İstanbul Barosu Başkanı Ve Yönetimine 12’şer Yıla Kadar Hapis Talebi

İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri hakkında, “Basın yoluyla terör örgütü propagandası yapmak” ve “Basın yoluyla halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” suçlamalarıyla 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası talep edildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, PKK terör örgütü mensubu oldukları öne sürülen ve haklarında yakalama kararı bulunan Nazım Daştan ile Cihan Bilgin’in ölümüne ilişkin İstanbul Barosu’nun yaptığı açıklama nedeniyle, Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri hakkında “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla soruşturma başlattı.

Cumhuriyet’in haberine göre; Başsavcılık, baro yönetiminin görevden alınması ve yeni bir yönetimin belirlenmesi talebiyle asliye hukuk mahkemesinde de dava açtı. Başsavcılık, Adalet Bakanlığı’ndan alınan izinle yürütülen “terör” soruşturması kapsamında, İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulu üyelerinin ifadelerini “şüpheli” sıfatıyla aldı.

Soruşturmanın tamamlanmasının ardından hazırlanan fezleke, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Fezlekeyi inceleyen savcılık, “Basın yoluyla terör örgütü propagandası yapmak” ve “Basın yoluyla halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” suçlamalarıyla Kaboğlu ve 10 yönetim kurulu üyesi hakkında iddianame düzenledi.

İddianamede, sanıkların 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması ve siyasi yasaklı hale getirilmesi talep edildi.

Terör örgütünün nihai amacını meşrulaştırma

Savcılık, baro yönetiminin yaptığı açıklamada, PKK mensuplarının gazeteci olarak tanıtıldığı ve güvenlik güçlerinin terörle mücadelede gerçekleştirdiği operasyonların savaş suçu olarak gösterilmeye çalışıldığı iddiasına yer verdi. Ayrıca, açıklamanın terör örgütünün nihai amacını meşrulaştırmaya hizmet ettiği ve örgüt üyeliğini özendirici nitelikte olduğu öne sürüldü.

İddianamede, baronun açıklamasıyla ilgili şu değerlendirmeler yapıldı: Devletin terörle mücadele faaliyetleri hakkında kamuoyunda yanlış algı oluşturulmaya çalışıldığı, terör örgütünün şiddet içeren yöntemlerini meşru gösterecek bir dil kullanıldığı, paylaşımların sosyal medyada geniş kitlelere ulaştığı ve kamu barışını bozmaya elverişli olduğu ifade edildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yargılama izni verilmesi için dosyayı Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Mahkeme, baro yönetimine iddianameyi tebliğ ederek, savunma yapmaları ve delil sunmaları için süre tanıdı. Yargılama izni verilmesi halinde, dosya İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na geri gönderilecek ve İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nde baro yönetimine yönelik “terör” davası açılacak.

Mahkemenin vereceği karar, baro yönetiminin hukuki geleceğini belirleyecek kritik bir adım olarak görülüyor.

Paylaşın

İstanbul Baro Başkanı Kaboğlu: Vesayeti Kabul Etmiyoruz

İstanbul Baro Başkanı Kaboğlu, “Siyasilerin sayısal çoğunlukla savunmayı bölme girişimleri sonuçsuz kalınca, yargı bileşenleri eliyle İstanbul Barosu üzerinde kurulmaya çalışılan vesayeti, İstanbul Barosu üyesi hiçbir avukat kabul etmez, etmedi de” dedi.

İstanbul Barosu, Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu dahil 10 yönetim kurulu üyesi hakkında göreve son verme ve yeniden seçim talebiyle dava açılması üzerine aldığı karar doğrultusunda bugün olağanüstü kurultaya gitti. Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşen kurultayda, 20 Ekim’de göreve gelen baro yönetimine karşı hiçbir grup aday göstermedi.

65 bine yakın üyesiyle “Seçimle gelen seçimle gider. Avukatların demokratik iradesine hiç kimse müdahale edemez” sloganıyla yapılan kurultayda, baronun bu iradesi kongre merkezine de yansıdı.

