HDP’li Sancar: Enflasyon Üç Haneli, Adalet, Hukuk, Demokrasi Sıfır

Partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulunan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Üç haneli enflasyonun gerçek nedenlerini biliyoruz ekleyeyim: Sıfır demokrasi, sıfır hukuk, sıfır adalet. Bütün o talan, rant, savaş politikalarının yanına bir de demokrasiyi rafa kaldırmak hukuku yok etmek adaleti tamamen ezmek bu düzenin bu soygunun, bu sefalet tablosunun nedenleridir” dedi.

Haber Merkezi / Sancar, açıklamasının devamında, “Enflasyon üç haneli, adalet, hukuk, demokrasi sıfır. Biz bu denklemi değiştireceğiz. Bunun için inancımız da gücümüz de kararlılığımız var. Bu yol üçüncü yoldur. Bizim ne kimsenin lütfedeceği bir masada kürsüye ihtiyacımız var, ne de birilerinin bizi meşru görme konusunda sözlerine ihtiyacımız var. Yerimiz meydanlarda, halkın içindedir.” ifadelerini kullandı.

Sancar, “Bir perişanlık bir sefalet kol geziyor bu ülkede. İnsanlarımızın yüzde 90’ı yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşıyor. Bu tablo iktidarın bilinçli politikalarının bir sonucudur. Çünkü bu iktidar halka değil sermayeye, bu ülkeye değil yandaşlara ranta ayırıyor kaynakları o yüzden ülkede sefalet açlık kol geziyor ” dedi.

TÜİK tarafından yüzde 61 olarak açıklanan enflasyon rakamlarını hatırlatan Sancar Türkiye’nin yüksek enflasyonda dünya sıralamasında ikinci olduğunu kaydetti. Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) 12 aylık enflasyon artışını yüzde 142,63 olarak duyurduğunu hatırlatan Sancar “Üç haneli enflasyona ulaşmış durumdayız” diye konuştu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sancar, şunları söyledi:

“Grup toplantımıza hoş geldiniz. Bugün 5 Nisan Avukatlar Günü. Savunma, adaletin temelidir bunu biliyoruz. Ama savunmaya yönelik baskıların, adaleti çökertme politikaları sonucu olarak her geçen gün daha da ağırlaştığını biliyoruz. Buradan insan hakları için, adalet için, hak için mücadele eden bütün avukatların gününü kutluyorum. Meslektaşlarım, öğrencilerim, sınıf arkadaşlarımdırlar. Büyük bedeller ödeyerek cesaretle mücadele sürdüren bütün avukatlara teşekkürlerimi iletiyor, tebrik ediyorum.

“İktidarın sürdürdüğü politikalarla ülke yoksullaşıyor”

Ülke yangın yeri. Bizler gittiğimiz her yerde bu yangının ne kadar büyük olduğunu bizzat halkın içinde gözlüyoruz, görüyoruz. Büyük bir krizin içine sürüklenmiş insanlarımızın büyük çoğunluğu yoksulluk ve açlık sınırı altında yaşıyor. Bu, iktidarın bilinçli politikalarının sonucudur. Çünkü bu iktidar halka değil sermayeye, ülkeye değil ranta ve sömürüye ayırıyor kaynakları. O nedenle ülkede yoksulluk, açlık, sefalet kol geziyor. En son hafta sonu Malatya’da gördük bunu ama gittiğimiz başka şehirlerde de tablo değişmiyor. Belki bazı bölgelerimizde ve şehirlerimizde çok daha ağır sorunlar yaşanıyor. Bunların hepsi bu ülkenin içine sürüklendiği bilinçli politikaların ve çöküşün ürünüdür. Bir çöküş yaşanıyor. İktidarın onca yıldır sürdürdüğü politikalarla ülke yoksullaşıyor, insanlarımız perişan hale sokuluyor.

“Yoksulluk ve açlık 3 kat arttı”

Enflasyon rakamları açıklandı. Son 20 yılın en yüksek rakamları ama pek çok açıdan rekorlar var. Onları ayrı ayrı saymayacağım, enflasyonun ne demek olduğunu hepimiz ancak yaşayarak öğrenebiliyoruz. Sadece rakamlardan ibaret değildir enflasyon. Bizzat hayatın içinde yaşadığımız acı bir gerçekliktir. Dünya sıralamasında Türkiye 2. sırada yüksek enflasyonda. Enflasyon halkın ezilmesi demektir, zamların üst üste gelmesi demektir. Hangi ürünlere, hangi kalemlere ne zamlar geldi? Açıklanan rakamlar iktidarın kontrolünde olan ve manipüle ettiği bir kurumun rakamı yani TÜİK’in rakamları.

Yüzde 61’in üzerinde gösteriyor TÜİK ama ENAG’da çalışan değerli akademisyenler bu oranın yüzde 140’ların üzerinde olduğunu söylüyorlar. Yani 3 haneli rakamlara ulaşmış durumdayız. Yani yoksulluk ve açlık 3 kat daha artmıştır. Üstelik bu iktidar yıl sonu enflasyonu öngörüsünü yüzde 22 civarında açıklamıştı. İlk 3 ayda bunu geride bırakmış oldu. Nereye gidiyor bu paralar? Bu ülkenin kaynakları var, bu ülkenin zenginlikleri var. Bu ülkede adil ve refah içinde yaşam sürmek için imkanlar var ama bunların nasıl kullanıldığı işte sonucu belirliyor.

“İktidar kaynakları ranta ve savaşa aktarıyor”

İktidar bu kaynakları talana, ranta, sömürüye, savaşa aktarıyor. O nedenle ülkede büyük çoğunluğu yoksullaştırıyor, küçük bir azınlığı durmadan zenginleştiriyor. Ortada çetelere, bir avuç sermayedara peşkeş çekilen kaynaklar var. Bunun sonucunda ortaya çıkan acı bir gerçek var; zam oranları. Doğalgaza yüzde 100’ün üzerinde zam geldi. Elektrik de aynı şekilde zamlandı.

Akaryakıta, benzine, mazota yüzde 200’ün üzerinde zam yapıldı. Ayçiçek yağı, un, şeker ve diğer gıdalara en az yüzde 100 zam geldi. Emekliye yüzde 25, memura yüzde 30, asgari ücrete yüzde 50 zam yapıldı ama bunların hepsi ilk 3 ayda eridi gitti. Böylece böbürlene böbürlene ilan ettikleri zam rakamlarının tamamı emekçilerimizin, dar gelirlimizin, emeklimizin cebinden uçtu gitti. Geriye yoksulluk, yokluk ve sefalet kaldı.

“Milletin aşına, ekmeğine, geçimine göz dikenlerden mutlaka hesap soracağız”

Asgari ücretin yeniden düzenlenmesini talep ediyoruz, kanun teklifi veriyoruz. Diyoruz ki 3 ayda bir yenilenmeli ve enflasyona göre yeniden ayarlanmalıdır. Sadece asgari ücret değil bütün ücretler için geçerli. Oysa iktidar, asgari ücretin artırılması konusunda çelişkili açıklamalarla şaşkınlık içinde ne yapacağını, halka ne anlatacağını bilmeden hareket ediyor. Bir bakıyorsunuz yakında asgari ücrete zam yapılacak diye bir bakan çıkıyor, sonra AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı bunu yalanlıyor yani asgari ücrete ancak Aralık ayında zam yapılacağını söylüyor. Kendisinin bir sözünü aktaracağım.

Erdoğan’ın sözü şu: Vicdansızlık yaparak milletin aşına, ekmeğine, işine göz dikenlere acımayacağız. Kim bunlar? Esnaf mı, küçük üretici mi, emekçi mi, emekli mi, kim bunlar? Milletin aşına ekmeğine geçimine göz dikenler kimler? Tabii ki bu iktidardır. Biz buradan ilan ediyoruz. Milletin aşına, ekmeğine, geçimine göz dikenlerden mutlaka hesap soracağız. Bunların kim olduğunu bu halk biliyor ve vicdansızlığın nereden geldiğini de biliyor. Zamanı gelince bir fatura olarak bu iktidarın karşısına çıkaracaklar.

“İktidar korkuyor, korkusu büyüdükçe de saldırganlığı artıyor”

Bunlar hayal satmaya çalışıyorlar. Hayali ticaret Türkiye geçmişinde de bir gerçeklik, fakat bunların satabilecekleri hayal bile kalmadı. Sadece yalan-çarpıtma ve sürekli olarak baskı ile ayakta kalmaya çalışıyorlar. Yalanlarla ayakta kalmaya çabalıyorlar. Hakikatleri sürekli çarpıtıyorlar. Bu yetmiyor, itiraz edenin sesini kısmaya çalışıyorlar. Kaç kere söylemiştim burada bir kez daha söyleyeyim.

Yoksullukla mücadele derdi olmayan iktidarlar, yoksullarla mücadele ederler. Çünkü yoksulların sesini yükseltmesi, itirazını büyütmesi bu düzenin sonunu getirecek bilirler. İşte biz de bu düzenin sonunu getirecek olanın ne olduğunu gayet iyi bildiğimiz için sürekli olarak bütün emekçilerin, ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, mağdurların ve mazlumların bir araya gelmesini savunuyoruz.

Bu çağrıyı yapıyor ve bu yolda ilerliyoruz. İlerledikçe de bu gücü ortaya çıkarıyoruz. Bu iktidar da bu gücü gördükçe korkuyor. Korkusu büyüdükçe saldırganlığı artıyor. HDP’ye saldırılarının temelinde tam da bu korku var. Biz ekmek ve özgürlük mücadelesini birleştirdiğimizde, hak ve adalet mücadelesiyle iş ve aş mücadelesini buluşturduğumuzda bu düzeni mutlaka değiştireceğiz. İşte bunu görüyor ve bunu biliyorlar. Bundan korkuyorlar.

“Üç haneli enflasyonun nedeni sıfır demokrasi, sıfır hukuk, sıfır adalet”

Üç haneli enflasyonun gerçek nedenlerini biliyoruz. Sıfır demokrasi, sıfır hukuk, sıfır adalet. Evet, bütün o talan, savaş ve rant politikalarının yanına bir de demokrasiyi rafa kaldırmak, hukuku yok etmek, adaleti tamamen ezmek bu düzenin, bu soygunun, bu sefalet tablosunun nedenidir. Enflasyon üç haneli; adalet sıfır, hukuk sıfır, demokrasi sıfır. İşte biz bu denklemi tersine çevireceğiz. Bu denklemi tersine çevirdiğimizde bu ülkeye adaleti de refahı da eşitliği de barış içinde ortak yaşamı da getireceğiz.

Bunu getirmek için inancımız da var, gücümüz de var, kararlılığımız da var. Bu yol Üçüncü Yoldur. Bu ülkeyi aydınlığa çıkaracak olan yoldur. Bu ülkeye gerçek alternatifi sunan yoldur. Bu yol bizim yolumuzdur. Adalet yoludur, demokrasi yoludur, barış ve özgürlük yoludur. HDP, Üçüncü Yolu büyüttükçe; demokrasi güçleriyle, ezilenlerle, emekçilerle birlikte yürüyüşünü güçlendirdikçe bu karanlık tünelin ucunda aydınlığın olduğunu hepimiz daha iyi görüyoruz ve başaracağız. Newroz meydanları bunu gösterdi. Kongrelerimizde ve sokaklarda bunu görüyoruz.

“Bizim kimsenin lütfedeceği bir masada kürsüye ihtiyacımız yok”

HDP halkın içindedir. HDP halk ile birliktedir ve halk için çalışmaktadır. Bu çalışmaların sonucunu büyük bir demokrasi ittifakını inşa ederek mutlaka alacaktır. Bu sonuçlar mutlaka ortaya çıkacaktır. Bizim ne kimsenin lütfedeceği bir masada kürsüye ihtiyacımız var ne de birilerinin bizi meşru görme konusunda sözlerine ihtiyacımız var. Meşruluğumuz haklılığımızdadır, yerimiz meydanlardadır, halkın içinde ve halk ile birliktedir.

“Hem bu iktidarı göndereceğiz, hem de bu iktidarı besleyen düzeni değiştireceğiz”

Evet, bu düzeni değiştireceğiz. İktidarı göndermekle kalmayacağız, bu iktidarı götürecek gerçek güç bu ülkeye özgürlükçü, adaletli bir seçenek oluşturacak güçtür. Alternatif üretmeden, bunu halka gerçekçi bir şekilde aktarmadan, halkın buna inanmasını sağlamadan bu iktidarı da gönderemezsiniz bu düzeni de değiştiremezsiniz. Biz ikisini birlikte yapacağız. Hem bu iktidarı göndereceğiz, hem de bu iktidarı besleyen düzeni değiştireceğiz. Bu konuda kararlıyız. Bütün kuşatmamalara, baskılara, adaletsizliğe ve engellemelere rağmen bu yoldan bir milim şaşmadık ve şaşmayacağız. Biz halk için varız ve halkın gücü bu düzeni değiştirmeye yetecektir. İnancımız tamdır, bunu en yakın zamanda bütün ülkeye ve bütün dünyaya göstereceğiz. Bunu göstermeye ve başarmaya kararlıyız.

“Yeni yollar inşa edeceğiz, etmek zorundayız”

Çeşitli kumpaslarla bizi yolumuzdan alıkoymaya çalışıyorlar. Şurada Sincan’da Kobanî Kumpas Davası sürüyor. Her gün yeni rezaletler, hukuk ve adalet adına yeni rezaletler yaşanıyor. Mahkemenin heyet başkanının bir çete üyesi olarak soruşturmaya tabii tutulması, gözaltına alınması davanın kumpas olduğunun en açık kanıtıdır. Kimler, hangi güçler bu davanın arkasında, biliyoruz.

