HDP Sözcüsü Günay: İktidar, Ülkeyi Uçuruma Sürüklüyor

HDP Sözcüsü Ebru Günay, yeni ekonomik paket üzerine yaptığı değerlendirmede, “Erdoğan çıkıp “gece yarısı finans oyunları” diyerek yeniden bir hayali düşman yarattı ve yeniden gerçekleri gizlemeye çalıştı, muhalefeti hedef göstererek kutuplaştırmaya çalıştı. Bizler şunu ifade edelim ki; en büyük tehlike siz kendinizsiniz, ülkeyi uçuruma sürüklediniz, ülkeyi yangın yerine dönüştürdünüz, dolayısıyla bu ülkenin başına gelmiş ve gelebilecek en büyük tehlike sizin iktidarınız, sizin politikalarınız ve yönetememe biçiminizdir” dedi.

Haber Merkezi / Günay, ekonomiye operasyon yapılıyor söylemlerine ilişkin ise, “Madem birileri operasyon yapıyor bunun çözümü çok basit; yaptığınız zamları geri alın, benzin mazot zamlarını geri alın. Sonuçta bu kur farkının topluma yansıması ve cep yakması, hale toplumda açlık ve yoksulluğa sebep olduğu sonuçlar ortada ve kendisini korumaya devam ediyor. Bunları bir an önce ortadan kaldırın, halkın taleplerine cevap verin” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Sözcüsü Ebru Günay, HDP’nin Ankara’daki genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Ekonomik krize ilişkin partisinin çözüm önerilerini de sıraladığı açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“Ekonomik kriz ülkeyi yangın yerine dönüştürdü. Halkımız her gün açlık, yoksulluk, sefalet içinde yaşam mücadelesi veriyor. Buna karşı iktidar her zamanki gibi gözlerini kapatmış, olan biteni görmezden gelmeye çalışıyor. Bütün kriz anlarında yaptığı gibi bu iktidar tekrardan kendisini, yandaşlarını kurtarmaya, halkın taleplerini görmezden gelmeye çalışan bir politika yürütmeye çalışıyor. Bu bir AKP iktidarı klasiği, krizleri görmezden gelmek, halkın taleplerini görmezden gelmek. En önemlisi, çözüm formülleri adı altında yandaşı kayırmak bir AKP klasiği. Maalesef bu içinde bulunduğumuz ekonomik krizde de AKP iktidarı tekrardan kendi iktidarını ve yandaşı koruma derdine düşmüş. Kendi yönetememe krizini kamufle etmeye, gizlemeye ve toplumdan gerçekleri saklamaya çalışıyor. Türkiye toplumu bütün bu olan bitenin farkında son bir haftada yaşananlara baktığımızda her şey bütün çıplaklığı ile ortada. İktidarın çözüm yaratamadığına, sermayeden yana tavır aldığına, halkın taleplerini görmezden geldiğine bütün Türkiye toplumu tanıklık etti.

Bununla birlikte Erdoğan çıkıp “gece yarısı finans oyunları” diyerek yeniden bir hayali düşman yarattı ve yeniden gerçekleri gizlemeye çalıştı, muhalefeti hedef göstererek kutuplaştırmaya çalıştı. Bizler şunu ifade edelim ki; en büyük tehlike siz kendinizsiniz, ülkeyi uçuruma sürüklediniz, ülkeyi yangın yerine dönüştürdünüz, dolayısıyla bu ülkenin başına gelmiş ve gelebilecek en büyük tehlike sizin iktidarınız, sizin politikalarınız ve yönetememe biçiminizdir. Bir gecede milyar dolarlar satanlar kimler, hangi yandaşlarınızı artan ve düşen dolardan zengin ettiniz. Yetmedi TL’yi dolara bağladınız, yeniden yoksulluk, fakirlik ve çözümsüzlük yarattınız.

“Birileri operasyon yapıyorsa yapılan zamları geri alın”

Madem birileri operasyon yapıyor bunun çözümü çok basit; yaptığınız zamları geri alın, benzin mazot zamlarını geri alın. Sonuçta bu kur farkının topluma yansıması ve cep yakması, hale toplumda açlık ve yoksulluğa sebep olduğu sonuçlar ortada ve kendisini korumaya devam ediyor. Bunları bir an önce ortadan kaldırın, halkın taleplerine cevap verin.

Hazine ve Maliye Bakanı ne diyor; ekonomi gözlerimdeki ışıktır. Ben buradan kendisine şunu söylemek istiyorum; açlıkla, yoksullukla cebelleşen halkımız sizin fırıldak gözlerinizdeki ışığa bakmıyor. Faturasını ödeyemediği için yanmayan elektriğine bakıyor, sönen ocağının ateşine bakıyor, tenceresinde kaynamayan aşına ekmeğine bakıyor. Baktıkça da öfkeleniyor, bu öfke sizi sandığa gömecek olan öfkedir. Benden size tavsiye halkın gözlerindeki öfkeye bakın bu öfke iktidarınızın sonunu getirecektir. Halkın taleplerine kulak verin, bu ülkeyi yönetemediğinizi kabul ederek bir an önce istifa edip bu ülkenin ve halkın sırtına kambur olmaktan bu ülkeyi kurtarın.

“Çözüm için muhalefet turlarına başladık, önerilerimizi paylaştık”

HDP olarak bizler bu gelişmeler devam ederken MYK toplantımızı gerçekleştirdik. Acil sorunlardan biri olarak ekonomi ve yönetememe krizi bizim de gündemimizdeydi. Bu tartışmalar sonucunda Eş Genel Başkanlarımız siyasi partilerle görüşmeler gerçekleştirdiler. İlk olarak Saadet Partisi ile görüştük önümüzdeki hafta Gelecek, DEVA  ve CHP  ile görüşmeler yapılacak. Şunu ifade etmek isteriz; bizler HDP olarak ülkenin yönetememe krizi olduğunu söylüyoruz. Yönetememe krizine en iyi çözüm ise iktidarın bir an önce seçime gitmesi, iktidarın yönetemediğini kabul etmesi. Bizim önerimiz şudur, görüşmelerde de bunu dile getireceğiz, bütün muhalefet partilerinin ortaklaşacağı bir seçim önergesinin Meclis’e gelmesi gerekiyor. Türkiye yönetememe krizine çözüm olarak bir an önce erken seçime gitmeli. Burada bütün muhalefet partilerinin ortak hareket etmesi ve bu gidişata dur demesi bizler açısından önemlidir. Evet iktidar yönetemiyor ama muhalefetin de bu gidişata dur demek gibi bir sorumluluğu var. Bu soruna dikkat çekerek muhalefet olarak hep birlikte seçim önergesinin gündeme gelmesi ve bir erken seçime gidilmesinin elzem olduğunu düşünüyoruz. Türkiye toplumlarının tamamı erken seçim istiyor. Sırtında yük olarak gördüğü bu iktidardan kurtulmak istiyor, özgür demokratik bir gelecek istiyor. Bunun için mücadele etmek ise muhalefetin temel görevlerinden biri.

“Krize karşı acil önlemler paketimiz ve önerilerimiz var”

Yönetememe krizinin bir diğer önemli konusu ekonomik krize yönelik de bizim çözüm önerilerimiz var, erken seçim öncesi toplumu rahatlatacak ve halkın acil ihtiyaçlarına çözümler bulacak ekonomik tedbirler de gündemimizde. Bu kapsamada, temel ihtiyaçlar konusunda toplumu rahatlatacak, halkın sırtındaki yükü az da olsa azaltacak bir acil ekonomik tedbirler önerilerimiz var. Çözüm önerilerimiz şunlar; Acil olarak elektrik, su, doğalgaz ve internet, tüm hanelerde ihtiyaç sınırına kadar ücretsiz karşılanmalı. En düşük emekli maaşı asgari ücret sınırına kadar yükseltilmeli. Yine 800 TL olan öğrenci bursları ise karşılıksız bir şekilde 2.000 TL’ye yükseltilmeli. İşsizlere asgari gelir desteği sağlanmalı, çiftçilere verilen destekler artırılmalıdır. Bunlar seçime girmeden önce alınması gereken acil tedbirler önerilerimiz. Bizler halkın taleplerine kulak veren bir parti olarak bu konudaki tarihi rolümüzü oynamaya devam edeceğiz, bu konudaki her türlü sorumluluğu alacağımızı bir kez daha söylemek isterim. Bu tarihi misyonumuzun gereği olarak da çözüm odaklı bu görüşmeleri gerçekleştiriyoruz.

“Cezaevleri ölüm evlerine dönüştü, şüpheli ölümler konusunda Adalet Bakanlığı açıklama yapmalı”

Ülkedeki bir diğer kanayan yara maalesef ölüm evlerine dönüşen cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleridir. İHD 14 Aralık’ta bir rapor yayınladı. Bu rapora göre 2020 yılın başından itibaren 7’si infaz ertelemesinden sonra olmak üzere en az 59 ölüm var. Sadece son bir ayda devletin koruması ve sorumluluğu altında olan cezaevlerinden 7 cenaze çıktı. Cezaevlerinin ölüm evlerine dönüştüğü herkesin malumu. Adalet Bakanlığı ise bütün bunları izlemeye devam ediyor. En son Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nden Vedat Erkmen’in cenazesi çıktı. Bakın olaydan birkaç gün önce odasında bir arama gerçekleşti. Bu aramada bir ince arama yapıldı. Arkadaşlarının yanından, güvenlik gerekçesiyle alınarak tek kişilik bir hücreye bırakıldı. Ailesi ile yaptığı son telefon görüşmesinde, ailesi ve kardeşleri herhangi bir olağanüstülük olmadığını ve bu şüpheli ölümün bir cinayet olduğuna ikna olduklarını söylediler.

Ne ailesi, ne arkadaşları bu ölümü şüpheli bir cinayet olarak görüyor. Bizler de bunun intihar olduğunu düşünmüyoruz. Adalet Bakanlığını kamuoyunu ve aileyi tatmin edecek bir açıklama yapmaya davet ediyoruz. Artan şüpheli ölümlerden kaynaklı milyonlarca aile artık tedirgin. Çocukları cezaevinde. Cezaevleri hak ihlallerinin yoğun olarak yaşandığı bir yere dönüştü. Türkiye’de insanlar artık cezaevlerinde can güvenliği tehlikesi yaşıyor. Hak ihlalleri bununla da sınırlı kalmadı, Kars’ın Digor ilçesine götürülen Vedat Erkmen’nin cenazesinin camiye götürülmesine, selasının okunmasına izin verilmedi. Cami imamı İl Müftülüğünün genelgesini ve talimatını gerekçe göstererek Vedat Erkmen’in cenazesini camiye kabul etmedi.

“Bir ölünün selasını okumamak camiye almamak hangi dine, kitaba, ahlaka sığar? “

Buradan hem İl Müftüsüne hem de cami imanına sormak istiyorum; bu yaptığınız hangi dine sığar, hangi kitapta geçer, hangi ahlaka sığar? Hangi insanlık değeri bir ölünün selasının okunmamasını kabul eder. Hangi din insanı bunu kabul eder. Bunu yapsa yapsa vahşi IŞİD çetesi yapar. Bu uygulamalar aslında IŞİD’İ aratmayacak düzeyde. IŞİD cenazelerine olan vahşeti aratmayacak düzeyde. İnsanlık dışı uygulamalardır.  Bunları asla kabul etmiyoruz!

90’lı yılların faili meçhul cinayetleri artık Adalet Bakanlığının kontrolündeki cezaevlerinde yaşanıyor. Faili meçhul cinayetlerin yerini cezaevlerinde mahpusların şüpheli ölümleri aldı. Bunlar asla bizler açısından kabul edilemez şeyler. Adalet Bakanını duyarlılığa, cezaevlerindeki bu ölümlere bir an önce dur demek için açıklama yapmaya davet ediyoruz. Cezaevlerindeki infaz sistemi bu iktidarın adım adım ördüğü bir sistem ve bu sistem artık ölüm üretiyor.

Düşman politikaları sonucu olarak iktidarın toplumu kışkırttığını biliyoruz. Irkçılığın teşvik edildiği, ırkçı söylemlerin arttığı bir dönemde, İzmir’de, 3 Suriyeli mülteci diri diri yakılarak hayatını kaybetti. Bu olanlar bu yapılanlar elbette insanlık dışı uygulamalardır. Failler hesap vermelidir. İktidar topluma karşı düşman dilinden bir an önce vazgeçmelidir.

“JİTEM’in iyi çocukları beraat ettirildi”

Bu iktidarın hak ihlalleri, yaptığı adaletsizlikler, hukuksuzluklar anlatmakla bitmez. Birkaç gün önce Umut Kitabevi dosyasında, delillere, kamuoyuna mal olan görüntülere rağmen sanıklar tam 16 yıl sonra beraat ettirildiler. Yine Cizre JİTEM dosyasında gözaltındaki 21 kişinin infazından sorumlu olan Cemal Temizöz ve diğer sanıkların beraat kararı Yargıtay tarafından onaylandı.

İktidara geldiğinden bu yana faili meçhul cinayetleri açığa çıkartacağını söyleyen AKP iktidarı yargılamaya başladığı JİTEM sanıklarını beraat ettirdi, teker teker dosyaların üzerini örttü, bu dosyalara bu katliamlara ve ölümlere ortak olduğunu ifade etti. Geldiğimiz aşamada AKP iktidarı derin devletin kendisi oldu, ülkeyi mafya ve çete ülkesi haline getirdi. Bu adaletsizliğe karşı HDP olarak bizlerin mücadelesi kesintisiz devam edecek. 26 Aralık’ta Urfa’da adaletsizliklere, cezaevlerindeki hak ihlallerine ve tecride dikkat çekmek için bir miting yapıyoruz. Bu mitinge Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar katılacak. Adaletsizliğe karşı olan herkesi bu mitinge katılmaya davet ediyoruz.

29 Aralık’ta Eş Genel Başkanımız İzmir’de görülecek olan Deniz Poyraz duruşmasına katılacak. Buradan bütün kadınlara çağrımızdır. Deniz’in katillerinden hesap sormak için İzmir’de buluşma çağrısında bulunuyorum.”

Paylaşın

Sancar, Buldan Ve Karamollaoğlu’ndan Ortak Basın Açıklaması: Seçim Çağrısı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar, muhalefet turları kapsamında ilk ziyareti Saadet Partisi’ne gerçekleştirdi. HDP heyeti Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ve heyetiyle görüştü.

Haber Merkezi / Görüşme sonrası Buldan, Sancar ve Karamollaoğlu ortak basın açıklaması gerçekleştirdi.