Haliç Kongre Merkezi girişine “İstanbul Barosu susmayacak” yazılı pankart asılırken, baro üyesi avukatları, ‘Savunmayı savunmak için tarihi sorumluluk’, İnsan haklarını savunurken kimseye biat etmedik, etmeyeceğiz’, ‘Savunmaya devam edeceğiz’, ‘Hukuksuzluğun karşısındayız’ yazılı afişler karşıladı.

Bunun yanı sıra kongre salonu da ‘Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber, ya hiç birimiz’, ‘Fırat Epözdemir’e özgürlük’, ‘Savunmaya dokunma’, ‘Hak, hukuk, adalet’ afişleri ile donatıldı.

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan’ın katılım sağladığı baro kurultayına çok sayıda siyasi parti temsilcisi ve baro yönetimleri katıldı. Ayrıca aralarında Cenevre, Paris, Almanya gibi yabancı baro ve hukuk kurumu temsilcileri de kurultayı yakından takip etti.

İstanbul Baro Başkanı Kaboğlu, konuşma yapacağı kürsüye sloganlar ve alkışlar eşliğinde geldi. Artı Gerçek’ten Müzeyyen Yüce’nin aktardığına göre; Tüm baskılara karşın salonu dolduran avukatlara ve ekim ayında rakip olarak yarıştığı baro başkan adaylarının verdiği desteğe teşekkür ederek sözlerine başlayan Kaboğlu, “Seçimle gelen seçimle gider” dedi.

İstanbul Barosu’nun geçmişten bugüne kendisine yöneltilen hukuk dışı saldırıları her daim püskürttüklerini belirten Kaboğlu, “Siyasilerin sayısal çoğunlukla savunmayı bölme girişimleri sonuçsuz kalınca, yargı bileşenleri eliyle İstanbul Barosu üzerinde kurulmaya çalışılan vesayeti, İstanbul Barosu üyesi hiçbir avukat kabul etmez, etmedi de” ifadelerine yer verdi.

Prof. Dr. Kaboğlu, savcı ve yargıçlar tarafından Adalet Bakanlığı gölgesinde baroya yönelik adil yargılama gerekleri yok sayılarak egemenlik gaspı uygulandığını savunarak şöyle konuştu:

“İstanbul Barosu üzerinden, savunmayı itibarsızlaştırma ve görevlerini engellemek amacıyla yapılan işlemler dizisi, hukuken yok hükmündedir. Seçimler yoluyla belirlenen baro yöneticilerinin seçim dışı müdahalelerle görevine son verilmesi, demokratik hukuk devleti ilkesinin ihlalidir. Türkiye’de özellikle son iki aydır yargı eliyle savunmanın dizginlenmesinin provası yapılmaktadır.”

İstanbul Barosu yönetim kurulu üyesi Fırat Epözdemir, özgürlüğünden alıkonulmuştur. Üyemiz Can Atalay, anayasaya ve hukuka aykırı şekilde özgürlüğüne kavuşturulmazken, Epözdemir de özgürlüğünden alıkonulmuştur. Türkiye’de en hızlı ihlal edilen hak adil yargılanma hakkıdır. Hadi o zaman çetelere, suç makinelerine, uyuşturucu baronlarına karşı işletelim yargıyı. İstanbul Barosu olarak biz de katkıda bulunalım. Ama şunu bir kez daha hatırlatalım. Seçimle gelen seçimle gider. Savunma susmadı, susmayacak.”

“Yargıyı savunmak için buradayız”

Kaboğlu’nun konuşması sonrası Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan söz aldı. “Savunmanın sesi kısılırsa yurttaşın sesi kesilir” ifadelerine yer veren Sağkan, “İnsan haklarını, yargı bağımsızlığını savunmak için buradayız. Adaleti ve demokrasiye savunmak, İstanbul Barosu avukatlarının iradesini korumak için buradayız. Söz konusu demokrasiyse, hukukun üstünlüğüyse ayrışmayız, bir aradayız, buradayız” dedi.

Prof. Dr. Ümit Özsakal’ın 12 yıl önce başkanlığını yürüttüğü İstanbul Barosu yönetiminin de yargılandığını, adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini hatırlayan Sağkan, “12 yıl önce İstanbul Barosu’nun başkanı ve yönetim kurulunun adil yargılanma hakkını ihlal edilenler ve haklarında suç duyurusunda bulunanlar bugün nerede? Hiçbirinin ismi yok. O gün mesleğin onurunu savunan İstanbul Baro Başkanı Ümit hoca, alnı ak başı dik şekilde burada. Bizler iktidarların sağladığı güce tapmayız. Zulme ve baskıya boyun eğmeyiz, biat etmeyiz. Bugüne kadar susmadık, bundan sonra da susmayacağız. İzin vermedik, vermeyeceğiz” şeklinde konuştu.

