YSP, Yeni Anayasa Çağrısına Kapıları Kapattı: Demokratik Bir Ortam Yaratılmadan…

Yeni yasama döneminin ilk Meclis grup toplantısında konuşan YSP Eş Sözcüsü İbrahim Akın, “Yaşadığımız gerçeklik önümüzde, Erdoğan’ın kapsayıcı tonda söylediği sözlerin bu şekilde gerçekleşmeyeceğini düşünüyoruz. Türkiye’de demokratik bir ortam yaratılmadan, demokratik bir ortamda söz ve karar süreçleri oluşturulmadan, kapalı kapılar ardında AKP-MHP’nin hazırlayacağı anayasanın bu parlamentodan geçirilmeye çalışmasını kabul etmemiz mümkün değildir” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Biz bütün Türkiye’deki halkların, inançların, kimliklerin, insanların katıldığı demokratik bir anayasa yapma sürecinin olması gerektiğini ısrarla ve inatla söylüyoruz. 12 Eylül Anayasasını tepe tepe kullanan ve her türlü otoriter rejimini inşa eden AKP-MHP iktidarı, samimiyet testi olarak öncelikle demokratik bir ortam sağlamalıdır. Bunu sağlamadan yapılacak her çalışmanın sahici, samimi ve gerçekçi olmayacağı açıktır.”

Yeşil Sol Parti (YSP) Eş Sözcüsü İbrahim Akın, yeni yasama döneminin ilk Meclis grup toplantısında konuşma yaparak gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Akın, şunları söyledi:

“Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum, hoş geldiniz. Ekranları başında bizleri izleyen değerli halklarımızı da buradan bir kez daha sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Evet, yeni bir sürece başladık. Meclis 28’inci döneminin açılışını yapmış oldu ve biz de ilk grup toplantımızı yapıyoruz. Ne yazık ki son 2 günde birçok arkadaşımızın gece baskınlarıyla hukuksuz bir şekilde gözaltına alınmasıyla karşı karşıya kaldık. Demokratik siyasete dönük bu müdahaleyi kabul edilemez bulduğumuzu ifade ediyoruz ve arkadaşlarımızın bir an önce serbest bırakılmasını istiyoruz.

Ayrıca 1 Ekim’de yaşanan şiddet olayı karşısında tutumumuzu açıkladığımız ve aynı zamanda Türkiye’deki en önemli sorunlardan biri olan Kürt sorununun çözümü için yaptığımız basın açıklamasını çarpıtarak özellikle yandaş medyada Eş Sözcümüz Çiğdem Kılıçgün Uçar üzerinden yapılan saldırıları buradan nefretle kınıyoruz. Açıklamamızda şiddeti kabul edilemez bulduğumuzu, Türkiye’de ekonomik, sosyal ve toplumsal olarak Kürt sorunu çözülmediği sürece Türkiye halklarının ağır bedeller ödediğini ifade eden sözlerimizin, “Türk milleti ağır bedel ödeyecek” demişiz gibi çarpıtılmasıyla yapılan manipülasyonları kınıyoruz. Özellikle Cumhurbaşkanı Danışmanı Oktay Saral’ın açıklamalarını ahlaki bulmuyoruz ve bu ahlaksızca yaklaşımını kınıyoruz. Bu konuda gerekli her türlü itirazımızı ve hukuki olarak da çalışmalarımızı yaptığımızı kamuoyuna duyuruyoruz.

Meclis 1 Ekim’de açılış yaptı. Parlamentonun Türkiye halklarının sorunlarının çözülmesi konusunda elinden geleni yapması gerektiğine dair iyi niyet duygularımızı ifade etmek istiyorum. 28. dönemin Türkiye halklarının sorunlarının çözümünde başarılı olmasını diliyorum. Ülkemizin değişime ihtiyacı var, otoriterleşen rejimi değiştirme ihtiyacı var. Halkların iradesini şekillendirmiş barışın ve kardeşliğin iklimini tesis etme ihtiyacı var. Başta Kürt sorunu olmak üzere toplumsal sorunlarımızı barışçıl ve demokratik siyaset zemininde çözme ihtiyacımız var. On yıllardır güvenlik politikaları, şiddet ve savaş yöntemleri denendi ve denenmeye devam ediyor. Bu yöntemlerin sorunları çözmediğini artık anlamış olmamız lazım. Artık onurlu ve adil bir barışa şans tanımanın zamanı gelmiştir, demokratik siyasetin önünün açılmasının zamanı gelmiştir.

Bunun için bütün zeminlerin en verimli ve doğru şekilde kullanılmasının zamanı gelmiştir. Daha ne kadar bomba patlayacak ve şiddet ortamı devam edecek, daha ne kadar harekat yapılacak, daha ne kadar toplumun kutuplaşmasını ve düşmanlaşmasını sağlayan siyasetinizi devam ettireceksiniz? Artık yeter, bu sürecin böyle gitmesi mümkün değildir. Barışa şans verin. Yeşil Sol Parti olarak başından beri sorunların şiddet dışında, demokratik müzakere yoluyla çözüleceği konusunda ısrarla ve inatla söylediğimiz sözlerimizi tekrarlıyoruz. Elbette çözümün konuşulmasının, tartışılmasının en önemli zeminlerinden biri parlamentodur. Kronikleşmeden, içinden çıkılmaz hale gelmeden tüm toplumsal sorunların demokratik ve acil çözümünün yerinin Meclis olduğunu biliyor ve Meclis’in bu bakımdan işlevli hale getirilmesi gerektiğini ifade ediyoruz.

AKP-MHP iktidarı eliyle inşa edilmeye çalışılan tek adam rejimi Meclis’i işlevsiz kılmak için her türlü yöntemi denedi. Meclis neredeyse tek adam rejiminin talepleri doğrultusunda noter haline getirilmeye çalışıldı. Biz bu sürecin böyle yürütülmesini kabul etmiyoruz. Meclis’te 600 milletvekili var ve bu vekiller Türkiye halklarının iradesiyle seçilmiş ve onların sorunlarını çözmek için görevlendirilmiştir. Ve onları temsilen buradadırlar. Biz 600 vekilin iradesini gasp eden ve Meclis’i noter gibi değerlendiren bu anlayışı kabul etmiyoruz. Meclis’in bu dönemde gerçek anlamda demokratik tartışmaları ve müzakereleri yapması gerektiğini, Türkiye’nin en temel sorunları olan demokratik sivil bir anayasayı yapmaya aday olması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için de her türlü çalışmayı ve mücadeleyi yürütmeye kararlıyız.

Meclis açılışında yaptığı konuşmada AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Türkiye’de herkesi kapsayan bir anlayışla anayasa tartışması yapacaklarını söyledi ve temel olarak da AB meselesi ile ilgili kıyaslayarak “Kopenhag Kriterlerini Ankara kriterleri olarak uygularız” dedi. Biz Türkiye’deki mevcut duruma göre Ankara kriterlerinin ne olduğuna bakmaya çalıştık. Türkiye’de şu anda yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç olduğunu kabul ediyoruz. Sivil demokratik yeni bir anayasa yapma iddiasında olduğumuzu ifade ediyor ve diyoruz ki eğer Kopenhag Kriterleri gerçek anlamda uygulanacaksa bu kriterlerin en temel özelliği demokrasidir.

O zaman 22 yıldır iktidarda olan Erdoğan’a Kopenhag Kriterlerini hatırlatıp sormak istiyoruz. Kopenhag Kriterleri hukukun üstünlüğüdür. Yarattığınız yasasızlık rejimi mi Ankara kriterleriniz? Anayasaya göre uyulması zorunlu olan AİHM kararlarını yok sayarak mı hukukun üstünlüğünü sağlayacaksınız? Mevcut anayasanın en temel demokratik ilkelerini bile uygulamadan mı hukukun üstünlüğünü sağlayacaksınız? Yoksa katliam suçlarına karşı oluşturduğunuz cezasızlık mıdır Ankara kriterleriniz?

Kopenhag Kriterlerinin bir diğeri de demokrasiye güvence olan bütün kurumların işletilmesidir. AKP-MHP iktidarı olarak halkın iradesini gasp edip parti kapatarak, kayyım rejimi inşa ederek mi demokratik kriterlerini uygulayacak? Yoksa milletvekili dokunulmazlıklarını kaldırarak mı demokrasi kriterlerini uygulayacaksınız? Ya da gece baskınlarıyla mı demokrasi kriterlerini uygulayacaksınız? İnsan haklarına ve azınlık haklarına saygıyı teminat altına alan istikrarlı kurumların varlığı Kopenhag Kriterlerinin en önemli üçüncü maddesidir. Bunu konser yasaklayarak, filmlere sansür uygulayarak, kültürlere düşmanlık yaparak mı uygulayacaksınız? Yoksa elinizin değdiği her coğrafyada yarattığınız savaş, çatışma ve kan iklimiyle mi başaracaksınız?

Ya da başta Kürt sorunu olmak üzere toplumsal sorunların çözümünde baskıyı, yok saymayı, savaşı, güvenlikçi politikaları mı dayatacaksınız? Tecrit politikasını derinleştirerek mi insan haklarını savunacaksınız? Gezi tutsaklarına müebbet ceza vererek mi, Kobanî Kumpas Davasında siyasetçileri siyasi rehine haline getirerek mi Ankara’nın kriterlerini gerçekleştireceksiniz? İstanbul Sözleşmesini iptali ederek mi Ankara’nın kriterlerini gerçekleştireceksiniz? Yoksa insanların yaşam biçimine müdahale ederek mi gerçekleştireceksiniz?

Yaşadığımız gerçeklik önümüzde, Erdoğan’ın kapsayıcı tonda söylediği sözlerin bu şekilde gerçekleşmeyeceğini düşünüyoruz. Türkiye’de demokratik bir ortam yaratılmadan, demokratik bir ortamda söz ve karar süreçleri oluşturulmadan, kapalı kapılar ardında AKP-MHP’nin hazırlayacağı anayasanın bu parlamentodan geçirilmeye çalışmasını kabul etmemiz mümkün değildir. Biz bütün Türkiye’deki halkların, inançların, kimliklerin, insanların katıldığı demokratik bir anayasa yapma sürecinin olması gerektiğini ısrarla ve inatla söylüyoruz. 12 Eylül Anayasasını tepe tepe kullanan ve her türlü otoriter rejimini inşa eden AKP-MHP iktidarı, samimiyet testi olarak öncelikle demokratik bir ortam sağlamalıdır. Bunu sağlamadan yapılacak her çalışmanın sahici, samimi ve gerçekçi olmayacağı açıktır.

Bu Ankara kriterleri karşısında Yeşil Sol Parti’nin kriterlerini sizlerle paylaşmak istiyoruz. Biz özgürlükçü, eşitlikçi, katılımcı, ekolojik bir anayasa için gerekli her türlü çalışmayı Meclis’te sonuna kadar yapmaya hazırız. Çeşitli hazırlıklarımızın olduğunu zaten söylemiştik. Şimdi çok daha güçlü bir şekilde bu yasama yılında bunları gerçekleştirme konusunda kararlıyız. Ve bütün halkımızı önümüzdeki dönemde bu tartışmaların parçası olmaya çağırıyoruz. Yeni anayasa konusunda herkese çağrımız şudur; gelin yüzyıllık Cumhuriyeti inkara ve yok saymaya dayalı otoriter kimliğinden kurtaralım ve ikinci yüzyılda Cumhuriyetin gerçek anlamda demokrasi ile buluştuğu bir süreci birlikte inşa edelim. Bu konuda bütün toplumun ortak iradesini ve gerçekliğini sağlayalım.

“Gezi’nin arkasında durmaya devam edeceğiz”

Biliyorsunuz bir Gezi Davası sonuçlandı birkaç gün önce. Sivil anayasanın demokratik olarak özellikle örgütlenmesi önünde her türlü engelin olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Gezi’de yaşanan süreçlerin herkes tarafından bilindiğini ve uzun uzun anlatılacak bir hikaye olmadığını görüyoruz. Yedi milyon insanın kendisini ifade etmek ve doğasına, yereline ve aynı zamanda hayatına sahip çıkmak için katıldığı süreçlerin, demokratik zeminde protesto olarak yapılan işlerin hepsini darbe olarak değerlendirerek Osman Kavala, Can Atalay, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman ve Mine Ezerden’in müebbetle cezalandırılması kabul edilemezdir.

AİHM’in ilgili 10 Aralık 2019 tarihli kararı yok sayılmıştır. Avrupa Konseyi Başkanlık Komitesinin 2 Şubat 2022 tarihli ihlal prosedürünü başlatma kararı da yok sayılmıştır. Bu karar hem ulusal hem de uluslararası anlamda hükümsüzdür. Biz bunun takipçisi olmaya ve Gezi’deki insanlarımızın arkasında olmaya devam edeceğiz. Gezi’de kaybettiğimiz bütün canlarımızın mücadelesine sahip çıkmaya devam edeceğiz.

“Deprem bölgesinde insanlarımız ciddi sorunlarla karşı karşıyadır”

Yine bir pembe tablonun parçası olarak AKP Genel Başkanı Erdoğan depremle ilgili şöyle bir açıklama yaptı. Diğer ülkelerle kıyaslandığında en hızlı biçimde ve en aktif bir şekilde deprem bölgelerinde yaraların sarıldığını ve deprem bölgesindeki bütün sürecin çok iyi bir şekilde yönetildiğini anlatmaya çalıştı. Uzun uzun cümleleri var, buradan şimdi bunları paylaşmak istemiyorum. Ama bizim gördüğümüz gerçeklik bu değildir. Keşke böyle olsaydı ve depremdeki 15 bine yakın yurttaşımızın yaraları sarılmış olsaydı da biz buradan bu meseleyi konuşmamız olsaydık. Ama gördüğümüz tablo tam tersidir.

Biz 2. günden itibaren Eş Sözcümüz Çiğdem Kılıçgün ile beraber deprem bölgesindeydik. Depremin üstünden yaklaşık 7 ay geçti, 8’inci aya varıyor. 15 gün önce yine bir heyetimizle beraber bölgeye gittik. Gördüğümüz tablo AKP-MHP iktidarının söylediği gibi değildir. Tam tersine şu anda insanlarımız çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır, vicdanları yaralayan bir durumla karşı karşıyadır. Hala deprem sonrası süreçte hiçbir değişiklik yoktur. Şu anda insanlarımız konut sorunu yaşamaktadırlar. En acil su sorunu yaşamaktadırlar. Yıkılması gereken binlerce bina yıkılmamıştır. Yıkılanlar da orada yaşayan insanların yaşamlarını tehdit etmektedir.

Yıkım sırasında alınmayan tedbirlerden dolayı asbest çok yaygın bir şekilde hastalık yaymaktadır. Asbest insanlarımızın cilt kanserine yakalanmasına da sebep olabilecek bir tehdit oluşturmuştur. Hatay Tabip Odasının açıklamasına göre asbestin yarattığı seksen civarında rahatsızlık gündeme gelmiştir ve o koşullarda artık tedavi edilemez duruma gelmiştir. Erdoğan, “Biz şu anda iki yüz bin konutun temelini attık ve en kısa zamanda bütün deprem mağdurlarını bu konutlara yerleştireceğiz” diyor. Bizim gördüğümüz tablo tam tersidir.

