Mithat Sancar: Demokrasi İttifakına İhtiyacımız Var

“HDP de HDP’nin oluşturulmasını istediği demokrasi ittifakı da büyüyor, yani umut büyüyor” ifadelerini kullanan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Demokrasi ittifakını bütün ezilenlerin, mağdurların ortak mücadelesi olarak tanımladık ve bunu inşa etmek için elimizden gelen çalışmaları yürütmeye başladık. Demokrasi ittifakına ihtiyacımız var” dedi.

Haber Merkezi / Mithat Sancar, “Bu demokrasi ittifakını ortak mücadele temelinde oluşturmaya ihtiyacımız olacak. Ayrılıklarımız, fikri farklılıklarımız şüphesiz olacak, dünyaya bakışımızda ayrılıklar olacak ama hedefi ortak olarak belirlersek yan yana yürümekten bizi alıkoyacak hiçbir gerekçe olamaz. Farklılıklarımızla birbirimizi güçlendirerek bu ülkeye eşit ortak yaşamı demokrasiyi, özgürlüğü ve barışı getirmek zorundayız, başka yolu yoktur” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, HDP Dersim 4’üncü Olağan Kongresi’nde gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Muhalefete ve sol güçlere seslenen ve “Yan yana yürürken birbirimizi eleştiririz, tartışmalar da yürütürüz ama yeter ki sahada birlikte olalım” diyen Sancar’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle;

“Burada yaşanan baskılar, Türkiye’de yaşanan sistemin bir modelidir. Her açıdan kimliğe, doğaya, emeğe saldırıların kesintisiz devam ettiği bir şehirdeyiz. Dersim’e yönelik bu baskıların kökü de eskidir, şimdi devam eden şekli de ülkedeki genel zihniyetin yansımasıdır. Munzur’a yapılan her saldırı Dersim kimliğine yapılmaktadır.

Munzur dağlarına, suyuna, inanç merkezlerine yapılan saldırı, bir kültüre ve geleneğe yapılan saldırıdır. Bu gelenek Kırklar Meclisi geleneğidir. Kırklar Meclisinde herkesin sözünün bir ve eşit olduğu bir dünyadan duyulan korkunun esedir bu korkular. İşte biz bu geleneğin bu gelenek üzerine kurulan mücadelenin devamı olan partiyiz. Bu geleneği kendi mücadelesinde her dem canlı tutan bir hareketin temsilcileriyiz ve bundan onur duyuyoruz.

“Demokrasi ittifakına ihtiyacımız var”

Biliyoruz ki sadece HDP ve bizlerin mücadelesi ile bu baskıları aşmak, zulmü bitirmek mümkün olmaz. Bugün Dersim’e, Munzur’a saldıran Kaz dağlarını da talan ediyor. Munzur suyuna saldıranlar Karadeniz derelerini de tahrip ediyor. Siirt’ten Edirne’ye Mardin’den Artvin’e her yerde kimliklere emeğe, doğaya saldıran talancı sömürücü, yalancı bir iktidar düzenini ve bu düzenin temelini oluşturan rejimi ancak hep birlikte durdurabilir, değiştirebiliriz. Buna kesin ve samimi inancımız var. O nedenle demokrasi ittifakı diye yola çıktık.

Demokrasi ittifakını bütün ezilenlerin, mağdurların ortak mücadelesi olarak tanımladık ve bunu inşa etmek için elimizden gelen çalışmaları yürütmeye çalışmayı yürütmeye başladık. Demokrasi ittifakına ihtiyacımız var. Bu ittifakı ortak mücadele temelinde oluşturmaya ihtiyacımız olacak.

“Barışı getirmek zorundayız”

Ayrılıklarımız, fikri farklılıklarımız şüphesiz olacak, dünyaya bakışımızda ayrılıklar olacak ama hedefi ortak olarak belirlersek, yan yana yürümekten bizi alıkoyacak hiçbir gerekçe olamaz. Farklılıklarımızla birbirimizi güçlendirerek bu ülkeye eşit, ortak yaşımı, demokrasiyi, özgürlüğü ve barışı getirmek zorundayız. Başka yolu yoktur.

Bu kış sert geçiyor. ‘Zemheri uzadıkça uzadı’ diyor ozanımız Ahmed Arif. Her yer buz tuttu ama sadece iklim anlamında değil, iktidarın insafsız sömürü anlayışıyla halklarımız soğuğa ve karanlığa mahkum edildi. Elektrik faturalarına yansıyan rakamlar insanları karanlığa, soğuğa mahkûm eti. Bu iktidar, zihniyeti gibi ülkeyi de karanlığa mahkûm etmek istiyor. Buna ‘Dur’ diyeceğiz ve bunu mutlaka başaracağız.

“Cemevlerini ticarethane gibi görülüyor”

Ekmek ile özgürlük, inanç ile demokrasi nasıl birbirine bağlıdır? Nasıl bu hedefler için mücadele birbirinden koparılamaz sorusuna en çarpıcı örnekle cevap verebilir. Elektriğe yapılan zamlar bir avuç sermayedarı zengin etmeye devam ediyor ama bir yandan da ayrımcılığın aracı olarak kullanılıyor. Galip Dede Cemevi’ne gelen fatura 30 bin TL, Şahkulu Dergahı’na gelen fatura daha yüksek. Çünkü buralar ibadethane olarak kabul edilmiyor.

Eğer ibadethane olarak tanınsaydı, suyu ve elektriği vergilerden karşılanacaktı. Tıpkı camilerin, kiliselerin, sinagogların karşılanması gibi. Cemevi’ni ibadethane tanınmadığı için faturaları kendileri karşılamak zorunda kalıyor. Cemvevlerini ev olarak bile kabul etmiyorlar. Hangi tarifeden yazılmış bu faturalar?

Ticarethane tarifesinden. Cemevlerini ticarethane statüsüne sokmuşlar. Faturayı buna göre kesmişler. Bu ayrımcılıktır alevi inancına karşı yürütülen ayrımcı politikaların en rezil örneklerinden biridir. Bu faturalar ödenmezse Cemevleri faaliyetlerine devam edemeyecek. Bir inanç merkezi faturalarını ödeyemediği için kapanırsa bunun adı ayrımcılıktır, zulümdür.

“3 gündür Isparta’ya elektrik gitmiyor”

Aynı şeyleri elektrik zamları ve soygun üzerinden Isparta’da başka bir şekilde yaşıyoruz. 3 gün boyunca Isparta’ya elektrik gitmiyor, çünkü elektrik şirketleri özelleştirildi. Tek dertleri servetlerini büyütmek. Ne hatların bakımı ne de halkın ihtiyaçları onların derdi değil. Sırf kar etmek için sömürüde sınır tanımayan şirketlerin uygulamaları bir şehri bu soğukta 3 gün karanlıkta bırakıyor. İnsanlar hastasına nasıl bakacak, ekmeği nasıl alacak.

Bir tarafta ayrımcılık, öbür tarafta halkı karanlığa soğuğa mahkum etme… İnançlarımızın özgürlüğü ve kimlik haklarımızın güvenceye alınması için yürütülen özgürlük mücadelesi iş ve aş mücadelesinden koparılamaz. Halklar, inançlar için özgürlük, emeğin hakları için adalet, bütün ezilenler için hukuk, demokrasi, ülkenin tamamı için barış mücadelesini birleştirmemiz gerekiyor. Bu bizim görevimizdir.

Ortak mücadele

Kurabileceğimiz ittifak, seçimleri de mutlaka etkileyecektir. Seçimleri önemsiz görmüyoruz. Seçimler erken olsun ya da zamanında yapılsın fark etmez, tarihi olacaktır. Sadece seçimlere odaklanmak, seçim pazarlıkları yapmak gibi bir lüksümüz yok. Ortak mücadele zemininde seçim ittifaklarını da oluşturacağız.

Bu ülkeye iki seçenek dışında bir yolun da mevcut olduğunu göstereceğiz. Bu ülkede kurtuluşun, eşitliğin, adaletin yolu vardır. Bunu inşa etmek için güç vardır, deneyim vardır. Bize düşen bütün bunları somut bir faaliyet programı ve yola dönüştürmektir. Bu yolda birlikte yürümektir. Başarıya, halklarımızın ihtiyacı olan kazanımlara doğru kararlı şekilde yürümektir, bunu başarmak zorundayız.”

Paylaşın

HDP ‘Üçüncü Yol’ İçin Nabız Yoklamaya Başladı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) kurmayları, Tunceli de siyasi parti ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle bir araya geldi. Toplantıda bir konuşma yapan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, en geniş demokrasi ittifakını oluşturmaya çalışacaklarını söyledi.

Haber Merkezi / Mithat Sancar, Türkiye’nin çoklu krizle karşı karşıya olduğunu savunarak, bu krizleri aşmak için ittifaklara ihtiyaç olduğunu vurguladı. Demokrasi ittifakı kurma çalışmaları çerçevesinde, görüş alışverişi yapmak amacıyla toplantı düzenlediklerini ifade eden Sancar, iktidarın kendisinden farklı olan bütün çevreleri, çeşitli yöntemlerle ezme ve susturma yolunu var oluş sebebi olarak belirlediğini söyledi.

Bunun karşısında durmak için demokrasi ittifakı kurmaya çalıştıklarını vurgulayan HDP Eş Gel Başkanı Sancar “Demokrasi İttifakı’nı biz en geniş birliktelik olarak tasavvur ediyor, tarif ediyoruz. Bu çerçevede sol, sosyalist 8 parti ve oluşum olarak bir araya geldik. Görüşmeleri devam ettirme kararı aldık. Bunu da basına ortak bir açıklamayla duyurduk. İnanç çeveleriyle aynı şekilde görüşmeler müzakereler yürütüyoruz. Yine Kürdi partilerle bu çerçevede müzakerelerimiz var. Yerel yönetim seçimlerinden kalma ittifakımızı daha da genişletme amacındayız. Kısacası bu ülkede sömürülen, ezilen, dışlanan bütün mağdur ve mazlum kesimleri bir araya getirecek en geniş demokrasi ittifakını kurma amacındayız” dedi.

“Demokrasi ittifakı sadece seçimlere yönelik değil”

Olası bir ittifakın sadece seçimlere yönelik olmayacağını vurgulayan Sancar, ortak mücadele zemini kurmaya çalışacaklarını ifade etti. Demokrasi ittifakını toplantılardan çıkacak sonuçlara göre belirleyeceklerini hatırlatan Mithat Sancar, şöyle devam etti;

“Seçimlerin çok önemli olduğunun farkındayız. Önümüzde Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri var. Erken veya zamanında ne zaman yapılırsa yapılsın bu seçimlerin, Türkiye’nin önümüzdeki yıllarını belirleyecek kritik bir dönemeç olduğunun farkındayız. Bu nedenle seçimlerin önemini yok saymıyoruz ama sadece seçimlere indirgenmiş ittifak tartışmalarını kısır ve sıkıntılı olduğunu düşünüyoruz. Yani seçimlere odaklı bütün tartışmaların sorunlara çözüm olma konusunda yetersiz kalacağı yönünde inancımız var. Bu inancın gereği olarak Demokrasi İttifakı’nın temelini ortak mücadele olarak açıkladık. Ortak mücadeleyi bütün bu saydığım kesimleri içerecek bir birliktelik olarak hedefledik, öyle de tarif edip yürüyoruz. Sizlerden gelecek olan önerilerle en geniş demokrasi ittifakını kurmak konusunda yapılması gerekenlere dair de fikirler ve öneriler alacağız. Buradan büyük faydalar üreteceğiz, yolumuzu belirlerken bunlardan yararlanacağız.”

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın toplantıda yaptığı konuşmanın tam metni şöyle;

“Sevgili canlar, hepiniz hoş geldiniz. Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Geçtiğimiz Haziran’da yine bu güzel şehrimizdeydik. Kültür inanç merkezi, direniş odağı bir coğrafyanın bu şehrinde bulunmaktan ve bir kez daha sizlerle bir araya gelmekten memnuniyet duyuyorum.

HDP olarak bizler yolumuzu bütün demokrasi güçleriyle birlikte belirlemek istiyoruz, yürüyüşümüzü halkla birlikte inşa etmek istiyoruz. O nedenle gittiğimiz şehirlerden bütün çevrelerle, demokrasi çevreleriyle bir araya gelip istişare toplantılarında bulunmayı arzuluyoruz ve bunlardan da yararlanıyoruz. Yolumuzu da sizlerle, halkımızla beraber yürüttüğümüz istişarelerden faydalanarak belirliyoruz.

Geçen buluşmada söylemiştim; burada bulunuşumuz bir olmak, iri olmak, diri olmak içindi. Yani Hacı Bektaş-ı Veli’nin bize rehber olarak verdiği bu talimatın gereğini yerine getirmek içindi. “72 millete bir nazarda bakmayan 40 yıl müderris olsa hakikatte asidir” sözleri ışığında, hakikatin ancak tartışarak bulunabileceği inancını taşıyarak bu toplantıları gerçekleştiriyoruz.

“Çoklu krizlere karşı çoklu birliktelik oluşturma mecburiyetimiz var”

Dersim’in çok yönlü sorunları var. Dersim birçok açıdan kuşatma ve saldırı altında ama bu saldırı ve kuşatma Türkiye’nin her tarafında geçerli. Kimlikleri, inançları doğayı, halkın kaynaklarını talan etmeyi aklına koymuş bir iktidar ve zihniyetle karşı karşıyayız.

Türkiye’de yaşanan krizlerin çok boyutlu olduğunu dile getiriyoruz. Çoklu krizlerle karşı karşıyayız. Bunları aşmak için çoklu birliktelikler ve ittifaklar oluşturma mecburiyetimiz vardır. Halkın değerlerine, halkın ekmeğine, halkın inancına, bütün değerlerine saldırılar var. Bu saldırıları ancak birlik olarak göğüsleyebiliriz. Ortak mücadele ile bunların üstesinden gelebiliriz. Bu toplantılarımızın amacı da budur. HDP olarak son kongremizde belirlediğimiz demokrasi ittifakı hedefi çerçevesinde bu çalışmaları hız kesmeden yürüttük ve yeni bir aşamasında Dersim’deyiz, sizlerle birlikteyiz. Bir kez daha geldiğimiz nokta itibariyle bunları sizlerle ele alacağız, tartışacağız.

