yeniden yargılanmasına karar verilen 6 sanığın dosyalarını birleştirerek toplam 37 sanığı davada tekrar yargılamıştır. Mahkeme Başkanlığı’nı Hakim Ahmet Civelek’in yaptığı Mahkeme Heyeti 13 Ocak 2015’te başlayan davayı, 9 Ekim 2015 tarihindeki 6. duruşmayla sonlandırmıştır. Mahkeme, yargılanan tüm sanıkların beraatine ve kapatılmış olan Özel Yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından cezalandırılmış sanıkların ceza hükümlerinin bozulmasına karar vermiştir.

Karara yapılan itiraz sonucunda dosya Yargıtay’a taşınmıştır. 27 Mart 2017 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı “Beraat kararlarının onaylanması ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararın onanması” yönünde tebliğ yaparak dosyayı davanın görüşüldüğü Yargıtay 5. Ceza Dairesi’ne göndermiştir. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, temyiz incelemesini hâlen sürdürmektedir.

19 Nisan 2016 tarihinde 28 ilde başlatılan operasyonla, şike adı altında spor kulüplerine kumpas olayına adı karışan çok sayıda gazeteci, avukat ve dönemin bazı emniyet teşkilatı üyeleri göz altına alınmaya başlandı. İlerleyen süreçte, 3 Temmuz 2011’de yapılan operasyonla başlayan şike davasının kumpas olduğu iddiasına dair dava başlatıldı. Davanın ilk duruşması 20 Şubat 2017 tarihinde yapılmış olup, dava 27 Aralık 2021 tarihinde sonlandırılmıştır.

Paylaşın

İçişleri Bakanlığı’nın Genelgesine Alevi Örgütlerinden Tepki

İçişleri Bakanlığı, Hacı Bektaş Veli’yi Anma Etkinlikleri ile Muharrem ayının aynı döneme denk gelmesi üzerine 81 il valiliğine genelge gönderdi. Hacı Bektaş Veli’yi Anma programlarına katılmak isteyenlere destek olunmasını talep eden bakanlık, Muharrem ayında Yas-ı Mateme ortak olma ve oruç açma lokmalarına vali ve kaymakamların da katılımıyla cemevi yöneticileri, vakıf veya derneklerdeki halk ve kanaat önderleriyle birlikte olunması istendi.

İçişleri Bakanlığı’nın genelgesinde tepki gösteren Alevi Bektaşi Federasyonu, Alevi Dernekleri Federasyonu, Alevi Vakıflar Federasyonu, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı, Alevi Kültür Dernekleri ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği açıklama yaptı.

İçişleri Bakanlığı’nın genelgesini “iki yüzlülük” olarak nitelendiren Alevi örgütleri, “Bizler devletin kurumsal organları aracılığıyla inançları denetlemesini, yaşam ve kültür biçimi ve ibadet tarz ve şekillerini egemen din anlayışıyla uzlaştırma ve benzerlik yaratma çabalarını reddediyoruz” dedi.

“Asimilasyon, bir toplumun inançsal ve yaşamsal değerlerinin yok oluşuna ve bireyin kendi değerlerinden kopmasına yönelik planlanır. Alevilik inanç ilke ve ahlak kurallarının kavrayışı, cezalandırma ya da ödül alma üzerine değil, zekâ ve vicdan üzerinedir. Alevilerin bu Yol ve Erkan’dan kopması demek düşkünlük demektir” ifadeleri kullanılan açıklamada, “Alevilerin inanç tutum değerlerinin Sünnilikle hiçbir bağlantısı yoktur. İnancımız bilgi ile ibadetin bir kazanda kaynaması ile bugüne gelmiştir. Dolayısıyla Muharrem (Matem) oruçlarımız da Sünnilikteki Ramazan orucuna benzemez. Aynı aklı ve şekli barındırmaz” denildi.

