HTŞ Liderlerinden Ebu Maria Kahtani Öldürüldü

Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) örgütünün önde gelen isimlerinden Ebu Maria Kahtani’nin Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) düzenlediği canlı bomba saldırısı sonucu öldüğü duyuruldu.

Gerçek adı Maysa Ali Musa Abdullah Cuburi olan Kahtani, El Kaide örgütünden ayrılan militanların oluşturduğu El Nusra Cephesi’nin kurucuları arasındaydı.

2012’de ABD’nin yaptırım listesine aldığı HTŞ Şura Meclisi üyesi Kahtani, 2003-2011’de Irak Savaşı’nda Amerikan ordusuna karşı çatışmalara girmişti.

Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) medya organı Amjad’dan dün yapılan açıklamada, Iraklı Kahtani’nin IŞİD’in düzenlediği canlı bomba saldırısı sonucu öldüğü duyuruldu. Birleşik Krallık merkezli muhalif Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) de canlı bombanın saldırısında Kahtani’nin öldürüldüğünü, yanındaki iki kişinin de ağır yaralandığını aktardı.

SOHR’un açıklamasında canlı bombanın kimliği paylaşılmazken, olayın İdlib’deki Türkiye sınırına yakın Sarmada kasabasında gerçekleştiği belirtildi. IŞİD veya herhangi bir örgüt saldırıyı henüz üstlenmedi.

Fransız haber ajansı AFP’nin aktardığına göre, gerçek adı Maysa Ali Musa Abdullah Cuburi olan Kahtani, El Kaide örgütünden ayrılan militanların oluşturduğu El Nusra Cephesi’nin kurucuları arasındaydı.

Suriye iç savaşında Devlet Başkanı Beşar Esad yönetimine karşı savaşan El Nusra, 2017’de farklı örgütlerin de katılımıyla HTŞ adı altında faaliyet göstermeye başladı. İdlib’in yarısına ek olarak Hama, Halep ve Lazkiye’nin bir kısmı HTŞ’nin kontrolünde.

2012’de ABD’nin yaptırım listesine aldığı HTŞ Şura Meclisi üyesi Kahtani, 2003-2011’de Irak Savaşı’nda Amerikan ordusuna karşı çatışmalara girmişti.

Öte yandan HTŞ yönetimi, rakip örgütlerle bağlantı kurduğu gerekçesiyle 47 yaşında olduğu tahmin edilen Kahtani’yi ağustosta hapse atmıştı. Militan, daha sonra suçsuz olduğuna karar verilmesiyle 7 Mart’ta serbest bırakılmıştı. SOHR, saldırının Kahtani serbest bırakıldıktan kısa süre sonra gerçekleştiğini aktardı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Suriye Ordusu İle Heyet Tahrir Şam Arasında Çatışma: 10 Ölü

Suriye ordusu ile El Kaide bağlantılı Heyet Tahrir Şam (HTŞ) arasında çıkan çatışmada 10 kişi hayatını kaybetti. Çatışmada HTŞ’den 10, Suriye güçlerinden ise 6 kişi de yaralandı.

Suriye’nin kuzeyindeki Halep vilayetinde Suriye ordusu ve El Kaide bağlantılı Heyet Tahrir Şam (HTŞ) örgütü arasında çıkan çatışmalarda 10 kişi öldü.

Rûdaw’ın aktardığına göre, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), Halep’te çıkan çatışmalarda beş Suriye Ordusu askeri ile beş HTŞ mensubunun öldüğünü duyurdu.

İngiltere merkezli SOHR’nin paylaştığı bilgilere göre, Suriye güçleri ile diğer silahlı gruplarla birlikte İdlib’in yaklaşık yarısını kontrol eden HTŞ arasında başta Halep olmak üzere komşu vilayetlere yakın noktalarda gerçekleşen çatışmada, HTŞ’den 10, Suriye güçlerinden altı kişi de yaralandı.

Gözlemevi’ne göre, çatışmaların ardından Suriye ordusu, Halep’in batı kırsalındaki Atarib kentini top atışlarıyla vurdu. Atışların sonucunda siviller yaralandı.

Gözlemevi Direktörü Rami Abdel Rahman, ‘Türkiye ve Suriye arasındaki yakınlaşmanın ardından HTŞ’nin Suriye ordusunun İdlib’deki mevzilerini bombalamayı yoğunlaştırdığını’ söyledi.

Suriye iç çatışmaları

Suriye ordusu, Suriye hükûmeti ve Suriye’deki iç isyancılar arasında başlayan, sonrasında Irak ve Şam İslam Devleti, El Nusra ve bazı Kürt, Türkmen, Dürzi ve Süryani gruplarda katılmıştır.

Son dönemde ise Rusya, İran, Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye ve İsrail gibi dış güçlerin de sınırlı ve düzenli olarak dâhil olduğu çatışmalardır.