“İktidar kendisinden farklı olanı susturmayı varoluş sebebi sayıyor”

Çoklu krizlerin temelinde bu yönetim anlayışı ve iktidar zihniyeti yer alıyor. Bu iktidar bir avuç sermayedara halkın kaynaklarını peşkeş çekiyor, ülkenin doğasını talan ediyor tekçi bir anlayışa baskıcı bir anlayışa sahiptir. Kendisinden farklı olan bütün çevreleri çeşitli yöntemlerle ezme ve susturma yolunu varoluş sebebi olarak belirlemiştir. Bu yolda giderken bütün güçlerin birbiriyle buluşmasını engelleyecek yöntemleri devreye sokuyor. Sürekli olarak ayrıştırma, kutuplaştırma ve gerilim politikaları uyguluyor. Bunu kendisine bağlı medya kuruluşuyla her gün yeniden ve yeniden gündeme taşıyor, ileriye götürüyor. Bu anlayışın karşısında ancak en geniş demokrasi ittifakını oluşturarak durabiliriz ve başarılı olabiliriz. O nedenle başlattığımız çalışmalar, takip ediyorsunuz çeşitli aşamalardan geçerek bize göre başarıya doğru ilerliyor. Elbette eksiklikler vardır, yapılması gereken vardır ama bugüne kadar yaptığımız çalışmaların verdiği neticeler bize umut veriyor.

“En geniş demokrasi ittifakını kurma amacındayız”

Demokrasi ittifakını biz en geniş birliktelik olarak tasavvur ediyoruz, tarif ediyoruz. Bu çerçevede sol sosyalist 8 parti ve oluşum olarak bir araya geldik, görüşmeleri devam ettirme kararı aldık. Bunu da basına ortak bir açıklamayla duyurduk. İnanç çerçeveleriyle aynı şekilde görüşmeler, müzakereler yürütüyoruz. Yine Kurdi partilerle bu çerçevede müzakerelerimiz var. Yerel yönetim seçimlerinden kalma ittifakımızı daha da genişletme amacındayız. Kısacası bu ülkede sömürülen, ezilen, dışlanan bütün mağdur ve mazlum kesimleri bir araya getirecek en geniş demokrasi ittifakını kurma amacındayız.

“Seçimlere indirgenmiş ittifak tartışmaları sıkıntılıdır “

Bu yöndeki çalışmaların temelini ortak mücadele olarak adlandırıyoruz. Yani demokrasi ittifakı olarak kastettiğimiz sadece seçimlere yönelik bir ittifak değil. Bütün bu haksızlıklara, zulümlere karşı ortak mücadeledir. Ortak mücadele zeminini ve hattını oluşturabilirsek seçimler için en geniş ittifakı oluşturmayı sağlarız. Seçimlerin çok önemli olduğunun farkındayız. Önümüzde cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri var. Erken veya zamanında, ne zaman yapılırsa yapılsın bu seçimlerin Türkiye’nin önümüzdeki yıllarını belirleyecek kritik bir dönemeç olduğunun farkındayız. Bu nedenle seçimlerin önemini yok saymıyoruz ama sadece seçimlere indirgenmiş ittifak tartışmalarının kısır ve sıkıntılı olduğunu düşünüyoruz. Yani seçimlere odaklı bütün tartışmaların sorunlara çözüm olma konusunda yetersiz kalacağı yönünde inancımız var. Bu inancın gereği olarak demokrasi ittifakının temelini ortak mücadele olarak açıkladık. Ortak mücadeleyi bütün bu saydığım kesimleri içerecek bir birliktelik olarak hedefledik, öyle de tarif edip yürüyoruz. En geniş demokrasi ittifakını kurma konusunda yapılması gerekenlere dair de sizlerden fikirler ve öneriler alacağız. Buradan büyük faydalar üreteceğiz, yolumuzu belirlerken bunlardan yararlanacağız.

“Dersim’in yaşadığı saldırılar sistematiktir”

Dersim’in yaşadığı sıkıntıların farkındayız. Dersim’in yaşadığı saldırıların sistematik olduğunun bilincindeyiz. Türkiye’de kurulmak istenen zihniyetin bir laboratuvar araştırması olarak görülmesi gerekiyor. İnancına, doğasına, coğrafyasına, diline saldırılan bir kenttir Dersim. Çünkü Alevilik bugün her alanda ayrımcılığa maruz kalan bir inanç. Sadece son örneklere, son tartışmalara baktığımızda bunları çarpıcı bir şekilde görmemiz mümkün.

Biliyorsunuz cemevleri ibadethane olarak kabul edilmiyor. Son elektrik zamlarından sonra gelen faturalar cemevlerinin çalışmalarını yürütmesini engelleyecek kadar yüksek. Cemevlerine gelen elektrik faturaları ticarethane tarifesinden hazırlanıyor ve ticarethane tarifesine göre ödeme yapmaları isteniyor. Bugün özelleştirilmiş olan elektrik sektörü tam bir soygun sektörü ve iktidar yandaşlarını en fazla besleyen alan.

“Yüksek faturaların ticarethane tarifesiyle cemevlerine ödetilmesi çok açık ayrımcılıktır” 

Halkın evlerinde yüksek elektrik faturalarıyla karşılaştıklarını biliyoruz. Ancak camiler, mescitler, kiliseler ve sinagoglarda ibadethane statüsü nedeniyle ödenmezken, elektrik faturalarının bu kadar yüksek meblağlarda ticarethane tarifesiyle cemevlerine ödetilmesi çok açık ayrımcılıktır ve saygısızlıktır. HDP, bütün inançların eşitliğini ve özgürlüğünü savunan bir partidir. Alevi kimliğine dönük saldırıların ve ayrımcılığın son bulmasını en samimi ve kararlı bir şekilde talep eden ve bu yönde mücadele yürüten bir partidir. Kuruluşumuzdan beri bütün inançların katılımı, eşit etkisi ve ağırlığı olsun istedik. Parti yapımız böyledir. İnançlara saygı partimizin doğasında vardır, partimizin kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır.

“Dersim bir direniş kentidir”

Öte yandan Dersim’e yönelik saldırılar, doğaya yönelik saldırıların özel bir örneğini oluşturacak yoğunluktadır. Munzur üzerinde çok sayıda HES yapılıyor, bu HES’ler Munzur’un neredeyse kurumasına ve özünü kaybetmesine neden oluyor. Sadece Munzur’la sınırlı kalmıyor etkiler. Munzur Dağı ve bütün Dersim doğası maden ruhsatlarıyla talan edilmek isteniyor. Oysa Dersim kültürü, bütün bunları içerecek bir bütünlüğe sahiptir. Yani inanç, din, dil, kültür, doğa hepsi iç içe geçerek Dersim kimliğini bütünlüklü olarak oluşturmaktadır.

Dersim’in bu şekilde saldırılara maruz kalmasının, bu saldırılara sistematik bir şekilde uğratılmasının nedenlerini çoğumuz biliyoruz. Dersim aynı zamanda direniş kentidir, boyun eğmeme geleneğinin kentidir. Zulme, baskıya, zorbalığa karşı çıkan direnişin ve mücadelenin zaferidir. O nedenle Dersim’in kimliğini her türlü yolla yok etme planları tesadüf değildir. Sistemli yürütülmesi de ayrıca bu söylediklerimizi kanıtlıyor. Dersim’de kimliği yozlaştırma ve yok etme çabaları aynı zamanda yozlaştırma yöntemleriyle de yürütülüyor. Hepimiz farkındayız, son yıllarda burada başta üniversite olmak üzere çeşitli alanlarda cemaatlerin ve tarikatların hakimiyetine geniş bir saha açıldı. Bu yolla Dersim’in kimliği başka yönden de asimile edilmek isteniyor.

“Dersim’in garnizona çevrilmesi yoksulluğu derinleştiriyor” 

Yine yoksulluk ve işsizlik bağlantılı çeşitli sorunlar dolayısıyla göçler yaşanıyor. Dersim durmadan göç veren bir kent haline geliyor. Bugün genç nüfusun en az olduğu şehirlerden biri de Dersim’dir. Yine üretim alanında, meraların ve yaylaların yasaklanması ve güvenlik bölgeleri ilan edilen bölgeleriyle Dersim’in adeta bir garnizona çevrilmesi yoksulluğu derinleştiren faktörlerdir.

“Eğer ortak mücadeleyi başarabilirsek bütün bu saldırıları durdurabiliriz”

Böylece Dersim insansızlaştırmak, inançsızlaştırılmak ve kimliğinden koparılmak isteniyor. Bütün bu saldırılara karşı duruşun tek yolu vardır o da ortak mücadele. Eğer hepimiz demokrasi, adalet, eşitlik ve özgürlük çerçevesinde ortak mücadeleyi başarabilirsek Dersim’de bütün bu saldırıları durdurabiliriz. Türkiye’de de aynı başarıyı yakalarız. Ortak mücadele gelecek dönemi kurmanın en vazgeçilmez yolu olarak karşımızda duruyor. Bir başka saldırı da kimliğin en önemli unsuru olan dile yöneliktir. UNESCO’nun yaptığı “Tehlike Altındaki Diller Dünya Atlası” çalışmasında Türkiye’de 18 dilin bu kategoride yer aldığı tespit edilmiş. 18 dil yok olma tehlikesi altındadır. Yani Kırmancki de yok olma tehlikesi altında yer alan dillerdendir. Ermenice, Hemşince, Süryanice Lazca gibi diller de yine yok olma tehlikesi altındaki dillerdir.

O nedenle bu saldırılar dediğimiz gibi boşuna değil. Dili yok etmek kimliği yok etmenin en etkili yöntemlerden biridir. Dile ve kimliğe sahip çıkma aynı zamanda kendi benliğine ve onuruna sahip çıkmaktır. Dillere yönelik saldırıları püskürtmenin, dilleri yaşatmanın yollarını hep birlikte bulmak zorundayız. Çünkü Türkiye’de bu zenginliği ve bu çeşitliliği koruyarak eşit ortak yaşamı inşa edersek eğer bütün halklar için güzel bir gelecek kurmuş olacağız. Güzel bir dünya kurmuş olacağız. Yeni bir yaşamı kurabilmek için de farklıkları koruyabilmemiz ve eşit muamele görebilecekleri bir düzen kurmamız gerekiyor. HDP olarak bunun için üzerimize düşeni yapmaya hazırız. Eksiklerimiz olabilir, yetersiz kaldığımız konular da olabilir ama özeleştiri yapma ve sizden gelen eleştirileri dikkate alma konusunda samimiyiz.

“İktidar “verdim” dediği şeyleri geri almak için vakit kaybetmiyor”

Krizin ekonomik alanda en derin noktalara ulaştığını da verilerle her gün okuyoruz, yaşıyoruz. Asgari ücrete yapılan zammın, büyük bir şovla takdim edildiği günlerin üzerinden çok fazla zaman geçmedi ama asgari ücret açlık sınırının altına düştü. Yani bu iktidar “verdim” dediği şeyleri geri almak için, daha fazlasını almak için hiç vakit kaybetmiyor. Güya asgari ücrete, işçi memur ücretlerine zam yapıldı ve bunlar yüksek zamlar gibi yansıtıldı. Ama iktidarın zam furyası emekçilerin, halkın eline geçeni şimdiden eritti.

İşçiler her yerde direniyor. Gördüğümüz gibi bu direnişler sonuç da alıyor. Hakkını elde etmek ve sömürüye karşı çıkmak için direnen bütün işçilere, bütün emekçilere Dersim’den selam gönderiyoruz.

“Savaş politikalarına karşı çıkmak iktidarın temel anlayışına karşı çıkmaktır”

Sorumluluğumuz daha da ciddileşmektedir. Kısacası bizler emek için, adalet için, ekmek için, özgürlük için, demokrasi için ve barış için büyük mücadele ortaklığının kurulmasını istiyoruz. Ekmeği özgürlükten, iş ve aşı demokrasiden çıkarmamız mümkün değil. Bu iktidarın sömürü, talan, ayrımcılık ve ayrıştırma zihniyetinin en önemli aracı savaş politikalarıdır. Savaş politikalarına birlikte karşı çıkmak da bu iktidarın temel anlayışına karşı çıkmak demektir. Bu nedenle savaş politikalarını her alanda reddeden ortak duruşu her alana yaymak durumdayız. Savaş politikalarına karşı mücadele yürütüldüğünde aynı zamanda büyük barış için de büyük mücadele yürütülmüş olur. Amacımız Türkiye’de büyük barışı kurmaktır. Bu büyük barışın en büyük anahtarı da Kürt sorununda demokratik çözümdür. Ama sadece bundan ibaret değildir. İnançların eşitliğini ve özgürlüğünü sağlamaktır. Bugüne kadar ayrımcılıktan, katliamdan, zulümden açılan yaraları sarmanın yolu büyük yüzleşmedir. Yüzleşme için en önemli örneklerden biri Dersim Katliamıdır. Dersim Katliamıyla yüzleşmeden Dersim’e yönelik sistemli saldırıların sebebini ve amacını anlamak mümkün değildir. Katliam hangi zihniyetle yapıldıysa, o zihniyet bugün aynı nedenlerle Dersim’i hedef alıyor. O katliama neden olan zihniyetle yüzleşmek ve hesaplaşmak geleceği barış üzerine kurmanın en önemli şartlarından biridir. Bu sadece Dersim için değil bütün Türkiye, Türkiye’deki halklar ve inançlar için geçerlidir.

Bir kez daha bizlerin inançların özgürlüğü ve eşitliği, inançlara saygı konusunda herhangi bir taviz vermemizin söz konusu olmadığını belirtmek isterim. Son günlerde bir milletvekilimizin konuşması üzerinden yürütülen linç kampanyasına da kısaca değinmek istiyorum. Arkadaşımız, iktidarı eleştirirken kullandığı ifadelerinden dolayı “İslam inancına saldırmak”la suçlanıyor. Oysa HDP’nin herhangi bir inanca saygısızlık yapması doğasıyla, yapısıyla çelişir. Bizim herhangi bir inanca saygısızlık yapmamız düşünülemez. Konuşmanın bağlamından koparılarak buraya yerleştirilmesinin özel sebepleri olduğunu biliyoruz. İnanç üzerinden siyaset yürütme çabası, inancı istismar ederek iktidarı sürdürme hevesi ve hırsı bu iktidarın özelliğidir.

