Hayatta Kalan Tek İnsan Türü Neden Homo Sapiens?

Modern insan için kullanılan “homo sapiens” terimi “akıllı insan” anlamına gelmektedir. Homo, “insan veya adam”, sapiens ise, “akıllı veya zeki” anlamına gelen Latince kelimelerden türetilmiştir.

Haber Merkezi / Günümüzde yalnızca bir insan türü vardır. Fakat, Homo Sapiens’in evrimleştiğine inanılan zamana, yani yaklaşık 300 bin yıl öncesine geri dönersek, çok sayıda insan türü olduğunu görebiliriz.

Neandertaller, muhtemelen bu insan türlerinden en ünlüsüdür, ancak aynı dönemde Denisovalılar, Homo Heidelbergensis, Homo Naledi, Homo Erectus ve “Hobbitler” olarak adlandırılan Homo Floresiensis adlı insan türleri de vardı.

Homo Sapiens’in ataları yaklaşık 60 bin yıl önce Afrika’dan göç etmeye başladı ve bu göçler diğer insan türlerinin yok olmasıyla aynı zamana denk geldi. Peki diğer insan türlerinin yok olmasında Homo Sapiens mi sorumlu?

Prof. Chris Stringer, “Geriye sadece Homo Sapiens’in neden kaldığını bilmiyoruz. Açıkçası, bazı insan türleri, Homo Sapiens’in dünyaya yayılmasından önce yok olmuş olabilir, ancak Afrika’da evrimleşen Homo Sapiens’in son 100 bin yıl içinde Afrika’dan diğer bölgelere göç etmeye başladığını biliyoruz” diyor.

Bu göç sırasında, Homo Sapiens diğer insan türleriyle karşılaştı; Avrupa’da Neandertallerle, Asya’da Denisovalılarla ve dünyanın farklı bölgelerine yayılmış diğer insan türleriyle.

Chris Stringer, “100 bin yıldan daha kısa bir süre önce diğer tüm insan türleri bir şekilde ortadan kayboldu, bu yüzden türümüzün yayılması ve diğer türlerin ortadan kalkması arasında bir bağlantı kurmak çok kolay” diye ekliyor.

Neandertaller ile Homo Sapiens binlerce yıl boyunca aynı coğrafi bölgeleri paylaştılar ve hatta çiftleştiler. Stringer, Homo Sapiens’in bir diğer insan türü olan Neandertallerden üstün olmadığı vurguluyor:

“Neandertaller yetenekli bir türdü. Ancak, kaynaklar için rekabet ettik ve bu Neandertallerin yok olmasına neden oldu.”

Prof. Chris  Stringer, Neandertaller dışındaki diğer insan türlerinin yok oluşlarına ilişkin ise şunları söylüyor:

“Denisovalıların neden yok olduğunu bilmiyoruz, ancak Homo Sapiens’in Sibirya’ya gelmesinden birkaç bin yıl sonra ortadan kaybolduklarını biliyoruz. H. Floresiensis ve H. Erectus’a da ne olduğunu bilmiyoruz. Belki de aynı süreç onlar için de geçerli olmuş olabilir, elimizde çok az veri var.”

Göçler sırasında ve sonrasında, Homo Sapiens ile Neandertaller, Homo Sapiens ile Denisovalılar ve Neandertaller ile Denisovalılar arasında çiftleşmeler oldu.

Profesör Stringer, “Neandertaller tamamen yok olmadı çünkü bir kısmı Homo Sapiens ile yaşamaya devam ediyor” diye belirtiyor.

Paylaşın

Neandertaller Ve Modern İnsanlar: Ayrı Mı Yoksa Aynı Türler Mi?

Neandertaller, Homo Sapiens’e ne kadar benziyordu? Neandertaller ile Homo Sapiens tek bir tür müydü yoksa insanın büyük ve karmaşık aile ağacında sadece kardeşler (belki de sadece kuzenler) miydi?

Haber Merkezi / Bu sorular, Neandertal fosilleri ilk olarak 19. yüzyılda ortaya çıkarıldığından beri tartışılıyor, ancak yeni bir araştırma tartışmayı daha ileri bir boyuta taşımayı amaçlıyor. Londra Doğa Tarihi Müzesi ve Leuven Katolik Üniversitesi’nden araştırmacılar, Neandertaller ile günümüz insanının (H. Sapiens) alt tür olarak değil, ayrı türler olarak sınıflandırılması gerektiğini savunuyor.