Paylaşın

Türkiye – Suriye Yakınlaşması: Esad Karşıtı Silahlı İslamcı Gruplar Tepkili

Türkiye ve Suriye arasında 2022’in son haftasında Moskova’da gerçekleşen savunma bakanları düzeyindeki görüşme, Suriye’nin kuzeyinde etkili silahlı İslamcı gruplardan HTŞ’den sonra Türkiye ile iyi ilişkileri bulunan Ahrar’uş Şam da normalleşme çabalarına tepki gösterdi.

BBC Türkçe’nin aktardığına göre Ahrar’uş Şam’dan yapılan açıklamada, “Beşar Esad ile hiçbir şekilde uzlaşmaya yanaşmayacağız” denildi. Heyet Tahrir el Şam da (HTŞ), liderleri Muhammed el Cevlani’nin konuşmasının yer aldığı, “Hiçbir zaman uzlaşmayacağız” başlıklı yeni bir video yayımladı.

Ahrar’uş Şam’ın açıklamasında neler var?

Ahrar’uş Şam’ın açıklaması, 3 Ocak’ta Telegram üzerinden paylaşıldı. Örgütün açıklamasında, “Suriye’nin haklı devrimi” övüldü ancak “birleşik bir liderlik oluşturulmasında yaşanan başarısızlığın muhalefetin çabalarını engellediği” belirtildi.

Örgüt, “devrimin müttefiki” olarak tanımladığı Türkiye’nin, Şam’a yönelik tutumunu değiştirmesine neden olan koşulları anladığını belirtmekle birlikte, “Muhalefet halkımızın kutsal davasından vazgeçemez” ifadesini kullandı.

“Dava” ile Esad yönetiminin devrilmesinden bahsediliyor.

“Örgütün bu hedefe ulaşıncaya kadar uzlaşmayı düşünmeyeceği” aktarıldı.

Ahrar’uş Şam, açıklamanın sonunda ise “Suriye muhalefeti ile Türkiye’nin çıkarlarının çatışmasının önüne geçecek bir yolun bulunabileceğini ümit ettiğini” belirtti.

HTŞ eleştirilerine devam ediyor

Geçen hafta Türkiye ile Suriye görüşmelerini eleştiren HTŞ de eleştirilerine yeni bir video yayımlayarak devam etti.

HTŞ’nin medya organı Amjad tarafından yine 3 Ocak tarihinde paylaşılan video, “Hiçbir zaman uzlaşmayacağız” başlığıyla yayımlandı.

Örgüt lideri Muhammed el Cevlani videoda, Esad yönetimi ile uzlaşma içine girmeyeceklerini belirtti ve “suçlu rejim devrilinceye kadar mücadeleye devam edeceklerini” ifade etti.

El Cevlani, “Suriye, Türkiye ve Rusya arasındaki üçlü görüşmelerin devrim için yeni bir meydan okuma teşkil ettiğini” söyledi.

“Suriye halkına moralini bozmama” çağrısı yapan el Cevlani, “HTŞ’nin mücadelesini gece gündüz sürdüreceğinin sözünü verdiğini” söyledi ve herkesi grupla yan yana durmaya çağırdı.

Geçmişte El Kaide’ye bağlı olan Nusra Cephesi militanlarının kurduğu HTŞ, İdlib’deki en güçlü askeri grup.

Nusra Cephesi, Temmuz 2016’da El Kaide ile ilişkilerini sonlandırdığını açıklamış ve adını Şam’ın Fethi Cephesi olarak değiştirmişti.

Ocak 2017’de ise Şam’ın Fethi Cephesi liderliğinde bir araya gelen Ensar el-Din Cephesi, Ceyş el-Sunna, Liva el-Hak ve Nurettin Zengi Hareketi, yeni bir çatı örgüt olarak HTŞ’yi ilan etmişti.

Ahrar’uş Şam ve HTŞ 2017’de birbiriyle savaşmış olsalar da müttefik konumundalar.

İkisi de HTŞ’nin liderliğindeki “El Fatah El Mubin operasyon odasında” birlikte hareket ediyor.

Türkiye merkezli muhalefet ‘endişeli değil’

Bu arada hafta içinde Türkiye’deki Suriyeli muhalif grupların temsilcileri Ankara’da yetkililerle görüştü.

Suriye Geçici Hükümeti oluşumu başkanı Abdurrahman Mustafa, Suriye Müzakere Komitesi Başkanı Bedir Camus ve Suriye Ulusal Koalisyonu Başkanı Salim Al Muslat’tan oluşan heyet, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da aralarında bulunduğu yetkililerle bir araya geldi.

Temaslarla ilgili Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Suriye bağlamındaki son gelişmeler ele alındı ve 2254 sayılı BMGK Kararı uyarınca Suriye muhalefeti ile halkına desteğimiz yinelendi” ifadelerine yer verildi.

Görüşmeler sonrası konuşan Abdurrahman Mustafa, Türkiye ile Suriye arasında başlayan yeni süreçle ilgili kendilerini endişelendiren bir durum olmadığını gördüklerini söyledi.

