HDP’li Sancar: İktidar IŞİD’e Biz Kobani’ye Yardım Ettik

Hafta içi partililerine yönelik “Kobani soruşturması” adı altında yapılan gözaltılara değinen HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “İkinci dalga operasyon adı altında yeni bir saldırı başlattı bu iktidar. Bu saldırıda Kobanê’ye yapılan insani yardımlar suçlama konusu yapılıyor. Bir kez daha altını çizerek belirtelim, bu iktidar IŞİD’e, biz ise IŞİD karşısında direnen Kobanê halkına yardım ettik. IŞİD yenildi, Kobanê halkının direnişi zafere ulaştı” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Kobanê Kumpas Davası, gayrimeşrudur. 11’inci duruşması görülen bu davada kumpasın ayan beyan ortaya çıkması daha ne gerekiyor. Düşünün mahkemenin uzun süre başkanlığını yürüten Bahtiyar Çolak çete üyesi olmak suçlamasıyla gözaltına alınmıştı daha sonra da ev hapsinde tutuluyor ve kendi hakkında yürütülen bir çete üyeliği davası soruşturması var. Çetelerin, mafyanın ve yeni paralel yapıların partimize ve halkımıza karşı saldırı ve kumpas davalarının ana aktörleri olduğunu bu örnek açıkça ortaya koymaktadır. İşte iki gün önce başlatılan yeni saldırı dalgası da iktidarın bu hukuk dışı yapılar eliyle partimize karşı sürdürdüğü düşmanlığın ve uyguladığı düşman hukukunun açık göstergeleridir.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar ile bileşen partilerinin eş genel başkanları HDP Genel Merkezi’nde ortak basın toplantısı düzenledi.

Açılış konuşmasını yapan HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyesi Sultan Özcan, ileriki dönem yol haritası belirlemek üzere bir toplantı yaptıklarını duyurdu ve HDP’nin bileşen siyasi partilerinin eş genel başkanları kürsüye davet etti.

Ardından konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Yeni dönem hazırlıklarımız kapsamında bir süredir yetkili kurullarımızla toplantılar gerçekleştiriyoruz. Bugün bileşen partilerimizin eş genel başkanları ve sözcülerimizle hafta sonu da PM ile toplantıları serimizi gerçekleştiriyoruz. Gündemlerimiz yoğun, Türkiye’nin sıcak gündemleri var. En başta ekonomik kriz başta olmak üzere siyasal gelişmeleri bütün boyutlarıyla tartışıp çözüm üretmeye ve bunları hayata geçirmeye çalışıyoruz. Güçlü bir siyasi hareketiz ve çok önemli bir halk desteğine sahibiz. Bunun bize yüklediği sorumlulukların farkındayız. Bu bilinç ve kararlılıkla çözüm odaklı çalışmalarımız bundan sonra da yoğunlaşarak devam edecektir” dedi.

Hafta içi partililerine yönelik “Kobani Soruşturması” adı altında yapılan gözaltılara değinen Sancar, “İktidarın da partimize, halkımıza, bizler şahsında Türkiye’nin demokrasi güçlerine karşı saldırıları artarak devam ediyor. Partimize karşı açılan kapatma davası, önceki dönem eş genel başkanlarımız ve MYK üyelerimizin rehin tutulduğu Kobanê Kumpas Davası devam ediyor. Bu dava devam ederken iki gün önce de Kobanê de ikinci dalga operasyon adı altında yeni bir saldırı başlattı bu iktidar. Bu saldırıda Kobanê’ye yapılan insani yardımlar suçlama konusu yapılıyor. Bir kez daha altını çizerek belirtelim, bu iktidar IŞİD’e, biz ise IŞİD karşısında direnen Kobanê halkına yardım ettik. IŞİD yenildi, Kobanê halkının direnişi zafere ulaştı” diye belirtti.

“İntikam arayışı”

Sancar, konuşmasının devamında şunları söyledi: “Dünyanın dört bir tarafından hem yardım hem de destek ulaştı. IŞİD’e ise esas destek bu iktidardan geldi. İşte bu iktidar için kapanmaya bir hesaplaşma söz konusu. Bu davalar ve operasyonlar iktidarın o dönem anlattığım döneme ilişkin bitmeyen öfkesinin ve dinmeyen intikam arayışının sonucudur. Buradan herhangi bir sonuç elde etmeleri söz konusu olamaz. Çünkü tarihin geri çevrilmesi diye bir durum söz konusu olamaz. Bu iktidarın böyle bir şansı da yoktur. Ayrıca biz bütün bu saldırıların siyasi amaçlarının da gayet iyi farkındayız. İktidar bizimle siyasetten baş edemiyor ve HDP’yi iktidarını mutlaklaştırmanın, faşizmi kurumsallaştırmanın önünde tek gerçek ve en önemli engel olarak görüyor.

Haklılar da çünkü biz var olduğumuz sürece bu ülke faşizmin kurumsallaşmasına, despotluğa, tek adam rejimine ve kutuplaştırma düşmanlaştırma oyunlarına teslim olmayacak. Bizler buna izin vermeyeceğiz. Bütün bunları engelleyecek gücümüz olduğunu bir kez daha hatırlatalım. Biz olduğumuz sürece umut olmaya, çözüm olmaya devam edeceğiz. Bütün bunlar yaratılmak istenen rejimin de korkulu rüyasıdır.”

“Kapatma davasını boşa çıkaracağız”

Partimize karşı yürütülen saldırılar apaçık hukuk dışıdır, anti demokratiktir ve hiçbir meşruiyete sahip değildir. Kapatma davasının iddianamesi nasıl ve nerede hazırlandı bunu defalarca anlattık. Bu iddianame MHP Genel Merkezinde hazırlanmış ve Saray’da son şeklini almış Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı eliyle AYM’ye ulaştırılmıştır. AYM bu iddianamenin bütünüyle dayanaktan yoksun hukuki nitelikten uzak bir kumpas belgesini olduğunu neredeyse apaçık dile getirerek iddianameyi geri çevirmişti. Ama dava devam ediyor. Burada bir dayatma söz konusu olduğunun herkes farkında. AYM baskı altına alınıyor. AYM tarihi bir sınavla karşı karşıya olduğunu vurgulayalım. Bizler AYM’de hukuka ve vicdana göre karar verme eğiliminde olan üyelerin olduğuna dair inancımızı hep dile getirdik. Bunu bir kez daha dile getirelim. AYM bu baskılara rağmen evrensel ilkelere ve vicdana karar vermek isteyenler olabilir ama bu iktidarın her türlü baskı ve şantajı kullanmasının söz konusu olacağını herkes bilir. Burada da çok yönlü ve güçlü bir siyasi hesaplaşma söz konusu bu davanın AYM salonlarında değil, siyaset sahnesinde karara bağlanacağını biliyoruz. Bütün gücümüzle sımsıkı kenetlenerek mücadelemizi büyüteceğiz, bu davayı da boşa çıkaracağız.

“Düşman hukuku”

Kobanê Kumpas Davası, gayrimeşrudur. 11’inci duruşması görülen bu davada kumpasın ayan beyan ortaya çıkması daha ne gerekiyor. Düşünün mahkemenin uzun süre başkanlığını yürüten Bahtiyar Çolak çete üyesi olmak suçlamasıyla gözaltına alınmıştı daha sonra da ev hapsinde tutuluyor ve kendi hakkında yürütülen bir çete üyeliği davası soruşturması var. Çetelerin, mafyanın ve yeni paralel yapıların partimize ve halkımıza karşı saldırı ve kumpas davalarının ana aktörleri olduğunu bu örnek açıkça ortaya koymaktadır. İşte iki gün önce başlatılan yeni saldırı dalgası da iktidarın bu hukuk dışı yapılar eliyle partimize karşı sürdürdüğü düşmanlığın ve uyguladığı düşman hukukunun açık göstergeleridir.

“HDP fikriyatı yenilmez”

Biz her fırsatta partimizi, siyasetimizi ve halkımızı savunmaya devam edeceğiz. Buna gücümüz yeter. Milyonlar HDP’yi savunuyor, kimin hangi karanlık ortamlarda ne karar verdiğinin bir önemi yok. Bizim için önemli olan halkın bize verdiği destek ve halkın bizim hakkımızda verdiği karardır. En son Newroz’da milyonlar HDP’yi iradesi olarak sahiplendi, HDP etrafında kenetlendi. HDP şahsında hedef aldıkları işte halkın bu iradesidir, düşmanlıkları da halka karşıdır. Biz bu milyonların iradesini en doğru şekilde ve bedeli ne olursa olsun temsil etmeye, savunmaya ve güçlendirmeye devam etmekte kararlıyız. Biz aynı zamanda ittifak partiyiz, bileşenlerimizle ittifak güçlerimizle kenetlenerek yolumuza devam ediyoruz. Siyasetimizi eşit paydada ve ortak iradeyle yürütüyoruz. HDP demokratik, halkçı, sol ve sosyalist değerlerin aynı potada buluştuğu çok değerli bir fikriyattır. Saldırılar ne kadar büyük olursa olsun bu fikriyatın yenilmesi mümkün değildir. Bu fikriyatın yenilmez olduğu partimizin kuruluşundan bu yana her saldırı ve kumpas karşısında ortaya koyduk. İktidarın ve ortağı olan gayri meşru derin yapıların partimizi ve HDP fikriyatını tasfiye etme girişimleri nafiledir ve hevesleri bir kez daha kursaklarında kalacaktır.

Üçüncü Yol

Demokrasi İttifakı, konferans ve kongre kararımızdır. Demokrasi İttifakını en geniş kesimleri temsil edecek şekilde inşa etme kararlılığımız devam etmektedir. Türkiye’de çoklu krizlerden çıkmanın tek yol budur, demokrasi ittifakıdır. 3’üncü yol seçeneği ve mücadele ortaklığıdır. Seçimlerde bu görüşmelerimizin ve tartışmalarımızın bir parçasıdır. Önceliğimiz mücadele ortaklığını en geniş çerçeveye yerleştirmektedir. Şimdiye kadar bu çalışmalardan aldığımız sonuçların önemli olduğunu belirtmeliyim. Bu yol ilerleyecektir Türkiye halklarına bu karanlık girdaptan çıkma yolunu bu çalışmalar sunacaktır.

1 Mayıs’a hazırlık

Değerli arkadaşlar birlikte hareket ettiğimiz partilerin ve siyasi inisiyatiflerin de aynı hassasiyetle hareket etmesi umudumuzu büyütmektedir. Bu vesileyle biz 1 Mayıs’a ortak hazırlanıyoruz. 8 Mart’ın ve Newroz’un coşkusu 1 Mayıs alanlarında daha da güçlenerek yankılanacak. Halkımız kendisine reva görülen bu yoksulluğa, açlığa, geleceksizliğe mahkum değildirler ve bunu da 1 Mayıs meydanlarından bütün dünyaya ilan edeceklerdir. Bu sene 1 Mayıs diğer dönemlerden bazı farklı özellikler taşımaktadır. Bizler 8 Mart’ı, Newroz’u ve 1 Mayıs’ı aynı ruhuyla buluşturacak bir hedefle hazırlanmaktayız 1 Mayıs’a. Bu buluşma sadece bu yıl ve önümüzdeki seçimler için değil Türkiye’nin geleceğini inşa etmek için de en temel seçenek ve dayanak olacaktır. Türkiye’nin yeni bir başlangıç yapabilmesi demokratik ve sosyal cumhuriyete giden yolda daha güçlü adımlarla ilerlemesi için 1 Mayıs önemli bir dönemeç olacaktır.

“Yolumuza devam edeceğiz”

Partimize ve partimiz üzerinden demokratik güçlere yönelik gerçekleştirilen saldırıları 1 Mayıs’ta bu ruhla boşa çıkarmakla sınırlı kalmayacağı geleceğin hangi değerler üzerinden inşa edileceğini de bütün ülkeye ve dünya kamuoyuna da hep birlikte göstereceğiz. Tekrar ifade edelim milyonların alanlarda sahiplendiği ve büyük bedellerle ayakta tuttuğu HDP fikriyatı yenilmezdir. Bu iktidar ve birlikte hareket ettiği karanlık çevrelerin bizleri yenmeye gücü yetmeyecektir. Partimize yönelik gerçekleştirdiğiniz her gayri meşru ve hukuk dışı saldırı çaresizliğinizin aczinizin ve korkusunun göstergesi olmaktan başka bir anlam taşımıyor. Biz büyüyerek güçlenerek bileşenlerimizle, demokrasi güçleriyle ve halkımızla birlikte yolumuza devam edeceğiz. Türkiye’yi mutlaka bu karanlık girdaptan kurtaracağız. Barışımızı da demokrasimizi de özgür eşit yurttaşlık temelinde ortak geleceğimizi de bu mücadele ile bizler yaratacağız. Herkes buna inansın halklarımız ezilenler emekçiler kadınlar gençler bütün mazlumlar buna inansın, gücümüz var bu gücü hayata geçirecek irademiz ve kararlılığımız var.”

Demokrasi İttifakı

Açıklama ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Sancar, “İttifak çalışmalarınız ne durumda” sorusuna, “Biz zaten bileşenler olarak HDP’nin asli unsurlarıyız. HDP budur, bu HDP’dir. Bunun dışında Demokrasi İttifakı çalışmaları çerçevesinde biraz önce de söyledim. Çeşitli alanlarda çalışma yürütüyoruz. En somut adımı 6 sol, sosyalist ve devrimci parti ve inisiyatifle yürütmekte olduğumuz çalışmalardır. Bu çalışmalar umut verici bir şekilde ilerlemektedir. Bunun temelini de ortak mücadele oluşturuyor. Değişik toplum kesimleriyle ve farklı partilerle ittifak çerçevesinde çalışmalarımız yürüyor. Olgunlaştıkça bu konuda kamuoyuna bilgi vereceğiz” yanıtını verdi.

(Kaynak: MA)

Paylaşın

HDP’li Pervin Buldan: 2023’te Yeni Bir Dönem Başlayacak

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, Bakan Nebati’nin enflasyonla ilgili açıklamalarına tepki göstererek, “İktidarın durumunu çok iyi özetleyen bir Maliye Bakanı var. 2021 Aralık ayında ‘Enflasyon şubatta düşecek’ dedi. Şubat geldi dayandı, bu kez mart ve nisanda düşecek dedi, bırakın düşmeyi daha da artan bir enflasyonla karşı karşıya kaldığımızı söylemek isterim. Sanki kendisi aralık ayına kadar kalacakmış gibi konuşan bu Maliye Bakanı’na şunu ifade etmek isteriz, siz gidicisiniz, 2023’ü bile göremeyeceksiniz” dedi.

Haber Merkezi / Buldan, iktidarın ‘planlı bir soygun peşinde olduğunu belirterek, “‘Siyasi iktidarı kaybetsek de ekonomik iktidarımız devam etsin’ anlayışıyla, Türkiye’nin gelecek on yıllarına ipotek koyuyorlar” ifadelerini kullandı.

