‘HDP’nin Kapatmaya Karşı Yol Haritası Belli Oldu’ İddiası

Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) yargılaması devam eden Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP), kapatma kararına karşılık beş bileşeninden biri olan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi ile seçime gireceği iddia edildi.

Halk TV yazarı İsmail Saymaz, 10 yıldır siyasi hayatta olmasına rağmen bugüne kadar hiçbir seçime katılmayan Yeşil ve Sol Gelecek Partisi’nde şu günlerde örgütlenme atağı olduğunu yazdı.

“Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nde 2012 yılındaki ayrışmada yenik düşen sosyalistler ile bir grup çevrecinin ittifakıyla kurulan Yeşiller ve Sol Parti’yi birkaç aydır çekim merkezi haline getiren özelliği, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) yedeği olarak düşünülmesi” diyen Saymaz, “Anayasa Mahkemesi’nde yargılaması devam eden HDP, kapatma kararına karşılık beş bileşeninden biri olan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi ile seçime girecek” diye yazdı.

Saymaz, HDP’li bir üst düzey yöneticinin, geçen sene kapatma davası açılması üzerine HDP’de yedek parti arayışı başladığına; HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç ve HDP Merkez Yürütme Kurulu üyesi Naci Sönmez’in de kurucuları arasında olduğu Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi uygun görüldüğüne ilişkin değerlendirmesini aktardı.

HDP’li yöneticinin, “Örgütlenme imkanları ve isminin pozitif olmasından ötürü seçildi” dediğini aktaran Saymaz, devamında şunları kaydetti:

“Bu doğrultuda HDP, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin seçime girmesini sağlayacak örgütlenmeye kavuşması için merkezi düzeyde karar aldı. Kimi HDP’liler partilerinden istifa ederek, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’ne geçerken, taban da bu partiye üye olmaları için yönlendirildi. Böylece bir gün önce Iğdır’da, bir gün sonra Balıkesir’de tabela asıldı.”

Paylaşın

HDP’li Ebru Günay: Üçüncü Yolu İnşa Edeceğiz

Partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan HDP Sözcüsü Ebru Günay, üçüncü ittifak çalışmalarına ilişkin, “3’üncü yolu örgütlemekle mümkün olduğuna inanıyoruz. Bu düzeni korumak için birbiriyle yarışan, birbirinin kopyası siyasi kamplara bu ülkeyi mahkum ve mecbur etmeyeceğiz. HDP kuşkusuz bütün bu süreçlerden çok daha güçlü çıkacaktır, bu aynı zamanda umut bekleyen haklarımıza karşı olan borcumuzdur” dedi.

Haber Merkezi / Ebru Günay, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Bize saldıranlar, bizi tasfiye etmeye çalışanlar da mutlaka kendilerinden önceki partiler gibi tarihin karanlık sayfalarında yer alacak ve mutlaka kaybedecektir. Savaş ve gerginlik siyaseti üzerinden iktidarını sürdürmeye çalışan AKP-MHP iktidarının bu toprakları yoksulluğun, baskının, şiddetin, cinsiyetçiliğin, ırkçılığın ve faşizmin ülkesi haline getirmesine, ayrıcalıklı bir azınlığın bütün ülke kaynaklarına el koyarak geriye kalan büyük toplumsal kesimlerin açlığa, zamlara ve yoksulluğa mahkûm edilmesine izin vermeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

Günay, açıklamasını, “Cezaevlerinden sokağa kadar yayılan sistematik şiddet dalgasına ve savaş çığırtkanlığına karşı onurlu bir barışı savunmaya devam edeceğiz. Korkuyla kontrol altına alınmaya ve sesi bastırılmaya çalışılan topluma cesaret ve umut olmaya devam edeceğiz. HDP’yi savunmanın aynı zamanda toplumu savunmak olduğu gerçeğini her yerde haykıracağız! 8 Mart ve Newroz’daki milyonların coşkusuna ve umuduna denk düşen olağan kongremizi gerçekleştirerek önümüzdeki dönemin temel mücadele hattını ilan edeceğiz” ifadeleriyle sürdürdü.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, partisinin genel merkezinde haftalık basın toplantısını gerçekleştirdi. Günay’ın açıklamaları şöyle;

“Dün yeni yılın ilk gününü kutlayan Êzidî halkının Çarşema Sor bayramıydı. Bulundukları her yerde bayramlarını kutlayan Êzidî halkının Çarşema Sor Bayramını kutluyorum ben de. Çarşema Sor’un yeni bir başlangıç olmasını ve başta Êzidî halkı olmak üzere bütün Ortadoğu halklarına barış, kardeşlik ve özgürlük getirmeye vesile olmasını diliyorum.

“Yeni saldırıların nedeni Kürt düşmanlığıdır”

Kamuoyunun da bildiği üzere hafta sonu Kilit-Pençe adıyla yeni bir sınır ötesi saldırı dalgası AKP-MHP iktidarı tarafından başlatıldı. Bu saldırıların gerçek sebebi elbette ki Kürt düşmanlığıdır. Bu düşmanlıktan beslenen, sebep sonuç ilişkilerini manipüle eden, siyasi çıkar ve iktidar devşiren, siyasal çözümleri reddedenlerin ısrarıdır. Ve son 40 yıldır süren, on binlerce yaşama mal olan çatışmaların gösterdiği üzere, bu tarz harekatların savaşı derinleştirmekten, çözümsüzlüğü büyütmekten, başta siviller olmak üzere yerleşim alanlarına zarar vermekten başka bir sonuç yaratmamıştır.

HDP olarak bu ülkenin gerçek gündeminin savaş olmadığını iyi biliyoruz. Rusya-Ukrayna üzerinden sahte barış diplomasisi yapıp, arkasını dönünce savaş borazanlığı yapanları da çok iyi tanıyoruz. Kamuoyunu manipüle eden, gerçekleri, savaş ve çatışmanın insani ve ekonomik maliyetini gizleyen iktidar, bu durumu hep kendi yönetimlerinin devamlılığı için kullandığı da son derece nettir. Dünyaya diyalog, diplomasi ve barış öneren iktidar, kendi toplumuna savaşı dayatarak ikiyüzlü bir politika yürütmektedir.

“Savaş çığırtkanlığı, yoksulluğu ve açlığı bastırmayı amaçlıyor”

Toplumun açlık ve yoksulluğa mahkum edilmeye çalışıldığı Türkiye’de, AKP-MHP ittifakı ile yolsuzluk, rant, torpil politikaları, savaş çığırtkanlığı tarafından bastırılmakta ve gizlenmektedir. Devlet ve mafya ilişkilerinin iç içe geçtiği, bürokrasinin hepten yozlaştığı, ekonominin yerle yeksan olduğu bir hükümet gerçekliğinde savaşı bir çıkış yolu, yıkımı bir kurtuluş, işgal bir reçete olarak görülüyor. Hukukun, yasama ve yürütmenin olmadığı böylesi bir ortamda iktidar bir savaş iktidarına dönüşmüş durumdadır. Uluslararası alanda süren krizleri fırsata çevirerek, askeri operasyonlarla iç siyaseti dizayn etmek isteyen ve tüm sorunların üzerini örtmek isteyen iktidar, bilsin ki bu kirli oyunları ile başarıya ulaşamayacaktır.

İçeride kumpas davaları, dışarıda komplo siyaseti Çökertme Planında olduğu gibi çökecektir. Halka bu ekonomik zorluk ortamında sabır dileyip, fedakârlık çağrısı yapanların silaha, mermilere, askeri araçlara harcadığı bu korkunç harcamaların hesabını vermeli!

Erdoğan’ın Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarına karşı başlatılan savaşa ilişkin açıklamaları ibretliktir. Açıklamaların tamamı savaşın iktidarın ömrünü uzatma savaşı olduğunun ispatı ve belgesidir.

“En büyük tehdit AKP’nin ülkeyi uçuruma sürükleyen savaş siyasetidir”

Bu savaş ve saldırı Türkiye’yi uçuruma sürüklemekten, krizi derinleştirmekten başka bir işlev görmedi şimdiye kadar, bundan sonra da görmeyecektir. Sizin savaş siyasetiniz ülkeye kaybettiriyor. Türkiye’nin sınırlarına yönelik herhangi bir tehdit yoktur, tehdit altında olan AKP-MHP iktidarıdır. Tehdit olan Kürt sorunun çözülmemiş olmasıdır, inkar siyasetidir. Asıl ve en büyük tehdit iktidarın ülkeyi uçuruma sürükleyen savaş politikalarıdır. Erdoğan konuşmasında Irak merkezi hükümetine ve KDP’ye de savaşa verdikleri destekten dolayı teşekkür etti. Irak Dışişleri Bakanı operasyonlardan haberdar olmadıklarını söylese de katledilen halklar elbette kimin bu ölüm ve savaş siyasetinde ortak hareket ettiğini biliyordur ve elbette bunu unutmayacaktır. Yeri geldiğinde bu savaş ve ölüm siyasetinin ortaklarına gereken cevabı verecektir.

“Barış mücadelesini büyüteceğiz”

AKP-MHP iktidarının savaş politikalarından rahatsız olmayanlar yalnızca savaştan beslenenlerdir. Bu savaş siyasetinden bütün Ortadoğu halkları ve devletleri rahatsız. Bütün barış savunucuları rahatsız. Topraklarını bombaladığınız yerlerde yaşayan siviller, Kürtler rahatsız. Gözünüzü bürüyen savaş, bunları görmenizi engellese de bizler sizin savaş politikalarınıza karşı barış mücadelesini yürütmeye devam edeceğiz.

Son iki üç gündür başta Irak hükümeti ve burada faaliyet yürüten oluşumlar olmak üzere, Arap Birliği, Avrupa’dan çeşitli kurumlar, Türkiye’deki demokratik ve sağduyulu kamuoyu, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde yer alan sivil toplum kurumları, partiler, yapılar çağrı yaparak bu işgal girişimlerinin, sınır ihlallerinin ve sivil yerleşim yerlerine yapılan saldırıların durmasını talep ediyor. Bu sağduyuya kulak verilmeli ve desteklenmelidir. Biz de HDP olarak bunu önemsiyoruz.

“Muhalefet savaş siyasetine destek vererek AKP’nin ömrünü uzatıyor”

Muhalefete de özellikle seslenmek istiyoruz. İktidarın savaşçı, hamaset siyasetinin arkasına dizilmek Türkiye’nin demokratik geleceğine hizmet etmez. Ancak iktidarın ömrünü uzatmaya hizmet eder ve Türkiye halklarına kaybettirmek olur. Gerçek ittifak savaşa karşı barış ittifakıdır. Gerçek siyaset ve muhalefet önce yaşamı örmektir, yaşam siyaseti yürütmektir. Aleni şekilde bir aldatmaca ve savaş tertibi üzerinden örülen bu sınır ötesi savaş, toplumun faydasına değil, topluma karşı, demokrasiye karşıdır. Halkın geleceğine ipotektir. Hayırlı Ramazan ayında savaş ve bombalarla iftara gitmek hiçbir inancın gereği olamaz. Buna dur demek, toplumu savunmak bizim öncelikli görevimiz olmalıdır. Çünkü bu savaş Kürtlere karşıdır, Kürtlere karşı olan savaştan herkes kaybediyor. HDP olarak, barış ve çatışmasızlık gayretlerine katkı verme sorumluluğuyla, diyalog çağrımızı tekrarlıyor ve kamuoyu başta olmak üzere tüm kurum ve kuruluşları duyarlı olmaya, barış siyasetini büyütmeye davet ediyoruz.