Mustafa, “Tabii ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin kendi egemenliği vardır, kararlarını kendi belirler ama biz şuna inanıyoruz ki sayın bakanla (Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu) görüşmemizde de bu vurgulandı; asla bu (süreç), Suriye halkının ve Suriye muhalefetinin çıkarlarının aleyhinde olmayacaktır. Kendisi tam tersine, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’in 2254 No’lu kararına bağlı olduğunu ve bunun için çaba harcadıklarını ifade etti” dedi.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde 2015 yılında kabul edilen 2254 sayılı karar, Suriye’de ateşkesin sağlanmasını ve ülkedeki sorunlara siyasi çözüm getirilmesini içeriyor.

Türkiye ile Suriye arasındaki süreçte neler yaşandı?

2022 yılı içinde Ankara, Suriye ile istihbarat servisleri düzeyinde görüşmeler yapıldığını açıklamıştı.

Kasım ayında da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esad’la görüşme ihtimaline dair olumlu açıklamalar yapmuş ve “Siyasette küslük dargınlık olmaz” demişti.

Yılın son günlerinde ise iki ülke arasında yıllar sonra ilk siyasi temas gerçekleştirildi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e önerdiği Türkiye-Rusya-Suriye üçlü mekanizmanın ilk toplantısında, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan, Suriye Savunma Bakanı Ali Mahmud Abbas ve Suriye istihbarat yetkileri 29 Aralık’ta bir araya geldi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu de önümüzdeki haftalarda Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile gerçekleştirecekleri üçlü görüşme için temasların sürdüğünü açıkladı.

5 Ocak’ta ise Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu sabah Sayın Putin ile görüşmem oldu. Türkiye-Rusya-Suriye olarak bir süreç başlattık. Ardından dışişleri bakanlarımızı bir araya getireceğiz. Daha sonra da gelişmelere göre liderler olarak bir araya geleceğiz. Derdimiz bölgede suhuleti sağlamak, barışı egemen kılmak” ifadelerini kullandı.

Hafta içinde Reuters haber ajansına konuşan ve ismini vermeyen üst düzey bir Türk bir yetkili ise bakanların ilk toplantısından hızlıca bir sonuç çıkmasını beklemenin gerçekçi olmadığını söyledi.

Paylaşın

“Türkiye İdlib’den Çekiliyor” İddiası

Suriye’nin İdlib bölgesinde Türkiye’nin desteklediği gruplar ile radikal Hayat Tahrir el Şam (HTŞ) arasında çatışmaların şiddetlenmesinin ardından, TSK’ya bağlı birliklerin sınıra doğru çekilmeye başladığı iddia edildi.

İngiltere merkezli ve Suriye’deki iç savaşa ilişkin bilgi paylaşmasıyla tanınmış olan Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) tarafından yapılan açıklamada, son üç günde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) bağlı iki grubun İdlib kentinden Türkiye sınırına yakın bölgelere çekildiği ifade edildi.

SOHR’nin açıklamasında, 26 Ekim’de ilk olarak TSK’ya bağlı 10 tank, 15 otobüsle ve zırhlı araçların İdlib’in güneyinden ayrıldığı bilgisi aktarıldı. Ardından 28 Ekim’de ise TSK’nın 7 tank, 10 zırhlı araç ve 15 otobüsten oluşan konvoyunun İdlib bölgesinden Türkiye sınırına yakın bölgelere çekildiği belirtildi.

Öte yandan Suriye’de kalıcı çözüm için toplantılar yapılırken ülke içerisinde çatışmalar yer yer devam ediyor. Türkiye’nin Beşar Esad rejimi ile arasındaki diyalog söylentileri ise bazı muhalifler tarafından TSK’ya yönelik tepkiye neden olduğu öne sürülüyor. Bu durumun aynı zamanda Türkiye’yle yakın ilişkideki muhalif gruplar ile HTŞ’ye bağlı güçler arasında çatışmaya neden olduğu ileri sürülüyor.

“Türkiye’nin çekilmesiyle oluşan güç boşluğunu Esad Rejimi dolduracaktır’’

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin, ‘Türkiye askerlerini İdlib’den çekiyor’ açıklamasıyla ilgili VOA Türkçe’den Orhan Erkılıça’a konuşan Gaziantep Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) Öğretim Üyesi Doçent Doktor Ali Fuat Gökçe, “Eğer Türkiye HTŞ’ye müdahale ederse hem bu silahlı grubu karşısına almış olacak hem de çatışmalardan dolayı meydana gelen insani göçün kendi ülkesine girme ihtimali söz konusu olacak. Çünkü Türkiye askerlerini kendi sınırına doğru çekiyorsa bölgede bir güç boşluğu olacaktır ve bu boşluğu da Suriye Rejimi dolduracaktır’’ dedi.

Bölgede yer alan ülkelerin birbirlerini dengelediklerini ifade eden Doç. Dr. Gökçe, Rusya’nın Türkiye tarafından talep edilen PKK unsurlarının 30 kilometre güneye indirilmesini kabul etmediği için Türkiye’nin de İdlib bölgesinde HTŞ’ye karşı bir müdahalede bulunmadığını vurguladı.