Örneğin Malatya ve Adıyaman’da bazı yerlerde konutlaşma başlamıştır, ancak Hatay’da bir tane konut bile yapılmamıştır. Bunun çok somut örneğini dün Hatay İskenderun’da gördük. Çadırlarda kalan insanlarımız maalesef sel altında kalmışlardır. İşte Erdoğan’ın yalanı 2 gün sonra açığa çıkmıştır. Bu gerçekleri yok sayarak depremi unutturmaya çalışanlar karşısında biz Meclis’i depremi unutturmamak ve çözüm üretmek için olağanüstü toplantıya çağırdık.

Toplantımıza cevap bulamadık ve yeterli çoğunluk sağlayamadığımız için de maalesef Meclis deprem gündemiyle toplanamadı. Biz buradan sesleniyoruz; 15 milyon insanı ağır etkileyen, binlerce insanın canına mal olmuş olan bu durum karşısında Meclis’in araştırma, soruşturma, yerinde inceleme yapmasına ihtiyaç vardır. İncelemelerde bizim gördüğümüz hikayeler mi gerçek, yoksa iktidarın söyledikleri mi? Bizim gördüklerimiz gerçek değilse buradan sizlerin huzurunda özeleştiri vermeye hazırız.

Biz şunları tespit ettik: Acil su ihtiyacı vardır, insanların insanca yaşayabileceği konuta veya konteynerlere ihtiyaç vardır. Okula gidebilecek insanlarımızın okula gidecek olanakları kalmamıştır. Okullar yıkılmıştır, sağlık sistemleri çökmüştür. Mesela sadece Hatay’da 72 tane sağlık merkezi çökmüştür. Şu anda Hatay’da 1 milyon insan yaşamasına rağmen 1 tane cerrah vardır. O da sağlık sisteminin altyapısı olmadığı için hizmet sunamamaktadır. 75 doktor başvurusu yapılmıştır ama bu başvuruya talep olarak 6 tane doktor gitmiştir.

“Gelin Meclis’te bir araştırma ve gözlem komisyonu kuralım”

Bizim talebimiz şudur; bu bölgede yaşayan insanların hizmetlerine destek vermek için AFAD bölgesi ilan edilmesi lazım. Yani olağanüstü koşulların yaşandığı bölgelerde hizmetlerin yapılması lazım. Bu yapılmadığı sürece oraya ne doktor gidecek ne öğretmen gidecektir. Ve insanlarımız şu anda okula gidemeyen çocuklarıyla baş başa kalmışlardır. Dolayısıyla bu kadar ağır koşullarda yaşayan insanlarımızın acilen yardıma ihtiyaçları vardır. Meclis’teki bütün partilere buradan çağrımız şudur; gelin bir araştırma ve gözlem komisyonu, bir heyet oluşturalım. Deprem bölgesine gidilsin, değerlendirilsin ve bu süreç orada görülsün ve çözüm önerileri Meclis’e getirilsin. Biz elimizden geleni yapmaya varız. Deprem mağdurlarını ve depremde yaşananları ısrarla, inatla unutturmayacağız ve deprem mağdurlarıyla olmaya devam edeceğiz.

Ekonomiyle ilgili Erdoğan açıklamalarında, halkın canını yakan hayat pahalılığından bahsetti ama yaşam standardının yükseldiğinden de bahsetti. Biz bunu anlamadık. TÜİK’in açıklamasını, yani şu anda kendi kurumlarının yaptıkları analizleri bile kabul etmeyen, onları yok sayan bir açıklamayla karşı karşıya kaldık. Tüketici Hakları Derneği şöyle bir araştırma yapmış. Türkiye’deki insanların yüzde 82’si açlık ve yoksulluk sınırları altına kalmış. Bu kadar açık bir yoksulluk meselesi var. Dolayısıyla biz buradan şunu söylemek istiyoruz; Türkiye’deki mevcut ekonomik durum bu kadar vahimken, çalışanların ve emeklilerin durumu bu kadar vahimken, emekliler neredeyse yaşayamaz hale gelmişken, durumu iyileştireceğiz deyip bunu Ocak ayına erteleyen bir anlayışı kabul etmiyoruz. Evet, bunun karşısında başka bir hikaye daha var ekonomiyle ilgili.

Yine araştırmalara göre Türkiye’deki bankaların ve sermaye gruplarının önemli miktarda yüksek kar elde ettiği söyleniyor. 2022 yılının kar oranı açıklandığında katlanmış bir kar oranı gözüküyor. Yüzde 112. Bir kısım şirketler ve bankalar yüzde 112 kar ediyor ama emeklimizin ve çalışanımızın geliri, maaş arttığı gün bile yapılan farklarla beraber cebinden alınıyor. Böyle bir hikaye yok.

Bu koşullarda insanların barış içinde yaşaması mümkün değil. Onun için de zaten her yerde silahlar patlıyor, adliye önünde kavgalar oluyor, insanlar birbirlerine giriyorlar. İnsanların artık ruhsal bozukluklar içerisine girdiğini bilim insanları da söylüyor. Buradan bir kez daha sesleniyoruz; bu ekonomik koşullarda Türkiye’yi yönetmek mümkün değildir. Siz otoriter ve faşizan rejiminizi inşa etmeye çalışıyorsunuz ama aynı zamanda anayasayı herkesin katıldığı ve benim anayasam diyeceği bir şekilde yapma iddianız var. Bunun gerçekçi olmadığını buradan bir kez daha söylüyorum.

Dış politika meselesiyle ilgili de Erdoğan’ın açıklaması var. Erdoğan şunu söylüyor: “Biz dostluk elimizi bütün dünyaya, bütün bölgelerimize uzatıyoruz”. Nereye uzatıyor? Suriye’ye uzatıyor, Libya’ya uzatıyor ve başka ülkeleri sıralıyor. Biz de diyoruz ki bu mevcut ülkelerde dostluk elinizi uzattıysanız, barışı temin ettiyseniz vay halimize. Çünkü bu ülkelerde sürekli insanlar çatışma içinde. Son örnek Karabağ’da yaşanan durum. Ve en son bu sürecin bir parçası olarak Irak’ta yaşanan durumları sizlerle paylaşmak isteriz.

Irak’ta ve Suriye’de yaşanan müdahaleler ve yapılan operasyonlar, oradaki halklar arasında düşmanlığı besledi ve aynı zamanda bu düşmanlık siyasetinin sonucu olarak da ülkemizde hayatı derinden etkileyen ekonomik krizlerin ve toplumsal süreçlerin bir parçası oldu. Biz buradan ısrarla şunu söylüyoruz; bu siyasetinizin sonu gelmiştir. Bu yöntemler denenmiş yöntemlerdir. Denenmiş yöntemlerle bütün dünyadaki süreci değerlendirip barışı sağlayamazsınız, dostluk elini uzatamazsınız. Ancak ve ancak kendi çıkarlarınız için neo-liberal politikaların parçası haline gelmiş olursunuz.

Son olarak sizlerle şunu paylaşmak isterim. Ülkemiz böyle bir süreçten geçerken, biz de seçim sonrası uzun tartışmalar ve değerlendirmeler yaptığımız bir kongre sürecindeyiz. Konferanslarımızı ve çalıştaylarımızı yaptık. 15 Ekim’de bir kongremiz var. Buradan sizler vasıtasıyla tüm halkımıza şunu ifade etmek istiyoruz. Bu kongre bizim için tarihi bir kongredir. Yenilenmenin güçlü bir şekilde sözünü söyleyeceği, Türkiye’nin demokratik siyasetinde, barışında, özgürlüğünde, eşitliğinde, adaletinde Yeşil Sol Parti’nin yeni ismiyle çok güçlü bir şekilde yenilenerek sorumluluk alacağı bir sürecin içindeyiz.

Biz bu kongreye tarihsel bir önem atfediyoruz. Bütün halklarımızı, bütün yoldaşlarımızı bu kongrenin değişimine ve sözüne ortak olmaya, “Özgürlük İçin Yeniden” buluşmaya çağırıyoruz. 15 Ekim’de “Özgürlük İçin Yeniden” şiarıyla yapacağımız kongrenin, Türkiye’deki bütün halklar için, özgürlük için, eşitlik için, barış içinde demokratik bir yaşam için çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Onurlu ve büyük bir geleneğin taşıyıcısı olarak sürdürdüğümüz bu görevi bizden sonrakilere devretme kararlılığındayız. Halkların özgürlük ve demokrasi mücadelesinde vardık, varız, var olacağız. Gelecek güzel günlere olan inancımızla sizleri saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.”

Paylaşın

YSP’li İbrahim Akın: “Üçüncü Yol” Siyasetini Örgütlüyoruz

Partisinin “Büyük Konferans” toplantısında konuşan eşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, “Bizim seçeneğimiz 3’üncü Yol seçeneğidir. Bu ülkedeki bütün ezilenlerin ortak geleceğinin inşa edileceği bir başka seçenek Üçüncü Yol seçeneğidir” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bu seçenek yeterince anlaşılmış görünmüyor. Biz Türkiye tarihi boyunca aslında bunun çeşitli biçimlerini her beraber yaşadık. Emeğin, özgürlüğün, eşitliğin, adaletin, ekoloji ve yaşam savunucularının burada olduğuna inanarak aslında HDP paradigması diye bahsettiğimiz HDP projesi bugüne geldi. Yeşil Sol Parti, bu geleneğin devamı olarak bugün Üçüncü Yol siyasetinin etkili bir şekilde örgütlenmesi için mücadele ediyor.”

Akın, konuşmasının devamında, “Bu mücadelede sırasında başarılarımız olduğu kadar başarısızlıklarımız da var.  Bunlarla yüzleşiyoruz ama 3’üncü Yol vazgeçilmez stratejimizdir. Bu aynı zamanda bizim barış ve özgürlük mücadelesi veren, bedel ödeyen ve cezaevlerinde olan arkadaşlarımıza karşı sorumluluğumuzdur. Biz bu sorumluluğumuzdan asla vazgeçmeyeceğiz. Şu anda iktidar ve muhalefet bizi seçeneksiz bırakmak isteyebilirler ama biz onların karşısında asla bu tasfiye siyasetine karşı pes etmeyeceğiz. Bütün inançların birlikteliğini, çoğulculuğu ve ortak geleceği inşa etmek konusunda kararlı bir şekilde yürüyeceğiz. Bu konferans bu yüzden önemli.” ifadelerini kullandı.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin (Yeşil Sol Parti) yeniden yapılanma ve inşa süreci kapsamında gerçekleştirdiği “Büyük Konferans”, bugün Ankara Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde başladı. Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, konferansın açılışında bir konuş yaptı. Akın, şunları söyle:

“Bugün burada büyük bir kalabalıkla önümüzdeki dönemin yol haritasını ve yeni hikayemizi çıkaracağız. Cezaevinde siyasi olarak rehin bulunan ve direniş destanı yazan barış ve özgürlük mücadelesi savunucusu yoldaşlarımızın katkılarıyla bu kongreyi daha güçlü bir şekilde yapmaya çalışıyoruz. Sevgili Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ şahsında bütün yoldaşlarımızı sevgiyle selamlıyoruz. Onların katkılarıyla daha güçlü bir yol haritası çıkaracağımıza inanıyorum.

Ülkemiz çok ağır bir çoklu krizle karşı karşıya. Hem ekonomik hem toplumsal hem siyasal hem de aynı zamanda ağır bir şiddet altında kriz sarmalı içerisinde yaşıyoruz. Buradaki arkadaşlarımızın neredeyse yüzde yüzü bunun ekonomik etkisi altında yaşıyor. Saray rejiminin sözcüsü Erdoğan, bu meselenin psikolojik olduğunu söylüyor. Yüzde 90’ı bu meseleden muzdarip olan insanlarımızla alay ediyor aslında.
Biz bunun psikolojik bir vaka olduğu tespitine varamıyoruz.

Türkiye’deki yaşanan bu krizin ana sebeplerinden bir tanesi Kürt sorununun demokratik bir şekilde çözümsüzlük sürecine girmesidir. 2014 yılından bu yana yaşanan süreç aslında hepimizin içinde olduğu bir gerçekliği ifade ediyor. Bu gerçeklik neydi? Bu gerçeklik; 2013’te başlayan barış sürecini, imzalanan Dolmabahçe Mutabakatını 2014’te Erdoğan ve AKP iktidarının reddetmesi ve masayı devirerek başlattığı yeni sürecin ifadesiydi. Bu süreç aynı zamanda o günden bu yana Türkiye’nin içinden çıkılmaz derin krizlere girmesinin sebebidir. Türkiye halkları bu krizin içinde debeleniyor ve bu krizin bedelini ödüyor. Bunun aynı zamanda büyük ölçüde bir silah ticaretiyle beraber topluma mal edilen ciddi sonuçları olduğunu görüyoruz.

Bu mesele karşısında sürdürülen barış, özgürlük, demokrasi ve eşitlik mücadelesi inanılmaz bir şekilde tahrip edildi. Bu mücadeleyi yürütenler, bu mücadele içerisinde yani masada bulunan insanlar şu anda Kobanî Kumpas Davasında yargılanıyor. Kobanî Kumpas Davasının bir tarafında devlet yani İçişleri Bakanından Cumhurbaşkanına kadar herkes muhatap iken şimdi barış mücadelesinin savunucuları yargılanıyor.

2 gün önce Kobanî Kumpas Davasındaydık. Sevgili Meclis Başkanvekilimiz Sırrı Süreyya Önder savunma yaptı. Aynen şunları söyledi. “Siz beni yargılayamazsınız. Ben şu anda Meclis Başkanvekiliyim ve aynı zamanda milletvekiliyim. Yani şu anda elinizdeki yasaların yapılmasını sağlayan bir yerim. Siz tersten buradaki yargı olarak ve aynı zamanda yürütmenin eliyle ortaya çıkan belgeler eliyle beni yargılayamazsınız. Böyle bir hakkınız yok. AYM’nin verdiği kararlar bunun çok somut göstergesidir”.

Açık açık bir saat neden savunma alamayacaklarını mahkeme heyetine söyledi. Ama karşıdakiler, Bilal’e anlatılır gibi anlatılmasına rağmen anlamadılar. Talimatlarla orada durduklarını bir kez daha kanıtladılar. Bir yargı heyeti değil sanki Saray tarafından görevlendirilmiş bir komisyon gibi görevlerine devam ettiler. Buradan bir kez daha şunu söylemek isteriz; sizin bu konuda yapmış olduğunuz yargılama aslında sahtedir, bir kumpas hikayesi sonucudur. Orada yargılanan bütün arkadaşlarımız mahkemeyi yargılıyorlar, Saray rejimini yargılıyorlar. Onlar da mahcup mahcup dinliyor. İnanın oradaki görevli memurlara baktığınızda bunu çok net anlıyorsunuz.