Bugün gerçekleştirilen yeni Kobani operasyonları hakkında konuşan Buldan, “IŞİD katliamlarına arka çıkıp, tüm dünyanın sahiplendiği insani yardımı ise suç haline getirmeye çalışan karanlık zihniyeti bütün dünya iyi görmeli ve tanımalıdır” dedi. Pervin Buldan, HDP’nin siyasette gücünü arttırdığını ifade ederek HDP’nin umudu büyüttüğünü söyledi. HDP’nin yol haritasını belirlediğini söyleyen Buldan, HDP’nin değişim için demokratik alternatif olduğunu vurguladı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin grup toplantısında konuştu. Buldan’ın konuşması şöyle;

“Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Grup toplantımıza hoş geldiniz! 8 Nisan’da kadın il eşbaşkanlarımızla, 9 Nisan’da  tüm il eşbaşkanlarımızla toplantılar gerçekleştirdik. Pazar günü de Sevgili Eş Genel Başkanım Mithat Sancar’ın katılımıyla Ankara İl Kongremizi gerçekleştik. Ankara İl Eşbaşkanlarımıza ve yönetimimize başarılar diliyorum, yeni görevlerinde başarılar diliyorum.

Dün de Urfa’daydım. Adalet nöbetindeki Şenyaşar ailesiyle birlikte iftarımızı açtık. Adalet nöbetine, adalet haykırışına eşlik ettik. Adalet sağlanana kadar bu mücadelemiz ve birlikteliğimiz devam edecek. Emine Şenyaşar annemizin yaşadığı zulmün tüm Türkiye kamuoyu tarafından yakından takip edilmesini ve mücadelesinin verilmesini bekliyoruz. Şenyaşar ailesi ile birlikteyiz ve birlikte olmaya da devam edeceğiz.

“HDP umutları büyütmeye devam ediyor”

Evet, HDP yoğun bir çalışma takvimiyle gerek siyasetteki etkisini ve gücünü günden güne artırmaya, gerekse de toplumsal umutları her gün daha fazla büyütmeye devam etmektedir. İl eşbaşkanlarımızla yaptığımız toplantılarda, 8 Mart’tan Newroz’a partimizin sahadaki tüm çalışmalarını, yerellerde halkımızın yaşadığı temel sorunları ve mücadelemizi daha fazla büyütme noktasındaki hedef ve planlarımızı geniş bir biçimde ele aldık, tartıştık ve bunu müzakere etme fırsatı bulduk.

Yol haritamızı belirlemeye çalıştık. Önümüzdeki hafta da hem Kadın Meclisimizi hem de Parti Meclisimizi toplayarak detaylı bir şekilde bu gelişmeleri tartışmaya devam edeceğiz. “HDP, her yerde büyüyen umut ve değişim için demokratik alternatif olmaya devam edecektir” tespitini bu toplantılarda yaptık. HDP, toplumu içinde bulunduğu çöküşten kurtaracak en önemli çıkış yolu olma gücünü her geçen gün daha fazla büyütmektedir ve değişimin mümkün olduğu inancını her tarafa, yaşamın her alanına yaymaya devam edecektir.

Bundan sonraki çalışmalarımız da aynı kararlılıkla ve cesaretle devam edecektir. Durmadık, durmayacağız! Yorulmadık, yorulmayacağız! Yılmadık, yılmayacağız! Buradan tüm il eşbaşkanlarımıza, yöneticilerimize emeklerinden dolayı şükranlarımı sunuyor, her birini ayrı ayrı selamlıyorum. Çalışmalarında üstün başarılar diliyorum.

“AKP-MHP iktidarda kaldığı sürece ekonomik felaket kalıcıdır”

Ekonomi adeta yangın yerine dönüşmüş durumdadır. Halkımızın sofrasındaki yangın her geçen gün daha da büyüyor. Yaşam mücadelesinin geçim mücadelesinin önüne geçtiği bir dönemi hep birlikte yaşıyoruz. Ekonomide yaşanan felaket öyle iktidarın iddia ettiği gibi geçici bir durum değildir. AKP-MHP kriz ittifakı, iktidarda kaldığı sürece çöküş de ne yazık ki kalıcıdır. Yaptıkları siyasetle halkı çöküşe, hayat pahalılığına, yüksek zamlara, çürük sisteme, çürük domatese, ezik bibere, bayat ekmek kuyruklarına alıştırmaya çalışıyorlar.

“Ocak ayından bu yana her şeye %100 zam yapıldı”

AKP Genel Başkanının “Hayat pahalılığının farkındayız. Milleti enflasyona ezdirmeyeceğiz.” dediği Ocak ayından bu yana her şeye %100 zam yapıldı. Altında ezdirmeyeceğiz dedikleri enflasyon TÜİK’in hesap oyunlarına rağmen yüzde 62’ye dayandı ve her ay tırmanmaya da devam etmektedir. Kontrolü kaybeden, ne dedilerse tersini yaşatan bir iktidarla karşı karşıya olduğumuzu bu toplumun, bu ülkede yaşayanların bilmesi gerekiyor.

“Enflasyonun sebebi bizzat kendileridir”

Bunların enflasyonla bir mücadelesi yok, olmaz da. Bunun sebebinin kendileri olduğunu her zaman ifade ettik. Kendileriyle mücadele etmeyeceklerine göre söyledikleri tüm laflar boştur. Bunların mücadelesi hak arayanlara karşıdır, yani bize karşıdır. Bir maliye bakanları var. İktidarın durumunu çok iyi özetlemektedir. 2021 Aralık ayında “Enflasyon Şubat’ta düşecek” dedi. Şubat geldi dayandı, bu kez “Mart-Nisan’da düşecek” dedi. Nisan geldi, düşmedi, bırakın düşmeyi daha artan bir enflasyon yaşanıyor.

Baktı olmuyor, şimdi de Aralık ayını telaffuz etmeye başladı. Sanki kendisi Aralık ayına kadar kalacakmış gibi konuşan bu maliye bakanına, 2022 yılından bir şey beklemeyin diyenlere şunu ifade etmek isterim; siz gidicisiniz kalıcı değilsiniz, 2023’ü bile göremeyeceksiniz. Bu halk yaşadığı kriz karşısında sizleri erken seçime zorlayacak ve yeni bir yönetimi de belirleyecek.

“Yalanlarla algıyı yönetmeye çalışıyorlar”

Halk, Saray’ın enflasyon zulmünü iliklerine kadar yaşarken, yeni Tarım Bakanına göre ise aç ve açıkta kimse yok.  Sokağa değil, kendi etrafına bakınca tabii aç insanları değil, tok olanları görür ve yapacağı açıklama da ancak bu olur. Başka bir AKP yöneticisi çıkıyor, “19 yıldır hazırlık yapıyoruz.” diyor. Peki, neyin hazırlığıdır bu? 19 yıldır bu ülkeyi batırmaktan başka bir iş yapmadınız.

Bu halklara zulümden başka bir şey vermediniz, acıdan ve krizden başka bu ülkeye hiçbir katkınız olmadı. Daha fazla batırmak için mi hazırlık yapıyorsunuz diye sormak bizim görevimizdir.  Genel Başkanları çıktı çözüm üretmek yerine, “Sabırla koruk helva olur. Sabredeceğiz.” diyerek halka yine acı reçeteyi gösterdi. Her kafadan bir sesin çıktığı bu ekonomi yönetimi, ekonomiyi değil yalanlarla algıyı yönetmeye çalışmaktadır.

“Yalanlarındaki enflasyon da düzenli artıyor”

Görülüyor ki enflasyon sadece tüketici fiyatlarında yükselmiyor, aynı zamanda iktidarın yalanlarındaki enflasyon da her ay düzenli olarak artıyor. Halka sabır önerenlere bakıyoruz, kendileri deveyi hamuduyla yutmaya devam ediyorlar. Halka sabır tavsiye edenlerin bir gün çıkıp da “5’li çeteye garanti ödemelerini durduruyoruz” dediğini hiç görmedik. Hatta tam tersine her gün 5’li çetenin çıkarlarını savunmaya, onların avukatlığını yapmaya devam ediyorlar. Halka sabredin diyen zihniyetin, eş dost ve akrabalara adrese teslim ihale dağıtmayı durdurduğuna dair hiçbir şey görmedik.

Her gün gazete haberlerinde bir yandaşa verdikleri akçeli ihaleyi öğreniyoruz. Sabredin diyen zihniyetin yönettiği ve zarar ettiğini söyledikleri Et ve Süt Kurumundaki yöneticilerin çifter maaş aldığı da ortaya çıktı. Vatandaşın sofrasında bir gram etin olmadığını bilmiyorlar mı, elbette biliyorlar. Et alacak parası olmadığını bilmiyorlar, bunu da biliyorlar. 80 yaşındaki emekliler ekmek parası için çalışırken, bu beyefendiler çöreklendikleri kurumun etinden de sütünden de çifter maaşlarla bol bol faydalanmaya devam ediyorlar.

“Durmak yok israfa devam diyorlar”

Peki, onlar yiyecek halk da sabredecek değil mi? Buna buradan itiraz ediyoruz; hem halk adına itiraz ediyoruz hem de HDP olarak bunu yüksek sesle dile getiriyoruz. Halka sabredin diyenlere bakıyoruz, millet bahçeleri adı altında TOKİ aracılığıyla yandaş müteahhitlerine rant aktarmaya devam ediyorlar.

Halk bayat ekmeğe muhtaç edilirken, son 6 ay içinde millet bahçeleri için yandaşa tam 1.4 milyar lira ödedikleri ortaya çıktı. Halka sabredin diyen aynı zihniyetin, Saray’daki israfı bir gün kıstığına tanık olmadık. Durmak yok israfa devam diyorlar! Geçenlerde yine çalgılı, şenlikli, şatafatlı sahurları kamuoyuna yansıdı. Sonra bir telaşla üzerini kapatmaya çalıştılar. İnsanların çöpten sebze meyve artıkları topladığı bir ülkede yaşanan bu tabloyu kınıyoruz.

Son bir yılda 4,5 milyon elektrik ve doğalgaz abonesi faturasını ödeyemedi bu ülkede. Elektrik ve gazların kesildiği bir ülke hale geldik. Sebep; Saray’ın ışıklarının kesintisiz yanıyor olmasıdır, israfın kesintisiz sürüyor olmasıdır. Bunlarda utanma yok, bunlarda sıkılma hiç yok, çünkü bunlarda kızaracak yüz yok! Helvayı kendileri yiyor, koruğu ise halka tavsiye ediyorlar. Biz bu durumu her yerde teşhir etmeye devam edeceğiz. İşte bu denge bozulmadan Türkiye kesinlikle düze çıkmaz. Bunu herkes biliyor ve bunun farkında.

“Planlı bir soygun peşindeler”

Halkı enflasyona ezdirmeyeceğiz diyen bir iktidar, çıkar bunun adımlarını atar, Meclis’i bunun için çalıştırır, asgari ücreti yeniden belirler. Bunlar ne yapıyor? Torba yasalarla rant alanını büyütmeye her gün devam ediyorlar. İktidarlarını kaybedeceklerini bildikleri için, giderayak kasalarını daha fazla doldurmanın telaşı içerisindeler, planlı bir soygun peşindeler. Siyasi iktidarı kaybetsek de ekonomik iktidarımız devam etsin anlayışıyla, Türkiye’nin gelecek on yıllarına ipotek koyuyorlar. Biz bunun farkındayız. Enflasyonla mücadelenin yolu bellidir. Üretim maliyetlerini düşürmek, üretimi arttırmaktır. Defalarca bu kürsüden çağrı yaptık, bir kez daha ifade etmek isterim.

-Esnafa elektriği en az yüzde 70 indirimle verelim. Yandaş şirketler değil esnaflar kazansın ki fiyat artışları düşsün dedik, demeye devam ediyoruz.

-Çiftçiye gübreyi, mazotu, elektriği en az yüzde 70 indirimle verelim. Bu ülkenin bereketli topraklarıyla halkların sofrası birbirine yar olsun dedik. Bu çağrımızı yineliyoruz.

-Gıda nakliyesi başta olmak üzere taşımacılık sektöründe çalışanların kullandıkları akaryakıttan bir kuruş vergi alınmasın dedik.

-Öğrencilerin Kredi Yurtlar Kurumu borçlarını silelim, gençler en azından bir soluk alsın dedik.

-En düşük emekli maaşı asgari ücret düzeyinde olsun dedik. Asgari ücret 3 ayda bir yenilensin dedik. Emekliler için bayram ikramiyelerini en az 5.000 TL yapalım dedik.

-Akaryakıt ve ulaşımdaki ÖTV kaldırılsın dedik.

Bu çağrımızı buradan yeniliyoruz. Bunun dikkate alınması Türkiye’nin yarınları açısından elzemdir, önemlidir. Buradan yeniden çağrı yapıyorum. Halkı enflasyona ezdirmek istemiyorsanız buyurun bu adımları biran önce atalım. Buna yanaşmıyorsanız o zaman çıkıp da enflasyona ezdirmeyeceğiz, sorunları biz çözeceğiz yalanlarını her gün söylemeyin.

“Halk sizin yalanlarınızdan bıktı”

Çünkü halk sizden de yalanlarınızdan da bıktı artık. Halkın kâbusu oldunuz. Halkı canından bezdirdiniz. Esnafı, işçiyi, emekçiyi, kadını, genci canından bezdirdiniz. İnsanlarda yaşama sevinci ve umudu bırakmadınız. Hal böyleyken AKP Genel Başkanı çıkmış “2023’te yeni bir dönem başlayacak.” diyor. Vallahi buna Allah söyletiyor ki gideceklerini kendileri de biliyor.

“Talan düzenin sona ereceği düzen 2023’te başlayacak”

Ben de buradan aynen tekrar ediyorum: Evet 2023’te yeni bir dönem kesinlikle başlayacaktır. Hatta şimdiden başlamıştır da. AKP-MHP iktidarının talan düzeninin sona ereceği, halkın huzura ereceği yeni bir dönem, demokrasi ve adalet dönemi mutlaka başlayacaktır. Bu iktidarın tüm hukuksuzluklarıyla hesaplaşma dönemi kesinlikle başlayacaktır. Parayı pul edenlerin pul olacağı, verimli toprakları çölleştirenlerin siyasi çöle döneceği, halkın alınterini sömürenlerin söneceği yeni bir dönem kesinlikle başlayacaktır.

“Yeni dönemi HDP’yle başlatacağız”

İşçisiyle, emekçisiyle, üreticisiyle, çiftçisiyle, emeklisiyle, kadını ve genciyle ezilen bütün kesimlerle yeni bir dönemi birlikte başlatacağız. Toplumun tüm kesimleriyle birlikte hareket eden, ekmek ve demokrasi mücadelesini birlikte yürüten, umudu büyüten HDP’yle bu yeni dönemi hep birlikte başlatacağız. Ve seçimler geldiğinde asıl koruğu iktidarınız sandıkta tadacaktır! Bunu da şimdiden bilin.

“Ekonomik çöküş demokrasinin çökertilmesi ile başladı”

Bugün konuştuğumuz çöküş ve yıkım sadece bugünün meselesi değildir. Ekonomik ve toplumsal çöküş, ülkedeki hukuk ve adalet sisteminin ve demokrasinin çökertilmesiyle başladı. Çöküşe giden sürecin adımları birkaç gün sonra 5’inci yılını geride bırakacağımız 16 Nisan 2017 referandumuyla atıldı. Çözüm Sürecinin bitirilerek, yerine savaş konseptinin devreye konulmasıyla asıl yıkım başladı. Bu sistemle önce yargıyı ele geçirdiler ve iktidarın tahakkümü altına soktular. Denge denetleme sistemini ortadan kaldırdılar.