“İdlib’e müdahale yeni bir insani göç dalgasına neden olabilir’’

Gökçe, “Suriye rejimi ve Rusya HTŞ unsurlarının İdlib’in kontrolünü bırakarak bu bölgeden çıkmasını istiyor. Türkiye ise Tel Rıfat ve Münbiç bölgesindeki PKK terör örgütü mensuplarının 30 kilometre güneye indirilmesini istiyor. HTŞ’nin bölgede yaklaşık 15 bin civarında silahlı gücü var ve Türkiye’de oradaki stabil durumunu korumak istiyor. Aslında her iki ülke de bölgede birbirini dengeliyor diyebiliriz. Türkiye’nin İdlib’deki askerlerini kendi sınırlarına doğru çekmesiyle ilgili iddialar akıllara Türkiye, Rusya ve Suriye Rejimi ile bir görüşmenin olduğunu getiriyor. Böyle bir görüşmenin sonucunda da Türkiye eğer İdlib’e yönelik olası bir müdahale olacaksa bunu Rusya ya da Suriye rejiminin yapması gerektiğini belirtmiş olabilir. Çünkü Türkiye askerlerini kendi sınırına doğru çekiyorsa bölgede bir güç boşluğu olacaktır ve bu boşluğu da Suriye rejimi dolduracaktır. Rejimin o bölgeye girmesi demek çatışmaların artması demek ve bu durum da yeni bir göç dalgasının meydana gelmesi demektir” dedi.

İdlib’de neler oluyor?

İdlib’de bir süredir Türkiye’nin destek verdiği gruplarla Hayat Tahrir el Şam arasında şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Çatışmalarda aralarında sivillerle çocukların da bulunduğu onlarca kişinin yaşamını yitirdiği belirtiliyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre Hayat Tahrir el Şam Afrin’de kontrolü ele geçirmiş durumda. Gözlemevi’ne göre örgüt ayrıca Halep çevresinde Türkiye’nin desteklediği bir gruptan bazı köyleri de aldı.

Paylaşın

HTŞ’nin Afrin’deki Hedefi Neydi, Ne Kazandı?

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından “terörist örgüt” olarak tanımlanan Heyet Tahrir Şam (HTŞ) Türkiye’nin Şam’la uzlaşmanın koşullarını oluşturmaya çalıştığı bir dönemde, eski adı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) olan Suriye Milli Ordusu (SMO) içindeki üç örgütle birlikte Afrin’e girmesi bazı soru işaretlerine neden oldu.

Türkiye, İdlib’e hükmeden HTŞ’nin Zeytin Dalı Harekatı bölgesine girmesine neden göz yumdu? Gazeteci-yazar Fehim Taştekin bölgedeki son gelişmeleri BBC Türkçe için yorumladı.

Amaç HTŞ’yi katalizör olarak kullanıp Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerinde başıbozuk Suriye Milli Ordusu (SMO) gruplarını yeniden yoğurmak ve olası müzakerelerde Şam’ın karşısına güçlü bir blok mu çıkarmak?

Yoksa hedef HTŞ’nin önünü açarak SMO yükünden kurtulmak ve devamında zaten ‘terör örgütü’ sayılan HTŞ’yi halletmeyi Şam’a mı bırakmak?

Ya da bütün bunlar birbiriyle kavgalı gruplar arasındaki güç mücadelesinin kaçınılmaz sonuçları mı?

Sahadaki gruplar arasındaki ayrışmaların geçmişi ve tarafların yeni pozisyonları, hiçbir soruyu dışarda tutmaya izin vermiyor.

Bir tarafta SMO içinde Üçüncü Kolordu’nun lider bileşeni Cephet’üş Şamiye ve Ceyş’ul İslam, diğer tarafta SMO’ya bağlı Hamza Tümeni, Ahrar’uş Şam ve Süleyman Şah Tümeni’nin bulunduğu kamplar arasında epey zamandan beri sorunlar yaşanıyordu.

Bu cepheleşmede HTŞ, birincisi geçen Haziran’da, ikincisi 11 Ekim’de olmak üzere iki kez Hamza-Ahrar-Süleyman Şah blokundan yana çatışmalara dahil oldu.

Haziran’da HTŞ, Afrin’in merkezine varmadan Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) devreye girmesiyle eski mevzilerine dönmüştü.

11 Ekim’de HTŞ ortakları ile birlikte Afrin’i ele geçirmek üzere yeni bir harekât başlattı.

HTŞ güneyde Cinderes’ten girip Afrin merkezini ele geçirdikten sonra Azez yönünde Kfar Cennet’e kadar gitti.

Afrin’in batısı Süleyman Şah ve kuzeybatısı Hamza Tümeni’nin kontrolüne geçti.

Cephet’üş Şamiye diğer SMO bileşenlerinin yardımıyla Kfar Cennet’te tutundu.

Azez’in el değiştirmesi, Bab el Hava’dan sonra Bab el Selamı Sınır Kapısı’nın da HTŞ’nin eline geçmesi ihtimalini barındırıyor.

Afrin’deki diğer örgütler de farklı pozisyonlar aldı.

Müslüman Kardeşler uzantılı Feylak’uş Şam Haziran’da olduğu gibi bu sefer de Afrin’e güneyden giriş kapısı Deyr Balut’ta HTŞ’ye yol verdi.