Bir önceki genel kurulda başkan adayı olan Mert-Er Karagülle de İstanbul Barosu avukatlarının iradesinin engellenemeyeceğini söyledi. Karagülle, “Bizden sarı öküzü alamazsınız. Hiçbirimizi dokunamazsınız. Dönem dönem her birimizi alıp tutuklarsınız ancak bütünlüğümüzü bozamazsınız. Seçimle gelen seçimle gider” değerlendirmesinde bulundu.

Ne olmuştu?

İstanbul Barosu’nun 21 Aralık tarihinde Suriye’nin kuzeyinde öldürülen iki gazeteci hakkında yapmış olduğu açıklama sonrası İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı yazdığı davaname ile Baro Başkanı ve yönetim kurulunun görevden alınması ve yerlerine yeni yönetim seçilmesi talebiyle dava açmıştı. İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi de duruşma için 4 Mart gününü belirlemişti.

Mahkemenin duruşma günü verdiği 15 Ocak’ta Barolar Birliği’nin de katılımıyla İstanbul Barosu’nda yapılan toplantıda olağanüstü genel kurul kararı alındı.

Paylaşın

“Terör Propagandası” Davası Açılan İstanbul Barosu Olağanüstü Kurultaya Gidiyor

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu ve 10 yönetim kurulu üyesinin görevlerine son verilmesi ve yerlerine yenilerinin seçilmesi talep edilen İstanbul Barosu, olağanüstü kurultaya gidiyor.

Haber Merkezi / İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu, “23 Şubat günü yapacağımız olağanüstü kurultay kararımızı burada açıklıyorum. 23 Şubat kurultayı demokrasinin ne olduğunu, demokrasinin ancak hukuk yoluyla işlediğini, inşa edilebileceğini İstanbul Barosu’nun 67 bin avukatı, bütün baroların desteğiyle duyuracak. Hepiniz 23 Şubat demokrasi kurultayına davetlisiniz” dedi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Soruşturma Bürosu, İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ile Yönetim Kurulu üyeleri Rukiye Leyla Süren, Hürrem Sönmez, Ahmet Ergin, Metin İriz, Mehmedali Barış Beşli, Yelda Koçak Urfa, Fırat Epözdemir, Ezgi Şahin Yalvarıcı, Ekrem Bilen Selimoğlu ve Bengisu Kadı Çavdar’ın görevlerine son verilmesi ve yerlerine yenilerinin seçilmesi talebiyle İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açmıştı.

Başsavcı vekillerinden biri ve bir Cumhuriyet Savcısı’nın imzası bulunan davanamede İstanbul Barosu Yönetim Kurulu “Basın ve Yayın Yolu İle Terör Örgütü Propagandası Yapmak” ve “Basın ve Yayın Yolu İle Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yaymak” ile suçlanırken bu konuda kovuşturma izni istenen Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 25 Aralık 2025’te izni verdiği de belirtilmişti.

İstanbul Barosu, yönetime dava açılmasına dair bilgilerin basına yansımasının ardından X üzerinden bir açıklamada bulunmuştu. Açıklama metninde şu satırlara yer verilmişti:

“Yönetim Kurulumuz İstanbul Barosu Genel Kurulu iradesi ile seçilmiş olup, Anayasaya, demokrasi ve hukuka bağlı olarak görev ve sorumluluklarını yerine getirmektedir. Hiçbir hukuki ve meşru dayanağı olmayan bu görevden uzaklaştırma girişimine karşı İstanbul Barosu Genel Kurul iradesine sahip çıkmak, üyelerimizi ve kamuoyunu bilgilendirmek yükümlülüğümüzdür.”