Her iki türe ilişkin çok sayıda morfolojik, ekolojik, genetik ve zamansal kanıtı inceleyen bilim insanları, coğrafi alanın bulmacanın hayati bir parçası olduğunu ve Neandertaller ile modern insanın iki farklı tür olarak sınıflandırılabilecek kadar ayrı oldukları fikrini doğrulamaya yardımcı olduğunu savunuyorlar.

Araştırmanın baş yazarı Dr. Andra Meneganzin, “Türümüzün ve Neandertallerin sınıflandırılması konusundaki taksonomik anlaşmazlık, türleşmenin doğasına ilişkin aşırı basitleştirilmiş beklentilerin başlıca bir örneğini sunuyor. Hem şimdiki hem de geçmiş taksonlarda türleşme, farklı karakterlerin kademeli olarak edinilmesini içeren çoklu aşamalar boyunca uzay ve zaman boyunca ortaya çıkar” diyor.

Andra Meneganzin, “Fosil kayıtlarını, geçmişteki insan çeşitliliğini şekillendiren zamansal ve coğrafi boyutlar üzerinden okuyarak, mevcut veriler sınırlayıcı olmaktan ziyade giderek daha bilgilendirici hale gelebilir ve tartışmaların verimsiz çıkmazların ötesine taşınmasına yardımcı olabilir” diye ekliyor.

Bir türü tanımlamak çok zordur ve biyologlar hala bir türün tam olarak ne olduğu konusunda anlaşamıyorlar. Yeni araştırmada bilim insanları özellikle H. Sapiens ile Neandertaller arasındaki anatomik farklılıklarla ve bunun evrimleştikleri dünyanın farklı bölgelerine nasıl yansıdığıyla ilgileniyorlardı.

Fosil kanıtları H. Sapiens’in Afrika’da ortaya çıktığını, Neandertallerin ise Avrasya’da evrimleştiğini göstermektedir. Bu kökenler fizyolojilerinde açıkça görülebilir.

Neandertaller, H. Sapienslere göre, fiziksel olarak daha büyük organlara sahiptiler ve özellikle soğuk iklimlere daha iyi adapte olmuşlardı. Buna karşılık, H. Sapiens, ince bir iskelet ve enerji açısından verimli bir fizyoloji ile Afrika’nın sıcak koşullarında hayatta kalmak için evrimleşmişti.

H. Sapiens, Afrika’yı terk etti ve Avrasya’daki Neandertallere katıldı ve belirli bir dönem beraber yaşadılar. Bu birlikte yaşama, bazı insanların DNA’sında günümüze kadar devam eden genetik bir miras bıraktılar.

Araştırmanın ortak yazarı olan Prof. Chris Stringer, “Neandertaller ve Homo Sapiens bağlamında, türleşmeyi 400 bin yıldan uzun bir sürede gerçekleşen kademeli bir süreç olarak görmemiz gerekiyor. İkisinin coğrafi olarak ayrı olmadıkları yerde çiftleştiği doğrudur, ancak zamanla farklılaşma, ikisinin belirgin şekilde farklı türler olduğu bir noktaya kadar devam etti” diye açıklıyor.

Prof. Chris Stringer, “Neandertaller yaklaşık 40 bin yıl önce yok olduklarında, iki tür türleşme sürecinin son aşamasındaydı ve birbirlerinden üreme izolasyonu geliştiriyorlardı” diye ekliyor.

Araştırma Linnean Society’nin Evrim Dergisi’nde yayımlandı.

Paylaşın

Neandertal Geni Taşıyor Musunuz? Temel Göstergeler

Birleşik Krallık merkezli Daily Mail gazetesine konuşan araştırmacı ve genetik mühendisi Şebnem Ünlüişler, Neandertal geni taşımanın altı göstergesi olduğunu açıkladı.

Sputnik Türkçe’nin aktardığına göre; Şebnem Ünlüişler, “Neandertal DNA’sı, modern insan genomunun yalnızca küçük bir yüzdesini temsil ediyor ve bu etkiler, her insanı benzersiz kılan genetik bulmacanın yalnızca bir parçası” dedi.

Tiryakilik: Neandertal DNA’sı, kişilerin nikotin bağımlılığı riskini önemli ölçüde artırıyor. Neandertal DNA’sının depresyonla, psikiyatrik ve nörolojik etkilerle bağlantılı olduğu da belirtiliyor.