Deyr el Zor gibi doğu kentlerinden gelen milislerin oluşturduğu Ahrar’uş Şarkiyye ve Ceyş’uş Şarkiyye Cinderes’te kısmen direndi.

Fırat Kalkanı bölgesinde de bazı yerler el değiştirdi.

En önemlisi Menbic’e gecişleri kontrol eden El Hamran’ın Cephet’üş Şamiye’den Ahrar’uş Şam ve Hamza Tümeni’ne geçmesiydi.

11-18 Ekim arasında çatışmalarda 58 kişi öldü.

İstanbul merkezli Suriye İslami Meclisi direniş çağrısı yaparken Fırat Kalkanı bölgesinde “HTŞ’ye Hayır” gösterileri düzenlendi.

Taraflar hangi konuda anlaştı?

Haziran’da HTŞ’nin Afrin’den çekilmesini sağlayan Türkiye’nin tutumu merak edilirken günler sonra iki yönlü bir müdahale gelişti.

Bir yandan MİT, Bab el Hava Sınır kapısında çatışan taraflar arasında arabuluculuk yaptı.

Diğer taraftan sağlanan ateşkese rağmen çatışmalar devam edince 18 Ekim’de Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Afrin’e askeri araçlar sevk edip “bayrak” gösterdi.

Muhaliflerin sızdırdığı ilk bilgiler, 13 Ekim gecesi Mili İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) gözetiminde yapılan görüşmede HTŞ’nin Üçüncü Kolordu’ya belli şartlar dayattığı yönündeydi.

Buna göre koşullar şunlardı:

  • Tüm askeri gruplar tek komuta altında birleşmeli, ortak komutayı kabul etmeyenlerin varlığına izin verilmemeli,
  • Askeri gruplar sivil idareden çekilmeli, yerleşim merkezlerinde kurulan kontrol noktaları kaldırılmalı,
  • Silahlı gruplar iç güvenliği (HTŞ’ye bağlı) Genel Emniyet İdaresi’ne bırakıp rejim ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile kesişme noktalarına yerleşmeli,
  • İdeolojik olarak Ceyş’ul İslam’la bağlantılı tüm kişi ve gruplar Barış Pınarı Harekât bölgesine gönderilmeli.

Bu koşullar HTŞ’nin Zeytin Dalı Harekât bölgesinde durmayıp Fırat Kalkanı bölgesine de hakim olmak istediğini gösteriyordu.

HTŞ, 2015’te İdlib’i ele geçiren Fetih Ordusu’ndaki ortaklarını iki yıl sonra tasfiye ederek bölgenin askeri ve sivil idaresini tekeline almıştı.

O yüzden bölgedeki rakip gruplar, HTŞ’nin birkaç SMO bileşenini Truva Atı olarak kullanıp ortaklık tesis ettikten sonra ipleri eline almak için fırsat kollayacağını düşünüyor.

14 Ekim’de Üçüncü Kolordu’nun bu koşulları kabul ettiğine dair çelişkili bilgiler geldi.

Hatta Türkiye’nin de bu anlaşmaya yeşil ışık yaktığı öne sürüldü.

Fakat kısa sürede çatışmalar Kfar Cennet’te yeniden alevlendi.

Çatışmalara başta SMO gruplarının da katılması üzerine yeni bir anlaşma sağlandığına dair bilgiler geldi.

Muhalif kaynaklara göre Üçüncü Kolordu’nun sivil alanlardan tamamen çekilmesi karşılığında HTŞ de Azez’e ilerlemekten vazgeçti.

Ayrıca Halep’in kuzeyindeki bölgelerde sivil yönetime HTŞ’nin sivil unsurlarının katılması kararlaştırıldı.

Türkiye’nin gözetiminde üçüncü tur görüşmede kabul edilen ve 14 Ekim tarihini taşıyan anlaşma metnine bakılırsa taraflar şunları kabul ediyor:

  • Kapsamlı bir ateşkes ve iki taraf arasındaki anlaşmazlığın sona ermesi,
  • Son olaylarda tutuklananların serbest bırakılması,
  • Üçüncü Kolordu kuvvetlerinin karargâh ve kışlalarına dönmesi,
  • HTŞ’nin askeri alarmını kaldırması,
  • Üçüncü Kolordu ve unsurlarına ait karargâh, silah, teçhizat ve mal varlığının iade edilmesi,
  • Üçüncü Kolordu’nun faaliyetlerini sadece askeri alanda yoğunlaştırması,
  • Hiç kimsenin hizip ve siyasi farklılıklar nedeniyle yargılanmaması,
  • Yolsuzlukla mücadele ve mağduriyetlerin giderilmesinde işbirliğine gidilmesi,
  • İki tarafın sivil kurumları düzenlemek ve reforme etmek için müzakerelere devam etmesi.

Bu anlaşma HTŞ’nin Azez, Cerablus ve El Bab üçgenine zorla geçme hamlesini önlese de askeri ve sivil idareşe ortaklığın önünü açıyor.

