Trabzon: Hızırbey Camii

Hızırbey Camii; Trabzon’un Ortahisar İlçesi, Hızırbey Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Yazılı kaynaklara göre caminin 1553–1562 yılları arasında inşa edilen “Eksotha Mescidi”nin yerinde yapılmış olduğu düşünülmektedir. Yapı, güney cephesinde yer alan kitabeye göre, Hicri 1213 (Miladi 1798/1799) yılında inşa edilmiştir. Diğer kitabelerden anlaşıldığı üzere, Hicri 1253 (Miladi 1837/1838), Hicri 1276 (Miladi 1859/1860) ve Hicri 1321 (Miladi 1903/1904) yıllarında onarım görmüştür.

Yığma yapım sistemiyle inşa edilen yapıda malzeme olarak taş kullanılmıştır. Yapı, kuzey güney doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Yapı, harim, son cemaat yeri ve kadınlar mahfilinden oluşmaktadır. Yapının dıştan üst örtüsü yan duvarlar ve iç mekânda yer alan iki ayağa oturan bir kubbedir. Kubbe, dıştan sağır kemerlerle çevrili dairesel yüksek bir kasnağa oturmaktadır. Minaresi kuzeybatı köşesinde yer almaktadır.

Minare kesme taş malzemeden yapılmış olup tek şerefelidir. Caminin asıl girişi batı cephesinde yer almakta olup doğu cephesinde bir girişi daha bulunmaktadır. Orijinal giriş açıklığı kesme taş söveli ve basık kemerlidir. Basık kemerin kilit taşı dışa doğru çıkma yapmaktadır. Giriş kapısı çift kanatlı ve ahşaptır. Mihrap kademeli nişli olup iki yanında yivli, dışa çıkıntılı ve bitkisel süslemeli başlıklı sütunçelere yer verilmiştir.

Sütunçelerin hemen yanında yine başlıklı şerit geçmektedir. Mihrabının yan yüzlerinde ve nişlerinde bitkisel süslemeleri bulunmaktadır. İç duvarları sıvalı olan caminin kubbe eteklerinde ve iç kısmında, pandantiflerde ve duvarlarda kalem işi süslemeler yer almaktadır. Yapının doğu ve batı cephesinde çift sıra güney cephesinde tek sıra pencere düzeni mevcuttur. Tüm pencereler basık kemerli ve kesme taş pervazlı olup, pencereler ahşap ve çift kanatlıdır.

(Kaynak: karadeniz.gov.tr)

Paylaşın

Kırklareli: Hızırbey (Büyük) Camii

Hızırbey (Büyük) Camii; Kırklareli merkez Demirtaş Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır.

1383 (H.785) yılında Köse Mihalzade Hızır Bey tarafından yaptırılmış, kare planlı bir yapıdır. Duvarların dış yüzleri, kubbe kasnağı ve minaresi düzgün yonu köfeki kaplamadır.

1470 m² arsa üzerinde 15×15 mt. ebatlarında temel üzerine oturmuş, 328 m ²lik bir iç alana sahiptir. Aynı anda 1000 kişinin ibadet edebileceği bir kapasiteye sahiptir. Deprem sonucu yıkılan, cami inşasından daha sonra yapılmış olan dikdörtgen planlı son cemaat yeri, Aydos’lu Hacı Yusuf Paşa tarafından 1824 yılında onarılmıştır.

Tosunoğlu Ali Efendi tarafından 1887 yılında bir onarım daha geçirmiştir. Minaresi kesme taş ve tek şerefeli, kütük kare ve külah kurşunludur. Balkan Savaşında

Bulgarlar tarafından yarıya kadar yıkılan minaresi tekrar yapılmıştır. Büyük Camii olarak da bilinen yapı ibadete açıktır. 2007 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından aslına uygun bir restorasyon daha geçirmiştir.