“Bütün bu saldırılara yeni siyasi hamlelerle cevap vereceğiz”

Bütün bu saldırılar, iktidarın bilerek Türkiye halklarına yaşattığı bu yıkımlar, bizim için moralsizliğin, yılgınlığın, geri çekilmenin değil aksine mücadeleyi ve direnişi büyütmenin gerekçesidir. İşte bu sorumlulukla yapılan saldırıları, Türkiye’nin yaşadığı krizleri, çözüm yollarını yetkili kurullarımızla tartıştık ve tartışmaya devam ediyoruz. Çok yoğun ve başarılı bir toplantılar serisini geçtiğimiz haftalarda geride bıraktık. İl eş başkanlarımızla, bileşen partilerimizle, Parti Meclisimiz ve en son MYK’mızla toplantılarımızı gerçekleştirip bütün bu gelişmeleri ele alıp değerlendirdik. Bu toplantılarda önemli kararlaşmalara vardık. Öncelikle toplantılarımızda bu saldırılara yeni atılımlarla ve hamlelerle cevap verme kararlılığı ortaya çıktı. 8 Mart ve Newroz coşkusundan, mücadele kararlılığından aldığımız güçle yolumuza devam edeceğiz.

“1 Mayıs’a ortak hazırlanıyoruz, bu düzeni hep birlikte değiştireceğimizi göstereceğiz”

Bütün bileşen partilerimizle ve görüşmeler yürüttüğümüz siyasi parti ve devrimci yapılarla 1 Mayıs’a ortak hazırlanıyoruz. Türkiye’ye yaşatılan bunca yoksulluğa, yıkıma ve krize karşı milyonlarla birlikte Newroz ruhuyla emek demokrasi güçleriyle 1 Mayıs alanlarında olacağız. Bu düzeni kabul etmediğimizi, bunu değiştirmeye gücümüzün olduğunu o alanlarda bir kez daha herkese göstereceğiz. Bunu da mevcut gidişattan rahatsız olan bütün güçlerle birlikte yapacağız. Eksik kalan il kongrelerimizi tamamlaya ve yapmaya devam edeceğiz, sonrasında konferanslar ve büyük kongre takvimimiz başlayacak.

“Örgütümüzü ve hedeflerimizi büyüterek saldırılara cevap vereceğiz”

Saldırıların bu kadar yoğunlaştığı, yıkımın bu denli derinleştiği bir süreçte konferanslarımıza ve kongremize büyük anlamlar yüklüyoruz. Bu süreç örgütümüz için yenilenme, iradeyi büyütme, kararlılığımızı bileme sürecidir. Biz saldırılara alacağımız kararlarla, yapacağımız tartışmalarla, örgütümüzü ve hedeflerimizi büyüterek cevap vereceğiz. Bu süreç hiç kuşkusuz bizim için 3’üncü yol stratejimizi daha fazla tartıştığımız, hayata geçirmek için projeler ve yeni yöntemler geliştirdiğimiz bir süreç olacak.

“3’üncü yolu inşa edeceğiz Türkiye’yi savaş için yarışanlara mahkum etmeyeceğiz”

Biz savaş ve çatışmaların tehdidi altında olan bu gidişatı durdurmanın, yoksulluğun her türlü ezme ezilme ilişkisinin önüne geçmenin ancak 3’üncü yolu örgütlemekle mümkün olduğuna inanıyoruz. O yüzden savaşı derinleştirmek, bu düzeni korumak için birbiriyle yarışan, birbirinin kopyası siyasi kamplara bu ülkeyi mahkum ve mecbur etmeyeceğiz. HDP kuşkusuz bütün bu süreçlerden çok daha güçlü çıkacaktır, bu aynı zamanda umut bekleyen haklarımıza karşı olan borcumuzdur. Bize saldıranlar, bizi tasfiye etmeye çalışanlar da mutlaka kendilerinden önceki partiler gibi tarihin karanlık sayfalarında yer alacak ve mutlaka kaybedecektir.

“Bu ülkenin yoksulluğun, baskının, şiddetin ve faşizmin ülkesi haline getirilmesine izin vermeyeceğiz”

Savaş ve gerginlik siyaseti üzerinden iktidarını sürdürmeye çalışan AKP-MHP iktidarının bu toprakları yoksulluğun, baskının, şiddetin, cinsiyetçiliğin, ırkçılığın ve faşizmin ülkesi haline getirmesine, ayrıcalıklı bir azınlığın bütün ülke kaynaklarına el koyarak geriye kalan büyük toplumsal kesimlerin açlığa, zamlara ve yoksulluğa mahkûm edilmesine izin vermeyeceğiz. Cezaevlerinden sokağa kadar yayılan sistematik şiddet dalgasına ve savaş çığırtkanlığına karşı onurlu bir barışı savunmaya devam edeceğiz. Korkuyla kontrol altına alınmaya ve sesi bastırılmaya çalışılan topluma cesaret ve umut olmaya devam edeceğiz. HDP’yi savunmanın aynı zamanda toplumu savunmak olduğu gerçeğini her yerde haykıracağız! 8 Mart ve Newroz’daki milyonların coşkusuna ve umuduna denk düşen olağan kongremizi gerçekleştirerek önümüzdeki dönemin temel mücadele hattını ilan edeceğiz.

“Halkın gündemi bellidir, sabır telkin etmek aymazlıktır”

AKP iktidarı ve yarattığı büyük ekonomik çöküş artık yaşanılmaz ve dayanılmaz hale gelmiştir. Sebze ve meyveler tane halinde satılmaya başlanmış, pazarlarda kredi kartları ile alışveriş yapılmasının önü açılmış, ramazan ayında iftar ve sahur sofraları günden güne eksilmeye devam etmektedir. AKP iktidarı ve küçük ortağı iftar ve sahur sofralarını sabır telkinleri ile doldurmaya çalışmaktadır. Bu tutum açık bir şekilde aymazlık ve vicdansızlıktır. HDP olarak hep söylediklerimizi bir kez daha tekrar edeceğim.

Halkın gündemi bellidir;

• Emeklilerin bayram ikramiyeleri derhal düzenlenmelidir. 1 benzin deposunu doldurmayan, bir kira bedeli etmeyen, bir aylık elektrik ve su faturasına kadar ancak yeten 1100 TL’lik bayram ikramiyesi bu ülkenin emeklilerine hakarettir.

• Tane ile satılmaya başlanan meyve ve sebzelerle dolu manav bölümleri bu ülkenin çiftçilerine hakarettir.

• Bayram tatilini ailesi ile geçirmek isteyen gençlerin burs miktarlarının bir bilet fiyatına ancak yetmesi milyonlarca öğrenciye yapılan bir hakarettir.

• 2022 yılının ilk 3 ayında 2021 Aralık ayındaki alım gücünün dahi altına düşen Asgari Ücretin bugünkü ekonomik kriz ve enflasyon karşısında tekrar düzenlenmemesi bu ülkenin milyonlarca emekçisine yapılan bir hakarettir.

Ancak iktidarın gündeminde zenginin daha zengin yoksulun daha yoksul hale getirildiği Kur Korumalı Mevduat sisteminin sürdürülmesi için ek düzenlemeler var. Halkın gündemi ve talepleri yok. AKP iktidarı ve küçük ortağının gündeminde halk yoksa, şunu iyi bilsinler ki halkın gündeminde de sandıkların kuruldukları gün bu zulüm ittifakı olmayacaktır.

“20 milyon insan açlık sınırının altında yaşıyor”

Birleşik Metal İş açlık sınırının 4 bin 453 TL olduğunu açıkladı. Yani asgari ücretten fazla. Bu ülkede 12 milyondan fazla asgari ücretle çalışan emekçi ve geliri olmayan işsizleri düşündüğümüzde 20 milyondan fazla insan açlık sınırının altında yaşamaya çalışıyor. Türkiye’de artık yaşam, insan onuruna yakışır bir hayat sürdürme olmaktan çıkmış, açlığa karşı mücadeleye dönüşmüştür. İktidarın “varlık kuyrukları” dediği, kuyruklar artık her şehirde. Hemen her kentte çöpten yiyecek toplayan insanlarımızı görüyoruz. Marketlerde domates tek tek satılıyor, bebek mamaları kelepçeyle korunuyor.

“Halkı aldatma çabalarınız halkın size vereceği cevabı engellemeyecektir”

Bu tabloya rağmen Bakan Nebati, yüksek perdeden halkı aldatmak için konuşuyor. Diyor ki, “işsizliği tek hanelere indireceğiz. enflasyonu bitireceğiz.” AKP’nin Genel Başkanı çıkıp “”hamdolsun çalışmak isteyen herkesin iş bulabildiği bir ülkede yaşıyoruz” diyor. Ne yürüttüğünüz savaş politikaları ne de toplumu yanıltma çabalarınız halkın size sandıkta cevap vermesini engellemeyecektir.

Soru: Bu saldırıların muhalefet arasında anlaşmazlık yaratmaya yönelik olduğunu düşünüyor musunuz? Ayrıca HDP’ye yönelik operasyonlar sürüyor buna ilişkin yorumunuz olur mu?

AKP dışarıda saldırı başlattıkça içeride de barış yanlısı muhalefete yönelik operasyonlar yürütüyor. Barışın sesini kısmaya çalışıyor. Partimize yönelik operasyonlar sürdürüyor. Bunların hiçbirinin barış taleplerini bitirmeye yetmediğini gördük, insanlar barış taleplerini dile getirmeyi sürdürüyor. İktidar aynı zamanda hamasi söylemlerle muhalefeti yanında sıralamaya çalışıyor. Maalesef mesele Kürt düşmanlığı olduğunda muhalefetiyle iktidarı birleşiyor Türkiye’nin. Türkiye’deki barış yanlılarıyla birlikte barışın sesini yükseltmeye devam ediyoruz.

 

Paylaşın

HDP’li 10 Milletvekiline Ait 12 Fezleke Meclis’te

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın dahil 10 milletvekiline ait 12 dokunulmazlık dosyası Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığına sunuldu.