İstanbul Barosu’na dava açılmasına gerekçe olan sosyal medya paylaşımında, gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in Suriye’de öldürülmesiyle ilgili olarak etkin bir soruşturma yürütülmesi talep edilmişti. “Uluslararası insancıl hukuk uygulansın” başlığıyla yapılan paylaşımda, “Silahlı çatışma bölgesinde görev yapan gazetecilerin korunmasına ilişkin kurallar, Uluslararası İnsancıl Hukukun bünyesindedir” ifadelerine yer verilmişti.

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın uygulamasının ‘hukuk dışı’ olduğunu öne sürerek, İdare Mahkemesi’ne başvurmuştu.

Baro tarafından yapılan açıklamada, “Her koşulda hukuka saygı kararlılığında olan İstanbul Barosu yönetimi, baro tüzel kişiliğini de hedef alan hukuk dışı işlem ve eylemlere karşı yargı yolunu kullanmak zorunda kalmış ve Adalet Bakanlığı’nın; Avukatlık Kanunu’na, bakanlık genelgesine ve Anayasa’ya aykırı soruşturma izni verilmesine ilişkin işlemini iptal davası açmıştır” ifadelerine yer verilmişti.

Paylaşın

İstanbul Barosu’na “Terör” Soruşturması

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Barosu’nun “Nazım Daştan ve Cihan Bilgin” paylaşımı sonrası Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri hakkında, “Terör” soruşturması başlattı.

İstanbul Barosu, “Basına yansıyan bilgilere göre, gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, 19 Aralık’ta Suriye’de yaşanan gelişmeleri takip ederken uğradıkları saldırı sonucu yaşamını yitirmişlerdir. Basın mensuplarının çatışma bölgelerinde hedef alınması, Uluslararası İnsancıl Hukukun ve Cenevre Sözleşmesi’nin ihlali niteliğindedir” ifadelerini kullanmıştı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri hakkında, “Terör örgütü propagandası yapmak” ve “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” iddiasıyla resen soruşturma başlattı.

Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan açıklamada, “21/12/2024 tarihinde İstanbul Barosu tarafından resmi Twitter hesabından da duyurulan açıklamayla, PKK terör örgütü mensupları Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’i övücü nitelikteki sözler ile ayrıca sözde gazetecilik faaliyetleri ve gazeteci kimlikleri nedeniyle öldürüldükleri, devletimizin sözde savaş suçu işlediği şeklinde yanıltıcı bilginin yayılması şeklindeki tespitler nedeniyle İstanbul Baro Başkanı ve yönetim kurulu üyeleri hakkında Cumhuriyet Başsavcılığımızca, Terör Örgütü Propagandası Yapmak ve Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yaymak suçlarından resen soruşturma başlatılmıştır” ifadelerine yer verildi.

İstanbul Barosu, Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in Suriye’de hayatını kaybetmesine ilişkin olarak sosyal medya hesabından şu paylaşımı yapmıştı: “Basına yansıyan bilgilere göre, gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, 19 Aralık’ta Suriye’de yaşanan gelişmeleri takip ederken uğradıkları saldırı sonucu yaşamını yitirmişlerdir. Basın mensuplarının çatışma bölgelerinde hedef alınması, Uluslararası İnsancıl Hukukun ve Cenevre Sözleşmesi’nin ihlali niteliğindedir. Dahası, savaşa taraf olmayan sivillerin hedef alınması, Roma Statüsü 8/2/b/ii. maddesinde savaş suçlarından biri olarak ifade edilmiştir.

Dolayısıyla, silahlı çatışma bölgesinde görev yapan gazetecilerin korunmasına ilişkin kurallar, Uluslararası İnsancıl Hukukun bünyesindedir. Yine, bahsi geçen olaya ilişkin Şişhane Meydanında yapılmak istenen basın açıklamasında, aralarında Baromuz üyesi dört meslektaşımız ile iki hukuk fakültesi öğrencisi ve onlarca gazetecinin olduğu yurttaşlar gözaltına alınmıştır.

Uluslararası hukuku ihlal eden bu olaya ilişkin derhal soruşturma başlatılması ve sorumlulardan hesap sorulması gerekirken, Anayasal haklarını kullanan ve meslektaşları için yas tutan basın mensuplarının ve meslektaşlarımızın gözaltına alınması kabul edilemez bir durumdur. İki basın mensubu yurttaşımızın öldürülmesi olayıyla ilgili olarak etkin bir soruşturma yürütülmesini ve Anayasal haklarını kullanarak basın açıklaması yaptıktan sonra gözaltına alınanların derhal serbest bırakılmasını talep ediyor, sürecin takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.”