Parlamentonun iradesini ve denetim yetkisini gasp ettiler. Gensoru mekanizması ortadan kaldırılmamış olsaydı, bugüne değin onlarca bakan gensoruyla Meclis’e hesap verecekti, güvensizlik oyuyla düşürülecekti. Hileleriyle oyunlarıyla bunun da önünü kestiler. Halk gerçekleri öğrenmesin diye medyayı ele geçirdiler, muhalif medyayı susturdular. Halkın sandığa yansıyan iradesini kayyım darbesiyle gasp ettiler. Demokratik siyasete operasyonlarla, kumpaslarla darbe sistemini sürekli hale getirdiler.

“Kurdukları düzen, darbe ve yolsuzluk sistemidir”  

Kurdukları tekçi sistemi ayakta tutmak için içeride ve dışarıda düşmana ihtiyaçları vardı. Sürekli düşman yaratarak beka yalanlarıyla savaş ve çatışmalı sürecin önünü açtılar. Kürt sorununu terörize eden bir anlayışla karşı karşıyız. Bu anlayışın Türkiye’yi ne hale getirdiğini bildiğimiz için Kürt sorunu başta olmak toplumsal sorunlarla çözmek iktidarın sorunudur.

Ancak bunlar diğer sorunlara yaklaştıkları gibi Kürt sorununa yaklaştılar. Tutuklamalarla, yasaklamalarla, gasplarla Kürt sorununun çözülmeyeceğini herkes gördü. Tüm bu adımları, bugünkü yolsuzluk, talan, rant ve yağma düzeninin rahat işlemesi için attıklarını biliyoruz. Kurdukları düzen özünde bir darbe sistemidir, aynı zamanda bir kumpas sistemidir. Yolsuzluk sistemidir, 5’li çete sistemidir.

Demokratik siyasetin önünü kesme, farklılıkları ve katılımcı demokrasiyi tasfiye etme sistemidir. Tüm yurttaşlarımız iyi bilmelidir ki bugün her alanda yaşanan çöküşün nedeni bu savaş ve talan sistemidir, hukuksuzluk sistemidir. Çöküşün nedeni herkese yetecek ülke kaynaklarını, sanki babalarından miras kalmış gibi kullanan iktidar hoyratlığıdır.

“Demokrasiyi sıfırladığınızda enflasyon üç hanelere çıkar” 

Hukukun, insan haklarının, demokratik standartların diplerde olduğu bir ülkede ekonomik ve siyasi istikrar olmaz. Hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi sıfırladığınızda enflasyon 3 hanelere çıkar, ekonomi batar, sefalet endeksinde Türkiye 156 ülke içinde 21’inci sırada yer alır. Hukuk neden önemlidir? Bir sistemden hukuku çıkartırsanız geriye sadece çete düzeni kalır, hukuksuzluk düzeni kalır.

İşte Kobanî Kumpas Davası bunun en somut örneğidir. Türkiye’nin durumunu, iktidarın ne yapmak istediğini anlamak istiyorsanız Kobanî Davası bir turnusol kâğıdıdır ve bu davaya bakmak gerekir. Kamuoyuna da yansıdı, önceki mahkeme başkanının ismi “Atadedeler” adlı bir çeteyle anılmaktadır. Hatta gözaltına da alındı, daha sonra ev hapishane alındı. Bu tablo, Türkiye’de hukukun, yargının kimlere teslim edildiğinin en somut örneklerinden sadece biridir. Ciğeri kediye teslim eden bir sistemden söz ediyoruz.

“Amaç demokratik muhalefete kumpasları sürdürmektir” 

Biraz daha geriye gidelim. İki gün sonra 14 Nisan 2009 KCK operasyonlarının 13’üncü yıl dönümüdür. O dönem yine benzer kumpaslarla binlerce siyasetçi ve seçilmiş tutuklanmıştı. O dönem bu operasyonun planlayıcıları kimlerdi peki? Yine AKP ve can ciğer oldukları Cemaat yargısıydı. Peki, bugünkü durum nedir? Cemaatten boşalan yeri başka yapılarla, çetelerle doldurdular. Amaç, demokratik siyaset ve toplumsal muhalefete karşı aynı kumpasları sürdürmektir.

Kumpasları cemaatten kopyaladılar, Kobanî dosyasında aynen yapıştırdılar. Ortada herhangi bir delil yok, belge yok. Buldukları tanıkların çoğu geri çekildi. Siyasetçiler yargılanan değil yargılayan durumdalar, bu ülkenin bütün hukuksuzluklarını Kobanî Kumpas Davası üzerinden ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. Hatta bir emniyet müdürleri, “Biz o süreçte olayların durdurulması için HDP’yle görüşmeler yürüttük.” diye ifade verdi. Uydurdukları iki tane gizli tanık ifadesiyle Kobanî Kumpas Davasını sürdürmeye çalışıyorlar.

“Bugünkü operasyon Kobanî’ye yönelik insani yardımları hedef almaktadır”

İşte bu sabah yeni bir gözaltı dalgası yaşandı. Aralarında eski belediye eşbaşkanlarımız, meclis üyelerimiz ve parti yöneticilerimizin de bulunduğu 91 kişi hakkında gözaltı kararı verildiği, 46 kişinin gözaltına alındığı kamuoyuna yansıdı. Bu kumpası da basına “Kobanî’de 2. dalga operasyonu” diye servis etmeye başladılar. Bugünkü operasyon, Kobanî’ye yönelik o süreçte insani yardımda bulunanları hedef almaktadır.

“Operasyon kararını verenler suçüstü yakalanmıştır” 

Çökmekte olan Kobanî Kumpas Davasına yeni algı operasyonlarıyla, yeni kumpas operasyonlarıyla itibar kazandırmaya çalıştıklarını görüyoruz. Operasyon kararını verenler bugün bir kez daha suçüstü yakalanmıştır. Bir çeteciyi mahkeme başkanı yapan zihniyetin, bu son operasyonu IŞİD adına yaptığı su götürmez bir gerçektir. IŞİD katliamlarına arka çıkıp tüm dünyanın sahiplendiği insani yardımı ise suç haline getirmeye çalışan karanlık zihniyeti, tüm Türkiye kamuoyu ve bütün dünya iyi görmeli ve tanımalıdır. Amaçlarını iyi biliyoruz. Kobanî düşmediği için IŞİD’le yaptıkları ticaret sekteye uğradı. Rant muslukları kapandı. Sıkıntılarının büyük olduğunu biliyoruz.

Bir başka neden ise 7 Haziran’dır. AKP, 7 Haziran’da kaybetmeseydi, bugünkü 5’li çeteleriyle kurdukları rant sistemini ta o tarihte hayata geçireceklerdi. Yani bu talan düzenlerinin kuruluş süreci 7 Haziran nedeniyle 3 yıl gecikti. Bunun intikamını alıyorlar. Hukuku ve yargıyı, intikamlarının aracı haline getirdiler.

“Suçüstü olacaklarından korkuyorlar”

Bakın mahkeme heyeti geçen gün, Sevgili Demirtaş’a ilişkin gerekçesinde şöyle bir yorumda bulunmuş: “Serbest bırakıldıktan sonra adaletin iyi idaresine zarar verecek tarzda önlemler alabilecek olma tehlikesi mevcuttur.” Bu yorum, kurdukları kumpasın çok net bir özetidir, bir itirafıdır. Yani serbest bırakırsak, bizim sahte delil ve gizli tanık ifadeleriyle kurduğumuz kumpası ortaya çıkartırlar, bu çürük davanın temelsizliğini kanıtlarlar, foyamızı ortaya çıkarırlar diyorlar. İşte korktukları gerçek budur. Yani kendilerinden korkuyorlar. Suçüstü olacaklarından korkuyorlar.

“Bu davanın altında kalacaklar”

Ama nafile, siz kesinlikle bu davanın baş mimarısınız. Bu davanın kimler tarafından ve nasıl yazıldığını biliyoruz. Sonuna kadar bunun takipçisi olacağız. Korksunlar! Hakikatler karşısında yalanlar yenilmeye ve çökmeye mahkûmdur. Kobanî kumpasında sadece dava çökmeyecek, aynı zamanda bu davanın asıl mahkeme heyeti olan AKP ve MHP’nin kumpas siyaseti de çökecektir. Ne yaparlarsa yapsınlar, amaçlarına ulaşamayacaklar. Bu davanın altında kalacaklar ve demokratik siyaseti bu kumpas ve komplolarla engelleyemeyecekler.

Dün sabah da biliyorsunuz partimizin Cizre ilçe binasına aynı kin ve düşmanlık hırsıyla baskın yaptılar. 8 arkadaşımızı gözaltına aldılar. Türkiye’nin 3’üncü büyük ilçe binasını darmadağın ettiler, kapısını kırdılar. Orada ortaya çıkan resim Ukrayna’dan farksızdır.

Yerlere atılan resimler, kitaplar; belediye eşbaşkanlarımızın, siyasetçilerimizin, Selahattin Demirtaş’ın fotoğraflarının yerlere atılması, kapıların kırılması görüntüleri Ukrayna’da yaşananlardan farksızdır. Hatta soba borusundaki isi bile elleriyle alıp duvarlara sürdüler. Çünkü bunların elleri de yüzleri de siyasetleri de kirlidir, karanlıktır. Bunların besin kaynağının karanlık olduğunu herkesin bilmesini gerekiyor. Bunu yapanları buradan şiddetle kınıyorum.

“Cizre sizin karanlığınıza teslim olmayacaktır”

Bu kinin, nefretin ve düşmanlığın sebebinin Kürt düşmanlığı olduğunu çok iyi biliyoruz. Cizre Newrozundaki tarihi kitlesellik halk düşmanlarını, barış düşmanlarını çok rahatsız etti. Evet, Newroz’un ortaya çıkardığı halk iradesinden, çözümden ve barıştan rahatsız olan odakların, çetelerin varlığından da haberdarız. İktidarın her gün güç kaybetmesi, bu odakları korkutmaktadır.

Bunun farkındayız. Korkmaya devam edin. Bu iktidar gittiğinde adalet önünde hesap vereceğiniz günlerin yakın olduğunu da bilin. Onlara diyorum ki; ne yaparsanız yapın bu halka diz çöktüremeyeceksiniz, bu halka boyun eğdiremezsiniz, bu halkı biat ettiremeyeceksiniz. Halkımızın onurlu direnişini ve mücadelesini durduramayacaksınız. Cizre sizin karanlığınıza teslim olmayacaktır.

“Kayyımlar yolsuzluk çetelerinin üssü haline geldi”

Baştan aşağı kokuşmuş, çürümüş bir sistemle karşı karşıyayız. Atadıkları mahkeme başkanı çete üyesi çıkan iktidarın, belediyelerimize atadığı kayyımlar da bir başka yolsuzluk çetesinin üssü haline geldi. Bakın kayyım atadıkları 48 belediyeden 20’sinin kayyımı yolsuzluk veya Cemaat üyesi oldukları nedeniyle ya görevden alındılar ya da görev yerleri değiştirildi. Bazı ilçelerde ise 6 ay içerisinde 3 defa kayyım değiştirmek zorunda kaldılar. En son Mardin Büyükşehir Belediyesi kayyımı merkeze çekildi. Yürütülen yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasında onlarca kişi bu kapsamda gözaltına alınıp tutuklandı. İşte bu çürümüş sistemi ayakta tutmak için her türlü hukuksuzluğu yapmaya devam ediyorlar.

“Aysel’in ve diğer arkadaşlarımızın tek suçu barış için siyaset yürütmektir”

Bu ceberut sistemin kendisini en fazla gösterdiği yerlerden biri de son dönemlerde gündem olan ve içimizde kanayan bir yara olan cezaevleridir. Dışarısını yoksulluk cehennemine çevirenler, cezaevlerini de eş zamanlı olarak tecridin, işkencenin ve ölümlerin kol gezdiği bir yer haline dönüştürdüler.

Cezaevlerinden her hafta birden fazla ölüm haberi gelmektedir. En son Manisa Akhisar Cezaevi’nde tutulan 63 yaşındaki tansiyon hastası Mehmet Sevinç hayatını kaybetti. Bu ölümler ne ilktir ne de sondur. Çünkü hasta tutsaklara karşı açıkça düşmanlık hukuku uygulandığını biliyoruz. En son arkadaşlarımız ziyaretine gitti. Aysel Tuğluk arkadaşımızın sağlık durumu kötüye gidiyor. Buna rağmen tahliyesi engelleniyor.

Aysel’in ve diğer arkadaşlarımızın tek suçu barış için siyaset yürütmektir. Onları içeride tutanlar barış düşmanlarıdır. Barış gelirse, rant biter korkusunu yaşayanlardır onları tahliye ettirmeyenler. Hukuku ve insan haklarını ayaklar altına alan bu iktidara sesleniyorum: Kaybettikçe, çöktükçe zulme ve kötülüğe sarıldığınızı çok iyi görüyor ve biliyoruz. Ama unutmayın; zulümle kimse abad olmadı, siz de olmayacaksınız!

“Siyasi ömrünüzü uzatamayacaksınız”

Soygun, işkence ve ölüm düzeniniz ile ülkeyi ve cezaevlerini toplama kampına çeviren iktidarınızın siyasi ömrünü asla uzatamayacaksınız. Hukuksuzluk ve adaletsizlik düzeninizin altında kalacaksınız. İnsanlık onuru zulmünüz karşısında asla boyun eğmeyecek ve bu onurlu mücadeleyi kazanacağız. Başta hasta tutuklular olmak üzere cezaevindeki bütün arkadaşlarımıza selamlarımızı ve şükranlarımızı gönderiyoruz.

“Newroz’un coşkusu nasıl bir gelecek hayal ettiğimizin göstergesidir”

En başta da vurguladığım gibi, ülkenin içinden geçtiği bu zor dönemde tüm sorunların ve sıkıntıların üstesinden gelebileceğimize olan büyük inanç ve kararlılıkla yolumuza devam ediyoruz. Newroz meydanlarının coşkusu ve renkliliği nasıl bir ülke, nasıl bir gelecek hayal ettiğimizin göstergesidir. 8 Mart’ın ve Newroz’un ruhu, 1 Mayıs’ın direniş ruhuyla mutlaka birleşecek, halklarımızın ortak yoluna mutlaka dönüşecektir.

Bu yolda daha fazla çoğalarak, daha fazla büyüyerek zafere doğru ilerleyeceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Emek ve demokrasi ittifakımızı, barış ve adalet ittifakımızı, halklar ittifakımızı daha da büyüteceğiz ve Türkiye’nin Üçüncü Yol mücadelesine dönüştüreceğiz.

Her gün baskıyla, şiddetle, inkârla, işkenceyle, açlıkla, yoksullukla, sömürüyle halklarımıza dayattığınız iradesiz ve onursuz yaşamı, kirli siyasetinizi kabul etmeyen ve boyun eğmeyen milyonlar, ortak mücadeleyle kendi özgür ve eşit geleceğini, onurlu yaşamını mutlaka kuracaktır. Size rağmen kuracaktır. Ne Ukrayna savaşı üzerinden sahte barış havariliğiyle fırsat ve meşruiyet oluşturma çabalarınız, ne de Macaristan hayalleriniz Türkiye gerçekliğinde size iktidar sunmayacaktır.