Hangi amaçla bu dava yürütülüyor, biliyoruz. Bildiğimiz için en ufak bir tereddüt yaşamadan arkadaşlarımızla birlikte dimdik hakkı, hakikati ve demokratik geleceği savunmaya devam edeceğiz. Mahkeme salonunda yoldaşlarımız bu kumpasları hem mahkeme heyetinin hem de onların arkasındakilerin yüzüne çarpıyor. Hem de halka ulaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Belki bizim eksikliğimizdir, belki yeterince kanal yaratamıyor olabiliriz arkadaşlarımızın sesini bu ülkenin bütün insanlarına ulaştırmak için.

Evet, medya kontrol altında, iktidar her şeyi kontrol ediyor, seslerimizi kısmak için her yolu deniyor ama yine de yol bulmak zorundayız. Orada her gün adalet, barış, hak, hukuk ve demokrasi adına söylenen sözleri tarih yazıyor ama bizler bu sözleri en geniş kesimlere ulaştırmakla yükümlüyüz. Bu yükümlülüğümüzü yeterince yerine getiremiyorsak arkadaşlarımıza özeleştiri veriyoruz. Ama uğraşacağız, çabalayacağız. Yol yaratacağız, yolların tamamı kapatılırsa yeni yollar inşa edeceğiz, etmek zorundayız.

“Selam olsun Kobanî Kumpas Davasında onurla direnen yoldaşlarımıza!”

Sahte belgeler, sahte gizli tanıklar, savunma hakkının kısıtlanması, mahkemeye gidiş gelişlerdeki işkenceler, yaşanan hukuksuzluklar hepsi bu davanın kumpas davası olduğunu ortaya koyuyor. Ne yapacaklarını şaşırmışlar, hangi yolu deneyeceklerini bilemiyorlar. O nedenle tek yolda ilerliyorlar. Pişkinlik, yüzsüzlük ve tabii bunların ortak paydası olan vicdansızlık.

Yolu bu şekilde gidebileceğini sanan çok zalim çıktı tarihte, geçmişte başka ülkelerde ve bu topraklarda. Ama direnenler hep kazandı. Bunu biliyoruz. Hak ve hakikat mutlaka kazandı. Bunu biliyoruz, burada da aynı şeyi bir kez daha göstereceğiz. Arkadaşlarımız onurla direniyor, bu ülkeye eşit ortak yaşamı ve demokrasiyi getirmek için konuşuyor ve ayakta dimdik durarak sözlerini her yere söylüyor. Selam olsun bu arkadaşlarımıza, selam olsun bu yolda direnen bütün yoldaşlara!

“Tanıklar tanıklıklarını reddediyor, görün nasıl bir kumpas söz konusu”

Örnekler saymak istiyorum. Bu kürsüden bunları halka duyurmak vazifemizdir. Mahkeme davanın seyrini değiştirmek için zorlama yöntemlerle daha önce belirlediği müştekileri arıyor, davaya katılmalarını talep ediyor. Buradan hem bir suç unsuru üretmeye hem de şikayetçi sayısını artırmaya çalışıyor. Bu amaçla biliyorsunuz Et ve Süt Kurumunu bile mahkemeye dahil etmişlerdi mağdur olarak. 6-8 Ekim 2014’te şüpheli olarak ifadeleri alınanların, ifadeleri şimdi tanık olarak dosyaya konuyor ve onlar da bu ifadeleri reddediyorlar.

Bizzat kendilerinin bu mahkeme heyetinin ve arkasındaki güçlerin tanık olarak duruşmada konuşturdukları kişiler, bu tanıklığı reddediyor. Kendilerine manipülasyonlarla söyletilmek istenen sözleri söylemiyorlar. Bu kadar baskı varken, bu kadar zulüm varken bu insanlar bu ifadeleri vermeyi kabul etmiyorlar. Yani delili nereden üreteceklerini de bilemiyorlar. Başvurdukları kaynaklar da onların istediklerini değil tam tersini ortaya koyuyor. Mahkeme başkanı sürekli tanıkları yönlendirmeye çalışıyor. Arkadaşlarımız cevabını veriyor elbette ama görün işte nasıl bir mizansen, nasıl bir kurgu, nasıl bir kumpas söz konusu.

“Umut arttıkça güç büyüyecek ve bu savaşçı iktidar da gidecek”

Tekrar söylüyorum, bu mahkeme heyetinin başında yer alan kişi uzun süre duruşmaların seyrini belirledi. Kimdi bu Bahtiyar Çolak. 23 Mart’ta kendilerini derin devletin ticari istihbarat ayağı olarak adlandıran Atadedeler suç örgütüne düzenlenen operasyon kapsamında gözaltına alındı. Böylece bu davanın heyetlerinin de nasıl belirlendiğini, bizzat bu sistem gizleyemez hale geldi.

Yani sistemin kendisi de kumpası gizleyemez durumdadır. Böyle bir mahkemeden adalet nasıl beklenir? Kim, neyin adaletini sağlayacak böyle bir kurguda, böyle bir ortamda, böyle bir mekanizmada. Buradan adalet elbette çıkmayacak ama buradan adalet umudu, inancı bizim arkadaşlarımızın o direnciyle çıkacak. Tıpkı HDP’nin her yerde yaptığı gibi. Mücadele büyüdükçe umut artacak. Umut arttıkça güç büyüyecek. Güç büyüdükçe bu iktidar gidecek. Bu zalim, bu sömürücü, bu yalancı, talancı, savaşçı iktidar da gidecek.

“Alternatif büyük barış isteyen HDP’dedir, Demokrasi İttifakındadır”

Bu iktidar bütün bunları yapıyor ama doğrusunu isterseniz, diğer muhalefet partilerinin de bu iktidarın yaptıkları karşısında söylediği pek anlamlı bir söz duyamıyoruz. Bunca açık bir kumpas davasına, bu kadar büyük adaletsizliğe, bu kadar büyük hile yalan dolana karşı, geleceğe adalet vaadiyle yola çıktıklarını iddia eden muhalefet partilerinden de diğer muhalefet partilerinden de anlamlı bir söz, ciddi bir tepki duymadığımız gibi HDP’yi kriminalize etmeye yönelik bazı fısıltıları veya bazı lafları duyabiliyoruz.

Bir ülkede bu kadar büyük bir adaletsizlik, soygun, talan, yalan ve savaş varken halka umut verebilmeniz için cesur, tutarlı ve samimi olmanız lazım. Eğer bunu yapmazsanız bu iktidarın çizdiği oyun sahası içinde kalmaya devam ederseniz, alternatif olduğunuza bu halkı inandıramazsınız. Alternatifin nerede olduğunu bu halk biliyor. Alternatif gerçekten barış isteyen, güçlü demokrasi isteyen, adalet isteyen, barış isteyen, büyük barış isteyen HDP’dedir. Alternatif buradadır. Bu fikriyattadır, mücadelededir.

Halk bu mücadelede kimlerin tutarlı, samimi, kararlı, dirençli olduğunu her geçen gün daha iyi görecektir. O nedenle, HDP ve birlikte yürümek için büyütmeye çalıştığı Demokrasi İttifakı bu ülkede bu topluma gerçek alternatifi sunuyor. Yeni bir başlangıç için seçeneğin ve umudun nerde olduğunu gösteriyor. Bunun için bedel ödüyor. Bunun için her türlü zorluğu göze alıyor HDP ve HDP’nin her bir ferdi ve bireyi.

“Alternatif olmak istiyorsanız, bu iktidarın zihniyetinden uzaklaşmak zorundasınız”

Demokrasi güçleriyle bu birlikteliği büyüttükçe alternatifi hayata geçirmek için hiçbir sebep yok. O nedenle tekrar diğer muhalefet partilerine buradan seslenmeyi görev biliyorum. Macaristan gibi örnekleri uzun uzun anlatamayacağım. Dünya tarihinde yakın ve uzak örnekleri de anlatmayacağım. Bir şeyi mutlaka vurgulamak gerekiyor. Eğer bu iktidarın alternatifi olmak istiyorsanız bu iktidarın zihniyetinden uzaklaşmak zorundasınız.

Eğer gerçekten bu ülkeye demokrasi adalet, barış, getirmek istiyorsanız iktidarın çizdiği oyun sahası içinde kalmayacaksınız. Kalırsanız alternatif değil makyajlı, yeni görünümlü eski düzenden başka bir yere çıkmaz bu yol. Bu ülkenin böyle zaman kaybetmeye tahammülü kalmadı. Bu ülkede yıkım, zulüm, adaletsizlik almış başını gidiyor. Hiçbirimizin ve hiç kimsenin bunun karşısında oyunlarla, kuru sözlerle, boş mesajlarla vakit geçirmeye hakkı yok. İşte HDP bunu her seferinde bütün mücadele alanlarında ortaya koymaya devam ettiği için baskılara rağmen umudu büyütüyor ve gerçek seçeneğin adresini gösteriyor.

“Halkın iradesini, değişimin kaynağı yapmayı mutlaka başaracağız”

İşte buradadır. Üçüncü Yoldadır. Demokrasi, özgürlük, eşitlik buradadır. Bu inanç bizim kararlılığımızla her geçen gün daha da büyüyor. Her gittiğimiz yerde halklarımız buna nasıl daha fazla sarıldığını ve bu fikriyat etrafında nasıl kenetlendiğini bize gösteriyor. Sorumluluğumuz büyüktür, bunun farkındayız. Bu fikriyatın hakkını her alanda eksiksiz yerine getirdiğimizi iddia etmiyoruz. Eksiklerimiz var, bunları da halkın uyarılarıyla önümüze koyuyoruz.

Eksikler nerededir, yanlışlar nedir bunları değerlendiriyoruz ve bu ülkeyi bu final yılında özgürlüğün, adaletin, eşit, yurttaşlığın barışın yolunun açıldığı bir duruma getirmek için her fedakarlığı ve mücadeleyi yapacağız. Buradan halkımıza bunun için bir kez daha söz veriyoruz. Bizi uyarmaya devam edin, bizi eleştirin, eksiklerimizi gösterin, yolumuzu aydınlatın. Bizim yolumuzu aydınlatacak olan halkın vicdanıdır, halkların sağduyusu ve ortak umududur. Biz o iradeye ve umuda bağlı kalmaya söz veriyoruz. Onların bu iradesini bu ülkede değişimin kaynağı yapmayı mutlaka başaracağız. Bunu da bir kez daha vurgulamak istiyorum.

“Ülkede savaş politikalarına sarılan iktidar, barış ve arabuluculukta nasıl inandırıcı olsun?”

Bu iktidar, ülkedeki yıkımın üstünü örtmek için şimdi barış güvercini rolüne soyunmuş uluslararası alanda. Ukrayna işgali ile devam eden savaşta bu iktidarın kapmaya çalıştığı rolden söz ediyorum. Savaş yıkımdır bunu biliyoruz. Her geçen gün fotoğraflar çıkıyor. Savaş acıdır ama yıkım ve acı esas olarak halklar içindir, muktedirler için değildir. Bir avuç savaş baronunun buradan nasıl nemalandığını biliyoruz.

Barışı her yerde ve her şart altında savunmayı varlık nedenimiz olarak görüyoruz. Savaşın her türüne karşı çıkmayı varoluş gerekçemiz olarak görüyoruz. Bu iktidar Ukrayna işgali ile başlayan ve yıkımlarla devam eden savaşta barışı kuracak aktör, arabulucu rolünü üstlenmek için uğraşıyor ama nasıl inandırıcı olsun. Ülkede savaş politikalarına sarılan, bölgede savaş ve işgal politikaları yürüten bu iktidarın nasıl bu savaşta barışı sağlayacağına inansın insanlar. Biz uyarıyoruz.

Dolmabahçe’de buluşma oldu ve yandaş gazeteciler “Dolmabahçe umut yarattı” diye manşet attılar. Oysa Dolmabahçe’nin umut yarattığı başka bir örnek var. 2015 28 Şubat’ında Dolmabahçe Mutabakatı vardı ve umutlar yeşermişti ama bunları yok eden bu iktidar oldu. Üstelik bunu yok etmekle kalmadı en ağır savaş politikalarına başvurdu. O savaş politikalarının yarattığı yıkım ortada. Ülkenin geldiği bu çöküş tablosunun en önemli sebebi de bu savaş politikalarıdır.

“Esas görevimiz bu ülkede büyük bir barış hareketi oluşturmaktır”

Böyle savaş politikaları yürüten bu iktidarın şimdi barış güvercini rolünü oynaması inandırıcı değildir. Biz bu savaşın ancak halkların ortak iradesiyle ve halkların hakları teslim edilerek sona erebileceğini biliyoruz. Öyle bir yandan savaş politikaları yürüten öbür yandan başka yerlerde barış güvercini rolü oynayanlarla değil, bu savaştan fırsatçılık yaratma hevesinde olanlarla değil, halkların ortak mücadelesi ile sağlanabilir barış. Ülkede de böyle bölgede de böyle, dünyanın her yerinde de bu böyledir.

O nedenle tekrar söylüyoruz; esas görevimiz bu ülkede büyük bir barış hareketi oluşturmaktır. Bu barış hareketi önce bu ülkedeki savaş politikalarına karşı güçlü bir set oluşturacaktır. Önce bölgede barışı sağlamak için, bölgede yeni katılımlarla büyük bir barış hareketinin daha da büyümesi sağlanmalıdır. Ve uluslararası barış hareketiyle bu çerçevede mutlaka ama mutlaka dayanışma içinde olmak gerekiyor. Ortak mücadele içinde olmak gerekiyor. Barışı halkların ortak mücadelesi sağlayabilir, halkların güçlü talebi sağlayabilir. Halkların haklarına saygı temelinde yürütülecek mücadele sağlar.