Ancak anlaşmaya rağmen gerilim bitmedi.

Muhaliflere ait Suriye TV, Türkiye’nin HTŞ’ye 20 Ekim sabahına kadar çekilmesi için süre verip tarafları anlaşmanın nasıl uygulanacağını kararlaştırmak üzere tarafları müzakere masasına çağırdı.

Türkiye’nin tutumu nasıl okunuyor?

HTŞ, Azez’in kapılarına dayanıncaya kadar Türkiye’nin durumu izlemesi birbirine tezat çıkarımlara neden oldu.

Bunlar üç temelde özetlenebilir:

  • Türkiye, Esad yönetimiyle masaya oturmadan önce elini güçlendirmek için sahada HTŞ’nin güç verdiği ortak bir komuta ve bir sivil idare oluşturmak istiyor. Yeni ortak cephe sayesinde belki uluslararası toplumun tutumu değişebilir ve HTŞ ile ilgili “terör örgütü” çengeli kalkabilir. Malum “terör örgütlerinin” elimine edilmesi Soçi ve Moskova mutabakatlarının değişmez hedeflerinden biri. HTŞ, İdlib’i Kurtuluş Hükümeti ile idare ederken Türkiye’nin kontrolündeki bölgelerde askeri alanda SMO, sivil alanda Suriye Geçici Hükümeti ile ilintili yerel meclisler sorumlu. Ortak komutada birleşme fikri birkaç yıldır tartışılıyor. Ancak kimse tuttukları rant alanlarını kaybetmek istemiyor.
  • Türkiye, HTŞ’nin Afrin’e girmesine göz yumarak bölgede suç sicili kabaran SMO örgütlerini hizaya getirmek istedi. Ganimet adı altında yağmacılık hepsinde ortak özellik olsa da SMO gruplarına kıyasla HTŞ, tıpkı Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) gibi kendi şerî anlayışına göre daha disiplinli ve kontrollü bir yönetim tarzına sahip. Meseleye basitçe “istikrar sorunu” olarak bakanlar için HTŞ “makul” bir muhatap olabilir. El Kaide’nin Suriye şubesi olarak ortaya çıkan Nusra’nın devamı niteliğindeki HTŞ’nin El Kaide’den koparak ılımlılaştığı ve artık muhatap alınabileceği yönünde yayınlar da bu yaklaşıma hizmet ediyor.
  • Türkiye, Şam’la anlaştığı takdirde SMO’nun fişini çekmek zorunda kalacak. Türk askerinin çekilmesi ve silahlı gruplara desteğin bitirilmesi Şam’ın iki temel ön koşulu. Bu nedenle Türkiye manevra yapmasını kolaylaştıracak bazı değişikliklere gidebilir. Bu çerçevede HTŞ’nin hakimiyetine göz yumabilir. Böylece SMO yükünden kurtulurken HTŞ’yi de “terör örgütü” olarak Suriye’nin önüne atabilir.

Kürtlerin liderliğindeki fiili özerk yönetimin aktörleri ise farklı bir yerden bakıyor.

O cephedeki kaygı şu: HTŞ ile sahayı yeniden düzenlemeyi hedefleyen Türkiye, Rusya ve ABD engeline takılan yeni askeri harekâtı bu gruplar eliyle yapmaya hazırlanıyor.

Türkiye’nin yaklaşık yedi gün sonra HTŞ’ye “çekil” demesi olayın başında sahanın biraz kendi haline bırakıldığı ya da ipin ucunun kaçırıldığı  yorumlarına da yol açıyor.

Muhalif kaynaklara göre masanın HTŞ aleyhine dönmesinde ABD’nin “HTŞ, Afrin’den çekilmeli” çıkışı da etkili oldu.

HTŞ’nin hedefi neydi, ne kazandı?

HTŞ’nin niyetini ele veren birkaç unsur var: HTŞ liderleri SMO gruplarının yolsuzluklara bulaşıp devrimci hedeften uzaklaştıklarını belirtip Esad’a karşı savaşı büyütmek gerektiğini vurguluyor.

Bu vurgu Ankara’nın Şam’la uzlaşma arayışına paralel daha belirginleşti.

Tabii rakip taraf, HTŞ’nin ortakları Hamza ve Süleyman Şah’ı “bölgedeki en yolsuz ve şiddet düşkünü gruplar” olarak tanımlıyor.

Hamza Tümeni’nin son icratı El Bab’da aktivist Muhammad Abdullatuf Ebu Ganum ve hamile eşini öldürmesiydi.

Son çatışmayı tetikleyen de bu olay üzerine Üçüncü Kolordu’nun Hamza Tümeni’ne düzenlediği baskındı.

Ayrıca HTŞ sivil idare aparatı olarak Kurtuluş Hükümeti’ni Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerine yaymak istiyor.

Ortak komuta ve idari organdan HTŞ’nin anladığı epey farklı.

HTŞ lideri Ebu Muhammed el Colani geçen yaz ekibinin yeni kontrol alanlarına hazırlanmalarını istemişti.