Haber Merkezi / Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması için Meclis Başkanlığına gönderilen Cumhurbaşkanı fezlekeleri, Anayasa Adalet Karma Komisyonuna sevk edildi. Vekiller ve fezleke sayıları şöyle:

  • HDP Eş Genel Başkanı ve Mardin Milletvekili Mithat Sancar hakkında 1 fezleke
  • HDP Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz hakkında 1 fezleke
  • HDP Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer hakkında 1 fezleke
  • HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan hakkında 1 fezleke
  • HDP Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun hakkında 2 fezleke
  • HDP Batman Milletvekili Feleknas Uca hakkında 1 fezleke
  • HDP Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit hakkında 1 fezleke
  • DBP Diyarbakır Milletvekili Salihe Aydeniz hakkında 2 fezleke
  • Bağımsız Muş Milletvekili Mensur Işık hakkında 1 fezleke
  • AKP Ordu Milletvekili Şenel Yediyıldız hakkında 1 fezleke

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın

HDP, Kapatma Davasında Savunmasını AYM’ye Sundu

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu ve “HDP’yi savunuyoruz” hukuk ekibi, parti hakkında açılan kapatma davasına karşı hazırladıkları esas hakkındaki savunmayı Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) sundu.

HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede ve Avukat Maviş Aydın AYM önünde basın açıklaması yaptı.

“Savcının her iddiasına tek tek cevap verdik”

Ümit Dede, iddianamenin HDP’yi demokratik siyasetin dışına itme operasyonu olduğunu söyledi:

“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yazılan iddianamenin kabul edilmesiyle birlikte ön savunmamızı AYM’ye sunmuştuk, sonra Başsavcılığın verdiği mütalaaya karşı da bugün esas hakkındaki savunmamızı mahkemeye verdik.

Biz iddianame tebliğ edildikten sonra bir tespitte bulunmuş, HDP’nin temelli kapatılması talebiyle hazırlanan iddianamenin siyasi bir belge olduğunu ifade etmiştik. Elbette bu tespiti yapmak için özellikle 2015 yılından beri HDP’ye yönelik yapılan saldırılara bakmak yeterli olacaktı.

Biz hukukçular iddianameyi satır satır inceledik ve bu tespitin sadece siyasi bir tespit olarak değil hukuki bir tespit olarak da doğru olduğunu gördük.

Türkiye’nin saygın hukukçuları ve AYM’nin kendisi de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen ilk iddianamenin CMK’da aranan şartlara uygun olmadığını ve Anayasanın 68 ve 69’uncu maddelerine de aykırı olarak düzenlendiği tespit etmişti.

Ardından 7 Haziran tarihinde verilen ikinci iddianame de ilk iddianameden hiçbir farklılık içermiyordu. Ön savunmamızda iddianamenin siyasi bir belge olduğuna dair hususları ayrıntılı ifade ettik.

Esas hakkındaki savunmamızda da ayrıntılara inerek savcının her bir iddiasına tek tek cevap verdik; bu iddianamenin hukuka aykırı tanzim edildiğini, siyasi iktidar ve ortaklarının zorlaması sonucu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ısmarlama belge olarak hazırlatıldığını ortaya koyduk.

2015 yılından bugüne kadar HDP’ye yönelik gerçekleştirilen saldırıların son halkası olarak nitelendirdiğimiz bu belge, HDP’yi demokratik siyasetin dışına itme operasyonunun bir argümanı olarak kullanılıyor.”

“HDP 7 Haziran’la hedef haline geldi”

Dede, neden HDP’nin hedef haline geldiğinin, 7 Haziran seçim sonuçlarına bakıldığında görüleceğini söyledi:

“Yine 2019 yerel seçimlerine bakıldığında neden HDP’nin iktidar ve ortakları tarafından hedef haline getirildiği görülecektir.

Elbette Türkiye’de demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren, hukukun üstünlüğünü savunan tek güç HDP değil; fakat bunları bünyesinde toplayan, kadın özgürlük mücadelesinden ekoloji mücadelesine kadar, Kürt halkının taleplerinin kabul edilmesinden barış hakkını savunmaya kadar tüm bu taleplerin savunucularını kendi bünyesinde barındırabilmiş ve her birinin özgünlüğünü kurmak suretiyle birlikte mücadele etmenin formülünü bulabilmiş, bunu hayata geçirebilmiş dünyadaki tek örnek olması da hedef haline getirilmesinin sebebidir.

“İddianame CMK’da belirtilen şartları taşımıyor”

HDP’nin kapatılması kisvesi altında dile getirilmiş olsa da kadın özgürlük mücadelesinin de Kürt halkının özgürlük mücadelesinin de ekoloji mücadelesinin de bu iddianamede hedef haline getirildiğini gördük.

Siyasi bir belgedir, CMK’da belirtilen şartları taşımıyor, Anayasada belirtilen şartları taşımıyor dedik. Birkaç örnek vermek bu iddianamenin ruhunu göstermek açısından önemlidir.

AYM ilk iddianameyi iade ederken “Kişilerin kimliğini bile doğru tespit edememişsin” demişti Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına. İkinci iddianamede Başsavcının yine kişilerin kimliklerini tespit ederken hataya düştüğünü gördük.

Bir başka kişi ile ilgili iddiaları davaya koyup başka bir kişinin siyaseten yasaklanmasını talep etmiş ve bu kişi HDP’li değil. Fakat HDP’nin kapatma davasının konusu olmuş.

AYM ayrıca “Dosya içerisine koyduğun kişilerin HDP üyesi olup olmadığını, HDP’de bir görev yapıp yapmadığını tespit etmemişsin” demişti Başsavcılığa. “Bizi ancak HDP’nin üyesi olduğu dönemde işlediği fiiller ilgilendirir,” demişti, fakat iddianameye baktığımızda başta HDP EŞ Genel Başkanlığı görevini yürütmüş arkadaşlarımız olmak üzere HDP’li olmadan hatta HDP kurulmadan önce işlenen fiillerin yine AYM iade kararına ve CMK’ya aykırı bir şekilde ikinci iddianameye de konulduğuna tanıklık ettik.

“İddianame Anayasadaki şartları taşımıyor”

Başsavcının yapması gereken neydi, AYM’nin istediği neydi aslında? Anayasanın 69’uncu maddesinde belirtildiği üzere HDP merkez organlarının Anayasa 68’de belirtilen fiillerin odağı olma halini gerçekleştirip gerçekleştirmediği, üyelerinin faaliyetlerinin bu kapsamda zımnen ya da açıkça benimseyip benimsenmediğini sormuştu Başsavcıya.

Fakat buna ilişkin mütalaasında tek bir değerlendirmesi bulunmamaktadır. Tek bir merkez organının HDP’nin PM’sinin, MYK’sının, Meclis Grubunun tek bir açıklamasını, tek bir faaliyetini ve fiilini iddianameye koymadan Başsavcı HDP’nin odak olma iddiasını gösterme cüretini göstermiştir.

Bütünen değerlendirdiğimizde bu iddianame CMK’da Anayasanın 68 ve 69’uncu maddelerinde belirtilen şartları asla taşımamaktadır.

“Demokrasi mücadelesi hedef alındı”

Bu belge, siyaseten HDP’yi demokratik siyasetin dışına itme amacıyla yazılmıştır. İddianameyle HDP’yi tasfiye operasyonlarına hukuki bir kılıf uydurulmak istenmiştir, fakat Cumhuriyet Başsavcısı bu kılıfı uyduramamıştır.

HDP’ye dönük geliştirilen bu kapatma saldırısıyla Türkiye’deki demokrasi mücadelesi bir bütünen hedef haline getirilmekle birlikte bu mücadelenin en dinamik kesimleri olan Kürt halkının özgürlük ve barış talepleri, kadınların özgürlük mücadeleleri ve talepleri özellikle hedef haline getirilmiştir.”

25 Kasım ve 8 Mart ile “örgüt bağlantısı”

Avukat Maviş Aydın da şu bilgileri verdi:

“İddianameye, hem HDP’nin temsil ettiği ideolojiyi hem de özelde kadın mücadelesini siyasi alanın dışına itme belgesi olarak yaklaştık.

İddianamede 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü, 8 Mart Kadınlar Günü gibi eylemlerin suç isnadı olarak yer alması ve suçlama konusu yapılması kadınların özgürlük mücadelesine karşı bir tehdittir. Bu tehdidin boyutunu AYM’nin ciddi ve titizlikle değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum.

Kadınların aktif olarak siyasette yer alması gerektiğini düşünüyoruz. Kadınların siyaset dışına itilmesinin ciddi riskler taşıdığını, bugüne kadar kadınların kazandığı bütün haklara zarar vereceğini düşünüyoruz.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca eşbaşkanlık sistemi üzerinden ve kadınların eylemleri üzerinden örgüt bağlantısı kurulmasını kadın mücadelesine karşı tehdit olarak görüyoruz.

Bu savunma içerisinde kadınlara ayrılmış bölümün, HDP’nin kadın mücadelesine bakışının neticesinde sadece kadınlar tarafından yazıldığını belirtelim.

HDP’li kadınlar, kadın hukukçular ve kadın milletvekilleri olarak, kadın mücadelesi tarihine ve yasak istenen yüzlerce kadının siyaset dışına itilmesiyle nelerin zarar göreceğine ilişkin kapsamlı değerlendirmeler yaptık.”

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

HDP’li Mithat Sancar: İktidarı Göndereceğiz

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu. HDP Grup Toplantısına, Mersin 69’liler Derneği, Marmara Bölgesi’nden tutuklu yakınları ve Suruç Aileleri katıldı. Sancar, konuşmasında Ezidi halkının Çarşema Sor Bayramı ve Hristiyan toplumunun Paskalya Yortusu’nu kutladı. Sancar, “Sadece 68’in tarihsel ruhunu bugünlere taşımakla kalmayan, güncel siyasi gereksinimler konusunda yol gösterici olan, bu gelişmelerden sorumluluktan hiçbir zaman kaçınmayan yoldaşlarımızın burada bulunması bizlere güç ve destek veriyor” dedi.

Suruç için adalet arayışlarının sürdüreceklerini söyleyen Sancar, “Sizlerin onurlu adalet mücadelesinin önünde ve kaybettiğimiz 33 canımızın hatırası önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz. Bu ülke tarihinin en vahşi katliamlarından biri olan Suruç için adalet arayışı 20 Nisan’da tam 81 ayını dolduracak. Tam 81 aydır, yoldaşlarımızın aileleri, arkadaşları, yoldaşları tüm baskılara rağmen adalet arayışlarını sürdürüyorlar. Katilleri, onlara göz yumanları, onları teşvik edenleri, onların önünü açanları yargılaması gereken mahkemeler, hayatını kaybeden yoldaşlarımızın ailelerine yöneliyorlar. Onlara soruşturmalar açıyorlar, gözaltına alıyor, tutukluyorlar. Biz yoldaşlarımızın düşlerini de ve bu adalet mücadelesini de sonuna kadar omuzlamaya kararlıyız. Düş yolcularımızın hayallerini ve anılarını yaşatacağız. Suruç’u unutmayacağız, unutturmayacağız” dedi.