“İnançların tamamına saygıda kusurumuz olmaz”

Kendisinin bu özelliğini başkasına yansıtma yoluyla kampanyalar yürüterek sonuç almayı bekliyorsa iktidar yanılıyor. Bizlerin inançlara saygısızlık anlamına gelecek en ufak bir sözü ve davranışı olmaz, olamaz. Olduğunda da mutlaka bu kendi içimizde tartışılır, sorgulanır. Eğer gerçekten herhangi birimiz, herhangi bir şekilde bu ilkelerle bağdaşmayan bir tutum içinde olmuşsa bunun da değerlendirmesini kendi içimizde yaparız. İktidarın trollerinin ve yandaş basının HDP’ye inanç ve İslam düşmanlığı üzerinden saldırması, esasen ayrıştırma ve kutuplaştırma politikasının başka araçlarla her fırsatta yeniden devreye sokulmasından başka bir anlam taşımıyor. İnançların tamamına nerede olursa olsun saygıda en ufak bir kusurumuz olmaz. Buna izin vermemiz de söz konusu olmaz. Çünkü inançlara yönelik ayrımcılığın ne gibi derin yaralara yol açtığını bilen ve bunların olmadığı bir düzen inşa etmeyi hedefleyen bir partiyiz. O nedenle buradan yürütülen kampanyalara da aynı açık sözlülükle cevap verme konusunda en ufak bir sıkıntımız olamaz.

Sizleri dinlemektir esas buluşma nedenimiz. Tekrarlamak istiyorum önümüzde çok önemli bir görev var, tarihi bir görev. Geçen Haziran’da burada yaptığım konuşmada 2022 yılının final yılı olacağın söylemiştim. Tekçi, baskıcı, talancı, rantçı, zihniyet ile eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik ve adalet arayan zihniyet arasında hesaplaşmanın final yılı olacağını belirtmiştim. Bu final yılının gereğini yapabilmek, bu final mücadelesinin hakkını verebilmek için birleşmemiz gerekiyor. Ayrışma nedenlerini değil buluşma noktalarını bulmamız ve onlara yoğunlaşmamız gerekiyor. Nerelerde buluşabileceğimizi konuşmamız gerekiyor.

“Farklılıklarımızla ortak hedefe yürümeyi öneriyoruz, bunun en önemli merkezinin de Dersim olacağına inancımız tamdır”

Mücadele ortaklığı aynı zamanda birlikte tartışmayı da içerir, sorgulamayı ve eleştiriyi de içerir. Eğer birbirimize eleştirimiz, birbirimize herhangi bir uyarımız olacaksa omuz omuza yürürken bunu yapmanın önünde herhangi bir engel yoktur. İlkelerimiz ve hedeflerimiz bellidir. Bunların içini, mücadele ortaklığında ve sahada hayatın her alanında doldurmamız asıl bekleyen görevdir. Elbette farklı fikirler olacaktır. En geniş demokrasi ittifakı dediğimiz zaman herkesin bütün fikirlerde aynılaştığı bir buluşmayı kastetmiyoruz, aksine farklılıklarımızla ortak hedef yürümeyi öneriyoruz. Bunu başaracağımıza inancımız tamdır. Bunun en önemli merkezinin de burası olacağına, Dersim olacağına inancımız tamdır. Dersim zorluklara rağmen farklılıkları ayrışma nedeni yapma tuzağına düşmeyecektir. Tam tersine bütün farklılıklarıyla buluşarak ortak hedefe yürümenin en güçlü örneğini ortaya koyacaktır.”

Paylaşın

HDP’li Güzel’in Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Karar Verildi

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel hakkında iki dosyadan dokunulmazlığının kaldırılması için oluşturulan Hazırlık Komisyonu dördüncü kez toplandı.

Komisyon, Güzel’in oy çokluğu ile dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar verdi. Hazırlık Komisyonu, Güzel hakkındaki raporunu Anayasa Adalet Karma Komisyonu’na salı günü sunacak.

Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyon’un 20 Ocak’ta oluşturduğu Hazırlık Komisyonu’nda AKP’li Ramazan Can, Abdullah Güler ve Zeynep Gülyılmaz, HDP’li Mehmet Rüştü Tiryaki ve CHP’li Rafet Zeybek yer aldı.

HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, Güzel’in yerine savunma yapmış, fotoğrafların çekildiği tarihte Güzel’in milletvekili olmadığını ve “çözüm süreci” görüşmelerini anımsatarak, “Çözüm süreci eğer bir suçsa herkes için suçtur, ki bizce değildi” demişti.

Fotoğrafların ortaya çıkmasının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Semra Güzel hakkındaki fezlekenin gündeme alınması talimatı vermişti.

Ne olmuştu?

HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in, 2017’de hayatını kaybeden PKK’li Volkan Bora ile fotoğrafları basına servis edildi. Güzel, Bora’nın “sözlüsü” olduğunu, fotoğrafın da “çözüm sürecinde çekildiğini” söyledi.

Fotoğrafın çekildiği dönemde hiçbir siyasi parti ile ilişkisinin olmadığını, Bora’nın üzerinden çıkan fotoğrafla ilgili de hakkında şimdiye kadar bir soruşturma açılmadığını belirtti.

Güzel, 5 yıl önce ele geçtiğini tahmin ettiği fotoğrafların kendisine yönelik “kumpas” amaçlı kullanıldığını savundu.

Fotoğraf nedeniyle Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke hazırlandı ve TBMM Karma Komisyonu’na gönderildi.

Bundan sonra süreç nasıl işleyecek?

Anayasa-Adalet Karma Komisyonu, Hazırlık Komisyonu’nun raporuna göre Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmayacağı yönündeki kararını verecek.

Karma Komisyon’un dokunulmazlığın kaldırılması yönünde karar alması halinde Meclis Genel Kurulu’nda oylama yapılacak.

Genel Kurul’da yapılacak oylamada dokunulmazlığın kaldırılması kararı çıkması halinde de Güzel ile ilgili iki ayrı dosyadan yargı süreci başlayacak.

Paylaşın

HDP’li Sancar’dan ‘Birlikte Yürüme’ Çağrısı

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan HDP Eş Gel Başkanı Sancar, “birlikte yürüme” çağrısında bulunarak, “Dokunulmazlıklar kaldırıldıktan sonra açılan bütün davalar, derhal durdurulmalıdır. Bu davalardan tutuklu olan arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır. Biz bu kararların yerine getirilmesi için hukuk mücadelemizi sürdüreceğiz ama iktidarın bunu yapmak için zorlanması büyük toplumsal gücün ortaya çıkmasıyla daha kolay olur. Adaleti burada da gerçekleştirmek için başka çaremiz yoktur. Birlikte yürüyelim, adaletin zerresini bırakmayan iktidarı durduralım ve değiştirelim. Ortak mücadeleden başka yol yok” dedi.

Haber Merkezi/ Sancar, partisinden bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması istemiyle ilgili olarak “İktidarın bu zihniyeti ile birlikte yürümeyi marifet sanan ve sayan ‘muhalefet’ güçleri de var. Dilerim ve umarım, muhalefet 2016’dan gerekli dersleri çıkarmış olsun, 2016’daki operasyonun yol açtığı tahribatların farkında olsun” dedi.

Sancar, HDP’nin kapatılması gerektiğini savunan ve “yargının en doğru kararı vereceğini” söyleyen İyi Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz’ın sözlerine göndermede bulunarak, “HDP’ye gelince, hukukun işlediğini, meseleyi adalete bırakmak gerektiğini söyleyenlere uyarıda bulunuyorum. ‘Yargı her alanda iktidarın sopasıdır’ diyen bir parti, kendini muhalefette sayan bir parti, iş HDP’ye gelince adil yargıdan ve yargı sonucunu beklemekten söz ediyor. Bu nasıl yaman çelişki?” diye sordu.

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) aralarında 5 yılı aşkın süredir tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da bulunduğu 40 HDP’li milletvekilinin dokunulmazlıklarının Anayasa’ya aykırı olarak kaldırıldığına hükmettiğini hatırlattı ve “Hadi, bize inanmıyorsunuz diyelim, ideolojik hesaplarınız var, iktidarla başka ilişki hesaplarınız var mı yok mu kamuoyunun takdirine bırakıyorum. İktidarla aynı zihniyeti paylaşanların bu ülkeye demokrasi ve barış vaadi konusunda söyleyecek sözleri olmadığını belirteyim” diye konuştu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, haftalık Meclis grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Sancar, özetle şunları söyledi:

“İktidar eleştirisi: Bir kara kış yaşıyoruz. Sadece iklim anlamında değil aynı zamanda iktidarın kara kışıdır. Çetin kış koşulları devam ediyor. Özellikle merkezi yönetimin, zamanında tedbir almaması nedeniyle hazırlıksız yakalanan insanlarımız ülkenin dört bir köşesinde dondurucu soğuklar karşısında yaşam mücadelesi sürdürmektedir.

Bu iktidar bu ülkeyi donduruyor, insanlarımızı soğuğa mahkûm ediyor. Sürekli bunu söylüyoruz.

Yani sadece siyasi anlamda ülkeyi dondurmak ve üşütmekle kalmıyorlar; bu soğuk kış koşullarında insanların ısınabilecekleri imkanları ellerinden aldıkları için zemheriyi evlerin içine, yoksulların ve emekçilerin dizinin dibine kadar soktular. Çocuklar üşürken, soğukla baş etmek için türlü yollar arayan insanlarımız iktidarın politikalarının nelere yol açtığını görmüştür.

İki haftadır tüm dünyada olduğu gibi burada da gerçekten ağır zor kış koşulları yaşanıyor. Meteoroloji’nin günler öncesinden uyarı yapmasına rağmen hiçbir tedbir alınmadı. Hatta tam tersine pişkince sorumluluktan kaçmak için bir çaba içine girdiler, yerel yönetimleri hedef aldılar. Gündemi oraya kaydırmaya çalıştılar.

Her zamanki gibi kendilerini sütten çıkmış ak kaşık gibi sunmaya çalıştılar. Yerel yönetimlerin de tedbirler konusunda mutlaka eksikleri vardır, onların da altını çizmemiz gerekiyor. Kimde olursa olsun yerel yönetimlerin halka karşı sorumluluklarını daha özenli ve dikkatli yerine getirmesi gerekiyor ama asıl sorumluluğun merkezi yönetimde olduğunu da hiçbir şekilde göz ardı edemeyiz.

Bu karar üzerine yapılması gereken nedir? Dokunulmazlıklar kaldırıldıktan sonra başlayan ve yürütülen bütün davalar derhal durdurulmalıdır. Bu davalar nedeniyle tutuklu olan bütün arkadaşlarımız, siyasi rehine olarak tutulan bütün yoldaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır.

Biz bu kararların gereğini yerine getirilmesi için hukuk mücadelesi de elbette sürdüreceğiz ama iktidarın bunu yapmak için zorlanması büyük bir toplumsal gücün ortaya çıkmasıyla daha kolay olacaktır. Adaleti burada da gerçekleştirmek için hep birlikte yürümekten başka çaremiz yoktur. Birlikte yürüyelim, her alanda bu toplumu çürüten ve adaletin zerresini bırakmayan iktidarı bu yolda durduralım ve değiştirelim.

Bunu birlikte yapmaktan başka bir yol yok, ortak mücadeleden başka bir yol yok. Hep birlikte geleceğin aydınlık bir düzen olarak, demokratik bir sistem, eşit ortak yaşam, eşit yurttaşlık temelinde kurulması için ortak mücadeleyi daha da büyütelim. Bu yol bizi bekliyor. Halklarımız ve gelecek kuşaklar bizlere bakıyor. Ya onlara karşı yüzümüz kızaracak, utanacağız hepimiz ya da alnı ak başı dik bir şekilde “biz o zamanda birlikte yürüdük, birlikte değiştirebildik” diyebileceğiz.

‘Kürtçe söyleyen sokak müzisyenlerinin sesi sesimiz’

Bu tekçi iktidar bir yandan Kürtçe seçmeli ders için çağrılar yapan milletvekillerine sahip, öte yandan Taksim İstiklal Caddesinde Kürtçe müzik yapan grupları engelliyor. Nasıl bir utançtır bu, nasıl bir riyakarlıktır bu! Sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü açıklama yapıyor, açıklamayı da dayanışma büyüdüğü için, ortak mücadele büyüdüğü için yapmak zorunda kalıyor.

Açıklama baştan sonar çarpıtma ve yalan üzerine kurulu tabii çünkü görüntüler ortada, tanıklıklar ortada. Kürtçeye yönelik baskılar bu iktidarın tekçi, ayrımcı, baskıcı anlayışının bir ürünüdür. Sokak müzisyenleri ve her alanda anadilini konuşmak isteyen herkes, bu zihniyete karşı sesini yükseltirse durdurabiliriz, mutlaka değiştireceğiz de.

O sokak müzisyenlerinin sesi sesimiz, sözü sözümüz, sazı sazımızdır. Her alanda Kürtçe ve diğer anadillere yönelik baskılara karşı ortak mücadele bizim sorumluluğumuzdur.

HDP bu konuda her türlü mücadeleyi yürütüyor, yürütmeye de devam edecektir. Kürtçe seçmeli ders meselesi de gündemde. Evet eksikleri var, bizim taleplerimiz var.

Biz istiyoruz ki anadilinde eğitim hakkı yasal güvenceye alınsın ama seçmeli ders bir imkandır ve iktidarın keyfiyle getirilmiş bir düzenleme değildir. Mücadelelerin bir kazanımıdır. O nedenle mutlaka buradan Kürt halkına ve ailelere sesleniyorum. 7 Şubat’a kadar uzatıldı seçmeli ders süresi, çocuklarınıza Kürtçeyi seçmeli ders olarak okuyacak tercihi mutlaka yapın.

