Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Allah’ın lütfu” olarak ifade ettiği 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 20 Temmuz’da olağanüstü hal (OHAL) ilan etti. CHP Milletvekili Kaboğlu, iktidarın OHAL ve OHAL sonrası politikalarına dikkat çekerek, “Türkiye OHAL sürecini yaşamaya devam ediyor” dedi.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra iktidar 20 Temmuz’da OHAL kararı aldı. 21 Temmuz 2016’da resmiyete kavuşan OHAL 18 Temmuz 2018’de sona erdi; yedi kez uzatılarak iki yıl sürdürüldü. Bu dönemde toplam 37 kanun hükmünde kararname (KHK) çıkarıldı. İktidar OHAL sürecinde eleştiri ve tepki çeken düzenlemeleri keyfi olarak uygulamaya koydu. OHAL sürecini CHP TBMM Anayasa Komisyonu CHP Grup Sözcüsü, Anayasa Hukukçusu ve İstanbul Milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu Evrensel’e konuştu.
“Anayasa md.120 çerçevesinde ilan edilen OHAL, iki yılın sonunda aslında sözde kalktı” diyen Kaboğlu, “Şöyle ki; 27. yasama döneminin ilk mevzuatı olan 7145 sayılı Yasa ile, OHAL önlemleri üç yıl daha uzatıldı. Böylece OHAL KHK yoluyla “yargısız infaz” şeklindeki kıyım yetkisi, valilere ve ilgili kurumlara aktarıldı. Bu üç yıllık sürenin sona ermesine günler kala, 7333 sayılı Yasa ile bu süre bir kez daha uzatıldı. Bu nedenle, OHAL, yasal düzlemde kısmen de olsa devam ediyor” ifadelerini kullandı. Kaboğlu, bunun nasıl olduğunu da şöyle açıkladı: “7145 sayılı Yasa önerisi, düzenleme konusu gereği, Adalet Komisyonunda görüşülerek Genel Kurulda kabul edildi. Uzatma önlemlerine ilişkin ve Anayasa’ya aykırı diğer hükümlerin iptali istemiyle CHP, Anayasa Mahkemesine başvurdu.”
Meclis 25 saat aralıksız çalıştırıldı
Üç yılın dolmasına günler kala, uzatma kapsamındaki hükümlerin, bu kez bir torba yasa içine serpiştirilerek, örtülü bir biçimde Bütçe ve Plan Komisyonuna getirildiğini hatırlatan Kaboğlu, “Başta CHP ve HDP gelmek üzere demokratik muhalefet partilerinin yoğun itirazları üzerine, Genel Kurul aşamasında 3 yıllık süreler birer yıla indirildi. Bununla birlikte, ticari şirketlerin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) kayyumluğuna devredilmesi ve TMSF tasarrufuna konulmasına ilişkin süre 3 yıl olarak korundu. Özetle, bu çerçevede TMSF tarafından kayyum olunan şirketler, 2 yıl daha OHAL önlemleri çerçevesinde yönetilecek” ifadelerini kullandı. Kaboğlu, 7333 sayılı ve OHAL önlemlerinin uzatılmasını içeren yasa ve 7334 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’nun, 17 Temmuz 2021’de toplanan ve 18 Temmuz saat 15.00’e kadar 25 saat süreyle aralıksız çalıştırılan TBMM Genel Kurulu tarafından kabul edildiğini belirtti.
Her iki yasanın Anayasa’ya aykırı hükümlerinin iptali için CHP olarak Anayasa Mahkemesine başvurduklarını da anımsatan Kaboğlu, “7333 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 28 Temmuz 2021’de yürürlüğe girdiğine göre, KHK önlemleri, 28 Temmuz’da yürürlükten kısmen kalkmış olacak; çünkü, TMSF önlemleri 2 yıl daha sürecek” dedi.
Kaboğlu, TMSF’ye devredilen şirketler üzerinde nasıl tasarruf edildiği ve sermayenin paravan şirketler yoluyla eşe dosta nasıl dağıtıldığı ve bu konuda son hükümette OHAL’den sorumlu başbakan yardımcısı olarak görev yapan kişinin rolünün, ayrı bir dosya olarak ele alınması gerektiğine de dikkat çekti. “Türkiye OHAL sürecini yaşamaya devam ediyor” diyen Kaboğlu, “Bunda, yürütmenin yanı sıra, yasama ve Anayasa Mahkemesinin sorumluluğu ayrıca ele alınmalıdır” dedi.
“Kendini Anayasa’dan üstü gören böyle bir komisyon adil karar verebilir mi?”
15 Temmuz sonrasında KHK ile görevlerinden ihraç edilenlerin işlerine iade edilip edilmeme kararını vermek üzere kurulan ve büyük tartışma konusu olan OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonuyla ilgili Kaboğlu, “Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu (OHALİİK) da bu sorumsuzluk halkası içinde; üstelik, görevlileri çifte maaşlı. Bu nedenle, sınırlı süre ile kurulduğu halde görev süresi her yıl uzatılan OHALİİK 6. yılında” dedi. Komisyonun “Ne denli keyfi kararlar verdiğini anlamak için uzun bir araştırma yapmaya ya da sayısal çizelgeler hazırlamaya gerek yok” diyen Kaboğlu, Barış Akademisyenleri (BAK) dosyaları tipik örneğine dikkat çekerek şunları söyledi: “Anayasa Mahkemesi (AYM), Barış Bildirisinin, ifade özgürlüğü güvencesi altında olduğunu karara bağladı. Ağır ceza mahkemeleri (ACM), BAK dosyaları üzerinde aklama kararı verdi. Bu kararlar kesinleşti. ACM ve AYM’lerin herkes için bağlayıcı olan ve kesinleşmiş bulunan kararlarına göre, Barış Bildirisine rıza gösteren öğretim üyeleri ile terör örgütleri arasında “irtibat ve iltisak” yok. OHALİİK ise, yargı kararları yokmuş gibi davranarak BAK dosyalarını beş yıl beklettikten sonra her biri için “ret” kararı verdi.” “Kendini Anayasa’dan üstü gören böyle bir komisyon adil karar verebilir mi?” diye soran Kaboğlu, “BAK dosyalarında açıkça keyfi kararlar vermiş olan geçici bir komisyonun diğer dosyalar hakkında ne denli keyfi kararlar verdiğini tahmin etmek hiç de zor değil” dedi.