“Türkiye halklarının gelecek hayali, sizin rüyanızdan daha büyüktür”

Bu iktidar biliyorsunuz, içeriden umudu kesince şimdi hayali dışarıdan kurmaya başladı. Ama nafile, çünkü gerçekler Türkiye’dedir. Türkiye halklarının gelecek hayali, sizin rüyanızdan daha büyüktür. Bu ülkenin gelecekte nasıl yönetileceğini ise demokratik ilkeler, ortak gelecek, barış, adalet ve emeğin hakkında sözleşenler, ortak mücadeleyi büyük toplumsal sözleşmeye dönüştürenler, 8 Mart, Newroz ve 1 Mayıs alanlarını dolduranlar, yani halklar belirleyecektir.

“Birlikte yürümenin adresi HDP olsun”

Değişim isteyenlerin, gerçek alternatifi görmek isteyenlerin başka fotoğraflara bakmasına gerek yoktur. Meydanlardan yükselen seslere ve halkların birleşen iradesine bakmaları yeterlidir. Kurtuluş buradadır. Kurtuluş Martların, Mayısların, Haziranların halkçı ruhundadır ve bu ruh yeniden dirilmiştir.

O yüzden diyoruz ki; herkesin yüzü HDP’ye dönük olsun, birlikte yürümenin adresi HDP olsun, mücadelelerin ortaklaşacağı zemin HDP olsun! HDP’nin Üçüncü Yol mücadelesi ayrımsız herkesin bu ceberut düzenden kurtuluşu için en önemli yoldur. Bu yolda birleşelim, birlikte büyüyelim,  birlikte mesafe alalım ve demokrasi limanına hep birlikte varalım. Yolunuz ve yolumuz açık olsun. Hızır yardımcımız olsun! Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.”

Paylaşın

HDP’li Oluç: TÜİK İle İŞ-KUR’un Verileri Neden Çelişiyor?

Meclis’te düzenlediği basın toplantısında konuşan HDP’li Saruhan Oluç, “TÜİK Şubat ayı işgücü verilerini açıkladı. İşsiz sayısı bir önceki aya göre 178 bin azaldı. Peki, bu TÜİK devlet kurumu da İŞ-KUR neyin kurumu? Neden TÜİK’in verileri ile İŞ-KUR’un verileri çelişiyor? TÜİK’in verileri ile İŞ-KUR verileri arasında yaklaşık 1 milyon işsiz farkı var, neden böyle?” diye sordu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis’te basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Öncelikli olarak ekonomik krizle ilgili konuşan Oluç, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’yi eleştirdikten sonra “Sorun Hazine ve Maliye Bakanında değil. Sorun AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’da, yani büyük ekonomistte” diye devam etti:

“Büyük ekonomist Hazine ve Maliye Bakanının bu yanlışlarını ve öngörüsüzlüğünü göremediği için onu bakan yaptı, şimdi bu durumdayız. Bu kadar beceriksiz ve aciz bir Hazine ve Maliye Bakanıyla fiyat istikrarı sağlanacak, ekonomi düze çıkacak; işçi, emekçi, emekli, engelli, köylü, esnaf, çiftçi, genç, kadın biraz rahatlayacak, nefes alacak diye bekleniyor.

Olacak iş değil enflasyon ile ilgili tutumu. Bütün söyledikleri birer birer yanlış çıkan birinden bahsediyoruz. Aralık’tan sonra düşecek dedi ya enflasyon, peki Aralık’a kadar kaça çıkacak, onu söylemedi. Aralık’tan sonra niye düşürmeye başlayacaksınız, çünkü seçimlere yaklaşıyorsunuz değil mi?

“Enflasyon TÜİK’e göre bile yüzde 61’in üzerinde”

Enflasyon TÜİK’in hormonlu verilerine göre çıkmış yüzde 61’in üzerine. Gerçek enflasyon çok daha yüksek, görüyoruz demiş. Bravo. Böyle bir tutumla ekonominin düzeltilmesi, toplumun ve halkın rahatlayacağı adımlar atılması, yoksulluğun azaltılması, açlık ve işsizliğin giderilmesi mümkün değil.

Et ve Süt Kurumu ete yüzde 48 artış yaptıktan sonra şimdi market ortalamasının yüzde 15-20 altında satacaklarını söylüyorlar. E, bir yılda et fiyatları ne kadar artmış, yüzde 76. Bu şaka yapmak, alay etmek gibi bir şey, bunu görmüyor musunuz? Üstelik TÜİK verileriyle yüzde 76 artmış et fiyatları.

AKP Grup Başkanvekilleri Cahit Özkan ve Muhammet Akbaşoğlu asgari ücreti Temmuz’da değerlendireceklerini söyledi. Sonra Cumhurbaşkanı sıfatıyla AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan bunu yalanladı. İki gün önce Hamza Dağ hem vekil hem de AKP yöneticisi, “Asgari ücretle ilgili gelen verilerde enflasyonun altında kaldığını görürsek gerekirse müdahale etmekten çekinmeyiz” dedi.

Siz asgari ücreti artırmışsınız, o asgari ücret erimiş bitmiş enflasyonun altında kalmış, hatta 2021 asgari ücretinden yemeye başlamış. Hala gerekirse değerlendiririz diyorsunuz. Daha ne kadar bekleyeceksiniz!

TÜİK Şubat ayı işgücü verilerini açıkladı. İşsiz sayısı bir önceki aya göre 178 bin azaldı. İşsiz sayısının azalması tabii ki önemli ama gerçek bu mu? Madem işsizlik azaldı, Van’da 107 kişilik iş alımı ilanına 44 bin 800 kişi başvuruyor. Adıyaman’da 9 kişilik iş ilanına 5 bin 217 kişi başvurdu. Gaziantep’te 66 kişilik işçi alımı ilanına 15 bin kişi başvurdu. Neden bahsediyorsun sen TÜİK?

Peki, bu TÜİK devlet kurumu da İŞ-KUR neyin kurumu? Neden TÜİK’in verileri ile İŞ-KUR’un verileri çelişiyor? TÜİK’in verileri ile İŞ-KUR verileri arasında yaklaşık 1 milyon işsiz farkı var, neden böyle?

İŞ-KUR’un verilerine göre Şubat 2021 ile Şubat 2022 arasında kayıtlı işsiz sayısı 325 bin artmış. TÜİK’e göre aynı dönemde işsiz sayısı 623 bin azalmış. Ne oluyor? 948 bin kişilik bir fark var, nereye gitti bu 948 bin kişi belli mi, belli değil.”

“Bu hukuksuzluk, bu barbarlık nedir?”

Oluç konuşmasında, bu sabah HDP Cizre İlçe Örgütüne yapılan polis baskının da bahsetti: “Kapıları kırmışlar, 4 katlı ilçe binamızı yıkmışlar, her şeyi yerlere saçmışlar. İlçe binasını basacaksınız, yüzde 90 oy aldığımız bir ilçede ilçe binasını bu hale getireceksiniz. 8 kişi gözaltına alınacak, yerle bir edeceksiniz ilçe binasını. Namazlıklar dahil botlarınızla basacaksınız, kapı pencereleri kıracaksınız, soba bacasındaki isi alacaksınız ellerinizle duvarlara, kapılara, posterlere, eşyalara süreceksiniz.

Vandallıktan bu kadar çok nasibini almış bir kolluk gücünden bahsediyorum. Nedir bu nefret, bu şiddet? Bu hukuksuzluk, bu barbarlık nedir? Neyin intikamını alıyorsunuz? Kürt halkından, Cizre’den neyin intikamını alıyorsunuz? Size söyleyeyim Cizre’deki Newroz görüntüsünün intikamını alıyorsunuz, bunun için yapıyorsunuz değil mi? Durum bu, Newroz’un görüntüsünün intikamını alıyorsunuz.”

Paylaşın

Yargıtay Verileri Güncelledi: AK Parti’nin Üye Sayısı Düştü

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açıkladığı son verilere göre, AK Parti’nin 2 Mart 2022’de 1 milyon 89 bin 543 olan üye sayısı, 35 günde 5 bin 319 azalarak 11 milyon 84 bin 224’e geriledi.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, faaliyette bulunan siyasi partilerin üye sayısı verilerini güncelledi. Gazete Duvar’dan Serkan Alan’ın haberine göre, Yargıtay’ın 7 Nisan itibariyle açıkladığı verilerine göre AK Parti’nin üye sayısında 5 binin üzerinde azalma meydana geldi. MHP ise üye sayısını artırdı.

‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi’ mutabakat metnini liderler düzeyinde imzalayan CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi’nin üye sayıları artarken Demokrat Parti’nin üye sayısı azaldı.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısıyla partide uzun süredir ‘yeni üye’ kampanyası yürütülüyor. 15 milyon üye hedefinde olan AK Parti, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açıkladığı son verilere göre bu hedefinden oldukça uzak durumda. AK Parti’nin 2 Mart 2022’de 1 milyon 89 bin 543 olan üye sayısı, 35 günde 5 bin 319 azalarak 11 milyon 84 bin 224’e geriledi.

Cumhur İttifakı ortağı MHP’de ise AK Parti’nin tersine üye sayısında artış kayıtlara geçti. MHP 476 bin 823 olan üye sayısını 3 bin 62 artırarak 479 bin 885 üyeye ulaştı.

Sandık güvenliği çerçevesinde üye örgütlenmesi çalışmalarına devam eden CHP’de bir süredir gözlenen üye artış trendi Yargıtay’ın son verilerine göre de devam etti. Bir ay önce 1 milyon 315 bin 22 üyeye sahip olan parti, 15 bin 589 yeni üye ile toplam 1 milyon 330 bin 611 sayısına ulaştı.

En çok üye artıran parti İYİ Parti oldu

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in esnaf ziyaretlerini sürdürdüğü dönemde, İYİ Parti’nin üye sayısında artış yaşandı. İYİ Parti 539 bin 929 olan üye sayısını 18 bin 18 artırarak 557 bin 947 üyeye ulaştı. Yargıtay’ın verilerine göre üye sayısını son bir ayda en çok artıran siyasi parti İYİ Parti oldu.

Gültekin Uysal’ın liderliğini üstlendiği ve Millet İttifakı içerisinde yer alan Demokrat Parti’nin üye sayısı ise bu dönemde düştü. Demokrat Parti’nin 402 bin 194 olan üye sayısı 2 bin 525 azalışla 399 bin 669’a geriledi.

AK Parti’den istifa eden eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın kurdukları siyasi partilerin üye sayısındaki artış eğilimi son verilerde de sürdü. Babacan’ın liderliğindeki DEVA Partisi 127 bin 889 olan üye sayısını 14 bin 14 artırarak 141 bin 903 üyeye ulaştı. Davutoğlu’nun liderliğini üstlendiği Gelecek Partisi ise 52 bin 241 olan üye sayısını 3 bin 373 artırarak 55 bin 614 üyeye ulaştı.

Millet İttifakı üyesi, Temel Karamollaoğlu liderliğindeki Saadet Partisi de son bir ayda üye sayısını artıran partiler arasında yer aldı. SAADET 271 bin 210 olan üye sayısını 2 bin 78 artışla 273 bin 288’e çıkardı.

Eski başbakanlardan Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan’ın genel başkanlığını üstlendiği Yeniden Refah Partisi 200 bin üye barajını son verilere göre aştı. Parti 187 bin 873 olan üye sayısını 14 bin 716 artışla 202 bin 589’a çıkardı.

HDP’nin üye sayısı arttı

Kapatılması talep edilerek hakkında dava açılan ve bir yandan da ‘Demokrasi İttifakı’ çalışmalarını sürdüren HDP, son bir ayda üye sayısını arttıran siyasi partiler arasında yer aldı. Yargıtay’ın verilerine göre 42 bin 648 üyesi olan HDP, 371 artışla 43 bin 19 üyeye ulaştı.

Üçüncü İttifak kapsamında çalışmalar yürüten Türkiye Komünist Partisi (TKP), Sol Parti ve Emek Partisi’nin üye sayıları da Yargıtay tarafından güncellendi. Türkiye Komünist Partisi 4 bin 786 olan üye sayısını 92 artışla 4 bin 878’e, Sol Parti 5 bin 45 olan üye sayısını 105 artışla 5 bin 556’ya çıkardı.

Emek Partisi’nin ise 5 bin 259 olan üye sayısı 3 azalarak 5 bin 256’a geriledi. Meclis’te 4 Milletvekiliyle temsil edilen Türkiye İşçi Partisi, ise 7 bin 624 olan üye sayısı ise son bir ayda bin 152 artarak toplam üyeye 7 bin 776’a ulaştı.

CHP’den ayrılarak Memleket Partisi’ni kuran Muharrem İnce’nin partisi de son bir ayda üye sayısını artırdı. Memleket Partisi 20 bin 636 olan üye sayısını bin 704 artırarak toplam 22 bin 340 üyeye ulaştı.

Cumhurbaşkanı adayı olarak Mansur Yavaş’ı göstererek dikkatleri üzerine çeken Zafer Partisi’nin lideri Ümit Özdağ’ın partisi de bu dönemde üye sayısını artırdı. Zafer Partisi 2 bin 381 üyeden bin 622 artışla toplam 4 bin 3 üyeye ulaştı. Sosyal medyada gösterdiği tepkilerle ve açıklamalarıyla gündem olan Mustafa Sarıgül’ün partisi Türkiye Değişim Partisi’nin üye sayısı 8 bin 188 olarak kayıtlara geçti.

Paylaşın

Demirtaş: Ben Halen Aday Adayıyım, İddiamı Koruyorum

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, cumhurbaşkanı adaylığı gündemine dair yaptığı açıklamada, “Ben halen aday adayıyım, iddiamı koruyorum” ifadelerini kullandı.

Gazeteci Candaş Tolga Işık, kişisel sosyal medya hesabı üzerinden Selahattin Demirtaş’a “Kürtler Mansur Yavaş’a oy verir mi?” sorusunu avukatları aracılığıyla sorduğunu duyurdu, Demirtaş’ın cevabını yazdı.

Demirtaş’ın cevabı şu şekilde;

“HDP’nin Eylül 2021’de açıkladığı tutum belgesini kabul eden o ilkeleri uygulama kapasitesi, niyeti, samimiyeti olan ve kazanabilecek bir adayı destekleyebiliriz. Biz cumhurbaşkanı adaylığında isimden çok ilkelere bağlı olup olmayacağına bakarız. Ayrıca gelişmelere göre partimiz karar alırsa beni de aday gösterebilir ancak ben o tarihe kadar hala siyasi yasaklı ve hapisteysem bir aday lehine çekilme de gündeme gelebilir.

Bunların hepsi ihtimaldir, günü geldiğinde değerlendirilir, tartışılır. Elbetteki Millet İttifakı kendi adayını kendi belirleyecektir, isim noktasında bizim kendilerine bir dayatmada bulunmamız söz konusu olamaz.