“Sadece Ukrayna’da değil Afrin’de Rojava’da da işgale karşı çıkacağız”

O nedenle şimdi bu savaştaki arabuluculuk girişimlerini ülkede kendi politikalarına yönelik bir onaya dönüştürmeyi başaramayacak bu iktidar. Başaramaması için bizlerin gerçek, kalıcı ve evrensel barışı hedefleyen büyük hareketi birlikte oluşturmamız lazım. Demokrasi İttifakının temel hedeflerinden biri budur. Savaşa her yerde hayır, barış her yerde ve hemen şimdi diyeceğiz. Sadece Ukrayna’da değil Afrin’de Rojava’da da işgale karşı çıkacağız. Sadece bir yerde yürütülen savaşa değil bu ülkedeki savaş politikalarına karşı çıkacağız.

Adalet nasıl ayrımsız savunulunca anlamlı bir mücadele konusu olabilirse barış da öyledir. Adaleti ayrımsız savunursanız ancak adaleti istediğinize inandırırsınız insanları. Barış için de aynı şey geçerlidir. Barışı her yerde ve herkes için ve hemen şimdi istemezseniz, barış konusunda samimi olduğunuz asla kabul edilemez. Biz savaşları halkların ortak demokratik ve eşit hak mücadelesiyle bitireceğimizi biliyoruz. Bunun için de mücadeleyi büyütmeyi önümüze büyük bir görev, büyük bir hedef olarak koyuyoruz ve bunu da mutlaka başaracağız.

“Newroz gerçek barışın ne demek olduğunu haykırdı”

Bu iktidar HDP’yi hedef alıyor, Üçüncü Yol siyasetinden korkuyor. Ama Üçüncü yol siyasetinden korkan başka çevreler de var. Üçüncü Yol siyasetinin bu ülkede büyük barışı sağlayacak asıl alternatif olduğunu bilenler, bu düzenin değişeceği yolun da bu olduğunu biliyor. O nedenle önümüzü tıkamak için her türlü açık, örtülü oyuna başvuruluyor, başvurulacak ama biz yolumuzdan şaşmayacağız. Biz bu ülkeye, bu ülkenin halkalarına demokrasiyi, adaleti, barışı getireceğiz. Bunun için ne gerekiyorsa yapacağız .

Bizimle gelecek. HDP’yle büyük barış kurulacak, demokrasi ve adalet kurulacak. Emekçilerin, ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, büyük buluşmasıyla değişecek bu düzen. Newroz bunu haykırdı. Newroz gerçek barışın ne demek olduğunu haykırdı. Newroz aynı zamanda gerçek kurtuluşun nereden ve nasıl geçtiğini gösterdi. Türkiye’nin 70 merkezinde milyonlar meydanlara doluştular, ortak mücadele istediler, ortak mücadele için iradelerini ortaya koydular. Bu ortak mücadeleyi de soyguna, sömürüye, savaşa, talana, yalana karşı birlikte yürüme çağrısını büyüttüler.

“Newroz’da verilen mesajları 1 Mayıs’ta daha da büyüyeceğiz”

İşte o mesajları şimdi biz 1 Mayıs meydanlarında daha da büyüyeceğiz. 1 Mayıs’a da bu ruhla hazırlanıyoruz. 1 Mayıs meydanları da bu ruhla dolacaktır. İşte bu ruh, ülkenin gerçekten demokrasiye, eşitliğe, özgürlüğe, adalete ulaşacağı yolu da bizlere göstermektedir. Bizlerin önüne bu yolu yürümeyi bir görev olarak koymaktadır. Bugün dünden daha umutluyuz, bugün dünden daha güçlüyüz. Bu ülkede en büyük şey acıdır, acılar büyütülmektedir; yoksullukla, zulümle, baskıyla büyütülmektedir.

Acılara alışılmaz. Bazı yandaş gazetecilerin sözlerini dinliyorum. “Ben bu zamlara alıştım halk da alışacak” diyorlar. Ama unutuyorlar bu yoksulluk aynı zamanda büyük bir acıdır. Sevgili ozan Ahmet Telli’nin dediği gibi “Acılara alışılmaz. Bir şeyler var değişecek. Bir şeyler var değiştirmemiz gereken. Önce acılardan başlanacak.” Biz acıları değiştireceğiz. Acılar; umutsuzluk ve yılgınlık, kin ve nefret kaynağı olarak değil aşk için bir kaynak olarak kullanılmalı. Özgürlük, demokrasi, barış ve adalet aşkı için bu acıları mücadele kaynağımız yapacağız. Başaracağız bundan şüphemiz yok. Kimsenin de şüphesi olmasın. Yolumuz açıktır. Hak yardımcımız, Hızır yoldaşımızdır.”

Paylaşın

Yedi Siyasi Parti Ve Örgütten ‘1 Mayıs’ Çağrısı

Emek Partisi (EMEP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Halkevleri, Halkların Demokratik Partisi (HDP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’ne dair yazılı açıklama yaptı.

“Zamlara, yoksulluğa, savaşa ve sömürüye karşı 1 Mayıs’ta alanlardayız. Ekmek, barış, özgürlük için haydi 1 Mayıs’a!” başlıklı açıklamada, işçi ve emekçileri acımasızca çarklara süren işverenlerin, pandemi ve ekonomik krizin tüm yükünü yoksul halkın sırtına bindirdiği belirtildi.

Açıklamada, şu ifadeler yer aldı: “AKP’li bakanların gözlerindeki ışıltı arttıkça yoksulların gözlerinde fer sönüyor. Maalesef ki 2022 yılının 1 Mayıs’ını zenginlerle yoksullar arasında uçuruma dönüşen mesafe ile karşılıyoruz. Neoliberal politikalarla tarımı bitme noktasına getiren, ülkeyi uluslararası tekellerin ucuz emek cennetine dönüştüren ve talan politikalarına yol veren AKP hükümeti, yaşanan yoksulluğun asıl siyasi sorumlusudur.

Asgari ücret şimdiden pul oldu. Toplu İş Sözleşmesi’nde belirlenen ücretler enflasyona ezdirildi. İktidar ülkeyi hiper-enflasyona mahkum etti. Saray’ın şatafatı arttıkça halkın sofrasındaki porsiyon küçüldü. Temel tüketim ürünlerinde zam yağmuru pervasızlaşarak rutinleşti. Elektrik, doğalgaz, internet, ulaşım, iletişim faturaları cep yakıyor. Bebekler ve çocuklar besin ürünlerine erişemiyor. Hastalanan insanlar ilaca, parasız ve nitelikli sağlık hizmetlerine erişemiyor.  Hükümet KDV’de indirim yaparak göz boyasa da zam makinesi harıl harıl çalışıyor. TL dolar karşısında kar gibi eriyor, aradaki fark yine halka ödetiliyor.

Halkın sofrasına ateş düştü

Kürt sorunu ve diğer toplumsal sorunları şiddet ve savaş politikalarıyla çözme ısrarı Türkiye’yi uçuruma, krize, açlık ve yoksulluğa sürükledi. ‘Bir mermi kaç para?’ diyenler halkın sofrasına ateş düşürdü. Kayyımlar, irade gaspları, siyasi darbeler, emeğe, ekmeğe, alın terine saldırıya dönüştü. Yoksul halkın sırtına vergi ve zam yükü bindiren Hükümet, sıra sermaye çevrelerinin taleplerine gelince kıyakta, teşvikte, vergi borçlarını silmekte sınır tanımıyor. ‘Beşli çete’ başta olmak üzere patron örgütlerinin önüne kırmızı halılar seriliyor. Yangından mal kaçırırcasına yandaşa haksız ihaleler dağıtılıyor. Her açılan köprü ya da otoban yolundan, doğmamış bebeklere borç biçiliyor. Asgari ücret, temel ücrete dönüştürüldü; açlık olağan hale getirildi. Gençler gelecekten umudunu kesti, işsizlik çığ gibi büyüdü, büyüyor. Üretici köylü gübre atmadan mahsul ekiyor, traktöre haciz geliyor.

Pandemi ile beraber ev içi emeği giderek artan kadınlar, işlerinden de ilk ayrılanlar oldu. Yaşlı, çocuk bakımı üzerinde olan kadınlar, hem yeniden üretim alanında hem de üretim alanında giderek eziliyor. İktidarın kadınlara açmış olduğu savaş her gün kadınların öldürülmesi ile sonuçlanıyor. Katiller, tecavüzcüler, çocuk istismarcıları sokaklarda gezerken hayatını savunan kadınlar tutsak ediliyor. Kadınlar tüm bunlara karşı emekleri, bedenleri, kimlikleri, yaşamları için mücadele veriyor. 8 Mart alanları kadınların yoksulluğa, işsizliğe ve kendi yaşamlarına yönelik saldırılara karşı mücadele alanlarına dönüştü.

Toplum tüm bu yıkım karşısında elbette isyan ediyor, 2022 yılı işçi sınıfının grev dalgasıyla başladı. Aralık ayından bu yana 120 fabrika ve işyerinde grevler yapıldı. Pandemi sürecinin başında önemi tartışılan kuryelerin isyanıyla başlayan eylem dalgasında tekstil işçilerinin, metal işçilerinin, gemi söküm işçilerinin direnişleri birbirini izledi. Migros depo işçilerinin zaferi, tüm Türkiye’ye umut oldu. Sağlık emekçileri de greve giderken, belediye ve metal işçileri meydanları doldurdu. Zam dalgasına karşı Türkiye halklarının eylem dalgası da yaşandı. Marmaris’ten Yüksekova’ya, Bodrum’dan Bazid’e kadar binlerce kişi sokaklara çıkıp ‘geçinemiyoruz’ isyanını yükseltti.

Ayağa kalkma günü

1 Mayıs halkın katlanan yoksulluğuna, bitmek bilmez zam dalgasına ve işsizliğe karşı ayağa kalkma günüdür. 1 Mayıs, işçi sınıfı ve yoksul halkın bu gidişata en güçlü şekilde ‘dur’ deme günüdür. 1 Mayıs, bütün mücadeleleri birleştirme ve emekçilerin topyekun olarak soyguncuların, talancıların, sermaye sınıfının karşısına çıkma günüdür. 1 Mayıs Türk, Kürt, Arap her milliyetten işçilerin ve Alevi-Sünni, inanan-inanmayan demeden her kesimden emekçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. Bunun en güçlü örneklerinden birini bu yıl 1 Mayıs’ta Türkiye işçi sınıfı ve halkımız gösterecektir.

İktidar kendi bekasını sürdürmek için halk üzerinde her türden baskıyı artırırken düzen muhalefeti halkı sokaktan geri çekiyor, tüm çözümü sandığa havale ediyor. Oysa son seçim yasası değişikliğinde de görüldüğü üzere ne sandık güvende ne de seçim. Bizler 7 parti ve örgüt olarak, halkımızı ekmek, demokrasi ve özgürlük için 1 Mayıs alanlarını doldurmaya çağırıyoruz. Sermayenin iktidarını değil; halkın iktidarını sağlamanın güvencesi sokaktır, meydanlardır, dayanışmadır, mücadeledir.

Bunu 8 Mart’ta alanları dolduran kadınların direnişi gösterdi. Kürt halkı başta olmak üzere eşitlik ve özgürlük için Newroz alanlarını dolduran yüz binlerin görkemli serhildanı gösterdi. Şimdi 8 Mart’taki kadın direnişinden, Newroz’daki milyonların mücadelesinden ilham alarak 1 Mayıs alanlarını büyük halk denizine çevirme zamanıdır. 1 Mayıs meydanları zeytinin sesiyle, özgürce akan derelerin kardeşliğiyle, doğanın talanına karşı toprağına, havasına, suyuna sahip çıkanların çığlıyla coşacak. Adına uygun olarak 1 Mayıs; yerlisiyle, mültecisiyle tüm işçi ve emekçilerin ortak hak taleplerine sahne olacak.

7 parti ve örgüt olarak 1 Mayıs’ın tüm ülke çapında yaygın ve kitlesel kutlanması için sendika konfederasyonlarına, emek ve meslek örgütlerine çağrıda bulunuyoruz; çalışmalara gecikmeden ve bir an önce başlayalım. 1 Mayıs haftasında fabrika, işyerleri ve mahallelerde kutlamalar gerçekleştirelim. Uluslararası işçi sınıfının ‘1 Mayıs Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü’, uluslararası sermayeye ve gericiliğe karşı enternasyonal dayanışma ve mücadelenin bir parçası olacaktır.

Tüm halkımızın 1 Mayıs’ını şimdiden kutluyoruz. Haydi 1 Mayıs’a!”

Paylaşın

HDP’li Sancar’dan Dikkat Çeken ‘Üçüncü Yol’ Açıklaması

Partisinin Malatya kongresinde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Şimdi yeni bir başlangıç zamanıdır. Ne mevcut iktidarın soygun, yalancı, imhacı, savaşçı politikaları ne de değişim adına makyaj ile yeni bir dönem vaatleri. İkisi de olmayacak. Şimdi 3’üncü yol zamanıdır. Şimdi HDP ile birlikte büyük demokrasi ittifakının zamanıdır.” dedi.

Haber Merkezi / Sancar, “Bütün baskılara, kumpaslara karşı halkın bu kararlı yürüyüşü, inancı, desteğiyle mücadelesini büyüterek yürüyor. Demokrasi İttifakı’nı da en geniş kesimleri kapsayacak şekilde kurma kararını sürdürüyor. Bu yolda da başarılı ve önemli gelişmeler yaşanıyor” ifadelerini kullandı.