İzmir Barosu’ndan İstanbul Barosu’na destek

İzmir Barosu’ndan, hakkında soruşturma açılan İstanbul Barosu’na destek geldi. İzmir Barosu’ndan yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“İstanbul Barosu yalnız değildir! Suriye’de öldürülen iki gazeteci ile ilgili olarak sosyal medya hesabından yapılan açıklama nedeniyle İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu hakkında terör örgütü propagandası yapmak ve halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak suçlarından soruşturma başlatılması hukukun üstünlüğü, demokrasi ve ifade özgürlüğünün açık ihlalidir.

Hukuku baskı ve sindirme aracı olarak kullananlar, farklı düşüncesi ve sözü olan kurumları ve kişileri terör suçlamalarıyla susturmaya, sindirmeye çalışmakta, bu yolda kendilerine her gün yeni bir hedef aramaktadırlar. Bu yöntemler baskı ve zor kullanmadan yönetme kabiliyetini yitirmiş despot bir yönetimin iktidarını koruma çaresizliğinin göstergesi olarak değerlendirilmelidir.

İstanbul Barosu Avukatlık Kanunu’nun kendisine verdiği sorumluluk ve yetki ile demokratik hakkını kullanarak görevini yapmıştır. Düşünce ve ifade özgürlüğünü kullananlara karşı suç duyuruları ve soruşturmalar yoluyla uygulanan baskıları kabul etmediğimizi bir kez daha yineleyerek söz konusu İstanbul Barosu açıklamasını İzmir Barosu olarak imzalıyoruz.

Eğer uluslararası hukuk ve Avukatlık Kanunu kapsamında görev yapmak suçsa bizi de yargılayın! İstanbul Barosunun yanındayız! Biliyor ve inanıyoruz ki bu karanlık elbet dağılacak, bu ülke çok yakında aydınlığa uyanacaktır.”

İstanbul Barosu’ndan tepki

İstanbul Barosu, soruşturmaya tepki gösterdi. İstanbul Barosu’ndan konuya ilişkin yapılan açıklama şöyle: “Baromuzun 21.12.2024 tarihinde yapmış olduğu bir açıklama nedeniyle, basında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldığı yönünde haberler çıkmıştır.

Baromuz, Anayasamız ve Avukatlık Yasası’nın 76, 95 ve 97. maddeleri gereği ‘Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak” görevi gereği, söz konusu metni paylaşmıştır.

Baromuzca yapılan açıklamada ‘Terör örgütü propagandası yapma’ ve ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ ile ilişkilendirilebilecek hiçbir beyan yer almamaktadır. Bu itibarla, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına atfen basına yansıyan haberlere konu isnatlar ve açıklama metnimiz arasında doğrudan veya dolaylı bir bağ kurulması kesinlikle olanaksızdır.

Kaldı ki, açıklama metninde Türkiye Cumhuriyeti ve kurumlarına yönelik hiçbir olumsuz ifade ve suçlama yer almamaktadır. Her zaman insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü savunan Baromuz, tüm Anayasal kuruluşları ve hukuk kurumlarını, usul kuralları başta olmak üzere, Anayasaya, yasalara ve hukukun genel ilkelerine saygı göstermeye çağırır.

Paylaşın

CHP’li Kaboğlu: Türkiye OHAL Sürecini Yaşamaya Devam Ediyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Allah’ın lütfu” olarak ifade ettiği 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 20 Temmuz’da olağanüstü hal (OHAL) ilan etti. CHP Milletvekili Kaboğlu, iktidarın OHAL ve OHAL sonrası politikalarına dikkat çekerek, “Türkiye OHAL sürecini yaşamaya devam ediyor” dedi.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra iktidar 20 Temmuz’da OHAL kararı aldı. 21 Temmuz 2016’da resmiyete kavuşan OHAL 18 Temmuz 2018’de sona erdi; yedi kez uzatılarak iki yıl sürdürüldü. Bu dönemde toplam 37 kanun hükmünde kararname (KHK) çıkarıldı. İktidar OHAL sürecinde eleştiri ve tepki çeken düzenlemeleri keyfi olarak uygulamaya koydu.  OHAL sürecini CHP TBMM Anayasa Komisyonu CHP Grup Sözcüsü, Anayasa Hukukçusu ve İstanbul Milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu Evrensel’e konuştu.