“Ben halen aday adayıyım”

Ancak eğer ki aday geniş kesimlerin de ortak adayına dönüşecekse bu durumda adayı belirlerken bu kriterleri göz önüne alacaklardır diye düşünüyorum, isim noktasında bugün herhangi bir fikir beyan etmem doğru olmaz. Ancak ben şahsen Ekrem beyi de takip etmeye çalışıyorum, tüm baskılara rağmen elinden geldiğince hizmet etmeye, başarılı olmaya gayret ediyor. Olabildiğince kucaklayıcı olmaya gayret ediyor, Anadolu’da toplumsal karşılığı da olduğunu görebiliyorum.

Özel olarak bu isimleri sorduğunuz için bunu belirtiyorum yoksa adaylık konusunda Millet İttifakı kendi kararını kendisi verecek. Bekleyip göreceğiz ancak ben halen aday adayıyım, iddiamı koruyorum.”

Paylaşın

Demirtaş’tan Dikkat Çeken ‘Macaristan Seçimleri’ Yorumu

Edirne F Tip Cezaevi’nde 5 yılı aşkın süredir tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Macaristan’daki genel seçimde, 6 muhalefet partisinin oluşturduğu seçim ittifakının iktidarda bulunan Viktor Orban’ı yenememesi üzerinde Türkiye’deki muhalefet ve iktidar dinamiklerinin yorumlanmasıyla ilgili olarak yorum yaptı.

Haber Merkezi / Avukatları aracılığıyla kullandığı sosyal medya hesabından paylaşım yapan Selahattin Demirtaş, “Birçok kişi Macaristan seçimlerini yorumladı, tamamı da eksik yorumladı. Herkesin atladığı ya da görmek istemediği şu ki, Macaristan’da HDP yok” dedi.

Macaristan’daki genel seçimi Viktor Orban kazandı

Macaristan’da dün yapılan genel seçimlerinde 12 yıldır kesintisiz iktidarda bulunan Viktor Orban liderliğindeki Fidesz (Macar Yurttaş Birliği) ve Hristiyan Demokratik Halk Partisi (KDNP) koalisyonu kazandı.

Fidesz – Hristiyan Demokrat ittifakı 199 sandalyeli parlamentoda 135 milletvekili kazanarak, şimdiye kadar sahip olduğu üçte ikilik parlamento çoğunluğunu korumayı da başardı. Altı muhalefet partisinin oluşturduğu muhalefet ittifakı ise seçmenden beklenen desteği göremedi.

Demokratik Koalisyonu (DK), Jobbik, Momentum, Macaristan Sosyalist Partisi (MSZP), Macaristan Yeşiller Partisi (LMP) ve Macaristan için Diyalog Partisi’nin (PM) oluşturduğu çatı oluşumu “Macaristan için Birlik” oyların yüzde 35’ini, aşırı sağcı Bizim Ülkemiz (Mi Hazank) ise oyların yüzde 6’sını alarak mecliste temsil hakkı kazanıyor.

Beklentilerin üzerinde oy alan aşırı sağcı Bizim Ülkemiz (Mi Hazank) de oyların yüzde 6’sını alarak yüzde 5’lik seçim barajını geçip ilk kez parlamentoya girdi. Seçime katılanların oranı ise yüzde 68’in üzerine çıkarak 2018’de yapılan bir önceki genel seçimdeki rekor katılıma yaklaştı.

Kamuoyu araştırma şirketlerinin seçim araştırmaları, seçim öncesi gerçekleştirilen son yoklamalarda iktidar partisinin birkaç puan avantaja sahip olduğuna işaret ediyordu, ancak Viktor Orban’ın seçimleri bu kadar büyük bir farkla kazanabileceği beklenmiyordu.

Halk, referandum için de oy kullandı

Seçmenler ayrıca, muhalefet tarafından “homofobik yasa”, hükümet tarafından ise “çocukları koruma yasası” olarak nitelendirilen ve birçok Avrupa Birliği (AB) ülkesinin sert tepki gösterdiği, 18 yaşından küçükleri eş cinselliğe ve cinsiyet değişikliğine “teşvik etmeyi” yasaklayan yasal düzenlemeye ilişkin referandumda oy kullandı.

Yapılan kamuoyu araştırmalarına göre, muhalefetin çağrısı üzerine halk oylamasında birçok kişinin geçersiz oy kullanacağı ve bu yüzden oylamanın yüzde 50’nin altında kalarak referandumun geçersiz olacağı öngörülüyor.

“Ay’dan bile görülebilecek büyüklükte bir zafer kazandık”

Viktor Orban kesinleşen seçim zaferinin ardından başkent Budapeşte’de verdiği ilk demecinde, “Öyle büyük bir zafer kazandık ki Ay’dan bile bakıldığında görülebilir. Ve tabii ki Brüksel’den de” ifadelerini kullandı.

Mutluluğunu saklamayan başbakan, “Sanırım bu akşamki kadar güçlü hiç olmamıştık. 2010, 2014 ve 2018’de kazandık. Ve bu yıl muhalefet bize karşı birlik oldu. Aslında zaferimiz şu demek: Muhalefetin tüm çabalarına rağmen Macar halkı her zaman kalbi ile oy kullanacak” cümleleri ile zafer konuşmasını gerçekleştirdi.

Uluslararası kişi ve kurumları da eleştiren başbakan, Macaristan karşıtı gördüğü bu organların kendilerini yenmek için harcadığı her kuruşun “pencereden atıldığını” söyledi. “Bize karşı olan tüm bu güçlerle savaşmalıyız” diyen Orban bu güçleri, Brüksel, medya organları ve Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy olarak sıraladı.

“Eşit şartlarda yarışmadık”

Muhalefetin ortak başbakan adayı Peter Marki-Zay ise yenilgiyi kabul ederek “Üzüntümü ve hayal kırıklığımı saklamayacağım” ifadesini kullandı.

Orban’ı “nefret ve yalanlarla” dolu bir seçim kampanyası yürütmekle suçlayan muhafazakâr siyasetçi, muhalefetin “elinden geleni yaptığını” ancak “eşit olmayan” şartlarda mücadele ettiklerini, iktidar karşıtı politikacıların devlete ait medya organlarına çıkarılmadığını belirtti.

Macaristan’da, muhalefet partileri ilk kez böyle bir ittifakla seçime gitti. Orban’ı yenme ihtimallerini artırmak için aynı çatı altında seçime giden partiler arasında sol, yeşil, liberal ve sağ muhafazakâr partiler bulunuyordu.

Paylaşın

HDP’li Mithat Sancar: Üçüncü Yol Gerçek Çıkış Yolu

Partisinin il eşbaşkanları toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı dışında üçüncü bir yolun olduğunu ve bu yolun Türkiye’nin sorunlarını çözeceğini vurgulayarak, “Türkiye’de merkeziyetçi otoriter rejimin faşizmi kurumsallaştırmaya çalışan iktidar düzeninin alternatifi bu nedenle biziz. Gerçek alternatif HDP’dir. HDP’nin öncülüğünde kurulacak kurulmakta olan ve genişlemesi için çaba harcadığımız demokrasi ittifakıdır. Buradan önümüzdeki dönemin mücadele hattının aynı zamanda fotoğrafını da net bir şekilde görme imkanımız vardır” dedi.

Haber Merkezi / Sancar, konuya ilişkin açıklamasının devamında da, “Üçüncü yol dediğimizde esas kastettiğimiz hususlardan biri de budur. Yani yerel demokrasi üzerine güçlü bir demokratik bir sistem inşa etmektir. Merkeziyetçiliğe, otoriterliğe, baskıya, zulme karşı halkın katılımının denetiminin, söz ve karar hakkının olduğu bir düzen kurmaktır. Bunu bizden başka dillendiren de yok, bizden başka programına koymayı bırakın tartışmaya yanaşan bile yok. O nedenle HDP ve üçüncü yol, HDP’nin öncülüğünde kurmak istediğimiz demokrasi ittifakı gerçek çıkış yoludur.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Mithat Sancar, partisinin genel merkezinde düzenlenen il eşbaşkanları toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Sancar şunları söyledi;

“Önemli bir dönemeçten geçiyoruz. Bu yılı final yılı olarak ilan etmiştik. Öyle olacağı da her açıdan her işarette anlaşılıyor. Bu konuda bizlere de çok önemli görev ve sorumluluklar düşüyor. HDP direnmenin adıdır, bunu herkes biliyor. Bunu en iyi ortaya koyanlar da yerellerde mücadeleyi ortaya koyan sizlersiniz. Direnmek bizim varlık şeklimizdir, mücadele özümüzdür, siyaset tarzımızın temelidir. Sadece direnmekle siyaset olmaz, direnmenin üzerine bir şeyler koymamız gerektiğini biliyoruz. Direnmeyi bütün baskılara rağmen en iyi şekilde gerçekleştiren bütün çalışanlarımızı, emekçilerimizi bir kez daha tebrik etmek istiyorum. Halklarımız adına hepsine teşekkürlerimizi iletiyorum.

Direnmeden sonra yolumuz şimdi inşadır demiştik 2 yıl önceki kongrede. Şimdi inşa zamanıdır. İnşa derken kastettiğimiz bu ülkeye demokrasiyi, toplumsal adaleti, barışı, özgürlüğü getirecek bir düzeni kurmaktır. Bu düzeni hep birlikte kuracağız. Bu düzeni öncelikle sizlerin yerellerde yürüteceği güçlü mücadeleyle inşa edeceğiz.

“Amacımız gerçek demokrasiyi inşa etmektir, büyük barışı kurmaktır”

Bu değişikliği, yeni başlangıcı ve inşayı yerellerden başlatacağız. Hedefimiz büyük bir demokrasi ittifakı oluşturmaktır. Amacımız da bu ülkeye güçlü demokrasiyi ve büyük barışı getirmektir. Esasen demokrasi mücadelesi halkın kendi kendini yönetme mücadelesidir. Demokrasi de gerçek anlamda oluşacaksa halkın kendi kaderine karar vermesidir. İşte bunun için en önemli kanal ve yol yerellerdeki mücadeledir. Biz burada merkezde demokrasi ittifakları için görüşmeler yapıyoruz, toplantılar düzenliyoruz, istişare yapıyoruz ama esas olan, yerellerdeki güç birliğini ve mücadele ortaklığını yaygınlaştırmaktır.

O nedenle sizlere düşen görev, il eşbaşkanlarımıza düşen sorumluluk son derece büyüktür. Bu inşa yolunda hayati önem taşımaktadır. Bizim amacımız gerçek ve güçlü demokrasiyi inşa etmektir ve bunun üzerinde büyük barışı kurmaktır.  Bunun da en önemli ayağı yerel demokrasidir. Yerel mücadele nasıl demokrasi ittifakının can damarıysa yerel demokrasi de güçlü demokrasinin kalbidir. Yerel demokrasi olmadan, güçlü hatta herhangi bir demokrasinin kurulamayacağını da gayet iyi biliyoruz.

Şimdi içinde yaşadığımız düzen merkeziyetçilikten otoriterliğe hızla ilerleyen bir yol katetmiştir. Bugün otoriterliği yerleştirmiş ve faşizmi kurumsallaştırmak için de elinden geleni yapan bir iktidar düzeniyle karşıyayız. Merkeziyetçilik otoriterlik üretir. Denetimsizlik keyfilik, yoksulluk, yolsuzluk ve yozlaşma üretir. Bunu gayet iyi biliyoruz. Topluma yabancılaşma ve toplumsal sorunlara kayıtsızlık üretir.

Tekçilik, ayrımcılık, bastırma, zorbalık ve asimilasyon üretir. İşte merkeziyetçiliğin üzerine inşa edilen bu otoriter düzenin alternatifi güçlü demokrasidir. Bu hedefe giden yolun adı da yerel demokrasidir. Yerel demokrasi katılım, denetim, özgürleşme ve çoğulculuğun gelişimi demektir. Eğer güçlü demokrasiyi bu şekilde yerelden inşa edebilirsek büyük toplumsal barışı da aynı şekilde inşa edebileceğimizi biliyoruz. Buna inanıyoruz, başka yolu olmadığını da görüyoruz.

“Genişlemesi için çaba harcadığımız Demokrasi İttifakı gerçek çıkış yoludur”

Yerel demokrasi aynı zamanda bir örgütlenme ve mücadele şeklidir. Yerel demokrasinin yerellerde kurulması ve ittifakların sadece merkezi görüşmelerle sınırlı kalmayacağının bilinmesi önemlidir. Her bulunduğumuz yerde, bütün illerde ve ilçelerde bütün demokrasi güçleriyle bir araya gelmek için merkezdeki gelişmeleri beklemeden sizlerin çalışması, çaba harcaması gerekiyor. Bizim bu hedeflerimize ulaşmamız açısından da önemlidir. Kendi kendimizi yönetebilmemiz, halkın kendi kendisini yönetebilmesi için bunun mutlaka sağlanması gerekiyor.

Türkiye’de merkeziyetçi otoriter rejimin, faşizmi kurumsallaştırmaya çalışan iktidar düzeninin alternatifi bu nedenle biziz. Gerçek alternatif HDP’dir, HDP’nin öncülüğünde kurulacak kurulmakta olan ve genişlemesi için çaba harcadığımız Demokrasi İttifakıdır. Buradan önümüzdeki dönemin mücadele hattının aynı zamanda fotoğrafını da net bir şekilde görme imkanımız vardır. Üçüncü Yol dediğimizde esas kastettiğimiz hususlardan biri de budur.

Yani yerel demokrasi üzerine güçlü bir demokratik bir sistem inşa etmektir. Merkeziyetçiliğe, otoriterliğe, baskıya, zulme karşı halkın katılımının, denetiminin, söz ve karar hakkının olduğu bir düzen kurmaktır. Bunu bizden başka dillendiren de yok. Bizden başka programına koymayı bırakın tartışmaya yanaşan bile yok. O nedenle HDP ve Üçüncü Yol, HDP’nin öncülüğünde kurmak istediğimiz Demokrasi İttifakı gerçek çıkış yoludur.

Türkiye çoklu krizler yaşamakta bunun en görünen yüzü ekonomik krizdir. Ekonomik kriz dediğimiz de ülkenin yüzde 90’ından fazlasının yoksulluğa ve açlığa mahkum edilmesidir. Eğer bugün enflasyon 3 haneli rakamlara çıkmışsa bunun temelinde tam da bu sistem yatmaktadır. Demokrasi, toplumsal adalet, özgürlük yoksa bunun yerine olacak şey yoksulluk, açlıktır, sömürüdür. Sömürünün, açlığın, yoksulluğun, yoksunluğun egemen olduğu düzende barıştan söz etmenin imkanı da yoktur. Çünkü saydığım her bir unsur aynı zamanda şiddeti hayatın her alanına yayar.

Şiddet dediğimiz zaman sadece devletin çıplak baskı aygıtlarıyla uyguladığı yöntemleri kastetmiyoruz. Bunları fazlasıyla görüyoruz. Polis şiddetini görüyoruz, cezaevlerinde hasta mahpuslara yapılan muamele başta olmak üzere uygulanan baskıyı biliyoruz. İmralı’da uygulanan ağır tecrit rejimini biliyoruz. Yine cenazelere bile tahammül edemeyen, hakkıyla defin işlemine bile izin vermeyen uygulamaları biliyoruz.