Kalın düz saç: Neandertal DNA’sı kalın ve düz saçlı kişilerde de bulunabilir. Neandertallerde kızıl saçla ilişkili genetik varyant da yüksekti.

Erken kalkmak: Neandertaller de dahil eski insanlardan aktarılan genler, sabah kuşu olup olmadığınızı belirler. Şebnem Ünlüişler, “Neandertal DNA’sı uyku düzenini etkileyebilir. Bu durum, ışığa maruz kalmaktan kaynaklanmış olabilir” dedi.

Uzun burun: University College London tarafından yapılan araştırma, ‘uzun’ burunların Neandertal genetik materyalinden miras alınabileceğini ortaya çıkardı.

Kovid riski: Neandertal geni taşıyanların, akciğer sorunları da dahil Kovid-19’a yakalanma riskinin daha yüksek olduğu ifade edildi. Tartu Üniversitesi, bu konuda Neandertal kökenli dört varyant tespit etti. Dört varyantın, şiddetli Kovid-19 vakalarında ‘Sitokin fırtınaları’na neden olduğu belirtildi.

Zor bronzlaşma: Neandertal genleri, bronzlaşmaya yatkın olup olmadığınızı etkileyebilir. Güneşe rağmen zor bronzlaşıyorsanız bu geni taşıyor olabilirsiniz.

‘Mağara insanı’ da denilen Neandertal insan türünün 40 bin yıl önce soyunun tükendiği belirtiliyor. Bugünkü modern insanın ataları da (Homo sapiens) 60 bin yıl önce Afrika’dan Asya’ya ve oradan dünyaya yayılmış olduğu bilim insanları tarafından kabul ediliyor.

Homo sapiensler ile Neandertallerin ‘çiftleştiği’ ve böylece Neandertal DNA’sından yüzde 2’sinin bugünkü insanlara ulaştığı düşünülüyor.

İstanbul’da Yeditepe Üniversitesi genetik mühendisliği bölümünü bitiren, Bilgi Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamlayan Şebnem Ünlüişler, Harvard Üniversitesi’nde staj yaptı.

Ardından İstanbul’da önde gelen kuruluşlarda, DNA ve genetik üzerine çalıştı. Daha sonra İngiltere’ye giden Şebnem Ünlüişler, halen Londra Rejeneratif Enstitüsü’nde (London Regenerative Institute) uzun ömür araştırmaları bölümünün şefi olarak görev yapıyor.

Paylaşın

Dünyanın Bilinen En Eski Mezarlığı Bulundu: 236 Bin İla 335 Bin Yıllık

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Johannesburg kenti yakınındaki “İnsanlığın Beşiği” (Cradle of Humankind) adı verilen paleoantropolojik sit alanında bilinene en eski mezarlık buldu.

Mezarlıkta Homo naledi’lere ait kalıntılar keşfedildi. Dünyadaki en eski mezarların daha önce Ortadoğu ve Afrika’da yer aldığı ve yaklaşık 100 bin yıllık olduğu düşünülüyordu. Güney Afrika’daki mezarlıkta tespit edilen kemiklerse 236 bin ila 335 bin yıllık.

Bilim insanları, mezarlıkta iskelet kalıntıları içeren sığ ve oval çukurların cesetlerin gömülmesi için kasten kazıldığını ve üzerlerinin örtüldüğünü kaydetti: Bu keşifler, ölüm sonrası uygulamaların Homo sapiens ya da beyni büyük boyutlarda olan diğer insansılarla sınırlı olmadığını gösteriyor.

Güney Afrika’da çalışmalarını yürüten bilim insanları, dünyada bilinen en eski mezarlığı bulduklarını söyledi. Kalıntıların, Latince adı Homo naledi olan primatlara ait olduğu açıklandı.

Dünyaca ünlü paleoantropolog Prof. Lee Berger’in yönettiği araştırma ekibi, keşfin insanın evrimine dair düşünceleri değiştirebileceğini belirtti. Zira ölüleri gömmek gibi davranışlar şimdiye kadar daha büyük beyinlere sahip Homo sapiens ve Neandertallerle ilişkilendiriliyordu.

Araştırmacılar mezarlığı, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Johannesburg kenti yakınındaki “İnsanlığın Beşiği” (Cradle of Humankind) adı verilen paleoantropolojik sit alanında buldu.