HTŞ, Türkiye’nin Şam’la anlaşmak için SMO’yu yüzüstü bırakacağı öngörüsüne göre de hazırlık yapıyor.

Son harekâtla amacına ulaşamasa da imzalanan anlaşma özünde HTŞ’nin bir şekilde İdlib’in dışına çıkmasına zemin hazırlıyor.

Anlaşmanın sahaya nasıl yansıyacağı merak edilirken HTŞ kaynakları, SMO tarafının iddiasının aksine bir çekilme ya da hezimetten bahsetmiyor.

Onların yorumuna göre HTŞ’nin katılımıyla birleşik bir askeri konsey ve ortak askeri operasyon odasının yanı sıra “kurtarılmış bölgeleri” yani Halep’in kuzey kırsalı ve İdlib’i kapsayan bir sivil idare oluşturulacak.

Ortak sivil idare sivil kurumlar, sınır kapıları, yargı, polis ve güvenlik birimlerini yönetecek.

Bu yorum HTŞ’nin Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı bölgesindeki sivil ve askeri süreçlere dahil olacağı anlamına geliyor.

Anlaşma uygulanmasa da HTŞ, SMO içinde ortaklık geliştirdiği gruplar üzerinden bölgedeki etkisini sürdürebilir.

Son çatışmalarda petrol geçişi açısından kritik önem arz eden El Hamran geçişini bırakmazlarsa ekonomik olarak rakip güçlere darbe vurmuş olacaklar.

Türkiye’nin HTŞ’ye “İdlib’e dön” ihtarının da pratikteki karşılığı tam çekilme olmayabilir.

Şöyle ki muhalif kaynaklara göre HTŞ askeri güçlerini çekti ama polis ve askeri polis kıyafetleriyle bazı güçlerini tutuyor.

Bu güçlerin İdlib’teki Genel Emniyet İdaresi’ne bağlı olma ihtimali yüksek.

Ayrıca HTŞ güçlerinin belli bölgelerde Hamza Tümeni, Ahrar’uş Şam ve Süleyman Şah’ın bayraklarıyla kendilerini kamufle ettiğini belirtiyor.

15 Ekim’de Ahrar’uş Şam’ın liderlerinden Emir El Şeyh (Ebu Ubeyde) Afrin’de HTŞ’den kontrolü devralmaya başladıklarını açıklamıştı.

Bu da bir nevi “HTŞ’ye kamuflaj” olarak görülüyor.

Yine muhalif kaynaklara göre Kurtuluş Hükümeti’ne bağlı bazı birimler ve şirketler de Afrin’de çalışmaya başladı.

Sivil unsurlar ya da polis birimlerinin çekilip çekilmeyeceği ya da Hamza, Ahrar ve Süleyman Şah’ın varlığına dokunulup dokunulmayacağı da şimdilik meçhul.

Sonuç olarak Suriye yönetimi ile yüzleşmemek için HTŞ’nin dahliyle ortak bir askeri ve sivil idarenin kurulmasını elzem gören taraflar var.

Ankara da bu fikre meyyal. Bu önermede amaç, uzlaşma ciddiyete bindiğinde Şam yönetimini ortak bir cephe ile karşı karşıya getirmek.

Paylaşın

Afrin’deki Çatışmalar Türkiye’nin Müdahalesiyle Son Buldu

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından “terörist örgüt” olarak tanımlanan Heyet Tahrir Şam (HTŞ) eski adı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) olan Suriye Milli Ordusu (SMO) arasında El Bab’da bir aktivistin öldürülmesi üzerine çıkan çatışmalar Türkiye’nin müdahalesiyle son buldu.

8 Ekim’de başlayan olaylarda en az 58 kişi öldü. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi ölenlerden 10’unun sivil olduğunu aktardı. Gözlemevi’ne göre bu, son dönemde bölgede yaşanan en şiddetli çatışma oldu.

Çatışmaların kesildiği haberi, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) unsurlarının HTŞ’nin ilerlediği köylere girmesi izledi. Sahadan yansıyan fotoğraflarda Türk tankları, HTŞ’nin ele geçirdiği Türkiye sınırına 20 kilometre mesafedeki Kafr Jannah köyü yakınlarına konuşlanmış halde görüldü.

HTŞ bu süreçte; Şam Cephesi ve Ceyş’ül İslam gibi silahlı gruplara karşı Hamza Tümeni, Süleyman Şah ve Ahrar eş-Şam fraksiyonlarını destekledi ve bunu sahada ilerlemek için kullandı.

Afrin’de HTŞ hakimiyeti

Hatay Cilvegözü karşısındaki ana kapıyı kontrol eden HTŞ, çatışmaları fırsata çevirerek sahada alan kazandı. Sağlanan çatışmasızlık sonrası HTŞ unsurlarının girdikleri yerleşimlerden çekilip çekilmeyecekleri netlik kazanmadı. HTŞ’nin çekilme sözü verdiği ancak bunun henüz gerçekleşmediği iddia edildi. Haber ajansı AFP’nin aktardığına göre halihazırda Afrin’in tümü HTŞ kontrolünde.