Kobani Kumpas Davasıyla yargılanmak istenen yalnızca aktif sorumluluk almış arkadaşlarımız değildir; halkımızın yürüttüğü barış mücadelesidir, sistematik olarak şiddete maruz kalan gençlerimizin bedenleridir, analarımızın dinmeyen yarasıdır, çocuklarımızın heba edilmek istenen geleceğidir. Kısacası bu devletin kuruluşundan bu yana yüzyıllık inkar ve imha siyasetinin sonucudur. Dolayısıyla bu süreç bir bütün olarak bizim yargılanma sürecimizdir.

Öte yandan Sayın Öcalan; barış sürecinin yol haritasına ve sürecin yönetilmesine dair bütün katkılarından sonra, Dolmabahçe Mutabakatının rafa kaldırılmasından sonra tecrit altında. Bu politika sanmayın ki sadece orada cezaevlerinde. İnanılmaz bir kötülük iktidarı, bir düşman iktidarı var. Ve bütün muhalefet yargılanıyor, tecrit ediliyor. Bu tecrit politikası sadece cezaevlerinde değil aynı zamanda hayatın her alanında uygulanıyor. O kadar yaygınlaştı ki mevcut muhalefetin değişik yerlerindeki herkes aynı zamanda bundan etkilenmeye başladı. Biliyorsunuz en son “Tecrit insanlık suçudur” diyen Merdan Yanardağ yargılanıyor ve cezaevinde.

Vekil olmasına rağmen cezaevinde bulunan Can Atalay bundan mahrum edilmiş durumda. Celalettin Can cezaevine girdiğinde iki gün kendisine su verilmemesi bu tecrit politikasının pratik sonucudur. Akbalen’de ekoloji mücadelesi verenlere yapılan inanılmaz saldırı bunların sonucudur. Eskişehir’de, Antep’te işçi direnişlerine dönük yapılan hukuksuz saldırılar bunun bir sonucu. Bu tecrit politikası muhalefet eden herkese uygulanmaya başlandı.

Buradan herkese sesleniyoruz. Mesele bir kesime yönelik bir tecrit politikası ile başlamıştı. Ancak şimdi bütün Türkiye’nin muhatap olduğu hukuksuz, insan haklarına aykırı, evrensel normlara aykırı bir politika bu ülkede uygulanıyor. Bu bakımdan önümüzdeki dönemin siyasetini eğer bu iktidardan kurtarmak istiyorsak, biz muhalefet edenler bunun farkında olarak siyaset yapmak zorundayız. Başka türlü üç maymunu oynayarak bu ülkede siyaset yapamazsınız. Önümüzdeki sürecin en önemli sorunlarından biri de bu iktidar karşısında yaşadığımız blok hikayesi var. Biz içinde bulunduğumuz süreci şöyle değerlendiriyoruz. İki kutuplu siyasete bizi sıkıştırmaya çalışıyorlar.

Biz diyoruz ki mevcut faşizan Saray rejimi etrafındaki iktidar; yani dinci, milliyetçi, otoriter rejim sadece bir rejim değil aynı zamanda devletin kendisi haline gelmiş durumda. Bu devletin karşısında muhalefet edecekseniz, bu topluma umut vereceksiniz bu umudun yolu bir başka seçenek yaratmaktır.  Biz her iki seçeneğe de yani Saray rejiminin de restorasyoncu ve yüzyıllık tarihin sonuçlarını çözemeyen aklın da Kürt sorunu başta olmak üzere hiçbir sorunu çözemeyeceğini düşünüyoruz. 100 yıllık cumhuriyet birikimi demokrasiyle buluşmadığı sürece halklara bir çare olamaz.

“Üçüncü Yol siyasetini örgütlüyoruz”

Bizim seçeneğimiz 3’üncü Yol seçeneğidir. Bu ülkedeki bütün ezilenlerin ortak geleceğinin inşa edileceği bir başka seçenek Üçüncü Yol seçeneğidir. Bu seçenek yeterince anlaşılmış görünmüyor. Biz Türkiye tarihi boyunca aslında bunun çeşitli biçimlerini her beraber yaşadık. Emeğin, özgürlüğün, eşitliğin, adaletin, ekoloji ve yaşam savunucularının burada olduğuna inanarak aslında HDP paradigması diye bahsettiğimiz HDP projesi bugüne geldi. Yeşil Sol Parti, bu geleneğin devamı olarak bugün Üçüncü Yol siyasetinin etkili bir şekilde örgütlenmesi için mücadele ediyor. Bu mücadelede sırasında başarılarımız olduğu kadar başarısızlıklarımız da var.

Bunlarla yüzleşiyoruz ama 3’üncü Yol vazgeçilmez stratejimizdir. Bu aynı zamanda bizim barış ve özgürlük mücadelesi veren, bedel ödeyen ve cezaevlerinde olan arkadaşlarımıza karşı sorumluluğumuzdur. Biz bu sorumluluğumuzdan asla vazgeçmeyeceğiz. Şu anda iktidar ve muhalefet bizi seçeneksiz bırakmak isteyebilirler ama biz onların karşısında asla bu tasfiye siyasetine karşı pes etmeyeceğiz. Bütün inançların birlikteliğini, çoğulculuğu ve ortak geleceği inşa etmek konusunda kararlı bir şekilde yürüyeceğiz. Bu konferans bu yüzden önemli.

Bu ülkede korkunç bir emek sömürüsü var. Ekonomi Bakanı “Biz artık bundan sonra ücretlilerin, emeklilerin, çalışanların maaşlarını gelecekte tahayyül ettiğimiz enflasyona göre yapacağız” diyor. Bu aynı zamanda şu andaki hakların da gitmesi demek. Şu anda çalışanların yüzde 85-90’ı açlık sınırının altında yaşıyor. Bunu bilim insanları söylüyor. Türk-İş’in belirlediği sınırlara göre açlık sınırının çok altında yaşıyorlar. Böyle bir atmosferde ülkenin sözde tek lideri Erdoğan bunu psikolojik vaka olarak adlandırıyor. Türkiye şu anda dünyadaki kötü koşullarda yaşayan 10 ülkeden biri haline gelmiş durumda.  Öyle bahsettikleri gibi Türkiye’nin durumu iyi değil. Ekonomik krizden çökmüş bir ekonomi var. İçinde bulunduğumuz tabloda iki kutuplu siyaset karşısında toplumun değişim talepleri geçtiğimiz seçimde karşılanmadı.

Deprem meselesini korkunç bir biçimde kullandılar. Deprem inanılmaz bir tahribat yarattı. Deprem doğal bir felaket ama aynı zamanda AKP-MHP şahsında ikinci bir felaket yaşandı. Bu felaketin üzerinden yedi ay geçmesine rağmen gördüğümüz tablo çok vahimdir. Daha dün temel kaldırma sırasında bir yurttaşımızın cesedine rastlandı. Hala bu göçükler altında insanların cenazeleri duruyor. Bütün uyarılara rağmen enkaz kaldırma çalışmalarında asbest tehlikesi yaşanıyor. İnsanlarımız kanser olma tehlikesiyle karşı karşıya. Herkes bağıra bağıra söylüyor ama dinlemiyorlar. Şu anda orada inanılmaz bir rant çetesi haline gelmiş ve devletle işbirliği halinde olan kesimlerce rantçı, talancı, yalancı bir siyasetin etrafında bir inşaat yapılmaya çalışılıyor.

Buradan, geçtiğimiz seçimlerde bize bina yapabilirler diyerek umut eden insanlarımıza sesleniyoruz. Bu yalancı ve talancı siyasete karşı artık daha fazla sessiz kalmayın. Herkesin demokratik hakkı buna isyan ve itiraz etmektir. Ayrıca bütün muhalefete sesleniyorum. Bunun karşısında sessiz kalmak, onursuz bir şekilde durmaktır, ortak olmaktır. Biz daha güçlü bir şekilde bu konferanstan çıkıp Türkiye’nin gerçekten muhalefeti olmaya, insanların umudu olmaya, bunun sözünü ve eylemini örgütlemeye aday partiyiz. Bunu da Yeşil Sol Parti’nin geleneğinden aldığı güçle gerçekleştireceğimize inanıyoruz.

Başka bir konu da yerel yönetimlerle ilgili. Yerel seçimler çok önemlidir. Türkiye’de yaklaşık 7 yıldır kayyımlarla karşı karşıyayız. 15 milyonun iradesini gasp eden Saray rejimine karşı bu dönem bütün halkımızla beraber bu kayyım rejimini bertaraf etmeye hazırlanıyoruz. Kayyımın ortadan kaldırılması, halkın kendi kendisini yönetmesi, söz ve karar sahibi olması için ciddi bir biçimde hazırlanıyoruz. Alacağımız kararlarla önümüzdeki dönemin yol haritasını çıkarırken şunu unutmayacağız. Bizim çeşitli süreçlerden geçerken yaşadığımız başarısızlık nedenlerinden biri yerel seçimler. Bunu kesinlikle ıskalamayacağız.

Halkın iradesiyle bu kayyım rejimini bertaraf edeceğiz ve bir daha bu ülkeye gelmemesi için halkımızın iradesi ve yönetime katılmasıyla bunu başaracağız. Saray rejiminin tek isteği bizi her tarafta tasfiye etmektir. Bu tasfiye ve tecrit siyaseti karşısında çok güçlü bir şekilde örgütlü duracağız ve mutlaka başaracağız. Halkımızın iradesi bunu başaracağını göstermektedir. Biz de bu inançla başaracağımıza inanıyoruz.

Yol haritamızı çıkarıyoruz

Bu süreç içerisinde bir yüzleşmeyi, bir eleştiri sürecini başlattık. Biliyorsunuz yaklaşık 4 aydır bütün bu tartışmaları hiçbir partinin yapmadığı kadar açık ve şeffaf yaptık. Önce ilçelerimizde sonra illerimizde toplantılar yaptık. Halk toplantıları yaptık. Bu halk toplantılarına 30 binin üzerinden insanımız katıldı. Bunları raporlaştırarak ve değerlendirerek önümüzdeki dönemin yol haritasını çıkartmak için çalıştaylar yaptık. Bugün sizlerin delege olarak katıldığı bu konferansta kararlarımızı almış olacağız. Bu kararlarımız kongremizde sonuçlanacak. Bu kararlar bence yeni dönemin yol haritasını çıkartmak bakımından çok değerli ve kıymetli olacak. Hazırlanan karar taslaklarının üzerine her bir arkadaşın katılması bu siyasetin öznesi olmak bakımından önemlidir.

Bu dönemde sadece bunları yaşamadık. Tarihsel paradigmamız inanılmaz bir saldırı altındadır. Bilinçli ve iradeli siyasi bir kararlılık göstermezsek bu saldırılar başarı hikayemizi etkileyecek. Hem devletin egemen güçleri hem de bizi daraltmaya ve sınırlamaya çalışanlar karşısında kapsayıcı ve Türkiye’nin barış mücadelesini ve bütünlüğünü sağlayacak bir yol haritasını çıkarmak konusunda sizlere güveniyoruz. Bu konuda burada bir karar çıkacağına inanıyoruz.

Geçmişteki tartışmalara takılıp kalmamalıyız. Evet, geçmişi tartışalım ama aynı zamanda geleceğe bakalım. Ortak bilinç, irade ve gelecek kaydetmek konusunda konferansımızın çok başarılı bir şekilde sonuç almasını diliyorum. Türkiye’nin bütün halkları buraya bakıyor, aynı zamanda bölgedeki bütün halklar ve dünyadaki ezilenler bizi izliyor. Geleceğimizi daha yoldaşça kurmak için bu mücadeleyi yürütmemiz gerektiğini belirtiyor ve konferansımızın başarılı geçmesini temenni ediyorum. Birlikte başaracağız. An serkeftin an serkeftin.”

Paylaşın

YSP Eş Sözcüsü Akın: İktidar Ekonomide Günü Kurtarma Peşinde

İktidarın uyguladığı ekonomi politikalarını eleştiren Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, “Ekonomi yönetiminin bazı soyut söylemler dışında net bir enflasyonu düşürme planı yok. Umut bağladıkları tek çözüm, bireylerin borçlanmalarını zorlaştırmak, kredi kartı harcamalarını kısıtlamak. Bu, orta ve alt sınıflar için hayat standardının daha da düşmesi demektir. Bunun başka bir sonucu da kapımızın eşiğinde bekleyen büyük bir ekonomik durgunluk dalgasının, azalan mal ve hizmet talebi nedeniyle neden olacağı daha derin bir kriz olacak” dedi ve ekledi:

“IMF müdahalelerine kapıyı sonuna kadar açan iktidar, ekonomide sadece günü kurtarma derdinde. Erdoğan yıllardır dilinden düşürmediği “faiz sebep, enflasyon sonuç” sözünün tam tersi bir pratiğe şimdi sessiz kalıyor. Çünkü yerel seçimler atlatılana kadar ekonomide bir istikrar varmış algısı yaratılmak isteniyor. Ekonomik çöküntü asıl yerel seçimlerden sonra ağır bir şekilde hissedilecek.”

Akın, açıklamasının devamında, “Türkiye’de başta demokratikleşme olmak üzere temel sorun alanlarında acil önlemlerin alınması ve hem siyasal hem de ekonomik alanda yapısal reformların yapılması gerekiyor. Ekonomik ve sosyal hayata dair güveni tesis etmenin yolu ise hiç kuşkusuz demokratik ve katılımcı bir devlet yönetim sistemini kurmaktan geçer. Bu anlamda toplumsal ve siyasal alanda olduğu gibi ekonomik alanda da öncelikli ihtiyacımız demokratik bir sistemin inşa edilmesidir” ifadelerini kullandı.

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü ve İzmir Milletvekili İbrahim Akın, Gazete Duvar’dan Nuray Pehlivan‘a konuştu. Akın’ın açıklamalarından öne çıkan kısımlar şöyle:

İktidarın değişme umudunun güçlü olduğu, sonuçları itibari ile de neredeyse toplumun yarısının siyasetten düştüğü seçim sonuçlarından sonra muhalefetin tutumuna dair neler söylersiniz?

Siyasal muhalefet mayıs seçimlerinde iktidarı değiştirme amacında başarılı olamadı. Bu durumun gerçekleşmesinde hem muhalefetin parçalı ve dağınık hali hem de iktidarın bütün devlet olanaklarını kullanarak eşit olmayan koşullarda gerçekleştirdiği ‘sopalı seçim’ etkili oldu. Bugün ihtiyacımız olan şey güçlü bir çıkış ve bu çıkış için halkı ikna edebilecek güçlü bir siyasi söylemdir. Yerel seçimlere doğru yaklaştığımız bu dönemde halkın siyasete ilgisini yeniden yükseltmemiz ve siyasal muhalefete karşı sarsılan güveni güçlendirmemiz gerekiyor. Yani siyasal muhalefet, toplumsal muhalefetle arasında oluşmuş açı farkını kapatmak, toplumun bütün kesimleriyle gevşemiş olan bağını yeniden kurmak zorunda.