Geçtiğimiz günlerde muhalefete, “Meclis’e ortak erken seçim teklifi verelim” çağrısı yapan HDP Eş Genel Başkanları, ziyaretlerinin amacının da buna dönük olduğunu vurguladı. Buldan, bu kapsamda ilk ziyareti gerçekleştirdikleri SP’nin yanı sıra CHP, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi’ni de ziyaret edeceklerini bildirdi. Ancak daha önceki ziyaret turlarında olduğu gibi İYİ Parti’nin mesafeli olması nedeniyle bu partiden randevu talep edilmedi.

Pervin Buldan, Türkiye’nin yönetilemediğini, AKP-MHP ittifakının Türkiye’yi yoksulluğa mahkum ettiğini, bunun çıkış yolunun da erken seçim olacağına inandıklarını belirterek, “Türkiye’nin erken seçime, acil bir seçime ihtiyacı var” dedi.

Karamollaoğlu’na erken seçim talebini içeren öneriyi sunduklarını belirten Buldan, “TBMM’de muhalefet partilerinin ortak bir önergeyle seçim talebinde bulunmasının faydalı olacağına inanıyoruz. Bunu, eğer diğer siyasi partilerle de ortaklaşırsak, yılbaşından sonra bir seçim önergesiyle Meclis’in gündemine getirmeyi de hedefliyoruz” diye konuştu.

Basın açıklamasın özetle şunlar ifade edildi;

Pervin Buldan: Krizden çıkış yolu muhalefet partilerinden bekleniyor

Bugün Saadet Partisi’ni ziyarete geldik. Son MYK’mızda 4 siyasi partiyi ziyaret etme kararı aldık. Bugün Saadet Partisi’ni, önümüzdeki hafta pazartesi ve salı günleri CHP, Deva ve Gelecek Partisi’ni ziyaret edeceğiz. Bugün Türkiye toplumu büyük bir ekonomik kriz yaşadığı bir dönemden geçiyoruz. Türkiye’nin mevcut durum karşısında Türkiye halklarının ve toplumunun bir çıkışa ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bu çıkış elbette ki muhalefet partilerinden bekleniyor. Biz de bu sorumluluk çerçevesinde siyasi partilerle görüşüp Türkiye halklarının geleceği açısından çıkış bulma yollarını istişare etmek üzere bu görüşmeleri gerçekleştiriyoruz. Öncelikle Saadet Partisi’ne teşekkür ediyoruz bugün burada bizi konuk edip ağırladıkları için.

Şunun bilinmesini isteriz ki , bugün Türkiye’nin acil bir erken seçime ihtiyacı var çünkü artık Türkiye yönetilemiyor. AKP ve MHP’nin koalisyonunun Türkiye’yi ne hale getirdiğini hepimiz görüyoruz. Çok derin bir yoksulluk yaşanıyor, insanlar aç ve perişan. Buradan çıkışın erken seçim ile olabileceğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Önümüzdeki günlerde yapacağımız görüşmelerin erken seçim olasılığına katkı sunacağına inanıyoruz.

Şöyle bir teklif sunduk Sayın Genel Başkana. Muhalefet partilerinin erken seçim önergesi vermesinin faydalı olabileceğine inanıyoruz. Bunu eğer diğer siyasi partilerle de ortaklaştırırsak önümüzdeki günlerde bir seçim önergesi ile Meclis’in önüne getirmeyi de hedefliyoruz. Bir kez daha teşekkür ediyoruz. Şunu da merak ediyorsunuzdur. İyi Parti ile randevu talebinde bulunmadık, şu anda İyi Parti ile görüşme hedefimiz yok. Diğer partilerle görüşmelerimiz devam edecek.

Mithat Sancar: Çözüm için neler yapılabileceği arayışındayız

Ben de Saadet Partisine bizi ağırladıkları için teşekkür ederim. Türkiye’nin içinde geçtiği koşulları burada uzun uzun konuşmaya gerek yok ama içeride bunları etraflıca konuştuk. Gerçekten çok zor bir dönemden geçiliyor. Bu zor dönemin faturasının halkın büyük bir kesimine çıkarılmakta olduğunu görüyoruz. Bundan önceki politikaların faturası da yoksulluk, açlık, işsizlik ve sefalet olarak halkın büyük bir bölümüne çıkarıldı. Çözüm için neler yapılabileceği arayışındayız. Muhalefet partilerine burada sorumluluk düştüğünü toplumun geniş bir kesimi görüyor ve dile getiriyor. HDP bu sorumluluk gereği olarak bu görüşme turunu başlattı. Bizim başka görüşmelerimiz var. Emek ve meslek örgütleriyle görüşmelerimiz var ama bu görüşme turuna da özel önem veriyoruz.

Biraz önce Pervin başkanın da ifade ettiği gibi bu krizin bir siyasi kriz, bir yönetememe krizi olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle çözümün de öncelikle siyasi olduğunu düşünüyoruz. Siyasi çözümün ilk adımının da en önemli adımının da halkın hakemliğine başvurmak olduğu kanısını taşıyoruz. Bunun dışında erken seçim önerimizin dışında, halkın bu enkazın altında kalmasını önleyecek, ortak çalışmaları nasıl yapacağımızı gündeme getirdik. Muhalefet partileri halkı bu yıkımdan koruma konusunda da ortak hareket etmenin yollarını aramalıdırlar.

Bu konuda da istişarede bulunduk. Bize göre en önemlisi toplumsal barıştır. İktidar ayrıştırma, kutuplaştırma ve düşmanlaştırma politikalarıyla, varlığını sürdürme stratejisini koruyor. Hatta daha da derinleştirecek gibi görünüyor. Biz de diyoruz ki siyasi çıkışın ön şartı büyük barış ve toplumsal barıştır. Bu büyük barış, toplumsal barış iktidarın dayandığı temelleri, zemini de büyük ölçüde ortadan kaldıracaktır. Bu görüşmelerin toplumsal barış arayışına ciddi katkılar sunacağına inancım tamdır. Bu krizden siyasi çözümlerle çıkma konusundaki umudumuzu koruduğumuzu görüşmelerde de güçlü bir şekilde dile getirdik. Halkımıza bu mesajı vermeyi görev biliyoruz.

Karamollaoğlu: Demokrasinin temeli farklı görüşlerin meseleleri mütalaa etmesidir

HDP Başkanlık Divanı ile bir görüşme yaptık. Son zamanlarda gelişmeleri ve ekonomik sahadaki derinleşen krize ilişkin fikirlerini dile getirdiler. Biz de kendi görüşlerimizi dile getirdik. Ülkemiz demokratik bir ülke. Demokrasinin temeli de farklı görüşlerin bir araya gelerek meseleleri mütalaa edebilmelidir. Eğer bu mütalaa yapılamıyorsa o ülkeye demokratik bir ülke demek mümkün olmaz.

Bizi ziyaretlerinden dolayı duyduğumuz memnuniyeti kendilerine ifade ettim. Parlamento mutlaka aktif olmalıdır. Demokrasinin gereği yerine getirilmelidir. Biz bir araya gelip meseleleri mütalaa etme ortamını her zaman oluşturmalıyız. Seçime yaklaşıyoruz, 1,5 seneden az aldı. Kararı iktidar, sayın Cumhurbaşkanı verecek. Ama bugün içinde bulunduğumuz sıkıntılardan kurtulmanın yolu da bu istişarelerde bulunmak siyasilerin görevidir. Bu çalışmaların ileride bütün siyasi partilerle yapılmasının bir gereklilik olduğunu düşünüyoruz.

Paylaşın

Demirtaş: Dışarıda Da İçeride De Siyasetçiyim

Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, HDP kapatma davası kapsamında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, kendisi hakkında siyaset yasağı istemesi üzerine, “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı siyaseti koltuk, makam, mevki ve parti üyeliğinden ibaret sanıyor olsa gerek ki, bana siyaseti yasaklayabileceğini iddia ediyor” dedi.

HDP’ye (Halkların Demokratik Partisi) yönelik kapatma davasında hakkında siyasi yasak istenen 451 siyasetçiden biri olan Selahattin Demirtaş, AYM Başkanlığı’na konuyla ilgili bir savunma dilekçesi yazdı. Başak Demirtaş’ın bugün kişisel Twitter hesabından paylaştığı dilekçe şöyle:

“Sayın Başkan, değerli üyeler,

“İddianameye karşı kapsamlı hukuki savunmayı avukatlarım Mahkemenize sunacaklar. Ben sadece, birkaç cümleyle düşüncelerimi arz etmek istiyorum.

“Kürt-Zaza”, “Müslüman”, “başı kapalı”, “yoksul” bir “kadın” doğurdu beni. Anamın bütün kimlikleri bu coğrafyada sorun olarak görüldüğünden, ben de benzerlerim gibi doğuştan ve mecburen siyasetçiyim.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı siyaseti koltuk, makam, mevki ve parti üyeliğinden ibaret sanıyor olsa gerek ki, bana siyaseti yasaklayabileceğini iddia ediyor.

Beş yıldan fazla süredir siyasi rehine olarak tutulduğum yüksek güvenlikli bir cezaevi hücresinde, beyaz bir plastik sandalyeden başka koltuğum da makamım da olmadı.

“Dışarıda da içeride de siyasetçiyim”

“Ancak yine de dışarıdayken ne kadar siyasetçiysem içeride de o kadar siyasetçi olduğumu rahatlıkla belirtebilirim. Siyaset yapmak için altın varaklı koltuklara ve saraylara gerek yoktur. Önemli olan nerede olduğunuz değil, yüreğinizin nerede ve kimler için attığıdır. Benim yüreğim her daim yoksul, emekçi halkımızın mazlum yüreğiyle birlikte atıyor. Halkımızın yüreğinin de benimle birlikte attığını biliyorum.

Bana siyaset yapma zeminini sağlayan en önemli etken de budur.

Şayet Mahkemeniz bana siyasi yasak getirirse kararın son cümlesi olarak şunu yazmanızı arz ve talep ediyorum:

‘Siyasi yasak getiriyoruz ama bir işe yarayacağından da emin değiliz.’

Kararınızın Türkiye toplumu ve ortak geleceğimiz açısından katkı sağlayıcı nitelikte, tarih önünde ve halkın huzurunda gururla savunacağınız şekilde olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum.”

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

Sancar’dan ‘Dövize Endeksli Mevduat’ Yorumu: Mandacılıktır

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında yeni ekonomik önlemlere ilişkin değerlendirmede bulunan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Tedbirlere baktığımızda pekâlâ da bir ‘U dönüşü’ yaptıklarını görebiliyorsunuz. Türk lirası mevduatındaki faize bakmadan dövizdeki artışı mevduat sahiplerine verecekler. Yani aslında faizi dolaylı olarak artırmış oldular. Bu, Türk lirasını ve ekonomiyi bütünüyle dolara veya dövize bağlamaktır. Bunun adı, tam da mandacılıktır.” dedi.

Haber Merkezi / Sancar, konuya ilişkin değerlendirmesinin devamında, “Bundan önce ihale ettikleri, yandaşlara verdikleri büyük projeleri Hazine’nin garantisi altına almışlarsa şimdi de bu mevduattaki dövize bağlı artışları karşılamak için Hazine’nin kaynaklarını kullanacaklar. Bunun da bir sınırı var. Faiz ve döviz arasındaki farkı karşılamak için Hazine’nin mevcut kaynakları yetmiyorsa para basacaklar. Para basmak enflasyon demek. Hazine’yi kurutmak, bu ülkeyi soymak demektir. Bu, halkı soymak demektir.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sancar’ın açıklamaları şöyle;

“Bu ülkede her gün yeni bir darbeye uyanıyoruz. Bu darbeler, siyasi oluyor, toplumsal oluyor, ekonomik oluyor ama darbesiz bir gün geçmiyor. Siyasi iktidar ancak darbe politikalarıyla ayakta kalabileceğini görüyor ve bu yöntemi sonuna kadar kullanıyor. Dün gece de yeni bir darbe operasyonu gerçekleşti. Ekonomi konusunda yeni bir model uyguladığını iddia eden siyasi iktidar yeni tedbirler aldığını duyurdu. Dolar, döviz, altın günlerdir olağanüstü bir şekilde yükseliyor, TL ise olağanüstü değer kaybediyor. Bunun temelinde neler yattığını ekonomistler açıklıyor ama iktidar inatla kur politikalarını ısrarla sürdürüyor.

Aslında yeni ekonomi modelinin temeli olarak iddia ettikleri politikaları şimdi yeniden başka kılıflarla hayata geçiriyorlar. Önce yeni ekonomik model ilan ettiler, bu ekonomik modelde “kendi tezim ha kendi tezim” diyen AKP Genel Başkanının açıkladığı formül büyük sarsıntılara yol açtı ama “asla bundan vazgeçmeyeceğim” dedi. Ama dün açıklanan tedbirlere baktığımızda pekala bir U dönüşü yaptıklarını görüyoruz. Ne diyordu “faiz sebep enflasyon sonuç” o nedenle faizleri indireceğiz ona bağlı olarak enflasyonu düşüreceğiz. Ama dün açıklanan tedbirlerde bunun tam tersini yaptıklarını çok rahat görebiliriz.

Neler vaad ettiler, sonuçlar ne olacak diye baktığınızda esas söyledikleri; mevduatı bugün dövize endekslemek dışında ciddi bir adım ve önlem olmadığını görüyoruz. Yani TL’ye bağlı mevduatı şimdi dolara endekslediler. AKP Genel Başkanı “Tasarruflarını değerlendiren, değerlendirirken kurdaki yükselişten kaynaklanan endişelerini gidermek isteyen vatandaşlarımıza yeni bir finansal alternatif sunuyoruz” diyor. Nedir bu finansal alternatif, Türkiye’de liraya bağlı mevduat hesaplarının getirisi döviz getirisi altında kalırsa aradaki fark mevduat sahiplerine ödenecek.

“TL yabancı paraya bağlanmış oldu bunun adı mandacılıktır”

Bunun adı ne? Bunun adı döviz yükseldikçe Türk Lirası mevduatındaki faize bakmadan dövizdeki artışı mevduat sahiplerine verecekler. Aslında faizi dolaylı olarak attırmış oldular. Dolara ya da dövize endeksleyerek faizi birkaç kat attırdıklarını görüyoruz. Ama bununla sınırlı kalmıyor. Nedir bu? Türk Lirasını ve bütün ekonomiyi dövize bağlamaktır. Hani bunlar yerli ve milli olduklarını iddia ediyorlardı ya şimdi ekonomi bütünüyle yabancı paraya bağlanmış oldu. Bunun adı tam mandacılıktır. Bu iktidar bu oyunlarla ülkeyi mandacı bir düzene ve statüye sürüklemektedir.