Kadına karşı kırım haline gelen o acımasız şiddetin nasıl yayıldığını ve iktidar düzeni tarafından nasıl teşvik edildiğini, hatta bunun cezasız bırakılması için her yolun denendiğini de görüyoruz. Fiziksel çıplak şiddet işçiye de yönelmektedir. Sömürüye ve eşitsizliğe itiraz eden emekçilere hemen polisin şiddetli saldırısının gerçekleştiğini görüyoruz. Toprağını, suyunu, deresini savunan köylülerin de aynı şekilde şiddetle karşılaştığını görüyoruz. Fakat şiddet bundan ibaret değildir, en ağır şeklini çeşitli alanlarda yaşıyoruz.

“Mehmet Sevinç’in cenazesine yapılanları hangi inanç kabul eder?”

Bir örneğini dün yaşadık. Dün Manisa Akhisar’da cezaevinde bulunan tutuklu Mehmet Sevinç, hasta olmasına rağmen serbest bırakılmadı ve hayatını cezaevinde yitirdi. Bu başlı başına bir zulüm zaten. Başka arkadaşlarımıza, başka yurttaşlara da cezaevlerinde aynı muamele reva görülmektedir. Bunun sembollerinden biri de Aysel Tuğluk arkadaşımızdır. Cezaevinde kalmasının mümkün olmadığı hemen herkes tarafından bilinmesine rağmen bugün cezaevinde tutulmaya devam ediliyor.

Cezaevlerindeki bu uygulamaların fiili idam cezası olduğunu defalarca söyledik. Anayasa ve yasalardan idam cezası çıkarılmış olsa bile hasta tutukluların tedavilerinin engellenmesi ve tahliye edilmemeleri, içeride hayatlarını devam ettiremeyecekleri bilinmesine rağmen tahliye edilmemeleri ölüme bilerek göndermek anlamına gelir. Bunun da anlamı da fiili idam cezasıdır. Mehmet Sevinç’in ailesi ve dostları cenazeyi alıyorlar, defin işlemleri için Kocaeli’nin bir ilçesine gidiyorlar ama cami imamı cenazeyi yıkamayı reddediyor.

Bu yetmiyormuş gibi defin aracı da verilmiyor. Bunun ötesinde polis defin işlemini engellemek için her türlü yola başvuruyor. Düşünün bir cami imamı cenazeyi yıkamayı reddediyor. Hangi inançta var, hangi inanç kabul eder bunu? Bir cenazenin inancına göre, kendisinin ve yakınlarının inancına göre defin edilmesi konusunda bile ayrımcılık yapan bir zihniyetin bu topluma neleri dayattığını çok açık görebiliriz. Aynı şekilde cezaevlerinde tutulan mahpus arkadaşlara da uygulanan rejim tam da bu sistemin hangi zihniyete dayandığını apaçık göstermektedir.

“Kobanî Kumpas Davasında yoldaşlarımızın gösterdiği tutuma sahip çıkma konusunda eksiklerimiz var”

Pek çok alanda ayrımcılık üreten bu sistem aynı zamanda şiddetin her türünü bu toplumun her zerresine yaygınlaştırıyor. Fiziksel çıplak şiddet dedik işte bunlar onun göstergesidir. Her gün polis operasyonlarıyla karşı karşıya kalındığı, yargı kumpaslarının devreye sokulduğu bir zamanda yaşıyoruz. İşte Kobanî Kumpas Davası.

Her gün yeniden yeniden kumpas açığa çıkmasına rağmen keyfilik ve yüzsüzlükle yürütülen ve iktidar tarafından sahiplenilen bir dava söz konusu. Yoldaşlarımız bu düzeni mahkum etmek için her gün en etkili şekilde sözlerini kullanıyorlar ama bizlerin bu sözleri ve oradaki güçlü adalet direnişini yaygınlaştırmamız gerekiyor. Bu konuda eksiklerimiz ve yetersizliklerimiz var. Orada söylenen her sözün bulunduğumuzda her şehirde ve mahallede duyulmasını sağlamamız gerekiyor.

Kayyımlar sadece Kürt halkının iradesini gasp etmiyor, toplumsal yozlaşmayı da derinleştiriyor

İşte bu düzenin karşısına gerçek güçlü demokrasiyi koymak istiyoruz. İnşa hedefimizin merkezinde yer alan nokta budur. Yerel demokrasinin zerresinin kalmadığı bir dönemdeyiz. Kayyım uygulamalarını sizlere uzun uzun anlatmama gerek yok ama sizlerin uzun uzun anlatmanıza gerek var. Her yerde anlatmalıyız. Kayyım uygulaması bu rejimin en çıplak göründüğü alandır. Hem yolsuzluklar hem de her türlü kültürel gasp tam da kayyımlar eliyle yürütülmektedir.

Sadece bununla da kalmıyor kayyım sistemi. Aynı zamanda kayyımların bulunduğu her şehirde yozlaşmayı ve çürümeyi teşvik ediyor. Yandaşlar eliyle rant dağıtarak ahlaksızlığı geliştiriyor. Uyuşturucunun gençleri esir alacağı her türlü kanalı bilerek isteyerek oluşturuyor. Kısacası kayyımların atandığı şehirlerde sadece Kürt halkının iradesi gasp edilmiş olmuyor aynı zamanda Kürt halkının yoğun yaşadığı bu kentlerde bir yozlaştırma ve çürütme politikaları da uygulanıyor. Bunların hepsini durdurmak ve bunları değiştirmek önümüzdeki dönem en önemli ve büyük hedefimizdir.

Bunun için de yine yerellerde yürütülecek mücadelenin belirleyici olduğunu hatırlatmak isterim. Şüphesiz bu mücadelede hepimize sorumluluklar ve görevler düşüyor. Bizler de her türlü çabayı harcamak zorundayız ama bizim ağacımızın kökleri halkın içindedir, yerlerdedir. O kökleri sağlam tutup dalların büyümesini sağlayacak en güçlü su kaynağı da yine yerel mücadeledir. Yerel demokrasi yerel mücadele ile kurulur. Yerel demokrasi güçlü demokrasinin inşasında temel yoldur.

“Büyük barışa giden yolda en önemli adım Kürt sorununda demokratik çözümdür”

Bu kadar büyük bir şiddet düzeni içinde yaşıyoruz ve bizler de büyük barış hedefini önümüzdeki dönemin görevi olarak koymuş bulunuyoruz. Büyük barış her türlü yoksulluğa, ayrımcılığa, şiddete karşı çıkmak ve bunların ortadan kaldırılacağı bir düzen kurmaktır. Büyük barışa giden yolda en önemli adım Kürt sorununda demokratik çözümdür. Büyük barışın kilidini açacak anahtar budur. Bu anahtar da sizlerin, bizlerin elindedir.

O nedenle büyük barışa giden yolda Kürt sorununda demokratik çözümü her aşamada ve her anda savunacak politikaları mutlaka geliştirmemiz ve uygulamamız gerekiyor. Büyük barışın aynı zamanda kadına şiddeti ortadan kaldıracak bir sistemi hedeflemesi gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Doğaya karşı şiddeti ortadan kaldıracak bir düzeni inşa etmeyi gerektiriyor. Yoksulluk bir şiddet biçimidir, yoksullar aynı zamanda ekonomik şiddetin en çıplak yaşandığı bir düzenin ismidir. Yoksulluk talanla, ekonomik şiddetle ve bu sistemi yürütmek için kullanılan her türlü yöntemle bağlantılıdır.

Ülkede demokrasi yoksa, özgürlük yoksa, sosyal adalet yoksa bunun karşısında talan ve zorbalık vardır. Ülkenin kaynaklarının bir avuç sermayedarın, bir avuç yandaşın elinde toplanması vardır. Savaş politikalarıdır vardır, halka rağmen halkın çıkarlarına rağmen savaş politikalarını yaygınlaştırmak vardır. Ülkenin kaynaklarını, sadece kaynaklarını değil tabii ki canlarını da harcayan bir zihniyetin uyguladığı savaş politikaları aynı zamanda yoksulluğun da temelinde yatan en önemli faktördür. O nedenle büyük barış bu savaş politikalarını reddetmekle inşa edilebilir. Bunun bir kez daha burada sizlerle paylaşmak ve kamuoyuna hatırlatmak isteriz.

“Yoksulluğun en ağır yaşandığı şehirlerin başında yine Kürt şehirleri geliyor”

Bugünkü sistemde ekonomik soygunun boyutunu anlatmaya gerek yok ama yoksulluğun en ağır yaşandığı şehirlerin başında yine Kürt şehirleri geliyor. Yani ayrımcılıkla, ötekileştirmeyle ve kimliklerin, halkların haklarının gaspıyla yoksulluk iç içedir. Hiçbir zaman, hiçbir şekilde yoksulluk o bölgelerin fakirliği ya da insanlarının yeterince çalışmamasıyla ilgili değildir.

Tam tersine Kürt şehirlerinde yoksulluğun bu kadar büyük olmasının, en yoksul şehirler listesinde neredeyse her zaman ilk 10 şehir arasında Kürt şehirlerinin yer alması Kürt politikasında inkar, imha ve kimliksizleştirme politikalarıyla ilgilidir. O nedenle halkların, en başta Kürt halkının bütün haklarını savunacak ve anadilinde kendi her alanda yaşayabileceği sistemi kurabilecek bir mücadele hattına ve politikaya her zamankinden daha çok sahip çıkmak durumundayız.

“Üçüncü Yol, bu ülkenin halklarına barışı ve adaleti getirecek olan programın adıdır”

Aynı şekilde toplumun başka kesimlerinde de bunu görebiliriz. Örneğin neden Romanlar bu ülkenin en yoksul insanları arasında yer alıyor Kürtler gibi. Çünkü onlar da her türlü ayrımcılığa, her türlü ötekileştirmeye maruz kalıyorlar. Özgürlüğü, demokrasiyi, eşitliği ortadan kaldıran bu sistem, aynı zamanda bütün ötekileri yoksulluğa mahkum eden bir sistemdir. Bugün bu sistem ülkenin her tarafına yayılmıştır. Açlık kol gezmektedir, yoksulluk ve sefalet bu ülkenin en temel ve en büyük gerçekliği haline gelmiştir. Bizler, önümüzdeki dönemde mücadele ortaklığını büyüterek Demokrasi İttifakını güçlendirme görevini yerine getireceğiz.

Bu çoklu krizden çıkışın yolunun güçlü demokrasi, kalıcı büyük barış, sosyal adalet ve özgürlük olduğunu mutlaka her yerde ortaya koyacağız. İşte alternatif yol budur. Krizlerden gerçek çıkışın adresi bu mücadele hedefi ve hattıdır. Üçüncü Yol sözü bir slogandan ibaret değildir, bir programdır. Bu ülkenin halklarına özgürlüğü, barışı, adaleti getirecek olan programın adıdır. Bu programın hayata geçirilmesinde en büyük sorumluluk bizlerdedir ama en çok da yerellerde HDP ağacının köklerini sımsıkı toprağa bağlayan sizlerdedir.

“HDP fikriyatını bu topraklarda yok etmek mümkün değildir”

Bugüne kadar yaptığımız çalışmalarda da sizden önce il eşbaşkanlığı yapan yöneticilik yapan dostlarımızın emekleriyle bugüne geldik. Büyük bedeller ödendi hala cezaevlerinde binlerce arkadaşımız yatmaktadır. Binlerce arkadaşımız da sürgünde yaşamak zorunda kalmaktadır. Ama biliyoruz ki boşuna ödenmiyor bu bedeller. Ne yaparlarsa yapsınlar; kapatma davasıyla, Kobanî Kumpas Davasıyla bizleri sindirmek için ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar başaramayacaklar. Tarih, mücadele ve direniş çok açık bir şekilde ortaya koydu; HDP’nin fikriyatını bu topraklarda yok etmek mümkün değildir. Aksine baskının ve zulmün en yoğun olduğu dönem HDP’nin en güçlü olduğu dönem olmuştur.

Bu iktidarı göndermenin tam zamanıdır

Newroz coşkusu herkese gereken mesajı vermiştir. 8 Mart’ta ülkenin her yanında kadın mücadelesinin kararlılığını ortaya koyan yoldaşlarımıza buradan bir kez daha teşekkürlerimizi ve minnetimizi sunuyorum. Aynı şekilde Newroz meydanlarını ülkenin 70 merkezinde milyonlarla dolduran bütün arkadaşların emeklerine sağlık. Sadece Amed, Van, İstanbul’da değil ülkenin dört bir köşesinde milyonlar meydanlara aktılar ve kararlılıklarını, inşa ve yeniden başlangıç hedefinde nasıl sahip çıkacaklarına dair iradelerini ortaya koydular.

Sorumluluğumuz bununla daha da büyümüştür. Şimdi ülkeyi bu çoklu krizlerden; talan, yalan, savaş ve yandaş sisteminden çıkarmanın zamanıdır. Şimdi bu iktidarı göndermenin zamanıdır. Bu iktidarı göndecek esas yol halka güçlü ve gerçek bir alternatif sunmaktır. Biz bu alternatifi sunuyoruz. Bu iktidarı göndereceğiz ama bununla yetmeyeceğiz. Şiddeti her alana yayan bu düzenin değişmesi gerekiyor. Asimilasyon, inkar, imha, baskı ve yoksulluk üreten ne kadar düzen unsuru varsa bu iktidarla birlikte değiştirmek temel hedefimizdir.

“Seçim stratejimizi merak edenler deklarasyonumuza baksınlar”

Biz sadece basit bir iktidar değişikliği değil, bir düzen değişikliğini hedef olarak önümüze koyduk. Ortak mücadele büyüdükçe bu hedefe daha hızlı yaklaşacağız. Seçimleri de seçim ittifaklarını da seçim stratejimizi de ortak mücadele üzerine kurulu bu demokrasi ittifakı üzerinden inşa edeceğiz. Seçim stratejimizi merak edenler deklarasyonumuza baksınlar. Bu deklarasyonda da açıkça söylediğimizi gibi parlamento seçimine Demokrasi İttifakıyla gireceğiz ama bundan önce ortak demokratik mücadeleyi her alanda güçlendireceğiz.

Seçim, mücadelemizin bir parçasıdır; seçim ittifakları da Demokrasi İttifakımızın bir unsurudur. Önümüzde zorlu bir yol ama bu aşacak kararlılık ve gücümüz de var. Mutlaka bu düzeni de bu iktidarı da değiştireceğiz ve bu ülkede gerçek barış ve demokrasiyi, alternatifi hayata geçireceğiz. Bu konuda büyük emekler sarf ettiğinizin farkındayız. Pek çoğunuz yeni seçildiniz. Yeni seçilen arkadaşlara başarılar diliyorum. Bundan önce çalışan arkadaşların emeklerine sağlık. Yolumuz açıktır riya me vekiriye. Bimînin di xêr û xweşiyê de.”

Paylaşın

HDP’li Pervin Buldan: Mutlaka Zafere Ulaşacağız

Partisinin kadın il eş başkanları toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Kadın mücadelemiz elbet bu zulüm politikalarının da üstesinden gelecek ve bütün yoldaşlarımızla özgür yarınlarda mutlaka buluşacağız. Yürüdüğümüz yolu hep birlikte mutlaka zafere ulaştıracağız” dedi.

Eşitsizliğin bütün kötülüklere kaynaklık eden en büyük toplumsal mesele olduğunun altını çizen Buldan, “Nitekim bugün ülkenin yaşadığı karanlık ortam eşitsizlik politikalarının ve uygulamalarının bir sonucu olarak karşımızda durmaktadır. Mevcut iktidar kendisini eşitsizlik temelleri üzerine konumlandırmış ve eşitsizliği derinleştiren politikalarını tüm hızıyla sürdürmektedir” ifadelerini kullandı.