Böylesi bir dönemde, yani halkın alternatifsizliğe itildiği, siyasi alanda pasifize edildiği bir dönemde biz Yeşil Sol Parti olarak, ciddi, kapsamlı eleştiri ve öz eleştiri süreçlerinden geçerek, 3’üncü yol çizgimizle, bu iklimde gerçek anlamda muhalefet ve mücadele dinamiği olduğumuzu ifade ediyoruz. Bugünkü siyasal haritaya baktığımızda mevcut saray rejimine karşı gerçek anlamda eleştiri getirip AKP-MHP iktidarının yarattığı yıkıma karşı en kapsamlı çözüm önerilerini sunan başlıca siyasal odak Yeşil Sol Parti etrafında toparlanmış olan Emek ve Özgürlük İttifakı’dır. Yeşil Sol Parti’nin, önümüzdeki süreçte en önemli sorumluluklarından birinin de muhalefet cephesindeki bu dağınık hali ortadan kaldıracak hamleleri yapmak olduğunu düşünüyoruz.

HDP seçim sonrası bir nevi başarısız olduğunu ilan edip öz eleştiri sürecini başlatacağını söyledi. Ardından da eş başkanlar değişti. Öncelikle bu kadar baskının ve muhalif alan içinde politika yapmanızın sınırlı olduğu bir süreçte bir yenilgi değerlendirmesi partinin kendisine yaptığı abartılı bir öz eleştiri değil mi? Ne dersiniz?

Biz kendimizle yüzleşmeye eleştiri ve özeleştiri süreçlerini işletmeye devam ediyoruz. İçinde bulunduğumuz ağır saldırı koşullarına ve bizi yok etmek için bütün devlet gücüyle yürütülen eşitsiz, adaletsiz, hukuksuz bir seçim yaşamamıza rağmen sorunlarımızı örtmüyor ve kendimizi yenilemeye çalışıyoruz.

Bu dönemin yarattığı ortamı kötüye kullanmak üzere harekete geçirilmiş bazı kişi ve çevrelerin ağır, haksız, adaletsiz linç kampanyası yaptıklarına da tanıklık ettik. On yıldır Yeşil Sol Parti olarak yaşadığımız birikim, HDP paradigması çerçevesinde tarihsel bir buluşmaya dönüştü. Bu bizim için geleceğimizin yol haritası olmaya devam edecek. HDP pratiği ve deneyimi sadece ülke halklarına değil bütün ezilenlere rehber oldu, umut oldu. O nedenle sorumluluğumuzun farkındayız. Haklı eleştirilerle daha büyük daha geniş kapsamlı mücadele hattını yeniden inşa edeceğiz. Ama haksız, adaletsiz ve iyi niyetli olmayan saldırıların bizi demoralize etmesine izin vermeyerek kararlı bir şekilde mücadeleye devam edeceğiz

Türkiye’de Akbelen’le tekrar gündeme gelen ve aslında hiç eksilmeden birçok bölgede devam eden ekoloji mücadelesi ile emek, eşitlik ve özgürlük mücadelelerinin birlikteliği, birbirlerini besleyen bir perspektifle başka bir seçenek yaratılabilir mi? Bu konuda Yeşil Sol Parti olarak nasıl bir yaklaşım benimsiyorsunuz?

Kapitalizmin bugün geldiği aşamada bu konuları birbirinden ayrıştırmak mümkün değil. Farklı alanlarda süren mücadelelerin hepsi kapitalizmin rant ve kâr hırsından kaynaklanıyor. Alanları birbirinden koparmak emekçileri karşı karşıya getiriyor. Akbelen’de direnenlerin önüne madende çalışanlar dikilmek isteniyor. Eşitlik ve özgürlük isteyen Kürt halkının karşısına yoksullaşan Türk halkı konuluyor. Dolayısıyla bize bunları bütünlük içinde ele alacak bir anlayış, dört adalet anlayışı lazım.

Akbelen’deki ekoloji direnişi bize bir şeyler söylemeye çalıştı. Toplumsal bir hareket olarak ekolojik bir direniş, bütün siyasetin gündemini oluşturdu. Toplumsal muhalefetin tek bir çizgiden yürütülmeyeceğinin, bu zamana kadar gündeme getirilmeyen ya da geldiyse bile ağaç sevgisine indirgenmekten öteye gitmeyen ekoloji meselesinin aynı zamanda politik bir mesele olduğunu, çeşitli toplumsal, ekonomik ve siyasi boyutlarının bulunduğunu bizlere gösterdi.

Bu talan süreci hızlansın diye devletin kaynakları seferber ediliyor, kolluk güçleri doğasını korumak isteyen halkın karşısına dikiliyor. Böyle bir durumda ekoloji mücadelesini, yaşam mücadelesinden, adalet mücadelesinden, emek mücadelesinden ayırmak elbette mümkün olamaz. Biz ekolojik mücadele derken, doğanın ve canlının yaşamını amasız fakatsız savunmak derken, beraberinde açığa çıkan mücadele alanlarını da görmek, o alanlara dokunmak ve politika üretmek durumundayız. Bu zamana kadar ekoloji mücadelesini, basitçe ağaç ve hayvan sevgisine indirgeyen bir anlayışın, teorik ve pratik olarak çok çok ötesindeyiz. Doğanın, sermayeye peşkeş çekilmediği, doğal yaşamın salt bir kaynak olarak görülmediği ve metalaştırılmadığı bir dünya kurmak amacıyla, doğa için, doğa ile birlikte, doğanın bir parçası olarak pozisyonumuzu belirliyoruz.

“Türkiye’de ormanlar devlet eliyle yok ediliyor, sermayeye ve rantçılara peşkeş çekiliyor”

Peki, son dönemde yaşanan orman yangınları ve sel felaketleri ile birlikte bahsettiğiniz ekolojik yıkımın derinleştiğini düşünüyor musunuz?

Evet, bugün etkilerini derin bir şekilde hissettiğimiz iklim krizini münferit bir doğa olayı olarak görmemiz mümkün değil. Bu zamana kadar bütün dünyanın ve Türkiye’nin artan sıcaklıkta, yaşanan ekstrem doğa olaylarında doğrudan sorumluluğu var. Bir yandan sürdürülebilir enerji alternatiflerinin gündeme geldiği ama bir yandan da karbona dayalı üretimde ısrarın sürdüğü, çeşitli çelişkilerin bir arada barındırıldığı bir sorumluluk bu. Bütün dünyada sıcaklığa bağlı orman yangınları artıyor ama Türkiye’de ormanlar ayrıca bir de devlet eliyle yok ediliyor, sermayeye ve rantçılara peşkeş çekiliyor. Devlet güçleri ormanın koruyuculuğunu üstlenen sivil halka saldırıyor. Hatta Kürt coğrafyasında bazı devlet görevlilerinin kötü niyetiyle başlayan ve ardından yurttaşların söndürme çalışmalarına izin verilmeyen orman yangınları olduğunu da görüyoruz. Yani burada çifte bir kriz çıkıyor karşımıza. Birincisi, doğa talanı ile ortaya çıkan ve belli açılardan geri döndürülmesi her gün daha da zorlaşan iklim krizi, ikincisi doğal hayatı salt bir hammadde olarak görüp sermayeye ve rantçı çevrelere sunan talancı bir yönetim pratiği. Bize göre bu çifte kriz bütün doğa talanının ve elbette orman yangınlarının da en önemli nedeni.

Yerel seçimler yaklaştıkça olası adaylar konuşulmaya başlanırken gözler yeniden Yeşil Sol Parti’nin alacağı tutuma çevrildi. Bu bağlamda siz ne düşünüyorsunuz? İttifak tartışmalarındaki yeriniz nedir?

Seçimlerde bizi siyasi denklemin dışında tutacak hiçbir formül gündemimizde yok. Daha önce de belirttiğim gibi bizler, çözümsüz bırakılmaya çalışılan siyaset alanında alternatif dinamiğe sahip tek partiyiz; dolayısıyla siyaset alanının önemli ve kilit bir öznesiyiz. Elbette ilkeli mutabakatlara, demokrasi temelli görüşmelere kapalı değiliz. Fakat hiç kimsenin bizi siyasi denklemin dışında tutmasına da izin vermeyeceğiz.

Şeffaf demokratik siyaset ilkemizle, halkımızın iradesinin yansıtıldığı bir seçim çalışması yürüteceğiz. Eşit, adil, kadın ve LGBTİ+ perspektifiyle hareket eden, ekolojik bir yerellik anlayışını savunan ve halkımızın sorunlarına çözüm önerileri sunan bir seçim yaklaşımı içinde olacağız. AKP-MHP iktidarının kayyımlar eliyle iki dönemdir gasp ettiği, keyfiyet rejimi ile yolsuzluklara ve ranta doğrudan kapı araladığı hukuksuzluğun karşısında, halkımızın kırılmak istenen iradesinin daha güçlü bir şekilde ortaya çıktığı, yerel, yerinden ve demokratik ilkeler ışığında mücadele yürüteceğiz ve gasp edilen belediyelerimizi geri alacağız. Hiçbir yerelde Yeşil Sol Parti seçmeninin pes ettiğini, iradesinin kırıldığını kimse göremeyecek.

Özellikle Kürt coğrafyasında kayyım rejimine karşı güçlü bir cevap olacak şekilde hazırlıklarımız devam ediyor. Bütün ülke sathında iktidarın hedefini boşa çıkaracak en geniş demokrasi güçleriyle açık demokratik birlikteliği sağlayacak çalışmaları hayata geçirmeye gayret edeceğiz. Öte yandan Millet İttifakı’nın savrulmuş halinin iktidar güçlerinin işine yaradığının ve bu durumun, değişim talep eden çoğunlukta umutsuzluğa neden olduğunun da farkındayız. Bu siyasi manzara bizim sorumluluğumuzu artırmaktadır. Bunun için mücadeleyi en geniş demokratik güçlerle sürdürmeye kararlıyız. Biz mevcut siyasal iklimde Yeşil Sol Parti’yi ve onun taşıyıcısı olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nı bu ülkede ana muhalefet odağı olarak görüyoruz. Dolayısıyla hem söylemimizi hem de pratiğimizi bu anlayışla şekillendiriyoruz.

“Soyut söylemler dışında net bir enflasyonu düşürme planı yok”

Uzun bir aradan sonra Merkez Bankası art arda politika faizlerini yükseltme kararı aldı. Buradan hareketle iktidarın uyguladığı güncel ekonomi politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ekonomik hayatın birkaç büyük kentte yoğunlaşması ve yerellerin ucuz işgücü kaynağı olarak kente göçe zorlanması bugün yaşadığımız en büyük çarpıklık. Bunu ortadan kaldırmak yerelleri kendi özgünlüğü içinde ekonomik aktivitenin asli unsuru hâline getirmek gerekiyor. Bu ekolojik ekonominin en temel kuralı.

AKP-MHP iktidarı uzun yıllar boyunca milyonlarca insanı yoksullaştırma pahasına, sermayenin yararına bir mali istikrar sistemi oluşturmayı hedefledi. Bugün bu ekonomi politikasında tam anlamıyla büyük bir çöküş yaşanıyor. Geçtiğimiz günlerde Merkez Bankası faizleri 250 baz puan artırdı. Mayıs seçimlerinden sonra iş başına getirilen ekonomi yönetiminin aldığı bu kararlar, Erdoğan’ın zaman zaman NAS arkasına sığınarak savunmaya çalıştığı politikaların iflasının itirafı niteliğinde. İktidar yıllardır uyguladığı para politikasıyla milyonlarca insanı sistemli bir şekilde yoksullaştırdı. Hızlı şekilde bir servet transferi gerçekleşti. Faiz politikalarıyla halk yoksullaştırılıyor ve halkın cebinden eksilen paralar banka kasalarına akıtılıyor. Politika faizi, Merkez Bankası’nın bankalara borç verirken uyguladığı faiz oranıdır. Bankalar, Merkez Bankası’ndan yüzde 25 faizle aldıkları kaynağı müşterilerine yüzde 45-50 ile satarak (kredi vererek) ciddi anlamda kâr elde ediyorlar.

Ekonomi yönetiminin bazı soyut söylemler dışında net bir enflasyonu düşürme planı yok. Umut bağladıkları tek çözüm, bireylerin borçlanmalarını zorlaştırmak, kredi kartı harcamalarını kısıtlamak. Bu, orta ve alt sınıflar için hayat standardının daha da düşmesi demektir. Bunun başka bir sonucu da kapımızın eşiğinde bekleyen büyük bir ekonomik durgunluk dalgasının, azalan mal ve hizmet talebi nedeniyle neden olacağı daha derin bir kriz olacak.

IMF müdahalelerine kapıyı sonuna kadar açan iktidar, ekonomide sadece günü kurtarma derdinde. Erdoğan yıllardır dilinden düşürmediği “faiz sebep, enflasyon sonuç” sözünün tam tersi bir pratiğe şimdi sessiz kalıyor. Çünkü yerel seçimler atlatılana kadar ekonomide bir istikrar varmış algısı yaratılmak isteniyor. Ekonomik çöküntü asıl yerel seçimlerden sonra ağır bir şekilde hissedilecek.

Türkiye’de başta demokratikleşme olmak üzere temel sorun alanlarında acil önlemlerin alınması ve hem siyasal hem de ekonomik alanda yapısal reformların yapılması gerekiyor. Ekonomik ve sosyal hayata dair güveni tesis etmenin yolu ise hiç kuşkusuz demokratik ve katılımcı bir devlet yönetim sistemini kurmaktan geçer. Bu anlamda toplumsal ve siyasal alanda olduğu gibi ekonomik alanda da öncelikli ihtiyacımız demokratik bir sistemin inşa edilmesidir.

İbrahim Akın’ın açıklamalarının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

YSP Eş Sözcüsü İbrahim Akın: Mücadelemiz Devam Edecek

Partisinin grup toplantısında konuşan YSP Eş Sözcüsü İbrahim Akın, “Seçim döneminde bu insanlara vadedilen her şey bu ülkenin sermayesine peşkeş çekilmesine neden oldu. Memur maaşları asgari ücret emekli maaşları bu ülkedeki insanlarımızın yaşamlarını asgari düzeyde bile geçiremez hale getirmiş oldu. Kısacası uyguladıkları ekonomi politikasıyla bu ülkedeki emekçilere ve yoksullara açlık ve sefalet politikası uygulamaya çalışıyorlar” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Erdoğan’a ve Cumhur İttifakı’na buradan bir kez daha söylemek istiyoruz, meydanlar boş değil, muhalefet dağılmış değil, dikensiz gül bahçesi değil bu ülke. Yeşil Sol Parti’yi her alanda karşınızda göreceksiniz, mücadelemiz devam edecek.”

Akın, konuşmasının devamında, “Meclis çoğunluğu onlarda olsa bile, Cumhurbaşkanı Erdoğan seçilse bile bu ülkede yüzde 50’den fazla insanın değişim istediğini biliyoruz. Seçim sonuçları her şey değildir. Dolayısıyla biz asıl olanın sokaktaki mücadelenin örgütlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu toplumsal değişimin sözcüsü olmaya Yeşil Sol Parti’yi bu bahsettiğim ilişkiler çerçevesinde yeniden güncellemeye, ve onun mücadelesinin örgütlenmesini aynı zamanda temsiliyetini sağlamaya çalışacağız.” ifadelerini kullandı.