“37 yeni cezaevi daha yapılıyor”

Cezaevlerinde yaşanan gelişmelerin HDP’nin gündeminde acil yerini koruduğunu söyleyen Sancar, “Cezaevleri bir ülke yönetiminin aynasıdır. Türkiye’de duvarlar sürekli yükseliyor ve çoğalıyor. Bu duvarların bize gösterdiği tablo şu, hepten zindan rejimine dönmüş bir iktidar gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu rejim ülkeyi bir cezaevi toplumuna dönüştürmek için her türlü yolu deniyor. Korkunç gelişmeler devam ediyor ve bunları hatırlatmak bizim görevimizdir. Dikkat edelim, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünü verilerine göre, 2022 yılı verilerine göre 383 ceza ve infaz kurumu var. Bunu yeterli görmüyor iktidar, 2022 yılında bunun için 37 cezaevinin daha yapımına başladı. Bu iktidarın bütün icraatlarını en iyi gösterecek örnek budur. Bu ülkeyi bütünüyle bir cezaevine dönüştürmeye çalışıyor. Zulüm arttıkça direniş artıyor, baskı arttıkça itiraz yükseliyor. Yapabilecekleri tek şey devletin kadim reflekslerini aynen devam ettirmek. Yani tutuklama, yargılama, haksız gözaltı, cezveleri işkence ve zulüm. İktidarın kimliğinin özeti bu cümlelerde yatıyor” ifadelerini kullandı.

Sınırsız kötü muamele yeterli

Sancar, konuşmasına şöyle devam etti: “Ölümle sonuçlanan işkence ve hak ihlalleri, hukuksuzluklar, infaz yakmalar, hasta mahpusları ölüme terk etme ve tecrit cezaevinden başlayarak bütün topluma kuşatma altına alma siyaseti şeklinde karşımıza çıkıyor. Bunlar uluslararası raporlarda da açıkça belirtiliyor. Adı cezaevi ama esasından bu mekanlar sistematik işkence, keyfi cezalandırma ve sınırsız kötü muamele yerleri olmuştur. Silivri cezaevinde işkence sonucu yaşamını yitiren, Ferhan Yılmaz için idare önce kalp krizini gösterdi ölüm nedeni olarak. Sonra ölüm belgesine baktık, bulaşıcı hastalık diye yazılmış. Ama ortaya çıkan görüntüler Ferhan Yılmaz’ın işkence sonucu katledildiğini göstermektedir. İdare işkenceyi ısrarla saklamaktadır. Buradan çok açık söylüyoruz, Silivri 5 No’lu Cezaevi Müdürü derhal görevden alınmalı ve işkenceye karışan tüm görevliler hakkında ivedilikle soruşturma başlatılmalıdır. Biz bunun takipçisi olmaya devam edeceğiz.

İtiraz etmezsek, zulüm ilerleyecek

Örnekleri sıralamaya kalsam konuşmamın tamamını bu konuya ayırmam gerekecek. Cezaevleri işkence evleri haline gelmiştir. Cezaevleri fili infaz idam mekanları haline gelmiştir. Bu model ülkenin tamamına reva görülen bir sistemin de özünü oluşturmaktadır. Eğer gerçekten demokrasi istiyorsak, hukuk ve adalet istiyorsak önce buradan başlamak gerekiyor. En önce ve acil olarak cezaevlerindeki bu zulüm düzenine karşı yüksek sesle itirazımızı dile getirmemiz gerekiyor. Birlikte mücadeleyi örgütlemek gerekiyor. Aksi takdirde 12 Eylül’ün Diyarbakır Cezaevinde başlatıp bütün ülkeye yaydığı o zulüm, o baskı ve vahşet rejimi hızla ilerlemeye devam edecek. Onlar zulme devam etsin, direnenler yolunda devam ediyor. Bizler de bu zulmü durdurmak için nasıl 12 Eylül sonrası Diyarbakır Cezaevinde mücadele, direniş yükseldiyse aynı kararlılıkla bu mücadeleyi sürdüreceğiz.

Sesimizi yükseltelim

Bu iktidarın bu politikaları ülkenin kaderi haline getirilmesine izin vermeyeceğiz. Gelin hep birlikte güçlü bir şekilde bu zulme karşı sesimizi yükseltelim, güçlerimizi birleştirelim arkadaşlar. Bu çağrımız bütün hak örgütlerinedir. Bütün demokrasi çevrelerinedir. Muhalefet partilerinin tamamınadır ve hiç şüphesiz vicdanlı iyi tek tek bütün insanlardır. Bu düzen sadece cezaevlerinde bu zulme maruz kalanların meselesi olarak görülemez. Bu hepimizin bugünü ve geleceği meselesidir. Burada sessiz kalırsak neler olacağını tarihsel tecrübeler hem bu ülkede hem de başka toplumlarda bize açıkça göstermiştir. O nedenle sesimizi yükseltelim ve bu zulümü birlikte durduralım. Bu düzeni birlikte değiştirelim arkadaşlar.

İktidarı göndereceğiz

Son günlerde bu zulüm politikaları sadece cezaevleriyle sınırlı kalmıyor. Toplumsal yaşamın her alanına yayılıyor. En başta Kürt halkı olmak üzere, bütün muhalif güçlere, demokratik kurumlara, kadınlara, hak arayanlara karşı şiddet ve saldırı politikaları her geçen gün daha da yoğunlaştırılıyor. Bu iktidar çürümüştür ve çöküş içindedir. Korkusu da buradan gelmektedir. Saldırganlığı da bu korkunun ürünüdür. Korkuyorlar, direnenlerden korkuyorlar topluma gelecek umudu veren mücadele güçlerinden korkuyorlar, bizlerden korkuyorlar, büyümekte olan demokratik mücadelenin sonuç alacağını görüyorlar. O nedenle korkuyorlar. Ama korkunun ecele faydası olmayacaktır. Biz kararlılıkla mücadelemizi bu çizgi de bu çerçevede devam ettirirsek inanın bu iktidarı da göndereceğiz, bu düzeni de mutlaka değiştireceğiz.

Savaş politikası

İşte 8 Mart, işte Newroz meydanları. Oradan yükselen ses, herkese mesaj veriyor. Orada yükselen ses, bu ülkede umudun, nerede yattığını da gösteriyor. Değişim, adalet ve demokrasi umudunun nerede yattığını da gösteriyor. Korku bacayı sardığı için her gün yeni operasyonlar yapıyorlar. Cizre il binamıza yönelik o talan operasyonunun fotoğraflarını kamuoyuyla paylaştık. Onunla da sınırlı kalmıyorlar. Başka yerlerde de tutuklama, gözaltılar, şiddet almış başını gidiyor. Sadece bize yönelik olmakla sınırlı kalmıyor. Başka partilerin binalarına da saldırılar oluyor arada. Mesela DEVA Partisinin Pütürge ilçe binasına da aynı şekilde saldırı gerçekleşti. Biz boşuna bunlar sadece bizim meselemiz değildir demiyoruz. Bu politikalar, bu ülkeyi faşizmin kurumsallaştığı bir yolda hızla ilerletme amacına yöneliktir. Eğer gerçekten bunu durdurmak istiyorsak hep birlikte mücadele etmek bizim boynumuzun borcudur. Bütün bu örnekler Kürt sorununda çözümsüzlük ve şiddet anlayışıyla sonuç alamayanların, savaş, inkar, imha ittifakının kaybetme korkusunun sonuçlarıdır. Bu iktidar daimi savaş politikalarıyla ayakta duruyor, varlığını savaş politikalarına bağlamış deyip duruyoruz.

Apaçık savaş politikaları

Bunun da her gün yeni örnekleri çıkıyor karşımıza. İşte şimdi Federe Kürdistan Bölgesine yine bir sınır ötesi operasyon başlatıldı. Bunun adı sınır ötesi operasyon değil, bunun adı apaçık savaş politikalarıdır. Bölgeyi savaş düzeni içinde tutma arayışıdır. Buradan çok yönlü hesapları var elbette bu iktidarın. Bu savaşların içinde hiç şüpheniz olmasın ülkedeki siyaseti yeniden dizayn etme hedefi de yer alıyor. Bu ülkede siyaseti, savaş politikaları üzerinden dizayn etmeye çalışıyorlar. Diğer muhalefet partilerini, bu politikalar üzerinden hizaya getirmeyi amaçlıyor. Böylece bizim dışımızda demokrasi ve barış isteyen güçlerinin dışındaki herkesi sessizce bu cephede yer almaya çekiyorlar. Belki de mecbur ediyorlar ama hiç kimse mecbur değil.

Muhalefete çağrı

Özellikle diğer muhalefet partilerinin tarihten ciddi dersler çıkarmasını bekliyoruz. Bu politikaların hangi amaçlara hizmet ettiğini ve hangi sonuçları ürettiğinin iyi bilinmesi gerekiyor. Her sınır ötesi operasyondan sonra iktidarın arkasına dizilme alışkanlığının bu ülkede bu düzeni kalıcı hale getirmekten başka bir sonuç yaratmayacağını bir kez daha hatırlatıyoruz. Bu oyuna gelmeyin. Savaş politikaları ve çözümsüzlükle gidilecek yol sefalettir, yoksullaşmadır ve faşizmin daha da kurumsallaşmasıdır. Bu iktidar ülkenin bekasını gerekçe gösteriyor ama asıl olan kendi bekasıdır. Kendi bekası için her türlü yola başvuran bir iktidar ile karşıyayız. Şimdi yeniden sınır ötesi operasyonlara savaş politikalarına yükseltmeye yönelmiştir. Buradan varmak istediği yer de kendi varlığını sürdürecek şartları yaratmaktır. O nedenle diyoruz ki bu operasyonlara, operasyon adı altında yürütülen savaş politikalarına karşı hep birlikte durmak zorundayız. Bunu diğer toplumsal muhalefet güçleri ile diğer siyasal muhalefet güçleri ile birlikte durmaya başaramazsak bedeller ağır olacak. Bizler demokratik çözüm için bütün gücümüzle yolumuza devam edeceğiz. Bundan asla taviz vermeyeceğiz. Savaş politikalarına karşı çözümün tek yolunun diyalog, müzakere ve demokratik siyaset olduğunu söyleme devam edeceğiz.