Kendi öz örgütlülüklerinden başlayarak “eşit temsiliyet” dediklerini hatırlatan Buldan, “Mücadele alanlarımızda eşit pozisyonlarda, eşit katılımla hareket etmeyi vazgeçilmez bir ilke haline getirdik” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) kadın il eşbaşkanları, partinin Ankara’daki genel merkezinde toplandı. Toplantının açılışında HDP Eş Genel Başkan Pervin Buldan konuştu.

Konuşmasına, toplantıya gelen kadın il eşbaşkanlarını selamlayarak başlayan Buldan, “Onur verdiniz, güç verdiniz. Otoriter rejimin hukuksuz uygulamaları sonucu bugün burada bizlerle olması gerekirken, cezaevlerinde tutulan ve sürgünde bulunan bütün eşbaşkanlarımızı, kadın siyasetçilerimizi ve bütün kadın yol arkadaşlarımızı en derin duygularımla selamlıyorum. Buradan her birine ortak mücadelemizin güçlü dayanışma duygularını iletiyorum” dedi.

“Mutlaka zafere ulaşacağız”

Ağır hastalıklarına rağmen cezaevinde tutulan Aysel Tuğluk’un durumuna değinen Buldan, “Aysel Tuğluk’u buradan sevgi ve özlemle selamlıyorum. İçinde bulunduğu durum ve bütün ağır hasta tutsakların durumu en acil gündemlerimizin başında gelmektedir. Aysel Tuğluk ve tüm ağır hasta mahpuslar özgür bırakılıncaya kadar mücadelemize devam edeceğiz. Kadın mücadelemiz elbet bu zulüm politikalarının da üstesinden gelecek ve bütün yoldaşlarımızla özgür yarınlarda mutlaka buluşacağız. Yürüdüğümüz yolu hep birlikte mutlaka zafere ulaştıracağız” diye belirtti.

Eşitsizliğin bütün kötülüklere kaynaklık eden en büyük toplumsal mesele olduğunun altını çizen Buldan, “Nitekim bugün ülkenin yaşadığı karanlık ortam eşitsizlik politikalarının ve uygulamalarının bir sonucu olarak karşımızda durmaktadır. Mevcut iktidar kendisini eşitsizlik temelleri üzerine konumlandırmış ve eşitsizliği derinleştiren politikalarını tüm hızıyla sürdürmektedir. Farklı toplumsal kimliklerin, inançların ve kültürlerin eşitsizliği, cinsiyet eşitsizliği; yaşam standartlarındaki, gelir dağılımındaki, hak ve hukuktaki eşitsizliği üretmekte ve büyütmektedir. Büyüyen eşitsizlik sömürüye ve şiddete ve bugün toplumun boğuştuğu çoklu krizlere sebebiyet vermektedir. Bu nedenle biz kadınlar bütün toplumsal alanlarda olduğu gibi özellikle cinsiyet eşitsizliği aşılmadan maruz kaldığımız sömürüden, haksızlıklardan ve şiddetten asla kurtulamayacağımızın bilincindeyiz. İşte bu bilinçle tarihsel mücadelemizi inşa ettik, büyüttük bugünlere taşıdık” ifadelerini kullandı.

Kendi öz örgütlülüklerinden başlayarak “eşit temsiliyet” dediklerini hatırlatan Buldan, “Mücadele alanlarımızda eşit pozisyonlarda, eşit katılımla hareket etmeyi vazgeçilmez bir ilke haline getirdik. Eşbaşkanlık sistemimizi, eşit temsiliyete bağlı olarak kota ve fermuar sistemimizi bu ilkenin ışığında hayata geçirdik. Bu sistem hem biz kadınların uzun yıllar emek verdiği mücadelenin bir kazanımıdır, hem de kadın mücadelesine güç katan bir işlevi yerine getirmektedir. Dolayısıyla bu kıymetli kazanımımızın eşbaşkanlık kadrolarında önemli bir sorumluluk alarak eşbaşkanlık görevini üstlenen siz değerli eşbaşkanlarımızı bir kez daha tebrik ediyor ve sizlere özel teşekkürlerimi sunuyorum” ifadelerini kullandı.

Buldan devamında şunları söyledi: “Kadınların ve bir bütün olarak toplumun çok zor günlerden geçtiği şu dönemde tekçi erkek iktidarın baskıcı rejimine karşı, yolsuzluklara ve vurgunlara karşı, çete yapılanmalarına karşı, yoksulluğa karşı, ekolojik ve kültürel yıkıma karşı; kadınlara, gençlere, çocuklara karşı uygulanan her türlü suça karşı tarihsel bir mücadele yürüttük ve yürüteceğiz. Kolay değil! Bunun farkındayız. Fakat sonuna kadar haklı, sonuna kadar onurlu bir mücadeleyi hep birlikte omuzlayarak bu topraklara barışı, adaleti, eşitliği biz getireceğiz. Aydınlık günleri bizler inşa edeceğiz.

Kadınlar inşa edecektir. HDP olarak özellikle de Kadın Meclisi olarak uzunca bir süredir alanlarda, mahallelerde, fabrikalarda, atölyelerde, tarlalarda iş ve aş buluşmalarıyla yoğun çalışmalar yürüttük. Halkımızla, emekçi kadınlarla güçlü buluşmalar gerçekleştirdik. Bütün bu süreçlerde Kadın Meclisimizin, eşbaşkanlarımızın büyük emeği geçti. İnanın ki, çalışmalarınız, azim ve çabanız HDP’nin mücadelesini genişletmekte, büyütmekte ve güçlendirmektedir. Bir kez daha emeğimize sağlık, mücadele azminize sağlık diyorum.

Bizim dayandığımız güç; halkımızdır, kadınlardır, gençlerdir. İnancımız ve cesaret kaynağımız halkımızın haklı davasıdır, kendi öz gücümüzdür. Halkın düşmanı olanlar, Kürde, farklı kimlik ve inançlara düşman gözüyle bakanlar, kadınları düşman ilan edenler; barıştan, gerçek hukuktan, tam demokrasiden korkanlar mücadele tarihimiz boyunca partimize, demokratik mücadelemize karşı sürekli saldırı halindedir.”

(Kaynak: MA)

Paylaşın

HDP’li Günay: İktidar Açlığa Yoksulluğa Alışmamızı Bekliyor

HDP Sözcüsü Günay, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gençlere “fırsat buldukça yurtdışına gidip gezin” sözlerine tepki göstererek, “Zannediyor ki herkes kendi çocukları gibi Amerika’da özel okul okudu, yatlar katlar alabildi. Bırakın gezme hayalini ülke içerisinde bile gezme hayali kuramıyorken açlığa, yoksulluğa ve sefalete alışmamızı bekliyor iktidar” dedi.

Haber Merkezi / Asgari ücretlinin alım gücündeki düşüşe de değinen Ebru Günay, “Asgari ücret 2.825 TL iken 535 kilo toz şeker alabiliyorduk şimdi asgari 4253 TL oldu ama sadece 235 kilo toz şeker alınabiliyor. Yani asgari ücretteki yüzde 60’a yakın kaybın sorumlusu asgari ücretli emekçi mi yoksa ‘şahlanıyoruz’ diyen AKP mi?” ifadelerini kullandı.

Günay, konuşmasının devamında ise, “AKP Genel Başkanı ‘yeni ekonomik modeli ile dünyaya örnek olacağız’ dedi, bunun temelinde daha çok ihracat vardı. Aradan çok değil 3-4 ay geçti, bir baktık ki Ocak ve Şubat ayları için 2021 yılında 6,4 milyar dolar olan dış ticaret açığı 2022 yılının ilk 2 ayında 18,1 milyar dolara çıkmış. Yani, model çöktü açık 3 kat arttı” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, parti genel merkezinde düzenlediği haftalık olağan basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Günay’ın açıklamaları şöyle;

“Türkiye’nin toplumsal sorunları ve ekonomik kriz derinleşiyor, sorunlar derinleştikçe iktidarın da topluma karşı saldırıları artıyor. Nerede bir bir çözüm önerisi, iradesi varsa oraya saldırıyor, orayı bastırıyor ve çözüm imkanını ortadan kaldırmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Bunun en bariz örneğini bizler AKP’nin İmralı politikalarında yıllardır görüyoruz. Sayın Öcalan devreye girdiğinde çözümün, barış ihtimalinin güçlendiğini herkes çok iyi biliyor. AKP-MHP iktidarı da barış ihtimalini, çözümü kendi iktidarları için tehdit olarak görüyorlar.

Bu çözüm iradesine ise tecritte ve savaş politikalarında ısrar ederek cevap veriyorlar. Tek dertleri iktidarlarını korumaktır, bunun için de ülke batarsa batsın havasındalar. Savaş politikalarını derinleştirerek çözümsüzlüğü kalıcı hale getirmeye çalışıyorlar. Fakat halkımız iktidarın bütün çözümsüzlük politikalarına karşı her yerde her fırsatta çözüm ve barış sesini yükselterek Newroz’da da barışa ve çözüme desteğini yineledi. İmralı kapılarının açılmasını istedi. Kürt sorununun çözümünde de tek adresin Sayın Öcalan olduğunu milyonlar Newroz alanında dile getirdi. İktidar ne yaptı? İktidar, milyonların taleplerin duymak ve buna cevap vermek yerine tecrit ve savaş politikalarında ısrar ediyor.

Kürt halkı İmralı kapıları açılıncaya kadar mücadeleye devam edecektir

Son olarak ailesinin görüş için yaptığı başvurusu disiplin gerekçesiyle reddedildi. 4 Nisan dolayısıyla Amara’ya gitmek isteyen yüzlerce kişi engellendi. Derinleşen tecrit politikaları Türkiye’yi çözümden uzaklaştırdığı gibi yaşanan krizleri de derinleştiriyor, yoksulluğu, emek sömürüsü başta olmak bütün sorunları derinleştiriyor. Sayın Öcalan’ın devreye girmesiyle sadece Kürt sorununun çözüm ihtimali büyümeyecek, aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşme ihtimali de büyüyecek.

Bu nedenle tecrit karşıtı mücadele Türkiye’nin demokratik geleceği için de mücadelesidir. Kürt halkı her koşulda çözüm ve barış politikaları için mücadele ediyor, barış gelinceye ve İmralı kapıları açılıncaya kadar mücadele etmeye elbette devam edecektir. Bu aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesi için önemli bir süreçtir ve bunun için mücadele edilecektir. Bizler de onlarla birlikte Türkiye’nin demokratikleşmesi barış ve çözüm için mücadeleye devam edeceğiz.

Kobanî Kumpas Davasının sürdürülmesi bir çeteye ihale edilmiş

Kobanî Kumpas Davası devam ediyor, her oturumda yeni yalanlar, yeni kumpaslar ortaya çıkıyor. Şuana kadar 11 duruşma yapılsa da her duruşmada onlarca oturum gerçekleştirdi, her oturumda yeniden kumpaslar ve hukuksuzlar ortaya çıktı. Büyük bir kısmı da Atadedeler çetesi operasyonunda gözaltına alınan ve şimdi ev hapsinde olan Bahtiyar Çolak başkanlığında yürütülen oturumlardı. Çete üyesi olmakla suçlanan Bahtiyar Çolak rehin arkadaşlarımız hakkında onlarca kez tutuk devam kararı verdi.

Duruşmaları yönetirken asıp kesiyordu, arkadaşlarımıza parmak sallıyordu, işte gücünü hangi çeteden ve karanlık güçten aldığı ortaya çıktı. Duruşma salonlarındaki pervasızlığın ve kendini bilmezliğin sebebi çetelerle kurduğu bağlarmış. Şimdi anlıyoruz ki kumpasın sürdürülmesi bir çeteye ihale edilmiş, şimdi de mahkeme heyeti aynı yöntemlerle duruşmayı yönetmeye çalışıyor. Çünkü Bahtiyar Çolak’la çalıştılar ve diğer üyeler de aynı yöntemlerle ve kumpaslarla devam ettirmeye çalışıyorlar.

Kobanî Kumpas Davasının bir siyasi rant meyvesine dönüştürülmesine müsaade etmeyeceğiz 

Duruşmalar esnasında sevgili Figen Yüksekdağ’ın da dediği gibi “sizin karşınızda siyasi iktidarın alt etmeye çalıştığı siyasi rakipler var, biz sadece mahkeme salonlarında değiliz, milyonların içerisindeyiz. Bir siyasi rant meyvesine dönüştüremezsiniz bu davayı”. Bizler de arkadaşlarımız gibi bu davanın bir siyasi rant meyvesine dönüştürülmesine müsaade etmeyeceğiz, kumpaslarını her koşullarda ifade etmeye ve yargılamaya devam edeceğiz. Günlerdir davayı dayandırdıkları tanıklar, arkadaşlarımızın savunmaları alınmadan dinlenmeye devam ediliyor, olmayan deliller üretilmeye çalışılıyor. Yalanlarla oluşturulmaya çalışılıyor.

Kumpasın dayanağı haline getirilen ifadelerden biri Antalya Emniyet Müdürlüğü’nde nasıl kumpaslarla belge oluşturulduğunu anlattı. Bir kez daha kumpasın emniyet koridorlarında organize edildiği belgelendi. Heyet kumpası araştırmak yerine kumpas belgelerinin altında imzası olan memurlar hakkında suç duyurusunda bulunmak yerine tanıkları yönlendirmeye çalışarak kumpaslara ortak olmaya devam ediyor ve kumpaslarla yargılama yapmaya çalışıyor. Sevgili Gültan Kışanak’ın söylediği gibi “bu dosya da tamamen belli odakların talimatlarıyla yalan beyanlar üzerine kurulu bir kumpas davasıdır. Emniyet teşkilatının hasta ve yaşlı bir insanı kullandığı trajedilerine ve o insanın söylemediği şeylerin dosyaya konulduğuna şahit olunmuştur bu salonda.”

Dava, tarihe kara leke olarak geçerken, arkadaşlarımızın direnişleriyle tarih yazıyor

Tutukluluk devam kararlarında sürekli atıf yapılan ve iddia makamının en önemli tanıklarından biri de bu duruşmada dinlendi. Bu tanık hiçbir somut bilgisi olmadığını kimi beyanlarının sadece ikincil duyumlar olduğunu kimi beyanlarının ise kendisine ait yorumlar olduğunu söyledi. Her duruşmada demokratik yollarla baş edemedikleri partimize emniyet ve yargı yoluyla nasıl kumpas kurduklarının acziyetinin belgesine dönüştürüldü.

Öyle bir çaresizlik ki Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş için tutuklama gerekçesi yapılan tuzak kurularak alınan ifadeleri sormaya dahi utandılar duruşma salonunda. İşte, böyle bir ortamda adil yargılama ilkesinden bahsetmek mümkün değil, böyle bir ortamda ancak ve ancak kumpastan, tuzaktan, çetevari yöntemlerle yürütülen duruşmalardan söz edilebilir. Bu koşullarda yapılan yargılamadan, çete üyeleriyle ilişkileri olan mahkeme heyetinden adil bir yargılama beklemiyoruz. Bu yargılama sistemine elbette güvenmiyoruz. Dava tarihi bir hukuk lekesi ve kara leke olarak geçti. Ama arkadaşlarımızın duruşma salonlarındaki tavrı da bir direniş tarihi olarak yazılmaya devam ediliyor.