‘Eğer kardeşlikte samimi isek kardeşimizin dilini çocuklarımıza öğretelim’

Çağrım sadece ana dilleriyle eğitim göremeyen halklara değildir. Anadilleri resmi dil ile örtüşen yani Türkçe olan halkımıza da sesleniyorum. Çocuklarınıza bu dillerden birini ama en çok da Kürtçeyi seçmeli ders olarak seçtirin. Eğer kardeşlikte samimi isek kardeşimizin dilini çocuklarımıza öğretelim.

Kürtçe sadece Kürtlerin öğreneceği bir dil olmaktan çıksın. Bu ülkedeki bütün insanların dili olsun, ortak dilleri artıralım. Kürtçeyi sadece Kürtler değil anadili Kürtçe olmayanlar da seçsin. Bu konuda yıllar önce üniversite öğrencilerinin yürüttüğü bir mücadele ve bir kampanya vardı. Büyük baskılarla karşılaşmışlardı.

O zaman da söylemiş ve yazmıştım. Esas mesele Kürtçenin tanınmasıdır. Ama çözümün esas yolu Kürtlerin değil anadili Kürtçe olmayanların da bu talebi yükseltmesi ve Kürtçe öğrenmesidir. İlla şairlere başvurmak gerekirse derdimizi anlatmak için, o gün de başvurduğum dizeleri sizinle paylaşım.

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Üç dil” diye bir şiiri var. Uzun güzel bir şiir ama sadece seçtiğim bölümleri paylaşacağım sizlerle. Biz burada 3 dil derken bu ülkede konuşulan dilleri kast ediyoruz. Tamam, yabancı dilleri, Almancayı, İngilizceyi ve İtalyancayı öğrenin iyidir. Ama bu şiiri ülkede konuşulan diller için aktarıyorum.

“En azından üç dil bileceksin

En azından üç dilde

Canımın içi demesini

Kırmızı gülün alı var demesini

Nereden ince ise oradan kopsun demesini

Atın ölümü arpadan olsun demesini

Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini

İnsanın insanı sömürmesi

Rezilliğin dik alası demesini

Ne demesi be

Gümbür gümbür gümbürdemesini becereceksin”

Gelin hep birlikte bu dilleri öğrenelim. Birkaç dize de Murathan Mungan’dan aktaralım.

Evet sorgulamak kendimizi, öğrenmek ikizin anadilini ikinci belleğimiz. Öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkileri”.

‘Arapça, Kürtçe ve Türkçe bildiğim için kendimi şanslı sayıyorum’

İşte o nedenle Kürt halkına ve ailelere 7 Şubat’a kadar çocuklarına Kürtçeyi ne kadar eksik olursa olsun seçmeli ders olarak seçmelerini öneriyorum. Ama bu sadece bununla sınırlı kalmasın. Anadili Kürtçe olmayanlar da bunu yapsınlar. Görün gerçek kardeşliğin yolu nasıl açılıyor.

Birbirimizin dilini anlayarak yürürsek bu ayrımcılığı ortadan kaldırmanın en insani ve etkili yolunu bulmuş olacağız. Ben kendimi şanslı hissediyorum, anadilim Arapça ama sokak dilim Kürtçe. Bu iki dilde büyüdüm. Türkçeyi de okulda öğrendim.

Çok şükür bu 3 dili barındırıyor olmaktan, hepsinin birbiriyle nasıl kuvvetli bir ilişki kurduğunu anlamaktan dolayı kendimi şanslı hissediyorum. Bu şansı kullanmak hepimizin elindedir. Bu ülkeye barışı, eşit ortak yaşamla getireceğiz. Nefret diliyle değil, dillerin kardeşliğiyle getireceğiz. Dil kopararak değil, dilleri zenginleştirerek getireceğiz. Yolumuz açık olsun, hepinizi sevgiyle selamlıyorum.”

Paylaşın

AİHM’den Demirtaş Ve HDP’li Vekiller Hakkında ‘Hak İhlali’ Kararı

AİHM aralarında Selahattin Demirtaş’ın da olduğu 40 HDP’li vekilin dokunulmazlıklarının Anayasa’ya aykırı olarak kaldırıldığına ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi. Mahkeme daha önce de benzer bir karar almıştı.

Haber Merkezi / Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) seçilen 40 milletvekilinin 20 Mayıs 2016’da dokunulmazlıklarının kaldırılması ve yargılanmasına dair ihlal kararı verdi.

AİHM, ayrıca her vekil için 5 bin 500 euro tazminat ödenmesine karar verdi. Güncel kurlar göz önüne alındığında Türkiye, HDP’li vekillerin haklarını gasp ettiği için 3 milyon 232 bin TL (214 bin euro) ödeme yapacak.

Konuyla ilgili sosyal medya hesabından açıklamalarda bulunan Selahattin Demirtaş’ın avukatı Ramazan Demir şu ifadeleri kullandı;

“AİHM, HDP’li 40 milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ile ilgili ihlal kararını açıkladı. Muhalefetin de koşa koşa ortak olduğu ve Kürt siyasi hareketine karşı anayasa da açıkça çiğnenerek işlenen suçlarda son perde de bu şekilde kapanmış oldu.

AİHM’in Büyük Daire kararı ile birlikte değerlendirildiğinde gözaltına dahi alınamaması gereken Selahattin Demirtaş ve arkadaşları 5 yıldır cezaevinde. Biten yargılamaların yeniden açılması, devam edenlerin düşürülmesi, tutuklu milletvekillerinin de derhal tahliye edilmesi gerekir.”

Avukat Mahsuni Karaman da sosyal medya hesabından “AİHM, bugün açıkladığı Encü/Türkiye kararı ile HDP’li 40 milletvekilinin 20 Mayıs 2016 tarihinde dokunulmazlıklarının kaldırılması ve yargılanmaları nedeniyle ifade hürriyetlerinin ihlal edildiğine karar verdi” açıklamasında bulundu.

Türkiye AİHM kararlarına neden uymak zorunda?

AİHM kararlarının bağlayıcılığı var. Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin bir tarafı. Taraf olmak için de Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Mahkemesi’nin yetkisini kabul ediyor, idarenin kararlarına uymayı taaddüt ediyor.

Ayrıca Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin son fıkrasına göre de bu kararların bağlayıcılığı var. Bu fıkra temel hak ve özgürlükler söz konusunda, uluslararası sözleşmelerin daha öncelikli kabul edileceğini söylüyor.

AİHS’nin ‘kararların bağlayıcılığını ve infazı’ başlıklı 46’ıncı maddesine göre 22 Aralık’ta Büyük Daire’den çıkan bu karar, saat 17.00’da AİHM’nin internet sitesinde yayınlanmasıyla birlikte bütün kurumlar için, herkes için kesin ve bağlayıcı bir hale geldi.

Dolayısıyla Türkiye’nin “bunu uygulamıyorum” demek gibi bir şansı yok. Karar Türkiye’nin bu sözleşmeye taraf olması sebebiyle bağlayıcı ve mutlak suretle uygulamak zorunda. Tartışmaya açık bir konu değil.

Paylaşın

HDP’li Beştaş: Yasak Sistemi Saraydan Başlıyor

İstiklal Caddesi’nde Kürtçe müzik yapmaları engellenen sokak müzisyenlerini gündemine alan HDP’li Beştaş, “Taksim’de Kürtçe müzik yapan bir grubun şarkı söylemesi engellendi. Bir kolluk gücü, bir polis memuru diyor ki buraların hepsi benden sorulur. Ben sorumluyum diyor. Bu gücü nereden alıyor, Saray’dakinden alıyor. Yasak sistemi saraydan başlıyor” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün yerine Bekir Bozdağ’ın atanmasıyla ilgili konuşan Danış Beştaş “Bürokratlar değişiyor. Bunların hepsi gece yarısı ve karanlıkta oluyor. Aslında bu iktidarın karanlığa boğduğu sistemin bir sonucudur” dedi.

Bekir Bozdağ’ın 2017’de görevi Abdülhamit Gül’e devrettiğini hatırlatan Danış Beştaş, “Burada görevden alınan Adalet Bakanı değil adalettir. Adalet iş başında değildir. Adalet yürümüyor. Adaletsizliğin sürdürülmesi için bakanlıklar değiştiriliyor” diye konuştu. Beştaş, sonrasında ise şöyle devam etti:

“Bu değişiklik aslında tek cümle ile kaynayan kazanın AKP iktidarının ve MHP ile kurdukları ittifakta kaynayan kazanın bir sonucudur. İç dengelerden kaynaklıdır, günlerdir tartışılıyor o buna yakın bu buna yakın. Ama bizim ilgili olduğumuz bölüm şudur, adalet tesis edilecek mi edilmeyecek mi? Bu nedenle diyoruz bu adaletsizliğin devam ettirilmesi için yapılan bir görev değişikliğidir.”

“Mesele adaleti tesis etmek değildir. Dikkat edin Adalet Bakanı gece yarısı affını istedi. İstifa ya da görevden alma da af olarak değerlendiriliyor. AİHM kararlarını uygulamaması tartışılmıyor. Başka ne tartışılmıyor, her gün öldürülen kadınlar, şiddet gören kadınlar tartışılmıyor. Hasta mahpusların cenazeleri cezaevlerinden çıkmaya devam ediyor bu da tartışılmıyor. Adil yargılama artık sadece dilimizde kalan bir kavram, bu da tartışılmıyor. Tutuklu gazeteciler, siyasetçiler tartışılmıyor. Bütün bunlar orta yerde dururken adaletsizlik sistemine bakan dayanmıyor. Bu nedenle biz bu adaletsizliğin kesinlikle daha fazla hüküm sürmemesi için mücadelemize devam edeceğiz.”

“Temel haklarla ilgili Cumhurbaşkanı kararname çıkaramaz”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla Cumartesi günü Resmi Gazete’de yayınlanan, “milli ve manevi değerlerin yıpratılmasının önüme geçilmeyi amaçlayan genelgeyle ilgili olaraksa Danış Beştaş, bunu sansür genelgesi olarak nitelendirdi. “Garip bir genelge. Ucube, hukuksuz, anayasaya aykırı bir genelge” diyen Danış Beştaş, sözlerine şöyle devam etti:

“Erdoğan kendisini Anayasa’nın üstünde görüyor. Kendisini Anayasa’ya bağlı hissetmiyor. Şu anda bir darbe anayasasına göre bile temel haklarla ilgili Cumhurbaşkanı kararname çıkaramaz. Yeni sistemde de çıkaramaz. Temel haklarla ilgili Cumhurbaşkanının kararname yetkisi yoktur.

Anayasa’nın 28. maddesi emredici niteliktedir. Basının hür olduğunu kayıt altına alır. Peki genelgede ne diyor; milli manevi değerlere aykırı yayın yapanların sansürlendiği ve benzeri yaptırımların uygulanacağı ifade ediliyor. Canlı yayında dil koparan, canlı yayında küçücük bir çocuğa nefret siyaseti ürettiren çocuk istismarını alkışlayanların milli ve manevi değerlere aykırı yayınları durdurma gibi bir genelge yayınlaması da oldukça manidar.

AKP’nin sözünü ettiği milli ve manevi değerler nedir biliyor musunuz? AKP’den yana olanların söyledikleri, AKP’nin muhalif olanların eleştirenlerin söyledikleri. İktidar partisini ve ortağını eleştirenler hiçbir şey söylemese de bu sansür genelgesiyle, genelgesi genel ve soyut, oldukça muğlak, bunun içeriğine bir cümle yazarak sansürlenebilecek. Bu yönüyle milli ve manevi değer dedikleri aslında AKP’yi savunmaktır, başka bir izahı yok.

“Türkiye’de artık temel bir gıda krizi vardır”

Ekonomik krize ilişkin de konuşan Danış Beştaş, “Türkiye’de artık temel bir gıda krizi vardır. Bunun adını koyalım. Tüketimi arttırarak ekonomiyi ayakta tutma çabası da iflas etmiş durumdadır” dedi.

Danış Beştaş Meclis’in bir an önce devreye girmesi gerektiğini belirtti ve bu konuda atılması gereken adımları şöyle sıraladı: “Temel gıda ürünlerinde vergi sıfırlanmalıdır. ÖTV kaldırılmalıdır. Elektrik faturalarındaki vergi yükü hemen kaldırılmalıdır. Elektrik üretim ve dağıtım süreçleri kamulaştırılmak zorundadır. Doğalgaz faturalarındaki vergi yükü kaldırılmalı, hanelerin doğalgaz yükü en az  yüzde 50 oranında düşürülmelidir. Sanayi tesisleri için zamlar geri alınmalıdır.

“Yoksa zarar çok daha büyüyecektir. Kimse bunu nasıl yaparız demesin. Aman hazinede para yok demesin. Bunun yolunu da söylüyoruz. Altına imza atmaya da hazırız. Meclis’e gelmesi için biz de ilgili teklifleri veriyoruz. Bütçeden faiz giderleri ve vergi istinalarnı kaldırırsak 500 milyar TL civarında bir kaynak oluşuyor. Bu kaynağı da faiz lobilerine ve yandaşlara değil halklarımıza verirsek bu sorun çözülmüş olur.”

Yasak sistemi saraydan başlıyor

Danış Beştaş son olarak İstiklal Caddesi’nde Kürtçe müzik yapmaları engellenen sokak müzisyenlerini gündemine aldı. Danış Beştaş konuyla ilgili şunları söyledi: “Taksim’de Kürtçe müzik yapan bir grubun şarkı söylemesi engellendi. Bir kolluk gücü, bir polis memuru diyor ki buraların hepsi benden sorulur. Ben sorumluyum diyor. Bu gücü nereden alıyor, Saray’dakinden alıyor. Yasak sistemi saraydan başlıyor. İstemedikleri her şeyi yasaklamakla bu ülkede kendilerince yönetimi devam ettirebileceklerini sanıyorlar.

“Bu Kürt düşmanlığının, Kürt diline, müziğine yansıyan düşmanlığın bir sonucudur. Kadınlara yönelik şiddeti önlemeyen polis Kürtçe şarkı söyledi diye grubu engelliyor, yasaklıyor. Kürtçe müzik çalınan düğünleri basıyor. Bu kadim dillerin hiçbirini yasaklayamazsınız. Kürt dilini de yasaklayamazsınız.”