Herkes şapkasını önüne koyun

Topluma asıl kurtuluş yolunun buradan geçtiğini anlatmaya devam edeceğiz. Ama bu gerçeği göz ardı edenlerin, iktidarın yaratacağı yıkım politikalarının sonuçlarına ortak olacağını açıkça söylüyoruz. O yüzden herkes şapkasını önüne koysun ve bir kez daha düşünsün. Savaş politikalarıyla gidilecek yer çöküşten başka bir şey değildir. Daha fazla acı canlarımızın ve ekmeklerimizin daha fazla gaspından başka bir şey değildir. O yüzden en güzlü savaş karşıtı birlikteliği oluşturmak en acil görevimizdir. Hep birlikte bu çizgiyi büyütmek zorundayız, bunun dışındaki bütün yolların çöküşe, çözümsüzlüğe çıktığını anlatmak zorundayız. Faturanın bu ülkenin insanlarına çıktığını her gün görmek ve göstermek zorundayız. Ekonomik krizin halkın yoksullaşması ve açlığa mahkum olması olduğunu hepimizin çok iyi görmesi gerekiyor. Bunun en önemli nedenlerin birincisi Kürt sorununda çözümsüzlüğü ve savaş politikalarıdır. Savaş politikaları devam ettikçe yoksullaşma da artacaktır. Savaşa ayrılan her kaynak bir avuç çevreyi daha da zengin etmekte, bu iktidarın kendini sürdürme hevesini güçlendirmekte. Bu ülkeyi ve toplumu acılara, yoksullara sürüklemektedir. O nedenleri savaş politikalarına dur demeliyiz. Dur da diyeceğiz bu politikaları da durduracağız.

Çözüm ise demokratik siyasettir

Çözümün adresi, yolu, yöntemi bellidir. Neyin çözüm olmadığıysa çok açık ortadadır. Çözüm olmayan şey 40 yıldır devam ede bu politikalardır. Çözüm ise diyalogdur, müzakeredir demokratik siyasettir. Biz bunun için varız ve bunun için mücadeleyi büyütmeye de devam edeceğiz. Newroz’un verdiği mesaj da budur. Milyonlar, Newroz’da bu mesajı verdi. Çözümün yolunu yöntemini adresini ve muhtemel sonuçlarını herkese bir kez daha hatırlattı. O nedenle o sese güçlü bir şekilde kulak vermek lazım. İktidarın kurduğu oyun sahasının içinde kalan her kesim iktidarın bu ülkeye yaşatacağı acıların ve yoksullukların da ortağı olacaktır. Bu kadar açık.”

Paylaşın

HDP’li Beştaş: İktidarın En Büyük Korkusu Gerçeklerdir

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, bugün Meclis’te basın toplantısı düzenledi. Hapishanelerdeki ölümler, pahalılık, sivil toplum kuruluşlarına kapatma davaları ve kadına yönelik erkek şiddeti HDP’li Beştaş’ın gündemindeydi.

HDP Grup Başkanvekili, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ülkemizi kadına şiddet ve kadın cinayetleri ayıbından kurtarmakta kararlıyız” sözlerini hatırlatarak, “İstanbul Sözleşmesinden imzasını çeken kim? Kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran söylemlerden kaçınmayan kim? Bu ayıbı yaratan sizlersiniz. Ayrıca kadın cinayetleri bir ayıp olarak nitelendirilemez. Kadına yönelik şiddet de cinayetler de politiktir” dedi.

“Sansürler, yasaklamalar devam ediyor, bunun tek bir amacı var hakikatleri karartmak” diyen HDP Grup Başkanvekili özetle şöyle konuştu:

“İktidarın en büyük korkusu gerçeklerdir”

“AKP – MHP iktidarının uzun yıllardır hakikatleri karartma ve gerçekleri gizleme çabalarını hayatın her alanında görüyoruz. Öyle bir aşamaya geldik ki işkence yapılması soruşturulmuyor. Ama bunun haberlerini yaptığı için soruşturulan ve ceza alan insanlar var.

Çünkü iktidarın derdi işkence yapılması, cinayetlerin işlenmesi değil, bunun kamuoyuna yansıtılmasıdır. Bu iktidarın en büyük korkularından biri gerçeklerdir.

Bu karatma siyasetinin ve politikasının bir diğer yansıması da partimiz hakkında açılan kapatma davasıdır. Partimiz her alanda gerçekleri söyler. Kendileri bu rotayı veremediği için partimize mesnetsiz iddialarla kapatma davasını devam ettiriyor.

Adeta bütün toplumu, 84 milyonu pembe bir fanus içinde sadece kendi verdiği haberlerle beslemek amacındalar. Mesela cezaevlerini örnek verecek olursak, şimdi yönetmelik çıkarılıyor cezaevlerinde olanların dışarıya yansımasını engellenmek istiyorlar. Tamam, engellediniz de dışarıya çıkacak cenazeyi nasıl karartacaksınız. Mesela Ferhan Yılmaz’ın darp ve cebir iziyle, işkence izleriyle çekilen videosunun yayılmasını nasıl engelleyemediyseniz diğer uygulamaları da engelleyemezsiniz.

Enflasyon

Enflasyon yüzde 150’yi buluyor. TÜİK marifetiyle bunu düşük göstermeye çalışıyorlar. Bağımsız kurumlar kendi verilerini açıklamasın diye şimdi alternatif yasa çalışması yapıyorlar. Sanki TÜİK enflasyonu düşük gösterince enflasyon düşmüş oluyor, sanki sofralar zenginleşiyor… ”

Kadına yönelik şiddet bir kırım seviyesine geldi. Her gün kadına yönelik şiddet haberleri hepimizin gündemine düşüyor. Kadına yönelik şiddetle mücadele yerine, kadına yönelik şiddetle mücadele eden kurumları hedef alıyorlar. Mesela Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na yönelik bir dava açıldı. Dehşet verici hakikaten. Kadın cinayetlerine karşı çalışan, kamu yararı için çalışan bir derneği neden kapatmak istersiniz. Çünkü o cinayetlerin üstünü örtmek istiyorsunuz.

Diğeri de Rosa Kadın Derneği, merkezi Diyarbakır’da. Yöneticilerine yönelik iki üç ayda bir operasyon yapılıyor. Onlar da kadın hak ihlalleri üzerine çalışıyor. ‘Kanuna ve ahlaka aykırı’ faaliyet yürütmek nedeniyle Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu hakkında fesih talebiyle açılan dava 1 Haziran’da görülecek. Biz tabii ki o davada olacağız, kadın özgürlük mücadelesini savunmaya devam edeceğiz.

Bir diğer kapatma davası da Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği’ne yönelik. Tarlabaşı’nda yaşayan kadın ve çocuklar için adeta can simidi olan bu derneğin kapatılmasıyla, bu bölge insanının iktidarın yarattığı yoksulluk, yoksunluk, adaletsizlik, sömürü bataklığında boğulması sonucunu doğuracaktır.

Erkek şiddeti

İktidarın adeta kendisi ve yandaşlarına sunduğu cennet bozulmasın diye geri kalanları cehennem ateşine atmakta hiçbir sakınca görmüyor. Çeteler hakkında neden soruşturma yapmıyorsunuz diye sormak istiyorum. ‘Kadına karşı şiddet ayıbı’ gibi bir kavram kullandı Cumhurbaşkanı geçen günlerde. Bu ayıbı yaratan kim? İstanbul Sözleşmesinden imzasını çeken kim? Kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran söylemlerden kaçınmayan kim? Bu ayıbı yaratan sizlersiniz. Ayrıca kadın cinayetleri bir ayıp olarak nitelendirilemez. Kadına yönelik şiddet de cinayetler de politiktir.”

Paylaşın

HDP’li Sancar: Türkiye’yi İki Kutba Mahkum Bırakmayacağız

Halkarın Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi, Ankara Balgat’taki genel merkez ek binasında “kongre gündemiyle” toplandı. Parti Meclisi normal şartlarda Şubat’ta yapılması gereken ancak ertelenen 5. Olağan Kongrenin tarihinin belirlenmesi için bir araya geldi.

Toplantının başlangıcında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar iktidarı eleştirdi. HDP’ye açılan kapatma davasına değinen Sancar, “Devlet demokratik siyaseti tasfiye etme çabasında başarısızlığa uğramıştır” dedi.

Sancar, “Kürt sorununda çözümsüzlükte ısrar eden, demokratik siyaseti tasfiye edebileceğini sanan bütün geçmiş iktidarların uğradığı akıbet, bugün aynı anlayışı sürdürmekte olan bu iktidarı beklemektedir. Bu iktidar aynı anlayışta ısrar ettiği için bundan öncekilerle aynı akıbete uğrayacaktır, tarihin çöplüğüne gidecektir” diye konuştu.

Sancar daha sonra konuyu 5’inci olağan kongreye getirerek şunları söyledi: “Parti meclisinin gündeminde önemli bir konu var. Covid-19 salgınından dolayı il ve ilçe kongrelerini zamanında yapma imkanı bulamadığımız için 5’inci olağan kongremizi zamanında yapamadık.

Normal şartlarda Şubat’ta yapmamız gerekiyordu ama bizim dışımızdaki nedenlerle olağan kongremizi toplayamamıştık. Hazırlıklarımız büyük ölçüde tamamlandı. Örgütlenme Komisyonumuz, Parti Meclisimiz ve diğer kurullarımız çalışmalarını büyük bir özveri ile yürüttüler ve şimdi büyük kongremizi toplamak için hazırlıklarımızı olgunlaştırdık.

Önümüzde önemli bir kongre var, tarihi bir kongre var. Kongre ile ilgili ayrıntılar bu PM toplantısının önemli bir gündemidir. Birlikte takvimi tartışacağız, ayrıntıları birlikte somutlaştıracağız. Önümüzdeki kongre HDP’nin en büyük şölenlerinden biri olacaktır. En güçlü irade gösterisi olacaktır.

Binler, on binler toplanacak ve HDP’ye karşı yürütülen bu siyasi geleneğe karşı yürütülen saldırıların nasıl boşa çıkarıldığını orda hep birlikte ortaya koyacaktır. “Önümüzdeki kongreye büyük önem atfediyoruz. Herkese o kongreden kararlılık mesajını, mücadelede ısrar, demokratik siyasette inat ve çözüm isteğimizin sonsuz olduğu mesajını hep birlikte vereceğiz.

“Türkiye’yi iki kutba mahkum bırakmayacağız”

Halklarla toplumun farklı kesimleri ile ama özellikle ezilenlerle, mağdurlarla, ötekileştirilenler, yok edilmek istenenlerle birlikte karşılıklı diyalog ve eleştiri mekanizmasını da işleterek yolumuza devam edeceğiz. Bütün demokrasi güçlerine Türkiye’de barış ve demokrasi isteyen, zulmün, zorbalığın ve talanın bitmesini isteyen herkes gelsin bu yolda birlikte yürüyelim, sözümüz varsa birbirimize yürürken söyleyelim ama esas hedefi gözden kaçırmayalım.

Hedefe yürürken birbirine destek olmak, dayanışmayı ortak mücadeleyi en ileri noktaya taşımak temel şiarımız olmalıdır. Eleştirilerimizi ve uyarılarımızı birbirimize mücadele içinde yürürken, hedefe doğru kararlılıkla ilerlerken dile getireceğiz, bizim anlayışımız, fikriyatımız bunu gerektiriyor, bunu başaracağız Türkiye’yi birbirine benzer iki kutba mahkum bırakmayacağız. 3’üncü yol var. Bu yolu taşıyacak HDP var, HDP’nin büyütmekte olduğu Demokrasi İttifakı var.”