Açıklamada “Devlet, Alevilerin eşit yurttaşlığına inanıyorsa taleplerinin tamamını karşılamalıdır” ifadelerine yer veren Alevi örgütleri, İçişleri Bakanlığı’nın genelgesine dair şunları kaydetti:

“Cemevlerini ibadethane statüsünde görmeyen devletin kendi bürokratlarına Alevilerle ‘kaynaşma görevi’ vermesi ve bu anlamda İçişleri Bakanlığın 28.07.2022 tarihli 81 il valiliğine Hacı Bektaş Veli’yi Anma ve Muharrem Ayı Genelgesi, bizim açımızdan ikiyüzlülüktür. Bu genelgedeki niyet bizim açımızda açık değildir. Her fırsatta Alevilerin aşağılanmasına izin veren, onları görmezden gelen hatta milyonlarca Alevi’yi azınlık nitelendiren, zorunlu din dersiyle Sünniliği dayatan devlet, bu genelgelerle sanki Alevilerin taleplerine sıcak bakıyor yaklaşımı vermesi bizim açımızdan tehlikelidir. Çünkü Aleviler görünene değil niyetteki manaya bakan bir toplumdur.”

‘Benzerlik yaratma çabalarını reddediyoruz’

“Bizler devletin kurumsal organları aracılığıyla inançları denetlemesini, yaşam ve kültür biçimi ve ibadet tarz ve şekillerini egemen din anlayışıyla uzlaştırma ve benzerlik yaratma çabalarını reddediyoruz” denilen Alevi örgütlerinin açıklaması, taleplerini de içeren şekilde şu şekilde devam etti:

Aynı coğrafyada farklılıkları çatıştıran ya da kendisiyle uzlaştırmaya zorlayanların ve bu amaçla ikiyüzlü diyaloglarla kendine biat edenlerle ittifak kuranların Muharrem iftar sofraları samimi olmadığı gibi trajikomiktir. Bizler, “geçmişten günümüze Kerbela devam ediyor” diyoruz. Aleviler ve Cemevi kurum yöneticileri bilmelidir ki; geçmişten bugüne hiçbir somut unsurla farklılığımızı kabul etmeyen, çeşitliğimizi hak ve adaletle uzlaştırmayanların sofrasında Muharrem orucu açmak, Şah Hüseyin’in hak ve adalet mücadelesinden vazgeçmektir. Kırklar Cemine nasıl urbasından sıyrılmış şekilde giriliyorsa Matem sofrasına da canlar aynı anlayışla davet edilmelidir. Alevilerin orucu, hak ve adalet orucudur.

– Aleviler, ibadethanelerinin kendi inanç değerleri üzerinde statüye kavuşmasını istiyor;
– Aleviler, laiklik ilkesi gereği olarak çocuklarının zorunlu din dersine zorlanmasına karşı çıkıyor;
– Aleviler, kamusal alanda yok sayılmamak ve devlet yönetim birimlerinde fişlenmemek istiyorlar;
– Aleviler, eşit yurttaşlık hakkı istiyor. Bu sorunlarımızın çözümü için bize samimi yaklaşan tüm siyasi partilere, sivil toplum örgütlerine ve haksızlığı gören tüm Sünni canlarımıza Muharrem ayında soframız da kapımız da açık diyoruz.

12 İmam oruçları ve Matemin Kerbela’dan bugüne kadar gelmesi, dünyadaki tüm mazlum halkların özgürlük arayışının sembolü ve aynı zamanda eşitlik, doğruluk ve adalet vurgusuyla kötülere, zorbalara karşı takındığımız net bir tavırdır. Bugün ülkemizde yoksullukla, yolsuzlukla, talanla mücadele eden halkın kendisidir. Topyekûn Kerbela’yı yaşayan halkların dramatik yaşam şeklini, yaratıcının hikmetine bağlayan diyanet işleri başkanı taraflıdır. Devletin bir bütün olduğu ve her kurumunun aynı akıl ile yönetildiği bu dönemde Cemevlerini İbadethane olarak görmeyen ve yasal statü hakkını gasp eden bu anlayışa kanmamız mümkün değildir…

Paylaşın

İçişleri Bakanlığı’ndan ‘Kurban Bayramı’ Genelgesi

İçişleri Bakanlığı Kurban Bayramı tatili öncesi valiliklere alınacak trafik önlemleriyle ilgili genelge gönderdi. Genelgede, tatil dolayısıyla karayollarında trafik denetimlerinin 7 Temmuz’da başlayacağı ve 18 Temmuz’a kadar devam edeceği belirtildi.

Bu tarihler arasında ülke genelinde emniyet ve jandarma sorumluluk bölgesinde günlük 9 bin 580 ekip, 17 bin 529 personel olmak üzere toplam 114 bin 960 ekip ve 210 bin 352 personel görev yapacak.