“Anayasa md.120 çerçevesinde ilan edilen OHAL, iki yılın sonunda aslında sözde kalktı” diyen Kaboğlu, “Şöyle ki; 27. yasama döneminin ilk mevzuatı olan 7145 sayılı Yasa ile, OHAL önlemleri üç yıl daha uzatıldı. Böylece OHAL KHK yoluyla “yargısız infaz” şeklindeki kıyım yetkisi, valilere ve ilgili kurumlara aktarıldı. Bu üç yıllık sürenin sona ermesine günler kala, 7333 sayılı Yasa ile bu süre bir kez daha uzatıldı. Bu nedenle, OHAL, yasal düzlemde kısmen de olsa devam ediyor” ifadelerini kullandı.  Kaboğlu, bunun nasıl olduğunu da şöyle açıkladı: “7145 sayılı Yasa önerisi, düzenleme konusu gereği, Adalet Komisyonunda görüşülerek Genel Kurulda kabul edildi. Uzatma önlemlerine ilişkin ve Anayasa’ya aykırı diğer hükümlerin iptali istemiyle CHP, Anayasa Mahkemesine başvurdu.”

Meclis 25 saat aralıksız çalıştırıldı

Üç yılın dolmasına günler kala, uzatma kapsamındaki hükümlerin, bu kez bir torba yasa içine serpiştirilerek, örtülü bir biçimde Bütçe ve Plan Komisyonuna getirildiğini hatırlatan Kaboğlu, “Başta CHP ve HDP gelmek üzere demokratik muhalefet partilerinin yoğun itirazları üzerine, Genel Kurul aşamasında 3 yıllık süreler birer yıla indirildi. Bununla birlikte, ticari şirketlerin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) kayyumluğuna devredilmesi ve TMSF tasarrufuna konulmasına ilişkin süre 3 yıl olarak korundu. Özetle, bu çerçevede TMSF tarafından kayyum olunan şirketler, 2 yıl daha OHAL önlemleri çerçevesinde yönetilecek” ifadelerini kullandı. Kaboğlu, 7333 sayılı ve OHAL önlemlerinin uzatılmasını içeren yasa ve 7334 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’nun, 17 Temmuz 2021’de toplanan ve 18 Temmuz saat 15.00’e kadar 25 saat süreyle aralıksız çalıştırılan TBMM Genel Kurulu tarafından kabul edildiğini belirtti.

Her iki yasanın Anayasa’ya aykırı hükümlerinin iptali için CHP olarak Anayasa Mahkemesine başvurduklarını da anımsatan Kaboğlu, “7333 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 28 Temmuz 2021’de yürürlüğe girdiğine göre, KHK önlemleri, 28 Temmuz’da yürürlükten kısmen kalkmış olacak; çünkü, TMSF önlemleri 2 yıl daha sürecek” dedi.

Kaboğlu, TMSF’ye devredilen şirketler üzerinde nasıl tasarruf edildiği ve sermayenin paravan şirketler yoluyla eşe dosta nasıl dağıtıldığı ve bu konuda son hükümette OHAL’den sorumlu başbakan yardımcısı olarak görev yapan kişinin rolünün, ayrı bir dosya olarak ele alınması gerektiğine de dikkat çekti. “Türkiye OHAL sürecini yaşamaya devam ediyor” diyen Kaboğlu, “Bunda, yürütmenin yanı sıra, yasama ve Anayasa Mahkemesinin sorumluluğu ayrıca ele alınmalıdır” dedi.

“Kendini Anayasa’dan üstü gören böyle bir komisyon adil karar verebilir mi?”