Yeşil ve Sol Parti (YSP) Eş Sözcüsü İbrahim Akın, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. İbrahim Akın’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

“Bu ülke her türlü zulümle, insanların ötekileştirildiği bir tarihten geçerek geliyoruz. Biz bu düzenin tesadüf olmadığını biliyoruz. Dolayısıyla bu düzenle sorunumuz var. Bizlerin bu düzenle sorunumuz olduğu gibi bütün düzen mağdurlarının sorunu olduğunu biliyoruz. Bütün bu kesimlerin sesi olmaya kararlıyız. Bu kararlılığımızı her yerde göstermeye çalışacağız.

Bu ülkede aynı zamanda bahsettiğimiz bu ağır düzen her gün baskılarla sözü olan herkesi kısıtlayarak cezaevine atıyor. En son Merdan Yanardağ’ın başına gelenleri herkes biliyor. Can Atalay hala hapishanede. Bir kez daha onlara da buradan selamlarımızı söylüyoruz ve mücadelemiz ortaktır diyoruz.

Merdan Yanardağ neden cezaevine atıldı? Bu ülkede insanların onurlu bir şekilde hukuk içinde yaşamadı, tecrittin ortadan kaldırılmasını hem bir basın mensubu hem de  bu meseleye duyarlı bir yurttaş olarak söz etti. Tecrit bu ülkede hiçbir hukuka hiçbir uluslararası sözleşmeye tabii değildir. Dolayısıyla tecrit karşısında itiraz etmek insanlık onuru açısından değerlidir. Tecrit bu ülkede suçtur. Merdan Yanardağ’a yönelik yapılan bu uygulama kabul edilemez.

2013-2015 yılları arasında çözüm sürecinde bu ülkede her türlü barış sürecinin, iyisi ya da kötüsü eksikleri yaşanmış olmasına bağlı olarak, refah ortamı artmıştı, birlikte yaşama iradesi ve isteği artmıştı ve yeni bir dönemin başlangıcı olarak bütün insanlarımız umutlanmaya başlamıştı. Ama bu sürecin sonucunda mevcut egemenler ve AKP İktidarların masayı devirmesine bağlı olarak çözüm süreci bitirildi, Türkiye 9 yıldır uzun bir ağır darbe döneminin içerisinde devam ediyor.  Biz şunu iddia ediyoruz.

Eğer Kürt sorunu başta olmak üzere tecrit politikası uygulanmazsa, bu ülkedeki Kürt sorunu çözümünde bir odak geliştirilebilirse anahtar rol olacak bir çözümün olacağını düşünüyoruz. Mücadele ve müzakere sürecinin birlikte işlediği bu dönemde eğer gerçekleştirilebilirse Türkiye’nin şu anda yaşadığı çoklu krizlerin aşılabileceğine inanıyoruz.

Çoklu krizlerin sebeplerinden en önemli bir tanesinin Türkiye’de Kürt sorununun çözülmediğine inanıyoruz. Dolayısıyla buradan iktidara sesleniyoruz, bu uygulamalarınızdan vazgeçin, ne Merdan Yanardağ’ın mevcut itirazına bağlı olarak gözaltına alınması tecridin bir insanlık suçu olduğunu ortadan kaldırabilir ne de başkalarını kaldırabilir. Bu ülkede eşitlikçi özgürlükçü demokratik bir ortamı inşa etmek istiyorsanız önce bu tecrit politikasından vazgeçin.

Tam da bu ortam içerisinde biliyorsunuz yeni Meclis döneminde bir anayasa tartışması açıldı. Anayasa bu ülkedeki herkesin çok fazla istediği bir şeydir. Ancak anayasa bir toplumsal sözleşmedir. Toplumsal sözleşmeler Türkiye’de herkesin eşit, demokratik bir şekilde katılabildiği bir süreçte ortak tartışmalar sonrasında ancak gerçekleşebilir.

Ancak Türkiye’de hiçbir sözün demokratik bir şekilde söylenmediği, biraz önce bahsettiğimiz gündemlerde her söyleyenin cezaevine atıldığı bir ortamda demokratik bir anayasa yapmak mümkün değildir. Eğer bunu istiyorsanız önce şuandaki anayasadaki hukuka uyun, insanları yasada olmayan yöntemlerle cezaevlerine ve işkencelere tabii tutmayın.

Bunu yapmayan iktidarın bizim önümüze getireceği anayasa tamamen şu anlama geleceğini düşünüyoruz: Bu ülkede bir dikta rejiminin inşa edilmesini sağlayacaktır. Şu anda Kobani Davası devam ediyor. Kobani davası öncesi eş başkanlarımız, milletvekillerimiz kayyumlar vasıtasıyla cezaevine atıldı. Bunlarla ilgili herhangi bir gelişme yok. Kobani duruşması sırasındaki yoldaşlarımız iddia edilen safsata bilgiler karşısında neredeyse yargılanmak yerine bu sistemi yargılamaya başladılar.

“Demokratik ortam oluşturulmadan anayasa yapılamaz”

Kobani davasının boş bir dava olduğu, mevcut eğmen siyasetin HDP’ye dönük bir kapatma girişiminin bir parçası olduğu artık açığa çıkmış durumda. Bütün hikâye şunu gösteriyor; bu ülkede yargı hukuk siyasi erglerin elinde sopa gibi kullanılmaya başlanmış durumda. Bu ülkede demokratik ortam oluşturulmadan anayasa yapılamaz.

Seçim döneminde bu insanlara vadedilen her şey bu ülkenin sermayesine peşkeş çekilmesine neden oldu. Memur maaşları asgari ücret emekli maaşları bu ülkedeki insanlarımızın yaşamlarını asgari düzeyde bile geçiremez hale getirmiş oldu. Kısacası uyguladıkları ekonomi politikasıyla bu ülkedeki emekçilere ve yoksullara açlık ve sefalet politikası uygulamaya çalışıyorlar.

Erdoğan’a ve Cumhur İttifakı’na buradan bir kez daha söylemek istiyoruz, meydanlar boş değil, muhalefet dağılmış değil, dikensiz gül bahçesi değil bu ülke. Yeşil Sol Parti’yi her alanda karşınızda göreceksiniz, mücadelemiz devam edecek.

Meclis çoğunluğu onlarda olsa bile, Cumhurbaşkanı Erdoğan seçilse bile bu ülkede yüzde 50’den fazla insanın değişim istediğini biliyoruz. Seçim sonuçları her şey değildir. Dolayısıyla biz asıl olanın sokaktaki mücadelenin örgütlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu toplumsal değişimin sözcüsü olmaya Yeşil Sol Parti’yi bu bahsettiğim ilişkiler çerçevesinde yeniden güncellemeye, ve onun mücadelesinin örgütlenmesini aynı zamanda temsiliyetini sağlamaya çalışacağız.”

Paylaşın

YSP Eş Sözcüsü Akın: Sarayı Kurtarmak İçin Yürütülen Politikalar İflas Etti

HDP ve Yeşil Sol Parti’nin Parti Meclisleri toplantısında konuşan Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, “Şu bir haftalık durum değerlendirildiğinde bile Saray rejiminin, bu tek adam rejiminin yarattığı tahribatlar her şeyiyle açık açık ortaya dökülmeye başladı. Bakanlar Kurulu açıklandı ve arkasından Türkiye’deki mevcut ekonominin iflas ettiği açığa çıktı” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Türkiye tarihinde görülmemiş şekilde kurda rekor düzeyde bir yükseliş yaşandı. Bunların faturasını halka tahvil etmeye çalışan Saray rejimine sesleniyoruz; bunu asla kabul etmeyeceğiz. Kendinizi kurtarmak için, saraylarınızı kurtarmak için yürüttüğünüz talan politikası iflas etti. Bu iflasın faturasını emekçilere, halka ödetmelerini kabul etmeyeceğiz. Türkiye’nin özgürlüğü, eşitliği ve adaleti için mücadeleyi daha güçlü şekilde nasıl yürüteceğimizi bugünkü tartışmalarla ortaya koyacağımız politik hatla belirleyecek ve muhalefetin ve toplumun sözcülüğünü sürdüreceğiz.”

Akın, konuşmasının devamında, “Seçim sonrası tartışmalarımızı diğer partilerden farklı olarak, şeffaf bir şekilde ortaya koyacağımızı ve bütün kurullarımızda kolektif bir şekilde ortaya koyacağımızı açıklamıştık. Eş Genel Başkanlarımızla beraber ilk günden itibaren yürüttüğümüz tartışmalarla ortaya koyduğumuz tutumumuz ile açıkça Türkiye halkına ve halklarımıza seslenmiş olduk.

Sandıktan uzaklaşmaları için her şey yapılmasına rağmen özellikle Kürdistan coğrafyasındaki halklarımızı, Kürt halkını onurlu direnişleri ve partimize gösterdikleri ilgi için selamlamak istiyorum. Bütün baskılara rağmen, seçim dönemindeki her türlü saldırıya rağmen Saray’a kaybettirme kararımıza gösterdikleri tutumdan dolayı da halkımızın önünde saygıyla eğiliyoruz” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Yeşil Sol Parti’nin Parti Meclisleri, seçim sonuçlarını, yenileme ve dönüşüm sürecini değerlendirmek ve politik mücadele hattını belirlemek üzere Ankara Dünya Ticaret Merkezinde toplandı.

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, toplantının açılışında konuştu. Akın, şunları söyledi:

Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Türkiye halkları olarak iki aşamalı seçimi birlikte yaşadık. Hepinize teşekkür etmek ve bütün halkımızı buradan bir kez daha selamlamak hepimizin görevidir. Hoş geldiniz. Sevgili arkadaşlar biraz önce söylediğim gibi Türkiye tarihinin en önemli seçimlerini geride bıraktık. Hem seçimin sonuçları hem de bizim açımızdan olan boyutları üzerine yoğun bir tartışma süreci içerisine girdik, bu süreci birlikte götürüyoruz. Bir şeyin altını çizmek isterim; Türkiye tarihinde görülmemiş anti demokratik, adaletsiz, hukuksuz, kuralsız bir seçim süreci ile karşı karşıya kaldık.

Devletin bütün olanakları partimize karşı harekete geçirildi. Partimiz ve bileşenlerimiz ağır bir saldırı altındaydı. Biz bunların her türlü saldırganlığına karşı tedbirlerimizi almaya çalıştık. Ama sonuç itibariyle, ortaya koyduğumuz siyasal hedeflerimiz bakımından eksiklerimizle ve zaaflarımızla da yüzleşmemiz gerekir. Saray rejimini değiştirmek için elimizden geleni yapmamıza rağmen bir bütün olarak muhalefetin başarısızlığı ve kendi hanemize düşen başarısızlığı kabul ediyoruz.

Aynı zamanda iddia ettiğimiz başka bir şey vardı. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılı nedeniyle daha demokratik bir hayatın inşa edilmesi, Demokratik Cumhuriyetin ortaya çıkarılması hedefimiz vardı. Güçlü bir şekilde parlamentoda yer almak istemiştik. Bu konuda kısmen başarılı olmamıza rağmen bir başarısızlık ortaya çıktı. Ama bütün bunlara rağmen şunları ifade etmek isteriz. Bunların altında kalacak bir durum da söz konusu değildir. Halkımıza şunu söylemek isterim; Türkiye’deki bu kadar eşitsiz ve adaletsiz seçim koşullarına rağmen değişim isteyen, iddiasını ortaya koyan iki kişiden birinin itiraz ettiği bir seçim gerçekleşti. Halkımızın yüzde 50’si -sandıklara gitmeyenlerle birlikte daha fazlası- bu rejimi değiştirmek için kararlı bir şekilde mücadele sahasında bulundu ve bulunmaya devam ediyor.

“Sarayı kurtarmak için yürütülen politikalar iflas etti, bunun halka fatura edilmesine izin vermeyeceğiz”

Şu bir haftalık durum değerlendirildiğinde bile Saray rejiminin, bu tek adam rejiminin yarattığı tahribatlar her şeyiyle açık açık ortaya dökülmeye başladı. Bakanlar Kurulu açıklandı ve arkasından Türkiye’deki mevcut ekonominin iflas ettiği açığa çıktı. Türkiye tarihinde görülmemiş şekilde kurda rekor düzeyde bir yükseliş yaşandı. Bunların faturasını halka tahvil etmeye çalışan Saray rejimine sesleniyoruz; bunu asla kabul etmeyeceğiz. Kendinizi kurtarmak için, saraylarınızı kurtarmak için yürüttüğünüz talan politikası iflas etti. Bu iflasın faturasını emekçilere, halka ödetmelerini kabul etmeyeceğiz. Türkiye’nin özgürlüğü, eşitliği ve adaleti için mücadeleyi daha güçlü şekilde nasıl yürüteceğimizi bugünkü tartışmalarla ortaya koyacağımız politik hatla belirleyecek ve muhalefetin ve toplumun sözcülüğünü sürdüreceğiz.

Seçim sonrası tartışmalarımızı diğer partilerden farklı olarak, şeffaf bir şekilde ortaya koyacağımızı ve bütün kurullarımızda kolektif bir şekilde ortaya koyacağımızı açıklamıştık. Eş Genel Başkanlarımızla beraber ilk günden itibaren yürüttüğümüz tartışmalarla ortaya koyduğumuz tutumumuz ile açıkça Türkiye halkına ve halklarımıza seslenmiş olduk. Sandıktan uzaklaşmaları için her şey yapılmasına rağmen özellikle Kürdistan coğrafyasındaki halklarımızı, Kürt halkını onurlu direnişleri ve partimize gösterdikleri ilgi için selamlamak istiyorum. Bütün baskılara rağmen, seçim dönemindeki her türlü saldırıya rağmen Saray’a kaybettirme kararımıza gösterdikleri tutumdan dolayı da halkımızın önünde saygıyla eğiliyoruz.

Bir başka konu da kendi sürecimizi, kaderimizi belirleme konusunda yürüteceğimiz tartışmaları sürdüreceğiz. Biz bütün halkımızla ve dışarıda ve cezaevlerinde bulunan arkadaşlarımızla birlikte bu tartışmaları kolektif olarak yürütmeye kararlıyız. Hiçbir şeyin gizli kalmasını, üstünün örtülmesini istemiyoruz. Bu konuda açık bir tartışmanın yürütülmesinden yanayız ama altını çizerek şunu ifade etmek isterim; bizim altımızı oymak için, bizi birbirimize düşürmek için yürütülen tartışmalara da pirim vermeyeceğiz. Kolektif tartışma yürütmek, ortak akılla hareket etmek ve kurumsal yapımız konusunda bizi destekleyen desteklemeyen herkesin görüşünü almak konusunda hiçbir sorunumuz yok.