Genelgede, denetim ve can kaybı arasında ters orantılı bir ilişki bulunduğu gerçeğinden hareketle, trafik ekiplerinin özellikle şehirlerarası karayollarında ve şehir içi ana güzergâhlarda ekip ve yaya olarak görünür olması istendi.

Bayramda trafikte emniyet kemeri kullanımının yaygınlaştırılması ve araç içerisinde emniyet kemeri kullanımının önemi vurgulanacak.

Bayram tatili süresince emniyet ve jandarma trafik personeline trafiğin tanzimi ve denetimi dışında görev verilmeyecek. Genel hizmet/asayiş birimlerinden trafik denetim ekiplerine takviye yapılacak.

Denetimlerde, sürücü ve yolculara saygı ve nezaket kuralları çerçevesinde bilgilendirme yapılarak işlemler en kısa sürede tamamlanacak.

Otoyol ve devlet karayollarında dinlenme tesisleri ile akaryakıt istasyonları kenarlarında sağ şeritte veya bankette uygunsuz durumda bekleme, ağır taşıtların uygunsuz şerit kullanımı, tehlikeli şerit değiştirme, yakın takip, karayolu üzerinde zorunlu haller dışında duraklama ve park etme gibi ihlallerin önlenmesine yönelik tedbirler en üst seviyede alınacak ve günlük olarak takip edilecek.

Alkol ve uyuşturucu etkisinde araç kullananlara yönelik 24.00-02.00 saatleri arası hedef bölge, cadde ve sokaklarda denetimlere ağırlık verilecek. Araç trafiğiyle birlikte yaya trafiğinin de yoğunlaşacağı değerlendirilen kurban satış/kesim alanları, şehitlik, mezarlık ve alışveriş merkezleri gibi alanlarda, yaya güvenliğini sağlayacak şekilde ilave trafik tedbirleri genel hizmet personelinin de katkısıyla alınacak.

Paylaşın

CHP, Müzik Yasağını Danıştay’a Taşıdı

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi, İçişleri Bakanlığı’nın yayımlamış olduğu genelge ile gece 01.00’den sonra getirilen müzik yasağına karşı Danıştay’da dava açtı.

İktidarın niyetinin ‘pandemi ile mücadele değil yaşam tarzına müdahale olduğunu’ söyleyen İlgezdi, “Anayasa’mızın 64. maddesine aykırı hareket ediyorlar. Sanat faaliyetlerini desteklemek yerine engelliyorlar. Sanatçılarımızı korumak yerine konserlerini yasaklıyor, ahlaksızlıkla suçluyorlar. Bu zihniyet yüzünden kültür ve sanat dünyamız 2 yıldır kan ağlıyor” dedi.

Evrensel’den Damla Kırmızıtaş’ın aktardığına göre, müzik yasağına ilişkin yürütmenin durdurulması ve iptali talebiyle Danıştayda dava açan İlgezdi, “Pandemi ile mücadele bahanesiyle bu ülkenin seküler yaşam tarzına bir saldırı gerçekleştirildiği aşikardır. Tüm mekanlarda HES kodu uygulaması kalktı, yüz yüze eğitime geçildi, toplu taşıma araçlarında sosyal mesafe kuralının kalkmasıyla tüm koltuklar satışa sunuldu, açık alanların yanı sıra kapalı mekanlarda dahi maske uygulaması kalktı. Virüsle ilgili aklınıza gelen bütün kısıtlamalar kaldırıldı. Nasıl bir virüs ki müzikle, notayla yayılıyor? Virüsün yayılmasında nasıl bir değişiklik oldu da müzik yasağının saatleriyle oynanarak saat 22.00’den 24.00’e şimdi ise 01.00’e çekildi?” diye sordu.