Para sahipleri doların her yükselişinde servetlerine servet katacaklar. Peki bu kaynak nereden gelecek. Asıl mesele bu. Yani kurdaki artışların maliyetini, faturasını kim ödeyecek? Çeşitli açıklamalar yapıyor Erdoğan, kah Nas’tan dem vuruyor kah kendi yarattığı ekonomi doktorininden. Dünyada bir tek kendisinin ortaya attığı, öncülüğünü yaptığı bir doktrin var diyor ve bu başarılı olacak diyor. Orada tökezleyince ekonomi biliminden, kendi yarattığı bilimden sapıyor, bu sefer Naslara başvuruyor. Yani dini istismar etmeye başlıyor. Nas faizi haram kılmış güya. Oysa asıl amaç bu değil. Asıl amacın inanca uygun davranış olmadığı da ortada.

“İnançlara böyle bir saldırıyı kabul etmiyoruz”

Çünkü Nas faizi yasaklıyorsa, haram kılıyorsa ekonominin bütün alanlarında devletin alacaklarında da faizi sıfırlamanız gerekiyor. Ama öyle yapmıyorlar burada da halkın dini inançlarını istismara yönelik bir yalan manevrası olduğunu açıkça görüyoruz. Türkiye’de inançlara bu şekilde bir saldırıyı HDP olarak her yerde ifşa edeceğiz, kabul etmiyoruz. Bunu halka hakikatiyle birlikte açıklamaya devam edeceğiz. Bu düzenin gerçek yüzünü de açığa çıkarmayı sürdüreceğiz

Peki nereden karşılanacak dövize bağlı bu garanti? Nasıl işleyecek bu konuda ayrıntı yok ama ipuçları var. Dün Ziraat Bankası Genel Müdürü bunun hazineden karşılanacağını söyledi. Doğru diyor. Eğer bir kaynak yaratılacaksa  bunun şimdi tek adresi hazinedir. Hazine halkın vergilerinin ve halktan toplanan gelirlerin bulunduğu yerdir. Hani halkın kaynaklarının toplamıdır. Bundan önce Merkez Bankası’nın kaynaklarını, bu politikaları uğruna bir avuç yandaşa peşkeş çektiler. 128 milyar dolar bu şekilde buharlaştı gitti. Bunların hepsi bu halkın emekleriyle oluşan birikimler. Şimdi hazineden karşılayacaklar. Hazineden karşılamak zorundalar başka yolu yok. Ya da bütünüyle kanunları bir kenara bırakır yasadışı bir ekonomik işleyiş yapacaklar. Yani yasaların olmadığı, kuralların bulunmadığı arka kapıda tıpkı karaborsa gibi çalışan bir ekonomik düzen kuracaklar. Bunun da işleyişi o kadar kolay değil, hele dünya ekonomisiyle entegre olma iddiasında olan bir ülke için bunun yataracağı yıkımların ne olacağı ortada.

Bu durumda başvuracakları tek kaynak var. Hazine. Şimdi nasıl bundan önce  yandaşlara verdikleri büyük projeleri hazine garantisi altına almışlarsa şimdi de dövize bağlı mevduatların artışı için hazinenin yani halkın kaynaklarını kullanacaklar. Bunun da sınırı var. Eğer daha çok yükselirse döviz faizle kur arasındaki farkı karşılamak için hazinenin kaynakları mevcut kaynaklara yetmiyorsa ne yapacaklar, para basacaklar. Para basmak enflasyon demektir, hazineyi kurutmak bu ülkeyi, bu halkı halkı soymak demektir. Ne için? Bir avuç rantiye için. Bir avuç servet sahibi için hazineyi boşaltacaklar. Türkiye Merkez Bankası’nı kaynakları tükenmiş, hazinesi boşalmış bir ülke haline getirecekler. Bunun sonucu yoksulluktur, açlıktır, kıtlıktır, zulümdür. Bu açıkladıkları model bir iki gün kurlarda iniş sağlayabilir ama bu geçicidir.

Keşke doğru dürüst bir ekonomik model açıklansa halkın çıkarlarını esas alan tedbirler ikame edilse; hukuka, demokrasiye dönüş eksenli bir yol açılsa da kur böyle düşse. Elbette isteriz ve bunu biz yapacağız. Kurun belli bir dengeye indirilmesi için bu kadar kaynağı israfa gerek yok. Halkın çıkarlarına dayalı, kamu yararını esasa alan, adil paylaşım hedeflerine yönelmiş bir ekonomi anlayışı yeterlidir. Ama bu iktidarda bu anlayışın zerresi yoktur. Olamaz. Bu iktidar “ekonomide kurtuluş savaşı başlattık” dediğinde şunu belirtmiştik; bu savaş halka karşı savaştır. Bu iktidarın ekonomideki savaşının hedefi halktır. Halkın büyük kesimini yoksullaştıracak, sefalete mahkum edecek, açlığa sürükleyecek bir savaş yürütüyorlar. Halka karşı savaşa halkın da birleşerek karşı koymaktan başka bir yol yok. Bunu hep söyledik. Halka karşı yürüttükleri bu savaşa karşı en geniş demokratik ittifakı çıkaracağız, halkın çıkarlarını savunmak için, bu bozuk düzeni durdurmak için, en geniş birlikteliğini hayata geçireceğiz. Başka yolu yok.

“Hazineden kanunsuz tek kuruş para çıkaramazsınız”

Bugün emekçiler meydanlarda bu soygun düzenine karşı mücadelelerini sürdürüyorlar. Bizler de HDP olarak her alanda mücadeleyi, emek, özgürlük, barış, adalet için yürütüyoruz. Yıllardır yapıyoruz bunu. Mirasını devraldığımız yüzyıllık mücadele birikimini ve dünyanın çeşitli ülkelerindeki hak, adalet mücadelelerinden ilham alarak sürdürüyoruz mücadelemizi. Bunu Meclis’teki bütçe görüşmelerinde de sürdürdük. Halk için bütçe halka bütçe şeklinde en geniş şekilde yürüttük Bu yeni açıkladıkları paketi gerçekten hayata geçireceklerse yani faiz ile kur arasındaki farkı TL mevduat sahiplerine vereceklerse bunu hazineden yapmaları gerekiyor. Hazineden tek kuruşun bile kanuni dayanak olmadan çıkarılmasının imkanı yoktur. Ya Anayasayı askıya alacaksınız yani açık ve doğrudan darbe yapacaksınız ya da bu garanti için faiz kur farkı garantisi için bir kanun getireceksiniz. İşte burada bize ve bütün muhalefet partilerine tarihi bir sorumluluk düşüyor. Böyle bir kanunun Meclis’e gelmesi gerekiyor. Meclis’e geldiğinde bunu engellemek; bu halka ve tarihe karşı sorumluluğumuzdur. Böyle bir kanun getirdikleri anda en geniş mücadeleyi alanlarda ve Meclis’te yürüteceğiz ve bu oyunu bozacağız. Böyle bir kanun getirirlerse bunu engelleyeceğiz, engellemek zorundayız. Bu toplumun geleceği için bunu mutlaka yapacağız, mutlaka başaracağız.

Her konuda her yolu mübah gören bir iktidarla karşı karşıyayız. İnanç istismarını sınır tanımadan yapabiliyorlar. Tamamı bunların savaşa, yandaşa, ranta bir avuç sermayedara işleyen ekonomik düzenin sürdürülmesi içindir. Beka dedikleri budur. Beka dedikleri kendi iktidarlarını sürdürmek, yandaşları beslemeye devam etmek, bir avuç sermayedarı semirtmek ve halkı sefalete ve açlığa mahkum etmektir. Beka dedikleri bunun dışında hiçbir şey kastetmediklerini, amaçladıklarını görmeliyiz. Kendilerine milliyetçi diyen de dindar, inanan insanlarımızın da yapılanın bütün değerleri talan etmek olduğunu görmeleri gerekiyor. Biz bıkmadan usanmadan bunu anlatacağız. Dini iktidarlarının devamı ve yandaşlarının daha da zenginleşmesi için halkın yoksulluğu, açlığı pahasına bu düzeni devam ettirmeye çalışan bu iktidara dur demek vicdan ve inanç sahibi herkesin görevidir. En başta inançları bu oyunda kullanılmak istenen insanların buna dur diyeceğine inanıyoruz. Biz bu ülkeyi kurallarla, adil, özgür demokratik anayasayla, hukuk kuralları ile yöneteceğiz. Bu ülke böyle yönetilir. Bunun dışında yapılan her manevranın temelinde hile ve çıkar yattığını herkes görmelidir.

Makyavelli diye bir düşünür var. Önemli bir insandır. Makyavelizm dediğimizde aklımıza gelen “amaca giden her yol mübahtır”. Yani sen amacına ulaşmak istiyorsan her yolu kullanabilirsin. Kirli olsun, hileli olsun, yalan olsun fark etmez yeter ki iktidarını koru, bunun için her şeyi yapma hakkın var diye özetleniyor. Ben Makyavelli iyi okumuş biri olarak söylüyorum; şu anda bu iktidarın yaptıklarını, yöntemlerini görüyorsa büyük bir azap yaşıyor, kemikleri sızlıyordur. Ya ben bu kadarını kastetmemiştim, benim kastettiğim bu kadar değildi. Bu iktidar benim söylediğim ve bana atfedilen her türlü kuralın ötesine geçmiş, artık sonu olmayan bir yola girmiştir bu Makyavelizm konusunda.

“Bu yalan ve düzenini sona erdirmek için varız”

Bu iktidar Makyavelisttir. Bu da yetmiyor kendilerini korumak adına her yolu mübah gören, günah suç ve ayıp dolu bir anlayışa sahiptir. Bu iktidarın varlığı günaha, suca, ayıba dayanıyor. Zulüm buradan geliyor zulmün kaynağı da bu anlayışa dayanıyor. HDP olarak bizim amacımız hakikatle yürümektir, halk için halkın yararına çalışmaktadır. Bu yalan düzenini sona erdirmek için varız ve bütün bunları yürütme adına kan kan politikasına son vermek için varız. Yalana, talana ve kana son verecek mücadelenin öncüsü olmaya devam edeceğiz. Bu ekonomik düzen aslında tam da bir siyasi zihniyete, bir siyasi modele dayanıyor. Ardında bir siyasi yapı var. Bu siyasi yapının otoriterlik, despotizm olduğunu, bu siyasi yapının faşizmi kurumsallaştırma niyetiyle oluşturulduğunu söylüyoruz. Söylemeye devam edeceğiz.

2021 yılını geride bırakıyoruz. Bu yılın son grup toplantımız. İnsan hakları kuruluşlarının raporlarına baktığımızda, işlenen ihlaller, yapılan zulümler ciltlerle ifade edilebilir. Burada hepsini anlatmak mümkün değil. Burada bir kaçına değinmek gerekiyor. Yıl biterken hatırlamamız gereken zulümler var. Bunları, bu zulümleri hatırlayalım ve hatırlatalım ki hesabını sorabilelim. Ve geleceği adalet ve barış üzerine kurabilelim. Sadece acıları sayarak, karamsar bir tablo yaratmak amacında değiliz. Acıları, zulme maruz kalanların yaşadıklarını anlatarak düzeni değiştirmenin yeterli olmadığını biliyoruz. Ama bu düzeni değiştirmek için hafızayı canlı tutmamız lazım. Bu iktidarın zulmünü ve bu düzenden kaynaklanan bütün zulümleri hatırlamalı, hatırlatmalıyız. Amacımız bunların bir daha asla yaşanmamasıdır. O nedenle bu hatırlatmayı yapacağız hepsine nasıl cevap vereceğimiz konusunda halkımızla görüşlerimizi paylaşacağız.

10 yıl önce bu günlerde Roboski Katliamı yaşandı. Birkaç gün sonra 10’uncu yıl dönümüne gireceğiz. Bu katliamda hayatını kaybeden 17’si çocuk 34 canımızı rahmetle anıyorum. Bu acı bitmedi, bu acı dinmedi. Yine aralık ayı, acılar ayı diyeceğimiz zaman dilimi. Maraş Katliamı da o acımasız katliamı da yine aralık ayında yapmışlardı. Alevi canlara ve oradaki demokrat insanlara, o zulmü o acımasız o vahşi katliamı unutmadık, unutmayacağız. Hayata Dönüş Operasyonu adı altında cezaevlerinde yapılan katliam da aralık ayındaydı. Onu da unutmadık, unutmayacağız. Sanıyorlar ki hesabı sorulmayacak. Evet divana kalır hesap ama divandan önce halk var. Divandan önce burada hep birlikte hareket edersek, 40’lar Meclisi gibi bir ruhla yürürsek bu dünyada hesabını mutlaka soracağız.

Şemdinli’de Umut Kitabevi’ni basıp cinayet işleyenler beraat ettiriliyor. Acılar geleceğe devredilsin diye. Çorum, Sivas ve Gezi’de yaşananları da unutmadık, unutmayacağız. Bu anmaları, nefreti büyütmek için siyaseti kör intikam üzerine kurmak için değil, geleceği barış ve adalet üzerine kurmak için hatırlatıyoruz. Hesap sorma politikamız da bunun içindir. Eğer bunlar unutulursa zalim kazanır, hatırlatılırsa halk ve adalet kazanır. Suruç, Ankara Gar Katliamlarını da unutmadık, bunların hepsi bu toplumda bu dünyada mutlaka hesabı görülmesi gereken karanlık, kanlı oyunların örnekleridir. Başka örnekler de vardır. Bugün cezaevleri toplama kamplarına dönüştürülmüştür. Cezaevlerinde işkence, hak ihlalleri almış başını gidiyor. Her gün yeni cenazeler çıkıyor cezaevlerinden. Hasta tutsakların tedavileri engelleniyor, adeta fiili idam cezası uygulanıyor.

Hani kanunlarımızda idam kaldırılmıştı dedik ya, hayır hasta mahpusların tedavilerinin engellenmesi bir idam biçimidir. Bir yargısız infaz biçimidir. Son bir ayda cezaevlerinden maalesef cenazeleri çıkan insanların sayısı 6-7 belki de bugün bunlara da yenisi eklenecek. Bütün bunların kaynağı bu sistem, bu anlayış ve siyasettir. Varlığını sürdürmek için zulümden başka yol görmeyen, halktan desteği azaldıkça zulmü, yalanı, talanı, baskıyı pervasızca yürüten bu anlayıştır. Bunların temelinde savaş politikaları, düşmanlaştırma anlayışı yatmaktadır. Bunların temelinde yatan şey toplumun değişik kesimlerini birbirine düşman kılarak birlikte mücadele etmelerini engellemek, böylece iktidarlarını hileyle, yalanla sürdürmektir. İşte buna karşı çıkmalıyız, en başta Kürt Sorunundaki çözümsüzlük politikalarına, güvenlikçi anlayışlara karşı çıkmalıyız. Kürt Sorunundaki çözümsüzlük politkalarının yarattığı ekonomik maliyeti, bu ülkeden eksilen canları, bu ülkenin geleceğinin karartılması gerçeğini hep anatıyoruz.