DW Türkçe’den Muhammed Kafadar’a değerlendirmelerde bulunan Ortadoğu Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Levant Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan, İdlib’de hakim güç olan HTŞ’nin bir süredir daha fazla alanı kontrol etme niyeti olduğunu belirterek, Afrin’e yönelik benzer girişimin Haziran ayında da olduğunu, ancak Türkiye’nin karşı çıkmasıyla geri çekilmek zorunda kaldığını hatırlattı. Orhan, “Ekim ayı başında silahlı muhalif gruplar kendi aralarında çatışmaya başlayınca HTŞ için fırsat doğdu. Çok az direnişle karşılaştılar ve kolayca Afrin’de hakimiyeti sağladılar” dedi.

Afrin’de HTŞ hakimiyetinin sürdüğünü teyit eden Gözlemevi de sağlanan sükunet ortamına karşın bugün boyunca HTŞ üyelerinin Afrin’deki çeşitli köylere mevzilenmesinin sürdüğünü aktardı. Bölgede insani yardım faaliyetleri yürüten gönüllüler , güvenlik endişesiyle Afrin operasyonlarını durdurduklarını, Türkiye’den Afrin’e insani yardım malzemesi taşınmadığı bilgisini verdi.

Türkiye’nin bölgedeki gruplar üzerinde yaptırım gücü bulunduğunu ancak kontrolün “yüzde 100” Türkiye’de olmadığını belirten Orhan, “HTŞ’nin Afrin’deki varlığı Ankara’nın çıkarına değil. Fakat Suriye Milli Ordusu bir bütün olarak HTŞ ile karşı karşıya gelmedi. HTŞ, SMO içinde Afrin’de problem çıkaran yapıları hedef aldı” dedi. Orhan, bu grupların ekonomik hayatı kontrol etmeye ve halka yönelik baskıcı uygulamalarının Türkiye’yi de rahatsız ettiğini kaydederek, HTŞ’nin ilerleyişine başlangıçtaki tepkisizliğin bu memnuniyetsizliğin bir yansıması olabileceğini ifade etti.

Londra merkezli Gözlemevi de dünkü açıklamasında, Türkiye’nin de terör örgütü kabul ettiği HTŞ’nin kontrolüyle, Afrin’de hırsızlık ve diğer güvenlik kaosunun sona erdiğini aktardı. Öte yandan bölgeye insani yardımların durmasının sivillerin yaşamını zorlaştırdığına dikkat çekti.

Kalıcı olacak mı?

ABD, geçen Salı yaptığı açıklama ile HTŞ’nin ilerleyişinden endişe duyduğunu bildirdi. HTŞ’nin bir terör örgütü olduğu vurgulanan açıklamada, “HTŞ güçleri bölgeden derhal çekilmelidir” denildi.

Eski adı El Nusra Cephesi olan HTŞ, halihazırda bölgedeki en büyük silahlı güçlerden biri konumunda. 20 binin üzerinde savaşçısı olduğu sanılan Sünni grup, ayrılmadan önce IŞID’in bir parçasıydı. Uzmanlara göre iyi organize yapıya sahip olan ve daha ‘ılımlı’ bir yaklaşım benimseyen örgüt, ihtiyaç duyarsa bundan çok daha fazla militanı mobilize etme kapasitesine sahip.

HTŞ’nin bölgede kalıcı olmayacağını düşündüğünü söyleyen Orhan, “Belki bir polis gücü gibi asayişin sağlanması için bir süre kalabilir, ancak nihayetinde geri çekilecektir” yorumunu yaptı. Orhan, bir dönüşüm iddiası olan ve Türkiye ile Rusya’dan tanınma arayan HTŞ’nin, yeni çatışmalara yol açarak pozisyonunu riske atmayacağı görüşünü dile getirdi.

HTŞ’nin Afrin’de kalıcı olmasının ise Rusya’nın İdlib’de yaptığı gibi HTŞ’yi hedef almak için buraya hava operasyonlarına başlamasına yol açabileceği belirtiliyor. Şimdi HTŞ kontrolüne geçen Afrin, 2018’de TSK ve desteklediği silahlı muhaliflerce yürütülen operasyon sonucu YPG’den alınmıştı.

Bu arada Salı günü katıldığı A Haber yayınında Suriye’ye yönelik olası yeni bir kara harekâtına dair soruları yanıtlayan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Suriye ile Türkiye arasında öyle güvenli bir hat oluşturuldu ki, Türkiye’ye yönelik saldırı ihtimali çok çok azaldı. Tamamen kalktı diyemem ama saldırı güçleri büyük ölçüde ellerinden alındı” dedi.

Kalın’ın bu ifadeleri, “Belirleyici olan güvenlik kaygılarımız ve önceliklerimizdir. ‘Bir gece ansızın gelebiliriz.’ Bunu herkes anlıyor sanırım. Güvenlik tehditi devam ettikçe, bu doktrin orada duracaktır” şeklindeki sözlerinin hemen ardından sarf etmesi, bir kara operasyonu ihtimalinin azaldığı ya da en azından bir süre için ötelendiği yorumlarına neden oldu.

Paylaşın