AKP’liler fahiş kazanç sağlıyor, yandaşları vatandaşın aşına göz koyuyor 

Değerli basın emekçileri, partili cumhurbaşkanlığı sistemindeki absürt trajedileri de yaşamaya devam ediyoruz bir taraftan da. Her gün bu trajedilerin bir yeni örneğine şahit oluyoruz. Bu sistem devletin yönetimi değil toplumun akli melekelerini artık hedef alıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen gün yaptığı açıklamada ‘‘fahiş kazanç peşinde koşanlarla mücadelemizi sürdürüyoruz, fiyatlar konusunda vatandaşımızın aşına, ekmeğine göz dikenlere acımayacağız’’ dedi. Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan “faiz sebeptir enflasyon neticedir” söylemiyle girdiği ekonomiyi çökertme yolundaki AKP Genel Başkanı’na acımayacağını söylüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan faizi düşürdükçe hem reel faizi hem de enflasyonu artıran AKP Genel Başkanı’na kızıyor. Çünkü bu ülkede fahiş kazanç sağlayan AKP’lilerdir. Vatandaşın aşına göz koyan ise AKP yandaşlarıdır.

Ramazan pidesi 10 yılda 70 gram küçülürken, fiyatı 5 kat arttı

AKP Genel Başkanı’na soruyoruz. Erdoğan’a soruyoruz. İstanbul’da 2012’de 400 gramı 1,5 liradan satılan ramazan pidesi bugün 330 gram ve 6 lira oldu. Yani sadece 10 yılda ramazan pidesi 70 gram küçüldü fiyatı ise 5 kat arttı. Bunun sorumlusu buğday temin edemeyen uncu mu, un temin edemeyen fırıncı mı, yoksa ben ekonomistim diyen AKP Genel Başkanı Erdoğan mı? Asgari ücret 2.825 TL iken 535 kilo toz şeker alabiliyorduk şimdi asgari 4253 TL oldu ama sadece 235 kilo toz şeker alınabiliyor.

Yani asgari ücretteki yüzde 60’a yakın kaybın sorumlusu asgari ücretli emekçi mi yoksa “şahlanıyoruz” diyen AKP mi? AKP Genel Başkanı “yeni ekonomik modeli ile dünyaya örnek olacağız” dedi, bunun temelinde daha çok ihracat vardı. Aradan çok değil 3-4 ay geçti, bir baktık ki Ocak ve Şubat ayları için 2021 yılında 6,4 milyar dolar olan dış ticaret açığa 2022 yılının ilk 2 ayında 18,1 milyar dolara çıkmış. Yani, model çöktü açık 3 kat arttı. Buradan Türkiye’ye soruyoruz, modeli üreten mi suçlu, üretici mi suçlu? Hazine ve Maliye Bakanı Nebati, atanmasının üzerinden 4 ay geçmesine rağmen hissedarı olduğu şirkette görev almaya devam ediyor. Ticari sicil gazetesine göre Nebati’nin halihazırda İstanbul’da kurulu olan BM mağazacılık şirketinde hisseleri var. Şimdi soruyoruz kim çalıp çırpıyor kim haksız kazanç sağlıyor?

Yoksulluğun sorumlusunu uzakta arama Erdoğan, aynaya bakman yeterli

Geçtiğimiz gün 77 yaşında çalışmak zorunda olan ve inşaat bekçiliği yapan Hikmet Sungur Kayseri Melikgazi’de inşaatın asansör boşluğuna düşerek hayatını kaybetti. OHAL’i bile sermaye için ilan ettik diyen AKP Genel Başkanı Erdoğan mı suçlu, işçi cinayetlerine son verelim diyen milyonlar mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan eğer birilerine acımayacak ise ona adres gösterelim. Saray’da mesai yürüttüğü kişilere sorsun, kaç maaş alıyorsunuz diye. O zaman acımaması gereken insanlar ortaya çıkar.

Birden fazla maaş alana yetim hakkı için acımasın. Cumhurbaşkanı Erdoğan önce AKP Genel Başkanı Erdoğan’a acımasın çünkü onun politikası neticesinde bugün Türkiye’de işçiler Avrupa’nın en ucuz alın terini döküyor. Avrupa’da emeğin saat ücreti 28,6 Euro iken Türkiye’de 3,7 Euro oldu. Bin bir masraf ve emekle yetişen gençler adil bir sistemde okuyor emek harcıyor ve üniversite kazanıyor, üniversiteleri bittiğinde eğer şanslı iseler iş bulabiliyor ve sonra da Avrupa’nın en ucuz iş gücü oluyorlar. Erdoğan gençlere diyor ki “fırsat buldukça yurtdışına gidip gezin”. Zannediyor ki herkes kendi çocukları gibi Amerika’da özel okul okudu, yatlar katlar alabildi.

Bırakın gezme hayalini ülke içerisinde bile gezme hayali kuramıyorken açlığa, yoksulluğa ve sefalete alışmamızı bekliyor iktidar. Bu da yetmiyor, bu kötü durumdan utanmadan, sıkılmadan, herkesi sorumlu tutmaya, hayali suçlular bulmaya çalışıyorlar. Suçluyu ve sorumluyu uzakta aramasınlar, Erdoğan ve ekibinin aynaya bakması yeterlidir. Siz suçluyu uzakta aramaya devam etseniz de bizler de size ayna tutmaya ve her fırsatta suçlu ve sorumlu olduğunuzu söylemekten geri durmayacağız.

İlaç gibi temel ihtiyaçlardaki KDV ÖTV kaldırılmalı

Bu hayat pahalılığı devam ederken, bunun her alanda yansıması var. Son olarak Eczacılar Odası çağrı yaptı, ilaçlar üzerindeki KDV’nin kaldırılması için. Ben de buradan bir kez daha çağrılarını tekrar ediyorum. Meclis bir an önce toplanarak ilaç gibi temel ihtiyaçlarda KDV’yi kaldırmalı ve ÖTV’yi hayatımızdan çıkarmak için çalışmaya başlamalıdır. Herkes yakından takip etti, enflasyon sonuçları da açıklandı. TÜİK verilerine göre 2022 Mart ayında bir önceki aya göre yüzde 5,46, bir önceki yılın aynı ayına göre ise yüzde 61,14 olarak hesapladı.

Ama bağımsız kuruluş olan ENAG’a göre ise tüketici fiyat endeksinin son 12 aylık artışı ise yüzde 142,60 olarak gerçekleşti. Bugüne kadar enflasyonun en yüksek olduğu dönem yüzde 65 ile Mart 2002 idi, bu rakamlara göre yıllık enflasyon son 20 yılın en yüksek noktasına ulaştı. AKP’nin vesayeti ile halkın gerçekleri arasındaki bu fark yüzde 81 yani domatesin, patatesin tane ile çift haneli rakamlarla satıldığı bir çöküş ve kriz halini yaşayan iktidar miadını doldurmuştur. AKP iktidarı istihdam yerine işsizlik, büyüme yerine ekonomide daralma yaratıyor. Refah yerine geçim derdi, maaş zamları yerine bütün tüketim mallarına sürekli neredeyse günlük, saatlik zamlarla, işçi ve emekçinin boğazına göz dikmeye devam ediyor.”

Paylaşın

HDP’li Musa Piroğlu: Devlet İçindeki Çatlak Büyük

AK Parti ve MHP’nin hazırladığı “Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” geçen hafta Meclis’ten geçti. Muhalefetin bütün itirazlarına rağmen yeni düzenleme ile seçim barajı yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürüldü.

Değişiklik ile getirilen bir başka yenilik ise ittifak oluşturan siyasi partilerin her birinin çıkaracağı milletvekili sayısı, her seçim bölgesinde ittifak içinde elde ettiği oy sayısı esas alınarak genel “D’Hondt” uygulamasıyla belirlenecek olması.

Mevcut sistemde oylar önce ittifaka oradan içindeki partilere dağıtılıyordu, şimdi doğrudan partilere dağıtılacak. Geçen kanun değişikliğini Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu, Mezopotamya Ajansı’ndan Kadir Güney’e değerlendirdi.

Erdoğan’ın defalarca seçim yasasını değiştirdiğine dikkati çeken Piroğlu, 7 Haziran sonrasında bu tablonun değiştiğini ve sandığın Erdoğan karşıtlarının yan yana geldiği bir nokta olduğunu belirtti. Piroğlu, “Eninde sonunda seçime gidilecek. AKP – MHP iktidarı seçimden galip çıkabilmek için her şeyi zorluyor. Seçim kanununda yapılan değişiklik aslında klasik olarak kaybeden bütün iktidarların sandık oyunlarıyla ayakta kalma çabasının izdüşümünden başka bir şey değil” diye konuştu.

“Erdoğan henüz elindeki malzemeyi tüketmiş değil”

Toplumun gerginlikler ve travmalarla karşı karşıya olduğunun altını çizen Piroğlu, iktidarın kendi tabanı üzerinde oy ve güven kaybı yaşadığını söyledi. Piroğlu, “Bu durum karşısında doğru düzgün halkı harekete geçmeye çağıran ve Erdoğan’ı istifaya zorlayacak herhangi bir hamle yapılmıyor. Bu bir çeşit erken ve çok iyimser bir ön kabule yaslanıyor. Ön kabul ise şu, ‘bu ekonomik kriz ve sosyal kriz eninde sonunda Erdoğan’ı götürecek’. Bu kabul ediş aslında karşısındakinin de hamlelerini görmezden gelmeyi getiriyor. Seçim kanunu bu hamlelerden sadece birisi. Yani Erdoğan henüz elindeki malzemeyi tüketmiş değil” diye belirtti.

Seçim kanununda yapılan değişikliğin iktidarın, iktidarda kalmak için yasal çerçevede attığı bir adım olduğunu sözlerine ekleyen Piroğlu, şöyle devam etti: “Newroz’dan hemen önce Hakkari’den yola çıkmış bir polis, yolda Narkotik tarafından çevrildi üstünden 50 kilogram yakın C4 çıktı. Aynı gün üstü kapatıldı. Bu bombalar nereye gidiyordu, nerede kullanılacaktı? Muhalefette bunun üzerine gitmedi. Ama 7 Haziran sürecinde bu tür araçların topluma karşı ciddi hamleleri de içerdiğini görmek gerekiyor. Bu seçim süreci çok huzur içinde geçecek gibi görünmüyor. Her şey denenecek bizim Erdoğan’a çok fazla şans vermememiz gerekiyor.”

“İktidar sonu oynuyor”

“Devlet içindeki çatlak büyük, topyekün devleti arkasına alan bir iktidar yok” diyen Piroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Toplumsal desteği en dibe doğru ilerlemiş bir iktidar olgusu var. Karşısında ciddi bir öfke birikimi var. Bu öfke her an kırılmaya açık. Seçimin üstüne yatmaya çalıştığında ciddi bir halk hareketi ile yüzleşme riski var. İktidar her şeyi zorlayacak ama yıkılmakta olan bir iktidar gerçekliği ile yüz yüzeyiz. Bizim tek eksiğimiz yıkılan, devrilmek üzere olan iktidara devrilmesi için bir tekme atmayı beceremiyoruz. Bekliyoruz kendi kendine yıkılmasını. Bence zafiyet burada, ona zaman kazandırıyor. Ama iktidar sonu oynuyor. Biz bu iktidarın yıkılma sürecine müdahale edemezsek, yenisinin kurulma sürecine müdahale şansımız olmayacak.”

Yapılan değişiklikle MHP’nin ayakta kalması için alan yaratıldığını ifade eden Piroğlu, “İttifaklar hakkında atılan adımlar bir bütün olarak millet ittifakını zora sokmak açısından önem taşıyor. AKP kendi karşıtı güçlerin özellikle de kendisinden oy alabilecek partilerin seçime bağımsız kimlikleriyle girmesinin önünü kesti. Bir bütün olarak da karşısındaki 6’lı bloğun parçalanması ya da birbiri ile problemli hale gelmesini istiyor” dedi.

“Adalet sistemi iktidarın elinde bir oyuncağa ve sopaya dönüşmüş durumda” diyen Piroğlu, iktidarın uzun bir süredir yargı üzerinde kadrolaşmasına rağmen kıdemli hakimler üzerinde yeterince baskı koşullarını oluşturamadığını söyledi. Yapılan değişiklikle tehlikede olan seçimi tamamen güvencesiz hale getirerek, “oldu bitti” yapmaya çalışacağının altını çizen Piroğlu, “Kura sistemiyle sandıkların başına bizim istediğimiz hakimler gelecek deniliyor. Bu hakimlerin nasıl bir şey olduğunu anlamak için Kobanê hakimine bakmak gerekiyor. Hakimin yolsuzluk ve suç örgütünden tutuklandığını düşünürsek karşımızdaki hakim kadrosunun sicilinin ne olduğunu görebiliriz” diye konuştu.

İktidar karşısında sadece seçime hazırlanmak ya da sandıkları korumanın yetmeyeceğini dile getiren Piroğlu, şunları ifade etti: “Sandık sonucuna sahip çıkmak gerekiyor. Bunun için bugünden halk kitlelerinin harekete geçmiş olması gerekiyor ki iktidarın hile yapmasının önü kesilsin. Muhalefet bunu yapmıyor. Sadece bekleme halinde. İktidar şaibe altında ülkeyi bir seçime götürme derdinde. Bu şaibeyi yıkması gereken şey ise yasal dinamiklerden öte, halkın örgütlü gücünün gerektiğinde seçimin sonuçlarını iktidara kabul ettirecek bir hazırlığı da şimdiden örmesiyle mümkün.”

CHP’nin seçim kanununda yapılan değişikliği Anayasa Mahkemesi’ne götürmeye hazırlanmasını hatırlatan Piroğlu, şunları söyledi: “Bunu yaparken ‘artık Erdoğan Anayasayı tanımıyor’ cümlesini düşünmek gerekiyor. Erdoğan anayasal hiçbir şeyi kabul etmiyor. Siz hem adalet sisteminin çöktüğünden söz ediyorsunuz hem de çıkıp yargı içinde hak arama çabası içerisine giriyorsunuz. Doğal olarak da meşruiyeti olmadığı bir kurum içerisinde hak arama çabasına girmek demek gayri meşru her çeşit karara boyun eğmek demektir. Bunu aşmanın yolu da yine halk hareketine yaslanmaktır.”

“Bu bir final dönemi”

“Kritik ve tarihsel bir sürecin içinden geçiyoruz” diyen Piroğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu bir final dönemi. İktidar kazanmak zorunda, kaybetmek sadece Erdoğan’a saraya değil, kendini onunla birleştirmiş geniş bir güruhun ağır kaybına yol açacak. Bu yüzden bu seçimi almak istiyor. Bizim içinde kritik bir seçim. Çünkü bu seçimi Erdoğan kazanırsa, bu ülkenin gördüğü iktidarı değiştirebilecek son seçim olacak. Bu yüzden de ya bu iktidar gidecek ya bu iktidar gidecek. Bunun ortasının kalmadığı bir dönemden geçiyoruz.”

Paylaşın