“Büyük barış sadece Kürt Sorununda demokratik çözümle sınırlı olamaz”

Bir de bugün yaşadığımız ekonomik çöküşte bunun ne kadar önemli payı olduğunu görmemiz gerekiyor. Kürt Sorununda demokratik çözüm ve barış Türkiye’’de büyük toplumsal barışa giden yolun kilidi durumunda. Büyük barış sadece Kürt Sorununda demokratik çözümle sınırlı olamaz. Demokratik çözümü bu ülkenin yüzyıllık tarihinde bu politikaları yaratan anlayışın açtığı bütün yaralarla yüzleşerek sağlayabiliriz. Büyük barışın yolu bütün acıları görmek ve bu acıları ortak hale getirmektir. Eğer yüzyıllık tarihimiz boyunca yaşanan acıları, yüzleşme yoluyla ortaklaştırabilirsek, büyük barışın yolunu açmış oluruz. Öte yandan açılmış yaraları iyileştirmenin yolu, bu yaraları tanımak, bu yaraların açılmasına sebep olan bütün anlayışları reddetmekten geçiyor. Eğer bu ülkeye bir gelecek vaadinde bulanacaksak bu ülkenin kadınlarına gençlerine ve emekçilerine ve mazlum halklarına bir gelecek umudu vermek istiyorsak bunun adı büyük barıştır.

Bu büyük barışı kurmak için bizim ne yapmamız gerekiyorsa yapma sözümüz var. Bu sözü tekrarlayalım. Büyük barış bizim varoluş sebebimizdir. Kürt Sorununda demokratik çözüm, bugünden geriye doğru yaşanan ve yaşatılan bütün acılarla yüzleşmeye ve yaraları sarmaya dönük bir anlayış. Böyle yaparak geleceği barış, demokrasi ve adalet üzerine kurabiliriz. HDP olarak bu topluma vaadimiz, taahhüdümüz ve sözümüz budur. Bunun da sadece HDP’ye bırakılamayacak kadar büyük bir hedef olduğunu herkes görmeli. Bunu başarabilirsek büyük barış harekatını geleceğin inşası ve geçmişin yaralarını iyileştirmek için kurabilirsek, bu iktidarın dayandığı bütün temelleri ortadan kaldırırız. Bu iktidar yeni yaralar açan bu anlayışıyla, eski yaralara saygısızlığı sürdüren yaklaşımıyla toplumu ayrıştıran, halkları birbirine karşı karşıya getiren politikalarıyla kendini var etmeye çalışıyor.

“Selam olsun yoldaş Gabriel Boric ve demokrasi mücadelesi yürüten Şili halklarına”

Bu iktidarı göndermenin ve bu düzeni değiştirmenin yolu tam tersini yapmaktır. Bundan sonra artık zaman kalmamıştır. Zaman daralmaktadır. Bütün demokrasi güçlerine, vicdanlı insanlara, iyi insanlara, tek tek bireylere bir çağrı olarak yeniliyoruz: Gelin büyük adalet, güçlü demokrasi ve büyük barış harekatını inşa edelim. Önümüzde çok yakında yaşanmış güzel bir örnek var, bizim yaşadığımız darbe, işkence, yargısız infaz ve her türlü insanlık dışı pratiğe tanıklık etmiş, buna maruz kalmış bir toplum Şili. Şili neoliberal politikaların da mutfağıydı. Allende’yi deviren Pinochet de zulmün sembolü oldu. 71’den bugüne 50 yıl geçti ama mücadele hiç durmadı. Şimdi hafta sonu seçimler oldu ve yoldaş Gabriel Boric demokrasi güçleriyle birlikte diktatörlüğü, Neonaziliğini gizlemeyen cepheyi alt etti. İşte demokrasi birlikteliğinin, ortak mücadele birlikteliğinin zaferi budur. Selam olsun yoldaş Gabriel Boric selam olsun. Selam olsun, Şili’nin demokrasi mücadelesini yürüten halklarına ve bütün toplum kesimlerine. Bunu kurabiliriz, bunu kuracak gücümüz var, birikimimiz  var. HDP olarak üzerimize düşen her şeyi yapmaya hazır olduğumuzu söyledik. Kimsenin bahaneler uydurma imkanı ve zemini kalmamıştır. Bu ortak demokrasi ve büyük  barış mücadelesine katılmamak ya da kaçmak için kim ne bahane üretiyorsa halk ve tarih önünde sorumlu olacaktır. Bunu bir kez daha ilan ediyoruz.

2021’deki mücadelemizin özetini çıkarmaya kalksam bu toplantıyı bir saat daha sürdürmemiz lazım. “HDP’liyiz Her Yerdeyiz” dedik. Bizim bir Demokrasiye Çağrı deklarasyon hazırlığımız var diye yola çıktık. Kanaat önderleriyle, sivil toplum örgütleriyle istişarelerle deklarasyonumuzu, yol haritamızı, 27 Eylül’de toplumun önüne öneri olarak koyduk. Gelin müzakere edelim diye koyduk, burada istediğimiz, amacımız toplumun bütün farklı kesimleriyle ama ortak hedefi demokrasi ve adalet büyük barış olan, herkesle ortaklığı sağlamaktır, bu ısrarımızı sürdürüyoruz. Bunu da demokrasi mücadelesini en geniş kesimlere taşıyarak en geniş birliktelikler sağlayarak başaracağımız kesin. 2022 başaracağımız yıl olacaktır. Kimse umutsuzluğa, karamsarlığa kapılmasın. Kimse bu iktidar ne yapar ne eder mutlaka bir yolunu bulur seçimleri kazanır gibi Nihilizm yoluna girmesin. Bu iktidar halka, adalete halkların birlikteliğine düşman bir iktidardır.

“Seçim burnumuzun dibinde olacak kadar yakındır”

Bugün bir oyun yapar, iki gün nefes alır bunun bedeli yıllarca bu halk tarafından ödenir. O nedenle kaybedecek zamanımız yoktur. Birleşmek, birlikte yürümek ve bu ülkeyi 2022’de adalete, büyük barışa, demokrasiye taşımak için derhal harekete geçmeliyiz. Bizler de deklarasyonumuz çerçevesinde zaten görüşmelerimizi çok yönlü devam ettiriyoruz. Bir büyük mücadele ortaklığı amacıyla bütün kesimlerle görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Parlamentodaki partilere de çağrı yapıyoruz. Önümüzde bir seçim var, tarihini kestiremiyoruz ama artık burnumuzun dibinde olacak kadar yakındır. Bunu böyle düşünmek zorundayız. Yarından itibaren dört partiyle eş genel başkanlar düzeyinde görüşme turumuz olacak. Ortak mücadele için, kendilerine de çok temel noktalarda önerilerimizi sunacağız.

Yarın Saadet Partisi’ni ziyaret ediyoruz Pervin Buldan Eş Genel Başkanımla birlikte. Önümüzdeki hafta DEVA Partisi, Gelecek Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi başkanlarıyla bir araya geleceğiz. Davet bizden geliyor, amacımız her alanda çok temel ilkeler etrafında bir birliktelik sağlamaktır. Bizim zaman kaybetme lüksümüz yok. Aslında herkes biliyor geminin su aldığını. Bu şiiri hatırladınız değil mi çok tekrar ettik. Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini ve herkes biliyor zarların hileli olduğunu. Şimdi hiç kimse bu yalan döngüsünü görmezden gelme hakkına sahip değildir. Zarlar hileli değilmiş gibi iktidarın kurduğu oyun sahasında kalma hakkına sahip değildir. Zarlar hilelidir, kaptan yalan söylüyor ve bu gemi su alıyor. Bizler şimdi ortak mücadele ile bu gemiyi barış, adalet, demokrasi limanına götürmeliyiz. Önce şu hileli zarları atıp çöpe gömmeliyiz.

Yalanın hakimiyetini kurmak isteyenlere hakikatin sesiyle cevap vermek zorundayız. Bunu başaracağız, buna inancım tamdır. Bu inançla yeni yılı kutluyorum. Bu inançla bütün halklarımıza, gençlerimize, emekçilerimize, kadınlara açlık çeken, yoksullukla boğuşan, geleceği çalınan bütün topluma sesleniyorum; gelin birlikte yürüyelim. Umut mücadeleden doğar, dayanışma umudu besler. Eğer oturursanız ve yerinizde karamsar hikayeler örmeye devam ederseniz gideceğiniz yol kapkaranlık bir umutsuzluktur. Buna kimsenin hakkı yoktur. Bu ülke hepimizindir. Hep birlikte kazanacağız. 2022 yılı birlikte kazanacağımız yıl olacaktır. Bu inançla hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. “

Paylaşın

HDP’li Oluç: Çöküşün Nedeni Saray Hanedanlığıdır!

2022 yılı bütçe görüşmelerinin son günde HDP Grubu adına söz alan Saruhan Oluç, “Bugünkü çöküşün nedeni günümüzün Saray Hanedanlığıdır! Halkın cebindeki parayı yandaşın cebine, halkın sandıktaki iradesini kayyımların, atanmışların eline teslim eden bir sistemdir sizin sisteminiz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında parti devleti sistemiyle tüm kurumları iktidarınızın parti birimlerine çevirdiniz. Tablo ortada; Yargıtay Partisi, Danıştay Partisi, Ağır Ceza Partisi, Emniyet Partisi, SADAT Partisi, TÜGVA Partisi, Vali-Kaymakam-Milli Eğitim-İŞKUR Partisi oluşturdunuz!” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Ekonomik krizin tohumlarının 2015’te atıldığını, 2018’de başladığını belirten Oluç, “Ekonomik kriz siz yok deseniz de her gün etkisini hissettiriyor. Sosyal ve siyasal alana sirayet ederek çoklu kriz özellikleri gösteriyor. Esnaf, alıp satamıyor, hatta son haftalarda fiyat belirleyemiyor. Vatandaş alım gücünü her gün kaybediyor. Türk lirası, değersiz pul haline getiriliyor. Kim yapıyor bunları? Bu iktidar yapıyor” dedi.

İktidarın ömrünü uzatmak için “yeni ekonomik model”den bahsettiğini söyleyen Oluç, modeli “çelişkiler modeli” olarak tanımladı. Oluç, iktidarın her yıl bir yeni ekonomi programı yarattığını, ülke ekonomisini batırdığını, Türkiye’yi tarımda dışa bağımlı hale getirdiğini savundu. Gençlerin iş bulma umudunu yitirdiğini söyleyen Oluç, yoksulluk ve işsizliğin gençleri, en çok da genç kadınları vurduğunu kaydetti.

İktidarın, kutuplaştırma ve gerginlik yaratma üstadı olduğunu belirten Oluç, “Kendisini sınırlar içinde ve dışında Kürtlere karşıtlık üzerinden var eden bu yeni rejim, Kürt sorununu da çözümsüz hale getirmiştir. Önce Kürtleri sonra Kürtçeyi daha sonra Kürt sorununu şimdi ise Kürtlerin siyasal temsilini inkar eden bu rejim demokratik ve barışçıl bir rejimi de reddetmektedir” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, 2022 bütçe görüşmelerinin kapanışında konuştu. Oluç’un konuşmasının tam metni şöyle;

“Günlerdir 2022 yılının bütçesi ve geçtiğimiz yılın kesin hesabı üzerine konuşmalar gerçekleştirdik ama ortada çok tuhaf bir durum var. Çünkü aslında kadük hale gelmiş bir bütçe görüşüldü. Neden mi? Bu bütçe Plan Bütçe Komisyonuna geldiğinde dolar kuru 9,27 idi. Şimdi kapanış konuşmaları yapılırken, dolar 16,5-17 aralığında dalgalanıyor. Yüzde 75 sapma var. Yüzde 75. Yani bütçenin bütün öngörüleri ve değerlendirmeleri boşa düşmüş durumdadır. Aynen iktidarın Orta Vadeli Programında ve Merkez Bankası’nın 10 gün önceki öngörülerinde olduğu gibi. Şimdi ‘maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz’ saçmalığına düşmeyin sakın. Çünkü Türkiye ekonomisini az buçuk bilen bilir ki, ara malları ithalatı üzerinde yükselen bağımlı bir üretim modeli vardır ve döviz kurlarındaki bu yükselme ithalatı ve enerji fiyatlarını doğrudan belirlemektedir. Daha bu bütçeyi oylamadan, ek bütçe yapılacağına dair haberler ortalıkta dolaşıyor ve sizler iktidar kibrinizden dolayı muhalefete kulaklarınızı kapatıyorsunuz.

Aslında bu bütçenin geri çekilerek revize edilmesi gerekirdi. Bütçe tercihlerinin değiştirilmesi ve halkın ihtiyaçlarına göre yeni bir bütçe hazırlanması gerekirdi. Ama bu iktidarın bunu yapacak mecali de yok, vizyonu da. Tükenmiş, halka yeni bir umut hikayesi anlatamayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Ve tek hedefi kendi bekasını sağlamaktır. 2015 yılında tohumları atılan ve 2018’de başlayan ekonomik kriz, siz yok deseniz de her gün etkisini hissettiriyor. Hem de sosyal ve siyasal alana sirayet ederek çoklu kriz özellikleri gösteriyor.

“Türk Lirası değersiz pul haline geliyor”

AKP-MHP ittifakı “ekonomik kriz” kelimesini ağzına almasa da bir ülkede insanlar “Karnımızı doyurduğumuz gün şükrediyoruz” diyorsa; bir esnaf kalkıp “Her şeyimi sattım, borç bitti ama ben de bittim” diyorsa; bir emekçi kadın “Asgari ücretten ucuza çalışıyorum. Yetiştiremiyorum” diye isyan ediyorsa; çiftçi ve köylü gübre, mazot ve tohum fiyatlarındaki yükselişi dehşetle izliyorsa o ülkede ekonomik kriz vardır! Bu ülkede insanlar fırından utanarak bayat ekmek alıp akşam sofra kurarken, iktidar beslemesi medya “İşte 4 lezzetli bayat ekmek tarifi’” diye manşet atmakla meşgul oluyorsa; halkına yabancılaşmış bir iktidar sefası vardır! Saray sefa sürerken, işçinin, emekçinin, çiftçinin, yoksulun, dar gelirlinin mutfağı yangın yerine dönmüştür. Üretici maliyetlerden ötürü üretemiyor, Esnaf alıp satamıyor, hatta son haftalarda fiyat belirleyemiyor. Vatandaş alım gücünü her gün kaybediyor. Türk Lirası değersiz pul haline geliyor.