Zengin kalem işi süslemeleri ile erken Osmanlı dönemi yapısıdır. İç duvarlarını süsleyen büyük harfli yazılar 1308 tarihinde Kastamonu’lu Hattat Tevfik tarafından yazılmıştır. Diğer bir özelliği ise; 15×15 mt. temel üzerine oturan cami, bu ölçüleriyle de Kabe-i Maazzama ile benzeşmektedir.

Paylaşın

Isparta: Hızırbey Camii (Ulu Camii)

Akdeniz Bölgesi’nin önemli merkezlerinde Isparta, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Hızırbey Camii (Ulu Camii); Isparta’nın Eğirdir İlçesi yerleşim merkezi sınırları içerisindedir. 

Resmi kayıtlardan caminin yapılış tarihi hakkında bir bilgiye rastlanılamamıştır. Bununla birlikte Hızırbey (Ö. 1328) tarafından duvarlar kargir ve üstü toprak damlı olarak  yaptırıldığı düşünülmektedir. 3000 kişinin aynı anda ibadet yapabildiği caminin damında kışın biriken karları atmak için damın bir bölümü açık bırakılmış ve caminin içinde bir kar kuyusu yapılmıştır.

Cami, 1814 Eğridir de çıkan yangında yanmıştır. Eğridir mütesellüm ve muhafızı Yılanlıoğlu Şen Ali Ağa tarafından halktan toplanan yardımlarla eski tarzına uygun bir şekilde yeniden inşa edilmiştir. 1883 yılında da Hacı Murat Ağa öncülüğünde çatısı kiremitle örtülmüştür. Caminin minaresi Dündar Bey Medresesi ile Hızırbey Camiinin ortak duvarını oluşturan kale suru üzerinde kale kapısı üzerinde inşa edilmiştir. Bu şekliyle oldukça orjinaldir.

Isparta’nın kısa tarihi

Tarih boyunca sürekli yerleşim gören “Göller Bölgesi” Pisidia olarak adlandırılmıştır. Çeşitli zamanlarda sınırları değişen bu bölgede, kendi dillerini konuşan “Pisidialılar” yaşamış ve yerel bir dil olarak da “Pisidçe” dilini konuşmuşlardır. Bu dilin varlığı Aksu İlçesindeki Timbriada, Sofular Köyü ve Senitli Yaylasında ele geçen mezar taşlarından anlaşılmaktadır. Bölgeye ilk yerleşimlerin tarihi Üst Paleolitik (MÖ 35.000-10.000) ve Mezolitik (MÖ 10.000-8.000) dönemlere iner. Neolitik Dönemde (MÖ 8.000-5.500) bölge Anadolu’nun en önemli kültür bölgeleri arasındadır. Kalkolitik Çağda da (MÖ 5500-3000) bölge önemini sürdürmüştür.

İl sınırları içinde 12 höyükte Kalkolitik Dönem malzemesi bulunmuştur. Tunç Çağ (MÖ 3000-1200) yerleşiminin bol olduğu Isparta ilinde Neolitik ve Kalkolitik yerleşimlerin de üzerinde olduğu toplam 56 adet höyük tespit edilmiştir. Hitit Döneminde (MÖ 1800-1200), bölgenin adı “Pitaşşa” olarak geçmektedir. Hitit Döneminde, Pisidia toprakları hiçbir zaman tam olarak Hitit egemenliği altına girmemiştir. Tarihi kaynaklarda Pisidia adına ilk kez Perslerin Döneminde, MÖ 5. yüzyıl sonunda rastlanır.

MÖ 334 yılında, Büyük İskender’in egemenliğine geçen bölge, Büyük İskender’in ölümünden sonra MÖ 281 yılında yapılan savaşla Seleukosların eline geçmiştir. Bu dönemde Pisidya bölgesinde Seleukoslar tarafından Seleukeia Sidera (Atabey-Bayat), Apollonia (Uluborlu), Antiokheia (Yalvaç) kentleri kurulmuştur. Seleukos Kralı Büyük Antiokhos’un Roma ordusuna yenilmesi (MÖ 190-188) sonucunda, Seleukoslar Anadolu’da Toroslara kadar olan tüm topraklarını kaybetmiş ve bu topraklar Romalılarca Bergama ve Rodoslular arasında paylaştırılmıştır. Pisidia bölgesi bu tarihten sonra Bergamalıların egemenliğine geçmiş, Attalos III’ün MÖ 133 yılından ölümüne kadar Bergama Krallığına bağlı kalmıştır.