Paylaşın

HDP’li Buldan’dan ‘Üçüncü Yol’ Açıklaması: Çözümün En Güçlü Adresi

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, ‘Üçüncü Yol’a ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Tarih, HDP olarak ortaya koyduğumuz gerçeklerin hem şahidi hem ispatıdır. HDP ve kadınların öncülüğünde geliştirdiğimiz Üçüncü Yol siyaseti, Demokrasi İttifakı bu tarihsel görevde sağlam ve güçlü bir iradeye sahiptir. Çözümün en güçlü adresidir aynı zamanda” dedi.

Haber Merkezi / Buldan, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Dolayısıyla ülkenin tüm sorunları çözülecekse, yeni bir gelecek kurulacaksa, demokratik bir sistem inşa edilecekse bu ancak HDP’yle, HDP’nin fikriyatıyla ve Üçüncü Yol siyasetiyle, kadınların ve gençlerin güçlü katılımıyla mutlaka gerçekleşecektir. Gelecek HDP’yle mümkündür. HDP geleceğin de demokrasinin de barışın da kadın özgürlüğünün de teminatıdır ve tek adresidir.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi ( HDP) Kadın Meclisi, siyasal gelişmeleri değerlendirmek ve yeni dönem çalışmalarını planlamak için parti genel merkezinde bir araya geldi. Toplantıya katılarak konuşma yapan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Buldan’ın açıklamaları şöyle;

“Nisan ayı itibariyle bir Kadın Meclisi toplantımızı daha büyük bir güç ve moralle toplamış bulunmaktayız. Konuşmama başlarken başta cezaevlerindeki kadın arkadaşlarımız, yoldaşlarımız olmak üzere her birinizi ayrı ayrı selamlıyorum. Bu yola birlikte çıktık, birlikte mücadele ettik ve mücadelemizi bugünkü güçlü konuma birlikte taşıdık. Bundan sonraki süreçte de bu onurlu mücadelemizi aynı kararlılıkla zafere ulaştırmak için birlikte mücadelemize devam edeceğiz. Eşit, adil, demokratik bir yaşamı kadın mücadelemizle hep birlikte inşa etmek için bu zaferi yakalamak zorundayız.

“Derinleşen yoksulluk sefalet boyutuna ulaştı”

Toplantımızı, tekçi erkek iktidarın ürettiği krizin ve çöküşün giderek derinleştiği bir süreç ve ortamda gerçekleştiriyoruz. Derinleşen yoksulluk artık sefalet gerçekliğine dönüşmüştür. Bunu iktidarın pratiklerinden ve uygulamalarından görüyoruz. Yangının büyüdüğü mutfaklar; işsizliğin ağır yükü altında ezilen gençler, kadınlar, milyonlar; geliri giderini karşılamayan çalışanlar, emekliler bu sefalet ortamını en yakıcı haliyle yaşamaktadır. Bu halk gerçekliğine karşın Saray yönetimi utanmadan, sıkılmadan ekonominin ne kadar büyüdüğü ve büyüyeceği yalanını her gün Türkiye halklarına söylemeye ve bunu sürdürmeye devam etmektedir.

Sadece 3 ay içerisinde ikiye katlanan cari açıkla, freni patlamış enflasyonla, zam üstüne zamlarla, vergi üstüne vergilerle, dünyanın en değersiz para birimine dönüşmüş lirasıyla bu ekonomi dibe doğru son hızla çakılmaya devam ediyor. Market raflarındaki ve pazar tezgahlarındaki fiyatlar, doldurulamayan fileler, ödenemeyen borçlar, boş kalan tarlalar, fiyatı uçup giden temel ihtiyaçlar, üretemeyen tezgahlar Saray’ın tam tersini gözler önüne sermektedir. “Fakirleştik, yoksullaştık, aç kalıyoruz, tüketemiyoruz, üretemiyoruz” sesleri Türkiye toplumunun her yanından yankılanmaktadır. Derin yoksulluk en çok da kadınlar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Son derece bilinçli bir politika ile kadınlar mutlak yoksulluğa mahkum edilmektedir.

“Beşli çetenin, bankaların, yandaşların, Saray’ın ekonomisi büyüyor”

Ancak ekonomisi büyüyenler de var. Halkın kesesinden bedelsiz kredi verilen ultra zenginlerin ekonomisinin büyüdüğünü biliyoruz. Hazinenin peşkeş çekildiği bankaların ekonomisinin büyüdüğünü biliyoruz. Beşli çetelerin, yandaş vurguncuların ekonomisinin büyüdüğünü biliyoruz. Fakat onların ekonomisi büyüdükçe halkın lokmasının her gün küçüldüğünü de biliyoruz. Halka “porsiyonları küçültün, kuru ekmekle yetinin” diye buyuranlar, kadınların ve halkın ekmeğinden çalıp kendi saltanatlarını finanse etmektedir. Bunun da farkındayız. Tarlada, evde, fabrikalarda, atölyelerde, eğitimde, sağlıkta üretenlerin, kadınların emeğinden çalınmakta ve yandaşın cebine aktarılmaktadır. İşte iktidarın büyüdüğünü söylediği bu kadar ceberut, bu kadar vicdansız ve karanlık ekonomi budur.

“Bu talancı ekonomiyi kabul etmiyoruz, bu düzene alışmayacağız”

Biz kadınlar tekçi erkek iktidarın her türlü yalanına karşın bu vahşi ekonomik sistemin, bu soygun düzeninin elbette ki farkındayız. Ve bu talancı erkek ekonomisini, büyüyen soyguncu erkek ekonomiyi asla kabul etmiyoruz, asla kabul etmeyeceğiz. Bu düzene alışmıyoruz, asla alışmayacağız. Kararlılıkla mücadele etmeye devam edeceğiz. Bizim olan ve bizden çaldıkları ne varsa hepsini bir bir almaya devam edeceğiz. Her toplumsal alanda olduğu gibi ekonomide de sömürüsüz, eşit, adil, şeffaf bir modeli mutlaka hayata geçireceğiz. Herkesin doyduğu, emeğinin hakkını aldığı bir ekonomik sistemi mutlaka hayata geçireceğiz.

“Kürt sorunu çözülseydi, cinsiyet eşitliği sağlansaydı bunların hiçbiri yaşanmayacaktı”

Bu ülkede demokratik bir sistem inşa edilmiş, Kürt sorunu çözülmüş, farklı kimliklerin hakları teslim edilmiş olsaydı, geçmişle gerçek bir yüzleşme sağlanabilseydi, onurlu bir barış gerçekleşmiş olsaydı, cinsiyet eşitliği ve evrensel eşitlik ilkeleri hayata geçirilebilseydi bu yıkımların, biraz önce ifade ettiklerimin hiçbirisi yaşanmayacaktı. Bizler kadınlar olarak, HDP olarak bu ülkeye nasıl kaybettirdiklerini ve kazancın güçlü demokraside, tam eşitlikte, gerçek bir adalet sisteminde, yüzyıllık sorunların çözümünde, kalıcı bir barışta olduğunu elbette çok iyi biliyoruz. Bu bilinç ve ilkelerimizle bir yola çıktık, bir yol açtık ve o yolda güçlü adımlarla yürümeye devam ediyoruz. Şunu da söylemeden geçmeyeceğim; geçmişin yüzyıllık hatalarına teslim olmaya niyetlenenler, bu ülkeye tekrar eden yıkımlardan başka bir şey sunamazlar.

“Üçüncü Yol siyaseti çözümün en güçlü adresidir”

Bunu anlamak için Macaristan’da olanlara ya da hiçbir dünya örneğine bakmaya ihtiyacımız yoktur. Kendi tarihimize ve sonuçlarına bakmamız, kendi gerçekliğimizi iyi anlamamız gerekir. Buradan gerekli dersleri almamız gerekiyor, doğru tutumu takınmamız için bu yeterlidir. Tarih, HDP olarak ortaya koyduğumuz gerçeklerin hem şahidi hem ispatıdır. HDP ve kadınların öncülüğünde geliştirdiğimiz Üçüncü Yol siyaseti, Demokrasi İttifakı bu tarihsel görevde sağlam ve güçlü bir iradeye sahiptir.

Çözümün en güçlü adresidir aynı zamanda. Dolayısıyla ülkenin tüm sorunları çözülecekse, yeni bir gelecek kurulacaksa, demokratik bir sistem inşa edilecekse bu ancak HDP’yle, HDP’nin fikriyatıyla ve Üçüncü Yol siyasetiyle, kadınların ve gençlerin güçlü katılımıyla mutlaka gerçekleşecektir. Gelecek HDP’yle mümkündür. HDP geleceğin de demokrasinin de barışın da kadın özgürlüğünün de teminatıdır ve tek adresidir.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bağlı olarak gelişen kadına yönelik şiddet her gün tırmanmaktadır. Günde en az 4 kadının erkek şiddetiyle katledildiği ülkemizde, Istanbul Sözleşmesinden çıkıldığı günden bugüne 278 kadın katledilmiş, 235 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulunmuştur. Bu tablo ne bir kaza ne bir salgın hastalığı istatistiği ne de toplu savaş katliamıdır. Bu tablo AKP-MHP erkek blokunun kadınlar için ortaya koyduğu felaket tablosudur.

“İktidar kadınların gücünden ve dayanışmasından korkuyor”

Bunun yanı sıra bu karanlık tabloyu hakim kılmak adına biz kadınlara karşı topyekün bir saldırı içerisindedirler. Binlerce kadın arkadaşımız, kadın mücadelesi nedeniyle tutuklanmakta ve her gün yargılanmaktadır. Bakınız son üç ay içerisinde sadece Diyarbakır’da 200 kadın soruşturma ve kovuşturma geçirdi. Şimdi de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformuna kapatma davası açtılar. Bu davalar kadın mücadelesine saldırıdır, bütün kadınları hedef alma operasyonlarıdır. Buradan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformuna dayanışma duygularımızı gönderiyorum.

Tekçi erkek iktidar tarafından nerede ve hangi kadına yönelik olursa olsun kadın mücadelesine karşı geliştirilen saldırılara karşı asla sessiz kalmayacağız, onların yanında olacağız. Hep birlikte karşı tavrımızı güçlü bir biçimde ortaya koymaya devam edeceğiz. Bu vesileyle de buradan bütün kadınlara, kadın birlikteliğinin ve ortak mücadelesinin vazgeçilmez öneminin farkında olarak hareket etmemiz gerektiğinin elzem olduğunu tekrardan ifade etmek isterim. Bizden bu kadar korkan bir iktidar, ortak gücümüz ve mücadelemiz ile kaybedeceğini çok iyi biliyor. Bizlere yönelik saldırılarının en büyük nedeni de işte budur, kaybetme korkusudur.