Cumhurbaşkanı sıfatıyla AKP Genel Başkanı Erdoğan ise ya “Faiz nas’tır” ya da “Stokçuluk haramdır” sözlerini sarf ediyor. Halbuki sorun bu güvensizlik ortamını yaratan iktidardadır. Halk güvenmiyor sizin sözlerinize. Ortadaki günah sizindir, günahkâr olan Saray’dır! Suçlu olan esnaf değil, üretici değil Saray’dır, AKP-MHP ittifakıdır! “Ekonominin kitabını yazdım” diyen Cumhurbaşkanının eğer bir kitabı varsa adı: “Saray’ın Saadet Zinciri”dir. İşte siz bu felakete sıkılmadan “ekonomik kurtuluş savaşı” diyorsunuz. Bizler de “böyle bir savaş yok, siz politikalarınız ve uygulamalarınızla emekçi yoksul halka savaş açtınız” diyoruz. İktidarınızı koruma savaşı.

İktidar ömrünü uzatmak için şimdi de “Yeni Ekonomik Model” lafına sarıldı. Yatıp kalkıyorsunuz, “Yeni Ekonomik Model” diyorsunuz. Her şeyden önce bu model yeni değil, Kenan Evren’in Türkiye’ye 12 Eylül 1980 askeri darbesi ve tank paletleri ile getirdiği ekonomik modelin makyajlanmış halidir. Bu modelin faturasını halk, 1994 ekonomik krizinde ödedi. 2000 ve 2001 yıllarındaki ekonomik krizlerde ödedi. Biz bu modeli; bankerler krizinden, hayali ihracatlardan, gıda kuyruklarından tanıyoruz. Biz bu modeli; cari açıklardan, ticaret açıklarından, siyaset-iş dünyası-bürokrasi arasında kurulan suç ekonomilerinden biliyoruz. Bu modelin ilk icraatı Merkez Bankasının dolar satışları oldu. Merkez Bankası 1 Aralık, 3 Aralık, 10 Aralık ve 13 Aralık’ta piyasaya 4 milyar dolardan fazla döviz sattı. Bugün de satıyor. Erdoğan, grup toplantısı yaparken bile kurlar oynamasın diye satış yapıldı, ABD FED toplantısı yapılırken satış yapıldı. Faiz açıklamasından sonra satış yapıldı.

“Türkiye’de tek adamın merkez bankası, yani Saray-Bank vardır”

Kimin dolarlarını satıyor bu Merkez Bankası? Kaçtan borçlanıp dolarları alıyor bu Merkez Bankası? Kimlere peşkeş çekiliyor bu dolarlar? Doları düşürmek için piyasaya satılan dövizin etkisi ne kadar sürdü biliyor musunuz, 45 dakika, sadece 45 dakika! Döviz satıldı, dolar düştü. 45 dakika sonra dolar eski fiyatına geri geldi. Bu halkın cebinden çıkan milyarlarca dolar kül oldu ama birilerini cebi şişti. Bütün dünyada ülkelerin merkez bankaları vardır. Türkiye’de ise tek adamın merkez bankası, yani Saray-Bank vardır. Saray Bank size çalışıyor. O da yetmiyor. Bugünlerde kamu bankalarının sermaye yapısını ve kredi kapasitesini desteklemek için çalışmalar yapıyorsunuz. Esnafı, emekliyi, emekçiyi, çiftçiyi batırdıktan sonra şimdi sıra kamu bankalarına geldi.

Bu model bir çelişkiler modelidir. Faize karşıyız diyenlerin yüksek faiz ödediği, yerli ve milliyiz diyenlerin ülkenin geleceğini, zenginliklerini kelepir fiyatına yabancı yatırımcılara ve şirketlere satmaya çalıştığı bir modeldir. Her yıl bir yeni ekonomi programı yaratıyorsunuz. Geçen yıl da öyleydi bu yıl da. Toplumu yüksek kur, yüksek faiz borcu, yüksek işsizlik, yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı sarmalıyla kuşatan sisteminiz miadını doldurdu, kilometre ömrünü tamamladı. Sisteminiz pert oldu, hurdaya çıktı. Pert olmuş bir arabayı yürütemeyeceğinizi göreceksiniz. Üç yıllık Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminiz, bolca “yeni model”le doludur. Modelleriniz Türkiye’yi ne hale getirdi söyleyeyim. Modelleriniz Türkiye’yi ne hale getirdi size söyleyeyim: Dünya Bankası raporuna göre nüfusun yarısı toplam yıllık ülke gelirinin yüzde 15’ini alırken, en yukarıdaki yüzde 1 gelirin yüzde 24’ünü alıyor. İşte sizin modeliniz.

“Karanlık senaryolar bu iktidarı kurtaramaz”

İktidar bu ülkenin ekonomisini batırıyor. 2018’den bu yana her yıl bir Hazine ve Maliye Bakanı değiştirdiniz, 2018’den beri dört Merkez Bankası Başkanı değiştirdiniz, TÜİK’i Saray’ın hesap makinesine çevirdiniz, sayısız başkan ve başkan yardımcısı değiştirdiniz. Yolsuzluğu Bakanlar Kuruluna, Saray’a kadar taşıdınız. Toplam borçlu sayısını 35 milyon kişiye çıkardınız. 30 milyon insanı açlık sınırının altında bıraktınız. Ne “ekonomik kurtuluş savaşı” diyerek sarıldığınız 1994 model Tansu Çiller ne zamanında vesayet kurumu dediğiniz Milli Güvenlik Kurulu ne de Saray’ın kör kuyularında hazırlanan karanlık senaryolar bu iktidarı kurtaramaz.

Türkiye halklarını, yarattığı çoklu kriz içerisinde yaşam mücadelesi vermeye zorlayan ve utanmadan, sıkılmadan “kriz yok” diyen bir iktidar ortaklığı gerçeği var. Sokak, çarşı, pazar, atölye, manav, bakkal, kasap ve en önemlisi halkın mutfağından bihaber. Halkın arasına gidemeyecek duruma geldiniz. İşte bu yüzden yüzü kızarmadan konuşabiliyorsunuz.

“Ucuza almak için pazara akşam saatlerinde gidin, yerden ürün toplayın, porsiyonlarınızı küçültün, az yiyin, eti gramla, sebzeyi taneyle alın, turfanda yemeyin sağlığa zararlıdır, kombinizi kısık derecede kullanın, üşüyün” diyebiliyorsunuz. Bakın tarımı öyle bir tahrip ettiniz ki… Çiftçiler, köylüler size ne diyeceklerini bilemiyor.

AKP Genel Başkanı, Türkiye’nin savunma sanayiinde dışa bağımlılığını yüzde 80’lerden yüzde 20’lere indirdik diyor.

2020 yılında üretilen buğdayın yüzde 48’i oranında buğday ithal edilmiş. 2021’deki buğday ithalatı ise 11-12 milyon tona yaklaşmış. Sadece buğdayda değil pirinçte, mercimekte, nohutta da Türkiye’yi dışa bağımlı hale getirdiniz. Savunma sanayinde dışa bağımlılığı azaltmakla övünen iktidarınız, ekmeğin buğdayında, pilavın pirincinde Türkiye’yi dışa bağımlı hale getirdi. Eserinizle gurur duyuyor musunuz?!

Mazotun, gübrenin, tohumun fahiş ölçülerde zamlanması nedeniyle bu ülkenin verimli topraklarında traktörler çalışamıyor. Çiftçiler haciz derdiyle boğuşuyor. Ama ithalat vurgunculuğu çalışıyor! Türkiye’de bir de yalan sanayisi kurdunuz. Uçuyoruz, coşuyoruz, şahlanıyoruz, Avrupa bizi kıskanıyor, bolluk içindeyiz, ekonomi büyüyor gibi sürekli yerli ve milli yalan üreten yalan sanayisiyle siyasetinizi yürütüyorsunuz! Bütçedeki faiz ve silahlanma harcamalarınızı, çoklu maaş düzeninizi, rant ve talanınızı, yolsuzlukları ne düşünüyorsunuz ne görüyorsunuz ne de duymak istiyorsunuz.

2021 yılı boyunca, yaşanan ekonomik krize karşı halkın taleplerini ve dertlerini dinlemek üzere HDP olarak İstanbul’dan Van’a, Mardin’den İzmir’e kadar Türkiye’nin dört bir yanında “İş ve Aş Buluşmaları” gerçekleştirdik. 2022 yılı bütçe görüşmeleri başlamadan önce de “Bütçe Buluşmaları” adı altında Ağrı’dan İstanbul’a, Mardin’den Ankara’ya hem sivil toplum örgütleri, meslek odaları, demokratik kitle örgütleri, sivil inisiyatifler gibi kurumlarla görüşmeler yaptık, halkla bir araya gelerek bütçe için taleplerini dinledik.

“Toplumun derdi sizin derdiniz değil”

Bu buluşmalar sonucu ortaya çıkan talepleri Meclis’e taşıdık. 2022 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifinin Plan ve Bütçe Komisyonu’nda gerçekleşen görüşmeleri boyunca önergeler verdik. Asgari ücret vergilerden muaf tutulsun dedik. Dinlemediniz, ama şimdi Saray söyledi diye heyecanla savunuyorsunuz. Doğruyu kabullenmeniz ancak Saray size söylerse oluyor. Öğrencilerin kredi borçlarından EYT’lilerin sorunlarına, 3600 ek göstergeden çiftçilerin borçlarına, ataması yapılmayan öğretmenlerden emekli maaşlarına, ev emekçisi kadınların haklarından engellilerin sorunlarına kadar verdiğimiz önergelerin hepsi AKP-MHP oylarıyla reddedildi. Çünkü işçiyle, emekçiyle, emekliyle, esnafla, çiftçiyle, kadınla, gençle, dar gelirliyle, ücretli çalışanla birlikte dertlenmeyi önemsemiyorsunuz. Toplumun derdi sizin derdiniz değil çünkü.

Bu bütçenin en büyük özelliklerinden birisi KADIN bütçesi olmamasıdır. Bu bütçe toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı olmak bir yana, eşitsizliği derinleştiren bir bütçedir! Kadına yönelik şiddeti engellemeye yönelik, kadın yoksulluğunu ve işsizliğini çözmeye dönük, kadınların esnek, güvencesiz ve düşük gelirle çalışmamasına yönelik politikalar bu bütçede yoktur. Bu bütçe eşit katılımı, eşit temsiliyeti yok sayan bir bütçedir.

Türkiye dünya genelinde gençlerin en yoğun olduğu ülkeler arasında üst sıralardayken, maalesef aynı zamanda gençlerin en mutsuz ve umutsuz olduğu ülkeler arasında da üst sıralardadır. Türkiye’de genç işsizliği TÜİK verilerinde bile yüzde 25’e yakın. Yani her 4 gençten biri işsiz, daha da beteri istatistiklere göre yüzbinlerce genç iş aramaktan vazgeçmiş, iş bulma umudunu yitirmiş. Gençliği bu hale getirdiniz. Bütün bu yoksulluk ve işsizlik gençler arasında en çok da genç kadınları vuruyor. Hal böyleyken liyakatsizlik ve torpille ilgili belgeler, bilgiler klasör klasör ortaya dökülüyor.

Umutsuzluğun normalleştirilmeye çalışıldığı; kuralsızlığın kural, olağanüstünün olağan, hukuksuzluğun norm, eşitsizliğin felsefe, yolsuzluğun sistem haline getirilmeye çalışıldığı bir dönemdeyiz. Ancak bizlere yol göstereceklerin, cesaret aşılayacakların kadınlar ve gençler olduğunu çok iyi biliyoruz. Kadınların gücü, mücadelesi, iradesi ve ısrarı bütün engellemelere rağmen büyüyor. Önümüzdeki zaman diliminde bir devri kapatırken gençlerin kendi elleriyle ülkeyi yeniden bu ülkeyi inşa edeceği bir umut var. “Genç başladık, genç başaracağız” diyen gençler her geçen gün artıyor. Kadınları kamusal alandan uzaklaştırmak isteyenlere karşı direnen kadınlar; “çıkar telefonunu” diyen zihniyete cevap veren gençler hepimize yol gösterecek.

“Aynı gemideyiz, ama kaptan ve yardımcıları ehliyetsiz. Değiştireceğiz hepsini”

Bütçe boyunca iktidar sözcülerinin, bakanların burada çizdiği sahte pembe tabloyu, birkaç gün önce Maliye Bakanınız ters yüz etti: “Bitersek hep beraber biteriz” dedi! Biz de diyoruz ki; yok hep beraber bitmeyeceğiz, asıl siz biteceksiniz, siz! Bitiyorsunuz da zaten. Gemi metaforunu çok seviyorsunuz. Aynı gemideyiz, ama kaptan ve yardımcıları ehliyetsiz. Değiştireceğiz hepsini. Başka türlü bu geminin batmaktan kurtulma şansı kalmamıştır.

İçinde bulunduğumuz durum çoklu krizdir ve bu çoklu krizin önemli bir sebebi bu ülkenin tarihinde saklıdır. Bu ülke kuruluşundan bu yana cumhuriyeti demokrasi ile buluşturamamıştır. 100 yıldır aktörleri değişse de Türkiye’de yürürlükte olan düzen anti demokratiktir. Bu ülkede ne sivil demokratik bir anayasa ne de demokratik bir cumhuriyet maalesef inşa edilemedi. Her gelen iktidar yalnızca kendi bekasını esas aldı ve halkları her seferinde sefalete, demokrasisizliğe, hukuksuzluğa ve adaletsizliğe mahkûm etti.

Belirli periyotlarla kriz yaratan bu durum, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesiyle birlikte çoklu boyut kazanmıştır. 2018 sonrası otokrasi ile yönetilmeye çalışılan bu ülke; halktan, Meclis’ten ve kurumlardan kaçırılan karar mekanizmalarını Saray’da tek bir kişinin insafına bırakmıştır. Oysa zamanın ruhu bize başka bir şey söylüyor: Tek bir kişi her konuda bilgi ve yetki sahibi olamaz! Tekliği, merkeziyetçiliği bu kadar yüceltirseniz kaçınılmaz olarak yasama, yürütme, yargı ve kitle iletişim araçları ve akademi vesayet altına alınır. İçinde bulunduğumuz çoklu krizin sebebi bu merkeziyetçi, tekçi anlayıştır. Bu sistemde ne yazık ki, yargı kurumu da saygınlığını ve güvenilirliğini yitirmiştir. En üst yüksek mahkeme olan Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına saygı duyulmamakta, iktidarı rahatsız eden bir karara karşı mahkemenin kapatılması gerektiği iktidar ortaklarınca dile getirilebilmektedir. Yargıya güven bugün yüzde 20’lere kadar gerilemiştir. Sizin sayenizde.