15 Temmuz sonrasında KHK ile görevlerinden ihraç edilenlerin işlerine iade edilip edilmeme kararını vermek üzere kurulan ve büyük tartışma konusu olan OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonuyla ilgili Kaboğlu, “Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu (OHALİİK) da bu sorumsuzluk halkası içinde; üstelik, görevlileri çifte maaşlı. Bu nedenle, sınırlı süre ile kurulduğu halde görev süresi her yıl uzatılan OHALİİK 6. yılında” dedi.  Komisyonun “Ne denli keyfi kararlar verdiğini anlamak için uzun bir araştırma yapmaya ya da sayısal çizelgeler hazırlamaya gerek yok” diyen Kaboğlu, Barış Akademisyenleri (BAK) dosyaları tipik örneğine dikkat çekerek şunları söyledi: “Anayasa Mahkemesi (AYM), Barış Bildirisinin, ifade özgürlüğü güvencesi altında olduğunu karara bağladı. Ağır ceza mahkemeleri (ACM), BAK dosyaları üzerinde aklama kararı verdi. Bu kararlar kesinleşti. ACM ve AYM’lerin herkes için bağlayıcı olan ve kesinleşmiş bulunan kararlarına göre, Barış Bildirisine rıza gösteren öğretim üyeleri ile terör örgütleri arasında “irtibat ve iltisak” yok. OHALİİK ise, yargı kararları yokmuş gibi davranarak BAK dosyalarını beş yıl beklettikten sonra her biri için “ret” kararı verdi.” “Kendini Anayasa’dan üstü gören böyle bir komisyon adil karar verebilir mi?” diye soran Kaboğlu, “BAK dosyalarında açıkça keyfi kararlar vermiş olan geçici bir komisyonun diğer dosyalar hakkında ne denli keyfi kararlar verdiğini tahmin etmek hiç de zor değil” dedi.

Paylaşın

CHP’den ‘Parmak Boyası’ Önerisi

Cumhur İttifakı tarafından hazırlanan seçim kanunu teklifi bugün görüşülecek. Teklife ilişkin CHP’nin yol haritasını anlatan İstanbul Milletvekili Kaboğlu, parmak boyasının yeniden getirilmesi de talep edeceklerini söyledi.

AK Parti ve MHP’nin ortak hazırladığı 15 maddelik seçim kanunu teklifi bugün Meclis Anayasa Komisyonu’nda görüşülecek. Seçim barajının düşürülmesi, milletvekili seçiminde ittifak oy hesabında değişiklik ve il-ilçe seçim kurulu oluşumu başta olmak üzere birçok konuda değişiklik içeren teklife CHP’nin ise 3 temel itirazı olacak.

15 maddeden oluşan kendi önerilerini sunacak olan CHP seçim güvenliği için 2008 yılında kaldırılan parmak boyasının da yeniden getirilmesini isteyecek.

Gazete Duvar’dan Nergis Demirkaya’ya konuşan CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu seçim kanunu teklifini değerlendirdi. “Bu seçim sandığına vurulan kilit, siyasetin sonu” diyen Kaboğlu, OHAL Kanun Hükmünde Kararnamesi ile üniversitedeki görevinden ihraç edilen bir akademisyen olmasına karşın bu kadar zincirleme tuzaklar içeren düzenlemeler koyacaklarını düşünemediğini belirterek, “Benim öngörümün ötesine geçen düzenlemeler. Ama biz ne olursa olsun sandıktan çıkacağız” ifadesini kullandı.

CHP olarak getirilen kanun teklifinde birçok düzenlemeye itiraz edeceklerini ama 3 temel noktanın olduğunu anlatan Kaboğlu bu itirazları ve gerekçelerini şöyle sıraladı:

“Düzenlemeyle Cumhurbaşkanı seçim yasağından bağışık tutuluyor. Buna tuzak, hatta tuzağın ötesinde bu öneriye konulmuş bomba diyorum. Çünkü Cumhurbaşkanı devlet başkanı, Varlık Fonu başkanı, başkomutan… Sayamayacağım kadar “baş” sıfatı var. Siz Cumhurbaşkanı’na seçim yasağı uygulamazsanız iki taraf olur: Devlet ve diğerleri. İttifaklardan söz etmeden iki büyük partiyi dikkate aldığınızda Erdoğan ve Kılıçdaroğlu aynı düzeyde yarışmıyor olacak. Siyasal partiler eşit şartlarda yarışmayacak. Bu Anayasa’da düzenlenen siyasal partilerin serbest yarışması ile ilgili özgürlük ilkelerinin geçerli olmayacağı anlamına gelir. Anayasa’nın serbest ve eşit oy ilkesi tümüyle ihlal edilmiş olacak. Bu büyük bir sorun, tuzaktır. Fiilen böyleydi denilebilir ama fiilen böyle olması başka, sizin bunu açıkça yasaya koymanız başka. Bu kabul edilemez bir durum. Yüzde 10 barajının yarattığı eşitsizlikten çok daha vahim bir durumdur. Çünkü serbest yarışmayı ortadan kaldırıyor.