“Kapatma ve kumpas davalarıyla Kürtleri, ezilenleri ve kadınları hedef alıyorlar”

4 Kasım darbesi, kayyım darbesi, bugün yürütülen Kobanî Kumpas Davası ve HDP’ye karşı açılan kapatma davası da tekçi erkek iktidarın gerçek muhalefete özellikle de kadınların demokratik muhalefetine karşı duyduğu korku refleksidir. Bütün bu saldırılarla Kürtler kadar, ezilmişler kadar etkisizleştirmek istedikleri güç aynı zamanda kadınlardır, yani bizleriz; kadınların etkin siyasetidir, değişim gücüdür. Fakat o kadar haksızlar ki ve o kadar altı boş hukuksuz dayanaklarla bu süreci işletmeye çalışıyorlar ki olmayan delilleri, gizli tanıkları, düzmece dosyaları ellerinde patladı.

Olması gerektiği gibi duruşma salonlarında kadınlar ve tüm arkadaşlarımız bu düzmece kumpası, bu hukuk garabetini yargılıyor, yargılamaya da devam edecek. Hal böyle olunca partimize yönelik yeni bir gözaltı dalgası başlatıp yine hukuksuz bir şekilde arkadaşlarımızı Kobanî Kumpas Davası’nın ikinci dalgası olarak lanse ettikleri bir operasyonla gözaltına aldılar. Peki, neye dayanarak? 6415 sayılı kanuna dayanarak. Peki, bu kanunu bu hükümet daha önce hangi amaçla kullanmış? Bakıyoruz ve hiç de şaşırtıcı olmayan bir durumla karşılaşıyoruz. Bu kanunla AKP hükümeti IŞİD’lilerin dondurulan malvarlığını geri sahiplerine iade etmiş.

“Aynı kanunla IŞİD’e yardım ediyorlar, Kobanî’ye yapılan insani yardımları suçlama konusu yapıyorlar”

Kanun aynı kanun. Ama Kürtler, kadınlar, demokratik siyasetin bileşenleri söz konusu olunca bu kanun hükümetin elinde bir kılıca dönüşmektedir. Dünyaca kabul edilmiş gelmiş geçmiş en vahşi yapılanma olan IŞİD söz konusu olunca mevcut kanunla onu ihya ediyorlar. IŞİD’e halen arka çıkarken, aynı kanunla Kobanî’ye yapılan insani yardımı suçmuş gibi gösterip yargılamaya kalkıyorlar. Bunların asıl hedefi insanlıktır. İnsani yardımı hedef alanların insanlık değerleriyle sorunları çok büyüktür.

“Cizre sindiremedikleri kadim bir mücadele mekanıdır”

Yine geçen hafta Cizre ilçe binamıza yapılan baskında ilçe binamızı adeta yıktılar. Cizre asla sindiremedikleri kadim bir mücadele mekanıdır. Bu hakikate duydukları öfkeyle saldırıp yıkıyorlar. Cizre’de işledikleri insanlık suçlarının üzerine yeni suçlarla örtmeye çalışıyorlar. Fakat biz bu talanlara seyirci kalacak bir halk değiliz. Geceler boyu Cizre’nin cesur kadınları ilçe binamız önünde oturdu, nöbet tuttu, mücadele stranları söyledi. “Zulmünüze karşı biz de buradayız, korkmuyoruz, size meydan okuyoruz,” dediler. Ben buradan Cizre’nin, Botan’ın cesur ve emektar halkına ve kadınlarına en derin sevgilerimi ve saygılarımı gönderiyorum. Selam olsun güzel sesinize, stranlarınıza, kararlı demokratik mücadelenize…

“Cezaevleri işkence ve ölüm evlerine dönüştürüldü, cenazelere işkence ediliyor”

Önemle değinmek istediğim bir başka konu ise işkencehaneye çevirdikleri cezaevleridir. İnsanlık dışı tecrit uygulaması yetmiyor, hak ihlalleri yetmiyor, sahte ATK raporları ile ağır hasta mahpuslara eziyet etmek ve ölümlerine sebebiyet vermek yetmiyor, infaz yakmalar yetmiyor şimdi de mahpuslara ağır fiziki işkenceler yapıyorlar. Nasıl her gün kadınlar katlediliyorsa aynı şekilde neredeyse her gün cezaevinden bir cenaze çıkıyor.

Bu ölümler şüpheli olarak tanımlansa da cenazeler üzerindeki ağır işkence izleri şüpheyi ortadan kaldırıyor. En son Ferhat Yılmaz’ın cenazesi üzerindeki izler aslında her şeyi bizlere çok açık ve net olarak gösteriyor. Üstelik bununla da yetinmiyorlar. Cenazeye de işkence ettiklerini görüyoruz ve buna tanıklık ediyoruz. Cenaze aracı bile vermeyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Cenazelerin dini vecibelerinin yerine getirilmesine engel olan bir zihniyetle karşı karşıyayız, cenaze törenine izin verilmiyor.

“Aysel Tuğluk ve hasta mahpuslara yaptıkları bilinçli düşmanlıktır”

Hafızasını günbegün yitiren Aysel ve diğer ağır hasta mahpuslar için dünyanın dört bir yanından yapılan çağrılara bu kadar sağır kalınması bilinçli bir düşmanlık politikasıdır, kadın düşmanlığı ve Kürt düşmanlığıdır. Bunun farkındayız. Fakat biz düşmanlık siyaseti yürütmüyoruz. Biz, hakikat ve adalet mücadelesi yürütüyoruz. Bizlere, halkımıza, kadınlara ve tutuklulara yönelik yürütülen bu düşmanca politika elbette gerçek adalet karşısında ve insanlık vicdanında hesap verecektir.

Bu politikanın sahipleri, karar alıcıları, uygulayıcıları yaptıkları hukuksuzluklarla, insanlık suçlarıyla mutlaka yüzleşecektir. Kadın Meclisi toplantımızdan tekrar ifade ediyorum; bütün yoldaşlarımızı her yerde ve her zaman en güçlü ve en sıkı şekilde sahiplenmeye devam edeceğiz. Her bir yoldaşımız bizim bir parçamızdır, değerimizdir, onurumuzdur. Cezaevlerine buradan güçlü bir selam gönderiyorum.

“Biz kadınlar sizden korkmuyoruz”

Baskılarıyla, zulümleriyle bizlere teslimiyeti dayatanlar bilsinler ki, geçmişte olduğu gibi bugün de bedeli ne olursa olsun her zaman cesur ve kararlı olmaya devam edeceğiz. Biz kadınlar sizden korkmuyoruz. Buradan söylüyorum kendilerine: Bizler korkacak olsaydık kırımdan geçirildikten sonraki zamanlarda korkardık. Bize sürekli reva görülen hapishane duvarlarından, işkence tezgahlarından korkardık. Canımıza, malımıza kast edilirken korkardık.

Bize yaşattığınız Newala Qesaba zulmünden sonra korkardık. Ama korkmadık. Tarih şahittir, ne korktuk ne bir tek adım geri attık. Hiçbir şekilde korkmayacağımızı da buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum. Fakat siz korkuyorsunuz. Bugün Newala Qesaba’yı da o korkuyla betona gömmek istiyorsunuz. Ama kadınlar her yalana ve inkara karşı hafızayı daima diri tutar. Bundan sonra da tutacağından kimsenin kuşkusu olmasın. Asla unutmadık ve asla unutmayacağız. Kadınların hafızası bu ülkede gerçek bir yüzleşmeyi ve hesaplaşmayı mutlaka sağlayacaktır.

“Ben ve yakınlarını kaybeden binlerce kadın Emine Şenyaşar ile aynı ateşte yandık”

Geçen hafta arkadaşlarımla beraber Emine Şenyaşar annemizi adalet nöbetinde ziyaret ettik. İftar sofrasını, acısını, isyanını paylaştık. Emine annenin eşini ve evlatlarını kopardılar ondan.

Başından beri bu zalim uygulamanın ve adaletsizliğin tanığı ve takipçisiyiz. Fakat bunun yanı sıra aynı zulme uğrayıp eşini yitirmiş bir kadın olarak, Emine annenin nasıl tarifsiz bir acı yaşadığını, gelmeyen adaletin insanın ruhunu nasıl kemirdiğini elbette ki iyi bilirim. Ben, Emine anne ve yakınlarını yitiren sayısız kadın aynı ateşten yandık. Aynı zalimlerin adaletsizliğine isyan ettik. Ben Galatasaray Meydanında oturdum, şimdi Emine anne Urfa Adliyesi önünde oturuyor. Aynı ortak acı ve aynı ortak taleple… Bir yudum sudan, bir lokma ekmekten çok daha fazlasıdır insanın adalete duyduğu ihtiyaç. Şu Ramazan ayında şükür duasıyla değil, adalet duasıyla orucunu açıyor Emine Şenyaşar ve hem oğlu hem yoldaşı olan Ferit Şenyaşar ile birlikte.

“Bu ülkeye adaleti kadınlar getirecek”

Buradan tekrar dile getirmek isterim. Ortak acımız, ortak derdimiz ortak mücadelemizdir bizim. Pınar Gültekin’in duruşmasına giderek Pınar’ın annesi ile mücadele ortaklığı kuran Deniz Poyraz’ın annesi Fehime Poyraz’ın mücadelesi, Gülistan Doku’nun bulunması için, İpek Er’in katilinin cezalandırılması için, Aysel Tuğluk’un serbest bırakılması için, Emine Şenyaşar’ın adalete kavuşması için ortak çığlıkta buluşan kadınlar bu ülkeye, bu topraklara adaleti mutlaka getirecektir. Bu coğrafyanın çölleştirilen topraklarına biz kadınlar can vereceğiz, yaşam vereceğiz. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.

“AKP-MHP bloku partimize saldırarak seçime hazırlanıyor”

Önümüzde, yakın zamanda gerçekleşecek olan bir seçim var. Demokratik ülkelerde siyasi partiler seçim kampanyaları ve örgütsel çalışmaları ile seçimlere hazırlanırlar ama AKP-MHP ortaklığı HDP’ye saldırarak, HDP’yi engelleme kumpaslarıyla seçime hazırlanıyor. Çünkü biliyorlar ki, önlerindeki en büyük engel HDP’nin, kadınların güçlü duruşudur ve iradesidir. Biz de bu farkındalıkla ülkenin bir ucundan diğer ucuna kadar her kadına ulaşarak, mücadelemizi daha fazla örgütlemek zorundayız.

Sizlerin, Kadın Meclisimizin emektarlarının çok büyük emekleri ve gayreti var. Özellikle 8 Mart ve Newroz başta olmak üzere gittiğimiz her yerde büyük bir coşkuyla karşılanmamız, meydanlarda milyonlarla buluşmamız, hınca hınç dolu salonlarda gerçekleştirdiğimiz kongrelerimiz sizin emeğinizle örülmüş bir halk birlikteliğidir. Bu nedenle emekleriniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum. Fakat bildiğiniz üzere bu daha bir başlangıç. Şimdi hiç durmadan, yorulmadan siyasetimizi daha fazla büyütme zamanıdır.