KHK’lar ile on binlerce yurttaş kamu görevlerinden ihraç edilerek -kendi söylemleriyle- sivil ölüme terk edilmiştir. Son derece derin adaletsizliklerin ve hukuksuzlukların yaşandığı bu uygulamalarla haklarında herhangi bir yargı kararı olmayan insanlar, adeta ölüme terk edilmişlerdir. Meclis’in hali ortada; yürütmenin noter makamı gibi çalıştırılmak isteniyor. Ezcümle, istikrardan söz edenler istikrarsızlığın kaynağı haline gelmişlerdir. Bakın, Türkiye’yi her anlamda uçuracağı söylenen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi şaibeli bir referandumla kabul edildiğinden bu yana Türkiye’de zaten kadük olan demokrasi her alanda darbe almaya başlamıştır. Türkiye’de eski parlamenter sistem sorun üretiyordu. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ise hem seri şekilde sorun üretiyor hem eski sorunları derinleştiriyor.

Bugünkü çöküşün nedeni günümüzün Saray Hanedanlığıdır! Halkın cebindeki parayı yandaşın cebine, halkın sandıktaki iradesini kayyımların, atanmışların eline teslim eden bir sistemdir sizin sisteminiz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında parti devleti sistemiyle tüm kurumları iktidarınızın parti birimlerine çevirdiniz. Tablo ortada; Yargıtay Partisi, Danıştay Partisi, Ağır Ceza Partisi, Emniyet Partisi, SADAT Partisi, TÜGVA Partisi, Vali-Kaymakam-Milli Eğitim-İŞKUR Partisi oluşturdunuz! Siyaset mutfağınızda istediğinizi pişirin ama mutfaktaki boş tencereler, sokaklarda geçinemiyoruz diyen milyonlar ve ekmek kuyruklarında “hakkımı helal etmiyorum” diye bağıranlar karşısında sizler kaybedeceksiniz!

Türkiye’yi Sefalet Endeksinde ilk sıralara yerleştiren, sizin yolsuzluk ekonominizdir! Türkiye’yi Küresel Organize Suç Endeksinde 12’nci sıraya getiren, FATF’de gri listeye aldıran sizin hukuk dışı ve meşru olmayan işlerinizdir. Ülkeyi bütün uluslararası demokrasi ve hukuk endekslerinde son sıralara siz yerleştirdiniz. Her ne kadar ABD’nin 9-10 Aralık’ta yaptığı Demokrasi Zirvesi hiç olmamış gibi davranılsa da Türkiye bu zirveden dışlanmıştır. Zambiya’dan tutalım Ekvator’a kadar 111 devletin çağrıldığı Demokrasi Zirvesinde Türkiye’nin olmaması demek, diplomatik ve siyasi dışlanmışlıktır.

İktidar anlayışınız, AİHM’in Demirtaş ve Kavala kararlarını uygulamayarak, AİHS Sözleşmesini çiğneyerek Avrupa Konseyinin yaptırım hamleleri ile karşı karşıya kalınmasını da sağlamıştır. Sizin sık sık yok saydığınız AB ilerleme raporları felaketi ortaya sermektedir. Kopenhag Kriterlerinin yerine düşmanlık kriterlerini, hukuktan uzak Saray kriterlerini koydunuz.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde çok devlet az toplum vardır. “Siyasal rekabet”i kötü göstermeye çalışan bu sistem, kendi varlığını sürdürmek için “düşmanlar” yaratmak çabasına girmiştir. Dolayısıyla muhalifler birer siyasal rakip olarak değil bastırılması ve hatta yok edilmesi gereken birer düşman olarak görülmektedir. Toplumsal kutuplaşma zirve noktasındadır. Türkiye toplumu bir toplum olmaktan çıkmış, fay hatlarının sürekli kışkırtıldığı, ortak bir yaşamın dinamitlendiği ayrı mahallelere bölünmüştür. Bunu siz yarattınız. Kutuplaştırma ve gerginlik yaratma üstadısınız. Ama toplum bu kutuplaştırmayı aşıyor, ortak sorunları etrafında size rağmen ve siz iktidar olduğunuz için buluşuyor. Bu yeni ve umudu geliştiren bir gelişmedir.

Kendisini sınırları içinde ve dışında Kürt düşmanlığı üzerinden var eden bu yeni rejim, Kürt sorununu da çözümsüz hale getirmiştir. Önce Kürtleri, sonra Kürtçeyi, daha sonra Kürt sorununu, şimdiyse Kürtlerin siyasal temsilini inkar eden bu rejim, demokratik ve barışçı bir çözümü reddediyor. Bu iktidar çatışma ve güvenlikçi politikaları tırmandırarak bu hayatî meseleyi çözümsüz bırakmak istiyor. Bu yeni sistem bir Amok Koşucusu gibi etrafı dağıta dağıta ilerlerken, Kürt sorunu ve demokratikleşmeyi bu ülkede konuşturmak istemiyor. “Kürt sorununun filmini çekersiniz” diyenler bugün ekonomik krizin kitabını yazmaktadır. Dolmabahçe Mutabakatını inkâr ettiniz, toplumsal barış mutabakatını hedef aldınız. “Kürt sorunu yoktur” deme karşılığında ittifak kurduğunuz yapılar size Tansu Çillerler, Mehmet Ağarlar, mafya bozuntuları ve siyaset simsarlarını hediye etti.

“Türkiye halkları bu ağır bilançoyu geçmişte bırakacak ve demokratik bir cumhuriyeti inşa edecek güce ve deneyime sahiptir”

Milli Güvenlik Kurulu, vesayet kurumu dediniz. Şimdi MGK ile birlikte Kürt halkının iradesine en büyük ipoteği siz koymaya çalışıyorsunuz. Kürt sorunu bu ülkede yaşanan siyasi, toplumsal ve iktisadi krizlerin hepsinin merkezinde yer alan temel bir sorundur. 100 yıldır Türkiye halklarına yönetim rejimi olarak inkâr, asimilasyon ve baskıya dayanan tekçi otoriterlik dayatılmaktadır. Halbuki yapılması gereken, bir arada barış ve eşitlik içerisinde yaşama kültürünü, gönüllü birlikteliği geliştirmektir. Türkiye halkları bu ağır bilançoyu geçmişte bırakacak ve demokratik bir cumhuriyeti inşa edecek güce ve deneyime sahiptir.

Dış politikada kendi planlarınızın yanı sıra aynı zamanda Doğu Akdeniz’den Suriye’ye, Libya’dan Irak’a ve Afganistan’a varıncaya kadar Akdeniz ve Ortadoğu hattında size verilen rolleri bir bir oynadınız! Bu rollerin nasıl oynandığını bizzat yine genel başkanınız söylüyor: Sadece iki sözünü buradan hatırlatacağım: “Türkiye, bölgesinde ve ötesinde güvenilir bir müttefik olarak üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirmektedir” dedi. “Eğer hakikaten icraat ortaya konulursa, biz de Türkiye olarak, bize ne düşüyorsa, bunu yapmaya hazırız” dedi. Bu iki söz, verilen rolleri nasıl oynadığınızın kanıtıdır! Savaş tezkerelerini geçirdiğiniz şu parlamentoda barışa dair, çözüme dair, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, insan haklarına dair köklü politika değişikliğini getirseydiniz, bugün bu ekonomik yıkımın sonuçlarını değil, istikrar ve ekonomik büyüme konuşuyor olacaktık. Hukukla, demokrasiyle aranıza mesafe koydukça ekonomi yangın yerine dönüyor. Kurduğunuz her cümle yanmakta olan ekonomiye biraz daha fazla benzin döküyor! Yeter ki Kürtler, Suriye’de birlikte yaşadığı halklarla ortak bir gelecek kurmasın diye uluslararası alanda taviz üstüne taviz verdiniz. Ne rol verdilerse oynadınız. Diplomasiyi, barışçı bir söylem ve politikayı, müzakere ve diyalogu öne çıkarmak yerine askeri operasyonları, vekalet savaşlarını, çatışmayı seçmeniz tarihsel hataları art arda yapmanızla sonuçlandı. Ve çok şey kaybedildi.

Bu topraklara demokratik çözüm ve barışı getirmeyi sadece bizler, sadece Kürtler, sadece HDP’liler için istemiyoruz. Halkların Demokratik Partisi olarak yeni dönemde barış içinde bir arada yaşanabilecek demokratik, denetlenebilir, şeffaf ve eşitlikçi bir ülke hedefiyle üzerimize düşen her şeyi yapmaya hazırız. Siz bize değil, bu ülkenin demokrasi ve adalet umuduna saldırıyorsunuz. Siz barış umuduna saldırırken, demokratik geleceğimizi baltalıyorsunuz. Kürt halkının ve Türkiye demokrasi güçlerinin siyasi temsiline son vermek, demokratik siyasetten HDP’yi tasfiye etmek için yargıyı kullanmanız çözümsüzlük ve büyük bedeller demektir. Çok açık söyleyeyim; bizlere kaybettirmek isteyenler büyük kaybedecektir. Partimize yargı kumpası kuran, terfi ve ödül almak için fezleke yarışına giren savcılarınıza buradan sesleniyorum: Fezlekeci savcılar, siyasete çok meraklıysanız çıkarın üzerinizdeki cübbeyi ve cesaretiniz varsa gelin siyaset yapın! Suçluları koruma ve suç işleme bakanınız var bir tane. Her gün bir suçluyla fotoğraf albümü ortaya saçılıyor. Bu savcıların sesi çıkmıyor. Sözde adalet arıyorsunuz öyle mi? Geçin bu yalanları! Bunu size bıkmadan söyleyeceğiz.

Demokratik siyasette kararlıyız, sorunlarımızı çatışma ve şiddet yoluyla değil, konuşarak müzakere ederek, diyalogla Ankara’da ve bu mecliste çözme konusunda kararlıyız. Eşitlik taleplerimizde ve mücadelemizde, Edirne’den Hakkari’ye ve Kürdistan coğrafyasına kadar ortak vatan ve demokratik cumhuriyet mücadelemizde kararlıyız. Aydınlık yarınları getireceğiz. Türkiye halkları 100 yıldır kendilerine dayatılan otoriter rejimlere mecbur değildir. Dışlayıcılık, ayrıştırıcılık üzerinden kendini kurgulayan ve var eden rejimler karşısında, eşitliğin ve demokrasinin birleştirici, bütünleştirici ve toplumsal adaleti sağlayıcı özelliğine sıkı sıkıya bağlıyız.

İki farklı blokun tekçilik, merkeziyetçilik, erkeklik üzerinde birleştiği anlayışlar karşısında gerçekçi alternatif Üçüncü Yol siyasetimizdir. Bu anlayışı esas alan partimiz, Türkiye’de cumhuriyeti demokrasi ile buluşturacak, bu adaletsiz düzene son verecek bir güçtür. Yeni bir siyaset, yeni bir yönetim ve yeni bir yaşam kurabiliriz. Türkiye’nin temel ihtiyacı bugün katılım, müzakere ve demokratik ve toplumsal uzlaşı esasına dayalı, evrensel temel hak ve özgürlüklerin en geniş şekilde sağlandığı güçlü demokrasidir. Bütçenin saraylara, israfa, yandaşlara, silahlanma ve savaşlara, faize değil halka harcandığı, toplumsal cinsiyete dayalı bütçelemenin olduğu, maceracı dış politika yerine bölgesel barışın ve ilkelerin esas alındığı bir yönetim mümkündür. Kamu yönetiminin iktidar blokunun tekelinde kadrolaşmanın alanı olmaktan çıkarıldığı ve liyakatın esas alındığı, şeffaflığın ilke edinildiği, halktan hesap soran değil hesap veren bir anlayışın hakim kılındığı, eşitliğin eşdeğerlikle buluştuğu, merkezin değil yerelin sözünün geçtiği ve yerel demokrasinin güçlendirildiği, kayyım sisteminin ve anlayışının çöpe atıldığı bir sistem için geç kalınmamıştır. Yargının, yürütmenin ve tek adamın vesayetinden çıktığı, eşitliği esas alarak düzenlenecek yasaların uygulanacağı, adaleti ve yargının bağımsızlığını terazi dengesi ile sağladığı bir hukuk mümkündür. Kâr hırsıyla doğayı sonsuz bir sömürü alanı olarak gören anlayışların son bulması ve başta enerji, ulaşım, kentleşme ve tarım olmak üzere tüm politikalarda doğa haklarının kabul edilmesini sağlayabiliriz.

“Siz yalanlarınıza devam edin hakikat bizleriz”

Kürt sorununun kalıcı ve onurlu çözümü için müzakere ve inşayı esas almak aslolandır. Demokrasi, adalet, eşitlik, eşdeğerlik ve barış mücadelesini bir programa bağlamak için her seferinde yeni bir keşfe gerek yoktur. Biz bu saydığımız değerlerden bir adım geri atmayacağız. Her türlü baskı, yok sayma, tutuklama tehditlerine karşı ödediğimiz bedel ve mücadelemiz de bunun kanıtıdır. Her zaman nerede zulüm, haksızlık varsa orada olmaya devam edeceğiz ve kazanacağız. Bu, halklarımıza sözümüzdür. Bu söz seçimleri değil demokratik toplumsal değişimi ve dönüşümü, mücadeleyi ve kurucu aklı kendisine rehber edinmiştir. Biz parti olarak tüm bunları halkımızla birlikte yapacağız. Kendimize ve halkımıza inanıyoruz.

Sırf bir seçim kazanacak diye ülkeyi batırmakta ısrar eden AKP-MHP ittifakına sesleniyoruz: Hiçbir entrika açlık, yoksulluk, işsizlik hakikati karşısında dayanamaz ve kazanamaz. Size bir kez daha şunu söyleyelim. Siz tekleşin, çoğunluk bizleriz. Siz karunlaşın, harun bizleriz. Siz zalimleşin, mazlum bizleriz. Siz korkutmaya devam edin, cesaret ve umut bizleriz. Siz yalanlarınıza devam edin hakikat bizleriz.”

Paylaşın

Demirtaş: Ülke Tümden Batmadan Derhal Erken Seçim Yapılmalı

Sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda erken seçim tartışmalarına değinen eski HDP Eş Başkanı Demirtaş, “Durum çok vahim. Ülke tümden batmadan derhal erken seçim yapılmalıdır” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Edirne Cezaevi’nde 4 Kasım 2016’dan bu yana tutuklu olan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, avukatları aracılığıyla sosyal medya hesabından açıklamada bulundu. Demirtaş paylaşımında şu ifadelerini kullandı;

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adlı ucube rejimin yol açtığı krizi, seçim dışında hiçbir şey çözemez.

Temel sorun güven ve hukuk krizidir. Bunun açtığı kara deliği, hiçbir asgari ücret zammı kapatamaz”

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) dünkü 100 baz puanlık faiz indirimi (yüzde 15’ten yüzde 14’e çekti) döviz kurlarında engellenemez bir yükselişe sebep oldu.

Naci Ağbal’ın 20 Mart 2021’de görevden alınıp yerine Şahap Kavcıoğlu’nun atandığı dönemden bu yana Merkez Bankası’nın dördüncü faiz indirimi bu.

Politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranları önce Eylül’de yüzde 19’dan yüzde 18’e, Ekim yüzde 16’ya, Kasım’da da yüzde 15’e çekildi.