Ama bu tartışmaların bizi yıpratacak, muhalefetin sözcüsü olma iddiamızı bertaraf etmeye çalışacak bir yöne evrilmesine de izin vermeyeceğiz. Hem Kürt halkını birbirine düşürmeye çalışanlara hem Türkiye muhalefetinin sözünü söylememizi engellemeye ve terörize etmeye çalışanlara karşı daha güçlü ve iddialı duracağımızı ifade etmek isterim. Kongremiz öncesi en büyük kurulumuz olan Parti Meclisimizin de bu tartışmaları kolektif olarak yürütüp toplumla buluşturmasını sağlayacağız. Önümüzdeki sürecin yeniden inşası konusunda, güçlenerek iktidara yürümek için yürüteceğimiz çalışmalar konusunda şimdiden toplantımızın iyiliklere, güzelliklere ve barışa vesile olmasını diliyorum. İyi ki varsınız. Tekrar hoş geldiniz. “

Paylaşın

HDP Ve YSP’den İlk Açıklama: Demokratik Siyaseti Büyüteceğiz

Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarına ilişkin açıklama yapan Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, “Türkiye siyasetinin öncelikli görevi, tıkandığı açık olan, toplumun kutuplaşmasına yol açan ve demokrasi zeminini ortadan kaldıran mevcut sistemi değiştirmektir. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken, sivil ve demokratik bir anayasayı hep birlikte bu anlayışla yapmamız elzemdir” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bizler buradayız. Hem Meclis’te hem de hayatın bütün alanlarında değişim için demokratik mücadelenin öncülüğünü sürdüreceğiz, demokratik siyaseti büyüteceğiz. Bu yoldan dönmeyeceğiz, toplumu esas alarak birlikte mücadele edeceğiz, birlikte kazanacağız.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Eş Sözcüleri Çiğdem Kılıçgün Uçar ve İbrahim Akın Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimlerine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Açıklamada konuşan Akın, tek adam rejiminin baskıları karşısında eşit ve adil olmayan bir seçim süreciyle karşılaştıklarını ifade etti.

Erdoğan’ın seçim sürecinde devletin tüm imkanlarını kullandığına dikkat çeken Akın, “Aynı zamanda seçim dönemi boyunca Saray’ın propaganda aygıtı tarafından doğrudan fonlanan ve sosyal medyada trol orduları tarafından yürütülen manipülasyonlar; üretilen bilgi kirliliği ve montajlı videolar, seçimlerin adil olmadığını açıkça gösteren en çarpıcı örneklerden bazılarıdır” dedi.

Akın, şöyle konuştu: “Bu seçimlerde aslolanın rejimi değiştirmek olduğunu başından beri dile getirdik ve savunduk. Otoriterlik veya demokrasi tercihi ile karşı karşıya bırakılan topluma gerçekçi vaatler sunarak demokrasiye açılacak kapının daha fazla aralanması için çaba harcadık.  Bu stratejimiz ve buna uygun olan mücadelemizle Erdoğan’ı ilk turda durdurduk. İkinci turda da aynı stratejimizi rejimi değiştirme hedefiyle sürdürdük.

Sandık verileri de gösteriyor ki, seçmenlerimiz partimizin politikalarına ve hedeflerine kararlı bir şekilde sahip çıkmış, iradesini bu yönde güçlü bir biçimde ortaya koymuştur. Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları 16 bölge ilinde Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik oy tercihi 14 Mayıs’a göre aynen sürmüştür. Bütün baskılara ve kirli propagandalara rağmen halkımız geri adım atmamıştır.

Değişim ve demokrasi tercihinde ısrar eden ve parti politikalarına uygun davranan Kürt halkına ve tüm seçmenlerimize en içten ve yürekten teşekkür ediyoruz, bu duruşlarını ve mücadelelerini selamlıyoruz.  Seçim sonuçlarının temel sebeplerini sahici bir biçimde görmek ve eksikleri en doğru yöntemlerle aşmak zorundayız.

Bu bizim halkımıza ve mücadele geleneğimize karşı sorumluluğumuzun bir gereğidir. Sıcağı sıcağına bir kez daha söyleyelim ki, Cumhur İttifakı özellikle 2015 yılından bu yana devreye koyduğu toplumu kuşatma ve baskı kurma stratejisinde ısrar ederse, Türkiye’nin yaşadığı ekonomik, sosyal ve siyasal boyutları da olan çoklu kriz büyük bir çöküşe kapı aralayacaktır.

Bizler bu politikalara ve uygulamalara karşı tüm gücümüzle toplumu ve haklarını savunmaya, her alanda mücadeleye devam edeceğiz. Her bir vekilimizle parlamento çatısı altında demokrasi, barış, adalet, eşitlik, özgürlük ilkelerini savunmayı, Demokratik Cumhuriyet mücadelemizi bir üst aşamaya taşımayı sürdüreceğiz.

Sonuçlar açıkça göstermiştir ki, bu ülkedeki her iki kişiden birinin değişim talebi vardır. O nedenle Türkiye siyasetinin öncelikli görevi, tıkandığı açık olan, toplumun kutuplaşmasına yol açan ve demokrasi zeminini ortadan kaldıran mevcut sistemi değiştirmektir. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken, sivil ve demokratik bir anayasayı hep birlikte bu anlayışla yapmamız elzemdir.

“Birlikte mücadele edeceğiz, birlikte kazanacağız”

Bizler buradayız. Hem Meclis’te hem de hayatın bütün alanlarında değişim için demokratik mücadelenin öncülüğünü sürdüreceğiz, demokratik siyaseti büyüteceğiz. Bu yoldan dönmeyeceğiz, toplumu esas alarak birlikte mücadele edeceğiz, birlikte kazanacağız.”

Paylaşın

HDP’den Seçim Açıklaması: Hedeflerimizin Gerisinde Olduğumuz Ortada

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) bütün verileri açıklandıktan sonra milletvekili sayılarının artma ihtimalinin olduğunu belirterek, “Buna rağmen bizim önümüze koyduğumuz hedeflerimizin gerisinde olduğumuz ortada” dedi ve bunun bütün yönleriyle tartışılacağını söyledi.

Seçim sonuçlarıyla ilgili itirazlarının olduğunu ve sonuçlarını beklediklerini belirten Sancar, Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararıyla ilgili olarak da “Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili stratejik bir karar aldık. Bu karın seçmenimiz tarafından benimsendiğini ve hayata geçirildiğini görüyoruz. Bizim bu kararımız cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turda cumhur ittifakı lehine sonuçlanmamasını sağlayan en önemli unsur olmuştur” dedi.

YSP Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar da YSP’nin kısa sürede seçime hazırlanması ve tanıtımının yapılmasıyla ilgili zorluklar yaşadıklarını belirterek, “Yandaş medyanın uyguladığı sansür ve izolasyon ile birlikte zorluklar daha da arttı” dedi ve ekledi:

“Bunun yanı sıra yeni bir ittifakı örgütlemenin sahaya yansıyan dezavantajları ve HDP olarak, Yeşil Sol Parti olarak tek liste ve tek parti ile seçime girme ısrarımıza rağmen bu önerimizin hayata geçmemiş olmasının ortaya çıkardığı sonuçlar da seçim sonuçlarını belli düzeyde etkilemiştir.”

HDP kapatma davası nedeniyle seçimlere Emek ve Özgürlük İttifakı çatısı altında Yeşil Sol Parti listeleriyle girdi ve kesin olmayan sonuçlara göre 62 milletvekili çıkardı. 2018 seçimlerinde 67 vekillik kazanmıştı, ancak daha sonra bu sayı tutuklanmalar vb. nedenlerden 57’ye inmişti.

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüleri Çiğdem Kılıçgün Uçar ve İbrahim Akın ile Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar, HDP Genel Merkezi’nde seçim sonuçlarına ilişkin basın toplantısı düzenledi. Uçar ortak açıklamayı yaparken, Sancar soruları cevaplandırdı.

Çiğdem Kılıçgün Uçar tarafından okunan ortak açıklama şöyleydi:

“Öncelikle seçim çalışmalarında yer alan, bugün canı pahasına sandıklara sahip çıkan ve idealleri uğruna büyük emek veren her bir Yeşil Sol Partili ve HDP’li çalışma arkadaşımıza sonsuz teşekkürlerimizi iletiyoruz. Bu seçimlerde önümüze koyduğumuz hedeflere tam olarak ulaşamadığımızı belirtmek istiyoruz. Seçim sonuçlarının bizler açısından başarı olarak görülemeyeceği açıktır.

Seçim startının verildiği ilk günden bu yana her gün siyasi saiklerle gözaltı ve tutuklama operasyonuna maruz kalan partimizin çalışmaları linç girişimleriyle durdurulmak istenmiştir. Türkiye’nin seçim iklimine girdiği günden beri Kobanî Kumpas Davası ve HDP Kapatma Davası ile siyasetimiz denklem dışına çıkarılmak istenmiştir. Bu davalarla başlayan süreç, seçime doğru tam bir baskı iklimine dönüşmüştür. Kapatma Davası, Demokles’in Kılıcı misali Türkiye’de eşit ve adil seçim yarışını engellemiştir. Milyonlarca seçmenimizin iradesine kumpas ve kapatma davasıyla ipotek konmak istenmiştir.

“Bu sonuçların ortaya çıkmasında hile ve kumpasların etkisi belirleyicidir”

En temel hak olan demokratik siyaset hakkının dahi imkânsız hale getirilmek istendiği koşullar yaratılarak, seçim süreci boyunca her gün yeni bir siyasi operasyonla yüzlerce arkadaşlarımız gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Birçok yerde parti çalışmalarımıza yönelik ırkçı saldırılar bizatihi iktidarın teşvikleriyle gerçekleşmiştir. Cumhur İttifakı eşit şartlarda gerçekleşmesi gereken seçimlerden kırıntı bile bırakmamıştır. Her türlü kamu kaynağını ve gücünü seçim dönemi boyunca kendi lehine kullanmıştır. Bu sonuçların ortaya çıkmasında hile ve kumpasların etkisi belirleyici olmuştur.

Bizlere karşı seçim çalışması niyetiyle yapılan en büyük hile ve kumpas HDP’nin engellenmesidir. Bu hile ve kumpasa karşı halkımızı seçeneksiz bırakmamak için kısa bir sürede Yeşil Sol Parti’yle çalışmalarımızı yürütmek durumunda kaldık. Yeşil Sol Parti’nin kısa sürede seçime hazırlanması ve tanıtımının yapılmasıyla ilgili elbette ki zorluklar yaşadık. Yaygın ve yandaş medyanın uyguladığı sansür ve izolasyonla birlikte bu zorluklar daha arttı. Bunun yanı sıra yeni bir ittifakı örgütlemenin sahaya yansıyan dezavantajları ve HDP olarak Yeşil Sol Parti olarak tek liste ve tek parti ile seçime girme ısrarımıza rağmen bu önerimizin hayata geçmemiş olmasının ortaya çıkardığı sıkıntılar da seçim sonuçlarını belli düzeyde etkilemiştir. Bütün bu faktörlere rağmen elde edilen sonucu önemli buluyoruz.

Öte yandan seçmenin mesajını alarak bütün yönleriyle bu sonuçları eleştiri ve özeleştiri sürecinde değerlendirme sorumluluğumuzun bilincindeyiz ve bunun da gereğini yapacağız. Seçim sürecini örerken düştüğümüz eksiklik ve yetersizlikler ile ilgili kapsamlı bir çalışma yapacağımızı, halkımızla beraber tartışmalar yürüteceğimizi ve gerekli adımları atacağımızı da kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.

Yeşil Sol Parti’ye oy veren milyonların, halkımızın içi ferah olsun. Mevcut verilere göre ikinci tura kaldığı anlaşılan cumhurbaşkanlığı seçimlerine dair halkımızın bize verdiği tarihsel rolün, misyonun ve sorumluluğun gereğini yerine getireceğiz. Umudumuzdan ve coşkumuzdan asla geri durmadan çalışmalarımıza devam edeceğiz. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalmış olmasını partimizin bütün kurullarında değerlendirerek, buna ilişkin çalışma programımızı en kısa zamanda halkımızla ve kamuoyuyla paylaşacağız.

Bizler demokrasi mücadelesini sandıkla sınırlamayan, yaşamı ve toplumu örgütleyen bir geleneğe sahibiz. Halklarımıza sesleniyoruz: Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalmasının nedeni HDP ve Yeşil Sol’un demokrasi ve adaletten yana olan seçmeninin fedakar ve özverili tutumudur. Bu kapsamda, bir kez daha tüm partili arkadaşlarımıza teşekkürlerimizi iletiyoruz. Zor şartlarda ve kritik bir süreçte gerçekleşen seçimlerde, Meclis’in üçüncü büyük partisi olma konumumuzu korumuş olmayı önemli görüyoruz. Bu sorumluluk bilinciyle mücadelemizi kararlı bir şekilde sürdüreceğiz. Demokratik siyasetin bütün sorunların çözüm zemini ve dinamiği olmasını sağlayacağız.

“Tek adam rejimine son vermek için mücadelemize devam edeceğiz”

Bu yüzden kimse karamsarlığa ve umutsuzluğa kapılmasın. Biz Demokratik Cumhuriyet mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz. Siyasal hedeflerimizi gerçekleştirmek ve tek adam rejimine son vermek için mücadelemize en güçlü şekilde devam edeceğiz.

Soru: İttifaklarınızdan biri olan TİP ile birlikte seçime girdiniz ve aynı yerden seçim adayı çıkardınız. TİP’in size kaybettirdiğini düşünüyor musunuz?

Verilerin tamamı henüz sağlıklı bir biçimde elimize ulaşmış değil. Ama ilk sonuçlara baktığımızda evet belli kayıplarımız var. Çiğdem Başkanın okuduğu metinde de altı çiziliyor. Biz bu ittifakı seçimlere dönük bir birliktelik olarak düşünmemiştik. Seçimlerle birlikte elbette bir formül arayışı gerekiyordu. Biz tek listenin en uygun formül olduğunu söyledik ve sonuna kadar savunduk. Bununla birlikte ittifakı da korumayı hep önemsedik, ittifaklarda bu tür riskler olabiliyor. Bu risklerin bir kısmı bu seçimlerde gerçekleşmiştir. Bunları da elbette kendi kurullarımızla ve ittifak ortaklarımızla tartışacağız.

Soru: Son seçimlere göre HDP’nin 1,5 milyon oy kaybı görünüyor. TİP’e 900 bin gitse de 600 bin kayıp var. Seçmen sayısı 3 milyon arttı. Özellikle Batı illerinde bu kayba dair tespitler nedir size göre?

Oylarımızda bir azalma olduğu doğrudur. Batı illerinde bu azalma daha dikkat çekicidir. Daha ayrıntılı bir değerlendirme için bütün verileri önümüze koymamız gerekiyor. Bir başarısızlık söz konusudur. Bundan önceki seçimlere göre batıda daha az oy almamız bizim açımızdan sorun teşkil etmektedir. Sebeplerini oranlarıyla birlikte ayrıntılı tartışmamız gerekiyor. Burada bizim eksikliklerimiz, yetersizliklerimiz varsa ki vardır mutlaka eleştiri ve özeleştiri sürecinde değerlendireceğiz.