Danış Beştaş sözlerini müzik yapması engellenenlerin okuduğu şarkı sözleriyle bitirdi: “Zimanê me hebûna me ye. Zimanê me pêşeroja me ye. Em ê her tim zimanê dayikê biparêzin. (Dilimiz varlığımızdır. Dilimiz geleceğimizdir. Anadilini her zaman koruyacağız.)

Paylaşın

HDP’li Sancar: Bu Rejimi Tarihin Çöplüğüne Gömecek Gücümüz Var

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Kobani Davası duruşması öncesi yaptığı açıklamada, “Bu rejimi tarihin çöplüğüne gömecek gücümüz vardır. Yeter ki bu gücü ortak mücadelenin kaynağı haline getirelim” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, 108 sanıklı Kobani davasının dokuzuncu duruşması öncesinde Ankara Sincan Cezaevi Kampüsü önünde açıklama yaptı. Sancar, Kobani davasının sadece Türkiye değil dünya tarihine de hukuksuzluk ve adaletsizlik örneği olarak geçtiğini söyledi.

Evrensel normlara uygun bir yargılama yapılmadığını belirten Sancar, “Bırakın evrensel normlara uygunluğu, Türkiye’de asgari hukuk kurallarına uygunluk bile söz konusu değildir” dedi. Mahkeme heyetinin tutumunun ve iktidar ile ortaklarının mahkemeye yönelik açıklamalarının bu davanın amacını net bir şekilde ortaya koyduğunu dile getiren Sancar, “Bu dava, HDP’ye karşı bir siyasi tasfiye ve intikam davasıdır” ifadelerini kullandı.

HDP Eş Genel Başkanı Sancar konuşmasının devamında ise şunları söyledi;

“Bu dava, HDP’ye karşı bir siyasi tasfiye ve intikam davasıdır. Hedef sadece HDP değildir; hedef adalet arayışı, demokrasi mücadelesi ve barış özlemidir. Bu dava adalete, demokrasiye, barışa karşı yürütülen çok yönlü programların laboratuvarı gibidir. Adaletsizliklerin burayla sınırlı kalmayacağını, herhangi bir alanda karşılaşılan hukuksuzlukların sadece o alanla sınırlı kalmayacağını bizler söylüyoruz, dünya tarihi söylüyor. Türkiye’deki tecrübeler gösteriyor. O nedenle bir yerde bir adaletsizlik yaşanıyorsa, o adaletsizliğin ülkenin diğer alanlarına ve diğer meselelerine de yayılacağını aşikar.

Adalet herkes için varsa ancak anlam taşır, ancak gerçekleşebilir. Sadece kendisi için adalet isteyenlerin adaletsizlik sisteminin yaygınlaşmasında doğrudan ya da dolaylı bir paylarının olduğunun bilinmesi gerekiyor. Bu duruşmada gördüğümüz keyfilikler ülke yönetiminin niteliklerini de ortaya koyuyor. Her gün yeni bir olayla karşılaşıyoruz. Cumhurbaşkanı, bir çocuğu mitinge çıkarıp muhalefet liderlerine hain dedirtebiliyor. Bu iktidarın zavallılığını, çaresizliğini ortaya koyuyor.

Burada bugün olan aynı zamanda Kürt halkının Kobani direnişine yönelik sergilediği dayanışmanın yargılanmasıdır. Kürtçeye, Kürtlere, Kürt kültürüne ve halkına karşı baskılar yaygınlaşıyor. Daha dün İstiklal Caddesi’nde Kürtçe müzik yapan sokak sanatçılarına polisin pervasızca müdahalesinin görüntülerini gördük. Buna benzer örnekler başka alanlarda da karşımıza çıkıyor. Amacımız bu ülkede adaleti herkes için eşit şekilde tesis etmektir.

“Kobanî davasını, kapatma davasını boşa çıkaracağız”

Adaletin mahkeme salonlarında aranamayacağı bir rejim yaratılmıştır. Adaletin gerçekleşmesini mahkeme salonlarına sınırlayarak izlemek, bununla yetinmek bu sistemin pervasızlaşmasını teşvik etmektedir. Mahkeme salonlarında yargılanan arkadaşlarımız, bu davayı ve arkasındaki zihniyeti etkili bir biçimde yargılamaktadır. Avukat arkadaşlarımız hukukun ve adaletin gereklerinin yerine gelmesi için var güçleriyle çalışmaktadır ama adaleti sağlayacağımız yer sadece burası değildir.

Adalet mücadelesi HDP’nin varoluş sebeplerinden biridir. Adalet olmadan barış ve demokrasi olmaz. Bu nedenler Kobani Kumpas Davasında adalet arayışını hem burada mahkeme önünde hem içeride ama en çok halkın içinde yürüteceğiz. Çünkü biliyoruz ki hakikat, adalet, barış ve demokrasi birbirine kopmaz bağlarla bağlıdır. Kim adaletsizlikle karşılaşırsa HDP orada olacaktır.

Bu sisteme karşı gerçek alternatifi ortaya koyacak şey de demokrasi güçlerinin bir araya gelmesidir. Barış ve demokrasi üzerine kurulacak bir gelecek için güçlü bir birlikteliğe ihtiyaç vardır. Kobani Kumpas Davasını boşa çıkaracağız, kapatma davasını boşa çıkaracağız. Bu rejimi dayandığı adaletsizliklerle birlikte tarihin çöplüğüne gömecek gücümüz var. Yeter ki bu gücü etkili ortak mücadelenin bir kaynağı haline getirelim. Herkesin bu konuda üzerine düşen görevi eksiksiz yerine getirmesi gibi bir sorumluluğu var.

Paylaşın

HDP’den ‘İttifak’ Mesajı: Türkiye İki Seçeneğe Mahkum Değil

HDP Parti Meclisi sonuç bildirgesinde, “Türkiye halkları, iktidarı elde etmeye odaklanmış, milliyetçilik ve hamasette benzeşen iki seçeneğe mahkum değildir. Bugün, Türkiye halklarının tarihsel sorunları olan Kürt sorunu, demokratikleşme ve ekonomik adalet sorunlarına karşı farklı reçeteleri olmayan iki seçenekle karşı karşıyayız. HDP, bu iki seçeneğe karşı mücadele birliğini büyüterek üçüncü yolu güçlendirmeye ve Türkiye halklarına gerçek bir seçenek sunmaya yönelik çalışmalarını büyüterek sürdürmektedir.” ifadelerine yer verdi.

Haber Merkezi / Konuya ilişkin bildirgenin devamında “Mücadele birliğini sağlayarak üçüncü yolun genişletilmesinde ittifak çalışmaları tarihi önemdedir. Ezilenlerin bir araya gelmesi, genişlemesi ve güçlenmesi, Türkiye halkları ve gelecek kuşaklar için en önemli hamle olacaktır.” ifadeleri kullanıldı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) dün (29 Ocak) gerçekleşen Parti Meclisi (PM) toplantısı sonuç bildirgesini açıkladı. Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar başkanlığında yapılan toplantının sonuç bildirgesinde ekonomik krizden Kürt sorunun çözümüne, HDP kapatma davasından cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine kadar birçok başlık ele alındı. Bildirgeden öne çıkan kısımlar şöyle:

Ekonomik krizin bedeli

AKP-MHP ittifakı demokrasi, adalet ve barış karşıtlığı üzerinden kurduğu siyasi denklemlerini sürdüremeyecek hale gelmiştir. Bir yandan toplumdan rıza üretememekte, diğer yandan ekonomik yaşamın devamını sağlayamamaktadır.

Türkiye tarihinde daha önce görülmediği kadar yoksullaşma yaşanmaktadır. Saray ahalisi ve yandaşları hariç bu ülkedeki her bir yurttaş yoksulluk ve açlık riski ile karşı karşıyadır. İşsizlik ve enflasyon çift hanelerde kronik hale gelmiştir. Faiz-döviz kıskacına sıkıştırılan Türkiye halkları her gün biraz daha borçlandırılmakta, mülksüzleştirilmekte ve yoksullaştırılmaktadır. Ekonomik kriz sokağa faturalardaki korkunç artışlar, icralar, iflaslar, borç krizleri ve intiharlar şeklinde yansımaktadır.

İktidar bloku, ekonomik ve toplumsal krizlere çözüm bulmak yerine imtiyaz ve suç ekonomisi yaratmaktadır. Devlet ve bürokrasi bizatihi çete ve mafya düzeni haline getirilmekte, her türlü hukuksuzluk desteklenmekte ve teşvik edilmektedir. Siyasal, toplumsal ve ekonomik krizlere eklenen, çete ve mafya düzeni Türkiye tarihinde görülmemiş bir rejim krizini ortaya çıkarmıştır.

İç ve dış politikada değer üretmekten uzak, siyasi pragmatizm ve çıkarı esas alan; halkları ve barışı tercih etmek yerine çatışmayı ve ihtilafı tercih eden bir iktidar bloku gerçekliği ile karşı karşıyayız.  Bu sebeple, içerideki çoklu krizler ile küresel siyasetteki fay hatları AKP-MHP ittifakının rejim krizini derinleştirmektedir.

Kürt sorununda inkarcılık

İktidar bloku, krizler silsilesi içerisinde koltuklarını korumak için halktan uzaklaşıp, devletli reflekslere daha fazla sarılmaktadır. Kürt Sorunu başta olmak üzere Türkiye’nin demokrasi, hukuk ve özgürlükle ilgili yapısal sorunlarına karşı devletli dile, karanlık senaryolara, komplo teorilerine, geçmişte kalmış siyasi aktörlere sarılmaktan geri durmamaktadır.

Kürt Sorununda ağırlaştırılmış tecrit ile barışın sözü kesilmek, savaş ve çatışma politikaları ile bir arada yaşama umudu söndürülmek istenmektedir. İnkârı, siyasetsizliği ve baskıyı esas alan 90 yıllık Cumhuriyet politikaları, farklı isimler altında sürdürülmektedir.

Kürt Sorununda çözümsüzlük politikalarına tüm muhalif kesimlerin baskı altına alınması eşlik etmektedir. Bu yaklaşım, Türkiye halkları ve demokrat-devrimci güçler tarafından iyi bilinen çözümsüzlük politikalarından başka bir şey değildir. Çözümsüzlük politikaları, bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da bu ülkenin halklarına tek bir fayda sağlamayacaktır.

Bu tarihsel hakikate rağmen AKP-MHP ittifakı siyasal sorunları derinleştiren ölüm politikalarında ısrar etmektedir. Hemen her ay bir genç zırhlı araçlarla katledilmektedir. Bu katliamlar asla teknik, tesadüfi, kazara meydana gelmemekte, her biri politik bağlamlara sahip katliamlardır. Nitekim zırhlı araçlarla yapılan katliamların cezasızlık politikaları ile karşılanması söz konusu katliamların politik olduğunu açıkça göstermektedir.

Hasta tutsaklara ölüm dayatılıyor

AKP- MHP ittifakının ölüm ve cezasızlık politikalarının benzeri, hasta tutsaklar ve cezaevlerine yönelik yaklaşımda açıkça görülmektedir. Türkiye ve dünya kamuoyunun tüm çabalarına ve çağrılarına rağmen hasta tutsaklara zindanda ölümü dayatan AKP-MHP ittifakı, ölüm politikalarında gelebileceği sınırı göstermektedir. Zindanlara ölüm dağıtan iktidar, politik tercihini yaşatma değil, öldürme üzerinden belirlemiştir.

Herkes bilmelidir ki, cezaevlerindeki hukuksuzluklar ve hasta tutsaklara yönelik ölüm politikalarının dayatılması, insanlığa karşı işlenen suçtur ve tüm iktidar mensupları ve bürokrasisi bu suçun ortağıdır. Kuşkusuz ki bize düşen tarih ve bağımsız yargı önünde bu suçun hesabını sormaktır.

HDP haksız ve hukuksuz bir şekilde cezaevlerinde tutulan hasta ve siyasi tutsakların özgürlüğüne kavuşması konusunda taleplerini güçlü bir şekilde sürdürmektedir.

Kadınların kazanımlarına saldırı

AKP-MHP ittifakı ideolojik ve politik nedenlerle kadın kazanımlarına yönelik tarihin en kapsamlı saldırılarını gerçekleştirmektedir. Kadın hareketinin kazanımlarına göz diken iktidar İstanbul Sözleşmesi’nden sonra, nafaka hakkına saldırmaya hazırlanıyor. Kadınları, kamusal alandan uzaklaştırıp eve hapsetmeyi ve erkek tahakkümünü derinleştirmeyi esas alan bu ittifak büyük kadın direnişiyle karşılaşmaya devam edecektir. Kazanılmış haklarımızı koruma ve yeni kazanımlarla taçlandırma çizgisinde ısrarla mücadelemizi sürdüreceğiz.

AKP-MHP ittifakı, 2022 yılı ile birlikte siyasi kadınları hedef gösterme, tutuklama ve komploların merkezine koyarak baskısını arttıracağının işaretini vermiştir. Bizler de kadınlar olarak erkek egemen otoriter rejime karşı sokağı esas alan direnişimizi büyütecek ve 8 Mart’a bu ruhla hazırlanacak, mücadelemizi tüm yıla yayacağız. Kadınlarla dayanışma ve istişareyle dönemin ruhuna uygun olarak ittifak politikalarının daha çok güçlenmesi için maksimum düzeyde çaba harcayacağız.

İttifak çalışmaları

Halkların Demokratik Partisi olarak kurulduğumuz günden beri Türkiye siyasetinde halklar lehine oyun bozan ve oyun kuran gücümüzle belirleyici konumumuzu sürdürüyoruz. Sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu’nun her köşesinde, dünyanın her yerinde HDP’li olmanın farkını görüyor ve yaşıyoruz.