Kovid 19 kısıtlamalarının tümünün kaldırıldığını hatırlatan İlgezdi, müzik yasağının hâlâ kaldırılmamasının, ‘iktidarın yasakçı zihniyetinin sonucu olduğunu’ ifade etti. İlgezdi, “‘Desibele karar vereceğiz, ses nasıl olacak teknik ekip bakıyor’ gibi sudan sebeplerle sanat dünyası oyalanıyor. Kovid 19 mikrobunun gece 1’e kadar müzik dinleyenlere bulaşmazken 1’den sonra bulaştığını gösteren bilimsel bir makale var mı? Önce pandemiyi bahane ederek müziğe gece yarısı yasağı getirdiler. Sonra pandemi sınırlamalarını kaldırdılar, ama müzik yasağını kalıcı hale getirdiler. ‘Gece kimsenin kimseyi rahatsız etme hakkı yoktur’ diyerek niyetlerini belli ettiler. Niyetleri pandemi ile mücadele değil yaşam tarzına müdahaledir. Bugüne kadar ‘minareyi çalan kılıfını hazırlar’ mantığıyla kendi yargıçlarınızla, hukuki kılıflar uydurarak birçok karar aldınız. Yargıyı dahi kendi kararlarınıza göre değiştirdiniz yetmedi şimdi de küresel anlamda geçerliliği olan bilimi kendinize göre değiştiriyorsunuz. Biz şeriat ile yönetilen 9 ülkeden biri değiliz ve tek bir kişi tek bir genelge ile 2 yıldır bu ülkedeki bütün müziği susturamaz. Müzik yasağının pandemiyle hiçbir ilgisi olmadığı artık netliğe kavuşmuştur. Mevcut iktidarın yasakçı zihniyeti müziği, sanatı, sanatçıyı rahat bırakmıyor” ifadelerini kullandı.

‘Anayasa’nın 64. maddesine aykırı hareket ediyorlar’

Anayasa’nın ‘Sanatın ve Sanatçının Korunması’ başlıklı 64. maddesine göre iktidarın suç işlediğini belirten İlgezdi şöyle konuştu: “Anayasa’mızın 64. maddesine aykırı hareket ediyorlar. Sanat faaliyetlerini desteklemek yerine engelliyorlar. Sanatçılarımızı korumak yerine konserlerini yasaklıyor, ahlaksızlıkla suçluyorlar. Bu zihniyet yüzünden kültür ve sanat dünyamız 2 yıldır kan ağlıyor. Sanat emekçilerimize sözümdür. Müzik yasağı kısıtlamasına yönelik Danıştayda açtığımız davanın takipçisi olacağım. Bu yasak ya kalkacak ya kalkacak.”

Paylaşın

Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşü Yönetmeliğinde Değişiklik

İçişleri Bakanlığı, ‘Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’te değişikliğe gitti. Değişiklik, Danıştay 10. Dairesi’nin 2020’de bu yönde verdiği karar doğrultusunda yapıldı.

Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) yönetmeliğin 3, 4, 5, 8, 9 ve 10’uncu maddelerin iptali istemiyle Danıştay 10. Dairesinde dava açmıştı. Ancak Danıştay, “vatandaşların günlük yaşamını zorlaştırmayacak” ibaresini oy birliğiyle iptal etmişti.

Danıştay’ın iptaline konu olan hüküm, “il ve ilçelerde toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergahının kamu düzenini ve genel asayişi bozmayacak ve vatandaşların günlük yaşamını zorlaştırmayacak şekilde” belirlenmesini öngörüyordu.

Yönetmeliğin ‘toplantı yeri ve gösteri yürüyüşü güzergahının belirlenmesini’ içeren üçüncü maddesinin birinci fıkrasının ‘a bendinde’ yer alan “vatandaşın günlük yaşamını zorlaştırmayacak” ifadesini, “vatandaşların günlük yaşamını aşırı ve katlanılamaz derecede zorlaştırmayacak” olacak şekilde değiştirdi. ‘Ç bendinde’ yer alan “ve vatandaşların günlük yaşamını zorlaştırmayacak” ibaresini de yürürlükten kaldırdı.