Soru: 2018 seçimlerine göre 5 vekil kaybınız var, Kürt illerinde de yüzde 10’luk bir kayıp var. Bunu Türk soluna bağlayanlar var. HDP bu seçim stratejisini yeni süreçte gözden geçirecek mi?

Oy kaybımızı bütün veriler netleşince söyleyeceğiz. Yeşil Sol Parti ile aldığımız oy oranı yüzde 9,33 görünüyor. Yurt dışı oyları eklendiğinde 2018 seçimlerine göre düşüş ve kayıp var. Milletvekili sayılarında da bir düşüş var. Ama bu dramatik bir düşüş değil. Meclis’in 3’üncü büyük partisi olmayı sürdürüyoruz. İtirazlarımız var, bu itirazlar nasıl sonuçlanacak onları göreceğiz. YSK’nın bütün verileri açıklandıktan sonra vekil sayımızın artması ihtimali de var ama buna rağmen hedefimizin gerisinde olduğumuz son derece açıktır.

Yani milletvekili sayısı açısından bir hedef belirlemiştik. Bu hedefin gerisinde olduğumuz ortada. Bunun da bütün yönleriyle kurullarımızda tartışılacağını belirtiyoruz. Bu oy kayıplarının belli sebepleri olabilir. Mazeret gibi anlaşılmasını istemeyiz ama seçimlere çok zor şartlarda girdiğimizi de bütün kamuoyu biliyor. Biraz önce de altı çizildi; HDP’ye yönelik kapatma davası seçim sürecini dizayn etmek konusunda önemli bir faktör olmuştur. Yeşil Sol Parti’yle seçimlere girmemizin de belli handikapları yaşanmıştır. Partiyi tanıtmak, halkı oy vermeye yönlendirmek için de kısa bir zamanımız oldu. Bütün bunlar bize yönelik baskılar faktördür. Sistematik ve yoğun psikolojik savaş taktikleridir. Ama bunların hiçbiri bizim için mazeret değildir. Burada bütün sorumluluğumuzu masaya yatıracağız. Nerede eksik kalmışsak hepsini kurumlarımızda ayrıntılı tartışacağız ve her birimiz sorumluluğumuzun gereğini tereddütsüz yerine getireceğiz.

“Seçimleri ikinci tura bıraktı”

Soru: Cumhurbaşkanlığı için Kürdistan’da Kılıçdaroğlu’na yoğun destek görüldü. Bunu nasıl okumak lazım? Kürtlerin desteğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürt illerinden Kılıçdaroğlu’na yüksek destek ve oy çıktığı görülüyor. Bunun en basit açıklaması seçmenlerimizin parti kararına bağlı kaldıklarının görülmesidir. Biz stratejik politik bir karar aldık. Bu kararı da kurullarımızla, yerel birimlerimizle, ittifaklarımızla ve demokrasi çevreleriyle istişare ederek aldık. Aldığımız bu kararın benimsendiği ve hayata geçirildiğini görüyoruz. Metinde belirtildi, ben bir kez da altını çizeyim: Bizim bu kararımız cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turda Cumhur İttifakı lehine sonuçlanmamasını sağlayan en önemli unsur olmuştur. Dolayısıyla şu an ikinci tur önümüzdeyse bu seçmenimizin stratejik politik tavrındandır.

Soru: Parlamento seçimlerinde açığa çıkan en kritik sonuçlardan biri de sağ siyasetin güçlü bir şekilde parlamentoda temsil ediliyor olmasıdır? Bu nasıl bir sonuç doğurur?

Esasen ittifaklarımızı böyle bir gelişmeye karşı önemli bir mücadele alanı olarak oluşturmuştuk. Türkiye’deki gidişatın otoriterleşmeyi pekiştirecek şekilde olduğuna dair işaretler mevcuttu. Bizler buna karşı tedbir olarak da en geniş demokrasi ittifakını oluşturmayı hedeflemiştik. Bu bizim kongre kararımızdı. 21 yıldır süren iktidar süreci var. Son 8 yıldır AKP’nin MHP ile yürüttüğü süreç toplumun büyük alanlarında büyük tahribatlar yarattığı gibi, siyasi eğilimlerin şekillenmesinde de büyük etkisi oldu bunun.

Seçimleri Erdoğan birinci turda kaybetmiş, Kılıçdaroğlu ilk turda kazanmış olsaydı bile bu görevler önümüzde duruyor olacaktı. Türkiye’de demokrasiye, özgürlüğe, barışa giden yolu açmak konusunda sorumluluğumuz olduğunu söyledik. Bu bilinç ve sorumlulukla ittifakları oluşturduk. Önümüzdeki dönemde de aynı çizgiyi sürdüreceğiz. Parlamentoda 3’üncü büyük grup olacağız. Bu önemli bir kazanımdır. Bu kazanımı korumuş bulunuyoruz daha fazlasını hedefledik, olmadı. Bütün bu boşlukları da toplumsal mücadele alanlarıyla çok daha yoğun bir şekilde geniş ittifaklar kurarak değerlendirmeyi ve gidermeyi amaçlıyoruz.

Soru: Sonucu en çok merak edilen 10 il vardı. Deprem bölgesinde elde edilen sonuçlar sizi tatmin etti mi? Bir başarısızlık varsa bunu neye bağlıyorsunuz?

Deprem bölgesiyle ilgili verileri ayrıntılı olarak incelemek gerektiği ortada. Seçmenlerin nerede oy kullandığı belli değil. Şehirlerine dönebildiler mi, gittikleri yerlerde mi oy kullandılar belli değil. Burada da elbette siyasi sorumluluk ve değerlendirmeye bir ihtiyaçtır. Deprem bölgesinde bu söylediğim faktörler nasıl gerçekleşmiş olursa olsun, Cumhur İttifakı’nın bu oy oranına ulaşmasının gerçek ve derin sebepleri nelerdir? Bu konuda bizler de elbette bir tartışma yürüteceğiz, daha ayrıntılı incelemeler yapacağız. Verileri bu çerçevede önümüze koyacağız. Bu sadece bizim partimizin değil genel olarak bütün siyasi aktörlerin, demokrasi güçlerinin bir görevi olarak ortada duruyor.

“Eş Genel Başkanlar ve Eş Sözcüler hepimiz bu sorumluluktan pay alırız”

Soru: Sonuçları başarısızlık olarak tanımladınız. Bu durum yönetimde bir değişikliğe neden olur mu?

Elbette bütün bunlar kurullarda tartışılacak, ne gerekiyorsa yapılacak. Bütün bunların devam etmesi için önümüzde bazı belirsizlikler var. Kapatma Davası gibi. HDP Kapatma Davasının nasıl sonuçlanacağını bilmiyoruz. Kongre sürecinin işletilmesi için de bu belirsizliğin ortadan kaldırılması gerekiyor. Kongre öncesi konferans süreçlerimiz var. Çeşitli kurullarımız var, görevlerini yapacaklardır. Burada yönetimin bir sorumluluğu vardır elbette. Partinin seçilmiş organları ve temsilcileri, Eş Genel Başkanlar ve Eş Sözcüler dahil herkes bu süreçten sorumluluktan pay alır. Bütün bunları konferanslarda ve kongre süreçlerinde değerlendireceğiz. Bizim siyasi geleneğimizde sorumluluktan kaçma durumu olmaz. Halka karşı sorumluluğumuz var. Sorumluluğumuz topluma ve tarihe karşıdır. Eğer sorumlulukların gerekleri bütün bu tartışmalar sonucunda belirlenirse de bunların gerekleri yerine getirilir.

Soru: Sinan Oğan’ın ikinci turda belirleyici olacağı görülmeye başladı. Oğan ve ittifakının HDP’ye karşı tutumu da malum. Buna rağmen HDP ikinci turda nasıl bir tutum sergileyecek?

Bütün bunları kurullarımızda tartışacağız. Yarın MYK’mızı topluyoruz, ikinci turda ne gibi dinamikler olduğunu da tartışacağız. Ancak altını çizdiğimiz nokta şudur; biz tarihsel görevimizi demokratik sorumluluk bilinciyle yerine getirme kararımızı sürdürüyoruz. Bu faktörleri tartıştıktan sonra ikinci tura dair çalışma programımızı da tartışıp kamuoyuyla paylaşacağız.

Paylaşın

HDP’li Sancar: Hırsızlığa, Yüzsüzlüğe, Talana, Ranta Ve Savaşa Hayır Diyoruz

Ankara’da halka seslenen HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Bu düzeni değiştirmeye geliyor. Bu yoksulluk, arsızlık, hırsızlık, soygun ve savaş düzenini değiştirmeye geliyoruz. Tek adam rejimini göndermeye kararlı Ankara. İşte kararlılık işte irade işte güç. Sizdedir o güç. Bugün Maliye Bakanı’nın bir sözü vardı, “Ekonomide işler iyi gidiyor biz de aldık başımızı gidiyoruz” diyordu. Ekonomide işler bir avuç sermayedar için iyi gidiyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Saray için iyi gidiyor, rant düzeni için iyi gidiyor. Milyonlar ise yoksulluk ve açlıkla baş başa bırakıldı. Bu mu iyilik? Bu sizin kötülüğünüz, bu düzenin, bu iktidarın kötülüğüdür. İşte biz bu kötülüğü bitirmeye geliyoruz. Aldık başımızı gidiyoruz diyor ya, evet öyle emin olun gidiyorsunuz. Yoksulluğu, yolsuzluğu bu ülkeye bir kader haline getirmek istediniz ama başaramayacaksınız. Yeter diyoruz. Yeter! Hırsızlığa, yüzsüzlüğe, talana, ranta savaşa hayır diyoruz. Yeter diyoruz êdî bes e diyoruz.”

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş, Devrimci Parti Genel Başkanı Elif Torun Öneren ve Yeşil Sol Parti milletvekili adayları Ankara Tuzluçayır’da seçim mitingi gerçekleştirdi. İbrahim Akın ve Mithat Sancar, mitingde birer konuşma yaptı.

Mithat Sancar: Tuzluçayır devrimci mirasın taşıyanıdır

Merhaba Ankara, merhaba gençler, kadınlar, emekçiler, emekliler. Merhaba devrimciler, sosyalistler, yurtseverler. Merhaba hevalino, hûn bi xêr hatin, ser seran ser çavan hatin. Ankara mitinginde, Tuzluçayır’da konuşmak benim için özel bir anlam taşıyor. 80’lerin başında üniversiteye başladığımız yer burası, bu meydan, bu semt, bu mahalle devrimcilerin merkeziydi.

Mücadelenin, direnişin, dayanışmanın mekanıydı Tuzluçayır. Merhaba Tuzluçayır. ODTÜ’den Cebeci’ye, üniversitelerde devrim öğreniliyor, öğretiliyordu burada. Demokrasi, özgürlük ve eşitlik buralarda yaşanıyordu. İşte sizler o mirası bugün taşıyanlarsınız. Merhaba sizlere. Kürtlerin özgürlük mücadelesiyle Türkiye devrimci, sosyalist ve demokratlarını mücadelesinin birleştiği ağacın altındayız.

Yeşil Sol Parti, merhaba sana. Halkların ortak gücü değişim için geliyor. Bu düzeni değiştirmeye geliyor. Bu yoksulluk, arsızlık, hırsızlık, soygun ve savaş düzenini değiştirmeye geliyoruz. Tek adam rejimini göndermeye kararlı Ankara. İşte kararlılık işte irade işte güç. Sizdedir o güç.

Bugün Maliye Bakanı’nın bir sözü vardı, “Ekonomide işler iyi gidiyor biz de aldık başımızı gidiyoruz” diyordu. Ekonomide işler bir avuç sermayedar için iyi gidiyor, Saray için iyi gidiyor, rant düzeni için iyi gidiyor. Milyonlar ise yoksulluk ve açlıkla baş başa bırakıldı. Bu mu iyilik? Bu sizin kötülüğünüz, bu düzenin, bu iktidarın kötülüğüdür. İşte biz bu kötülüğü bitirmeye geliyoruz.

Aldık başımızı gidiyoruz diyor ya, evet öyle emin olun gidiyorsunuz. Yoksulluğu, yolsuzluğu bu ülkeye bir kader haline getirmek istediniz ama başaramayacaksınız. Yeter diyoruz. Yeter! Hırsızlığa, yüzsüzlüğe, talana, ranta savaşa hayır diyoruz.

Yeter diyoruz êdî bes e diyoruz. Ne diyor Erdoğan? “Beni patates soğan yüzünden mi göndereceksiniz” diyor. Evet seni patates, soğan yüzünden göndereceğiz. Patates, soğan güle güle Erdoğan. Ekmeğimizin, emeğimizin hakkını almak için seni göndereceğiz elbette. Göndereceğiz ve öyle bir gideceksiniz ki, ne oldu, nasıl oldu sizler bile şaşacaksınız. Bunu 14 Mayıs akşamı hep birlikte göreceğiz.

Ahmet Arif Ankara sokaklarını iyi bilen, Ankara sokaklarını iyi tanıyan yürekli şairimize selam gönderelim. Diyarbakır’dan Ankara’ya selam gelsin. Ahmet Arif ile gelsin. Ne diyor Ahmet Arif? “Hasretin nazlıdır Ankara, puslu havayı kurtlar seviyor”. Sizler puslu hava yaratmaya çalışıyorsunuz ama Ankara emekçilerinin, devrimcilerinin, sosyalistlerin yurtseverlerin hasretini yaşıyor.

İşte biz Yeşil Sol ile bu hasreti Ankara’da gidermeye geliyoruz. Puslu hava yaratmaya çalışıyorlar, korku yaratmaya çalışıyorlar. Kaybetse de gitmezler dedikokuları yaratmaya çalışıyorlar. Bu puslu havayı bu güçlü mücadele dağıtacak. Aydınlık bizim ellerimizle gelecek.

Evet Ankara’yı Ankara’da değiştireceğiz. Diyarbakır’dan, Batman’dan, Cizre’den, Siirt’ten, Urfa’dan size dönüşüm sözlerini getirdim. Halkımız dönüşüme, demokratik değişim yapmaya hazır. Ankara da hazır. Hazır değil mi? Bu iktidar gönderiyoruz değil mi? Bu düzeni değiştiriyoruz değil mi?

O zaman yolumuz açık olsun, rêya me vekirî be, serkeftin. Dîsa em, dîsa azadî, dîsa serkeftin. Yolumuz açık olsun. Geliyoruz, demokrasi, barış ve adalet için Yeşil Sol ağacının altında buluşuyoruz. Zafer yakındır, mutlaka kazanacağız.

İbrahim Akın: 14 Mayıs dünyada tarihi bir seçim olacak

Sevgili dostlarım, kardeşlerim sizleri sevgiyle selamlıyorum. Türkiye’nin her yerinden bekle bizi Ankara diyoruz. İzmir’den, Amed’den, Mersin’den gelecek arkadaşlarımızı karşılamaya hazır mıyız? 15 Mayıs’ta güçlü bir şekilde geliyoruz.