Her indirimde döviz kurları ve altın yükseldi. Öyle ki faiz indiriminin başladığı 23 Eylül’den bugüne kadar artış oranı neredeyse yüzde 100’ü buldu.

Paylaşın

HDP’li Günay: Doların Yükselmesi İle Kimler Zenginleşiyor?

Dolar/TL kurundaki yüksele ilişkin açıklama yapan HDP Parti Sözcüsü Ebru Günay, “Bugün dolar 15 TL’yi geçti. Aslında ülkenin içinde olduğu durum gözler önüne serildi. Doların bu kadar yükselmesinin kimleri zengin ettiğini buradan sormak gerekiyor. Yükselen dolar bu halkı, emekçileri yoksullaştırıyor. Türk lirasını pula dönüştürüyor, iktidarın destek verdiği birilerini de zengin ediyor.” dedi.

Haber Merkezi / Partisine yönelik açılan kapatma davasını da değerlendiren Günay, “Kobanî Kumpas Davasında olduğu gibi kapatma davasını da boşa çıkaracağız. Halkımızla birlikte sokaklarda omuz omuza mücadele ederek Türkiye demokrasi güçleriyle birlikte mücadele ederek bunu başaracağız, çünkü bu kapatma davası aynı zamanda Türkiye demokrasisine yönelik bir saldırıdır. Hep birlikte omuz omuza Türkiye demokrasisi ve geleceğini korumak için mücadele edeceğiz. ” ifadelerini kullandı.

“Kılıçdaroğlu’nun olası adaylığına yönelik HDP’nin alacağı tavır nedir?” sorusuna da Ebru Günay, “HDP’nin bu konudaki tavrı daha önce hazırladığımız deklarasyondaki tavrımızdır. Başka bir tartışma bizim açımızdan söz konusu değildir” şeklinde cevap verdi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, partisinin Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Günay şöyle konuştu:

“Dün akşam üzücü bir haber aldık, hukuk camiasının önemli isimlerinden Prof. Dr. Yücel Sayman’ı yitirdik. Hukuk camiası ve insan hakları mücadelesi açısından önemli bir kayıp. Bize iyi bir hukuk deneyimi ve perspektifi bıraktı. Hukuk camiasına, ailesine sevenlerine dostlarına ve meslektaşlarına başsağlığı diliyoruz.

Bir ülkenin cezaevleri o ülkenin demokrasisinin aynasıdır. Maalesef Türkiye cezaevleri ölüm evine döndü. Sadece son bir haftada cezaevinde iki hasta tutuklu hayatını kaybetti. Halil Güneş Diyarbakır Cezaevi’nde, Abdülrezzak Şuyur ise Şakran Cezaevi’nde hayatını kaybetti ve ailelerine tabutları teslim edildi. Her iki hasta mahpusun tedavileri ve sağlık hakları engellendi ve adeta ölüme terk edildiler. Halil Güneş 29 yıldır cezaevindeydi, tek başına ölüme terk edildi. Kemik kanseri tedavisi görüyordu, Ulucanlar başta olmak üzere birçok cezaevinde kaldı ama bu iktidarın Adalet Bakanlığı’nın kendisine reva olarak gördüğü ölüm, zulüm ve işkence oldu.

Düşman hukukundan vazgeçin Aysel Tuğluk’u tahliye edin

Garibe Gezer, Kandıra Cezaevi’nde tecavüze uğradı, işkenceye maruz kaldı, mektuplarla sesini duyurmaya çalıştı ama Adalet Bakanlığı talebine cevap vermedi. İntihar süsü verilerek bir cinayetin altına imzasını attı. Adli Tıp Kurumu Kürtler söz konusu olduğunda cinayet raporları düzenliyor. Söz konusu kurum mafya çete olunca tahliyelerinin önünü açan raporlar düzenleyen bir kurum haline geldi. Kürtler ve muhalifler söz konusu olduğunda düşman hukuku uygulandığının en somut göstergesidir bunlar. Bunlar bizler açısından kabul edilmez. Bu düşman hukukundan bir an önce vazgeçin. Adalet Bakanlığı’na bir kez daha seslenmek istiyorum. Cezaevlerinin ölüm evlerine dönüştüğü bu uygulamalardan ve düşman hukukundan vazgeçin. Başta Aysel Tuğluk olmak üzere bütün hasta tutukluları tahliye edin.

Doların yükselmesi ile kimler zenginleşiyor?

Bütçe görüşmeleri devam ediyor. Meclis yoğun bir bütçe görüşmesi içinde. Bugün dolar 15 TL’yi geçti. Aslında ülkenin içinde olduğu durum gözler önüne serildi. Doların bu kadar yükselmesinin kimleri zengin ettiğini buradan sormak gerekiyor. Yükselen dolar bu halkı, emekçileri yoksullaştırıyor. Türk lirasını pula dönüştürüyor, iktidarın destek verdiği birilerini de zengin ediyor. Bütçe görüşmeleri başlarken bizler Saray’a, savaşa değil halka bütçe ayrılmasını savunduk. Bunu hem alt komisyonda hem de genel kurulda dile getirdik. Bu düzende bir siyasal kriz olduğu çok açık. Faizin sebep enflasyonun sonuç olduğu ise bir hikaye. Yönetememek sebep, siyasal kriz sebep, ekonomik kriz ise sonuç. Bunu bir çok kez söyledik. Bütçe görüşmeleri esnasında Saray’ın bakanlarının bütçeyi sunamadıklarını, ülkeyi yönetememe hallerinin, emekçiye yoksula bütçe ayrılmadığını, savaşa talana ve ayırdıkları bütçenin savunması yapamadıklarını, buna karşılık vekillere parmak sallayarak hamaset yaparak yönetememe krizlerinin üstünü örttüğüne bütün Türkiye tanıklık etti.

Barınamıyoruz, geçinemiyoruz, grevdeyiz diyenlerin sesini Meclis’te yükselttik

Bizler bütçe görüşmeleri öncesinde hem sahada iş ve aş buluşmalarında hem de kadın yoksulluğu kampanyalarımızda emekçileri, kadınları, gençleri, işsizleri, EYT’lileri dinledik ve onların sesi olduk ve taleplerini Meclis’te dile getirdik. Bütçe görüşmeleri devam ederken halkımız sokaklardaydı, yoksullaşmasına, ekonomik krize tepkisini dile getirdi. Milyonlar geçinemiyoruz diye sokaklardaydı. Biz onlarla sokaklarda omuz omuza mücadele ettik. Barınamıyoruz diyen gençlerin karşısına kolluk dikildi. Milletvekili arkadaşlarımız gençlerin sesini de Meclis’te yükseltti. Görevdeyiz, grevdeyiz diyen sağlık emekçileri ile birlikteydik, dayanıştık. Aynı zamanda sağlık emekçilerinin sesini, taleplerini Meclis’te yükselttik. Bütçe görüşmeleri sırasında DİSK geçinemiyoruz diye İstanbul’da miting yaptı. Biz onlarla da birlikte sahada yan yanaydık. KESK 18 Aralık’ta Diyarbakır’da geçinemiyoruz diyerek bir miting yapacak ve biz orada da olacağız. Çünkü Saray’a, savaşa değil halkın bütçesini destekliyoruz. Halkımızla beraber sokakta mücadele ederek iktidarın bu faşizan uygulamalarına karşı mücadele etmeye devam edeceğiz.

Yargının sopaya dönüştürülmesine müsaade etmeyeceğiz

Partimiz iktidara karşı en büyük muhalefeti yapan bir parti. İktidarın muhalefeti siyaseten ekarte etmediği  durumlarda da yargıyı bir sopa olarak kullandığını biliyoruz. Bunun en büyük mağduru partimizdir. Bütçe görüşmeleri devam ederken aynı zamanda Sincan’da da Kobanî Kumpas Davası görüldü. Mahkeme başkanının ve üyesinin değiştirilmesi iktidarın açık bir şekilde yargıya müdahale ettiğinin göstergesi. Savunma yapmak için arkadaşlarımıza makul süreyi vermemesi üzerine arkadaşlarımızın duruşmayı protesto etmesine karşı duruşmalar görüldü. İlk günden bu güne arkadaşlarımız duruşma salonlarında direnerek iktidarı yargıladı ve yargılamaya devam edecek. Çünkü baştan sona kumpas, yalan ve iftiralarla dolu bir yargılama süreci var. Yeterli sürenin verilmemesi, bundan korktuklarının göstergesi, çünkü arkadaşlarımız yalanlarını, kumpaslarını salonda yüzlerine haykırıyor. Hakikatlere tahammülü olmayan iktidar arkadaşlarımızın savunma hakkını engelleyerek kendi sopasına dönüştürdüğü yargısı üzerinden kararlar almaya çalışıyor. Ne arkadaşlarımız ne de HDP’nin dostları ve mücadele arkadaşları yargının iktidarın elinde sopaya dönüşmesine müsaade etmeyecek.

Kapatma davasını halkımızla birlikte boşa çıkaracağız

Partimize yönelik kapatma davasına ilişkin hukukçu arkadaşlarımız meslektaşlarımız, ön savunmamızı hazırladı ve Anayasa Mahkemesi’ne sundu. Sadece ön savunma bile hukuk fakültelerinde ders niteliğinde okutulacak cinsten. Çünkü biz o iddianamenin hangi karanlık odalarda hazırlandığını biliyoruz. Uzun bir süredir AİHM’in kararlarında geçtiği üzere iktidar ve ortağının siyaseten alt edemediği  muhalefeti ekarte etme aracına dönüştü bu yargı kıskacı. Kapatma davası bunun en açık örneğiydi. Kobanî Kumpas Davasında olduğu gibi kapatma davasını da boşa çıkaracağız. Halkımızla birlikte sokaklarda omuz omuza mücadele ederek Türkiye demokrasi güçleriyle birlikte mücadele ederek bunu başaracağız, çünkü bu kapatma davası aynı zamanda Türkiye demokrasisine yönelik bir saldırıdır. Hep birlikte omuz omuza Türkiye demokrasisi ve geleceğini korumak için mücadele edeceğiz.

İstanbul Kongremizde emeği geçenlere teşekkür ediyoruz

İstanbul Kongremizde o coşkulu fotoğraf, bu saldırılara en büyük cevaptı. “Mecali kalmamış” diyenlere en büyük cevaptı. Emeği geçen bütün arkadaşlarımıza tekrardan teşekkür ediyoruz. İstanbul Kongresi sadece bir örnekti ondan önce Tekirdağ ve Mersin’de yaptığımız mitingler en somut örnekti. Parti kurullarımız sokakta mücadele etme, demokrasi güçleri ile birlikte ortak mücadele zeminini yaratma çalışmalarımızı sürdürüyor. Bu  eylem ve etkinliklerimiz kesintisiz bir şekilde sürecek. Bizler birlikte mücadele edince güçlüyüz, birlikte mücadele ettiğimiz takdirde ülkenin demokrasisini koruyacağız. HDP’ye yönelik saldırılar, demokrasiye yönelik saldırılardır. Gelin hep birlikte HDP’yi savunarak Türkiye’nin demokrasisini ve geleceğini savunalım. Bu Türkiye’nin geleceği açısından barınamıyoruz, geçinemiyoruz, görevdeyiz, grevdeyiz diyen emekçiler açısından da HDP’nin savunulması önemlidir.

Meclis’te Kürt dili ve kültürüne karşı düşmanlaştıklarını gördük

Bütçe görüşmeleri yarın sona eriyor. Bu görüşmelerde çok şeye tanıklık ettik, en önemlisi de iktidarın Kürtçe düşmanlığı oldu. Sahada Kürt dili ile problemi olmadığını iddia eden ama Meclis’te birkaç kelam Kürtçe konuşmaya tahammüllerinin olmadığına tüm Türkiye tanıklık etti. Birkaç deyim, birkaç cümle Kürtçe konuşmaya çalışan arkadaşlarımızın mikrofonları kapatıldı. “Meclis Başkanvekilleri, milletvekilleri ve vatandaşlar anlamıyor” diyerek anlaşılmayan, bilinmeyen dil olarak kayıtlara geçti. Tutanaklarda bilinmeyen dil, X olarak geçirildi ama aynı kürsüde farklı dillerdeki konuşmalara iktidar partisi sesini çıkarmadı. Kürtler söz konusu olduğunda, oy istemek söz konusu olduğunda Kürtlerle kardeş olduğunu, Kürtlerle bir sorunları olmadığını dile getirenlerin nasıl Meclis’te Kürt dili ve kültürüne karşı düşmanlaştığını gördük. Bizler bunlara meydanı asla bırakmayacağız. Kürt dilini ve kültürünü savunmak ve korumak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Aynı zamanda Türkiye’de konuşulan bütün dillerin özgürce ifade edilebilmesi için her türlü mücadeleyi de yürütmeye devam edeceğiz.”

İktidar aftan önce hasta tutsakları tahliye etmeli

Soru: İktidarın seçimden önce genel af ilan edeceği söyleniyor. Bunun da oy oranları üzerinde etki yaratacağı söyleniyor. Muhalefet partisi olarak sizce Türkiye’de genel af gerekli mi? Sizin bu konudaki tavrınız ne olacak?

İktidarın her dönem kendisini kurtarmak için bu çeşit spekülasyonlar yarattığını hepimiz biliyoruz. İktidarın cezaevi politikaları ortada. İktidar aftan önce hasta tutsakları tahliye etmeli. Cezaevinden cenazelerin değil insanların tedavi görmek için dışarı çıktığı, ailelerini görmek için dışarı çıktığı bir süreç hazırlanmalı. Bu bir kulis bilgisi, doğruluğu tartışılır ama iktidarın ve Adalet Bakanlığı’nın cezaevi politikası ortada. Özellikle Kürt tutsaklara intikam almak için düşmanca yaklaştıklarını hepimiz biliyoruz. Bizim için önemli olan bu uygulamaların bir an önce değiştirilmesidir. Genel af başka bir tartışma konusu. İktidarın cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, insanların yaşam hakları iktidarın seçim kazanmasına ve hesaplarına alet edilemeyecek kadar hayatidir.

Cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin tavrımızı deklarasyonumuzda açıkladık

Soru: Erken seçimin yoğunca konuşulduğu bir ortamda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir açıklaması olmuştu. Eğer muhalefet olur derse adaylığımı ilan ederim demişti. HDP ve HDP seçmeni Kılıçdaroğlu’nun adaylığına yönelik tavrı nedir?

HDP’nin bu konudaki tavrı daha önce hazırladığımız deklarasyondaki tavrımızdır. Başka bir tartışma bizim açımızdan söz konusu değildir.