Söz konusu değişiklik sonrasında madde şöyle oldu:

Madde 3: Toplantı Yeri ve Gösteri Yürüyüşü Güzergahının Belirlenmesi

Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, tüm il ve ilçe sınırları içerisinde aşağıdaki hükümlere uyulmak şartıyla her yerde yapılabilir.

a) İl ve ilçelerde toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı, kamu düzenini ve genel asayişi bozmayacak, vatandaşların günlük yaşamını aşırı ve katlanılamaz derecede zorlaştırmayacak şekilde ve Kanunun 22’nci maddesinin birinci fıkrasında sayılan sınırlamalara uyulması kaydıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerin il ve ilçe temsilcileri ile güzergâhın geçeceği ilçe ve il belediye başkanlarının, en çok üyeye sahip üç sendikanın ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının il ve ilçe temsilcilerinin yazılı görüşleri alınarak her yıl Ocak ayında mahallin en büyük mülki amiri tarafından belirlenir. Kamu düzeni ve genel asayişin temini bakımından zorunluluk olan hallerde toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı yıl içerisinde aynı usulle değiştirilebilir. İl ve ilçenin büyüklüğü, gelişmişliği ve yerleşim özellikleri dikkate alınarak birden fazla toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı belirlenebilir.

b) Belirlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı yerel gazeteler ile valilik ve kaymakamlık internet sitelerinden ilan edilerek halka duyurulur. Ayrıca, kuvvet talep edilecek askeri birlik komutanlığına da bildirilir.

c) Toplantı ve gösteri yürüyüşleri yer ve güzergâhı hakkında sonradan yapılacak değişiklikler de aynı yöntemle yapılır. Bu değişiklikler duyurudan on beş gün sonra geçerli olur.

ç) Birden fazla toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhının belirlendiği il ve ilçelerde düzenleme kurulu, kamu düzenini ve genel asayişi bozmayacak şekilde belirlenen yer ve güzergâhlardan birisini tercih edebilir.

Paylaşın

İçişleri Bakanlığı’nın Sorularına En Az Yanıt Verdiği Parti HDP

İçişleri Bakanlığı, TBMM’nin 27. yasama dönemi içinde kendisine yöneltilen 5 bin 714 soru önergesinden 2 bin 813’üne hiç yanıt vermedi. İçişleri’nin sorularına en az yanıt verdiği partiyse HDP oldu.

HDP İstanbul Milletvekili Dilşat Canbaz Kaya, parti gruplarına göre İçişleri Bakanlığı’nın soru önergelerine yanıt verme oranlarını TBMM gündemine taşıdı. Bakanlık, CHP’nin verdiği 2 bin 716 soru önergesinin 716’sını yanıtlamadı. HDP’nin 2 bin 61 önergesinin sadece 195’ine yanıt verdi. AKP sadece iki soru sordu, birisi yanıtsız kaldı.

Buna göre; 2018’den günümüzü kapsayan 27. yasama dönemde İçişleri Bakanlığı’na yöneltilen soru önergesi sayısı ve parti gruplarına göre yanıtlanma oranları şöyle:

AKP Grubu toplamda iki soru önergesi verdi; biri yanıtlandı, biri yanıtlanmadı. CHP, 2018 yılında 318 soru önergesi verdi, bunların 28’i yanıtlanmadı. 2019’da 689 soru önergesi verdi, bunların 72’sine yanıt gelmedi. 2020’de 628 soru önergesi verdi, bunların 34’ü yanıtlanmadı. 2021’de bin 418 soru önergesi verdi, bunların 443’ü yanıtlanmadı. 2022 başından itibaren de 215 soru önergesi verdi, bunların 139’una yanıt gelmedi.

HDP’nin soru önergeleri yanıtsız kaldı

HDP, İçişleri Bakanlığı’ndan en az yanıt alabilen parti grubu oldu. HDP, 2018’de 318 soru önergesi verdi, bunların 124’üne yanıt alamadı. 2019’da 357 soru önergesi verdi, bunların 356’sı yanıtlanmadı. 2020’de 678 soru önergesi verdi, bunların hiçbirine yanıt alamadı. 2021’de 566 soru önergesi verdi, yine hiçbiri yanıtlanmadı. 2022 başından itibaren de 142 soru önergesi verdi, henüz hiçbirine yanıt gelmedi.

MHP ise oran olarak İçişleri Bakanlığı’ndan en çok yanıt alan parti grubu oldu. MHP, 2018’de 11 soru önergesi verdi, 2’sine yanıt gelmedi. 2019’da 16 soru önergesi verdi, 3’ü yanıtlanmadı. 2020’de 27 soru önergesi verdi, 3’ü yanıtlanmadı. 2021’de 24 soru önergesi verdi, ikisi yanıtlanmadı. 2022 başından itibaren de 6 soru önergesi verdi, 4’üne henüz yanıt gelmedi.