Mithat Sancar, “Eğer değişim istiyorsak, ki biz istiyoruz, halklar istiyor, demokratik dönüşüm ve büyük barış istiyorsak şimdi HDP zamanıdır. Şimdi HDP’nin yürüttüğü 3’üncü Yolu büyütme zamanıdır. Bu irade ve kararlılığı, inandırıcı, tutarlı politikaları kimse görmezden gelemez. Kimsenin görmezden gelmesine halklar izin vermez. Biz buradayız, gücümüz halkımızdandır, haklılığımız inandığımız değerlerdendir” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Malatya İl Örgütü, 4’üncü Olağan Kongresi’ni kentteki bir düğün salonunda gerçekleştirdi. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, kongrede bir konuşma yaptı. Sancar’ın konuşması şöyle;

“Bu coşkuyu, bu kararlılığı burada bizlere yaşattığınız için hepinize teşekkür ediyorum. Newroz’da başlayan, öncesinde 8 Mart’ta yola koyulan coşku ve kararlılık kervanı büyüyerek devam ediyor. Malatya kongresi de işte bunun bir kanıtıdır. O nedenle emeği geçen herkese teşekkürlerimi partim adına sunuyorum. Emeklerinize sağlık, var olun! Malatya bizler için önemli bir şehir. Hakların, inançların bir arada büyüdüğü ve yaşadığı bir şehir ama aynı zamanda acıların da olduğu bir coğrafya. Bizler; halkların birlikteliğini, inançların özgürlüğünü sağlamak ve böyle bir düzeni kurmak için yola çıkan bir parti olarak Malatya’ya çok özel bir önem veriyoruz.

“Mıgırdiç Margosyan’ı saygıyla anıyoruz, ruhu şad olsun”

Bu birlikteliği sağlamanın yolu, acının Malatya’da tarihin bir parçası olduğunu unutmamak ve bununla yüzleşmenin yollarını bulmaktır. Çünkü geçmişle yüzleşmeden, yaraları iyileştirmeden geleceği barış ve demokrasi üzerine kuramayız. Bu barışı kurabilmemiz için, geleceğin demokratik düzenini ve kültürünü kurabilmemiz için geçmişle yüzleşmemiz gerekiyor. Yaraları iyileştirmenin yolu hakikat ve adaletten geçer. İşte, hakikat ve adaletin hafızalarından, çok önemli sözcülerinden birini dün maalesef yitirdik. Mıgırdiç Margosyan ağabeyimizi sonsuzluğa uğurladık. 1915’te burada yaşanan kırımın, kıyımın hafızasıydı. Bu acının sözcüsüydü ama acıyı hiçbir zaman kine ve nefrete dönüştürmedi. Tam tersine yaraları iyileştirecek büyük barışın yollarını aradı. Bir yandan en ağır yaraları yazarken diğer yandan bizleri tebessüm ettirmeyi becerebildi. İşte bu büyük bilgeyi, bu koca çınarı huzurlarınızda saygıyla anıyorum. Başımız sağ olsun. Ruhu şad olsun.

“Hrant’ın hakikat dili, sistemin nimetlerinden yararlanan çevreyi ürküttü”

Bu toprakların çocuğu Hrant Dink de aynı yolda yürüyordu. Hrant Dink de geçmişin ağır yaralarını sarabilmek için barışın, adaletin, hakikatin dilini kullanıyordu. Kin ve nefreti değil, hakikat ve adaleti birlikte yaşamanın imkanlarını arıyordu. Bu, egemen sistemin bütün nimetlerinden yararlanan her çevreyi ürküttü. Malatya’nın bu güzel çocuğunu, o değerli dostumuzu, o güzel yoldaşımızı bu nedenle katlettiler. Biliyorlardı ki, o dil yerleşirse kendi düzenlerini üzerine kurdukları düşmanlığın temelleri ortadan kalkacaktı. Kinin, nefretin, düşmanlığın ortadan kaldırıldığı bir düzende adalet, barış ve demokrasi olacaktı. İşte Hrant’ın dili de o dildi, mücadelesi o mücadeleydi. Onu susturmalarının nedeni de o hain cinayetin sebebi de buydu.

“Bedel ödeyen insanların birikimini aldık büyük barışa yürüyoruz”

Biz HDP olarak aynı yolda yürüyoruz. Bu yolda daha önce mücadele etmiş, tecrübe biriktirmiş, bedel ödemiş bütün insanların birikimini devraldık, büyük barışa doğru yürüyoruz. Biliyoruz ki büyük barış ancak eşit yurttaşlık üzerine kurulur. Büyük barış ancak halkların ve inançların özgürlüğü üzerine kurulabilir. Büyük barış ancak toplumsal adalet üzerine, emeğin hakkını aldığı bir düzende kurulabilir. Biliyoruz ki büyük barış, doğayla iç içe uyumlu yaşayarak kurulabilir. Biliyoruz ki büyük barış kadınlara düşmanlığın ortadan kaldırıldığı bir yaşamda kurulabilir. Biliyoruz ki büyük barış gençlerin kendilerini yaşayabilecekleri, geleceğe umutla bakabilecekleri bir düzende kurulabilir. O nedenle büyük barışı biz büyük hedefimiz olarak belirledik ve bu yolda Malatya kongresinin bundan sonra Malatya’daki mücadelenin çok özel bir yeri olacağına inanıyoruz. Bu nedenle bundan sonra yapacağımız çalışmalara büyük dikkatle katılıp takip edeceğiz. Her türlü katkıyı sunmak adına elimden geleni yapacağımı da buradan bir kez daha söyleyeyim.

“İktidarı göndereceğiz ama farklı bir görüntüyle aynı zihniyeti sürdürecek bir iktidar da istemiyoruz”

Değerli dostlar bu iktidar biraz önce saydığım bütün konularda bir düşmanlık ve savaş politikası izlemektedir. Halklara, farklılıklara, inançlara karşı savaş yürütmektedir. Doğaya karşı bir savaş yürütmektedir; emeğe karşı, kadınlara karşı, gençlere karşı savaş yürütmektedir. İşte bu iktidarı göndermeye kararlıysak önce bu savaş politikalarının tamamına karşı çıkmak zorundayız. Eğer savaş politikalarını çökertirsek bu iktidarı da göndeririz. Ama bu da yetmez. Savaş zihniyetini; halklara, inançlara, kadınlara, toprağa, emeğe karşı savaşı besleyen kaynakları da değiştirmek zorundayız. Yani bu düzeni de değiştirmek zorundayız. Evet, iktidarı göndereceğiz ama yerine benzer zihniyeti farklı bir görüntüyle sürdürmek isteyecek bir iktidar da istemiyoruz.

“Üçüncü Yol Türkiye’ye adaleti, barışı ve demokrasiyi getirecek”

O nedenle biz güçlü demokrasi, kalıcı barış, eşit yurttaşlık ve adalet temelinde Üçüncü Yolumuzu kurduk, büyütüyoruz. Bu yol Türkiye’ye barışı da demokrasiyi de getirecektir. Bu yol bizlere adaleti de getirecektir. Ezilen, sömürülen, ötekileştirilen bütün toplum kesimlerinin haklarını, hukuklarını teslim edecek bir düzeyi de yaratacaktır. O nedenle Üçüncü Yolda kararlıyız. Newroz işte Üçüncü Yolun ne kadar güçlü ilerlediğinin büyük bir kanıtıdır. Türkiye’nin 70 merkezinde milyonlar meydanları doldurdular. O milyonlar çok önemli mesajlar verdiler. Bu mesajlar elbette en başta iktidaradır. “Bu politikalarla, Kürt sorununda çözümsüzlük, cezaevlerinde zulüm, ağırlaştırılmış tecrit ile bir yere varamazsın. Biz buradayız, burada barış ve demokratik çözüm için kararlıyız, bu yoldan bizi alıkoyamazsın.” dediler. İktidara bu mesajı verdi milyonlar.

“Milyonlar Newroz’da Kürt sorununda demokratik çözüm için güçlü bir mesaj verdi”

Bunları burada anmak bile gereksiz ama hani birileri “Kürtler HDP’yi sevmiyor” diyordu. Öyle bir gür cevap verdi ki milyonlar, kimin neyi sevdiğini dünya alem gördü. Dünya alem kim barışı, kim gerçek özgürlüğü, eşitliği istiyor meydanlarda gördü. Kürt sorununa demokratik çözüm için iktidara güçlü bir mesaj verdi. Ne kadar saldırırsan saldır, HDP’yi ne kadar kuşatmaya çalışırsan çalış, savaş politikalarında ne kadar ısrar edersen et biz buradayız, dedi. Em li vir in. Em azadî û aşitî dixwazin. Em demokrasî û edalet dixwazin. Milyonların söylediği buydu değerli dostlar.

“Büyük barışın kilidini açacak şey Kürt sorununda demokratik çözümdür”

Gerçekten HDP halktır. Bütün baskılara, kumpaslara karşı halkın bu kararlı yürüyüşü, inancı, desteğiyle mücadelesini büyüterek yürüyor. Demokrasi ittifakını da en geniş kesimleri kapsayacak şekilde kurma kararını sürdürüyor. Bu yolda da başarılı ve önemli gelişmeler yaşanıyor. Newroz meydanının mesajı sadece iktidara değil bütün kesimlereydi. Diğer muhalefet partilerine de mesaj vardı. Ürkek davranmayın, değişim istiyorsanız cesur olun. Bu ülkede değişim büyük barış ile gelir. Büyük barışın kilidini açacak şey Kürt sorununda demokratik çözümdür. Kürt sorununda demokratik çözüm konusunda inandırıcı tutarlı herhangi bir program önüne koymadan toplumu değişime ikna etmeden istediğinizin sonuçlara varamazsınız. Yani kuru değişim mesajlarıyla, teknik programlarla, ürkek mesajlarla bu kadar ağır sorunları çözemezsiniz.

“Alternatif vardır, bu alternatifi hayata geçirecek güç de imkan da vardır”

O nedenle eğer değişim istiyorsak -ki biz istiyoruz, halklar istiyor- demokratik dönüşüm ve büyük barış istiyorsak şimdi HDP zamanıdır. Şimdi HDP’nin yürüttüğü Üçüncü Yolu büyütme zamanıdır. Bu irade ve kararlılığı, inandırıcı tutarlı politikaları kimse görmezden gelemez. Kimsenin görmezden gelmesine halklar izin vermez. İktidarı da durdurur, diğer muhalefet partilerine de gerekli mesajları verir. Biz buradayız, gücümüz halkımızdandır, haklılığımız inandığımız değerlerdendir. Gerçekten bu ülkede Alevi-Sünni düşmanlığını körükleyenlere dur diyecek, Kürt sorununda zulmü, cezaevlerinde zorbalığı sürdürecek her türlü anlayışı durduracak güç sizlersiniz. Sizlerin ayakta tuttuğu HDP’dir, HDP’nin birlikte yürüdüğü demokrasi güçleridir. Alternatif vardır, bu alternatifi hayata geçirecek güç de imkan da vardır. Bunu herkes böyle bilsin, en başta biz kendimize inanıp güvenelim. Bu yolda şimdiye kadar gösterdiğimiz kararlılığı büyütüp hep ileriye doğru bakalım. Göreceksiniz, işte o zaman mutlaka kazanacağız. Ödediğimiz bedeller boşuna olmayacak. Cezaevlerinde siyasi rehine olarak tutulan yoldaşlarımız da özgürlüğe kavuşacak. Burada birlikte özgürlük halayı çekeceğimiz günler de yakındır.

“Newroz’da verilen mesajı aldık gereklerini yerine getirmek için çalışacağız”

Newroz büyük barışın ama adalet, eşitlik, özgürlük temelinde büyük barışın kurulabileceğini ve kurulması konusunda büyük bir halk talebinin bulunduğunu bir kez daha ortaya koydu. Newroz bizler için Kürt sorununda demokratik çözüm, özgürlük ve büyük barış demektir. Bütün halkların eşit yaşayacağı, bütün inançların özgür olacağı bir yeni başlangıç yapmak demektir. Her Newroz’da yeni başlangıç irademizi bir kez daha ortaya koyuyoruz ama 2022 Newroz’unun özel bir yeri var. Çünkü 2022 yılı baskıcı, faşist, inkarcı, imhacı anlayış ile özgürlük, demokratik çözüm, büyük barış isteyen anlayış arasındaki mücadelenin final yılıdır. Bu finalde halkların gücü kazanacak, halkların birlikte, eşit yurttaşlık temelinde barış içinde yaşama umudu kazanacaktır. Bu nedenle Newroz önemliydi, bu nedenle Newroz’un verdiği mesajlar dikkatle değerlendirilmelidir. Herkese mesaj verdi, bize de verdi. Newroz bizlerin, HDP’nin sorumluluğunu da artırdı. Bizim bu halkların iradesine, umuduna, kararlılığına layık olmak için daha çok çalışmamız gerektiğini bize çok açık bir şekilde gösterdi. Biz bu mesajı aldık. Biz milyonların bize verdiği mesajı da aldık. Ona layık olmak ve gereğini yerine getirmek için elimizden geleni her alanda yapmaya devam edeceğiz. Bütün gücümüzle sizlere layık olmak ve sizin hedeflerinize bu ülkeyi ulaştırmak için çalışmaya devam edeceğiz.