“Önerimiz barajın sıfırlanması”

Yüzde 10 baraj konusunda bizim önerimiz barajın sıfırlanması. 2017’de hükümeti kaldıran Anayasa değişikliği sonrası “yönetimde istikrar” kavramının anlamı kalmadı. Çünkü Meclis’ten çıkan hükümet yok. Hükümetin olmadığı yerde siz neyin siyasal istikrarından söz edeceksiniz. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanı’na aittir. Parlamento önünde sorumlu değilsiniz, siyasi sorumluluk yok, denge denetleme düzenekleri yok. Neyin istikrarı! Barajın anlamı yok. 6 partinin mutabakat metninde yüzde 3 denildi ama bu parlamenter sisteme dönüş için önerildi.

Seçim kurullarına dokunuluyor. Açıkça seçim kurulları “istediğim gibi oluşturacağım, yönlendirebileceğim seçim kurulu olacak” yaklaşımı… Kura deniyor ama kurayı kim nasıl düzenleyecek? Noter huzurunda mı, siyasi parti temsilcileri huzurunda mı olacak? Katılmak istemeyen dilekçe verecek deniliyor. Kulağa mı fısıldanacak bunlar. Yıllarca uygulanan nesnel ölçütten, kuraldan ayrıldığınızda doğru yolu bulmanız mümkün değil. Ocak ayında seçim kurulları başkanları belli oldu. Oluşmuş olan kurulu nasıl lağvedersiniz?

Meclis Anayasa Komisyonu Üyesi Kaboğlu milletvekili seçiminde ittifak oylarının etkisini ortadan kaldırıp her partinin aldığı oya göre milletvekili çıkarmasını düzenleyen maddeyi de eleştirdi. Kaboğlu, bu madde görüşmelerinde iktidarı “2018’de getirdiğinizi neden değiştiriyorsunuz?” diye sorgulayacaklarını söyledi.

Ek madde önergesi sunulacak

Seçim teklifinin görüşmelerinde CHP’li üyeler eleştiri ve itirazlarının yanı sıra önerilerini de dile getirecek. Teklifte Anayasa’ya aykırı olduğu ifade edilen Cumhurbaşkanı’nın seçim yasaklarından bağışık olması ve seçim kurulları ile ilgili maddelerin teklif metninden çıkarılması istenirken 15 başlıkta değişiklik ve ek madde önergesi sunulacak.

Kaboğlu, CHP grubu olarak verecekleri 15 önerge içinde ilkinin 2008 yılında kaldırılan parmak boyasının yeniden getirilmesi olacağını  söyledi. “Bizim için önemli olan seçim güvenliği” diyen Kaboğlu, “Cumhurbaşkanı’nın seçim yasaklarından bağışık tutulması, il-ilçe seçim kurullarında değişiklik gibi saydığım hususlar seçim güvenliğini sorgulatan düzenlemeler. Çifte oy kullanılmasının önlenmesi için parmak boyasının yeniden getirilmesi talebi makul” değerlendirmesinde bulundu.

Kaboğlu, Komisyon’da gündeme getirecekleri diğer önerileri ise, “Mühürsüz oy pusulası zarflarının kabul edilmemesi, engellilerin tek başına oy kullanabilmesi için her türlü araç gerecin sandıkta bulundurulması ve teknik alt yapının hazırlanması, Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimi pusulalarının ayrı zarflara konulması, yurt dışı seçim çevresi oluşturulması, yüzde 1 oy almış partilere Hazine yardımı yapılması” olarak sıraladı.

CHP Milletvekili Kaboğlu teklifin itirazlara rağmen bu haliyle yasalaşması durumunda hiç beklemeden hızla Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapacaklarını da sözlerine ekledi.

Paylaşın