Paylaşın

Sancar: Haramilerin, Zalimlerin Saltanatını Yıkacağız

Partisinin İstanbul İl Kongresi’nde konuşan Sancar, “Ne diyordu Vedat Türkali, ‘Bekle bizi İstanbul’ diyordu. Haramilerin saltanatını yıkmaya geliyoruz. İşte HDP işte halkların ortak iradesi. Buradayız, geldik. Evet bekle bizi İstanbul, Amed, Hakkari, Mardin, İzmir Artvin, geldik geliyoruz. Haramilerin, zalimlerin, hırsızların, yalancıların saltanatını yıkıyoruz, mutlaka yıkacağız” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul İl Örgütü, 4. Olağan Kongresi’ni gerçekleştirdi. Küçükçekmece’deki Yahya Kemal Bayatlı Gösteri Merkezi’nde yapılan kongreye geniş bir katılım oldu. Kongrenin yapıldığı salon tamamen dolarken polis salon etrafında geniş güvenlik önlemi aldı. Kongreye gelenlerin üzerini arayarak içeri aldı.

Kongre öncesinde de MA Music bir konser verdi. Konserin ardından İl Eş Başkanı Elif Bulut kongrenin açılış konuşmasını yaptı. Bulut “Bu ülkeye özgürlük, adalet ve demokrasi getirecek ve bu makus talihi değiştirecek olanlar bizleriz, HDP’dir, ezilen bütün haklar, katledilen Kürtlerdir, Alevilerdir, yok edilmeye çalışılan LGBTİ’lerdir, yoksullaştırılan emekçilerdir, doğayı katledenlere karşı direnen ekoloji kurumlarıdır. İşte bütün bunlar HDP’dir ve bu yapısıyla faşistleri ve bu karanlık yapıyı savunanları korkutuyoruz. Onlara dert olmaya devam edeceğiz” dedi.

Daha sonra da HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar kongreye katılanlara hitaben bir konuşma yaptı. Kitleyi Türkçe ve Kürtçe selamlayan Sancar, yazar Vedat Türkali’den bir alıntılama yaptı.

Sancar “Ne diyordu Vedat Türkali, ‘Bekle bizi İstanbul’ diyordu. Haramilerin saltanatını yıkmaya geliyoruz. İşte HDP işte halkların ortak iradesi. Buradayız, geldik. Evet bekle bizi İstanbul, Amed, Hakkari, Mardin, İzmir Artvin, geldik geliyoruz. Haramilerin, zalimlerin, hırsızların, yalancıların saltanatını yıkıyoruz, mutlaka yıkacağız” dedi.

Sancar, HDP olmadan barışın olmayacağını belirterek şöyle konuştu:

“Boşuna demiyoruz. Bizim bu ülkeye, bu ülkenin halklarına, gençlerine en çok, kadınlarına sözümüzdür. Bu ülkeye büyük barışı mutlaka getireceğiz. Bu ülkede adil, özgür, demokratik yaşamı mutlaka kuracağız. İktidar istediğini yapsın. Her gün yeni saldırılar yapsın, operasyonlar düzenlesin ama bizde korkunun zerresinin olmadığını çok iyi biliyor. Bu iktidara, bir kez daha hatırlatalım; kumpas davalarınız sökmedi: Kobanî Davası adı altında, çürük yüzkarası bir kumpas davası başlattınız ama yoldaşlarımız mahkeme salonunda tarihin karşısında halkın vicdanında sizleri yargılamaya devam ediyor. Bu kumpası çökerttik daha da çökerteceğiz.

“Kumpasa doymuyorlar. Cizre’de 3 gündür büyük bir kumpasın peşindeler. Milletvekilimiz üzerinden olmadık iftiralar ortaya atıyorlar. Cizre’yi karıştırmak, ülkeyi kaosa sürüklemek bunların şu an en önemli hedefidir. Cizre’de Soylu’nun işaret edip başlattığı kumpası başlarına yıkacağız. Önce gidin yolsuzlukların hesabını verin, çetelerle, mafyalarla kol kola yürüttüğünüz kirli işlerin hesabını verin.”

“Savaş karşıtı birlikteliği oluşturmalıyız”

İktidarı ayakta tutan en önemli politikanın savaş stratejisi olduğunu dile getiren Sancar, “Kürt sorununda güvenlikçi anlayış, militarist anlayış şiddet politikası bugüne kadar hiç kimseye hiçbir iktidara gün yüzü göstermedi. Bütün iktidarlar bu politika üzerinden yürüdükçe çöktüler. Şimdi de Kürt sorununda şiddeti, militarizmi ve inkarı, ırkçılığı, her gün, her alanda canlandıran bu iktidar çöküyor. Çünkü savaşla hiçbir iktidar ayakta kalmadı kalamayacak. Biz en büyük savaş karşıtı birlikteliği oluşturmalıyız. Kürt sorununda savaş, politikalarına karşı çıkmalı demokratik çözümü birlikte savunmalıyız. Bölgede her türlü savaş oyununun içine bu ülkeye sürükleyen bütün politikaları durdurmalı, büyük barış hareketini mutlaka kurmalıyız” ifadelerini kullandı.

HDP’ye açılan kapatma davasına değinen Sancar, şöyle devam etti: “

“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı esas hakkındaki mütalaasını verdi. Biz şimdi esas hakkındaki savunmayı yapacağız. Ama parti odalarında değil, hukuk büromuzda değil, savunmayı meydanlarda sizlerle birlikte yazacağız, sokakta tarlada fabrikada sizlerle birlikte yazacağız. Gençlerle, kadınlarla, emekçilerle yazacağız. O savunmanın kalemi tırnaklarımız, mürekkepleri alın terimiz, yürek suyumuz olacak. HDP’yi halkların sahiplenmesiyle yaşatacağız. Her yerdeki bu coşkulu mücadeleyle bu kumpasınızı boşa çıkaracağız. HDP bu ülkenin ortak eşit yaşamın güvencesidir. Bu ülkede büyük barışın adresidir, o nedenle HDP’yi yaşatmak hepimizin boynunun ağır borcudur. Önemli borcudur. Bu borcu yerine getireceğiz, yaşatacağız.

“Bu ülkede bozuk düzeni, bu sömürü bu yalan, bu talan düzeni mutlaka değiştireceğiz. Birlikte ortak ve büyük hikayeyi yazacağız. Bu hikaye içinde umudun, sevincin, heyecanın, sevginin, saygının, erdemin, mutluluğun eşit bölüşümün kucaklaşmanın dayanışmanın hak ve adaletin olduğu büyük bir hikayedir. Bu hikaye yeni bir yaşamın hikayesidir. Bu hikaye, haramilerin düzenini bitirme hikayesidir. Hakların ortak eşit yaşam hikayesidir. Bu hikaye Kürdün, Türkün, Alevinin, bütün inançların ve kimliklerin, bütün emekçilerin, yoksulların, emeklilerin, esnafın, üreticinin kadınların gençlerin hakça, eşitçe yaşama hikayesidir.”

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

ORC Anketi: Millet İttifakı, Cumhur İttifakı’nı Geçiyor

ORC Araştırma, 3-9 Aralık 2021 tarihleri arasında yaptığı anketin sonuçlarını paylaştı. Anket sonuçlarına bakıldığı zaman AK Parti ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı’nın oy oranı yüzde 39,1 iken CHP ve İYİ Parti’nin oluşturduğu Millet İttifakı’nın oy oranı yüzde 41,4 olarak çıkıyor.

“Bu Pazar Genel Seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?” sorusunun yöneltildiği ankete göre, sadece 3 parti yüzde 10 barajını aşabiliyor. Türkiye genelinde 41 ilde toplam 3 bin 920 kişi ile görüşülerek yapıldığı belirtilen araştırmada AK Parti yüzde 30,3, CHP yüzde 25,5 ve İYİ Parti yüzde 15,9 oy alıyor.

MHP’nin yüzde 8,8 ve HDP’nin yüzde 8,1 ile baraj altı kaldığı araştırmada, DEVA Partisi yüzde 3,3, Gelecek Partisi ise yüzde 3,0 oy oranına ulaşıyor. Saadet Partisi’nin yüzde 1,4 oy aldığı ankette, Mustafa Sarıgül liderliğindeki Türkiye Değişim Partisi yüzde 1,2 ve Muharrem İnce’nin başkanlığını yürüttüğü Memleket Partisi yüzde 1,0 oy alabiliyor.

ORC’nin bir önceki araştırması ise sistem değişikliğiyle ilgiliydi. “Sistem değişikliği ile ilgili referandum olsa tercihiniz hangisinden yana olur?” yönündeki araştırmaya katılanların yüzde 57,8’i ‘parlamenter sistem’ derken, ‘mevcut sistem’ diyenlerin oranı yüzde 35,2’de kalmıştı. Aynı araştırmada kararsızların oranı yüzde 7,0 idi.

Paylaşın

Pervin Buldan: Bu Seçim Rejim Seçimi Olacak

Van’da katıldığı bir etkinlikte konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, açıklamasında, “Bu seçimler cumhurbaşkanlığı seçimi değil rejim seçimidir. Gelecek 100 yılı belirleme seçimidir. Bu seçim, halkın huzur ve refah içinde eşitçe yaşayacağı güçlü bir demokrasi ve herkes için adalet düzeniyle, hukuksuzluk, talan ve soygun düzeni arasındaki bir seçim düzenidir” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP)  Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin Van’da “Birlikte kazanalım” sloganıyla gazeteci, yazar ve aydınlarla düzenlediği etkinliğe katıldı. Buldan, konuşmasına Kocaeli 1 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde şüpheli şekilde yaşamını yitiren Garibe Gezer’e ilişkin konuştu.

Gezer’in yaşadıklarına ilişkin HDP tarafından birçok çağrı yapıldığını ancak bu çağrılara kulak verilmediğini söyleyen Buldan, “Gezer’in şaibeli bir şekilde yaşamına yitirdiğine tanıklık ettik. Garibe’nin yaşamını yitirmesi şaibelidir.

Adli Tıp Kurumu’ raporunun aileye verilmemesi bile bu durumun şaibeli olduğunu ortaya koyuyor. Adalet Bakanlığı bu şaibeli ölüm ile ilgili olan tüm sorumluları ortaya çıkarması gerekiyor. Biz HDP olarak hukuken bu işin peşini bırakmayacağız. Bu şaibeli ölümün nasıl olduğunu ortaya çıkarılması için mücadele edeceğiz” dedi.

Buldan’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

“Bugün tüm ülkeyi adım adım çöküşe götüren büyük bir demokrasi ve siyaset krizlerinin sonucu olan ekonomi, sosyal ve toplumsal bir buhranla karşı karşıyayız. Bu kriz Cumhuriyet tarihinin en büyük krizidir. Cumhuriyetin demokrasi ve barışla buluşturulması çabalarının her defasında otoriter rejimin darbe uygulamalarıyla akamete uğratılması, çoğulculuğun ve farklıkların reddi, yaşanan çoklu krizlerin, çöküşlerin temel nedenidir.

Demokratik siyaseti, katılımcılığı hak ve adalet arayışları ile barış çabalarını tasfiye ederek faşizmin her alanda kurumsallaştırılması çoklu krizin temel nedenidir. Tarihsel bir sorun olan Kürt sorunun 100 yıllık ret ve inkar politikasına, Alevi toplumunun sorununu inanç tekçiliğine, kadınların eşitlik taleplerini erkek düzene, emekçilerin sosyal adalet talebi sömürü çarkına, adil paylaşılması gereken ekonomik kaynakları yolsuzluk cenderesine, doğayı rant mekanizmasına mahkum etmeye çalışan bu ceberut düzen, tüm krizlerin, yıkımların ve kötülüklerin ana kaynağıdır.

Türkiye’nin artık bir yol ayrımında. Bir tarafta, yeni sahipleriyle kendisini gelecek yüzyıla taşımak isteyen bir asırlık ret ve inkarcı, tekçi düzenin faşizm dayatması vardır. Bunun karşısında ise, Cumhuriyete demokrasiyle taçlandırarak, barışı ve adaleti esas alan eşit ortaklığa dayalı yeni bir yaşam kurmak isteyen, Kürdüyle, Alevisiyle, tüm inanç ve kimlikleriyle, emekçileriyle, kadın ve gençleriyle umudu ayağa kaldıran Türkiye halklarının sımsıkı sarıldığı güçlü demokrasi vardır.

Köhnemiş bu sistemin karşısında mücadele üstünlüğü, demokrasiden, barıştan, adaletten ve halklardan yanadır. Rüzgar, bizden yanadır. Çünkü bu mücadele inkarcı sistemin politikalarında önemli kırılmalar yaratmaya başlamıştır.

“Çıtayı yükselttik”

En önemli başarı, farklılıkların, kimlik ve inançların tekleştirilmemiş olmasıdır. Bu başarı, kadınların ilmek ilmek örerek, bedel ödeye ödeye, ama bir an olsun vazgeçmeyen kararlılıkla sürdürdüğü eşitlik ve özgürlük mücadelesinde çıtayı daha da yükselmiş olmasıdır.

HDP’nin fikriyatı, çözüm politikaları ve örgütlülüğüyle Türkiye siyasetinde belirleyici bir güç. Kobanê kumpas davası, intikam amaçlı kapatma davasıyla gözaltı ve tutuklama operasyonlarıyla HDP’yi saldırmalarının nedeni budur, onlara kaybettirecek olmamızdır. Kendilerine HDP’nin olmadığı dikensiz bir gül bahçesi oluşturmak istediklerini görüyoruz. Vakti zamanında bir bakan ’Okullar olmasa maarifi ne güzel idare ederdik’ demişti.

AKP-MHP iktidarı da aynı akla sahiptir. Bu iktidarın tüm hukuksuzluklarını, usulsüzlüklerini, yolsuzluklarını, savaş ve rant düzenini teşhir eden, hakikatleri her gün iktidarın karşısına çıkaran HDP’dir.

İktidarın yalanları, çarpıtmaları karşısında hakikati dimdik ayakta tutan ‘kral çıplaktır’ diyen HDP’dir. Kürt sorunun demokratik müzakereyle çözümünü, bu sorun çözülürse demokrasinin de adaletin de ekonomik refahında büyüyeceği gerçeği siyasetin ve toplumun gündemine taşıyan HDP’dir.

“Rejm seçimi olacak”

Bu seçimler cumhurbaşkanlığı seçimi değil rejim seçimidir. Gelecek 100 yılı belirleme seçimidir. Bu seçim, halkın huzur ve refah içinde eşitçe yaşayacağı güçlü bir demokrasi ve herkes için adalet düzeniyle, hukuksuzluk, talan ve soygun düzeni arasındaki bir seçim düzenidir.

Bu seçim, karanlık ve aydınlık arasında bir seçimdir. Gasp edilen, yok sayılan tüm haklarımızı söke söke geri alacağımız, karanlığın kuşatması altındaki geleceğimizi kurtaracağımız bir sürecin önemli bir aşamasıdır.”

Paylaşın