Bu itibarla, seçim sandıkları dahil siyasetin tüm alanlarında belirleyici olmaya, HDP’siz yapılan hesapları bozmaya devam ediyoruz. İlkeler ve değerler partisi olarak, iktidar hesabı yapan tüm kesimlere demokratik, adil, özgürlükçü siyaseti her daim hatırlatıyor; iktidarcı anlayışların başarısız olacağını sokaktan sandığa kadar gösteriyoruz

Türkiye halkları, iktidarı elde etmeye odaklanmış; milliyetçilik ve hamasette benzeşen iki seçeneğe mahkûm değildir. Bugün, Türkiye halklarının tarihsel sorunları olan Kürt Sorunu, demokratikleşme ve ekonomik adalet sorunlarına karşı farklı reçeteleri olmayan iki seçenekle karşı karşıyayız.

Kürt sorununu konuşmak

Kürt Sorunu ve İmralı’daki mutlak tecride karşı ciddiyetsiz tavırlara, politikasızlığa ve Kürt Sorunu gibi tarihsel bir sorunu oya ve sandığa endeksleyen pragmatist çıkışların ve milliyetçi hamasetle Kürt Sorununa yaklaşım siyasetsizlik örneğidir.

Kürt Sorunu başta olmak üzere Türkiye’nin tarihsel sorunlarına dair konuşmak siyasi çıkarı aşan ciddiyet gerektirir. Bu ciddiyeti taşımayan her söz ve hamle, başarısızlığa mahkumdur. Nitekim Sayın Öcalan ve Kürt Sorunu üzerinden yapılan tartışmalar, her iki blokun da demokratik çözümden uzaklıkta birbiriyle yarıştıklarını göstermektedir.

Bizler, geldiğimiz noktada Kürt Sorununun gerektirdiği ciddiyetin farkında olan tek siyasi seçeneğiz. Bu kapsamda, Kürt Sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecridin derhal kaldırılması gerekmektedir.

Sayın Öcalan tecrit altında tutuluyorken AKP Genel Başkanı’nın siyasi çıkar, oya ve sandığa endeksli ucuz hesaplar ile meseleye yaklaşması kabul edilemez. Sayın Öcalan yerine konuşmak kimseye fayda sağlamayacaktır. Tecrit kaldırılmalı ve Öcalan’ın kendisi konuşmalıdır. Vakit kaybetmeksizin İmralı’daki mutlak tecridin kaldırılması ve Kürt Sorununun çözümü için Sayın Öcalan’ın kendi fikirlerini kamuoyu ile paylaşmasının önünün açılması gerekmektedir.

Kürt Sorunu ve Türkiye’nin demokratikleşmesi hususlarında Sayın Öcalan gerçekliğinin iyi anlaşılması gerekiyor. Basit siyasi hesaplara veya milliyetçi hamasetlere başvurmanın sorunu derinleştirmekten başka bir şeye yaramayacağını bir kez daha belirtiyoruz.

Toplum pahalılığa mahkûm edildi

Ekonomik kriz, Saray etrafında toplanmış imtiyazlı azınlık hariç tüm toplumsal kesimleri vuruyor. Fahiş zamlar ve vergi artışları, yoksulların, işçilerin, gençlerin, kadınların sırtına yükleniyor. Yandaşlara uygulanan vergi istisnaları ve zamlardan koruyan destekler, Türkiye halkının yüzde 99’una uygulanmamaktadır. Her birimiz için markete ve pazara çıkmak hayal haline geliyor, faturaları ödemek imkansızlaşıyor.

HDP Sağlıklı bir toplum için özellikle yoksul halkımızın gıdaya ucuz erişimi için ülke tarım ve hayvancılık politikalarında ithalata dayalı sisteme karşıdır, çiftçilerin ve üreticilerin yanındadır. Ülkeyi yangın yerine çeviren AKP-MHP ittifakı, iktidarını sürdürebilmenin planlarını demokratik siyaseti boğmak üzerine yapıyor. Bu koşullarda bir tek kurtuluş yolu var. O da her alandan yükselen itirazların demokratik bir zeminde ortaklaşması. Toplum bu kadar haksızlığa, hukuksuzluğa, yoksulluğa mahkûm değil. Dönem dayanışma içinde mücadele etme dönemidir.

Kapatma davası

Ekonomik yaşamı krizlere sürükleyen AKP-MHP ittifakı, iktidarını sürdürebilmenin planlarını demokratik siyaseti boğmak üzerine yapmaktadır. Kapatma ve kumpaslarla demokratik siyaseti ve muhalif düşünceyi yasaklamayı hedeflemektedir. Oysa bizler, gençler, kadınlar, işçiler ve tüm ezilenler, kapatma ve kumpaslara karşı demokrasi ve barış talep edenler olarak her geçen gün sesimizi daha fazla yükseltiyoruz.

Umudumuz ve sesimizle, kapatma ve kumpas davalarına karşı Türkiye halkları ile beraber savunma hattını öreceğiz. Demokratik siyaseti ve halk iradesini hep birlikte savunacağız. Bilinmelidir ki, 2022 yılında AKP-MHP ittifakı son gücüyle kurumlarımıza, değerlerimize, aşımıza, işimize saldırmaya devam edecektir. Fakat tarihte olduğu gibi bir kez daha topluma savaş açan bir iktidarın kaybettiğine tanık olacağız. Krize, kapatmaya, kumpasa karşı hep birlikte mücadele ederek AKP-MHP ittifakından kurtulacağız.

8 Mart ve Newroz

Önümüz 8 Mart Kadınlar Günü, önümüz 21 Mart Newroz Bayramı. 2022 yılını 8 Mart ve 21 Mart’ın gücüyle bir zafer yılı haline getirmek için şimdiden çalışmalara başlayacağız. Kimsenin şüphesi olmasın ki, 8 Mart ve 21 Mart, zulmünün sınırlarına gelen AKP-MHP ittifakına karşı kadınlar öncülüğünde direnişin görkemini gösteren halkların cevabı olacaktır.

8 Mart’ta kadınların direnci, 21 Mart’ta halkların umut dolu ruhu ile 2022 yılında başaracak ve Demokratik Cumhuriyeti hep birlikte inşa etmenin mücadelesini vereceğiz. Bu topraklara huzur, halklara barış ve adalet gelene kadar mücadelemizden asla taviz vermeyeceğiz, asla vazgeçmeyeceğiz. Bu düzeni değiştirecek, demokratik bir cumhuriyeti inşa edeceğiz.”

Paylaşın

HDP’li Buldan: Seçimlerde Dengeleri Değiştireceğiz

HDP PM toplantısında konuşan Pervin Buldan, “Bir seçim sürecine girdik sayılır. Zamanında dahi yapılsa bir yıla yakın bir süre var önümüzde. Seçime HDP olarak çok güçlü hazırlanıyoruz, dengeleri değiştirme gücümüzü bir kez daha göstereceğiz” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi (PM) yaygınlaşan pandemi ve olumsuz hava koşulları nedeniyle online olarak Pervin Buldan ve Mithat Sancar başkanlığında toplandı. Buldan ve Sancar, gündemin öne çıkan başlıkları hakkında değerlendirmelerde bulundu.

“2022 yılının ilk Parti Meclisi toplantısını gerçekleştiriyoruz. 2021 yıkımlarla dolu bir yıl oldu. 2022 dönüşüm ve umut yılı olmalı, bunu gerçekleştirecek olan da mücadelemizdir. Demokrasi ittifakını yarattığımızda ve mücadeleyi yükselttiğimizde bu mümkün olacak” ifadeleriyle konuşmasına başlayan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, açıklamalarının devamında şu ifadeleri kullandı:

“Kış şartları dolayısıyla büyük sıkıntılar yaşandı, yaşanıyor. Her olayda ve sorunda olduğu gibi felaketler karşısında da iktidar, sorumluluğundan kurtulmak için çeşitli yalanlara sığınıyor. 2021 yılında aynı zamanda büyük orman yangınları ve sel felaketleri yaşamıştık. Doğanın tahribatı ve talanı bu iktidarın temel politikalarından biridir. Rant uğruna bir avuç sermayeye kaynak sağlamak amacıyla yürüttüğü politikalar sadece insanların hayatını değil doğayı da çok büyük yıkımlara yol açarak tahrip ediyor. Bütün bunlar bu iktidarın temel anlayışlarının sonucudur.

“Bu düzen büyük yıkımlara yol açıyor”

Bu iktidar 3 temel sütun üstüne oturmuştur. Bunlar savaş politikaları, rant politikaları, yandaşlara ve Saray’a kaynak yaratma politikalarıdır. Bütçe görüşmelerinde de söylediğimiz gibi bu ekonomik düzen savaşa, Saray’a, yandaşa ve israfa dayanmaktadır. İnsan hayatını hiçe sayan, yoksulların daha da ezilmesine yol açan, bir avuç zenginin daha fazla semirmesini sağlayan bu düzen büyük yıkımlara yol açıyor.

Bu düzeni değiştirmek için gerçek alternatiflere ihtiyacımız var. Bunun ne olduğunu bizler her toplantı ve açıklamamızda dile getiriyoruz. Görüş ve önerilerimizi Türkiye kamuoyuyla bütünüyle paylaştığımız deklarasyonumuzu 27 Eylül’de açıklamıştık. Bu deklarasyon barış ve demokrasiye giden yolun bir çerçevesi olarak anlaşılmalıdır. Bizler bu amaçla müzakere ve diyalog zemininin başlamasını hedeflemiştik. Yani deklarasyonumuz barışa, demokrasiye ve adalete giden yolda hangi çerçeveyi esas almamız gerektiğini belirten güçlü bir öneridir. Bunun sahiplenildiğini ve ciddiyetle ele anıldığını görmekten büyük memnuniyet duyuyoruz.

“Üçüncü Yolu pratikleştirmek ve halka mal etmek için çalışıyoruz”

Ama bunun hayata geçmesi için HDP’nin çalışmalar yürütmesi yetmiyor tek başına, daha fazlasına ihtiyaç var. 2022 yılı bu daha fazlayı gerçekleştireceğimiz bir yıldır. Daha fazla derken kastettiğimiz şudur; toplumun tümüne, bütün ezilenlere gerçekten umut veren bir siyasal çizgiye ihtiyaç var. Bu siyasal çizgiyi yaratmak için Üçüncü Yolun daha da pekiştirilmesi gerekiyor. Bunun içini doldurmak ve halka mal etmek gerekiyor. Bu yolun temel hedefi güçlü demokrasi, kalıcı barış, eşit ortak yaşam ve herkes için adalettir. Bunu sağlamak için de en geniş çerçevede demokrasi ittifakı kurmamız gerektiğini söylüyoruz.

Demokrasi ittifakının ne anlama geldiğini her fırsatta açıklıyoruz. Bazı yanlış yorumlar ve eksik değerlendirmeler yapılıyor ama bunlar asıl vurgumuzun gölgelenmesine neden olmamalıdır. Biz demokrasi ittifakını ortak mücadele temelinde oluşturmak istiyoruz. Yani Türkiye’de bütün ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, baskı altında tutulanların, sömürülenlerin, adaletsizlik yaşayanların buluşacağı geniş bir mücadele hattını oluşturmak istiyoruz.

“Seçimlerin önemini göz ardı etmiyoruz: Halkların ortak iradesini Meclis’e taşımak istiyoruz”

Bu ittifak arayışımız seçimlerden ibaret, sadece seçimlere odaklanmış bir hedef değildir. Demokrasi ittifakı bunun ötesine işaret ediyor. Şüphesiz seçimler, zamanında olsun ya da erken olsun, Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden biri olacaktır. HDP olarak bizlerin, seçimlerin önemini göz ardı etmemiz zaten söz konusu olamaz. Ancak demokrasi ittifakını sadece seçimlere oturtmak da sorunlara çözüm bulmak ya da çözüm yollarını açmak için yeterli değildir. Hatta çoğu zaman seçimlerle sınırlanmış, seçimlere dönük çalışmalara hapsolmuş programların sorunlara çözüm olmak yerine bizi yanlışlara sürükleyebileceğini hatırlatmalıyız.

Demokrasi ittifakı ve en geniş birlikteliği sağlamak temel amacımızdır. Bunun seçimlere dönük bir çalışmayı da içerdiğini tekrar hatırlatayım. Ama demokrasi ittifakının seçimlerle bağlantısını esas olarak Meclis seçimlerine göre değerlendirmekte fayda var. Biz bütün ezilenleri, dışlananları Meclis’te temsil ettirecek bir çalışmayı da demokrasi ittifakının bir parçası olarak görüyoruz. Halkların ortak iradesini Meclis’e taşımak, demokrasi ittifakının bir parçasıdır ama demokrasi ittifakı bundan ibaret değildir.

Demokrasi ittifakını, hayata geçirmek için çalışmalar yapıyoruz. Sol sosyalist yapılarla toplantı gerçekleştirdik, samimi ve verimli bir toplantıydı. Birkaç noktada mutabakat sağlanmasını olumlu karşılıyoruz. Bunların başında birlikte yürüme konusundaki görüşmeleri sürdürme kararı geliyor. Bunun yanında genişleme perspektifi geliyor. Bütün sol ve sosyalist çerçeveleri kapsayacak genişliğe ulaşması da mutabakata varılan konulardan biriydi.

“İttifak arayışımız bütün dışlananları ve ezilenleri kapsıyor”

Bu konudaki çalışmaları dostluk ve yoldaşlık hukuku çerçevesinde sürdürme kararımız var. Bütün paydaşların da bu konuda ortaklaşması umut vericidir. Demokrasi ittifakını, sadece sol ve sosyalist kesimlerle sınırlı tutmadığımızı belirtmemiz gerekiyor. Bütün ezilen kesimleri kapsamak temel amacımızdır. Burada da olumlu mesajlar ve işaretler gelmesi umudumuzu büyütüyor. Bizim gerçek bir alternatife ihtiyacımız var. Bu iktidar savaş politikalarını, sömürüyü, rantı ve talanı temel bir özellik olarak hayatın her alanında yansıtıyor. Buna karşı gerçek alternatif, ancak yeni başlangıç ile olabilir. Bu da geçmişten kopuş iradesini içermek zorundadır. Eski dönemin zihniyetinden kopma iradesini içermek zorundadır. Eğer eskiyi tekrar eden bir anlayış karşımıza çıkarsa bilin ki bunun Türkiye halklarının beklentilerine cevap oluşturması mümkün değildir. Bu nedenle HDP olarak bizler halklara güçlü bir gelecek umudu yaratmak için çalışmalarımızı aksatmadan bütün baskılara rağmen sürdürmeye kararlıyız.