Yeşil Sol Parti’ye her türlü kötülüğü yapanlar karşısında barikatları aşa aşa, direne direne geliyoruz. Herkes söylüyor ama herkesin başka gerekçesi var. 14 Mayıs seçimleri tarihi bir seçim olacak ama sadece Türkiye’de değil Ortadoğu’da ve dünyada tarihi bir seçim olacak. 14 Mayıs’ta yeni bir bahar açacak.

Bizler karşısında her türlü kötülüğü yaptılar ama az kaldı. 14 Mayıs’a 4 gün kaldı. Çok çalışacağız, Amed’den İstanbul’dan esen rüzgar bize bu iktidar göndermeye herkes hazır diyor. Büyük bir değişim isteği var. Emekçiler, ezilenler yoksullar, kadınlar.

Bahçesinde çalışan çiftçiler, üretim yapamayan köylüler, herkes bunun farkında. 14 Mayıs bu iktidarı gönderelim diyorlar. Kendini ifade edemeyenler bütün yurttaşlarımız artık bu Saray rejimi bitmeli, yeni bir Demokratik Cumhuriyet kurulmalıdır. Yüz yıllık çektiklerimiz yeter êdî bes e diyorlar. Az kaldı.

Ankara’dan çok değerli arkadaşlarımız aday oldu. Bütün adaylarımızı buradan Meclis’e göndermeye var mıyız? Bizler de, bütün Türkiye’den, 87 seçim bölgesinden böyle bir çalışmayı Türkiye tarihinde görmeyen bir yerden geliyoruz. Yeşil Sol Parti nasıl bir Türkiye istiyorsak öyle bir kompozisyon kurmuş.

Bütün herkesi, mağdur olanları, farklı düşüncede olanları bir araya getirmiş bir parti. Meclis’te gerçek demokrasiyi gerçekleştirmek için aynı zamanda solu ve devrimciliği Meclis’e taşımak için geliyoruz. Bu mücadele hepimizin ortak mücadelesi. Sizlerden bir ricam var. 4 gün kaldı. 4 gün sonra bu sandıklar açılacak.

O zaman pişman olmamak için bütün halkımızın çalışması gerekiyor. Sandığa gitmeyenlerin, bu iktidarın gitmemesinde payı olacak. Gidersek göndereceğiz, gitmezsek gönderemeyeceğiz. Herkes nerede olursa olsun partimize başvursun. Onları göndereceğiz. Mutlaka oylarınızı kullanın.

Bu tarihi seçimde tarihsel sorumluluğu yerine getirmek olur. Sandığa sahip çıkmamak da aynı şekilde tarihsel sorumluluk. Bütün arkadaşlarımızı 14 Mayıs’ta sağduyulu, sorumlu bir şekilde sandığa sahip çıkmaya çağırıyoruz. Bütün yoldaşlara kolay gelsin. An serkeftin an serketin. Buradayız, birlikteyiz kazanacağız.

Paylaşın

HDP’li Buldan: AKP Bir Tabela Partisi Haline Gelecek

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Kürt sorunun çözümünün ve gelecekte çözüleceğinin teminatı, halkımızdır. Herkes bilir çözüm sürecinin bitiminde Erdoğan, ‘biz çözüm sürecini bitiriyoruz, buzdolabına koyuyoruz, derin dondurucudan çıkarmıyoruz’ dedi. Bütün bunlara rağmen Kürtlerin demokraside, adalette, hakta, hukukta, barışta ısrarını bugün bir kez daha Hakkari halkı gösterdi” dedi ve ekledi:

“Bir müjde vermek istiyorum. AKP-MHP iktidarı başta başkanlık olmak üzere parlamentoda da bir tabela partisi haline gelecek.”

“Kürt sorunun çözümünün ve gelecekte çözüleceğinin teminatı sizlersiniz, halkımızdır” diyen Buldan, “21 yıldır bu ülkeyi yönetiyorlar 21 yıldır yapmadıkları hukuksuzluk, haksızlık, usulsüzlük, hırsızlık kalmadı” ifadelerini kullandı.

Yeşil Sol Parti, seçim mitinglerinin startını Hakkari’de verdi. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır ve Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın’ın katıldığı mitinge yoğun katılım sağlandı. MA’nın haberine göre, miting alanında dolaştırılan “Gayet tabi kudretlidir durumumuz” pankartı büyük alkış aldı.

“Rekor oy bekliyoruz”

Mitingte ilk olarak konuşan Başak Demirtaş, halkı selamladıktan sonra HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın mesajını okundu.

Demirtaş mesajında, “Biz Hakkari’de rekor oy bekliyoruz. Önce bu iktidarı göndereceğiz sonra yaralarımızı saracağız. Yapacağım şey; Kürt sorununu meclis çatısı altında çözmek için çabalayacağız. Bu nedenle Yeşil Sol Parti’nin en güçlü biçimde mecliste yer alması gerekiyor” dedi.

“Demokrasi 3, faşizm 0”

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, AKP ve MHP iktidarına Hakkari’den “ders verme zamanı” olduğunu söyleyerek, “Buraya gelirken arkadaşlarım bana keşke Hakkari vekil sayısı 4 olsaydı diyorlardı, 4 olsaydı dördünü de çıkarırdık diyorlardı. Şimdi hedefimiz 3, sıfır; yani demokrasi üç, faşizm sıfır. Kürt halkının dilini, kimliğini, değerlerini, iradesini her zaman için hiçe saydılar. Sizin saydığınız, sizin seçtiğiniz belediye eş başkanlarını görevden alırken, onların yerlerin kayyımları atarken, Hakkari halkının iradesini hiçe saydılar” dedi.

“AKP bir tabela partisi haline gelecek”

“Kürt sorunun çözümünün ve gelecekte çözüleceğinin teminatı, halkımızdır” diyen Buldan konuşmasını şöyle sürdürdü: “Herkes bilir çözüm sürecinin bitiminde Erdoğan, ‘biz çözüm sürecini bitiriyoruz, buzdolabına koyuyoruz, derin dondurucudan çıkarmıyoruz’ dedi. Bütün bunlara rağmen Kürtlerin demokraside, adalette, hakta, hukukta, barışta ısrarını bugün bir kez daha Hakkari halkı gösterdi. Bir müjde vermek istiyorum. AKP-MHP iktidarı başta başkanlık olmak üzere parlamentoda da bir tabela partisi haline gelecek.”

“Kürt sorunun çözümünün ve gelecekte çözüleceğinin teminatı sizlersiniz, halkımızdır” diyen Buldan, “21 yıldır bu ülkeyi yönetiyorlar 21 yıldır yapmadıkları hukuksuzluk, haksızlık, usulsüzlük, hırsızlık kalmadı” dedi.

“Faşizm bitecek demokrasi gelecek”

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın da yaptığı konuşmada, “Buradan geleceğin yeni yüzyılını inşa etmeye çalışıyoruz.  Yıllardır yok sayılmayı bitirecek ve yeni bir bahara uyanacağız. Bizler her kimliğin, inancın olacağı bir ülke vadediyoruz ve bunu yapacağız. Bu ülkeyi demokrasiyle taçlandırmak istiyoruz. Faşizm bitecek demokrasi gelecek” diye konuştu.

Paylaşın

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Akın: Tayyip Erdoğan 15 Mayıs’ta Gidecek

Siirt’te partisinin seçim bürosu açılışında konuşan Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, “Biliyoruz ki; korkunun ecele faydası yok. Buradan bizi izleyenlere sesleniyorum; az kaldı, geliyoruz. Tayyip Erdoğan 15 Mayıs’ta gidecek, bu ülkede bir bahar açacak. Bunu bir kez daha ilan ediyoruz” dedi.

Haber Merkezi / Akın, konuşmasının devamında, “14 Mayıs’ta herkes gidip sandıkta oyunu verdiğinde bu iş bitmiş olacak. 14 Mayıs çok çok önemli, oy verip gitmek yok. Sandıklara sahip çıkacağız. Bunlarda her türlü hırsızlık hile, kötülük var. Bu kötülüklerle mücadele etmeyi öğrendik ama bundan sonra bunun hesabını soracağız. Bütün halkımızdan sandığa sahip çıkmalarını istiyoruz. 15 Mayıs baharını birlikte yaşamak için bundan başka çaremiz yok.” ifadelerini kullandı.

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk, DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, EHP Genel Başkanı Hakan Öztürk ve Siirt milletvekili adayları ile birlikte Siirt’te yapılan seçim bürosu açılışına katıldı. Burada konuşan Akın, şunları ifade etti:

“Sevgili dostlarım, sevgili halkımız, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Türkiye önemli bir tarihi seçimden geçecek. Sizlere selamlar getirerek sözlerime başlamak istiyorum. Sevgili Hakan İstanbul’dan selamlar getirdi, ben de size İzmir’den özel olarak şu selamı iletmek istiyorum. Sevgili Deniz Poyraz’ın annesinin selamını getirdim. Ona sözümüz var. Deniz Poyraz’ın katilini ve katilin arkasındaki güçleri biliyoruz. Onlardan hesabı soracağız ve her yerde bunu hatırlatacağız, asla unutmayacağız. Aklımızla, vicdanımızla bunları iktidardan gönderene kadar bu hesaplaşmayı yapacağız.

Sevgili halkımız, şu anda Nusaybin’den başlayarak bölgemizde iki gündür bir seçim startı veriyoruz. İnanılmaz bir coşku ve moral var. Gördüğümüz şudur: Bu ceberrut tek adam rejimini Kürt halkı, bölgedeki Arap halkı, Ermeni halkı ile birlikte göndermeye karar vermiştir. Bu gönderme kararının iradesi bizim için çok muhteşem arkadaşlar. Bunu Türkiye çapında aynı heyecanla güçlü bir şekilde örgütlemeye çalışıyoruz. Ama görüyorsunuz, bu ceberrut iktidar ve Saray rejimi “Osmanlı’da oyun bitmez” misali her şeyi yapıyor.

Biliyorsunuz, biz aslında Halkların Demokratik Partisi ile seçime girecektik. Ama seçimin tam bir ay arefesinde Halkların Demokratik Partisi’ne yönelik bir kapatma girişimiyle karşı karşıya kaldık. Ülkede hukuk yok, siyasi karar veriyorlar. Talimatla karar veriyorlar. Birçok kere olduğu gibi Saray’dan verilen kararlarla kurulan oyunu bozmak için bizim de kurucusu olduğumuz Halkların Demokratik Partisi yerine Yeşil Sol Parti ile seçime girmeye karar verdik.

Yeşil Sol Parti 11 yıl önce kurulmuş, HDP’nin kurucu partilerindendir. Yeşil Sol Parti bütün renkleri ve kimlikleriyle Kürtlerin, Türklerin, Arapların ortak partisidir. İnanıyoruz ki bugün halaylarda yan yana durduğumuz gibi omuz omuza verirsek bu kötülük düzenine karşı, bu Saray rejimine karşı, bu otoriter ve faşizan rejime karşı kazanmamak için hiçbir gerekçe yok.

O nedenle 2015 yılından bu yana bize yapmadıklarını bırakmadılar. Ama biliyorsunuz ki Kürt halkı ve bütün halklar direnerek her türlü oyunu bozdular. HADEP’i de kurdular, DEHAP’ı da kurdular, HDP’yi de kurdular. Şimdi bütün oyunlarını bozarak bu iktidarı göndermek için Yeşil Sol Parti şemsiyesi altında örgütlü bir şekilde mücadele ediyorlar.

Yeşil Sol Parti, bilge ağaçtır. Bu bilge ağacın altında bütün insanlarımızın toplanması ve ortak mücadele etmesi mümkündür. O nedenle biz buradan şunu söylemek isteriz; bu rejimi değiştirmek ve bu rejimin sonrasında bir baharı birlikte yaşamak istiyoruz. Bu rejimi değiştirmediğimiz sürece bizim nefes alma hakkımız yok. Açlıktan kurtulma, savaşı durdurma şansımız yok. O nedenle her gün kendisini üreten bu rejimden kurtulacağız. Cehennemin kapısını kapattıktan sonra cennete açılacak kapı 15 Mayıs’ta açılacaktır. Birlikte olduğumuz zaman bunu başaracağız.

“Tayyip Erdoğan 15 Mayıs’ta gidecek”

Kayyım rejiminin temsilcisi olan bu iktidar hemen yanı başında Tuncer başkanı görevden aldılar. Halkımızın temsilcisi Tuncer başkan şimdi yine sizin temsilciniz olmak için burada. Amed’den de Selçuk Mızraklı’yı rehin alıp Selahattin Demirtaş’ın yanına koydular. Biz bu arkadaşlarımızın alnının akıyla halkı temsil ettiğini, onurlu bir şekilde mücadele yürüttüğünü biliyoruz. Demirtaş’ın cezaevinden bile Erdoğan’ın korkulu rüyası haline geldiğini biliyoruz. Biliyoruz ki; korkunun ecele faydası yok. Buradan bizi izleyenlere sesleniyorum; az kaldı, geliyoruz. Tayyip Erdoğan 15 Mayıs’ta gidecek, bu ülkede bir bahar açacak.

Bunu bir kez daha ilan ediyoruz. Şunu iddia ediyoruz; bu iktidarın, bu tek adam rejiminin tek bir sorunu çözemeyeceğini gördük. Biz 70 gün önce ağır bir deprem yaşadık. Depremin ikinci günü Eş Sözcümüz Çiğdem ile Adana’dan başlayarak dolaştığımızda insanlarımız devlet nerede diye bağırıyordu. Devlet ortada yoktu. Dayanışma yapan gönüllüler, az sayıdaki belediyemiz vardı. Silopi Belediyemiz aç kalmış insanlara çorba veriyordu. Ama koca koca belediyeler Cumhurbaşkanın talimatını bekliyorlardı. Hatay Valisi “bize herhangi bir talimat gelmedi” diyebiliyordu. Merkeze bakan, hiçbir hizmet vermeyen bu valiler, bu kaymakamlar, bu emniyet müdürleri artık talimat beklemeyecekler, her yerde halka hizmet edecekler.

Sözün, kararın, yetkinin halkta olduğu bir iktidar istiyoruz biz. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesini istiyoruz. Yerel yönetimler güçlendirilmezse bu felaketler karşısında kimse bizi kurtaramaz. 15 Mayıs’tan sonra belediyelerimizi tekrar alacağız, kayyım sistemini tasfiye edeceğiz, onlara güle güle diyeceğiz. Önümüzde hiçbir engel yok. Artık tahammülümüz kalmamıştır. Bunların bir oyluk güçleri var.

14 Mayıs’ta herkes gidip sandıkta oyunu verdiğinde bu iş bitmiş olacak. 14 Mayıs çok çok önemli, oy verip gitmek yok. Sandıklara sahip çıkacağız. Bunlarda her türlü hırsızlık hile, kötülük var. Bu kötülüklerle mücadele etmeyi öğrendik ama bundan sonra bunun hesabını soracağız. Bütün halkımızdan sandığa sahip çıkmalarını istiyoruz. 15 Mayıs baharını birlikte yaşamak için bundan başka çaremiz yok. Hepimize kolay gelsin, an serkeftin, an serkeftin.”

Paylaşın