“Gençler akın akın HDP’ye geliyor”

Kemal Kurkut’u, o güzel insanı bir kez daha burada analım. Açık cinayet ve adaletsiz bir yargı, zalim bir düzen. Apaçık bir cinayeti aklayan bir mekanizma. İşte bu adaletsizliğin sadece Kürtlere yönelik olmadığını son yıllarda pek çok örnek ortaya koyunca HDP’nin yıllardır yaptığı çağrılar daha iyi anlaşılır oldu. Kemal Kurkut’a karşı bu cinayet sadece bir şahsı hedef almıyor. Gençliğin iradesini, coşkusunu, geleceğe barışla yürüme iradesini de hedef alıyor. Gençleri ürkütmek, korkutmak sindirmek içindir. Mahkeme’nin verdiği karar da aynı amaca yöneliktir. Ama Newroz meydanlarında da kongre salonlarımızda da görüyoruz ki gençler akın akın buraya geliyorlar. Gençler geleceklerini kendi elleriyle kuracaklar. AKP Genel Başkanı çıkıp gençlere “Seyahat edin, gidin dünyayı gezin, görün” diyor ama burada gençlere yaşam hakkı tanımıyor. Gençlerin şimdi aradığı şey kendini yaşama hakkı ve bir iş, kaliteli ve ücretsiz eğitim. Bunu arıyor gençler. Demokratik, özgür bir ülke istiyor gençler. Ama bu iktidar gençleri de, halkın yüzde 90’ını da açlığa ve yoksulluğa mahkum etmiştir.

“Kayısı emekçisi ürünü yok pahasına satmak zorunda kalıyor”

İşte Malatya’nın durumu. Malatya tarımla, hayvancılıkla geçimini sağlayan bir kentimiz, ama hayvancılık bitmek üzere; tarımda da en önemli ürün olan kayısının durumu ortada. Dünya kayısı üretiminin yüzde 70’i bu güzel şehirde yapılıyor. Yüzde 70 üretimin emekçileri şimdi yoksulluğa mahkum edildi. Bunun rantını büyük şirketler ve aracı tacirler yiyor. Emekçi tarlada, ağaçta, bahçede ürettiği ürünü yok pahasına satıyor, markete 8-10 kat fazla ücretle geliyor. Bu iktidar doğayla da savaşıyor. Şimdiye kadar 505 maden açılmış, 800’den fazla maden için de ruhsat hazırlığı yapıyor. Bunun ne demek olduğunu burada yaşayan değerli halkımız, yani siz çok iyi bilirsiniz. Başka yerde de aynı şeyi yapıyorlar. Doğayı, emeği, üreticinin emeğini talan ediyorlar. Bu ülkenin verimli topraklarını talan ediyorlar. Bu talan bu ülkeyi kıtlığa, yoksulluğa, açlığa sürüklüyor.

“Yeşil Malatya diye anılan bu şehir gri Malatya oldu, beton Malatya oldu”

İşte bu düzen değişmeli arkadaşlar. Yıllarca, on yıllarca yeşil Malatya diye anılan bu şehir gri Malatya oldu, beton Malatya oldu. Hak mıdır bu? Buna dur dememiz gerekiyor. Buna dur demek için de aş ve iş mücadelesini demokrasi mücadelesiyle, emek mücadelesini özgürlük mücadelesiyle buluşturmamız lazım. Her yerde ve alanda halkları, inançları, emekçileri, köylüleri, yoksulları, gençleri, kadınları bir araya getirecek büyük bir mücadele birlikteliği lazım. Demokrasi ittifakı hedefimiz işte bu mücadele birlikteliği içindir. Bunu kurduğumuz zaman bu iktidarı durduracak, değiştirecek ve bu rejimi de değiştireceğiz. Bu düzeni de değiştireceğiz. Umut sizdedir, güç sizdedir.

“Malatya’nın güçlü halk birlikteliğini Meclis’te mutlaka göreceğiz”

“Şimdi HDP zamanıdır” şiarıyla yürüyoruz biz. Şimdi Türkiye’de yeni başlangıç zamanıdır. Türkiye’de HDP zamanını yaşamak için şimdi Malatya’da HDP zamanıdır. Üç vekil hedefinizden vazgeçmeyin. Gelecek seçimlere Malatya’nın halklarının, inançlarının ortak mücadelesini Meclis’e taşımaya hep birlikte söz verelim. Taşıyacağız, Malatya’nın bu güçlü halk birlikteliğini, inanç kardeşliğini temsil edecek iradeyi Meclis’te gelecek dönem mutlaka göreceğiz. Değişimin dalga dalga yükseldiğini, ilerlediğini Malatya kendi vereceği katkı ve emekle ayrıca ortaya koyacaktır. Malatya buna hazırdır, biz buna hazırız. Hep birlikte bunu yapmaya bir kez daha söz veriyoruz.

“İleriye, yeni başlangıca yürüyoruz”

Şimdi yeni bir başlangıç zamanıdır. Ne mevcut iktidarın soyguncu, yalancı, imhacı, savaşçı politikaları ne de değişim adına makyaj ile yeni bir dönem vaatleri. İkisi de olmayacak. Şimdi Üçüncü Yol zamanıdır. Şimdi HDP ile birlikte büyük demokrasi ittifakının zamanıdır. Değişim burada bitecek. Sözlerimi Mevlana’nın dizeleri ile bitireceğim. “Dünle beraber gitti cancağızım ne kadar söz varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” Evet şimdi yeni şeyler söylemek lazım. Şimdi yeni başlangıç lazım, o irade buradadır. Bunu başaracak güç buradadır. Tamamlıyor Mevlana sözlerini şöyle: “Uçmak dostlara, uçmak, geride kalmayı kendime yediremem”. Biz geride kalmayı bu halkların kendine yedirmeyeceğini biliyoruz. Biz geriye dönüp bakma anlamında küçük yeniliklerle asla yetinmek istemiyoruz. Şimdi biz ileriye, yeni başlangıca, büyük barışa, demokrasiye, eşit yurttaşlığa, adalete yürüyoruz. Bu ülkenin bütün mağdurlarını ve ezilenlerini refah, barış ve adalet içinde yaşacakları bir düzene taşıyacağız. İleriye yürüyoruz, yolumuz açıktır. Em zanin rêya me vekiriye, îradeya me xurt e, baweriya me xurt e.”

Paylaşın

Demirtaş Hakkında 9 Yıl Önceki Tweetten İddianame

Eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında yeni bir iddianame hazırlandı. Demirtaş hakkında 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası istendi. İddianamenin henüz Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmediği öğrenildi.

Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre Kobani Davası’nın iddianamesini hazırlayan savcı Ahmet Altun, HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında yeni bir dava açtı. Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından 23 Mart 2022 tarihinde Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunulan iddianamede Demirtaş hakkında “örgüt propagandası yapma” suçlaması yöneltildi. İddianamede, 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası istendi.

5 yıla kadar hapis cezası istendi

İddianame de HDP’li siyasetçilere hazırlanan fezlekeler ve soruşturmalarda olduğu gibi bir kez daha uzun uzun PKK ve KCK’nin tarihçesi anlatıldı. 28 sayfalık iddianame de 2013 yılında atılan bir tweet suç konusu yapıldı. İddia edilen suça dair tek paragrafta şu ifadeler yer aldı:

“(…) yapılan ihbar ardından 9 Aralık 2021 tarihinde düzenlenen kolluk tutanağında twitter.com/hdpdemirtas Url adresli ‘Selahattin Demirtaş’ rumuzlu (Mavi Tik/ Onay rozetli) şüphelinin kullanımında olan twitter hesabından, 13 Eylül 2021 tarihli Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Araştırma raporuda tespiti yapılan 16 Kasım 2013 tarihinde ‘Biji Serok Apo’ şeklinde paylaşımda bulunduğu (…)”

Demirtaş hakkında “örgüt propagandası yapma” iddiasıyla 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası istendi. İddianamenin henüz Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmediği öğrenildi.

Paylaşın

19 Vekilin Dokunulmazlık Dosyası TBMM’de: 18 HDP, 1 DBP

Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) 18, Demokratik Bölgeler Partisi’nden (DBP) bir toplam 19 milletvekili hakkında hazırlanan 23 dokunulmazlık dosyası, Meclis Başkanlığına sunuldu. Meclis’e gönderilen Cumhurbaşkanı fezlekeleri, Anayasa Adalet Karma Komisyonu’na sevk edildi.

Haber Merkezi / Dosyalar arasında HDP’den  Dersim Dağ, Sıdık Taş ve Necdet İpekyüz’e ait 2 adet, Muazzez Orhan Işık,  Semra Güzel, İmam Taşçıer,  Abdullah Koç, Berdan Öztürk, Dirayet Taşdemir, Ömer Öcalan, Murat Çepni, Alican Önlü,  Meral Danış Beştaş,  Habip Eksik,  Ayşe Sürücü,  Ebru Günay,  Feleknas Uca, Nuran İmir’e ait bir ve DBP’den Diyarbakır Milletvekili Salihe Aydeniz’e ait 2 dokunulmazlık dosyası bulunuyor.

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

 

Paylaşın

HDP’den ‘Asgari Ücret 3 Ayda Bir Belirlensin’ Teklifi

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ekonomi Komisyonu üyeleri Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu ve Batman Milletvekili Necdet İpekyüz, Meclis’te basın toplantısı düzenledi.

Komisyon adına açıklama yapan HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Garo Paylan, asgari ücretin üç ayda bir belirlenmesini öngören kanun teklifini Meclis Başkanlığı’na sunduklarını söyledi.

AKP’nin “İşçiyi, memuru, emekliyi enflasyona ezdirmeyeceğiz” sözlerini hatırlatan Paylan, “Ancak şu anda işçi, memur, emekli, dar gelirli, enflasyona eziliyor. Enflasyon, ezip geçiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir Cumhurbaşkanı olarak asgari ücretin yüzde 50 artırıldığını bundan sadece birkaç ay önce bir törenle, bir müjde gibi açıkladı. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘maşallah’ dediği yüzde 50 zamlı asgari ücret 40 gün dayanmadı. Son dönemde AKP’nin ‘maşallah’ dediği 40 gün dayanmıyor. Çünkü yeni yılın ilk dakikaları ile birlikte elektrik, doğal gaz zamları ile başlayan zam yağmuru; ulaşım, gıda zamlarıyla devam etti. Bu sabah internete yüzde 67 zam, şekere yüzde 30 zam. Zam zam zam” diye konuştu.

Bir ailede ancak 4 asgari ücretlinin çalışmasıyla yoksulluk sınırına ulaşıldığını kaydeden Paylan, iktidar kanadından gelen ‘Temmuz ayında asgari ücreti yeniden değerlendirme’ sözleriyle umut satıldığına dikkati çekti. Paylan, “Şu anda asgari ücretliler bir sefalet ücreti ile karşı karşıya. Önümüz ramazan. İftar sofraları, sahur sofraları kurulmaya çalışılacak. Sayın Cumhurbaşkanı, manda yoğurtlu, hurmalı, kestane ballı; akşamdan yiyip yatacak. O porsiyonların maliyeti açlık sınırını geçmiş durumda. Vatandaş nasıl iftar yapacağını, nasıl sahur edeceğini düşünüyor” dedi.

“Asgari ücretin enflasyon şartlarında 3 ayda bir belirlenmesi gerekir”

Gelen zamlara dair de konuşan Paylan, şöyle konuştu: “Bu sabah manşetlere çıktı, çeyrek lahana 10 lira. Bir yurttaşımızın çeyrek lahana alacak bile gücü yok. Bir kilo kıyma 120 lira. Beş litrelik bir teneke yağ 250 lira olmuş. Tencereler kaynamıyor. AKP’nin yılda bir diye önerdiği, CHP’nin altı ayda bir değerlendirilmesi için verdiği önergenin yeterli olmadığını düşünüyoruz. Asgari ücretin enflasyon şartlarında 3 ayda bir belirlenmesi gerekir. En azından derhal açlık sınırının çok daha üzeri bir rakama çekilmelidir ki yurttaşlarımız tencerelerini kaynatabilsinler.”

(MA)

Paylaşın

HDP’li Günay: Mücadeleyi Yükseltmeye Devam Edeceğiz

Partisinin genel merkezinde gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan HDP Sözcüsü Ebru Günay, “8 Mart ve Newroz coşkusuyla Kürt halkının emek ve demokrasi güçleri ile Kürt halkının taleplerinin birleştiği 1 Mayıs’a giderken bütün alanlarda direnişi ve mücadeleyi yükseltmeye devam edeceğiz. Alanlar çok önemli mesajlar verdi ve herkesin bu mesajları doğru okumaya ve gereklerini yapmaya davet ediyoruz.” dedi.

Haber Merkezi / Rusya – Ukrayna barış görüşmelerine ilişkin ise Günay, “Bildiğiniz üzere parti olarak her türlü uluslararası ve içerideki her türlü toplumsal sorunun çatışma ve çelişkilerin müzakere ve diyalog çözüleceğine inanan bir partiyiz. Barışçıl çözümler için mücadele eden bir partiyiz. Gittikçe derinleşen ve insani trajedilerin yaşandığı Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşta da tek çıkar yolun müzakere diyalog ve barışçıl çözümler olduğunu ilk günden itibaren savunduk bundan sonra da savunmaya devam edeceğiz.” ifadelerini kullandı.