Kralın vasiyeti üzerine Pisidia bölgesinin de içinde bulunduğu topraklar Roma’ya bırakılmıştır. Bölge, MÖ 102 yılında M. Antonius tarafından Kilikia Eyaleti içine alınmış ve MÖ 49 yılına kadar ismen de olsa Kilikia eyaleti içinde kalmıştır. Daha sonra Asia Eyaletine bağlanmıştır. Galat Kralı Amyntas, Antonius tarafından Pisidia ve çevresinde Roma idarecilerinin kuramadığı otoriteyi kurması için MÖ 39 yılında bölgeye kral olarak atanmış ve MÖ 25 yılında öldürülünceye kadar görevini sürdürmüştür. Amyntas’ın ölümüyle krallığın toprakları Roma İmparatoru Augustus (MÖ 27-MS 14) tarafından Galatia Eyaleti haline getirilmiştir. Bu eyaletin sınırları zaman içinde değişmiş olsa da Pisidia bölgesi içinde kalmıştır.

Pisidia bölgesinde özellikle İmparator Augustus döneminde Roma egemenliğinin simgesi olan koloni kentleri kurulmuştur. Bunlar Antiokheia (Yalvaç), Kremna (Çamlık), Komoma (Ürkütlü), Olbasa (Belenli), Parlais (Barla)’dır. Türk Egemenliğinde Isparta Isparta, Roma İmparatorluğu’nun MS 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Bizans İmparatorluğu’na bağlanmıştır. Malazgirt Savaşı’ndan sonra hızla Anadolu’ya yayılan Selçuklular, Batı Anadolu’yu eline geçirmek için Bizans ile bir çok savaş yapmıştır. II. Kılıç Arslan zamanında (1156-1192) yoğunlaşan Bizans-Selçuklu savaşlarının en önemlisi olan Miryakefalon Savaşı, 1176 yılında Isparta topraklarında olmuştur.

Isparta yöresi bütünüyle, 1204’te III. Kılıç Arslan döneminde ele geçirilmiştir. XIII. yüzyıl başlarında, Anadolu Selçuklu Devleti’nin sona ermesinden kısa bir süre önce, bu yörede Hamidoğulları Beyliği kurulmuştur (1301). Beyliğin kurucusu Feleküddin Dündar Bey, önce Uluborlu’yu, daha sonra da Eğirdir’i beyliğin merkezi yapmıştır. Isparta yöresi, ilk olarak 1374’te, daha sonra 1390’da bütünüyle Osmanlı yönetimine girmiştir.

Atatürk Isparta’da Isparta, Atatürk’ün Anadolu’da başlattığı Millî Mücadele’de, ilçeleriyle birlikte, 871 şehit, binlerce yaralı vermiş ve Büyük Zafer’i içtenlikle kutlamıştır. Atatürk, İzmir’den yola çıkarak, 6 Mart 1930 sabahı Eğirdir’e ulaşmıştır. Atatürk, Eğirdir Gölü’nü ve Can Ada’yı çok beğenmiştir. Atatürk, 6 Mart 1930 günü Kuleönü’nden Isparta’ya yolculuk yapmış ve saat 11.00 sularında Isparta’ya gelmiştir. Burada büyük ve coşkulu bir şekilde karşılanmıştır. 6 Mart 1930 günü, Isparta’nın mutlu günlerinden birisi olması nedeniyle her yıl 6 Mart günü Atatürk’ün Isparta’ya gelişini anmak üzere kutlamalar yapılmaktadır.

Paylaşın