İYİ Parti ise 2018’de 68 soru önergesi verdi, 9’una yanıt gelmedi. 2019’da 79 soru önergesi verdi, 13’üne yanıt alamadı. 2020’de 87 soru önergesi verdi, 8’i yanıtsız kaldı. 2021’de 90 soru önergesi verdi, 22’si yanıtlanmadı. Son olarak 2022 başından itibaren 20 soru önergesi verdi 12’sine henüz yanıt gelmedi.

TBMM İç Tüzüğü’nün 99. maddesine göre, soru önergelerinin ilgili makam tarafından 15 gün içinde yanıtlanması gerekiyor. Bu süre zarfında yanıtlanmayan soru önergeleri hakkında Meclis Başkanı’nın ilgili bakanları uyarma yetkisi bulunuyor. Yanıt gelmezse söz konusu soru önergeleri, gelen kağıtlar listesinde “yanıtlanmadı” ibaresiyle yayınlanıyor.

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

Türkiye’de Her Saat 8-9 Kadın Şiddet Görüyor!

Kadına erkek şiddeti tüm dünyada büyük bir sorun. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmasının ardından Türkiye’de kadına karşı şiddetle mücadele tartışma konusu. CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, İçişleri Bakanlığı’ndan aldığı Kadın Destek Uygulaması (KADES) verilerini paylaştı.

CHP’li Gamze Taşcıer, “KADES bizim de desteklediğimiz bir uygulama. Detaylara baktığımızda şiddetin nasıl gündelik hayatın bir parçası haline geldiği görülüyor. Uygulama hayata geçirildiği günden, Ocak 2022 sonuna kadar toplam ihbarda bulunan kadın sayısı 239 bin 467 olmuş. Yani günde ortalama 208 ihbar gelmiş. Bu da Türkiye’de her saat 8-9 kadın şiddet gördüğü için ihbarda bulunuyor demek” dedi.

Gamze Taşcıer, “Türkiye’de 42 milyon kadın bulunduğunun ama KADES’i sadece 3 milyonun biraz üzerinde kadının kullandığının da altını çizeyim” diye konuştu. Taşcıer, “Ülke çapında kadınların şiddete uğramadığı tek bir an yaşanmıyor. Bu toplumsal kriz halidir” diye tepki gösterdi.

“İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı…”

Sorunun iktidarın bakış açısından kaynaklandığını vurgulayan Taşcıer, “Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması’na göre kadınların yüzde 68’i yaşadıkları en büyük sorunun şiddet olduğunu söylüyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı potansiyel şiddet faillerine ve katillere büyük bir cesaret verdi. Bu bir zihniyet sorunu ve bu zihniyeti besleyecek adımlar atıldığı sürece yapılanların tümü kâğıt üzerinde kalacaktır” dedi.

Paylaşın

Emniyet ‘Yağ Fiyatları’ Paylaşımları Hakkında İşlem Başlattı

Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM), İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ” gıda eksikliği üzerinden manipülasyon yapanlar tespit edilecek” açıklamasının ardından yağ fiyatları üzerinden paylaşım yapan hesaplar hakkında işlem başlatıldığını duyurdu.

EGM yaptığı açıklama “Emniyet Genel Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ve bağlı il birimlerince, kanunların verdiği yetki ve sorumluluk çerçevesinde, suç ve suçlularla mücadele amacıyla internet ortamında 7/24 esasına göre sanal devriye faaliyetleri yürütülmektedir.

Yürütülen sanal devriye faaliyetleri kapsamında, Twitter isimli sosyal medya platformu üzerinde ‘yağ fiyatları’ üzerinden provokatif ve dezenformasyon içeren  paylaşımlarda bulunan 45 hesap hakkında işlemlere başlanılmıştır” ifadelerine yer verdi.

Ne oldu?

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş nedeniyle ham ayçiçeği yağının tonu 1400 dolardan 2 bin doların üzerine çıktı. Yağda yaşanan kriz nedeniyle zincir marketlerde yağ fiyatlarında artış yaşandı.

Sektör temsilcilerin Türkiye’nin stoklarında market rafları dahil olmak üzere 1-1.5 aylık yağ kaldığı açıklamaları medyada gündem olmasıyla birlikte tüketicileri yağ alımına yöneltti. Marketlerde 2 adetten fazla 5 litrelik yağ satış yapılmazken, markasına ve markete göre fiyatları 139 ile 180 lira arasında satışa sunuldu.