“Kapatma davasında intikam saiki vardır”

2021 yılında çeşitli alanlarda baskılarla karşılaştığımızı anlatmama gerek yok. Kapatma davası 2021 yılında açıldı, 2021 yılının 17 Mart’ında iddianame AYM’ye gönderildi. 18 Mart’ta ise MHP kongresi toplandı. O zaman da söylemiştik. Kapatma davası siyasi amaçlı bir davadır. Siyasi tasfiyeye yöneliktir, intikam amaçlıdır. Bu kampanyanın öncülüğünü yapan iktidarın küçük ortağının kongresinden bir gün önce açılmış olması güçlü bir mesajdır. Anayasa Mahkemesi iddianameyi geri çevirdi, savcılık iddianameyi yeniden hazırladı. Ne tesadüftür ki 7 Haziran’da bu iddianameyi yeniden sundu. Bu da intikam saikiyle sunulduğunu gösteriyor. Aynı şey Kobanî Kumpas Davasında da geçerlidir. Bu davanın da dayanağı yoktur. Kapatma davası gibi baştan aşağı çöp iddialara dayanmaktadır.

“Mücadeleyi büyütmekte bir an tereddüt yaşamadık”

Bunun yanında HDP’ye yönelik operasyonlar ve baskılar hız kesmeden devam etti. Ama HDP olarak mücadelemizi her alanda geliştirmek konusunda bir an tereddüt yaşamadık, halklarla birlikteydik. Türkiye’nin her yerindeydik; halklarla, emekçilerle, ezilenlerle buluşma çalışmalarımızı yürüttük. Kadın Meclisimizin bu konuda özellikle çok kapsamlı çalışmalar yaptığını belirtmem gerekiyor. Emek Komisyonumuz, İş ve Aş Buluşmaları çerçevesinde sömürüye ve talana karşı mücadeleyi sahada sürdürdü. Ekoloji Komisyonumuz bütün ekoloji çevreleriyle bir araya gelme hedefini her zaman canlı tutarak çalışmalarını yürüttü, doğanın talanına ve çevrenin ranta kurban edilmesine karşı etkili mücadele yürüttü.

En önemli mücadele alanımız savaşa karşı çıkmak ve savaş politikalarını bitirmektir. Bunun için önümüze büyük barış hedefini koyuyoruz. Türkiye’nin büyük barış ihtiyacı olduğunu söylüyoruz. Büyük barış, hiç kuşkusuz öncelikle Kürt sorununda demokratik çözümden geçiyor. Demokratik çözüm olmadan Türkiye’de büyük barışı sağlamak mümkün değil. Ama biz büyük barışı sadece Kürt sorununda savaşı sona erdirmekten ibaret görmüyoruz. Türkiye halklarına dayatılan çeşitli kutuplaştırma ve düşmanlaştırma anlayışını ortadan kaldıracak bir eşit yaşam hedefi olarak bakıyoruz. Büyük barış, eşit ortak yaşam demektir. Eşit ortak yaşam da ancak demokrasi ve adalet üzerinden kurulur. Bu nedenle iktidarın her alandaki kutuplaştırma, düşmanlaştırma politikalarına karşı mücadelemizi en geniş çevrelerle sürdürme kararlılığından vazgeçmeden yolumuza devam ettik.

“Adaletsizliğe karşı sessiz kalmak adaletsizliği büyütüyor”

“Büyük demokrasi ittifakı çağrıları yapıyorsunuz ama kimsenin buna kulak astığı yok” gibi eleştiriler alıyorduk. Oysa son aylarda yaşadığımız bazı olaylar ne kadar öngörülü olduğumuzu gösteriyor. Türkiye’de çıkış, gerçek bir demokratik ortak mücadeleden geçmektedir. Adaletsizliğe karşı sessiz kalmak, adaletsizlik bir kesime karşı yapıldığında görmezden gelmek adaletsizliği engellemiyor; aksine bütün ülkeye egemen olmasını sağlıyor. Son dönemde adaletsizliğe uğrayan kesimlerin daha fazla ses çıkarması da ne kadar haklı olduğumuzu gösteriyor.

“Zulme maruz kalanlarla birlikte yürüme kararlığımız var”

Adalet ya herkes için vardır ya hiç kimse için yoktur. Gerçek adalet herkes için istendiğinde sağlanabilir. Gerçek adalet herkes için savunulduğunda işlevli olabilir. Sadece bizlere yönelik haksızlıklara karşı değil zulme maruz kalan herkesle birlikte yürüme kararlılığımızı ortaya koyuyoruz. Deniz Poyraz Davasında söylediğimiz gibi adaleti sağlamak için en geniş dayanışmaya ihtiyaç vardır. Adalet mahkeme salonlarında sağlanamayacaktır. Adalet, yargının iktidarın aracı haline geldiği bir ülkede ancak halkla birlikte meydanlarda ve mümkün olan her yerde dayanışmayla sağlanabilir; ayrımsız birlikte yürümekle sağlanabilir. Deniz Poyraz katliamının son davasında bu dayanışmaya tanıklık etmek memnuniyet vericidir. Çeşitli kesimlerin mücadeleyi ortaklaştırması konusundaki çabalarımızın sonuç verdiğini göstermesi bakımından umut vericidir.

“Örgütlü kötülüğe karşı örgütlü iyilik mücadelesi mutlaka yaratılmalıdır”

Karşımızda adaletsizliği kalıcı bir sistem haline getirmek için her yolu denemeye hazır kötücül bir yönetim var, örgütlü bir kötülük iktidarı var. Buna karşı örgütlü iyilik yaratılmalıdır. Sistematik kötülüğe karşı sistematik iyilik mücadelesini gerçekleştirmeliyiz. Bu ülke, bu kötülük sistemine mahkum değildir. Bunu değiştirecek olan şey de HDP’de cisimleşen ortak mücadele azmi ve halkların ortak iradesidir. Kürt halkının bugüne kadar ortaya koyduğu pratik bütün ezilenlere ilham olacak kadar güçlüdür. Hiçbir tutum Kürt halkına onurlu adalet mücadelesinde geri adım attıramadı. Bu konuda en ufak bir etki yaratmadı. Bu iradeyi, kararlılığı bütün ezilenlerle buluşturmak HDP’nin varlık gerekçesidir. HDP bunu gerçekleştirmek için her alanda mücadelesini sürdürüyor. Gerçek alternatifi yaratmak için önemli mesafeler kat ettik. Biz yasakları farklı yollarla devam ettirme anlayışını, bu iktidara alternatif olarak görmüyoruz.

“Söz konusu Kürtler ve HDP olduğunda iktidarın zihniyetini paylaşanlar ülkeye demokrasi vaat edemez”

Bu iktidarın zihniyetini ve politikalarını Kürtler ve HDP söz konusu olduğunda paylaşan anlayışlar, ülkeye demokrasi ve barış vaat edemez. Bizim esas almamız gereken şey halkların ortak gücüdür. Gerçek alternatifi ancak bunlar üzerine kurabiliriz. Bu nedenle deklarasyonlarımızda çeşitli önerilerde bulunduk. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin önerilerimizi de içeriyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminin de yeni sistemde özgün bir yeri vardır, özgün bir seçim metodu vardır. O nedenle çağrılarımızı sürdürüyoruz.

“HDP’yi yok sayarak sonuç alınamaz”

Eğer muhalefet gerçekten bir dönüşüm istiyorsa, bu iktidarın yerine başka bir anlayışı getirmek istiyorsa bunun yolu HDP’yle ve HDP’nin kuracağı demokrasi ittifakıyla açık şeffaf müzakere ve diyalogdan geçiyor. Eğer HDP’yi yok sayar, bu kadar büyük bir gücü ve bu gücün Türkiye’de belirleyici olduğunu görmezden gelirlerse korkarız ki Türkiye’de yaşanacaklar hepimiz için hiç de olumlu olmayacaktır. Eğer bütün muhalefet partileri bu konudaki çağrılarımızı görmezden gelirse, HDP’de temsil edilen büyük demokratik dönüşüme sahip sosyolojik potansiyeli göz ardı ederse, HDP’de temsil edilen ortak mücadele iradesini yok sayarsa yeni bir başlangıcın mümkün olmayacağını, eski sistemin bazı makyajlarla devamından başka bir sonuç olmayacağını görmek gerekiyor.

“Biz bu tuzakları görüyoruz”

Türkiye halkları buna mahkum değildir. Türkiye ezilenleri ve mağdurları gerçek adaleti ve güçlü barışı arzuluyor. Bunu sağlamak için HDP ve dayandığı güçlü halk tabanı mutlaka kurucu rol oynamalıdır. Bunu yapmak için üzerimize düşen her görevi yapmaya hazırız. Burada ortaya çıkacak çeşitli tuzakları ve engelleri görüyoruz. İktidar HDP içine de oynayacaktır. HDP’de kafa bulanıklığı yaratmak için hamleler de yapacaktır. HDP’yle demokrasi güçleri arasına ayrılıklar sokmak için çeşitli tezgahlar da kurgulayacaktır. Ama bunların hiçbirinin başarılı olma şansı yoktur. HDP’nin içinde kafa karışıklığı, tabanında fikir bulanıklığı yaratma kurnazlığına yönelik son hamle İmralı ile Edirne’yi aynı cümle içine alarak Cumhurbaşkanının yaptığı değerlendirmelerdir.

“Yapılması gereken İmralı’nın kapılarını açmaktır”

Cumhurbaşkanının bu konudaki açıklamasının anlamının farkındayız. Yapılan çeşitli yorumların hepsinin de gerçeklik payı vardır. Kafa karışıklığı yaratma hedefi vardır. HDP’yi demokrasi güçlerinden ayrıştırma gibi bir niyeti vardır, HDP içinde çelişkiler yaratma gibi bir saik vardır. Bu planının tutmayacağını defalarca söyledik. Yapılması gereken basittir; İmralı’nın kapılarını açmaktır. İmralı’nın kapıları açılırsa avukatlar veya heyetlerle görüşmesi sağlanırsa, görüşlerini kendisinden duymak bütün Türkiye halklarının hakkı olarak yerine gelecektir. Bu kamuoyunun hakkıdır. Mutlak tecrit hukuksuzdur, siyaseten kabul edilemezdir, üstelik etik de değildir.

“Açın İmralı’nın kapılarını Öcalan fikirlerini kendisi söylesin”

Cumhurbaşkanı, Öcalan’a atfettiği sözler üzerinden manevralar yapmaktadır. Sesini çıkarma şansı olmayan bir siyasi aktörün sözlerini propaganda aracı haline getirmek hukuki değildir, kabul edilemezdir. Daha önce de söyledik; açın İmralı’nın kapılarını Öcalan’ın fikirleri neyse kamuoyu doğrudan duysun. Bunun dışında yapılan her türlü spekülasyon boştur, anlamsızdır. Bunun üzerinden HDP içinde karışıklık yaratma çabaları temelsizdir ve amacına da ulaşamayacaktır.

Bizler gerçek barışı istiyoruz. Savaşın yarattığı yaraların sarılmasını istiyoruz. Geçmişe bakarak geleceğe bir yol kuruyoruz. Geçmişten ders çıkararak geleceğin, adalet ve barış üzerinden yaratılmasını istiyoruz. Bu konuda herkesin üzerine düşen rolü oynamasını sağlayacak şartların yaratılmasını talep ediyoruz.

“Kürt sorunu ve barış meselesi seçim hesaplarına alet edilemez”

Kürt sorununda demokratik çözüm ve barışı seçim için malzeme olarak kullanmak, bu derin soruna ve bu sorunla beraber yaşanan acılara saygısızlıktır. Kürt sorunu ve barış meselesi hiçbir şekilde seçim malzemesi yapılamaz. Seçim malzemesi yapılmasına bizler izin vermeyeceğiz. Kürt sorununda demokratik çözüm için bütün toplum kesimleriyle müzakeremizi sürdüreceğiz. En geniş katılımla, şeffaf ve güvenceli bir sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz. İster seçim öncesi ister seçim sonrası olsun Kürt sorununda barış ve çözüm yolunun başka bir yerde aranmaması gerektiğini ısrarla söylüyoruz. Meclis’i temel adres olarak göstermeye devam ediyoruz.

“Zırhlı araçlarla işlenen cinayetler Kürde dayatılan zulmün örnekleridir”

Savaş politikalarının yarattığı yıkımlar devam ediyor. Bunların son örneği, zırhlı araçların şehir içinde dolaşmasının yol açtığı cinayetlerdir. Bunlara kaza diyemeyiz. Son 14 yılda 41 insan zırhlı araçların çarpması sonucu hayatını kaybetti. Son 4 yılda en az 14 kişi sadece zırhlı araçlar dolayısıyla hayatını kaybetti. Bu belki de savaş politikalarının üzerinde durulmayan ama en çarpıcı sembollerinden birisidir. Kürt şehirlerinde zırhlı araçlar caddelerde, sokaklarda kontrolsüz şekilde dolaşmaktadır. Güç gösterisi olarak bu faaliyetlerini yürütmektedir. En son Abdulgafar Dayan isimli genç hayatını kaybetmiştir. Bunlar savaş politikalarıdır. Bu Kürtlere dayatılan zulmün örnekleridir. Biz bu politikaları toptan reddediyoruz. Kürt sorununda demokratik çözümün her yönüyle sağlanmasını talep ediyoruz.

“Sezen Aksu şahsında barış umudu ve demokrasi hedef alındı”

İktidarın çeşitli fay hatlarını kaşıma amacıyla yaptığı hamlelere yenileri eklendi. Sezen Aksu üzerinden bunu yapmayı denediler. Bu hamlede hedef alınan Sezan Aksu şahsında dik duruş, barış umudu ve demokrasi inancıdır. Sezen Aksu yıllardır bunları tavizsiz bir şekilde savunmaktadır. Bu saldırıyı püskürtmekte en önemli araç da dayanışmanın en geniş şekilde sağlanması oldu. Gördük ki çok geniş dayanışmayla, bu tür manevraları iktidarın sürdürme politikaları boşa çıkarıyor. Bunlar bize ilham kaynağıdır. Tuttuğumuz yolun doğru olduğu inancını pekiştirmektedir.