HDP’li Günay, konuya ilişkin yaptığı açıklamanın devamında, “Ukrayna ve Rusya arasında yapılan her türlü müzakereyi de yakından takip ediyoruz. Türkiye’nin görüşmelerdeki rolü elbette önemlidir ve önemsiyoruz ancak iktidarın büyük bir uluslararası barış olarak lanse ettiği rolüne ilişkin kaygılarımız endişelerimiz ve şüphelerimiz var. İktidarın hem içeride hem bölgesel sorunlarda savaşçı politikalarını yakından biliyoruz. İktidarın savaş politikalarının bedelini Türkiye toplumu hala ödüyor. Barışçıl arabuluculuk elbette önemli ama aynı barışçıl çaba Türkiye halkları için de verilmeli.” dedi.

Diyanet akademilerine dair getirilen kanun teklifi görüşmelerinde çekimser oy kullanmalarına dair sorulan soruya ise Günay, “HDP olarak Diyanet’e tavrımız parti programımız açık ve nettir. İktidarın Diyanet’i bir din istismarı aracına dönüştüğü bu zamanda tavrımız elbette değişemez. Halkımız sefalet yokluk ve açlık ile boğuşurken Diyanet Saray’ın etrafında dönerek lüks ve şatafat içinde Türkiye toplumunun inançlarını istismar etti. Diyanet’e dair gelecek her türlü yasal düzenlemenin iktidarla ilişkisi dikkate alınarak değerlendirmelidir. Bu konuyu parti kurullarımızda ele aldık. Evet, evet oyu kullanmadık ama tavrımızı bütün bu tartışmalar ışığında daha açık bir şekilde ifade ederek hayır demeliydik” şeklinde cevap verdi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında değerlendirmelerde bulundu. Günay’ın açıklamaları şöyle;

“Kürt halkının mücadelesini ve kazanımlarını tehlike olarak gören zihniyet bugün olduğu gibi o gün de baskı zor ve ölümle sonuç alacağını düşündü ama yanıldı. Qazi Muhammed ve arkadaşları hala mücadele eden, direnen Kürtlere ışık tutmaya yol göstermeye devam ediyor. İdam sehpasındaki vasiyeti birlik ve dayanışmaydı. Bu vasiyet, Kürt halkının başarısının, kazanma rehberi olmaya devam ediyor. Bir kez daha Qazi Muhammed ve arkadaşlarını saygı ve minnetle anıyorum. Onların bize bıraktığı miras Kürt bilinci ve dayanışma ruhunu Kürtler bulunduğu her yerde yeşertmeye devam edecektir.

Son birkaç haftada yaşananlara baktığımızda bu iktidarın nasıl pervasızlaştığını, hukuktan, ahlaktan, uzaklaştığını insani değerlerden uzaklaştığını görüyoruz. Newroz’dan bu yana Kürt çocuklarına yaşatılanlar AKP ve MHP iktidarının Kürt düşmanlığının fotoğrafıdır.

5 yaşındaki ikiz kardeşlerin soğuğa rağmen yöresel kıyafetleri çıkarıldı, gözaltına alındılar parmak izleri alındı. İşte bu Kürt düşmanın ve Kürtleri daha çocuk yaşta fişlemenin şekli ve en somut halidir. Kürt çocukları AKP ve MHP iktidarıyla birlikte daha 5 yaşında gözaltı merkezleriyle tanışıyor. Daha o yaşta bu iktidarın Kürt çocuklarına vaat ettiği gelecek gözaltı merkezleri işkence ve ölümlerdir. Bırakın çocuklara iyi bir gelecek bırakmayı özelde Kürt çocukları ve Türkiye’deki bütün çocuklara vaat ettikleri gelecek, gözaltı, işkence ve ölümdür. Bu iktidar döneminde çocukların artık can güvenliği yok.

Bütün bu olaylar bütün katliam dosyalarında olduğu gibi failler ellerini kollarını sallayarak dışarıda başka çocuklara başka insanların hayatlarına kastedebilir. Efe Tektekin’in dedesinin katledildiği yerde bir yıl sonra o da zırhlı araçla katledildi. Dedesi TOMA çarpması sonucu katledilmişti. Efe Tektekin de zırhlı araçla katledildi. Katil utanmadan sıkılmadan iktidarın cezasızlık politikalarından aldığı cesaretle duruşma salonunda vicdanım rahat dedi. Failli elini kolunu sallayarak gezmeye ve başka çocukların hayatlarına kastetmeye devam ediyor. Düşünün aynı aileden iki kişi zırhlı çarpması sonucu hayatını kaybediyor bu asla kader değildir. Bu iktidarın Kürt düşmanı güvenlikçi politikaları sonucu işlenen cinayetlerdir. Yine Muhammet ve Furkan kardeşler evlerinde uyurken zırhlı aracın evin içine girmesiyle hayatlarını kaybettiler. Uğur kaymaz, Cemile Çağırga, Berkin Elvan, Ceylan Önkol iktidarın güvenlikçi savaş politikaları sonucu yaşamını yitiren çocuklardan sadece birkaçı… Elbette bu çocukların katillerinden hesap sormak boynumuzun borcu. Türkiye’deki bütün çocuklara huzurlu ve demokratik bir ülke bırakmak bizim boynumuzun borcudur. Bu konuda mücadele etmeye devam ediyoruz çünkü çocuklar bizim geleceğimiz.

Kobanê Kumpas davasında da duruşma devam ediyor. Her duruşma da arkadaşlarımız direnişlerini devam ettirirken mahkeme heyeti de hukuksuzluklarına ve kumpaslara yenilerini eklemeyi devam ediyor. Biz her duruşmada ve davada ne kadar haklı olduğumuzu ve ne kadar bu davanın kumpas davası olduğunu görüyoruz ve haklı çıkıyoruz. Sadece birkaç oturuma baktığımızda kumpasın niteliğini anlamak mümkün. Tanık olarak dinlenecek olan Şemsettin Kalay’ın 15 Kasım 2021 tarihinde vefat etmesi nedeniyle dosyada bulunan önceki ifadesi okundu. Gözaltında alınan ifadesi okundu. Tanık ifadelerinin hangi koşullarda alınması gerektiğini uzun uzadıya anlatmayacağım. Ama nerede bakarsak bakalım bu dosyada hukuksuzluk ve usulsüzlük karşımıza çıkıyor.

1 Kasım Dünya Kobanê etkinliklerine katıldığı için 2 Kasım’da gözaltına alınıp tutuklanan tanığın ifadesi ısrarla 6-8 Ekim olaylarıyla bağlamaya çalışsa da tanık bunun böyle olmadığını ısrarla ve ısrarla beyan etti. Mahkeme heyetinin tüm yönlendirmelerine çarpıtmalarına ve zorlamalarına rağmen hiçbir tanık ve müştekilerin hiçbiri arkadaşlarımızdan şikayetçi olmadı. Bu olayların arkadaşlarımızla ilgisinin olmadığını söylediler. Hala arkadaşlarımızın ifadeleri bitmeden tanık ve müştekilerin dinlenmesi başka bir usulsüzlüğe işarettir.

Kobani Kumpas Davası

Önceki Mahkeme Başkanı Bahtiyar Çolak Atadedeler adı verilen suç örgütüne düzenlenen operasyonla gözaltına alındı. İşte Kobani Kumpas Davasının çeteler tarafından yürütüldüğünün somut göstergesidir bu gözaltı. Böyle bir mahkeme başkanının aldığı kararların adil ve hukuka uygun olduğunu kim söyleyebilir. Elbette kimse söyleyemez. Bahtiyar Çolak’ın imzasının olduğu aldığı her karar, yaptığı her işlem ve katıldığı her duruşma şaibelidir ve iptal edilmelidir. Bir çete üyesi hakim, arkadaşlarımız hakkında defalarca tutuklama kararı verdi. Aslında çetelerin etkisi Kobanê Kumpas Davasında hukuksuzluk ve adaletsizliğin somut göstergesi oldu. Kobanê Kumpas Davasında savunma yapan her arkadaşlarımız savunmalarıyla yargılamaya devam ediyor. Son olarak sevgili Ahmet Türk’ün de dediği gibi; ‘Bizler 12 Eylül zindanlarını yaşadık, dokunulmazlıklarımız kaldırıldı, baskılarla bizi demokratik siyasetten koparmaya çalıştılar. Bugün de haksız hukuksuz Kobanê davasıyla karşı karşıyayız. Ancak Kürt sorunun demokratik siyasetle çözüleceğine inandığımız için bugüne kadar mücadele ettik ve bundan sonra da mücadele etmeye devam ediyoruz.’ İşte arkadaşlarımızın tavrının özeti burada gizlidir.

Türkiye’nin görüşmelerdeki rolü elbette önemlidir ve önemsiyoruz

Bildiğiniz üzere parti olarak her türlü uluslararası ve içerideki her türlü toplumsal sorunun çatışma ve çelişkilerin müzakere ve diyalog çözüleceğine inanan bir partiyiz. Barışçıl çözümler için mücadele eden bir partiyiz. Gittikçe derinleşen ve insani trajedilerin yaşandığı Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşta da tek çıkar yolun müzakere diyalog ve barışçıl çözümler olduğunu ilk günden itibaren savunduk bundan sonra da savunmaya devam edeceğiz. Ukrayna ve Rusya arasında yapılan her türlü müzakereyi de yakından takip ediyoruz. Türkiye’nin görüşmelerdeki rolü elbette önemlidir ve önemsiyoruz ancak iktidarın büyük bir uluslararası barış olarak lanse ettiği rolüne ilişkin kaygılarımız endişelerimiz ve şüphelerimiz var. İktidarın hem içeride hem bölgesel sorunlarda savaşçı politikalarını yakından biliyoruz. İktidarın savaş politikalarının bedelini Türkiye toplumu hala ödüyor. Barışçıl arabuluculuk elbette önemli ama aynı barışçıl çaba Türkiye halkları için de verilmeli.

Bakın Rusya ve Ukrayna heyetlerinin görüşme gerçekleştirdiği Dolmabahçe’de de Türkiye halkları için 2015 yılında barışçıl bir kader anıydı. Ama Erdoğan kendi çıkarlarıyla çeliştiği için Dolmabahçe mutabakatını tanımıyorum diyerek geleceği belirsiz bir çöküşe sürükledi. Türkiye halklarının son 7 yılda büyük kayıplar yaşamasına, acılar çekmesine neden oldu. Kuzey komşularıyla barış çabaları yürütürken güney sınırlarında halklara ölüm ve katliamı reva gördü. Görüşmeler esnasında bile AKP iktidarın Kuzey ve Doğu Suriye’de Ayn İsa kasabasını bombalamakla meşguldü. AKP’nin barışçıl politikalarından ne denli uzak olduğunu en iyi HDP olarak bizler biliriz. Umuyoruz ki Rusya ve Ukrayna arasında bir mutabakat oluşursa Dolmabahçe’de Erdoğan kendi çıkarlarına hizmet etmediği gerekçesiyle ‘Erdoğan ev sahibi olarak ben bu mutabakatı tanıyorum’ demez. Buradan görüşmecilere de bu uyarımızı yapmak istiyoruz.

” AKP ve MHP’nin Kürt halkının iradesini gasp etme yaklaşımı bütün kamuoyu tarafından biliniyor”

Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Komitesinin 23 Mart’ta toplantısı gerçekleştirildi. Bu toplantıda Türkiye’nin bütün itirazlarına rağmen kabul edilen bir rapor var. Kuşkusuz bu rapor çok önemli Türkiye demokrasisi açısından. Bu raporla kayyımların kabul edilemez olduğu, terör kavramının yargı tarafından geniş bir yelpazede ele alındığından insan hakları ihlallerine neden olduğu belirtildi. Kayyımlarla seçme ve seçilme hakkının ihlal edildiğini hem Avrupa’daki kuruluşlar hem de parti kurullarında bunu biz birçok kez ifade ettik. Bir kez daha AK’nin raporuyla seçme ve seçilme hakkının ihlal edildiği belgelenmiş oldu. Bu duruma ilişkin AKP ve MHP’nin Kürt halkının iradesini gasp etme yaklaşımı bütün kamuoyu tarafından biliniyor.

Muhalefetin tutarsız siyaseti bir kez daha rapor görüşülürken, raporun oylanmasında ortaya çıktı. Türkiye’nin geleceğini kurma iddiasıyla imzaladıkları bildirgede yasama dokunulmazlığının sınırlarını genişletme iddiasına rağmen imzadan 24 saat geçmeden Semra Güzel arkadaşımızın dokunulmazlığının kaldırılması için oy kullandılar. Yine aynı mutabakat metninde yer alan seçimle gelen seçimle gider yani kayyıma karşı ilkeye rağmen CHP’li belediye başkanının AK görüşmelerinde yaptığı konuşma ve CHP delegasyonun rapora karşı oy kullanması muhalefetin tutarsızlığının ve iktidar gölgesindeki siyasetlerinin göstergesidir. Türkiye’nin geleceği tutarlı ve iktidardan bağımsız bir muhalefetle inşa edilir ki o da ancak ve ancak HDP’nin öncülük ettiği 3’üncü yol siyaseti ve HDP fikriyatıyla mümkündür.

Newroz

15 Mart’ta Beytüşşebap’ta startını verdiğimiz ve 21 Mart’ta görkemli bir kutlama ile finalini kutladığımız Newroz kutlamalarını geride bıraktık. Buna dair kapsamlı değerlendirmeler yapıldı ama bir iki noktanın altını çizmek istiyorum. Newroz Türkiye’deki iktidarı ve muhalefeti ile çözümsüzlüğü dayayanlara çözüm yolunu gösterdi. Kürt halkının ulusal demokratik hak talepleri Newroz alanlarında başat talepti. Ama bu Newroz’da milyonlar hayat pahalılığına, emeğin sömürülmesine, kadın katliamlarına, ülke kaynaklarının talan edilmesine, açlığa ve yoksulluğa da isyan ettiler. İstanbul, İzmir, Manisa, Aydın, Ankara, Çanakkale, Denizli, Tekirdağ, Konya gibi birçok batı illerinde Kürt halkı ile Türkiye’nin emek ve demokrasi güçleri tabanda buluştu, taleplerde ortaklaştı, geleceğe dair sözünü ve taleplerini birleştirdi.