Bakan Soylu ne dedi?

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bugün yaptığı açıklamada, “Şimdi güya bir gıda ürününde ‘eksiklik olacak’ diye sosyal medyada tahrik ederek, insanları marketlere dökmeye çalışarak, Türkiye içerisinde bir şeyi geliştirmek istiyorlar. Tarım Bakanımız açıklama yaptı. Öyle bir eksikliğimiz söz konusu değildir, Allah’a şükürler olsun.

“Türkiye’nin bu konularda herhangi bir eksikliği söz konusu değildir. Bu konuda arkadaşlarımız sosyal medyada bu manipülasyonları yapanların veya sadece sosyal medya değil; gerçeklikte bu manipülasyonları yapanlara gerekli tespitleri yapıp, cezaları vermekten imtina etmezler” demişti.

Paylaşın

İçişleri Bakanlığı’ndan Yeni Kovid 19 Genelgesi

Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu kararı doğrultusunda İçişleri Bakanlığı’nca Covid-19 tedbirleri kapsamında hazırlanan genelge valiliklere gönderildi. Genelgede maske kullanımı, HES kodu sorgulaması ve negatif PCR test sonucu ibrazı istenilmesine dair hükümlerin uygulanmasının 3 Mart 2022 tarihi itibarı ile sonlandırıldığı belirtildi.

Genelgeye göre bundan böyle açık alanlar ile sosyal mesafenin uygulanabildiği ve uygun havalandırma koşullarının bulunduğu kapalı yerlerde maske kullanma zorunluluğu uygulanmayacak. Ancak yeni bir karar alınıncaya kadar; “okul, hastane, sinema, tiyatro gibi kişiler arasında gerekli sosyal mesafenin sağlanamadığı kapalı yerler ile otobüs, minibüs, servis, tren, metro, vapur, uçak gibi her türlü toplu ulaşım araçlarında (şehirlerarası dahil) maske kullanım zorunluluğu uygulanmasına” devam edilecek.

HES kodu sorgulaması sona erdi

Ayrıca alışveriş merkezleri, tiyatro halı saha gibi belirli alanlara girecek kişilere ya da otobüs, tren, uçak gibi toplu ulaşım araçlarını kullanacaklara yönelik HES kodu sorgulaması yapılması uygulamasının da 3 Mart 2022 tarihi itibarı ile sona erdirildiği açıklandı. Aşısız veya aşı sürecini tamamlamayan ya da son 180 gün içinde hastalığı geçirmemiş kişilerden uçakla seyahat gibi durumlarda negatif PCR test sonucu ibrazının da istenmeyeceği belirtildi.

Türkiye’ye girişlere dair kurallar

İçişleri Bakanlığı genelgesinde Türkiye’ye girişlerle ilgili de açıklamalar yer aldı. Genelgede “Hava yolu ile sınır kapılarımızdan ülkemize girişlerde; Dünya Sağlık Örgütü veya ülkemizce acil kullanım onayı verilmiş aşılardan en az iki doz (Johnson & Johnson için tek doz) yaptırdıklarını ve son dozdan en az 14 gün geçtiğini veya ilk PCR pozitif test sonucunun 28. gününden başlamak üzere son 6 ay içinde hastalığı geçirdiğine dair ilgili ülke resmi otoritelerince düzenlenen belgeyi ibraz edenler veya son 72 saat içinde alınmış negatif PCR test sonucu ibrazı veya son 48 saat içinde alınmış negatif hızlı antijen testi ibraz eden kişilere karantina tedbiri uygulanmayacaktır” denildi.

Genelgeye göre kara, deniz ve demiryolu sınır kapılarından Türkiye’ye giriş yapanlardan ise herhangi bir belge istenmeyecek. 12 yaş altındaki çocuklar, ülkeye girişlerinde PCR/Antijen test raporu ile aşı sertifikası uygulamalarından muaf tutulacak. Dış ticaretin olumsuz etkilenmemesi için de uçak mürettebatı ve kilit personel SARS-­CoV-­2 PCR testi ve karantina uygulamasından muaf tutulacak.

Paylaşın