Mezarlıkta Homo naledi’lere ait kalıntılar keşfedildi. Dünyadaki en eski mezarların daha önce Ortadoğu ve Afrika’da yer aldığı ve yaklaşık 100 bin yıllık olduğu düşünülüyordu. Güney Afrika’daki mezarlıkta tespit edilen kemiklerse 236 bin ila 335 bin yıllık.

Bilim insanları, mezarlıkta iskelet kalıntıları içeren sığ ve oval çukurların cesetlerin gömülmesi için kasten kazıldığını ve üzerlerinin örtüldüğünü kaydetti: Bu keşifler, ölüm sonrası uygulamaların Homo sapiens ya da beyni büyük boyutlarda olan diğer insansılarla sınırlı olmadığını gösteriyor.

Mezarlığın yakınında, yüzeyinin kasten düzleştirildiği düşünülen bir sütunda geometrik şekiller yer aldığı da görüldü. Berger, “Bu, sadece insanların sembolik uygulamaların geliştirilmesinde benzersiz olmadığını değil bu tür davranışları icat etmemiş olma ihtimalini de akıllara getiriyor” diye konuştu.

57 yaşındaki paleoantropolog, Homo naledilerle ilgili önceki çalışmalarında bilimsel titizlik eksikliği ve acele ettiği gerekçeleriyle bilim camiasının tepkisi çekmişti. AFP, Berger’in yeni açıklamalarının paleontoloji dünyasında tüyleri diken diken edeceğini yazdı.

Homo naledi, Pleistosen Devri’nde, yaklaşık 335 bin yıl önce ortaya çıkmış ve 236 bin yıl önce soyu tükenmiş arkaik bir insan türü.

Türün beyni modern insanlara göre epey küçük. Zira beyin boyutları Homo sapiens’inkinin kabaca üçte birine denk geliyor.

Türün kalıntıları ilk kez 2013’te, yine Rising Star mağara sisteminde keşfedilmişti. Berger bundan iki yıl sonra, küçük beyne sahip Homo naledi’lerin düşünülenden daha fazla iş yaptığını öne sürmüştü. Berger’e çok sayıda kişi karşı çıkmıştı.

Ünlü paleoantropolog şimdiyse şöyle konuştu: O zamanlar bu, bilim insanlarının kabul etmesi için çok fazlaydı… Dünyaya bunun doğru olmadığını söylemek üzereyiz.

Araştırmacılar daha fazla analize ihtiyaç duyulduğunu ancak yine de keşiflerin “insanın evrimine dair anlayışı değiştirdiğini” yazdı.

Araştırmada yer almaya antropolog Carol Ward, bulguların doğrulanması halinde önemli arz edeceğini ifade etti. Berger ve ekibinin konu hakkında yaptığı üç araştırma, eLife adlı hakemli bilimsel dergide yayımlanacak.

Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Bilim İnsanlarından Tarihi Değiştiren Keşif!

Yeni bir araştırma, obsidyen aletlerin bilinenden 500 bin yıl önce kullanıldığı ortaya koydu. Araştırmada “Kıvrımlı bir nehir kenarında obsidyen taşlarının birikmesinin ardından homininler, keskin kenarlara sahip büyük aletler üreterek bunları yeni şekillerde kullanmaya başladı” ifadelerine yer verildi.

Araştırmacılar ise, konuya ilişkin şu ifadeleri kullandılar: Homininlerin çevresel değişimlere basit bir şekilde tepki vermekten çok daha fazlasını yaptığını iddia ediyoruz. Yeni fırsatları değerlendiriyor, onlara göre yeni teknikler ve yeni beceriler geliştiriyorlardı.

Etiyopya’daki Melka Kunture adlı arkeolojik alanda obsidyen nesne tarihini değiştiren bir keşif yapıldı.

Arkeolog ekibi 1,2 milyon yıllık obsidyen el baltası atölyesi ortaya çıkarıldı. Bölgede ayrıca 575 obsidyen balta bulundu. Bulguyla obsidyen aletlerin daha önce bilinenden 500 bin yıl önce kullanıldığı ortaya kondu.

Volkanik arazilerde yaygın şekilde bulunan obsidyen, lavın hızla soğumasıyla oluşuyor. Bu cam kenarlarının keskin olması ve kırılganlığıyla biliniyor. Volkanik cam alet ve silah yapımında kullanılıyor. Kenya’da daha önce yapılan keşifte 700 bin yıllık obsidyen baltalar bulunmuştu.