Bu kutlama aynı zamanda kadınların özgürlük talepleriyle ile gençlerin özgür gelecek taleplerini aynı zamanda birleştiği bir kutlama oldu. Bu kutlamalar ile HDP fikriyatının ve 3’’üncü yolun inşasının en somut yolu olarak görüyoruz. 8 Mart ve Newroz coşkusuyla Kürt halkının emek ve demokrasi güçleri ile Kürt halkının taleplerinin birleştiği 1 Mayıs’a giderken bütün alanlarda direnişi ve mücadeleyi yükseltmeye devam edeceğiz. Alanlar çok önemli mesajlar verdi ve herkesin bu mesajları doğru okumaya ve gereklerini yapmaya davet ediyoruz.”

Günay, açıklamaları ardından soruları yanıtladı. Diyanet akademilerine dair getirilen kanun teklifi görüşmelerinde çekimser oy kullanmalarına dair Günay, “HDP olarak Diyanet’e tavrımız parti programımız açık ve nettir. İktidarın Diyanet’i bir din istismarı aracına dönüştüğü bu zamanda tavrımız elbette değişemez. Halkımız sefalet yokluk ve açlık ile boğuşurken Diyanet Saray’ın etrafında dönerek lüks ve şatafat içinde Türkiye toplumunun inançlarını istismar etti. Diyanet’e dair gelecek her türlü yasal düzenlemenin iktidarla ilişkisi dikkate alınarak değerlendirmelidir. Bu konuyu parti kurullarımızda ele aldık. Evet, evet oyu kullanmadık ama tavrımızı bütün bu tartışmalar ışığında daha açık bir şekilde ifade ederek hayır demeliydik” diye konuştu.

Paylaşın

Yedi Partiden Açıklama: Hileli Seçim Sistemine Karşı Ortak Mücadele

Halkların Demokratik Partisi (HDP) çağrısıyla bir araya gelen Emek Partisi (EMEP), Halkevleri, Emekçi Hareket Partisi (EHP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) tarafından ortak yazılı açıklama yapıldı.

AK Parti ve MHP ortaklığıyla getirilen seçim kanununa dair yapılan açıklamada, “Antidemokratik seçim sistemini kabul etmiyoruz” denildi.

Açıklamada muhalefetin itirazlarına rağmen teklifin Meclis’e getirildiği vurgulanarak, “Toplumsal desteğini kaybeden, halka sefalet, adaletsizlik ve şiddet dışında bir şey sunamayan, iktidar partilerinin masa başı oyunlarla milletvekili sayısını artırma hevesinin bir sonucu olan bu teklif, zaten antidemokratik olan seçim sisteminde seçime katılım, temsilde adalet, eşitlik, denetim gibi sorunları daha da derinleştirecektir. Antidemokratiktir, hukuk dışıdır” denildi.

Mücadeleyi sürdürme kararlığına dikkat çekilen açıklamada, “Aksine, bizler halkımızın çıkarlarını gözeterek her alanda birlikte mücadeleyi büyüterek sürdüreceğiz. Tüm yurttaşlarımızı bir kez daha, iktidarın halka düşman politikalarına, seçimleri güvensiz ve adaletsiz kılmaya çalışma oyunlarına karşı ortak mücadeleye davet ediyoruz” diye kaydedildi.

HDP, SMF, EHP, EMEP, TİP, TÖP ve Halkevleri tarafından yapılan ortak açıklama şöyle: “Seçim kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi, muhalefet partilerinin itirazlarına, seçim güvenliği için oluşturulan demokratik kitle örgütlerinin ve kamuoyunun tepkisine rağmen iktidar vekilleri tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’na sunulmuştur.

Toplumsal desteğini kaybeden, halka sefalet, adaletsizlik ve şiddet dışında bir şey sunamayan, iktidar partilerinin masa başı oyunlarla milletvekili sayısını artırma hevesinin bir sonucu olan bu teklif, zaten antidemokratik olan seçim sisteminde seçime katılım, temsilde adalet, eşitlik, denetim gibi sorunları daha da derinleştirecektir. Antidemokratiktir, hukuk dışıdır.

Bu teklif, halkın gerçek sorunları karşısında tek bir adım atmayan iktidarın, konu koltukları olunca nasıl gayretkeş hale gelebildiğini yeniden gözler önüne sermiştir. Partili cumhurbaşkanının seçim yasaklarından muaf tutulmasını, il ve ilçe seçim kurullarında en kıdemli hâkimlerin görev alması uygulamasının terk edilmesini ve baraj sisteminin devamını öngören bu teklif Anayasa’nın 10. 37. ve 67. maddelerine de aykırıdır.

Mücadele birliği

Toplumsal mücadelenin farklı alanlarında eşitliği, özgürlüğü, demokrasiyi, barışı, emeği, adaleti, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve ekolojiyi ortak şekilde savunmak üzere bir araya gelen bizler, AKP-MHP işbirliğiyle geçirilmek istenen bu kanun teklifini kabul etmiyoruz. TBMM’deki geçici çoğunluğuna güvenerek bu anti-demokratik kanunu geçirmek isteyen iktidar partileri, bizim ortak mücadele irademize en ufak bir zarar veremeyecektir. Aksine, bizler halkımızın çıkarlarını gözeterek her alanda birlikte mücadeleyi büyüterek sürdüreceğiz. Tüm yurttaşlarımızı bir kez daha, iktidarın halka düşman politikalarına, seçimleri güvensiz ve adaletsiz kılmaya çalışma oyunlarına karşı ortak mücadeleye davet ediyoruz.”

Paylaşın

HDP’li Oluç: Faiz Lobileri Kazandıkça Halk Kaybediyor

Meclis Genel Kurulu’nda gündeme dair değerlendirmelerde bulunan HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, “Faiz lobileri kazandıkça halk kaybediyor. Türkiye, 2022 yılının ilk iki ayında 57,9 milyar lira faiz ödemiş. Bu ne biliyor musunuz? 2017 yılının tamamına ödenenden daha fazla, ilk iki ayda ödenmiş olan faizden söz ediyoruz” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis Genel Kurulu’nda Seçim Kanunu teklifi öncesi gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katma değer vergisinde uygulanacak indirimleri açıklamasına değinerek, söze başlayan Saruhan Oluç, “Bizler, aylardır bu ülkede ciddi bir geçim sıkıntısı olduğunu ve KDV’de ve ÖTV’de bir düzenleme yapılması gerektiğini söylüyorduk ama böyle değil yani sabun, şampuan, deterjan vesairede KDV oranını yüzde 18’den yüzde 8’e indirdiğinizde bunun fiyatlara yansımasının çok fazla olacağını düşünmek mümkün değil. Esas itibarıyla, yüzde 8’e değil yüzde 1’e indirilmesi gerekiyor” dedi.

KDV’deki bu kısmi indirimlerin hayat pahalılığına çözüm olmayacağının altını çizen Oluç, “Bugün enflasyonist baskıyı kırmak için vergi üzerinde bir düzenleme yapılması gerekiyorsa bir, özel tüketim vergisi kaldırılmalıdır çünkü bu özel tüketim vergisi esas itibarıyla, soygunun ismine vergi konulmuş adıdır. ÖTV’nin kaldırılması durumunda hem hayat pahalılığı baskılanacak hem de enflasyon doğrudan etkilenecektir ve ÖTV’nin kaldırılması ulaşımdan üretime kadar her alanı olumlu etkileyecektir, temel tüketim ihtiyacını giderme ihtimali artacak ve ticareti rahatlatacaktır. ‘ÖTV’ adındaki soyguna son verilmesi gerekiyor. Halk yararına bir düzenleme olacaktır bu. Bu konudaki çağrımızı tekrarlıyoruz. Hani ‘Kaynak nerede?’ derseniz, çok sevdiğiniz 5’li ve onunla birlikte çalışan 30’lunun vergi istisnalarını keserseniz, bu kaynak sağlanabilir” diye belirtti.

”Krizin bir diğer sebebi var, talan”

Hayat pahalılığı ve ekonomik krizin sorumlusunun Cumhur İttifakı olduğunu dile getiren Oluç, şunları söyledi: “Faiz lobileri kazandıkça halk kaybediyor. Türkiye, 2022 yılının ilk iki ayında 57,9 milyar lira faiz ödemiş. Bu ne biliyor musunuz? 2017 yılının tamamına ödenenden daha fazla -ilk iki ayda ödenmiş olan faizden söz ediyoruz- yani faiz lobileri kazandıkça ekonomik kriz derinleşiyor ve bu, iktidarın politikaları sayesinde oluyor. Krizin bir diğer sebebi var, sadece faiz değil, talan. Bu iktidar gerçekten bu ülkenin kaynaklarını açıkça talan ediyor. Bir Bakan kendi Bakanlığına sahte dezenfektanları fahiş fiyata sattığı ortaya çıkmıştı. Ne oldu? Bakan görevden uzaklaştırıldı, bir tek dava bile açılmadı, tek bir hesap bile sorulmadı. Şimdi açıkça ülkenin kaynakları talan ediliyor. Peki, Bakanın talan edip afiyetle yediğini gören bürokrat duruyor mu? Durmaz.

Türkiye Varlık Fonunun yönetim kurulu üyesi bir kişi Varlık Fonuna bağlı BOTAŞ’a 49 milyon 500 bin Türk liralık boru satmış. Bu kişinin son altı yılda BOTAŞ’tan aldığı ihalelerin toplam bedeli ise 1 milyar Türk lirasını aşmış. İşte, Bakan öyle yaparsa bürokrat böyle yapıyor. Ne demiş Neyzen Tevfik: ‘Ekmek herkese yetecekti aslında; tarlaya karga dadandı, ambara fare, fırına hırsız, memlekete harami’ İktidar bu hâle getirdi memleketi.

Atık yağ kullanımıyla ilgili şimdi haberlere düşen bir konu bu ve büyük işletmelerde kullanılan atık ayçiçeği yağının tekrar piyasaya sürüldüğüne dair iddialar konuşuluyor; bu doğru mu, yanlış mı? Bakanlığın bu konuda açıklama yapmasını bekliyoruz. Özellikle bazı lokanta ve yemek fabrikalarındaki çalışanlar atık yağları saklıyorlar ve işletme sahipleri bunları tekrar dolaşıma sokuyor. Nasıl dolaşıma sokuyor? Eğer bu, gerçekten böyleyse ve elde edilen zararlı yağ irili ufaklı restoran, lokanta veya yemek fabrikalarına iskontolu biçimde satılıyorsa tüketici bu yağlar ile zararlı yağlarla yapılmış olan yemekleri yemek durumunda kalıyor. Bu, korkunç bir iddia. Bunun iddiadan ibaret olmadığını hissediyoruz, Bakanlık bunu araştırmalı ve iktidardan ve Bakanlıktan da bu konuda bir açıklama bekliyoruz. Yağların bu şekilde kullanımı halk sağlığı açısından büyük bir risktir, kanserojen içermektedir, bunun tüketilmesinin önüne mutlaka geçilmelidir.”

(Kaynak: MA)

Paylaşın

Buldan’dan Erdoğan’a ‘Manda Yoğurdu’ Tepkisi

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çiftçilerle buluşmasında “Şimdi ben bir şey tavsiye edeceğim. Ben şunu yapıyorum, her akşam yatarken manda yoğurdu. Manda yoğurdu hakikaten kalitedir, çok iyidir. Onun içine şöyle Medine hurması doğrarım, 3 tane veya 5 tane. Ona biraz çay kaşığı kestane balı ve yulaf ezmesi atarım. Bu dörtlüyü karıştırarak yer yatarım, şifa. Tavsiye ederim” sözlerini hatırlatarak, “Millet kuru ekmek bulamıyor, o manda yoğurdu, kestane balı, Medine hurması yiyin derken utanmıyor” dedi.

Haber Merkezi / İktidarın yeni torba kanun teklifine tepki gösteren HDP’li Buldan, “‘Hırsıza ‘hırsız’, çeteye ‘çete’ denilmesini yasaklamak istiyorlar. Biz hırsıza ‘hırsız’, çeteye ‘çete’ demeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Newroz kutlamalarına da değinen Buldan, “Hakkâri’den Edirne’ye, Amed’den İzmir’e, Cizre’den Hatay’a, Şırnak’tan Bursa’ya, Van’dan Aydın’a, Cizre’den Muğla’ya, Mardin’den İstanbul’a kadar Türkiye’nin her yerinde 76 merkezde milyonlar alanlara aktı, iradesini ortaya koydu. Kürt halkının öncülük ettiği Newroz kutlamaları ülke sınırlarını da aştı” dedi.

Buldan, “Türkiye’nin geleceğini konuşmak isteyenler Newroz’a bakmalıdır. Çünkü geleceği şekillendirecek, büyük değişimi gerçekleştirecek irade oradadır. 2022 Newrozu’nun Türkiye’nin geleceğini belirleyecek. Bu irade dikkate alınmadan siyasetin de geleceğin de şekillenemeyeceğini herkesin bilmelidir” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Meclis Grup Toplantısı’nda gündemi değerlendirdi. Buldan’ın konuşmasından satır başları şöyle:

Kürt halkı ve dostlarının faşizmin karanlığına Newroz ateşiyle tarihi bir yanıt verdi. Türkiye’nin sol, sosyalist, devrimci, demokrasi ve emek güçleri, kadınlar, gençler, işçiler, emekçiler Newroz alanlarında halklar dayanışmasını, demokratik güç birliğini daha da büyüterek, demokrasi, barış, özgürlük, adalet ve emek için mücadele ortaklığından ve ortak gelecekten yana güçlü bir iradeyi de ortaya koydu.