“1 Mayıs’ı 8 Mart ve Newroz coşkusuyla tarihin en büyük buluşmasına dönüştürelim”

Sizlerin emeğiyle, kadınların her yeni gün üst üste koyduğu mücadele birikimi ve emeğiyle HDP ağacı ülkenin dört bir yanına köklerini salıyor, dalları serip serpiliyor, çiçeğe duruyor. Tarihin karanlığında bırakılmaya çalışılan kadınlar HDP ile birlikte artık tarihin öncüleri olacaktır. Buna tüm kalbimle inanıyorum. Evet, 1 Mayıs’a az bir süre kaldı. Dünyanın en büyük emektarları olan kadınlar olarak; 1 Mayıs’ı 8 Mart ve Newroz coşkusuyla, ruhuyla, büyük bir katılımla tarihin en büyük buluşmasına dönüştürelim ve buna biz kadınlar öncülük edelim. Bu duygularla ve 1 Mayıs alanlarında yeniden görüşmek üzere hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.”

Paylaşın

Demirtaş: Duruşumuzdan Asla Vazgeçmeyeceğiz

Kasım 2016’dan bu yana Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, burada birlikte kaldığı eski Diyarbakır Belediye Başkanı Dr. Selçuk Mızraklı’yı yazdı.

Doktor olan Mızraklı’nın halen çaya dokuz şeker attığını söyleyen Demirtaş, kendisiyle nasıl tanıştıklarını da anlattı.

Demirtaş’ın Artı Gerçek’te yayınlanan ‘Keko’ başlıklı yazısı şöyle:

“2000 yılının başlarıydı, bir yıllık genç bir avukat olarak rahatsızlığım nedeniyle Diyarbakır Devlet Hastanesine gitmiştim. Tabip Odası yönetiminde olan bir arkadaşımın tavsiyesiyle muayene olmak için gittiğim doktorun ameliyatta olduğunu söylediler. Hastane koridorunda beklemeye başladım. Biraz sonra kıpır kıpır bir adam koşturarak yanıma geldi. Kendimi tanıtıp ayaküstü, hemencecik rahatsızlığımı anlatmaya koyuldum. Ben daha lafımı bitirmeden koluma girip ‘Hele gel bi çay içelim keko, senin işin kolay’ dedi.

Doktorlar hastalarına genelde çay ısmarlamazlar. Doğrusu, biraz şaşırmıştım. Samimiydi. Doğallığı, ilgisi ve sıcaklığı yüreğimi ısıtmıştı. Karşılıklı çay içerken beni şaşırtan başka bir şey daha oldu. Koca genel cerrah, çayını tam dokuz şekerli içiyordu.

Selahattin Demirtaş’tan cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin açıklama: ‘Ben halen aday adayıyım’Selahattin Demirtaş’tan cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin açıklama: ‘Ben halen aday adayıyım’

Sonraki yıllarda hayatımız çok kesişti bu doktorla. Sağlık konferansları düzenledi. Diyarbakır Tabip Odası Başkanlığı yaptı, yardım derneklerinde canla başla koşturdu, fakir fukaranın sevdiği tanınan, bilinen bir doktor oldu. Diyarbakır başta olmak üzere bölge illerinden binlerce insan her anlamda ‘hastası’ oldu bu doktorun.

‘Yalancı olduğu ispatlanan bir tanık beyanıyla hapse atıldı’

Sadece beden sağlığıyla değil; demokrasi, barış ve özgürlük talepleriyle de ilgili bir hekim olarak politik mücadelenin önemli kişiliklerinden biri olarak öne çıktı. Diyarbakır halkı onu 2018 yılında milletvekili seçti. Bir yıl geçmeden aynı halk onu Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı yaptı. Ve görevinde dördüncü ayını bile doldurmadan görevden alındı, yerine kayyum atandı. Kısa bir süre sonra da yalancı olduğu ispatlanan bir tanık beyanıyla hapse atıldı.

Ona iftira atan yalancı tanık Kayseri Bünyan Cezaevinden tahliye edilirken kendisi Diyarbakır’dan getirilip Kayseri Bünyan Cezaevine, o iftiracının yerine konuldu.

Sanırım bu doktorun kim olduğunu anladınız. Kendisiyle üç ay önce tekrar karşılaştık. Odama girdiğinde gözleri her zamanki gibi ışıl ışıl gülümsüyordu. Sıkıca sarıldık. ‘Hoş geldin Hocam’ dedim, ‘Hoş bulduk keko’ dedi. Biraz hoşbeşten sonra çayını doldurdum, derin bir sohbete daldık.

Buradayız şimdilik. Halkımıza yapılan zulümlere ve haksızlıklara karşı beraber direniyoruz. Dışarıda milyonlar, içeride on binler boyun eğmiyoruz, teslim olmuyoruz. Bu gidişatın, bu düzenin değişeceğine yürekten inanıyoruz. Kararlıyız, umutluyuz.

‘Duruşumuzdan asla vazgeçmeyeceğiz’

Zorluklar, engeller, bizi susturmaya çalışanlar, duruşumuzdan rahatsız olanlar yok mu? Çok var. Tahmin ettiğinizden de çok hem de. Ama bizim yüzümüz sadece ve sadece halka dönük. Halk ne istiyorsa ne diyorsa öyle olacak. Biz halkımıza, yeri geldiğinde hizmetkarlık yeri geldiğinde öncülük yapmaktan hiç geri durmadık, bu duruşumuzdan da asla vazgeçmeyeceğiz.

Bu zulüm artık bitsin istiyoruz. Ülkeye demokrasi ve barış gelsin diye uğraşıyoruz. Ayak oyunlarına, küçük hesaplara, ucuz komplolara teslim olmayacağız. Bizi yok sayanlara da yok etmek isteyenlere de boyun eğmedik, kimseden merhamet dilenmedik. Bugünlere hep direnerek geldik, bundan sonra da böyle devam edeceğiz. Ve emin olun kazanacağız, mutlaka kazanacağız.

Bu arada, bizim Dr. Selçuk Mızraklı çayını halen dokuz şekerli içiyor, değişen pek bir şey yok yani. Hoca halen ‘çok tatlı’.”

Paylaşın

HDP’nin Kapatılma İhtimali Var Mı? Sancar Açıkladı

Partisine açılan kapatma davasına değinen HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “HDP’ye açılan kapatma davasının hatırlatılması üzerine Sancar, “Şimdi şöyle söyleyeyim normal şartlarda böyle bir davanın açılamıyor olması gerekiyordu. Yine normal şartlarda Anayasa Mahkemesi’nde kapatma kararına imza atmayacak üyelerin sayısının çoğunlukta olduğuna inanıyorum. Ancak iktidarın yargı üzerinde ve bütün kurumlar üzerinde nasıl etkisi ve hakimiyeti olduğunu biliyoruz.” dedi.

Sancar, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Çeşitli yöntemlerle istediği kararı çıkartacak bir güç var ortada. Açıkçası biz HDP’yi sonuna kadar savunmak istiyoruz. HDP’yi kapatmamak için her türlü mücadeleyi yürüteceğiz hukuki olarak. Ancak HDP’nin de kapatılabileceği ihtimalini de gözeterek hazırlıyoruz senaryolarımızı. Kapatma kararının çıkması halinde neler yapılacağının da çalışmış durumdayız” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş’ın Liderler Özel serisine konuk oldu, siyasetin gündeminde yer alan konulara ilişkin açıklamalarda bulundu.

AK Parti ve MHP tarafından değiştirilen seçim yasasına değinen Sancar,  “Cumhurbaşkanı bir partinin genel başkanı olarak meydanlarda dolaşacak. Tüm bunları düşündüğünüzde iktidarın seçimle gönderilebilmesi için sizin güçlü bir çoğunluk yakalamanız gerekiyor. Yani yüzde 51-49 olmaz. Öyle bir hedef koymalısınız ki bu yüzde 60’lara yakın olmalıdır” ifadesini kullandı.

Sancar devamında oy hedeflerine, seçim ittifaklarına ve Demirtaş’ın adaylığına da değindi.

‘Bizim kendi ittifaklarımız var’

Sancar, “Parlamento seçimleri için herhangi bir ittifaka girme arayışımız yok dedik. Bu tutumumuz devam ediyor. Çünkü bizim kendi ittifaklarımız var. Bu ittifaklarımızı büyütme isteğimiz var” dedi.

Toktaş’ın “Şu an oluşturduğunuz yapıyla kaç milletvekili hedefliyorsunuz?” sorusu üzerine Sancar, şunları söyledi:

“Hedefimiz şu parlamentoda öyle geniş bir demokrasi gücü ortaya çıksın ki hiç bir iktidar o güç hesaba katılmadan, herhangi bir şey yapamaz halde olsun. Yani şunu demek istiyoruz, 600 milletvekili varsa çoğunluk ancak demokrasi ittifakıyla sağlansın. Oy oranı olarak hedefimiz de yüzde 15’in üstüdür. Biz yüzde 15’i kendimize baraj ve çıta olarak belirledik.”

Güvenlikleri anket şirketlerinden sonuçları aldıklarını belirten Sancar, “Kamuoyuyla anket paylaşan şirketler HDP’yi yüzde 11 ile 13 arasında sonuç gösteriyorlar. Güvendiğimiz anket şirketleri HDP’nin yüzde 15’in üzerine tırmandığını söylüyorlar” dedi.

HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın ‘ben hala adayım’ sözlerini de bir soru üzerine değerlendiren Mithat Sancar, “Daha önce bu kadar açık ve net ifade ettiğini duymamıştım. Ama böyle bir isteği de dile getirmesini yadırganacak bir şey olarak görmüyorum” dedi.

HDP’nin kapatılma ihtimali var mı?

HDP’ye açılan kapatma davasının hatırlatılması üzerine Sancar, “Şimdi şöyle söyleyeyim normal şartlarda böyle bir davanın açılamıyor olması gerekiyordu. Yine normal şartlarda Anayasa Mahkemesi’nde kapatma kararına imza atmayacak üyelerin sayısının çoğunlukta olduğuna inanıyorum. Ancak iktidarın yargı üzerinde ve bütün kurumlar üzerinde nasıl etkisi ve hakimiyeti olduğunu biliyoruz.

Çeşitli yöntemlerle istediği kararı çıkartacak bir güç var ortada. Açıkçası biz HDP’yi sonuna kadar savunmak istiyoruz. HDP’yi kapatmamak için her türlü mücadeleyi yürüteceğiz hukuki olarak. Ancak HDP’nin de kapatılabileceği ihtimalini de gözeterek hazırlıyoruz senaryolarımızı. Kapatma kararının çıkması halinde neler yapılacağının da çalışmış durumdayız” dedi.

Paylaşın