“Kendi eksiklerimizi de toplumun her kesimiyle tartışmaya açığız”

Kendimiz de yaptıklarımızla elbette yüzleşeceğiz. Eksiklerimiz varsa bunları düzelteceğiz. Eleştirilere açığız, özeleştiri vereceğiz. Bütün kesimlerle diyaloga açığız. “Yaptığımız her şey doğrudur” gibi bir yaklaşımın demokrasi anlayışımızla bağdaşmadığını biliyoruz. HDP kendi eksiklerini ve hatalarını da toplumun en geniş kesimleriyle tartışmaya açıktır. Diyalog birbirimizin eksiklerini göstermenin en etkili yoludur. Sadece bizler için değil toplumun tamamı için bu geçerlidir. Gerçek yüzleşme samimi bir diyalogdan ve sürekli bir müzakereden geçer. Demokrasi güçlerine çağrımızı yineliyoruz. Sol sosyalist örgütlerden yöre derneklerine, kadın hareketinden gençlik hareketine mücadele ortaklığını eşdeğerlik ve diyalog içinde yürüme temelinde birliktelik diyoruz. 2022 yılı bizlerin sorumluluğunun daha da büyüdüğü bir yıl olacaktır. Bizler de bu görevleri yerine getirmeye hazırız, kararlıyız. Değerli bir düşünürün de dediği “Ezilenler ancak ezildiklerinin ve kendi güçlerinin farkına vardıklarında özgürleşme sürecine girer ve kendilerine inanmaya başlar” sözüne inanıyoruz.

İçeride rehin tutulan bütün arkadaşlarımızı, sürgüne mahkum edilen bütün yoldaşlarımızı özgür günlerde bir araya getirecek bir mücadele mutlaka başarıya ulaşacaktır. Halkların yürüttüğü mücadele mutlaka başarıya ulaşacaktır. Türkiye halklarına ve bölgeye barış, adalet ve mücadele getirecek bir yıl diliyoruz.”

Buldan: Kadınlara, HDP’ye ve demokrasi güçlerine saldırıyor, saldırmaya devam edecektir

“Parti Meclisimizin 2022 yılı ilk toplantısını gerçekleştiriyoruz. Biz Kadın Meclisi toplantısını dün yaptık, onun da sonuçları önemli. Tabii 2021 yılı oldukça zahmetli ve zor geçti her anlamıyla. Savaş konseptinin ve düşmanlık hukukunun devrede olması açısından. Sadece Kürtlere değil Türkiye toplumunun tamamına yapılan saldırılar 2022’de de devam ediyor.” cümleleriyle açıklamalarına başlayan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ise konuşmasının devamında şu ifadeleri kullandı;

“AKP hükümetinin savaşla ayakta kaldığını, kendisini güçlü hissettiği tek dayanağın savaş politikaları olduğunu biliyoruz. Rojava’ya ve Kürtlerin olduğu her alana saldırılarını sürdürüyor. Dışarıda istediğini elde edemediği için içeride saldırmaya devam ediyor. Kadınlara, HDP’ye ve demokrasi güçlerine saldırıyor, saldırmaya devam edecektir. Muhalefete dönük saldırılar olacağı kanaatini taşıyorum.

İktidarın 2021 yılında en fazla üzerinde durduğu ve Kürtlere ve HDP’ye saldırdığı birkaç nokta var. Kapatma Davası, Kobanî Kumpas Davası ve Deniz Poyraz arkadaşımızın katledilmesi davası. Her üçü de Kürtlere ve kadınlara, AKP ve MHP’nin hem düşman hukuku hem de kadın düşmanlığı üzerinden çok acımasızca saldırdığı alanlar.

“İktidar talimatlarla yargı sürecini hızlandırabilir”

Önümüzdeki günlerde kapatma davasının seyrinin ne olacağını söylemek için erken. Dava kendi rutinde devam ediyor gibi görünüyor ama bu AKP’nin bir talimatla süreci hızlandırmayacağı anlamına gelmiyor. Her an her şeye hazırlıklı olmak gerekir. Bu duyarlılıkla kapatma ve Kobanî davalarında yaşananları izlemekte fayda var. Hukuk Komisyonumuz ve hukukçuların katkısıyla savunmalar yapılıyor ama önümüzdeki dönemde bunlara hazırlıklı olmakta fayda var. Deniz Poyraz’ın katledilmesinin sadece Deniz Poyraz değil aynı zamanda kadınlara, HDP’ye ve Kürtlere de bir mesaj olduğunu biliyoruz. Deniz Poyraz’ın duruşmasına bir gün kala, Roboski Katliamının yıl dönümünde Bahçelievler İlçemize yapılan saldırıyla ve diğer düşmanca saldırılarla bu mesaj iletilmeye devam ediyor.

Cezaevlerindeki sorunlar ağırlaşıyor, cezaevleri artık düşman hukukunun çıplak bir şekilde görüldüğü merkezler haline geldi. 7 insanımızın hayatını kaybetmesi cezaevlerindeki sağlıksız, hukuksuz koşulların nasıl devam ettiğini bizlere gösteriyor. Hasta tutsakların tahliye edilmiyor olması, Kürtlere ve HDP’ye dönük düşmanlığın göstergesidir. Garibe Gezer’in ölümüyle cezaevlerindeki durum gündem oldu ama hasta tutsakların durumu aciliyetini koruyor. Yine Aysel Tuğluk ve hasta tutsakların yaşadıkları bu durumun aciliyetini gösteriyor. Kadınların Aysel ile ilgili başlatmış olduğu kampanya oldukça önemlidir, değerlidir. Sonuç almaya odaklı bu tür girişimlerin devam etmesini önemsiyoruz.

“İmralı’ya ilişkin açıklamalar konusunda herkes hassas davranmalıdır”

Erdoğan’ın İmralı-Edirne açıklamaları konusunda, herkesi hassas davranmaya çağırıyoruz. Sayın Öcalan’ın görüşlerini merak ediyorsanız açın İmralı’nın kapılarını kendi fikrini kendisi söylesin. Bu konuda Mithat Hoca geniş bir değerlendirme yaptı ama bu hassasiyeti vurgulamak isterim.

İttifaklar meselesi bu dönemde önemli. Muhalefet partileriyle ve farklı kesimlerle önemli görüşmeler ve ziyaretler gerçekleştirdik. CHP, Saadet Partisi, Deva ve Gelecek Partilerini ziyaret ettik. Bu ziyaretlerin ve görüşmelerin devamını önemsiyoruz, bu konuda girişimlerimiz sürüyor. Sol, sosyalist partilerle yapılan görüşmeler de önemliydi. Elbette bütün bunlar seçimleri aşan, mücadele ortaklığını hedefleyen arayışlardır. Bütün bu görüşmelere kadın cephesindeki güçlü buluşmaları da ekleyeceğiz.

“HDP olarak seçimlerde dengeleri değiştireceğiz”

Biz halk hareketiyiz; halkın içindeyiz, halkla birlikteyiz. Çalışmalarımızı hiç kimse ve hiçbir güç sekteye uğratamayacak, halkla bağımızı koparamayacaktır. Son dönem kongrelerimizin çok coşkulu ve güçlü geçmesi Türkiye toplumunun partimize gösterdiği teveccühtür, ilgidir. İstanbul kongremiz büyük moralle gerçekleşmişti. Diğer kongrelerimiz de aynı moralle ve güçle geçti. Önümüzdeki günlerde Dersim, Adıyaman ve diğer illerde de kongrelerimizi gerçekleştireceğiz. Mart ayı geliyor. 8 Mart ve Newroz’u çok güçlü gerçekleştirmek için şimdiden çalışmalarımıza başladık. 8 Mart’ta kadınların birlikte hareket etmesini, Newroz’da da Türkiye halklarının bu saldırılara karşı birlikte duruşunu sağlamak herkese moral verecektir. Bir seçim sürecine girdik sayılır. Zamanında dahi yapılsa bir yıla yakın bir süre var önümüzde. Seçime HDP olarak çok güçlü hazırlanıyoruz, dengeleri değiştirme gücümüzü bir kez daha göstereceğiz.”

Paylaşın

HDP’den İktidara Öcalan Çağrısı: Açın Kapıları Görüşelim

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son dönemde İmralı’daki Abdullah Öcalan’ın görüşleri olduğunu söylediği sözleri aktarmasına HDP’den yanıt geldi. Parti yönetimi, bu görüş ve eleştirileri birinci ağızdan duymak istediklerini söyleyerek “O halde açın kapıları; Öcalan’la görüşelim, varsa eleştirilerini bize kendisi söylesin” dedi.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in haberine göre; Erdoğan, son bir ay içinde yaptığı açıklamalarda “Öcalan’ın Edirne cezaevindeki HDP eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’tan rahatsız olduğu ve aralarında ayrılık olduğu” yönünde değerlendirmelerde bulunmuştu.

Demirtaş, bunun üzerine Yeni Yaşam Gazetesi’ne verdiği demeçte “Erdoğan’ın sözleriyle ilgili asıl soru şudur: Yıllardır tecritte tuttuğunuz Sayın Öcalan’ın ne dediğini nereden biliyorsunuz? O halde tecridi kaldırın, Öcalan avukatları ve ailesiyle düzenli olarak görüşsün, ne söyleyeceğini hep birlikte öğrenelim” demişti.

Oluç: Açın kapıları, görüşmek istiyoruz

Şimdiye kadar genel olarak suskun kalan HDP yönetimi de tavrını açıkladı. HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, dün küçük bir grup gazeteciyle görüşmesinde, Öcalan’dan bir süredir haber alınamadığını, ailesi ve avukatlarının da görüşemediğini belirterek, iktidara şöyle seslendi:

“Çok ağır bir tecrit sürmekte. Yanında kalan diğer hükümlülerle de bir görüşme yok. Yani bizim elimizde bir bilgi yok aslında. Erdoğan Öcalan’ı kastederek, ‘kendisine sormalı’ dedi. Biz de tam bunu söylüyoruz; yani tecridi kaldırın, açın kapıları ya bir avukat ya da bizim de içinde olacağımız siyasi bir heyet görüşebilsin. Görüşü, eleştirisi her ne ise biz bunları birinci ağızdan duyalım.”

Oluç, Öcalan’ın görüş ve varsa eleştirilerini halkın da duymak isteyeceğini belirterek “Aksi takdirde İmralı’daki durum, seçim için araçsallaştırılmış oluyor, kendisinden duymadığımız sürece güvenmediğimiz bir durum. Buna halk da güvenmez. Kürt sorununu ve Öcalan’ın durumunu seçim malzemesi haline getirmek kabul edilebilir bir durum değil” dedi.

“HDP, kendi kararını kendisi verir”

İktidarın İmralı’ya gitmelerine izin vermesi ve Öcalan’ın da HDP’ye şimdiki siyasi duruşundan farklı bir politika izlemelerini telkin etmesi durumunda ne yapacaklarının sorulması üzerine ise Oluç, şu yanıtı verdi:

“HDP, kendi kararlarını kendisi veren bir partidir. 31 Mart ve 23 Haziran’da da bunu göstermiştir. Dolayısıyla elbette ki HDP bütün öneri ve eleştirileri duyar, tartışır ve değerlendirir ve sonuçta kendisine göre bir karara varır. O yüzden kendimize güvendiğimiz için diyoruz: ‘açın kapıları’ diye.”

Oluç, parti olarak kendilerine güvenmeseler bu rahatlıkla konuşamayacaklarını ifade ederek görüş ve önerileri her zaman için “birinci ağızdan” duymanın en sağlıklı yöntem olduğunu belirtti.

“HDP’yi bölmek, hayali ihracat planıdır”

Saruhan Oluç, iktidarın “kapatarak HDP seçmenini çaresiz bırakmak ve Öcalan çıkışları ile partiyi Kürt, sol ve muhafazakar olarak üçe parçalamak” türü stratejiler yürüttüğüne yönelik yorumları da değerlendirdi.

İmralı-Edirne tartışmasının da bu stratejinin bir parçası olduğunu söyleyen Oluç, “Fakat HDP yönetimi de, seçmeni de bu gibi konularda oldukça duyarlı ve bilinçlidir. Bu tür planların, hedeflerin farkındadır ve öyle ikiye, üçe, dörde bölünme meselesi gülüp geçeceğimiz bir meseledir” yorumu yaptı.

Oluç, HDP içinde çeşitli eleştirilerin olmasının doğal olduğunu ve demokratik bir ortamda bunların tartışılabileceğini belirterek “Hele hele HDP’yi demokratik siyasetten tasfiye etmek için AYM eliyle kapatmak, ondan sonra seçmenlerini üçe, dörde bölmek; bu gerçekten hayali ihracat gibi bir plandır” diye konuştu.

HDP seçmeninin bu tür bir durumda çok daha büyük bir kenetlenme, daha kararlı bir duruş içinde olacağını ifade eden Oluç,” iktidarın eğer böyle planları varsa bunları tekrar gözden geçirmesinde fayda olduğu” değerlendirmesini yaptı.

“Seçmenimizi seçeneksiz bırakmayız”

Oluç, HDP’nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması durumunda parti olarak nasıl bir B planı izleyecekleri sorusunu da yanıtladı. “B, C ve D planlarımızı yaptık. HDP kapatılırsa seçmenimizi asla seçeneksiz bırakmayacağız” diyen Oluç, bu planların ne olacağının günü geldiğinde konuşulacağını kaydetti.

Oluç, iktidarın 452 partiliyi siyasi yasaklı hale getirmeyi isteyerek HDP’yi demokratik siyasetten tasfiye etmek istediğini söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Eğer iktidar bunların hepsini yapıp, bize büyük kaybettirmek istiyorsa, ki şu anda görünen o, o zaman biz de iktidara büyük kaybettireceğiz. Seçmenlerimiz, sadece Kürt halkı değil demokrasi güçleri de siyasi iktidardan bu ağır tasfiye operasyonun siyasi hesabını mutlaka soracaktır. Hangi kayıp daha büyük olur, onu hep beraber görürüz.”

Paylaşın