Kürt halkının Newroz alanlarında sergilediği görkemli direniş ve özgürlük talebi iktidarı rahatsız etmiş olmalı ki yüz binlerin aktığı Amed Newrozu’nda halkı engellemeye çalıştılar, kitleye, kadınlara hatta çocuklara varıncaya kadar arama işkencesi uyguladılar. Ama halkın Newroz alanına akmasını engelleyemediler.

Amaçları boş Newroz alanları yaratmaktı. Böyle bir hayal kurmuşlardı. Fakat hayalleri suya düştü. Halk engelleri tanımadı. Bu kez medya sansürü uygulanarak milyonlar görünmez kılmaya çalışıldı. Ama bunu da başaramadılar. Amed’in sesi İstanbul’a, Serhat’ın sesi Ege’ye ulaştı. Halkların sesi de sözü de her yerde yankılandı.

Bu inanç ve kararlılığı demokratik siyasetle büyütmenin bir kez sözünü bu kürsüden veriyorum. Sizler bu ülkenin onurlu mücadelesinin öncülerisiniz. Newroz’daki coşku da başarı da zafer de sizindir.

Her birinizi tek tek yürekten kutluyorum. ‘Şimdi Kazanma Zamanı’ şiarıyla gerçekleştirdiğimiz ve bir referanduma dönüşen Newroz’da milyonların verdiği tarihi mesajların, haykırdığı taleplerin herkes tarafından özellikle Ankara tarafından iyi okunması gerekir. Newroz; ülkeyi kuşatma altına almaya çalışan karanlığa karşı aydınlık geleceğin müjdecisi oldu.

Karamsarlığa karşı büyüyen umut oldu. Korkuya karşı yükselen cesaret oldu. Evet; Newroz’da halkımız, halklarımız barış, demokrasi ve özgürlükteki ısrarını ve kararlılığını en güçlü bir biçimde dünyaya ilan etti.  Dünya halklarının başına bela olan tüm savaşlara karşı içeride ve dışarıda en güçlü barış hattını ortaya koydu.

 “Anadilim onurumdur”

Halkımız, rehine siyasetiyle, irade gaspıyla, darbeyle, halk iradesinin asla engellenemeyeceğini gösterdi ve ilan etti. Milyonlar, HDP etrafında en büyük kenetlenmeyi sağlayarak, kapatma ve kumpas davalarıyla demokratik siyasetin asla engellenemeyeceğini, buna izin vermeyeceğini ispat etti.

Newroz, Kürt sorununun tecritle, Kürt düşmanlığıyla, inkâr ve imhayla değil, diyalog ve müzakereyle, barış politikalarıyla ancak çözülebileceğini gösterdi. Milyonlar, 2013 çözüm mektubunun, 2015 Dolmabahçe Mutabakatı’nın arkasında olduğunu bir kez daha gösterdi. İmralı’yla diyalog kapılarının bir an önce açılması talebini Newroz’da haykırdı.

Kürt halkı, anadilde eğitim başta olmak üzere anadillerinin üzerindeki yasak, baskı ve asimilasyonun bir an önce kaldırılmasını haykırdı. ‘Anadilim onurumdur, kimliğimdir, sonuna kadar onuruma sahip çıkacağım’ dedi.

Rotası demokrasi ve hukuk olmayan bir iktidar, zulümden, karanlıktan beslenir ve bunu pratikte de görüyor ve yaşıyoruz. Furkan Vakfı’nın Adana’da yapmak istediği basın açıklamasına, demokratik bir hakkın kullanımına kolluk güçlerinin yapmış olduğu insanlık dışı, hukuk dışı saldırı, AKP-MHP iktidarının siyasetteki, sokaktaki gerçek yüzünü herkese, tüm dünyaya bir kez daha göstermiştir.

Tüm saldırılar gibi bunu da en güçlü şekilde, şiddetle ve nefretle kınıyoruz. Adana’daki tablo, uzun bir süredir karakollarda, cezaevlerinde görünmez kapılar ardında rutin hale getirilen işkencenin sokaklara taşmış ve açık alanda uygulanmaya başlanmış halidir.

Bizler, yaşam hakkına kasteden bu zulümleri bu zalimleri Servet Turgut’un gördüğü işkence sonucu hayatını kaybetmesinden biliyoruz. Biz zalimleri, Barış Annelerinin sokak ortasında coplanmasından, yerlerde sürüklenmesinden, insanların sınırda, dur ihtarına uymadı yalanlarıyla vurulmasından biliyoruz ve tanıyoruz. Kemal Kurkut’un katledilmesinden ve sorumluların bizzat yargı tarafından korunmasından elbette ki biliyoruz. Kadınların sokak ortasında katledilmesinden ve erkek yargının erkek katillere arka çıkmasından biliyoruz. Çocukların panzerlerin altında ezilerek katledilmesinden biliyoruz.

Hafta sonu Urfa’da 16 yaşındaki Muharrem Aksem’in güvenlik güçlerinin atış yaptığı alana 400 metre mesafedeki alanda sağ eli kopmuş halde cansız bedeni bulundu.

Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum. Aksem ilk değildir. Bölge illerindeki askeri atış alanları ve sahipsiz mühimmatlar nedeniyle bugüne değin yüzlerce insan hayatını kaybetti. Aksem’in cansız bedeninin bulunduğu yer de atış yapılan bir bölgedir, meradır ve insanların geçtiği bir yerdir. Halka yönelik herhangi bir uyarının, bilgilendirmenin olmaması tehlikenin boyutunu daha da arttırmaktadır.

Aksem’in ölümünün bütün yönleriyle aydınlatılması için etkin bir soruşturma derhal başlatılmalı ve sorumluluğu bulunanlar mutlaka açığa çıkartılmalıdır. AKP-MHP iktidarı, ölümün, işkencenin, cezasızlığın kol gezdiği bir ülke ortamını ne yazık ki yarattı. İşkenceye sıfır tolerans dediler. İşkenceciye tolerans iktidarı oldular. 28 Şubat’ın mağduruyuz dediler. Zulüm yarışında 28 Şubatçıların önüne geçmeyi başardılar. Hukukun üstünlüğü dediler, kendi hukuklarını yarattılar, ülkeyi hukuksuz bir hale getirdiler.

“Siyasi sorumlu iktidar”

Bunun en somut örneğini hasta tutsaklara olan yaklaşımda görüyoruz. Ölüm siyaseti, hasta tutuklulara yönelik düşmanlık hukuku AKP-MHP’nin iktidar siyaseti olarak karşımıza çıkmaktadır. Cezaevlerinin zulüm ve ölüm evlerine döndüğünü anlamak için sadece son on beş günde yaşananlara bakmak yeterlidir.

Bakın; Iğdır S Tipi Kapalı Cezaevi’nde tek başına hücrede tutulan 28 yaşındaki Sinan Kaya şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Şervan Can Güder henüz 20 yaşındaydı, Van F tipi Cezaevinde kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan ve yaşamını yitirmek üzereyken tahliye edilen hasta tutsak Hayri Karaş, tahliye edildikten sadece 10 gün sonra tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Bu ölümlerin siyasi sorumlusu; insan haklarını ve hukuku değil, 12 Eylül darbecilerini referans alan AKP iktidarıdır.

“İktidara asgari ücret çağrısı”

Mübarek Ramazan ayı başlıyor. Halk, büyük bir yoksullukla, açlık ve sefaletle Ramazan’ı karşılıyor. Çünkü insanların bir gram yiyecek alabilecek imkânı ve gücü kalmadığını anlattığım tablo gösteriyor. İnsanlara sadece suyla açılabilecek bir iftar sofrası bıraktılar. ‘Halkı enflasyona ezdirmeyeceğiz’ diyen iktidara buradan çağrı yapıyorum: Gelin Ramazan’dan önce; meclisi etkin bir şekilde çalıştıralım.

Eriyen asgari ücreti hemen yeniden belirleyelim. Ki grubumuz asgari ücretin üç ayda bir belirlenmesi için kanun teklifi de verdi, hemen bunu meclisten geçirelim.

En düşük emekli maaşını asgari ücret düzeyine hemen getirelim. Akaryakıt, ulaşım ve iletişimdeki ÖTV’yi hemen kaldıralım. Açlık sınırının altında olan ihtiyaç sahibi 12 milyon haneye Ramazan destek programı kapsamında 5 bin lira destek verelim. Ekmek ve et fiyatları tüketiciye yarı fiyatında verilmesini sağlayalım. Esnafın indirim maliyetini ise devletin karşılaması için düzenleme yapalım. Tüm bunlara kaynak yaratmak için, kur, köprü ve yol garanti ödemelerini derhal durduralım. Var mısınız? Halkı enflasyona ezdirmeyeceğiz laflarıyla bu işler olmaz. Gelin gerekli acil adımları bir an önce atalım.

“Nafile uğraşıyorlar”

Bu iktidarın bir hikâyesi kalmayınca, halktan umudu kesince şimdi de başka bir oyun peşindiler. Seçim kanunlarıyla oynamaya başladılar.

Sandığa girmeyecek oyun, sandıktan çıkması için yol bulmaya çalışıyorlar. Yani ikna yoluyla elde edemeyecekleri oyları, hileyle alma peşinde olduklarını biliyoruz. Ülkedeki ekonomik krizi biz çözeriz diyen iktidar, seçim hileleriyle kendi siyasi krizini çözme arayışındadır. Bugün genel kurulda görüşülecek yasanın de özü tam da budur! Bunun için ne yapıyorlar? YSK’yı, il-ilçe seçim kurullarını, eşi görülmemiş dalavere yöntemleriyle tümden ele geçirmeye çalışıyorlar.

Ama bunlar boşuna nafileler. Sizin hilecilikte ustaysanız, halk da bu hileleri bozmakta ustadır. Öyle bir fark yiyeceksiniz ki, YSK da seçim kurullarınız da hileleriniz de sizi kurtarmaya yetmeyecektir. Sevgili Sırrı Süreyya’nın meşhur deyimiyle ‘xim-xiş’ olacaksınız. Küçük ortakları için barajı yüzde 7’ye indiriyorlar. Diyet ödüyorlar.

Ver başkanlığı, al barajı alışverişidir bu. Kürtler Meclis’e girmesin diye koydukları barajı şimdi küçük ortakları MHP Meclis’e girsin diye indiriyorlar. Biz bu barajı yıkalı tam 7 yıl oldu. 7 Haziran’da yıkmıştık, geçersiz kıldık. Bir anlamı kalmayınca da şimdi kendileri için indirmek zorunda kaldılar. Ne diyelim? Hayırlı uğurlu olsun.

Ama halk size gereken cevabı sandıklarda verecek haberiniz olsun. Bu getirilen seçim yasası teklifi ile ilgili arkadaşlarımız komisyon sürecinde HDP’nin tutumunu ortaya koydu, koymaya da devam edecek. Genel kurulda da demokratik muhalefetimizi en güçlü şekilde yapacağız.

“Seçim hileleri ters yüz olacak”

Bakın birçok Avrupa ülkesinde tüm siyasi partilerin parlamentoda temsiliyet kazanması için kolaylık sağlanıyor. Neden? Çünkü her bir yurttaşın düşüncesi önemlidir ve kıymetlidir.

Gelin, halk iradesinin tam temsiliyetinin önündeki tüm engelleri kaldıralım. Bu parlamentoyu tarihinin en çoğulcu, en katılımcı parlamentosu haline getirelim. Var mısınız? Amacınız demokratik temsiliyet ise buyurun? Hodri meydan diyoruz size. Ama dertleri demokratik siyaset ve temsiliyet olmadığını biliyoruz. Bunun adı seçim hilesidir. Siyaseti bu yasayla dizayn etme arayışıdır. Şimdiden söyleyeyim. Seçim hileleri, siyasi mühendislik gayretleri seçimlerde ters yüz olacaktır.

Bir de şunun altını önemle çizmek istiyorum: Hiç kimse HDP’yle ilgili yanlış bir hesap yapmamalıdır. İki gün önce Şırnak kongremizde de ifade ettim bugün tekrarlıyorum. HDP’siz siyaset, HDP’siz, parlamento, HDP’siz Türkiye, HDP’siz değişim hesapları yapanlar var.

Kendilerine siyaset çöplüğünde şimdiden yer ayırsınlar. Geçmiş dönemde Kürtleri ve siyasetini tanımayanlar gibi onlar da siyasi çöplükte yer alacak.

AKP ve MHP’nin yeri siyaset çöplüğünün dibidir. Siyaset HDP’yle yönünü ve yolunu bulacaktır. Değişim HDP’yle olacaktır. Türkiye’nin anahtarı HDP olacaktır. Milyonların iradesini yok sayarak, ‘HDP’nin kapatılması’ üzerinden masa başında siyaset analizi yapanlara da sesleniyorum; tarihin en büyük ve en doğru siyaset analizini her zaman olduğu gibi bu seçimlerde de yine halkımız, halklarımız yapacaktır.

Ve fena halde yanılacaksınız. Analizleriniz de, siyasetiniz de çöp olacaktır. İşte Newroz alanları halkımızın en büyük siyaset analizidir!  Hepinizi selamlıyorum.  Yolunuz ve yolumuz açık olsun.”

Paylaşın