İtalya’daki Sapienza Üniversitesi’nden Margherita Mussi’nin yönettiği uzmanlarsa, Etiyopya’daki Awash Nehri’nin çevresinde yaşayan homininlerin (insansı maymun) yaptığı 578 baltayı keşfetti. Bunların üçü hariç hepsinin obsidyen olduğu tespit edildi.

19 Ocak’ta Nature Ecology & Evolution adlı hakemli bilimsel dergide yayımlanan araştırmada “Kıvrımlı bir nehir kenarında obsidyen taşlarının birikmesinin ardından homininler, keskin kenarlara sahip büyük aletler üreterek bunları yeni şekillerde kullanmaya başladı” ifadesine yer verildi.

Araştırmacılar sözlerine şöyle devam etti:

Homininlerin çevresel değişimlere basit bir şekilde tepki vermekten çok daha fazlasını yaptığını iddia ediyoruz. Yeni fırsatları değerlendiriyor, onlara göre yeni teknikler ve yeni beceriler geliştiriyorlardı.

Yaklaşık 2,5 milyon ila 11 bin 700 yıl öncesini kapsayan Pleistosen çağında bir hominin olan Homo sapiensin yakın akrabaları da yaşıyordu. Bunlardan bazıları 3,3 milyon yıl önce basit taş aletler yontuyordu. Ancak alet yapımı için kullanılan “atölyelerin” çok daha sonra kurulduğu varsayılıyordu.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Neandertallerin Sonunu Çatışmalar Değil, Çiftleşme Getirdi

Britanyalı bilim insanları, yaklaşık 250 bin ila 40 bin yıl önce yaşamış ve insanın ilk türü olarak kabul edilen Neandertallerin çatışmalar değil, çiftleşmeler yüzünden yok olduğunu öne sürdü. 

Hakemli bilimsel dergi PalaeoAnthropology’de yayımlanan yeni makaleye göre, Homo sapiens’le çiftleşmek, kendi aralarında üreyen Neandertallerin sayısını azaltmış ve nihayetinde nesillerinin tükenmesine yol açmış olabilir.

250 bin yıl önce ortaya çıkan ve 40 bin yıl önce yok olan bu eski insan türünün, Homo sapiens’le hem çiftleştiği hem de savaştığı biliniyor.

Öyle ki Afrika dışında yaşayan tüm insanların genomunun yaklaşık yüzde 2’si Neandertallerden geliyor.

Öte yandan bilim insanları şimdiye dek, Neandertallerin, bugünkü tek insan türü olan Homo sapiens’le savaştığı için yok olduğuna inanıyordu. Yeni makale tam tersini öne sürüyor.

Birleşik Krallık’taki Doğa Tarihi Müzesi’nde (Natural History Museum) İnsan Evrimi Araştırma Lideri ve yeni makalenin yazarlarından Profesör Chris Stringer, şu ifadeleri kullandı:

“Neandertaller düzenli olarak Homo sapiens’le ürediyse nüfusları aşınmış ve bu da sonunda neslinin tükenmesine yol açmış olabilir. Biz böyle düşünüyoruz.”

Stringer’a göre Homo sapiens ve Neandertaller arasındaki etkileşime dair bilgi dağarcığı son yıllarda epey arttı. Ancak halen yeterli değil: Gruplar arasındaki melezleşmenin gerçekte nasıl yaşandığına dair bilimsel tartışmaların sayısı çok az.

Bilim insanlarına göre, Neandertal ve Homo sapiens yaklaşık 600 bin yıl önce birbirlerinden ayrıldı ve dünyanın çok farklı bölgelerinde evrimleşti.

Neandertal fosilleri Avrupa ve Asya ve hatta Sibirya’nın güneyinde ortaya çıkıyor. Bu da Neandertallerin 400 bin yıl boyunca soğuk iklimlere adapte olmaya çalıştığı anlamına geliyor.

Homo sapiens’in ise Afrika’da evrimleştiği belirtiliyor. Fosil kayıtlarına göre, Homo sapiens yaklaşık 250 bin yıl önce Afrika’dan çıkmaya ve dünyanın farklı bölgelerine akın etmeye başladı. İki türün ilk kez bu akınlar sırasında karşılaştığı tahmin ediliyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın